Hafız Tevfik'in Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
yegâne medar-ı tesellimiz olan şey, ancak Erhamürrahimînin tavassutunuzla, bize kavuşturduğu hakikatlerdir. Lisanım, şükranlarıma tercüman olamıyor. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Ancak söyleyebildiğim şey, beklediğim ümid, benim ve ehl-i imanın, bilhassa risalelerle alâkadar kardeşlerimin iki cihanda mesrur olmalarını ve bilhassa başta Üstadımızın kudsî ve pek azim hizmetinden, Hâlik-ı kâinat Hazretlerinin razı olmasını temenniden ibaret kalıyor. Bugünkü ahval-i müessifeden müteessir olmamak mümkün değil. Allah iyi yapar, inşaallah. Ben cahilim, bu kadar yazabildim. O Sözlerin kıymetini tariften âcizim. Ne kadar yazsam, o eserlerin kıymetinden binde bir nebzesini gösteremez. Talebeniz
Emrullah oğlu Bekir
***
(Şu fıkra Şamlı Hafız Tevfik’indir.)
Altun yaldızla yazılması lâzım gelen eser-i âlinizde Resul-i mücteba (aleyhi ekmelü’t-tehaya) Efendimiz Hazretlerine dil uzatan, hain-i bîdin olan mülhid hainlerin kuruyası dillerini inayet-i ilâhî ve ruhaniyet-i peygamberî ve şeriat kılıncı ile kesmeğe muvaffak olduğunuz şu eser-i bergüzidenizi Cenab-ı Hak ind-i ilâhîsinde ve nezd-i peygamberîde kabul eylesin. Şefaat-ı nebeviyeye efendimi ve fakiri de nail eyleyip sancak-ı Muhammedî (a.s.m.) tahtında cümlemizi ihvanlarımızla beraber haşreylesin, âmin.
Tevfik
***
(Risale-i Nur’un tesvid ve tebyizinde çok hizmeti sebkatt eden Şamlı Hafız Tevfik’in, Risale-i Nur’un hakkaniyetine dair istihraci bir fıkrasıdır.)
1
barla_344_1.gif


Malum olsun ki, Zübdetü’r-Resail Umdetü’l-Vesail namında kutbü’l-arifîn Ziyaeddin Mevlâna Şeyh Halid’in (k.s.) mektubat ve resail-i şerifelerinden muktebes nesayih-i kudsiyenin tercümesine dair bir risaleyi on üç sene


1- Her türlü noksanlıktan beri olan Allah’ın adıyla.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
mukaddem, Bursa’da Hoca Hasan Efendi’den almıştım. Nasılsa mütalâasına muvaffak olamamıştım. Tâ bugünlerde -kitablarımın arasında bir şey ararken- elime geçti. Dedim, bu Hazret-i Mevlâna Halid*, Üstadımın hemşehrisidir. Hem İmam-ı Rabbanî’den sonra, tarik-ı Nakşî’nin en mühim kahramanıdır. Hem Tarik-ı Halidiye-i Nakşiye’nin piridir. Risaleyi mütalâa ederken Hazret-i Mevlâna’nın tercüme-i hâlinden şu fıkrayı gördüm: Ashab-ı Kütüb-i Sitteden İmam-ı Hakîm, Müstedrek’inde ve Ebu Davud* Kitab-ı Sünen’inde; Beyhakî*, Şuab-ı İman’da tahriç buyurdukları:
1
barla_345_a.gif


Yani; “Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor.” hadis-i şerifine mazhar ve masadak ve müzhir-i tam olan (eş-şehir kutbü’l-ârifîn, gavsü’l-vâsilîn, vâris-i Muhammedî, kâmilü’t-tarikatü’l-âliyye ve’l-müceddidiyye) Mevlâna Halid-i Zülcenaheyn kuddise sırruhu, ilh...
Sonra tarihçe-i hayatında gördüm ki, tevellüdü 1193 tarihindedir. Sonra gördüm ki, 1224 tarihinde saltanat-ı Hind’in payitahtı olan Cihânabad’a dahil olmuş. Abdullah Dehlevî* Hazretlerinden aldıkları füyuzat-ı maneviye ile Tarik-i Nakşî silsilesine girip müceddidliğe başlamış.
Sonra 1238’de, ehl-i siyasetin nazar-ı dikkatini celbettiğinden, vatanını terk ederek diyar-ı Şam’a hicretle gitmiştir. Hem içinde gördüm ki, Hazret-i Mevlâna’nın nesli, Hazret-i Osman* bin Affan’a (r.a.) mensubdur.
Sonra gördüm ki, tercüme-i hâlinde istidad-ı fıtrî ve kabiliyet-i harika ile sinni yirmiye baliğ olmadan evvel a’lem-i ulema-i asr ve allâme-i vakt olmuş. Süleymaniye kasabasında tedris-i ulûm ile iştigal eylemiştir.
Sonra Üstadımın tarihçe-i hayatını düşündüm. Baktım dört mühim noktada tevafuk ediyorlar.
Birincisi: Hazret-i Mevlâna 1193’te dünyaya gelmiş; Üstadım ise, Arabî 1293’te. Tam Mevlâna Halid’in yüz senesi hitam bulduktan sonra dünyaya gelmiş.
İkincisi: Hazret-i Mevlâna’nın tecdid-i din mücahedesine başlangıcı ve mukaddemesi, Hindistan’ın payitahtına 1224’te girmiş. Üstadım ise; aynen yüz sene sonra, 1324’te Osmanlı Saltanatının payitahtına girmiş, mücahede-i maneviyesine başlamış.


1- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Üçüncüsü: Ehl-i siyaset, Hazret-i Mevlâna’nın fevkalâde şöhretinden tevehhüm ederek diyar-ı Şam’a nakl-i mekân ettirilmesi, 1238’de vaki olmuştur. Üstadım ise, aynen yüz sene sonra 1338’de Ankara’ya gidip, onlarla uyuşamayıp; onları reddederek -küserek- tekrar Van’a gidip, bir dağda inziva ederken 1338 senesini müteakip, Şeyh Said hadisesinin vukuu münasebetiyle ehl-i siyasetin vehmine dokunmuş, Üstadımızdan korkarak Burdur ve Isparta vilayetlerinde dokuz sene ikamet ettirilmiş.
Dördüncüsü: Hazret-i Mevlâna Halid, yaşı yirmiye baliğ olmadan evvel allâme-i zaman hükmünde, fuhul-i ulemanın üstünde görünmüş, ders okutmuş. Üstadım ise; tarihçe-i hayatını görenlere ve bilenlere malumdur ki, on dört yaşında icazet alıp, a’lem-i ulema-i zamanla muarazaya girişmiş; on dört yaşında iken, icazet almaya yakın talebeleri tedris etmiştir.
Hem Hazret-i Mevlâna Halid, neslen Osmanlı olduğu ve sünnet-i seniyyeye bütün kuvvetiyle çalıştığı gibi, Üstadım da Kur’an-ı Hakîme hizmet noktasında, meşreben Hazret-i Osman-ı Zinnureyn’in arkasından gidip, Hazret-i Mevlâna gibi, Risale-i Nur eczalarıyla -bütün kuvvetiyle- sünnet-i seniyyenin ihyasına çalıştı.
İşte bu dört noktadaki tevafukat, tam yüz sene fasıla ile Risale-i Nur’un takviye-i din hususundaki tesiratı; Hazret-i Mevlâna Halid’in Tarik-ı Nakşiye vasıtasıyla hizmeti gibi azim görünüyor(Haşiye1)

Üstadım kendine ait medh ü senayı kabul etmiyor. Fakat Risale-i Nur, Kur’an’a ait olup medh ü sena; Kur’an’ın esrarına aittir. Yalnız Üstadımla Hazret-i Mevlâna’nın bir kaç farkı var:
Birisi: Hazret-i Mevlâna, zülcenaheyndir. Yani, hem Kadirî, hem Nakşi tarikat sahibi iken, Nakşilik Tarikatı onda daha galibdir. Üstadım bilâkis, Kadirî meşrebi ve Şazelî* mesleği daha ziyade onda hükmediyor. Ben Üstadımdan işittim ki; “Hazret-i Mevlâna Hindistan’dan Tarik-ı Nakşîyi getirdiği vakit, Bağdat dairesi Şah-ı Geylânî’nin ba’del-memat, hayatında olduğu gibi, taht-ı tasarrufunda idi. Hazret-i Mevlâna’nın manen tasarrufu -bidayeten- cay-i kabul göremedi. Şah-ı Nakşibend ile İmam-ı Rabbanî’nin ruhaniyetleri Bağdad’a gelip Şah-ı Geylânî’nin ziyaretine giderek rica etmişler ki;
Haşiye 1- Madem Hazret-i Mevlana Halid, milyonlar etba’larının ittifaklarıyla müceddiddir ve baştaki hadis-i şerifin bir mâsadakıdır. Ve madem tam yüz sene sonra, dört mühim cihet-i tevafukla beraber Risale-i Nur aynı vazifeyi görüyor. Demek nass-ı hadis ile, Risale-i Nur eczaları tecdid ve takviye-i din vazifesini görüyorlar.



 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt