Mehmed Mesud'un Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
– Üstad’ın kalemi, ilm-i ledün hakikatlerini açıklıyordu. Onun açık feyzi, tâ ebede kadar, bütün canlıların göz nurudur.
33- Hz. Gavs, meğer “Korkma, onu söyle!” diye buyurdu, (bu söz) Hz. Üstad hakkındaki metinlerin aslı olur.
– Hz. Abdülkadir’in söylediği remz ne güzeldir, sa’d yıldızı görünümünde olan Said’in yapmış olduğu beyan ne güzeldir.
– Görüp beğendiği şeyi beyan ediyordu. Hakkı beğenen (ve tutan) Onun feyzine fazlası ile teşnedir.
36- Bundan sonra, ben, biçare Galib dua ediyorum, benzeri olmayan Hudanın zatı, Said’den razı olsun!
– Himmeti yüce, feyzi daima en yüce olsun! Hz. Hak, Ona kesintisiz bir neşe versin!
– Felek döndükçe ve bu arz hareket ettikçe, Allah Onun ecrini yüceltsin ve gözü aydın olsun!
Galib
***

(Şu fıkra Mesud Efendi’nindir.)
Ey benim muhterem Üstadım!
Hadd-i büluğumdan bu ana kadar, lâin şeytanın zırhından mamul bir sanduka derununda kilitlenmiş olduğu, akl-ı uhrevî ve imanımı tazyik altına almıştı. Duanız sayesinde ve bana karşı göstermiş olduğunuz hüsn-ü niyet ve nasihatların semeresi olarak, ancak yedi senede, Üstadımın dua yumruğuyla lâin şeytanın zırh sandukası kırılarak, imanımı tekrar teslim ettin ve teslim aldığımı şununla isbat ederim ki, duaya kabul buyurduğunuz tarihte, yani, Ramazan-ı Şerifin üçüncü günü beray-ı ziyaret nezdinizde idim. Müfarakatımdan sonra, Cenab-ı Hakkın gösterdiği ve sevgili Üstadıma arz eylediğim rüya ile, âcizane tefsirimde, gündoğudan günindiye doğru olan çayı yani, gündoğudaki duayı almamış olsa idim, önümde, elinde sepet ile giden adem gibi gayya kuyusuna gidecektim. Ben de o kapının önünde durduğum halde, o müessir almış olduğum dua sayesinde, o korkunç kapıdan çağrılmayarak, avdetimde geniş bir caddeden halkın omuz
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
omuza geçtiği ve bizim mestur bir mevkide seyreylediğimiz o meşak ve mezahime iştirak ettirilmediğimiz, ancak Üstad-ı muhteremimin, Cenab-ı Hak nezdinde duasının kabulüdür. Ve Sözlerinmukavemetsûz tesirleridir. Ben de buna mukabil, Üstadımın hâdim olduğu çığırı takib ile hizmet etmek emelinde isem de, yalnız ettiğim hizmet kâfi değildir. O da ancak ahiret menfaatimiz içindir. Yalnız Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak Hazretlerinden beş vakitte dua ediyorum: “Ya Rabbi, Ya Rabbi! Yirmi yedi seneden beri, şeytan aleyhi’l-lâ’ne’nin zırhlı çelik sandukaya kilitlemiş olduğu imanımı, balyozuyla kırarak tahlis eden Üstad-ı ekremime, yani Kur’an-ı Hakîmin lemeatı olan Risale-i Nur’un neşrine bir hizmet olarak, bana menamda göstermiş olduğun yevm-i mahşerde gayya kuyusu kapısının ağzından çevirmeğe muvaffak olan müfessir-i Kur’an’ı ve son musannif bulunan Saidü’n-Nursî Hazretlerinin yevm-i mahşerde sancaktarı kıl, yâ Rabbi, yâ erhamerrahimin, velhamdülillâhi rabbi’l-âlemin.” olan Cenab-ı Mevlâdan evkat-ı hamsede vird-i zebanımdır. Ve siz Üstadımın kabul buyurmasını istirham ile el ve ayaklarınızdan öperim, efendim hazretleri.
Mehmed Mesud
***

(Mesud’un garip bir fıkrasıdır.)
Kamer yeni tulû ettiği esnada, onun aydınlığına ve gecenin serinliğinde, arpanın yumuşaması hasebi ile orak biçmekte iken, kamerin güzelliğine ve şeffaflığına bakarak ve orağın bitmemesi, Nurları yazmaktan mahrum kaldığımı tahassürane ve meyusane düşünmekte iken, bilmem iğfalât, bilmem tulûat, hatırıma gelen şu sözü söyledim: “Ya Rabbi! İsmim Mesud, kendim bîsud, çok çalıştım olamadım mesud.” dedim ve arpa biçmeye devam ettim. Aradan bir müddet geçtikten sonra yattım. menamda dediler ki: “Bırakma üstadın Said’in eteğini, eyler seni mesud”. Derhal uyandım, ay hemen kaybolmak üzere. Derhal “Ya Rabb! Ben saadet-i dünyeviye istemedim, tevbekâr oldum” saadet-i uhreviyemin, sizin duanızla olacağı telkin edilmiştir ve duanıza muhtacım. Bendenizi duadan diriğ buyurmamanızı temenni eder, el ve ayaklarınızdan öperim, efendim hazretleri.
Mesud (r.h.)
***




 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Kalemi kerametli Mesud’un ehemmiyetli bir rüyasıdır)
Alicenab ve fazilet-mend Üstad-ı muhteremim, efendim hazretleri!
Tuluat olmadıkça, siz Üstadıma mektub yazmağa muktedir olamıyorum. Çünkü, başlıca a’mâlim Nurların ikmali olduğundan ve yazdığım esnada bir an evvel bitirmek emeliyle seri bir surette yazdığım için, o Nurlardan almış olduğum feyzi etraflıca anlatamayacağım için, mektub tastirine cür’et edemiyorum.
Husrev efendinin nezdinizden müfarakatı günü, bendeniz ziyarete geliyordum. Bedre’in civarında birbirimize tesadüf ettik. Geri dönmekliğimizi söylediler. Sabırsızca esbabının neden münbais olduğunu sordum. Neticeyi anlattılar. Birlikte köye avdet ettik. Çok müteessir oldum. Meyusiyetinden iki gün dışarıya çıkamadım. Kalbimin teessürünü teskin için, Nurları yazmakla meşgul oldum.
Avdetimizin ikinci gününün gecesi, saat onbuçuğa kadar yazı ile iştigal ettim. Sahuru yedikten sonra meyusane ve mükedderane yattım. Gördüm ki, zat-ı âlinizle birlikte Medine-i Münevvere’ye gitmişiz. Harem-i Şerifin kapısından girince, makber-i saadet önümüzde görünüyordu. Makber-i saadetin içinde Peygamberimiz sallâllahü tealâ aleyhi vesellem Babiü’s-selâma doğru müteveccih idiler. Ben derakab koşmak istedim. Birlikte ben sizin bir adım arkanızda olarak vardık. İmamın namazdan fariğ olduğunda, nasıl yüzünü cemaate çevirir, bizim girdiğimiz tarafa doğru zat-ı risalet dönmüşler. Diz üstüne oturmuşlar ve biz de vardık. Zat-ı âliniz hemen bir adım mesafeli olarak diz çöküp oturdunuz. Ben de sizin arkanızda diz çöküp oturdum. Siz Resul-i Ekremle (a.s.v.) ile epey müddet görüştünüz. Dikkatli vech-i saadete nazar ettiğimde, alnı vech-i mübareki güneş gibi gayet parlak ve sair aksamı buğday rengi, re’yü’l-ayn müşahede ettim. O esnada mükalemeniz neye müncer olduğunu anlayamadım. Tefsirini Üstad-ı ekremime havale ediyorum. Yalnız kasır fikrimle, sen ne oluyorsun, diye kalbimi teskin edebildim. Üstadım şu zalimlerin İslâmiyete karşı tecavüzlerini, kendi merciine ve şeriat sahibine şikâyet etti.
Mesud
***
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt