Peygamberlerin ortak çağrisi

faruk islam

Özel Üye
PEYGAMBERLERİN ORTAK ÇAĞRISI
Kur'an-ı Kerim'de görüyoruz ki peygamberler belirli aralıklarla dünyaya geliyor ve ümmetlerini hep aynı şeylere davet ediyorlar.
"Ey milletim,
animislam3en4nu1.gif
'a itaat ediniz. O'ndan başka ilâhınız yoktur."

İster Babil toprakları olsun, ister Sodom, Medyen, Hicr veya Nil vadisi. İster Hazreti Îsa (a.s.) dan 40 yüzyıl önce, ister 20 yüzyıl, 10 yüzyıl önce olsun. İster bağımsız ve özgür bir millet olsun, ister köle ve perişan bir ümmet olsun. İster gelişmenin en alt seviyesinde olsun, ister medeni ve siyasi kalkınma ve refahın en üstü düzeyinde bulunsun, her yerde, her devirde ve her ulusta
animislam3en4nu1.gif
'ın elçileri hep aynı tavsiye ve telkinlerde bulunmuşlardır. Öğütledikleri hep aynıdır. "
animislam3en4nu1.gif
'a dönün, O'na bağlanın, O'ndan başka bir ilâh yoktur." Hazreti İbrahim (a.s.) ümmetine açık açık şöyle demişti: "Her şeyin özü olan Hak Teâlâ'yı kabul etmedikçe sizin aranızda müşterek herhangi bir bağ, gerçek herhangi bir işbirliği olmayacaktır." Hazreti Musa (a.s.) Firavun'a gitmeden önce kendisinin
animislam3en4nu1.gif
'ın Rasûlü olduğunu ilân etti ve herkesi kurtuluşa ve doğruya çağırdı. Firavun'a da dedi ki, "sen Rab olamazsın, çünkü Rab olan her şeyi yaratan ve herkese yaşama imkânı veren
animislam3en4nu1.gif
'dır." Hazreti Îsa (a.s.), Romalıların kölesi haline gelen Beni İsrail'i ve diğer kavimleri, Roma imparatorluğu ve sömürgeciliğine karşı isyan bayrağını çekmeğe değil, tek
animislam3en4nu1.gif
'a inanmaya ve doğru yolu takip etmeye davet etti. Görüldüğü gibi, Kur'an-ı Hakim'de anlatılan bu olaylar başka bir dünyaya değil, bugün içinde yaşadığımız dünyaya aittir. Ayrıca Kur'an'da sözü geçen İnsanlar da bizim gibi insandılar. Şimdi, Nebilerin geldiği ülke ve milletlerin çözüm bekleyen diğer herhangi bir siyasi, ekonomik, toplumsal sorununun bulunmadığı iddia edilemez. Bu gibi sorunlar vardı ve her zaman süregelmiştir. Ancak İslâm hareketinin her önderi -yani peygamberler- değişik yörelerdeki insanları Tevhid'e davet etmeyi her şeyden üstün tutmuştur. Her türlü ulusal, bölgesel, siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunları bir yana bırakarak Hakk'a davete öncelik tanımışlardır.

Hazreti Îsa (a.s.) Beni İsrail'i Hakk'a çağırırken, dünyaya gelişinin sebebini anlattı:
"(Ben), benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak üzere gönderildim. Size Rabb'inizden bir ayetle geldim; o halde
animislam3en4nu1.gif
'tan korkun, bana itâat edin! '
animislam3en4nu1.gif
benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; O'na kulluk edin, doğru yol budur". (Al-i İmran; 50-51)

Demek oluyor ki, bütün Nebi’ler gibi Hazreti Îsa (a.s.)'nın daveti de şu üç önemli noktaya dayanıyordu:
Birincisi, bütün insanların itaat etmesi gereken bir üstün otorite vardır. Bu otorite
animislam3en4nu1.gif
'a aittir. Hayatın ve uygarlığın esası bu temel üzerine kurulmalıdır.

İkincisi, bu üstün otoritenin temsilcisi olan, peygambere itaat şarttır.
Üçüncüsü, insanın hayatını düzenleyen ve yönlendiren kanun ve nizam ancak
animislam3en4nu1.gif
'ın koyduğu kurallardan müteşekkildir. İnsan'ın hem varlık sebebi, hem de yok olma sebebi, O'nun bahşettiği kanun ve düzendir. Bunun dışındaki bütün kanun ve kurallar geçersiz sayılmalıdır

Demek ki, Hz. Îsa, Musa, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ve diğer peygamberlerin davet ve görevlerinde hiçbir fark yoktur. Çeşitli peygamberlerin, çeşitli görevlerle dünyaya geldiğini iddia eden ve davetlerinin maksadı ve şekli arasında ayırım yapanlar büyük bir hataya düşmüşlerdir.
animislam3en4nu1.gif
tarafından kavmine gelen elçi'nin görevi, kavmini itaatsizlik ve is-yan'dan alıkoymaktan başka bir şey değildir. Bütün peygamberler insanları tek
animislam3en4nu1.gif
'a itaat etmeye ve O'na bağlı kalmaya çağırmışlardır.

Kur'an-ı Kerim'de Nebilerin dünyaya gelişinin maksadı bir başka türlü de anlatılmıştır:
"Bütün bu Rasûl'ler, müjde vermek ve korkutmak için dünyaya gönderilmiştir ki bundan sonra insanların
animislam3en4nu1.gif
'a karşı bahaneleri kalmasın". (Nisa; 165)

Yani, bütün peygamberler aynı amaç için gönderilmişti. Allahu Teâlâ insanlara son hüccetini göstermek istiyordu. Böylece, son mahkemede yolundan sapmış olan bir suçlu, karşısına çıkıp, "Ya Rab, ne yapalım, hiç haberimiz yoktu, Sen bize gerçeği anlatmak için de herhangi bir tedbir de almamıştın" diye özür beyan edemeyecekti. İşte bu sebepten dolayıdır ki
animislam3en4nu1.gif
(cc.) dünyanın çeşitli kesimlerine peygamberlerini gönderdi ve kitaplarını indirdi. Bu peygamberler bazen çok sayıda insanlara
animislam3en4nu1.gif
'ın talimatını ilettiler, ayrıca aralarında insanlara yol gösterecek kitaplar bıraktılar. Bu kitaplar her zaman varolmuştur. Şimdi biri doğru yolu bırakıp yanlış yola sapıyorsa, bunun sorumluluğu elbette ki
animislam3en4nu1.gif
ve Rasullerine ait değildir. Sorumluluk,
animislam3en4nu1.gif
'ın davetinin kendisine ulaştığı, ama onu değerlendiremeyen o kişiye ya da doğru yoldan haberdar olmalarına rağmen, yanlış yolu takip edenleri uyarmayanlara aittir.

Nebi’ler ve Rasûl'ler, Hakk'a davet etmelerinin yanı sıra, itaate lâyık kişilerdir de. Kur'an-ı Kerim bu hususta şöyle buyuruyor:
"Biz Rasûl'leri de gönderdik ki
animislam3en4nu1.gif
'ın izniyle onlara itaat edilsin". (Nisa; 64)

Demek oluyor ki, Rasuller sadece
animislam3en4nu1.gif
'a iman edilmesini bildirmek için gönderilmedi. Peygamberler yanlarında uyulması ve yaşanması gereken bir nizamı da getirmişlerdi. Bu şartlarda, onlara inanıp başkalarına tâbi olmak düpedüz tutarsızlıktır. Peygamber'e geldiklerine inanıldıktan sonra başka kanunlar bir yana bırakılmalıdır. Peygamberin getirdiğine uyularak yaşanmalıdır. Eğer yaşanmıyorsa, inanmanın anlamı kalmaz.

Din'i galip ve üstün getirme görevi de peygamberlere aittir. Meselâ, şu ayet-i kerimeye bakın:
"Kendi peygamberini hidayetle ve Hak diniyle, dinlerin her türlüsüne galip gelmek için (dünyaya) gönderen elbetteki
animislam3en4nu1.gif
'tır." (Tevbe; 33)

Metinde "ed-din" kelimesi kullanılmıştır. Bunu "dinlerin her türlüsü"ne çevirdik. Din kelimesi Arapçada delil, burhan ve belgelerle kabul edilen ve emrine uyulan bir kişinin kurduğu hayat tarzı ve hayat nizamı anlamına gelir. Burada görüldüğü gibi, peygamberlerin dünyaya gelişinin maksadı, yanında getirdiği hidayet ve Hak dinini, din nevinden her şeye galip getirmekti. Başka bir deyimle, peygamber'in getirdiği din ve hayal tarzının, başka bir dine veya hayat tarzına bağlı kalması düşünülemez. Peygamber, yeryüzünün ve göklerin Hakiminin temsilcisi olarak dünyaya gelir ve amacı da getirdiği din ve sistemi başka sistemlere galip kılmaktır. Şayet peygamberin gelişinden önce dünyada örneğin zımmiler (gayri müslim)inki gibi, başka bir düzen varsa, cizye ödeyerek ve peygamberlerin getirdiği nizama tabi olarak kendi düzenlerini sürdürebilirler.
İnsanın
animislam3en4nu1.gif
'a kul olmayıp, kendi nefsine uyması ve
animislam3en4nu1.gif
'ın emirlerini bir kenara iterek ahlâk, cemiyet ve medeniyetleri için başka başka temel ve ilkeler aramaları bütün kötülüklerin kaynağı olup başlı başına bir fesattır. Bu temel fesat, dünyada türlü türlü kötülüklere yol açar. İşte bu fesâdı durdurmak ve yok etmek için dünyaya Kur'an-ı Kerim indirilmiştir. Bu fesat da sırf insanın cehaleti ve nankörlüğünden doğar. Dünya iyilik ve güzellik üzerine kurulmuşken insanların bilgisizliği ve ayaklanması onun uyumunu bozmuştur. Bu bakımdan insan hayatının cehalet, vahşet, şirk, isyan ve ahlakî bozuklukla değil, iyilik ve dürüstlükle başladığını söylemek daha doğru olur. Kötülük sonradan gelmiştir. Bu kötülüğe son vermek ve hayata yepyeni bir düzen getirmek gayesiyle,
animislam3en4nu1.gif
dünyaya, zaman zaman peygamberlerini göndermiştir. Peygamberler de gelip aynı telkinde bulunmuşlardır. "İyiliğe, doğruluğa dönün, fesat'tan sakının." Nübüvvet iddiası, hayat düzeninin tümünü değiştirme iddiasından ibarettir. Bu düzen değişikliğinin içine tabi ki siyasi nizam da girer. Bir kişinin kendisini Alemlerin Rabbi'nin temsilcisi olarak insanlara tanıtması, onların kendisine kayıtsız şartsız ve tam olarak itaat etmelerini istemesi demektir. Çünkü
animislam3en4nu1.gif
'ın temsilcisi ve naibi başkalarına tabi olamaz. Bir kâfirin hükümranlık hakkını tanımak risalet geleneğine tamamen aykırıdır.

1.5.1. Rasûllerin Dünyaya Geliş Sebepleri
"Kendi elleriyle yaptıkları (günahlar) yüzünden başlarına bir felâket geldiği zaman: 'Ey Rabbimiz, bize bir elçi göndersen de ona uyup mü'minlerden olsaydık' diyecek olmasalardı (seni göndermezdik. Bu bahanelerine fırsat vermemek için seni gönderdik)". (Kasas; 47)
Kur'an-ı Hakim çeşitli yerlerde bu hususu peygamberlerin dünyaya gönderilmesinin sebebi ve maksadı olarak gösteriyor. Ama bundan, her zaman, her yere bir peygamberin gelmesinin şart olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Aslında, dünyada bir Resul'ün mesajı olduğu gibi durduğu ve bunun başkalarına ulaşma imkânı varolduğu sürece yeni bir Resûl'e gerek yoktur. Ama bu mesaja bir şey eklenmek veya yeni bir mesaj verilmek gerekiyorsa, yeni bir peygamber gelebilir. Ancak, peygamberlerin getirdiği talimat ortadan kalkar, İnsanlar doğru yoldan saparsa, insanların bazı özürlerde bulunabilmek imkânı vardır. Örneğin, söz konusu kişiler diyebilir ki "bize Hak ile Batıl arasında ayırım yapma öğretilmediği ve doğru yolu görebilmemiz için hiçbir şey yapılmadığı için doğru yolu bulamadık."
animislam3en4nu1.gif
işte bu tür özürlere mehil bırakmamak için Nebi ve Resulleri, gerektiği ve uygun bulduğu zamanlarda dünyaya göndermiştir. Ta ki doğru yoldan sapmış olanlar sorumluluğu başkalarına atmasınlar.

"Biz peygamberleri, sadece müjdeleyiciler ve uyarıp korkutucular olarak göndermekleyiz, inkâr edenler ise hakkı bâtılla gidermek için mücâdele ediyorlar. (Onlar) âyetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri alaya alıyorlar." (Kehf; 56)
Allahu Teâlâ'nın peygamberleri, karar anı gelmeden önce insanlara itaat ve sadakatin nimetlerini ve itaatsizliğin kötü sonuçlarını anlatmayı ihmal etmezler.
"
animislam3en4nu1.gif
katında din, İslâmdır. Kitab verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf aralarındaki ihtirastan ötürü, ayrılığa düştüler. Kim
animislam3en4nu1.gif
'ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki
animislam3en4nu1.gif
, hesabı çabuk görendir". (Al-i İmran; 19)

Demek ki,
animislam3en4nu1.gif
tarafından, dünyanın her köşesine ve her devirde gönderilen peygamberlerin dini İslâm'dı. Ve hangi dilde olursa olsun, dünyaya nâzil olan
animislam3en4nu1.gif
'ın kitabı insanlara İslâmiyeti öğretti. Gerçek dinin değiştirilip, başka din ve nizamlar haline sokulan inanç ve kuralların ortaya çıkmasının sebebi de, insanların kendi menfaatlerini ön plâna çıkarıp başkalarının haklarına tecavüz etme hevesleriydi.

Kur'an-ı Kerim'in bize öğrettiğine göre, peygamberler kendilerine vahiy gelmeden önce diğer İnsanlar gibi alelade bilgilere sahiptiler. Vahy'in gelişinden önce, başka insanların sahip bulunduğunun dışında herhangi bir bilgi kaynakları yoktu. Onun için, "hiç bilmezdiniz, kitap nedir ve iman nedir" (Şûra; 52). "Ve seni yol bilmez iken, doğru yola yöneltip iletmedi mi" (Duha; 7), buyurulmuştur.
Bunun yanı sıra, Kur'an-ı Kerim'in bize anlattığı gibi, peygamberler bi'setten önce diğer bütün İnsanlar gibi ilim ve marifetin çeşitli kademelerinden geçip "iman bil-gaib" (gaybe iman) noktasına ulaşmış olurlar. Vahyin yararı sadece şu olur. Önceden kalben inanmış oldukları bazı hakikatler vahiyle tasdik ve teyid edilmiş olur. Peygamberler bazen vahiy yoluyla hakikatleri kendi gözleriyle görmüş olurlar. Tâ ki gördüklerini insanlara bambaşka bir inanç ve bambaşka bir heyecanla anlatabilsinler. Bu husus Hûd sûresinde defalarca beyan edilmiştir. Nitekim, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hakkında şöyle buyurulmuştur:
O halde, Rabbi tarafından parlak bir delil üzerinde olan (yani mantıkî ve tabii bir hidayette olan) ve daha sonra
animislam3en4nu1.gif
tarafından bir Sahil (yani Kur'an) gelmesinden sonra ve daha önce Hz. Musa’nın kitabı da rehber ve rahmet olarak dururken (o şahıs bunun doğruluğuna şüphe edebilir mi?" (Hûd; 17)

Bundan sonra aynı mevzu Hazreti Nuh (a.s.) tarafından dile getirilmiştir.
"Ey ümmetimin insanları, biraz düşünsenize, eğer ben Rabb'im tarafından aydın ve parlak bir delil üzerinde idim ve daha sonra bana rahmet (vahiy ve peygamberlik) bahşettiyse ve siz halâ bunun farkında değilseniz, ben bunu (delil) size zorla mı kabul ettireyim?" (Hûd; 28)
Aynı meseleyi aynı sûrede Hazreti Salih ve Hz. Şuayb tekrarlıyor. Bundan anlaşılacağı gib vahiy ile Hakikat hakkında doğrudan bilgi sahibi olmadan önce, peygamberler müşahede ve tefekkür gibi doğal yeteneklerini kullanarak, Tevhid'in gerçeklerine ulaşmış olurlardı. Bu bilgileri vehbî değil kesbî olurdu: Daha sonra
animislam3en4nu1.gif
onlara vahiy indirirdi, böylece vehbî ilme de erişmiş olurlardı, peygamberlerin bu murakabe, müşahede, tefekkür ve sağduyularını kullanmaları, filozof ve düşünürlerin yürüttükleri tahmin ve spekülasyonlardan tamamıyla ayrı şeylerdi. Bunlar aslında, Kur'an-ı Kerim'in her insanı ölçmek için kullandığı ölçülerdi. Nitekim mukaddes kitabımız bize sık sık gözlerimizi açıp,
animislam3en4nu1.gif
'ın kudretini görmeyi ve doğru sonuçlar çıkarmayı öğütler.

1.5.2. Peygamberlere Verilen Gayb İlmi
Peygamberlere, sadece kullara ulaştırılması gereken kadar gayb ilmi verildiğini zannetmek doğru değildir. Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerin verdiği bilgiler bunun tam tersinedir. Kur'ân-ı Kerim'de Yakub (a.s.)'un kendi oğullarına şöyle bir nasihatte bulunduğu kaydediliyor:
"Ben
animislam3en4nu1.gif
tarafından sizin bilmeyeceğiniz (nice) şeyleri de biliyorum." (Yusuf; 86)

Ayrıca, Kur'ân-ı Kerim'de, çeşitli milletlere
animislam3en4nu1.gif
'ın azabı (felâketi) gelmeden önce, o milletlerin peygamberlerine peşinen haberler yollandığı, ancak bu peygamberlerin kendi ümmetlerine gelecek felâketin kesin zamanı ve durumu hakkında etraflıca bilgi vermedikleri defalarca anlatılmıştır. Hazreti Nuh (a.s.)'a o kadar önceden felâketin haberi verilmişti ki tufan'a kadar olan zamanda koskoca bir tekne yapabildi. Ancak Nuh (a.s.) ümmetine "büyük bir sel felâketi geliyor" diye açıkça bilgi vermedi. Ayrıca, Hazreti Muhammed (s.a.v.)e de ümmetinin hiçbir zaman haberdar olamadığı pek çok şeyler hakkında bilgi verildiği hadislerden anlaşılıyor. Nitekim bir defasında hutbede Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdular: "Ey Muhammed ümmeti, vallahi, benim bildiklerimi siz bilseydiniz, az gülecek ve çok ağlayacaktınız" (Buhari). Başka bir yerde de şöyle dediler: "Ben sizi önünüzden gördüğüm gibi arkanızdan da görürüm" (Buhari). Kısacası, pek çok âyet ve hadislerden anlaşılan odur ki; peygamberlere gayb hakkında verilen bilgiler, ümmetlerine ulaşmış olan gayb hakkındaki bilgilerden daha fazladır. Gerçekten, aklın hükmü de aynı istikametledir. Çünkü, kullar için yalnızca iman ve itikatlarını ilgilendiren gayb ilmine sahip olmaları yeterlidir. Buna karşılık, peygamberlere, peygamberlik görevini yerine getirdikleri sırada ihtiyaç duyabilecekleri daha pek çok bilgiler ve­rilmesi gerekir. Nasıl ki devletin politikası ve işlerinden vali ve büyükelçilerin belirli bir sınıra kadar haberdar olmaları ve teba ile vatandaşların buna karşı çok az miktarda devlet politikası ve sırlarını bilmeleri gerekiyorsa,
animislam3en4nu1.gif
'ın saltanatında da durum aynıdır, ilâhî devletin bazı sırları vardır ki, bunları ancak bir ölçüye kadar özel temsilcileri ve peygamberiler bilirler, diğer kullarının bunları bilmeleri gerekmez. Gayb hakkındaki bilgi, peygamberlerin işini kolaylaştırırken kullar bu bilgiye ne ihtiyaç duyar ne de tahammül edebilirler. Bir genelleme yapmak gerekirse, diyebiliriz ki, bir Nebinin ilmi,
animislam3en4nu1.gif
'ın ilminden az, ama kulların ilminden fazla oluyor. Bu ilim ve bilginin kesin ölçüsü ise yoktur.

İnsan toplumunda peygamberin mevkii ve görevi son derece önemli ve naziktir. Alelade bir insanın hayatında meydana gelen ufak tefek şeyler hiçbir önem taşımaz. Fakat bir peygamberin hayatında görülen en ufak bir olay ve ağzından çıkan en basit bir söz kanun derecesinde ehemmiyet taşır. Bu nedenle, peygamberlerin en küçük hareketlerinin bile
animislam3en4nu1.gif
'ın koyduğu sınırlan taşmaması için hayatları sıkı bir denetim allında bulundurulmuştur. Şayet peygamberlerden böyle bir hata sadır olmuşsa derhal ıslahına gidilmiş, hemen düzeltilmiştir. Çünkü ancak bu şekilde İslâmiyetin kanun ve kuralları, zerre kadar değişikliğe ve tahrife uğramadan, sadece
animislam3en4nu1.gif
'ın kitabı yoluyla değil, peygamberin sireti, hayatı, hareket ve sözleriyle kullara aktarılabilirdi.ALINTI
 
Üst Alt