Al-i imran suresi 37 ayet tefsiri

faruk islam

Özel Üye
Al-i İmran Suresi
Ayet:37
Konu: İmran'ın Karısının Adağının Kabul Edilmesi

بســـم الله الرحمن الرحيم

فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
37 - Rabbi onu (Meryem'i) güzel bir şekilde kabul etti ve güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da ona kefil kıldı. Zekeriyya, mihrabda iken onun (Meryem' in) yanına her girdiğinde, onun yanında bir rızık bulurdu. (Zekeriyya ona) dedi ki: "Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?" O dedi ki: "O, Allah katındandır." Şüphesiz ki Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.

Allah (c.c) Meryem'in annesinin niyet ve ihlasını bildiği için, erkek olmadığı halde, Allah'a ibadet ve Beyti Makdis'e hizmet etmeye adadığı kızı Meryem'i kabul etti ve onu iyi bir şekilde, en güzel ahlak üzere yetiştirip terbiye etti. Rasul olan Zekeriyya (a.s)'ı da ona kefil yaparak Meryem'i güzel bir ahlak ve iyi bir ilimle yetiştirme görevini ona verdi.
Zekeriyya (a.s), Davud (a.s)'ın oğlu Süleyman (a.s)'ın sülalesinden olup Meryem'in eniştesidir.
Meryem'in Zekeriyya (a.s)'ın sorumluluğuna ne zaman verildiğine dair kesin bir delil yoktur.
Bazı alimlere göre doğar doğmaz verilmiştir. Ancak bu görüş zayıftır.
Bazı alimlere göre ise sütten kesildikten sonra verilmiştir. Kuvvetli olan görüş de budur.
Meryem'e Verilen Mucizeler:
“Zekeriyya, mihrabda iken onun (Meryem'in) yanına her girdiğinde, onun yanında bir rızık bulurdu.”
Mihrab : Namazgahın en ön kısmıdır. Kitap ehli buna medbah derlerdi ve bu, tapınağın ön tarafında bulunan küçük bir odacıktı. Bu odanın birkaç basamakla çıkılan küçük bir kapısı vardı. Tek başına ibadet etmek isteyenler bu odaya girerlerdi.
Zekeriyya (a.s) mihrabdaki Meryem'in yanına her girişinde başka mevsime ait bir meyve bulurdu.
İbni Abbas (r.a) şöyle dedi:
"Allah (c.c) Meryem'e Zekeriyya (a.s)'ı kefil kıldı. Zekeriyya (a.s) Meryem'in ibadet için bulunduğu mihraba her girdiğinde onun yanında mevsimi geçmiş olmasına rağmen üzüm bulurdu. Zekeriyya (a.s) ona:
"Bu sana nereden geldi?" diye sorunca Meryem:
"Bu, Allah'tandır." dedi. Bunun üzerine Zekeriyya (a.s):
"Mevsimi geçmiş olmasına rağmen sana rızık olarak üzüm veren zat, yaşlı ve kısır olan hanımımdan bana çocuk vermeye de kadirdir" dedi ve çocuğu olması için Allah'a dua etti." (İbni Cerir, İbni Münzir, İbni Ebi Hatim,Hakim) (Hakim bu hadis için sahih dedi.)
“(Zekeriyya ona) dedi ki: "Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?" O dedi ki: "O, Allah katındandır.”
Zekeriyya (a.s) mihrabda Allah'a ibadet eden Meryem' in yanına girdiğinde Allah'ın ona, mevsimi geçmiş olmasına rağmen taze bir rızık vermiş olduğunu görünce:
"Bu sana nereden geldi?" diye sordu. Meryem de ona:
"Bu Allah'tandır" diye cevap verdi.
Kerameti inkar edenler: "Meryem'e gelen bu rızıklar normal mevsiminde olan rızıklardı. Ona bunları başkaları getiriyordu." derler.
Kerameti kabul edenler ise onlara cevaben; Meryem'e mevsimi geçmiş olmasına rağmen Allah katından taze meyveler gelmekteydi. Şayet bu rızık Allah'tan bir ikram olmasaydı o zaman Zekeriyya (a.s)'ın, Allah (c.c)'ya kendisine bir çocuk vermesi için dua etmesi anlamsız olurdu. Doğru olan görüş de budur.
Bu konuyla ilgili olarak zikredilen yukarıdaki hadis buna apaçık bir delildir.
“Şüphesiz ki Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.”
Allah (c.c), dilediği kimseye, haketmese bile hiçbir karşılık beklemeksizin ve sıkıntıya düşmeksizin hesapsız rızık verendir. O buna ve her şeye kadirdir.
Mucizeyle Keramet Arasındaki Fark:
Zekeriyya (a.s) mihrabda ibadetle meşgul olan Meryem'in yanına her girdiğinde orada, mevsimi geçmiş olmasına rağmen taze meyveler görüyordu. Bunlar harikulade olaylardır. Böyle harikulade olaylar; eğer Allah (c.c) tarafından bir rasul veya nebiye verilmişse buna "mucize" denir. Fakat bir veliye (Allah'ın dostu olan salih bir zata) verilmişse o zaman buna "keramet" denir. Kafirlerin gösterdiği harikulade olaylara ise "istidrac" denir.
Mucize; rasullere, rasullüklerini ve doğru söylediklerini ispat için Allah tarafından verilmiş bir delildir. Keramet ise; Allah (c.c)'nun sevdiği kullarına verdiği bir ikram, lütuf, kerem ve ihsandır. Allah (c.c)'nun ihsanda bulunduğu böyle kimseler kendilerine verilen kerameti insanlara açıklamamalıdırlar. Ancak insanlar bunu farkederlerse o zaman bunun Allah'tan olduğunu söylemeleri gerekir.
Allah (c.c) sevdiği kullarına (velilere) dünyada birtakım ikramlarda bulunabilir. Bu inanılması gereken bir haktır. Fakat harikulade olaylar tek başına hiçbir zaman bir kimsenin Allah'ın dostu (velisi) olduğuna delil olamaz. Böyle harikulade olaylar sadece rasuller için delil olurlar.
Bir kimsenin Allah'ın dostu olup olmadığı; gösterdiği kerametlerle değil Rasulullah (s.a.s)'in şeriatine bağlılık derecesiyle ölçülür. Hayatını Kur'an ve sahih sünnete göre düzenlemeyen bir kimse ne kadar çok harikulade olay gösterirse göstersin bu harikulade olaylar sebebiyle onun Allah'ın dostu (velisi) olduğuna asla hükmedilemez.
Zamanımızda insanlar cahil oldukları ve gerçek ölçüleri de Kur'an ve sahih sünnet olmadığı için sahte veliler çoğalmakta, birtakım harikulade olaylar gösteren herkes kendini veli ilan etmektedir. Böylece; ateş üzerinde yürüyen, havada uçan, karnına, yanağına, şiş veya kılıç batıran herkes sözde Allah'ın dostu oluvermiştir. Halbuki böyle olayları Allah (c.c)'ya düşman olan sihirbazlar bile yapabilmektedirler. Günümüzde bu tür olayları özellikle Hindistan'da, hiçbir semavi dine inanmayan ve ineğe tapan hinduların da yaptıklarına şahidiz.
Böyle ameller, bir kimsenin Allah'ın dostu olup olmadığını ortaya koymada hiçbir zaman ölçü olamazlar. Bir kişiye Allah'ın dostu hükmünü vermenin tek ölçüsü; o kişinin Kur'an ve sahih sünnete bağlılık derecesidir. Kur' an ve sünnete tabi olmayan, Kur'an ve sünneti bir kenara atıp insan aklına dayalı kanunlarla hükmedenleri destekleyen, onları seven, onlara yardım eden, onları tekfir etmeyen, onları düşman bellemeyen ve onlara düşmanlık göstermeyen bir kimse nasıl Allah'ın dostu olabilir? Allah (c.c)'yu mahlukata benzeten, gördüğü herşeye Allah diyen (vahdeti vücud inancına sahip) bir kimse nasıl Allah'ın dostu olabilir?
İbadetlerini, hareketlerini, düşüncelerini, bütün hayatını ve ölümünü Allah'ın emrettiği ve Rasulullah (s.a.s)'in gösterdiği şekilde düzenlemeyen bir insan hiç Allah'ın dostu olabilir mi?
Allah'ın dostları, yalnız Allah ve rasulünün emrettiği şeyleri yerine getirip yasakladıkları şeylerden kaçınan, farz amelleri tam olarak işleyip nafile ibadetlerle de Allah'a yaklaşmaya çalışanlardır. İşte kıyamet gününde üzülmeyecek olanlar da bunlardır.
Allah (c.c) onlar hakkında şöyle buyuruyor:
"(İyi bilinmelidir ki) Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur ve onlar üzülecek de değildirler. Onlar, iman edip (gerektiği gibi Allah'tan) sakınanlardır." (Yunus: 62-63)
Allah (c.c) bu ayette gerçek dostlarının sıfatlarını zikretmiştir. Onlar, Allah (c.c)'ya Kur'an ve sahih sünnette bildirdiği şekilde iman eden ve O'ndan hakkıyla korkanlardır.

 
Üst Alt