Tevazu sahibi olmak

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Sual: Tevazu sahibi olmak için ne yapmalı?
CEVAP
Allahü teâlâ, bütün kitaplarda, kibri kötülemiş ve yasak etmiştir. Kur'an-ı kerimde de, (Allah, kibirli olanları elbette sevmez!) buyurmuştur.(Nahl 23)

Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Allah rızası için tevazu edeni, [kendini, Müslümanlardan üstün görmeyeni] Allahü teâlâ yükseltir.) [Bezzar]

Tevazu sahibi olabilmek için dünyaya niçin geldiğini, nereye gideceğini bilmek gerekir. İnsan, hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan, hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de, her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Nihayet ölecek, çürüyecek ve toprak olacaktır. Dünya zindanında, her an, ne zaman azaba götürüleceğini beklemektedir. Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkıntılarını çekecektir. Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye tekebbür mü yakışır, tevazu mu?
Kibir ne kadar kötü ise, tevazu da o kadar iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allah için affedenin şerefi artar, tevazu eden de yücelir.) [Müslim]

(Kişi kibirlenince, iki melek, "Ya Rabbi bunu alçalt!" derler. Tevazu ederse, "Ya Rabbi bunu yükselt!" derler.) [Beyheki]

(Zillete düşmeyecek şekilde tevazu gösterene müjdeler olsun!) [Taberani]

(Allahü teâlâ, tevazu edeni yüceltir.) [Bezzar]

(Şeref tevazudadır.) [İ. Ebiddünya]

(Kişi tevazu edince, Allahü teâlâ, onu yedi kat göklere kadar yükseltir.) [Beyheki]

(Tevazu edin ki, Allahü teâlâ size rahmet etsin!) [İsfehani]

(Mütevazı olana tevazu göster, kibirliye de kibirli görün.) [İ. Gazali]

(Allahü teâlâ, tevazu üzere olmamı emretti. Hiç kimse büyüklenmesin!) [Ebu Davud]

(Tevazu eden, helal kazanan, huyu güzel olan, herkese karşı yumuşak olan ve kimseye kötülük etmeyen, insanların iyisidir.) [Berika]

(İmanın kemalini isteyen, tevazu göstersin.) [Berika]

Bir menkıbe: Âbid’in biri, ibadet etmek üzere dağa çıkar. Bir gece rüyasında "Falan ayakkabıcıya git! Senin için dua etsin" denir. Âbid dağdan iner, adamı bulur, ne iş yaptığını sorar. Adam, gündüzleri oruç tutup, ayakkabı işlerinde çalıştığını, kazandığı para ile ailesini geçindirdikten sonra fazlasını sadaka verdiğini söyler. Âbid, adamın güzel bir iş yaptığını anlar, fakat kendisinin dağda sırf ibadetle meşgul olmasını daha iyi bulur ve tekrar ibadetine döner. Yine gece rüyasında, (Ayakkabıcıya git ve ona, "Bu yüzündeki sararmanın sebebi ne?" diye sor) denir. Âbid, gidip sorar. Ayakkabıcı, "Kimi görürsem, bu kurtulacak da, ben helak olacağım der ve kendimden korkarım. Yüzümün sararması bundandır" der. İşte o zaman âbid, ayakkabıcının bu korku ve tevazu ile üstünlük kazandığını anlar.

Tevazu hakkında büyüklerin sözleri

Tevazu, cahilden veya çocuktan da olsa, hakkı işitince boyun büküp hemen kabul etmektir.

Tevazu, karşılaştığı her Müslümanı kendinden aşağı bilmemektir.

Her nimet sahibi haset edilir. Haset edilmeyen tek nimet, tevazudur.
Ehl-i sünnet olan şerefli insan, ibadet edip yükseldikçe tevazu gösterir. Bid’at ehli olan âdi kimse ise, ibadet ettikçe büyüklenir, herkese tepeden bakar.

Tevazu göstermek de kibirdendir. Çünkü kendinde bir varlık hisseden tevazu göstermeye çalışır. Halbuki mütevazı kimse, kendinde bir varlık görmez ki tevazu göstersin.
Alçak gönüllü olan kurtulur, kibirli olan yanar.

Tanıdık salih kimseleri ziyaret etmemek kibir, fakirleri ziyaret, tevazu alametidir.

Hastalarla birlikte oturmamak, doğru sözü kabul etmeyip, münakaşa etmek, kusurunu bildirenlere teşekkür etmemek, fakirin davetine gitmemek kibir alametidir. Kibirli olan, salih insan olamaz.

Kibir her iyiliğe engeldir, tevazu, her iyiliğin anahtarıdır. Kibirli değilim diyen, kibirlidir.

Tevazu güzeldir, zenginde tevazu daha güzeldir. Kibir çirkindir, fakirde kibir daha çirkindir.

Mahsul, ovadaki sulu ve yumuşak toprakta yetişir, dağda, sert toprakta yetişmez. Hikmet de, mütevazı olanın kalbinde gelişir, kibirlinin gönlünde gelişmez. Bir kimse, başını yükseğe kaldırırsa, tavana değer ve yaralanır, eğerse tavan ona gölgelik eder ve kendini korur. En büyüğünüz, en küçüktür. En küçüğünüz de, en büyüktür. [Yani, kendini büyük gören küçüktür. Kendini küçük gören büyüktür.]

Tevazu örneği
Sual:
S. Ebediyye’de, Abdülhakîm-i Arvâsî hazretlerinin bir mektubunun sonunda, (Merkez-i dâire-i iflâs ve bî nevâî, Ser şâr-ı sahbây-ı hodgâmî ve nâ âşinâî. Es-Seyyid Abdülhakîm Arvâsî) deniyor. Bu ne demektir?
CEVAP
(İflas dairesinin merkezi ve bir şeyi olmayan, egoistlikle dopdolu ve bir şey bilmeyen) demektir. Büyük zatlar, kendilerinde hiçbir varlık görmedikleri, bütün iyilikleri, nimetleri Allahü teâlâdan bildikleri için böyle söylüyorlar.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Toprak gibi olmak

Sual: Toprak gibi olmalı deniyor. Toprağın özelliği ne ki?
CEVAP
Toprak tevazu sembolüdür. Dağ gibi başını dik tutmaz. Herkes üstüne basar geçer. Kimseye bir şey demez. Tahammülde de toprak gibi olmalı, insanların sıkıntılarına katlanmalı demişlerdir. Toprak gibi olmak iyidir. Toprak bir seviyedir. Ne çukur olmalı, ne de tümsek. Toprak gibi mütevazı olan, her nimete kavuşur, bir parça yükselen toprakta su durmaz. Susuz da hayat olmaz.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bu dünya ahiretin tarlasıdır. Burada tohum ekmeyip, yaratılışta bulunan, toprak gibi yetiştirici kuvvetini işletmeyenlere, bundan faydalanmayanlara ve amel, ibadet tohumlarını elden kaçıranlara yazıklar olsun! Toprak gibi yetiştirici kuvveti işletmemek, oraya bir şey ekmemekle veya zararlı, zehirli tohum ekmekle olur. Bu ikincisinin zararı, bozukluğu, birincisinden kat kat daha çoktur. Zehirli bozuk tohum ekmek, dini, din derslerini, dinden haberi olmayanlardan öğrenmek ve din düşmanlarının eserlerinden [zararlı medyadan öğrenmek] okumaktır. Çünkü, din cahilleri, nefsine uyar, keyfi peşinde koşar. Dini, işine geldiği gibi söyler. Karşısındakinin de nefsini azdırır ve kalbini karartır. Dini eser verirken, İslamiyet'e uygun olmayanı uygun olandan ayıramaz. Gençlere neleri ve nasıl anlatmak lazım geldiğini bilemez. Kendi gibi, talebesini de cahil yetiştirir. Birçok şeyler okuyup ezberlemekle, [başka ilim kollarında söz sahibi olmakla, fen ve sanat şubelerinde ihtisas kazanmakla] insan din adamı olamaz ve din bilgisi veremez. (1/23)

Kendini üstün görmek
Sual:
Mektubat-ı Rabbani’de, (Kendini Frenk kâfirlerinden daha üstün bilen bir kimse, Allahü teâlâyı tanıyamaz. Hatta uyuz köpekten üstün bilen, büyük zatların feyizlerinden mahrum kalır) deniyor. Müslüman, kâfir olan birinden, insan da köpekten üstün değil mi?
CEVAP
Tevazu
, kendini başkalarından daha üstün görmemektir. Başkaları ile bir görmenin mahzuru olmaz. Çünkü onun da imanlı veya imansız olma ihtimali vardır. İnsanın işi, neticesi ile ölçülür. İmansız ölen kimsenin, hayatı imanla geçse de ne kıymeti olur ki? Tersi de böyledir. Yani imansız yaşar, sonunda imana kavuşarak ölür. Artık o, imanlıdır, imansız ölen herkesten üstündür.

Nice sarhoşlar vardır ki, yaptığından pişmanlık duyar tövbe eder, imanla gider. Nice dervişler, vardır ki, kibirlidir, günahları için tövbe etmez, imansız giderler. Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, kibirli kimseyi alçaltır, tevazu sahibini yükseltir.) [Taberani]

Cüneyd-i Bağdadi hazretlerine bir papaz gelip, ben mi üstünüm, sen mi üstünsün, diye sorar. O da, bir hafta sonra gel, der. Bir hafta sonra geldiğinde vefat ettiğini görür. Bugün bana cevap verecekti, diye söylenince, tabutu göstererek, işte orada, git sor, o boşuna konuşmaz, derler. Tabutunun başına gidip aynı soruyu sorar. Cüneyd-i Bağdadi hazretleri Allahü teâlânın izniyle başını kaldırıp, şöyle cevap verir: (Geçen hafta sonumun ne olacağını bilmediğim için sana cevap veremedim. Ben imanla gidip kendimi kurtardım, senden üstünüm. Sen kendine bak.) Papaz, ağlamaya başlar, Kelime-i şehadet getirir Müslüman olur.

Cüneyd-i Bağdadi hazretleri, netice belli olmadan, ben Müslümanım, sen de kâfirsin, ben senden üstünüm dememiştir. Üstünlük sona bağlıdır.

Peki kendini köpekten üstün görmemek ne demek? Nefsimiz kâfirdir, köpekten aşağıdır, çünkü köpek Cehenneme girmeyecek. Hatta Kıtmir isimli köpek Cennete girecektir. Kâfir olarak ölen bir kimse, elbette köpekten daha aşağıdır. Bir âyet-i kerimede (O kâfirler, hayvandan da aşağıdır) buyuruluyor. Bir kâfir, günahsız köpekten nasıl üstün olabilir ki? İmanla öleceğimiz kesin olmadığı için, kendimizi köpekten de, kâfirden de üstün göremeyiz.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Şaşılacak şeydir ki, büyük zatlara gelen feyzler, nimetler, bu kusurları görmeye yardım ediyorlar. Ayıpları görmek kuvvetini artırıyorlar. Ucb [kendini beğenmek] yerine, aşağılık gösteriyorlar. Yüksek yerde olana, tevazu yolunu açıyorlar. Hem evliyalığın en yüksek derecesini ihsan ediyorlar, hem de, kendini kusurlu görmeyi sağlıyorlar. Ne kadar çok yükselirse, kendini o kadar çok aşağı görüyor. Çok yükselmek, kendini çok aşağı görmeye sebep oluyor. Yabancılar, buna ister inansın, ister inanmasın, önemi yoktur. (1/222)
[Bid’at ehli, aynı zamanda, tasavvufa yabancı insan demektir. Hatta evliya olmayan kimse, evliyalığa yabancı durumdadır. Herkes, bilmediği şeyin yabancısıdır.]

Netice: Tasavvufta salik, kendisinin yaratılmış, aciz bir kul olduğunu, kendisinde bulunan bütün nimetleri Rabbinin yani Allahü teâlânın ihsan ettiğini bilir. Bunları hak sahibine yani Allahü teâlâya teslim eder. Geriye kendisinde kötülükten, kusurdan, günahtan başka şey kalmadığını görür. Bunlar ise övünülecek değil, utanılacak, aşağılanacak şeylerdir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Tevazu göstermeye çalışmak

Sual: Tevazu sahibi olmakla tevazu göstermek aynı mıdır?
CEVAP
Tevazu göstermekle, tevazu sahibi olmak çok farklıdır. Tevazu sahibi övülmüş, tevazu göstermeye çalışan ise yerilmiştir. Cüneyd-i Bağdadihazretleri, (Tevazu göstermeye çalışmak da kibirdir. Çünkü kendinde bir varlık hisseden tevazu göstermeye çalışır. Gerçek tevazu ehli, kendinde bir varlık hissetmez ki, tevazu göstermeye çalışsın. Onun tevazuu tabiidir, yapmacık değildir) buyuruyor. Bazısı da, (Bu günahkâr, bu fakir) diyerek kendinin tevazu ehli olduğunu göstermeye çalışır. Bir günahını söyleyince hemen kızar. O zaman sözünde yapmacık olduğu anlaşılır. Din büyükleri de "bu fakir" diye kullanırlar. Fakat bunlar böyle sözlerinde samimidir.

Bu fakir ne demektir?
Sual:
İslam âlimleri kitaplarında kendilerinden “bu fakir” diye bahsediyorlar. Buradaki fakir ne demektir? Biz de bu fakir diye konuşabilir miyiz?
CEVAP
Fakir, muhtaç demektir. Peygamber efendimizin Allahü teâlâdan istediği ve övündüğü fakirlik, her zaman, her işte, Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilmektir. Abdullah Dehlevi hazretleri, (Tasavvufta fakir, muradı olmayan, yani Allahü teâlânın rızasından başka dileği olmayan demektir) buyuruyor. (Dürr-ül-mearif)
Tasavvufta fakir, nafaka olmayınca, sabır ve kanaat eder. Allahü teâlânın fiilinden ve iradesinden razı olur. Allahü teâlâ emrettiği için rızık kazanmaya çalışır. Çalışırken, ibadetlerini terk etmez ve haram işlemez. Kazanırken de, kazandığını sarf ederken de, İslamiyet’e uyar. Böyle kimseye zenginlik de, fakirlik de faydalı olur. Dünya ve ahiret saadetine kavuşmasına sebep olur. Fakat nefsine uyarak, sabır ve kanaat etmeyen kimse, Allahü teâlânın kaza ve kaderine razı olmaz. Fakir olunca, az verdin diye itiraz eder. Zengin olursa doymaz, daha ister. Kazandığını haramlara sarf eder. Zenginliği de, fakirliği de, dünyada ve ahirette felaketine sebep olur. (İslam Ahlakı)
Bizim de bu fakir diyebilmemiz için, yüksek dereceye kavuşmamız gerekir. Yoksa çok yapmacık olur, sırıtır, işin ehli bize güler. Tevazu göstereceğiz derken kibirli olduğumuz meydana çıkar.

Bendeniz demek
Sual:
Bazıları, bu günahkâr, bu âciz, bu naçiz, bu fakir, bendeniz, köleniz gibi ifadelerle tevazu gösteriyorlar. Gerçek tevazu sahibi olmayanın böyle söylemesi uygun mudur?
CEVAP
Samimi söylüyorsa hepsi uygundur; fakat bunlar günümüzde genel olarak tevazu göstermek için yapmacık olarak söyleniyor. Bendeniz, köleniz demektir. Köle, emredilen işleri hiç yüksünmeden yapar. Böyle tevazu sahibi olan kimsenin, öyle demesi çok güzel olur. Eğer emredilen işi yapması zor geliyorsa, bunu laf olsun diye söylediği, yapmacık, hatta kibir alameti olduğu anlaşılır; çünkü Cüneyd-i Bağdadi hazretleri, (Tevazu göstermeye çalışmak da kibirdir; çünkü kendinde bir varlık hisseden tevazu göstermeye çalışır. Gerçek tevazu ehli, kendinde bir varlık hissetmez ki, tevazu göstermeye çalışsın. Onun tevazuu tabiidir, yapmacık değildir) buyuruyor.

Kibirdendir yapmacık tevazu göstermek,
Bu âciz, bu günahkâr diye kendini yermek!

Ben veya biz demek
Sual:
Ben diye konuşmak uygun mudur?
CEVAP
Genel olarak, ben demek kibirden kaynaklanır. Mesela şu işi ben yaptım, bunu ancak ben yaparım gibi. Kendinde bir varlık hissederek, ben anlamında biz demek daha kötüdür. Mesela, biz adamın ciğerini sökeriz demek gibi. Şu halde ben ve biz kelimelerini, hiç kullanmamak değil, yerli yerinde kullanmak önemlidir.
 
Üst Alt