Saatçı Lütfi'nin Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Hazretlerine gece ve gündüz dua ediyorum. Ve bazı vakitlerde başım secdede olduğu halde, mütemadiyen ağlıyorum. Günahımın azameti, cürmümün hadsizliği beni titretirken sevgili Üstadımın duası, Cenab-ı Hakkın rahmeti beni teselli ediyor. Her gönderdiğiniz Risaleyi kemal-i iştiyakla okuyorum. Kıymetli kardeşlerimle belki her gün bir yerdeyim. İstifadem pek çok, siz Üstadımın manevî feyizlerini her vakit risalelerden alıyorum.
Evet, aziz Üstadım, hissiyatımı yazabilsem her hafta mektublarımla mukabele edeceğim ve size mektub yazmak da, benim için en büyük meserettir. Affınıza istinad ederek, zâhiren sükûtla ve manen dergâh-ı Hudâya el açtığım vakitlerde, size âciz Rüşdü talebeniz, aczini takdim ettikçe, sevgili Üstadımdan bilmukabele gördüğüm lütuflar karşısında, gözyaşlarımla cevaplar i’ta eyliyorum efendim.
Talebeniz
Rüşdü
***

(Saatçi Lütfi Efendi’nin fıkrasıdır.)
1
barla_380_3.gif
barla_380_2.gif
barla_380_1.gif

İ’caz-ı Kur’aniyeden İhlâs-i Şerifle Muavvizeteyn ve Fatiha-i Şerife surelerinin tevafukat-ı hurufiye sırlarını gösteren Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Remzini aldım ve okudum. Neşir buyurulan işbu risaledeki tevafukat, şimdiye kadar emsali nâmesbuk bir sırrı meydana koymuş, bu hususa dair mütalâada bulunmak, kuvve-i kalemiyemin ve havsala-i mevcudemin kat kat fevkinde bulunmakla beraber, afv ü Üstadanelerine mağruren şu kadar diyebilirim ki, neşir buyurulan risaledeki izahat, herhangi bir bedbin ve kör olan bir gafili uyandırmağa ve hattâ bütün mevcudiyetiyle kararmış kalbleri tenvire ve irşada pek büyük delil bulunduğundan, muhterem


1- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi ebedî ve daimî olarak üzerinize olsun.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Üstadımızın tasavvurî kararı vechile, her ferdin Kur’an-ı Azimü’l-Bürhan’daki mucizatı görmesi için Kur’an’ın baş tarafına derci hususu pek muvafık görüldüğünü arzeylerim, efendim hazretleri. Saatçi Lütfi
***
1
barla_381_2.gif
barla_381_1.gif


Çok kıymettar aziz Üstadım, efendim;
Bu seferki ziyaretimde, biliyorum ki; izinsiz hareket ettiğim için Üstadımın ruhunu rencide ettim. Maatteessüf yediğim şefkat tokadı geriye avdetimde teessür etmek, def ve izalesi için Risale-i Nur eczalarının hakaikından tereşşuh eden ilham-ı ilâhî ile yolda gözümün önünde bir ders-i ibret olarak bir şey zuhur ettirdi. Gördüm ki; bir hayvan necasetinde binler böcekler bulunuyor. O pislik içine başlarını sokmuşlar. Kenarında da bir tabur karınca gidiyor. Gittikleri yol ise o kadar doğru ki ve tek tek kalan harici böceklerden hiç tevehhümsüz o doğru hattan zerre kadar inhiraf etmiyorlar. İşte aynen ehl-i dünyanın dinsizleri de bütün bütün kafalarını dalâlet bataklığına sokmuşlar, çıkaramıyorlar. Bunların hilâfına olarak ehl-i iman -bilhassa şimdiki Risale-i Nur’un zâkir ve muvahhid şakirdleri- öyle bir cadde ve minhaca girmişler ki, o cadde gayet müstakim, gayet nurlu, gayet sevimli ki bütün iki tarafı elmas, inci dükkânı. Bunların başında nass-ı Kur’an’dan gelen ve Kur’an-ı Kerim’in ve Furkan-ı Hakîm’in âyat-ı beyyinatından intişar eden Risale-i Nur’un yüz yirmi parçasından beher parçası birer mürşid-i âzam, birer mürşid-i ekmel, birer kal’a-i hasin, birer elmas kılınç olarak sabittir. Öyle ise, ey Lütfi! Risale-i Nur’a sıkı yapış ki, bir mürşid-i ekmel bulasın. Lisanına tevhidi ver ki, şu muhkem kal’aya giresin; Feyyaz-ı Mutlakın kelâmı olan Kur’an-ı Mucizü’l-Beyana hâdim ol ki, o elmas kılıncı elinde tutasın...
İşte o kılınçla, hiç havfsız, başlarını sarhoşlukla o bataklığa sokan dinsizlerin kafalarına vurarak atla. Ondan sonra 2
barla_381_3.gif
gibi kat’î


1- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
2- Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. (Hûd Suresi: 112)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
delilleri Peygamberimiz (sallâllahü tealâ aleyhi vesellem) Efendimizden müteselsilen, bütün Risale-i Nur’un müellifi Üstadımız Said Nursî’nin yetiştiği ve serbest gezdiği Şeriat-ı Garra-yı Muhammediye (a.s.m.) olan hatt-ı müstakîmi bari bir parça deş ve takib et ki başın felâh bulsun... Şu geçen Cuma günü ruhumda bir sıkıntı devam ederek, Üstadım için 1
barla_382_a.gif
sırrını istinsah ediyordum. Maalesef emraz-ı asabiyemin hadsiz istilası, o mühim risaleyi pek anî olarak akim bıraktırdı. Tekrar yine başladım, bir parça yazdım; baktım ki yine satır geçmişim, evvelki yazdığım yere mürekkep dökülmüş. Kendimde o sıkıntı hâlâ duruyor. Tekrar olarak abdest üstüne abdest aldım; bütün seyyiatımı itiraf ederek ortaya döktüm. İstiğfar ettim. Mübarek dua olan salavat-ı şerifeye başladım. Sonra kalbime geldi ki, Üstadımdan himmet istiyeyim. Üstadımın üstadına dediği gibi, ben de derim ve dedim...
O hal, o vaziyet el’an devam ediyordu. Hattâ intihar derecesine kadar gelmişti. Dedim: “Aman yâ Rabbi! Bundaki hikmet nedir?” deyip o mübarek risaleyi ertesi güne talik ettim.
O akşam, yani cumartesi gecesi, âlem-i menamda, Üstadım, Atabey’in Zergendere Mescidinde imiş. Sabah namazına gidiyormuşum; tesadüfi, bir karakol kumandanı bana dedi ki: “Nereye gidiyorsun?” Camiye, dedim. Beni takiben camiye o da girdi. Gördüm ki Üstadım bir karyola üzerindedir. Evvelki cemaatımızdan hariç içeride beş-altı tane daha jandarma bulunuyor. Cemaat2
barla_382_1.gif
devam ediyorlar. O beraber girdiğimiz kumandan ise, cemaatımıza karşı, “Aman siz ne yapıyorsunuz?” diyerek kendisinin itliğini isbat edip, mağruriyetinden içeriye tükürdü. O anda Üstadım o dinsizin yüzüne tükürüp, “Git yanımızdan pis!” dedi, tardetti. Hemen o zaman elimi sağ taraftaki deliğe uzattığımda bir kasatura geldi. Hiç meslek ve meşrebimize uymayan, her cihetle muhalif hareket eden Hasan isminde bir adam o kasaturayı alıp ve ucuyla o dinsizi göstererek, “Aman efendim, aman hocam, siz yalnız emir buyurunuz, bu dinsizin imhasına sebep ben olacağım.” dedi ve aynı zamanda bir sağ omuzuna, bir de sol omuzuna vurdu ve gitti. Bütün bu dinsizler bunu görünce


1- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
2- Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O birdir. Ortağı yoktur. (Tirmizî, Daavat: 36; Darimî, İsti’zan: 57; ayrıca bkz. Buharî, Ezan: 155; Umre: 12; Müslim, Zikr: 28; İbn Mâce, Ticarat: 40)

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
tevehhüme düşüp, “Başımıza belâ bulduk, bizden bu Hocanın yanına kimse gitmez. Ancak Edhem Çavuş (Haşiye1) var, onu gönderelim, bizim için yalvarsın, yakarsın. Aman biz hepsinden vazgeçtik” dediler... O sabah bu garip rüyayı Zühdü Efendi ve Hafız Ahmed Efendi ağabeylerime söyledim. Hattâ o gün Hafız Ahmed, Üstadımızı ziyaret için iki bardak su ile beraber Isparta’ya gitmek istedi. Fakir de, gittiğine memnun oldu. Rüyayı tenbih ettim, çünkü o gece gördüm. Nitekim söylemiş. Fakat çok acıklı haberden o kadar müteessir oldum ki, o zaman anladım, ruhumdaki sıkıntı bu imiş.(Haşiye2)
Lütfi
***
Haşiye 1- Cay-i hayrettir ki, o gecede Keçiborlu’da bulunan Edhem Çavuş herkesden evvel o hadiseden müteessir olarak imdada gelmişti.
Haşiye 2- Garip ve lâtif tevafukattır ki, Isparta’da cumartesi gecesinde başıma gelen gayet sıkıntılı bir hadiseyi sekiz sene kemal-i sadakatle, hiç gücendirmeden bana hizmet eden Sıddîk Süleyman aynı zamanda, benim gibi aynı sıkıntı çektiğinden ve sebebini de bilmediğinden Isparta’ya pazardan evvel geldi. Sıkıntısının manevî sebebini de anladı. Süleyman’ın ne kadar selim bir kalbi bulunduğu malumdur. Hem aynı gecede, has talebelerin içinde letafet-i kalbiyle mümtaz Küçük Lütfi, bu fıkrada mezkûr rüyayı ve sıkıntıyı görüp aynı sıkıntıma iştirak ve az bir tabir ile aynı vaziyetimi müşahade ediyor.
Elhasıl: Süleyman’ın selim kalbi, Lütfi’nin lâtif ruhu imdadıma koşmak istemişler. Demek ki, Risale-i Nur’un şakirdlerinin ruhları birbiriyle alâkadardır. Cesetleri müteaddiddir; ruhları müttehid hükmündedir... //**H1
barla_383_1.gif
**//
Süleyman Rüştü namındaki kardeşimiz, bu hadise gecesinden evvel, -sabahleyin- bana ve Bekir Bey’e dedi ki: “Ben bu gece bir rüya gördüm. Bu rüyada siz Üstadımı valinin makamında vali olarak gördüm. Etrafınızda hükümet adamları bulunuyordu. Elinizde bulunan küçük bir kâğıda not yapmışsınız, nutuk söyleyecekmişsiniz. Sonra bir daha gördüm ki; Üstadım siz, Bekir Bey ve Husrev bir faytona binmişsiniz, hükümetten eve geliyordunuz.” dedi. O sabahın akşamı, hükümet dairesinde aynı hal vuku bulmuş, faytonda aynı adamlar bulunup selametle eve dönmüşlerdir. İsticvab makamında söylenen sözler tam yerinde olduğu için, nutuk suretinde ona görünmüş. Hem Hafız Ali -aynı gecede- bana olan hücumu ve suikastı kendine karşı görmüş. Sabahleyin başındaki kasketinin siperliğini dikmiş, ta hücumdan kurtulsun.
Elhasıl: Risale-i Nur’un şakirdlerinin şahs-ı manevîsi kerametkârane bir hassasiyet gösteriyor ki, Hafız Ali ulvi sadakatiyle; birinci Süleyman selim kalbiyle; ikinci Süleyman Rüşdü müstakim akliyle; Küçük Lütfi lâtif ruhuyla Üstadlarının imdadına manen koşmuşlar, sıkıntısına iştirak ile tahfifine çalışmışlar.
(Said)
H1- Bu, Rabbimin bir lütfudur. (Neml Suresi: 40)



 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt