Tasavvufta Duanın Önemi

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Mürşid-i kâmilin saliki yönlendirme hususunda başvurduğu vasıtalardan bir diğeri de duadır. Bu da, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in sünnetine ittibâdan doğmuş olan bir keyfiyettir. Bilindiği üzere Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, Müslüman olmadan önce, tasavvur olunabilecek kötülüklerin en müthişi olan Hazret-i Peygamberi katletme cürümüne azmetmişti. Fakat Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in daha evvel vaki olan bir duası bereketiyle bu cürümünden vazgeçip hidayete erişmişti. Fahr-i Kâinat Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in hayatında buna benzer vaka’lar pek çoktur.

Yine malum olduğu üzere Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'den, Taif muhasarasında Müslümanlara pek çok zayiat verdirmiş olan Sakîf kabilesine beddua etmesi istenildiğinde o Rahmet Peygamberi, onların hidayeti için dua etmiş ve bu duanın bereketiyle kısa bir müddet sonra o kabile Müslüman olarak huzur-u Rasûlullâh'a gelmişti.1

Şeybe adında bir sahabe şu vaka’yı anlatmaktadır: "Huneyn günü Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'le beraber harbe iştirak ettim. Fakat Müslüman olduğum ve peygamberi kabul ettiğim için değil, sadece Hevâzin kabilesinin Kureyş için asker toplaması ve savaş açması zoruma gittiği için savaşıyordum. Muharebe esnasında Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'le beraber bulunurken kendisine: "- Ben siyah beyaz (ala) atlar görüyorum." dedim. Rasulullah sallâllâhu aleyhi ve sellem-: "- Şeybe! Müslümanların yardımına gelen bu atları ancak kâfirler görür." buyurdu. Sonra elini sırtıma vurdu ve: "- Ya Rabbi! Şeybe'ye hidayet ver." diye dua buyurdu. İkinci ve üçüncü sefer aynı duayı tekrarlayarak sırtıma vurdu. Üçüncüsünde elini sırtımdan kaldırdığı zaman yeryüzünde bana O'ndan daha sevimli başka bir kimse yoktu." (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, IV, 333)

Meşhûr râvî Ebû Hureyre'nin annesi de iman etmesi yönünde oğlunun müteaddit tekliflerini reddetmiş bulunduğu hâlde, sonunda Hazret-i Peygamber'in duası bereketiyle hidayete ermiştir.1 Duanın bu müessiriyeti Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in vârislerinde de azami derecededir. Bu da, bereketli bir tasarruf, yani ıslah vasıtasıdır. Dua, her hâlükârda bir netice hâsıl eder. Eğer duadaki talep, "kader-i mutlak"a muhalif olup da bu sebeple neticesiz kalırsa onun mukabilindeki ilâhî ikram âhirette tecelli eder. Bu husus da hadis-i şeriflerle sabittir.3

Diğer taraftan duanın bir bereket hâsıl edebilmesi için mutlaka yüksek ve sâlih bir şahsiyetten sâdır olması da şart değildir. Yeter ki dua, halisane ve cidden arzu edilerek yapılmış olsun. Bu takdirde bir mümin kardeşi için, günahkâr bir müminin duası dahi büyük bir kıymet ifade eder. Zira Cenâb-ı Hak, kulu ne kadar günahkâr olursa olsun, ondan vazgeçmiş değildir. Şayet öyle olsaydı, kusurlu birinin hatasını söylemeyi "gıybet" namıyla büyük bir günah olarak ilan buyurmazdı.

Bu sebepledir ki -hasbe'l-beşer- günahtan salim olamayan kimselerin "Benim duamdan ne çıkar!" düşüncesiyle, ümmet-i Muhammed'e ve sevdiklerine duada bulunmaktan imtina etmeleri, doğru bir davranış değildir. En günahkâr bir kulun bir başkasına duası dahi, halisane ve kendisi için istiyormuşçasına olduğu takdirde, fevkalâde makbul olabilir. Cenâb-ı Hak, dilediği kulunun duasını kabul eder. Bu vesile ile duanın başka hususiyetlerinden de bir nebze bahsetmek faydalı olacaktır.

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, müminlerin birbirlerine gerek huzurlarında ve gerekse gıyaplarında duada bulunmalarını her fırsatta tavsiye etmişlerdir. Umre için kendisinden izin isteyen Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-'a: "- Bizi de duanda unutma kardeşim!" (Tirmizî, Deavât, 109; Ebû Dâvud, Vitr, 23) buyurarak ondan dua talep etmiştir. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, bu iltifâtkâr talep karşısındaki hâlini: "- O kadar sevindim ki sanki dünyalar benim oldu." cümlesiyle ifade etmiştir.

Şüphesiz ki Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Allah katında mahlûkatın en şereflisidir. Öyle olduğu hâlde o Varlık Nuru, ashabından dua talep etmiştir. Bu durum kemal ehli olan zatların, makam itibariyle kendilerinden daha aşağı seviyede bulunanların dualarından da istifade edebileceklerine bir işarettir.

Yine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-'a: "- Tabiinin en hayırlısı Üveys adlı biridir. O, Allah’a yemin etse, Cenâb-ı Hak onu yemininde mutlaka sadık çıkarır. Artık sizden kim onunla karşılaşırsa, o sizin için mağfiret talebinde bulunsun."4 buyurmuş, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- da bilâhare Veysel Karânî Hazretleri'yle karşılaşıp duasını talep etmiştir. Görüldüğü üzere fazilet ve takva sahibi sâlih zatlardan belâ ve sıkıntıların def'i ve hayırların celbi için dua talebinde bulunmak, bizzat Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in ümmetine tavsiyelerindendir.

-----------------------------------------------------------
1.Bkz. İbn-i Hişâm, es-Sîre, IV, 103.
2.Bkz. Müslim, Fezâilü's-sahâbe, 158.
3.Bkz. Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, III, 18.
4.Bkz. Müslim, Fezâilü's-sahâbe, 223-225.
 
Üst Alt