27- Bu Sıkıntılı Zamanda Nefsim Sabırsızlıkla Beni Taciz Ederken Bu Fıkra Onu Tam Su

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
hükmüyle, bir adamın hatasıyla bir köyü mahveder. Beş on adamın, onların siyasetine zarar vermek tevehhümüyle, binler adamı perişan eder.
İşte, eski zamanda bir derece, siyasetin bu gaddar düsturu İslamlar içine girdiğinden, siyasette, bu müthiş düsturlar karşısında, mecburiyetle Selef-i Salihin sükutla ve Ehl-i Sünnet ve l-Cemaatin imamları o kapıları kapamak,
b230.gif
deyip o kapıları açmıyorlar.
Madem Ehl-i Beyte zulmedenler şimdi ahirette cezasını öyle bir tarzda görüyorlar ki, bizim onlara hücumla yardımımıza bir ihtiyaç kalmıyor. Ve mazlum Ehl-i Beyt, muvakkat bir azap ve zahmet mukabilinde o derece yüksek bir mükafat görmüşler ki, aklımız ihata etmiyor. Değil şimdi onlara acımak, belki onları o hadsiz rahmete mazhariyetleri noktasında binler tebrik etmek gerektir ki, birkaç sene zahmetle, milyonlar mertebeler ve baki saadetler ahirette kazandıkları gibi, dünyada da kaldıkları zamanda, ehemmiyetsiz, dünyanın fani saltanatı ve muvakkat hakimiyeti ve karışık siyasetine bedel manevi birer sultan ve hakikat aleminde birer şah, birer manevi padişah makamını kazandılar. Valiler yerine, evliyalar, aktablara kumandan oldular. Kazançları bire bin değil, milyonlardır.
İşte bu sır içindir ki, Yeni Said in hususi üstadı olan İmam-ı Rabbani, Gavs-ı Azam ve İmam-ı Gazali, Zeynelabidin (r.a.) hususan Cevşenü l-Kebir münacatını bu iki imamdan ders almışım. Ve Hazret-i Hüseyin ve İmam-ı Ali Kerremallahü Veche den aldığım ders, otuz seneden beri, hususan Cevşenü l-Kebir le daima onlara manevi irtibatımda, geçmiş hakikati ve şimdiki Risale-i Nur dan bize gelen meşrebi almışım. Zalimlerin gaddarlıklarını değil deşmek, bakmak, belki düşünmek de meşrebimize gelmiyor. Çünkü onlar mücazatını ve mazlumlar mükafatını, aklımızın fevkinde görmüşler. O meselelerle meşgul olmak, şimdiki bu hazır musibet-i diniyeye karşı mükellef olduğumuz vazife-i Kur'âniyeye zarar verir.
Ulema-i ilm-i kelamın ve usulü d-din allamelerinin ve Ehl-i Sünnet ve l-Cemaatin dahi muhakkiklerinin İslami akidelere dair çok tetkik ve muhakematla ve ayat ve hadisleri müvazene ile kabul ettikleri usulü d-din düsturları, şimdiki Risale-i Nur'un meşrebini muhafazaya emrediyor, kuvvet veriyor. Hatta, hiçbir yerde, hatta ehl-i bid a kısmı da bu meşrebimize ilişemiyorlar. Hakikat-i ihlas tam muhafaza edildiği için, her nevi ehl-i İslam içine giriyor. Şialıkta mutaassıp ve Vehhabilikte de müfrit, filozofların en maddisi ve mütefennini ve mutaassıp hocaların en enaniyetlisi, beraber Nur dairesine girmeye başlamışlar ve kısmen şimdi de kardeşçe bulunuyorlar. Hatta bazı misyonerler de, din-i İsa nın (a.s.) hakiki ruhanisi de o daireye gireceklerine emareler var. Birbirine hücum değil, belki bir tesanüt, bir
Allah ellerimizi temizlesinki, bizde dillerimizi temizleyelim.​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
musalaha lüzumunu hissedip medar-ı münakaşa meseleleri ortaya atmıyorlar. Demek İmam-ı Ali nin (r.a.) otuz kırk işaretiyle sarahat derecesinde haber verdiği Risale-i Nur, bu zamanın müthiş yaralarına tam bir ilaçtır. Onun için, o daire bize kafi gelmiş, harice çıkmıyoruz.
İmam-ı Ali Kerremallahü Veche nin şahsına ve hayatına ve adalet-i hakiki üzerine giden siyasetine ilişmek, darbe vurmak başkadır. Şahsiyet-i zahirisinden ve hayat-ı dünyeviyesinden ve siyaset-i içtimaiyesinden binler derece daha yüksek olan şahsiyet-i manevisine ve kemalat-ı ilmiyesine ve makamat-ı velayetine ve varisliğine darbe gelmez ve gelmemiş ve gelemiyor. Kimin haddi var? Onun için, iki ciheti birleştirmek tevehhümüyle karşısında muarazaya çalışanların taarruzu pek dehşetli görünüyor. Ehl-i İmân ortasında nasıl böyle vukuat olabilir diye hayret veriyor. Halbuki Yezid ve Velid gibi habis herifler müstesna, ötekilerin kısm-ı azamı, İmam-ı Ali nin (r.a.) harika kemalatına ve kerametlerine ve verasetine ilişmek değil, belki yalnız hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye ait idaresine darbe vurmaya çalışmışlar, hata etmişler.
Harici ve büyük bir düşmanın hücumu zamanında, dahili küçük düşmanlıkları bırakmak elzemdir. Yoksa, hücum eden büyük düşmana yardım hükmüne geçer. Bunun için, daire-i İslamiyede eskiden beri tarafgirane birbirine mukabil, muarız vaziyetini alan ehl-i İslam o dahili düşmanlıkları muvakkaten unutmak maslahat-ı İslamiye muktezasıdır.
• • •
Aziz, sıddık, bahtiyar kardeşim Süleyman Rüştü,
Seni ve kardeşin kahraman Burhan ı ve senin iki mübarek, masum evladını ve senin hane halkını, Risale-i Nur namına ve umum şakirtler hesabına ruh u canımızla sizi tebrik ediyoruz. Böyle kudsi ve daimi sevap kazandıracak uhrevi bir hizmete muvaffakiyetinizi, Isparta ve bu memleket istikbalde alkışlayacaktır. Size çok hayırlı duaları kazandıracak. İnşaallah, Zülfikar gibi daha çok emsaline muvaffak olursunuz. Bu acip şerait içinde bu fevkalade muvaffakiyet, hem Zülfikar ın, hem sadakatinizin bir kerametidir. Çok mübarek olan senin rüyan-ki, emr-i İlahi ile, Kur'ân ı, Hazret-i Peygamberimiz Aleyhissalatü Vesselama vermek, Hazret-i Cebrail in vazifesinin bir cilvesidir-işarettir ki, bu hizmetiniz hem rıza-yı İlahiyeye, hem rıza-yı Peygamberiye (a.s.m.) muvafıktır. Mucizat-ı Kur'âniyeyi, Mucizat-ı Ahmediye vasıtasıyla ümmet-i Muhammediyeye (a.s.m.) tebliğ etmek manasıyla senin rüyan tabir edilir.
Nasıl, bir küçücük cam parçasında güneşin bir timsali, ziyasıyla o elindeki camı tutanla münasebettar olur, bir nevi muhabere eder. Öyle de hususi bir tecelli ile, rü yalarda-Selef-i Salihinde bu çeşit rüyalar görülmüş-makbuliyet ve rıza alametidir. Hazret-i Peygamberin (a.s.m.) yanında gördüğün adam da, Nur ve Risale-i Nur şakirtlerinin şahs-ı manevisidir.
• • •​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Vazifemiz, ihlas ile ve sebat ve tesanüdle ve mümkün olduğu kadar ihtiyatla, "sırren tenevveret" irşad-ı Aleviyi fiilen tasdik etmek, ona göre hareket etmektir. Yoksa, muarızlara mukabele etmek ve onların hücumundan telaş etmek değil. Muvaffakiyet ve fütuhat-ı Nuriye ve revaç ile intişarı ise, vazife-i İlahiyedir. Vazifemizi yapıp, vazife-i İlahiyeye karışmamak gerektir diye hem bana, hem sizin bedelinize teselli buldum.
• • •
O beş Ahmed den Safranbolu da Hasan Feyzi nin tam yerine geçen tam varisi Safranbolulu Ahmed Fuad ın gayet samimi ve fedakarane mektubunda, benim bedelime, aynen Hasan Feyzi, Hafız Ali gibi, baki kalan hayatını bana verip, benden evvel berzaha gitmek için dua ediyor. Halbuki şimdi Nurlara onun hayatı daha ziyade faydalıdır. Bana nisbeten genç, faal bir kardeşim, benden sonra, kardeşlerim gibi vazife-i Nuriyemi yapıyorlar diye kemal-i istirahat-i kalble ecelimi beklerim. Cenab-ı Hak, onun gibi çok fedakarları Nurlara kavuştursun.
• • •
Hem çok eski, hem çok sadık, hem çok muktedir, sebatkar medrese-i Nuriye kahramanlarından Marangoz Ahmed in; ve medresenin üstadı olan merhum Hacı Hafız ın kerametli vefatına dair güzel, hazin mektubunda, o medrese-i Nuriyenin şakirtlerinin o merhum üstadlarına karşı gösterdikleri dindarane vaziyet ve yağmurun zahmet vermemek ve onları ıslatmamak ve üşütmemek için durması, iş bittikten sonra başlaması, o merhum zatın ruhuna büyük rahmetlerin nüzulüne emare... Cenab-ı Hak o rahmet katreleri adedince ona ve onlara rahmet etsin. Amin.
• • •
Kastamonu da, sekiz sene mübarek mahdumu ve merhum refikasıyla Risale-i Nur a fevkalade bir sadakatle çalışan ve kalemiyle Risale-i Nur a çok hizmet eden ve çokları Nur dairesine getiren ve hapishanede kendi gibi kahramanlardan olan Sadık Beye, hem istirahatime, hem Nur şakirtlerinin tesanüdüne ehemmiyetli hizmet eden ve Feyzi ve Emin ve İhsan ve Ahmed ler gibi has kardeşlerimizle, yine Kastamonu da Nurlara hizmet eden Küçük Şeyh namında Hilmi Bey bana mektubunda, Nurcu olan refikasının vefatını bildiriyor. O merhume hakkında medar-ı şükrandır ki, bir iki aydır, dualarımda "Zehra lar" dediğim vakit, "Hacer ler" de derdim, içinde o merhumeyi de niyet ediyordum. Vefatını bilmiyordum. Cenab-ı Hak ona binler rahmet eylesin ve akrabasına sabr-ı cemil ihsan etsin. Amin.
• • •​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Risale-i Nur dairesinde bulunan ve bilfiil çalışan hocalardan ve Konya hocalarından başka, sair hocalara, bugünlerde, tashihat yaparken şiddetli bir hiddet bana geldi. Çünkü, Arabi okumayan Nur şakirtlerinin fedakarları, Arabi bilmemesinden sehivler, hatalar oluyor. Ben de zahmet çektiğimden, hem eski talebelerimden olan hocalara ve kardeşime, hem şimdiki Ankara da ve İstanbul daki resmi hocalara bağırarak dedim:
"Ey insafsızlar! Neden hem vazifeniz, hem medresenin mahsulü, hem size farz-ı ayn gibi lüzumu bulunan bu hizmet-i imaniyede bana yardım etmiyorsunuz? Belki de sizin lakaytlığınızdan çokların çekilmesine sebebiyet veriyorsunuz. İmam-ı Ali nin (r.a.) ahir zamanın bir kısım hocalarına vurduğu tokattan hissedar oluyorsunuz" diye dehşetli bir itiraz kalbe gelirken, birden, kalbini bozmayan hocaları müdafaa etmek için üç mana ihtar edildi.
Birincisi: Resmen iki büyük merkezde, iki heyet-i ilmiye, beyanı münasip olmayan çok esbaba binaen, her vesile ile, hoca kısımlarının Risale-i Nur dan çekilmeleri için çok vasıtaları istimal ediyorlar. Memuriyet gibi derd-i maişet belasıyla biçare hocaları dairelerine çekip, Nurlardan uzaklaştırıyorlar. Biçare hocalar, Nurların kıymetini bilmiyorlar değil; belki derd-i maişet veyahut o heyet-i ulemadaki büyük hocalara itimad edip ve kendi tahsil ettiği ilm-i dini kendi imanını kurtaracak derecesindedir zannıyla lakayt kalıp, ruhsatla amel etmeye kendine fetva buluyor.
İkinci mana: Bu kadar dehşetli bir hücum ve tazyike maruz kalan Risale-i Nur şakirtlerini, evham yüzünden, güya Menemen ve Şeyh Said vakıaları gibi bir hadisenin ihtimali var diye iki defa imha için, hem perde altında eskiden beri düşmanlarım, hem resmen kanun ve idare ve siyaset cihetinde merhametsiz bir surette bazı erkan-ı hükumetin bizi iki defa hapis ve itham etmesi ve resmi ve gayr-ı resmi propagandalarla herkesi bizden ve Nurlardan ürkütmesiyle, elbette hassas ve bir derece zayıf hocalara ehemmiyetli bir korku verip bir mazeret olur. Onun için, ekseriyet değil, belki yalnız fevkalade bir cesaret ve gayret taşıyan bir kısım hocalar Nurlar dairesine girip, girmeyenleri de bir derece affettirdiler.
Üçüncü mana: Şimdilik tehir edildi. Bazı hocalar, "Minare kadar yüksek bir adamı," hem "Alnında okunacak bir yazı bulunacak" hem "Birden eli bir su ile delinecek," gibi hakikatin perdesi olan teşbihleri hakikat zannetmek bahanesiyle, Nurun bazı ihbarat-ı gaybiyesi, sathi nazarlarına muvafık gelmiyor, ona daha yanaşmıyor. Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, bu zamanda Risale-i Nur da, nokta-i istinad olarak avam-ı mü mininin en ziyade muhtaç oldukları ve Nurda buldukları öyle bir hakikattir ki; hiçbir şeye alet olmayacak ve hiçbir garaz ve maksat, içine girmeyecek ve hiçbir şüphe ve vesveseye meydan vermeyecek ve hiçbir düşman​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
ona bahane bulup çürütmeyecek ve yalnız hak ve hakikat için ona çalışanlar bulunacak, dünya maksatları ona karışmayacak, ta ki, uzakta olan ehl-i iman, o hakikate ve sadık naşirlerine tam itimad edip imanlarını, zındıkların ve dinsizlerin, din aleyhindeki dehşetli filozofların itirazlarından ve inkarlarından kurtarsınlar.
Evet, o ehl-i iman, lisan-ı hal ile diyecek ki: Madem bu hakikati, bu kadar şiddetli düşmanları çürütemediler ve itiraz edemiyorlar; ve şakirtleri, haktan başka onun hizmetinde hiçbir maksat taşımıyorlar. Elbette, o hakikat, ayn-ı hak ve mahz-ı hakikattir diye, bin bürhan kadar bir delil hükmünde imanını kuvvetlendirir ve kurtarır; ve "İslamiyette bir hakikatsızlık mı var?" diye daha evhama düşmeyecekler.
İki defadır, himmeti uzun, eli kısa Abdurrahman Salahaddin, Asa-yı Musa yı ve Zülfikar ın bir kısmını Camiü l-Ezher e göndermek istemiş; hilaf-ı memul olarak, o lüzumlu ve ehemmiyetli yere bazı esbaba binaen gitmemiş
b231.gif
-1- kaidesince, belki ben o iki nüshaya bakmadığım ve tashih edemediğim için, o inceden inceye herşeyi tetkik eden ulema heyetine, tam bir tashih gördükten sonra, hem tam Zülfikar ve Asa-yı Musa beraber olarak gitmek münasiptir diye kalbime geldi. Belki ehemmiyetli ve ulemanın itirazını celb edecek sehivler içinde var. Onun için, o iki risaleyi Salahaddin bana göndersin ki, ben bakacağım. Sonra, inşaallah, hem tam Zülfikar ı, hem Asa-yı Musa ile, hem Tılsım mecmuası ile, ehemmiyetli bir beyanname ile beraber göndereceğiz.
Üstadlarımdan birisi olan Mevlana Celaleddin-i Rumi nin (k.s.) mensuplarından olduğu anlaşılan eczacı Hacı Abdüllatif in mektubundan anlaşılıyor ki, bilerek, tam takdir ederek Nurlara hizmet edecektir. Zaten ben bekliyordum ki, Mevlevilerden bazı Nur kahramanları çıksın. İnşaallah birisi bu olacak. Ona çok selam ederim. Hususi mektup yazmaya halim müsaade etmediği için gücenmesinler. Orada, Sabri ve mahdumları ve Nur şakirtlerine ve başta Hoca Vehbi Hazretleri olarak hocalarına çok selam eder ve dualarını bekleriz.
• • •
Size hayatımda vefattan sonra elinize geçecek manevi malımı ve hukukumu size vermeye ve
b232.gif
-2- sırrına binaen, ölümden evvel sizi bilfiil varis yapmaya dair bir Nur şakirdi sordu ki: "Hikmet nedir? Sizi daha çok zaman aramızda görmek istiyoruz. İnşaallah öyle kalacaksınız."
1 Hayır, Allah'ın murad ettiği şeylerdir.
2 Kadere İmân eden kederden emin olur.​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Ben de dedim ki: Eğer vefattan sonra bu hakiki ve hakikatli varislerin eline bu malım geçse, dünya malı gibi bir derece taksim olur; derecesine göre herbirisi maldan bir kısmına hakiki malik olur, umumuna malik olamaz. Fakat ölümden evvel varislere verilse; emval-i uhrevi gibi, herbirisi umum o mala, o nur lambasına derecesine göre malik sayılır. Herbirisi küçük birer Said olur; bir nöbetçi yerine, binler nöbetçiler olur. Said in, irsiyette yalnız binden bir hisse sahibi bir Nurcu olmaz, belki tam bir genç Said olur.
Mesela o emval, emval-i Nuriye, faraza bir hazine kadar olsa, binler Nurculara tevziatta, taksimatta yirmişer, yüzer altın düşebilir. Fakat vefat etmeden onları onlara vermek, bir sırr-ı azime binaen, herbirine istidadına göre, haslara bir milyon birden düşebilir. Bu sırrın bir sırrı var, şimdi izah edemem.
Yine o şakirt dedi ki: "Herbir has şakirdin, senin gibi hayatını ve bütün rahatını feda edebilir mi ki, o koca malı bütün birden alsın?"
Ben de dedim ki: İnşaallah, tesanüdün sırr-ı azimi ile-ki, üç elif tesanüdle yüz on bir kuvvetinde gösterdiği gibi-has şakirtlerin mabeynindeki tesanüd-ü hakikinin verdiği kuvvet, benim gibi bir biçarenin sizce fevkalade zannedilen fedakarlığından geri kalmayacaktır inşaallah.
• • •
Sava Medrese-i Nuriye kahramanlarından Mehmed Çavuş, benim için yazdığı Zülfikar ı Emniyet Müdürünün elinde görmüş, demiş: "Benimdir, veriniz.."
O da demiş ki: "Hoşuma gitti, bir iki hafta okuyacağım."
O da demiş: "Kalsın."
Eğer münasip görseniz, benim tarafımdan o Emniyet Müdürüne ve alan komisere deyiniz ki: Said size selam edip benim hattım güzel olmadığı için, o zat, benim için yazmış.
Ben Isparta yı toprağıyla, taşıyla, bütün ahalisiyle mübarek gördüğümden, oradaki hükumete, hususan zabıtasına ciddi dost nazarıyla bakıyorum. Hususan çok tecrübelerle ve üç vilayet zabıtasının itirafıyla ve üç vilayet mahkemesinin müttefikan beraat kararıyla ve üç cemiyet-i ilmiyenin ve ehl-i vukufun tahsin ve takdirleriyle sabit olmuş ki, Risale-i Nur eczaları ve şakirtleri, Emniyet Müdürünün ve zabıtanın vazifeleri olan asayiş ve idare ve inzibat ve ahlaksızlığa karşı, komiserlerden​
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
ziyade, serkeşleri itaate getirmek ve asayişi temin etmekte, manevi ve tam tesirli manevi inzibat memurlarıdır. Onun için, zabıta, evhamla değil, kemal-i takdirle, Emniyet Müdürünün bakması gibi bakmalıdır. Çünkü o Zülfikar hakkında demiş: "Çok güzel, sevdim, okuyacağım, hoşuma gitti." Her neyse. Siz, daha ne münasip görürseniz öyle yaparsınız.
Hem Emniyet Müdürüne deyiniz ki: Kardeşimiz Said diyor: Eğer o Zülfikar tam hoşuna gitmişse, o benimdir, ona hediye ediyorum. Hem onun gibi mühim olan Asa-yı Musa yı da ona hediye edeceğim.
Denizli den ve Tavas tan gelen güzel mektuplarına hususi cevap vermeye katiyen vaktim ve halim müsaade etmediğinden, hususi cevap vermediğimden gücenmesinler. Çakır Yusuf un mektubundan, tam ciddiyeti ve tam Hasan Feyzi nin bir varisi olduğunu gösteriyor.
• • •
Kardeşimiz ve Nurun kumandanlarından Isparta Hulusi si Refet Beyin mübarek masumunun dokuz yaşında iken bu derece Risale-i Nur dan Birinci Sözü yazması gösteriyor ki, o mübarek Hüsnü, Safranbolu nun on bir yaşındaki Hüsnü sü gibi dahi masumların küçücük bir kahramanı olmaya namzettir. Cenab-ı Hak onu Nurlara bağışlasın ve muvaffak eylesin Amin. İnşaallah, yazdığımız nüshayı sonra tashih edip göndereceğim.
• • •​
 
Üst Alt