213- Meyyite yapılacak dînî vazîfe, kefen

AyBuKe

Yönetici
MEYYİTE YAPILACAK DÎNÎ VAZÎFE, KEFEN Aşağıdaki yazılar, (Dürr-ül-muhtâr) kitâbından ve bunun (İbni Âbidîn) hâşiyesinden terceme edilmişdir:
Cenâze, ölü, ya’nî meyyit demekdir. Bugün, içinde meyyit bulunan tabuta, cenâze diyoruz. Cinâze, teneşir tahtası demekdir. Mevt, ölüm demekdir.
Ölümün yaklaşdığına alâmet, ayakların gevşeyip uzaması, burnun kıvrılması, şakakların çukurlaşmasıdır. Böyle bir hasta, sağ yanı üzere yatırılıp, yüzü kıbleye çevrilir. Böyle yatırmak sünnetdir. Ayakları kıbleye doğru, sırt üstü yatırmak da câizdir. Şimdi böyle yapılmakdadır. Fekat, baş altına birşey koymalıdır. Böylece yüzü kıbleye karşı olur. Bunlar güc olursa, kolayına gelecek şeklde yatırmak da câiz olur.
Kelime-i tevhîd telkîn ederken (Muhammedün resûlullah) da söylemek iyi olur. Fekat bir kâfirin îmâna gelmesi için (Eşhedü) ile başlaması ve (Muhammeden abdühü ve resûlüh) de demesi şartdır.
Ölüm başladığı, hayâtdan ümmîd kesildiği zemân, tevbe kabûl olabilir ise de, kâfirin îmâna gelmesi kabûl olmaz.
Ölüm hâlinde iken küfre sebeb olan şey söyleyen kimse, mü’min kabûl edilir. Çünki, o anda aklı başında değildir.
Ölüm alâmeti, sertleşme, soğumak ve kokmakdır. Bu alâmetlerden önce de ölüm anlaşılınca [soluğun kesilmesi, ağzına tutulan aynanın buğulanmaması ile, kalbin durduğu, nabz ile anlaşılır] gözlerini kapamak ve çenesini bağlamak sünnetdir. Çenesi, geniş bez ile başı üstüne bağlanır. Gözlerini kaparken (Bismillâh ve alâ millet-i resûlillah) demek ve düâsını okumak sünnetdir. Soğumadan önce, el parmaklarını, dirseklerini, dizlerini açıp kapayıp, kollarını ve bacaklarını düz bırakmak sünnetdir. Böylece, yıkaması ve kefene sarması kolay olur.
Soğumadan önce, elbisesi çıkarılıp, geniş, hafîf bir çarşaf ile örtülür. Çarşafın bir ucu başının altına, diğer ucu ayakları altına sokulur. Karnı üzerine, çarşafın üstüne veyâ altına, birşey [bıçak veyâ başka demir] konup, şişmesi önlenir. Yüz gramdan çok olması uygundur. Muhterem ilmlerin kitâblarını koymamalıdır. Elden geldiği kadar, cenâzeyi çabuk kokutacak, çürütecek şeylerden korumak lâzımdır. Rûhu çıkarken, yatağı yanında (Behûr) denilen koku yakılmalıdır. Ölüm haberi komşulara ve akrabâya, ahbâba, hemen bildirilmelidir.
Meyyit yıkanmadan evvel yanında Kur’ân-ı kerîm okumak mekrûh diyenler varsa da, üzeri örtülü iken ve yatağına bitişik olmıyarak, sessiz okumak câizdir.
Ölüm belli olunca, acele etmek sünnetdir. Bozulmak, kokmak ihtimâli varsa, acele etmek vâcib olur. Ölüm belli olmaz, şübheli olursa, belli oluncıya kadar beklenir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” cenâzenin, ehli, âilesi arasında kalmasını uygun görmezdi. Kalb sektesi ile ölenleri, soğumak, kokmak ile öldüğü iyi anlaşılıncıya kadar gecikdirmek vâcibdir.
Serîr, ya’nî teneşir etrâfında, önce (Behûr) yakılıp üç def’a dolaşdırılır. Beş def’a da olur. Behûr bir otdur. Buna öd ağacı talaşları ve günnük denilen ağacın zamkı da karışdırılıp, bir kapdaki ateşe koyup, teneşir, çıkan dumanlara tutulur.
Cenâze, örtülü olarak, tütsülenmiş serîr üzerine, sırt üstü veyâ kolay olan şeklde yatırılır. Göbek ile diz arası örtülü olarak yıkanır. Çünki, kadının kadınlar için avret yeri, erkeğin erkekler için olan avret yeri gibidir. Serîr üzerinde kıbleye karşı yatırmak sünnetdir. Gömleği uzun ise, gömlek içinde yıkanır.
Yıkamak, kefenlemek, cenâze nemâzı kılmak ve gömmek farz-ı kifâyedir. Ya’nî, lüzûmu kadar kimse tarafından yapılınca, başkalarına farz olmaz. [Bu farzları, ücretsiz olarak, Allah rızâsı için yapmak lâzımdır. Böyle yapanlara farz sevâbı verilir ki, bütün hayrâta, hasenâta verilen sevâblardan katkat dahâ çokdur.
 

AyBuKe

Yönetici
Bu farzları yapan olmazsa, haber alıp da gelmiyenlerin hepsi günâha girer, fâsık
olurlar. Bu farzları vazîfe bilmiyenin, ehemmiyyet vermiyenin îmânı gider, mürted
olur.] Çocugun yıkaması da câizdir. Kâfir, yıkanmaz. Bir beze sarılıp, gömülür.
Kadın bulunmadıgı zemân, kadını erkek yıkayamaz. Fekat, cenâze basdan ayaga
örtülü olarak, akrabâsı, akrabâ yoksa, baskası, eline bez sararak, elini örtü altına
sokup, teyemmüm yapdırır. Çünki, ölünün avreti, dirinin avreti gibidir. Bakması
harâm olan yere dokunmak da, harâmdır. Dahâ iyisi, çocuga ögretilip, yıkatılır.
Serîr, göbege kadar yüksek ve az egik olmalıdır. Su, pek sıcak olmamalı, tuzlu
olmalıdır. Serin ve tuzlu su, çürümegi gecikdirir. Meyyit, çocuk da olsa, önce abdest
aldırılır. Fekat, agzına, burnuna su verilmeyip, bez ile temizlenir. Agzına su
kaçarsa çabuk çürümesine sebeb olur. Önce yüzü yıkanır. Sonra kolları yıkanıp,
bası, kulakları ve ensesi mesh edilir ve ayakları yıkanır. Sedr agacı yapragı veyâ
çevgen, ya’nî sabun otu ile kaynatılıp ılıtılmıs veyâ kâfûr (Camphre) denilen beyâz,
kokulu sey konmus su ile, bunlar yok ise, yalnız su dökerek, bası ve sakalı, hatmi
veyâ sabun ile yıkanır. Sonra sol yanına çevrilip, sag yanına su dökülür. Su, tenesir
tahtasına degen yerlerine kadar akıtılmalıdır. Sonra, sag yanına yatırılıp, sol
tarafına, omuzdan ayaga kadar su dökülür. Sonra oturtulup, karnı hafîfce basdırılır.
Birsey çıkarsa, yıkanır [ya’nî su döküp giderilir]. Sonra sol yanına yatırıp, sag
yanı tekrâr yıkanır [ya’nî omuzdan ayaga kadar su dökülür]. Böylece sünnete
uygun, ya’nî üç kerre yıkanmıs olur. Her yan yıkanırken, üç def’a su dökülür.
Hasta, cünüb olarak vefât ederse, yine bir kerre yıkanır. Yıkandıkdan sonra, abdesti
bozan seyler çıkarsa, tekrâr yıkanmaz ve abdest aldırılmaz. Yalnız çıkan seyler,
su dökerek giderilir. Meyyiti yıkarken niyyet etmek sünnetdir. Niyyetsiz, temiz
olur ise de, farz sâkıt olmaz.
Meleklerin ve cinnin yıkadıgı anlasılırsa, yine yıkanır. Yıkama yerine, yıkayandan
ve yardımcıdan baskası girmez. Yıkayanlar, emîn kimse olmalıdır. Cenâzede
gördügü se’âdet alâmetlerini söyler, sekâvet alâmetlerini söylemez. Meyyitin aybını
açıga çıkarmaz. Velî içeri girebilir.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizi, Abbâsın oglu Fadl ile Alî
“radıyallahü anhüm” yıkadı. Üsâme “radıyallahü anh” su döküyordu. Abbâs “radıyallahü
anh” girip çıkıyordu.
Cânlıya eziyyet veren sey, ölüye de verir. Bunun için, çok soguk ve çok sıcak su
ile yıkanmaz. [Kokmaması için buzhâneye de konmaz. Kokmaması için, çabuk gömmeli,
yolcu gelecek diye bekletmemelidir.] Zemzem suyu ile yıkamak câiz degildir.
Saçları dökülürse, kefeni içine konur. Çünki, insanın her parçası muhteremdir,
gömülür. Diri insandan düsen ve kesilen tırnakları, saçları ve disleri de defn
etmek sünnetdir.
Yıkandıkdan sonra, tenesir üzerinde, bez ile kurulanır. Saçları ve sakalı arasına,
hanût denilen kokulu seylerin karısımı veyâ kâfûrî konur. Safran koymak
mekrûhdur. Secde etdigi uzvlarına [alnına, burnuna, dizlerine, el, ayak parmaklarına],
kâfûrî serpilmis pamuk konur.
Meyyitin saçlarını taramak, saç, sakal, bıyık ve tırnaklarını kesmek, Hanefî mezhebinde
câiz degildir. Agzı, burnu, kulagı deligine, gözlere pamuk koymak câizdir.
Hanefî mezhebinde, kadını, efendisi yıkayamaz ve dokunamaz. Çünki, kadın
ölünce, nikâh hemen bozulur. Bakması, câizdir. Kadını, zevci yıkaması, diger üç
mezhebde câizdir. Kadının, zevcini yıkaması, Hanefîde de câizdir. Çünki, zevcin
vefâtından sonra, nikâh, iddet bitinceye kadar [dört ay] devâm eder. Kadını erkek,
erkegi kadın yıkayamaz. Eline bez sarıp teyemmüm yapar. Teyemmüm yapan
erkek, yabancı kadının kollarına bakamaz. Akrabâsı ise, eline bez sarmak istemez.
Çünki, mahrem olan akrabâsının kollarına ve yüzüne bakması ve dokunması câizdir.
Insanın yalnız bası veyâ bedenin yarısı ele geçerse, yıkanmaz ve nemâzı kılınmaz.
Öylece gömülür. Bedenin yarıdan fazlası, bası olmasa bile veyâ bedenin yarısı
ve bası bulunursa, yıkanır ve nemâzı kılınır.
Parasız yıkamak çok sevâbdır. Para istemek de câiz ise de, parasız yıkayan
baskası yok iken para istemek câiz olmaz. Cenâze tasımak, kabr kazmak ücreti de
böyledir. Suda bogulan da, üç kerre yıkanır veyâ yıkamak niyyeti ile, suda üç kerre
hareket etdirilir. Yagmurda ıslanan da yıkanır.
Meyyiti yıkamak, her dinde var idi. Âdem aleyhisselâmı melekler yıkadı. (Ölülerinizi
böyle yıkayınız) dediler.
Sâhibsiz bir ölü bulunsa ve müslimân veyâ kâfir oldugu bilinmese, islâm alâmeti
varsa, yıkanır ve nemâzı kılınır. Islâm alâmeti, sünnet olmak, sakal boyamak ve
kasık tras etmekdir. Bugün, bunların üçü de islâm alâmeti olmakdan çıkmısdır. Islâm
alâmeti yoksa, islâm memleketinde ise, müslimân kabûl edilir.
Müslimân ve kâfir cenâzeleri karısık ise ve alâmetleri yok ise, çogu müslimân
ise, hepsinin nemâzı kılınır. Hepsi müslimân mezârlıgına gömülür. Müsâvî sayıda
veyâ azı müslimân ise, hepsi yıkanır. Kefenlenir, nemâzları, müslimân olanları niyyet
edilerek kılınır. Hepsi kâfir mezârlıgına gömülür.
Su bulunmadıgı zemân, teyemmüm yapdırılıp, nemâzı kılınır. Sonra su bulunursa,
yıkanır. Fekat, nemâzı tekrâr kılınmaz. Diri insan da, su bulunca tekrâr kılmaz.
Ölü yıkayacak kimsenin, önce gusl abdesti alması müstehabdır. Cünübün ve özrlü
kadının yıkaması mekrûhdur. Cenâze yıkanmıs su, (Mâ-i müsta’mel) olur.
Necs, pis olur. Bunun için, yıkayanların üstüne sıçramaması, pestemâl sarınmaları
lâzımdır. Cenâze, yıkandıkdan sonra temiz olur.
(Bahr-ür-râık)da diyor ki, meyyitin kefeni, diri iken giydigi gibi yapılır. Bunun
için fakîr kadınlara (Kefen-i kifâye) olarak izâr, lifâfe ve himâr sarılır. (Tebyîn-ülhakâik)
da diyor ki, (Kadının kefen-i kifâyesi, izâr, lifâfe ve himârdır. Çünki, hayâtda
iken, en az giydigi bunlardır. Bunlarla nemâz kılması, kerâhetsiz câizdir). (Halebî-
i kebîr)de diyor ki, (Kadınlar Der’ ile örtünürdü. Önü gögse kadar açıkdı.
Ayaklara kadar uzundu). [Görülüyor ki, Selef-i sâlihîn zemânında, müslimân kadınları,
antâri, genis uzun manto ve bas örtüsü ile örtünürlerdi. Çarsaf dedigimiz
iki parça ile örtünmezlerdi.] Erkegin kefeni üç parça olmak sünnetdir:
1 — Izâr: Basdan ayaga kadardır. Genisligi bir metreden fazladır.
2 — Kamîs [antâri gibi uzun gömlek]: Bunun uzunlugu omuzlardan ayaklara
kadar olan uzunlugun iki katıdır. Bu uzunluk, ortadan ikiye katlanıp, kat yerinden,
bas geçecek kadar, düz kesilir. Kol ve etek yerleri kesilmez.
3 — Lifâfe: Basdan ve ayaklardan asırı uzunlukda olup, dahâ genisdir. Bas üstünden
ve ayak altından ucları büzülüp, bezle baglanacakdır.
(Berekât)da diyor ki, (Meyyitin basına imâme [sarık] sarmanın mekrûh oldugu,
seyyid Serîf Cürcânînin (Serh-ı Sirâcî)sinde de yazılıdır. Tabut üzerine sarık sarmak
ve süslü seyler koymak da mekrûhdur. Kefenin üçden fazla olması câiz olur
ve olmaz demislerdir. Imâm-ı Rabbânî bid’at olur buyurmakdadır. Kefenin, yeni,
temiz, kıymetli olması sünnetdir. Zenginligine uygun kefen yapılır. Beyâz pamuklu
[patiska] olması sünnetdir. Erkege ipek kefen harâmdır. Tabutunu da ipekle
örtmek harâmdır. Kadınlara ipek câizdir. Kefenin, meyyitin kendi halâl malından
olması, baskasının vermesinden dahâ iyidir. Diri iken halâl kefen hâzırlamak
iyidir. Zemzem ile yıkanmıs kefen Hanefîde câiz, Sâfi’î mezhebinde harâmdır. Hanefî
mezhebinde, kuruyunca zemzemin hepsi gider. Sâfi’îde ise, eseri kalıp, meyyitin
kanı, irini ile kirletmege sebeb olur. Besmele-i serîfeyi, âyet-i kerîmeleri, muh-
terem ismleri kefene yazmak ve kabre koymak câiz degildir. Sâlihlerin, Velîlerin
çamasırından, elbisesinden kefen yapmak veyâ kefen içine, yüzüne, gögsüne koymak
fâideli oldugu (Ma’sûmiyye) cild 1, üçüncü mektûbunda da yazılıdır.
Kadının kefeni bes parça olmak sünnetdir: Kamîs, izâr, lifâfe, himâr ve gögüs
bezi. Himâr, bas örtüsü olup, yetmisbes santim kadar uzundur. Uçları yüze sarkıkdır,
basa sarılmaz. Gögüs bezi: Omuzdan dize kadardır.
Fakîr olan veyâ çok borcu olan erkeklere (Kefen-i kifâye) olarak izâr ve lifâfe,
kadınlara kamîs, lifâfe ve bas örtüsü câiz olur ise de, dahâ azı mekrûhdur. Zarûret
hâlinde, erkege ve kadına yalnız lifâfe lâzımdır. Meyyitin malı yoksa, baskalarının,
Beyt-ül-mâlın [ya’nî devletin] vermesi farzdır. Avret yerini örtmesi kâfi degildir.
Bez küçük ise, açık kalan kısmlar, yaprakla, otla örtülür.
 

AyBuKe

Yönetici
Tabutun içine, önce lifâfe serilir. Sonra üzerine izâr yayılır. Kamîs de, tabutun
içine konur. Kadınlarda, izârdan önce veyâ sonra gögüs bezi serilir. Sonra, tabutun
etrâfında üç veyâ bes kerre behûr dolasdırılır. Behûr, tütsüdür. [Meselâ, bir kürek
içindeki atese öd agacı, günnük, misk, sandal agacı, çendene [candana], zerîre,
aselbend gibi kokulu maddeler koyup dumanı çıkarılır.] Kefenleri tabuta koymadan,
herbirini ayrıca tütsülemek dahâ iyidir. Böyle tütsüleme, rûhu çıkarken ve
yıkamaga baslarken de yapılır. Cenâze tasırken ve kabre koyarken yapılmaz.
[(Fetâvâ-i fıkhiyye)de yazılı hadîs-i serîfde, (Âdem “aleyhisselâm” vefât edince,
melekler Cennetden hanût ve kefen getirdiler. Su ve sedr yapragı ile yıkadılar.
Üçüncüsünde kâfûr koydular. Üç kefen ile kefenlediler. Nemâzını kıldılar. Lahd
yapdılar. Defn etdiler. Sonra çocuklarına dönerek, ey Âdem ogulları! Ölülerinize
böyle yapınız dediler) buyuruldu].
Kefen yeni olursa da, önceden yıkanmıs olarak hâzır bulundurulmalıdır. Kefeni
önceden hâzırlamak lâzımdır. Kefenlerin her üçü üzerine de hanût serpilir.
Meyyit kurulandıkdan sonra, kamîs tabutdan alınarak, basından geçirilip, yarısı
önünden, yarısı arkasından, ayaklarına kadar uzatılır. Tabutun içine, izârın üstüne
Besmele ile yatırılır. Izârın önce sol tarafı, sonra sag tarafı, meyyit üzerine kapatılır.
Lifâfe de böyle kapatılır. Ya’nî sag kenârları sol kenârlarının üstüne kapatılır.
Nitekim diri iken de, ceket, gömlek ve sâire böyle kapatılır.
Kadınların kamîsi kapandıkdan sonra, saçları ikiye bölünüp, iki yandan gögsü
üzerine, kamîs üstüne konur. Saçları üstüne hımâr konup, üzerine izâr kapatılır.
Izârdan önce veyâ sonra gögüs bezi sarılır. Sonra lifâfe kapatılır. Lifâfenin bas ve
ayak uçları ve ortası [ya’nî mi’de hizâsından] bir bezle sararak baglanır. Büyük oglan,
adam gibi kefenlenir. Büyük kız, kadın gibi kefenlenir. Küçük oglan bir, küçük
kız, iki parça kefene sarılır. Ölü dogan çocuk, düsük ve insan uzvu [meselâ kolu]
kefenlenmez, bir beze sarılıp gömülür.
Mezârdan çıkarılmıs, çıplak görülen bir ölü, kokmamıs ise, sünnet üzere kefenlenip
gömülür. Kokmus ise, bir beze sarılıp gömülür.
Sünnet mikdârı kefen, meyyitin malından alınır. Borcundan, vasıyyetinden ve
mîrâsından önce, kefen parası ayrılır. Malı olmıyan meyyitin kefenini, nafakasını
vermek vâcib olan akrabâsı, mîrâs mikdârları hesâbı kadar ortaklasa alır. Nitekim,
diri iken nafakasını da mîrâs mikdârları nisbetinde verirler. Fekat, ogulları
ve kızları varsa, bunlar müsâvî mikdârda verir. Çünki, çocukların nafaka vermesi,
mîrâsa göre olmayıp, müsâvî mikdârdadır.
Babası ve oglu kalan kimsenin kefenini yalnız oglu verir. Kadının kefenini, kadın
zengin olsa bile, zevci verir. Nafakasını verecek kimsesi olmıyan meyyitin kefenini,
Beyt-ül-mâl verir. Beyt-ül-mâl müntezam islemiyorsa, haberi olan her
müslimânın vermesi, farz-ı kifâye olur. Haberi olanlar fakîr ise, baskalarından zarûret
kefeni, ya’nî bir kefenlik bez isterler. Istanbulda kefen için, erkeklere yedi
metre, kadınlara sekiz metre patiska almak âdetdir. Eni 130-140 santimetredir. Ta-
but kapatılıp, üzeri yeni bir yatak çarsafı ile sarılıp, çamasır ipi ile baglanır. Bu ip,
tabutu kabre indirirken de ise yarar. Üzerine yesil ve yazılı örtü konup bunun kenârları
ignelerle çarsafa rabt edilir. Kadınlarda, bu örtünün bas tarafına üç köse
yemeni de örtülür. Tabutun, çivisiz, tahtadan geçme olması lâzımdır. Kısa bir
düâ ve hak halâl edildikden sonra, musallâya götürülüp nemâzı kılınır.
Üç dürlü (Sehîd) vardır: 1- Cünüb, hâiz olmıyan, âkıl ve bâlig bir müslimân, zulm
ile, haksız olarak, vurucu veyâ kesici vâsıtalarla öldürülünce ve harbde din düsmanları
ile, Allah için cihâd ederken, düsman tarafından, sulhda âsîler, yol kesiciler,
sehr eskıyâları, gece hırsız tarafından, herhangi bir vâsıta ile öldürülünce, hemen
ölürlerse veyâ müslimânların ve ehl-i zimmetin cânlarını, mallarını korumak
için olan çarpısma yerinde bulunan ölü üzerinde yara, kan akması gibi öldürülme
alâmetleri görülürse veyâ sehrde öldürülmüs bulunup, kâtili bilinir ve kısâs yapılması
lâzım gelirse, bunlara (Dünyâ ve âhıret sehîdi) ve (Tâm sehîd) denir. Tâm sehîd
yıkanmaz. Kefene sarılmaz. Kefen mikdârından fazla olan elbisesi soyulup, çamasırı
ile defn olunur. Cenâze nemâzı, Hanefîde kılınır. Sâfi’î mezhebinde kılınmaz.
Âhıretde de sehîd sevâbına kavusurlar. 2- Allah rızâsı için cihâd yapmaga niyyet
etmeyip, dünyâ kazancı için harb eden, yalnız (Dünyâ sehîdi) olur. Bunlar, yıkanmaz
ve kefenlenmez. Fekat, âhıretde sehîd sevâbına nâil olmazlar. 3- Allah için
olan cihâdın hâzırlıgı ta’lîmlerinde ölürse, zulm ile öldürülünce veyâ cihâdda ve
eskıyâ, âsî, yol kesici, gece hırsız savasında yaralanınca, hemen ölmez, bir nemâz
vakti çıkıncaya kadar aklı basında kalır veyâ baska yere götürülüp orada ölürse veyâ
cünüb, hâiz iseler, yalnız (Âhıret sehîdi) olurlar. Bunlar yıkanır ve kefenlenirler.
Had, ta’zîr, kısâs cezâları ile öldürülenler [kursuna dizilenler, i’dâm edilenler]
ve hayvan tarafından öldürülenler de yıkanırlar.
Bogularak, yanarak, garîb, kimsesiz olarak, dıvâr ve enkâz altında kalarak
ölenler ve ishâlden, tâ’ûndan [sârî hastalıklardan], lohusalıkda, sar’a hastalıgında,
Cum’a gecesinde ve gününde, din bilgilerini ögrenmekde, ögretmekde ve yaymakda
iken ölenler ve âsık olup, askını, iffetini, nâmûsunu saklarken ölenler, zulm ile
habs olunup ölenler, Allah rızâsı için müezzinlik yaparken, islâmiyyete uygun ticâret
yaparken, çoluk çocuguna din bilgisi ögretirken ve ibâdet yapmaları için çalısırken
vefât edenler, hergün yirmibes kerre (Allahümme bârik lî filmevt ve fî-mâ
ba’d-el-mevt) okuyanlar, Duhâ ya’nî kusluk nemâzı kılanlar, her ay üç gün oruc
tutanlar, yolculukda da vitr nemâzını terk etmiyenler, ölüm hastalıgında, kırk
kerre (Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü min-ez-zâlimîn) okuyanlar, her gece
Yasîn okuyanlar, abdestli olarak yatanlar, devâmlı olarak mudârâ edenler
[ya’nî dîni korumak için dünyâlık verenler], gıdâ maddeleri getirip ucuza satanlar,
sogukda gusl abdesti alınca hastalanıp ölenler, her sabâh veyâ aksam devâmlı olarak
üç kerre (E’ûzü billâhissemî’il’alîmi mines-seytânirracîm) ile (Hasr) sûresinin
sonunu [Hüvallahüllezî..yi] okuyanlar (Âhıret sehîdi) olurlar. [Hiç harâm lokma
yimemis, (Takvâ ehli) çürümez. Baska sebeble çürümemenin, sehîdlik ile alâkası
yokdur.]
Mâlikî âlimlerinden Alî Echürî diyor ki, (Yol kesici haydûd, suda bogulursa ve
çaldıgı at üzerinde cihâd ederken öldürülen kimse ve bir odada günâh isliyenler üzerine
ev çökse, bunların hepsi sehîd olur. Çünki, günâh sebebi ile ölenler sehîd olmaz.
Günâh islerken, sehîdlige sebeb olan bir sebeble ölürse, Âhıret sehîdi olur ve
günâhının cezâsını da yüklenir. Bunun gibi, serâb içip çatlayan sehîd olmaz. Fekat
serâb içip, serhos hâlde iken, zulm ile öldürülen kimse sehîd olur. Çünki, serâbdan
ölmemis, baska sebeble ölmüsdür. Fekat, serâb günâhını da yüklenir.). Bunlar Ibni
Âbidînde yazılıdır. Ibni Nüceymin (Esbâh) kitâbının sârihlerinden Hayreddîn-
i Remlînin ve Müeyyed zâde Abdürrahmân efendinin “rahmetullahi teâlâ
aleyhim” Fetâvâlarında da diyor ki, (Serâb içen kimse, serhos iken öldürülse, sehîd
olur. Serâb içmek büyük günâhdır. Fekat sehîd olmaga mâni’ olmaz).
 
Üst Alt