214- Cenâze nemâzı. Nemâzlarını kılmak câiz olmıyanlar

AyBuKe

Yönetici
CENÂZE NEMÂZI Bir mü’minin vefât etdiğini haber alan erkeklere, erkek yoksa, kadınlara cenâze nemâzı kılmak, gasl, techiz ve defn farz-ı kifâyedir. Ehemmiyyet vermiyen, kâfir olur. Cenâze nemâzını bir kadının yalnız kılması ve çok kadının cemâ’at ile kılmaları mekrûh olmaz. Nemâzın kabûl olması için, altı şart lâzımdır:
1 — Meyyit müslimân olmalıdır.
2 — Yıkanmış olmalıdır. Yıkanmadan gömülen, üzerine toprak atılmamış ise, çıkarılıp yıkanır, sonra nemâzı kılınır. Cenâzenin ve imâmın bulunduğu yerin temiz olması lâzımdır. Cemâ’atinki şart değildir. Çünki, yalnız imâmın kılması ile, farz yapılmış olur. Elbise, ayakkabı ve basılan yer necs ise nemâz sahîh olmaz. (Tahtâvî) “rahmetullahi teâlâ aleyh” (İmdâd) hâşiyesinde diyor ki, (Meyyit temiz tabut içinde ise ve üst yüzü temiz olan ayakkabı çıkarılıp, üzerine basılırsa, yerin necs olması zarar vermez). Kadının, câriyenin imâm olması ile, farz yapılmış olur. Çünki, kadına uyan erkeklerin nemâzı kabûl olmaz ise de, kadının cenâze nemâzı kabûl olur ve bir kişinin kılması ile farz yerine gelmiş olur. Çocuğun, cenâze yıkaması câiz ise de, nemâzını kıldırması câiz değildir.
3 — Cenâzenin veyâ bedeninin yarısı ile başının veyâ başsız yarıdan fazla bedenin, imâmın önünde bulunması lâzımdır.
4 — Cenâze, yerde veyâ yere yakın, ellerle tutulmuş veyâ taşa konmuş olmalıdır. Başka bir yerde bulunan veyâ hayvan üstünde veyâ el ile yüksekde tutulan cenâzenin nemâzı kabûl olmaz. Cenâzenin başı, imâmın sağına, ayağı soluna gelecekdir. Tersine koymak günâhdır.
5 — Cenâze, imâmın önünde hâzır olmalıdır.
6 — Cenâzenin ve imâmın avreti örtülü olmalıdır.
Cenâze nemâzının farzı ikidir:
1 — Dört kerre tekbîr getirmekdir.
2 — Ayakda kılmakdır. Özrsüz, oturarak veyâ hayvan üstünde kılmak câiz değildir. Yağmurdan, çamurdan dolayı hayvandan inemezse câiz olur.
Cenâze nemâzının sünneti üçdür:
1 — Sübhâneke okumak.
2 — Salevât okumakdır. Çünki, düâdan önce salevât okumak, düânın sünnetidir.
3 — Kendine ve meyyite ve bütün müslimânlara afv ve magfiret için bildirilmiş olan düâlardan bildiğini okumak.
Dört müslimânın nemâzı kılınmaz:
1 — Bâgî, ya’nî âsîlerin, ya’nî haksız olarak halîfeye ısyân edenler, döğüşürken öldürülünce, nemâzı kılınmaz. Bunları yıkamak da lâzım değildir.
2 — Müslimânların yolunu kesen hırsızlar, döğüşürken öldürülünce, yıkanmaz ve nemâzları kılınmaz. Bâgîler ve yol kesenler, kaçarak sonradan (Had) ve (Kısâs) cezâları ile ölürlerse, yıkanır ve nemâzları kılınır.
3 — Zulm ile meşhûr olan kabîleler, döğüşürken ölünce, nemâzı kılınmaz.
4 — Silâh ile ev basan kimse, o zemân öldürülürse, nemâzı kılınmaz.
İntihâr eden, ya’nî kendini öldüren kimse, hemen ölse bile, yıkanır ve nemâzı kılınır. İntihâr etmenin, başkasını öldürmekden dahâ büyük günâh olduğu (Hindiyye)de yazılıdır.
Anasını, babasını öldüren kimse, kısâs ile öldürülünce, nemâzı kılınmaz.
Cenâze nemâzının dört tekbîrinden herbiri, bir rek’at gibidir. Dört tekbîrin yalnız birincisinde eller kulaklara kaldırılır.
 

AyBuKe

Yönetici
Indirilince, göbek altına baglanır. Sonraki
üç tekbîrde eller kaldırılmaz. Iki el baglanınca (Sübhâneke) okunur ve okunurken
(Ve celle senâüke) de denir. Fâtiha okunmaz. Ikinci tekbîrden sonra, tesehhüdde
otururken okunan salevât okunur. Üçüncü tekbîrden sonra, cenâze
düâsı okunur. Dördüncü tekbîrden sonra, hemen saga ve sonra sola selâm verilir.
[Ellerin ne zemân indirilecegini, kitâblarda bulamadık. (Dürer) ve (Halebî-yi sagîr)
hâsiyelerinde, (Ayakda, okurken eller baglanır. Okumak yoksa, eller indirilir.
Evvelâ eller indirilir. Sonra iki tarafa selâm verilir) diyor. Büyüklerimizin, saga
selâm verirken, sag ellerini, sola selâm verirken, sol ellerini salıverdiklerini gördük.
Selâm vermeden evvel, iki elin birlikde indirilecegi de anlasılmakdadır.] Selâm
verirken, cenâzeye ve cemâ’ate niyyet edilir. Imâm yalnız dört tekbîri ve iki
omuza selâmı, yüksek sesle söyler, baskalarını içinden okur. [Cenâze düâsı yerine,
Rabbenâ âti-nâ..., veyâ yalnız Allahüm-magfir leh demek veyâhud düâ niyyeti
ile besmelesiz Fâtiha-i serîfe okumak da olur. Düâ okumak, meyyitin afvına sebeb
olur. Peygamberlerin ve çocukların derecelerinin yükselmesine sebeb olur. Kırk
yâhud yüz kisi üç saf olarak kılarsa, meyyitin afvına sebeb olur. Gömmeden önce
kılınır.] Son safda kılmak dahâ sevâbdır.
Imâm dördüncü tekbîrde selâm vermeyip besinci tekbîri söylerse, cemâ’at söylemez.
Sessizce bekleyip, imâmla birlikde selâm verirler.
Imâm, cenâzenin gögsü hizâsında durur. Nemâza geç yetisen hemen durmaz.
Bekleyip, imâm herhangi bir tekbîri getirirken, berâber tekbîr getirip nemâza baslar.
Bu tekbîre (Iftitâh tekbîri) olarak niyyet eder. Imâm selâm verdikden sonra,
kaçırdıgı tekbîrleri birbiri arkasından söyleyip, birsey okumadan selâm verir.
Dördüncü tekbîre yetisemiyen, nemâzı kaçırmıs olur.
Birkaç cenâze birlikde ise, herbirinin nemâzını ayrı kılmak efdaldir. Hepsi için
bir nemâz kılması da câizdir. Bunun için, birinin bası ötekinin ayagına gelmek üzere
sıralanır. Imâm, derecesi yüksek olanın önünde durarak kılar. Cenâzelerin bir
kısmı imâmın sagında, bir kısmı da imâmın solunda bulunur. Yâhud, hepsini imâmın
önünde olarak yan yana koyup, imâm hepsinin gögsü hizâsında durur. Önce
erkekler, sonra oglan, sonra kadın, en sonra kız cenâzesi konur. [Bunlar için niyyet
ederken, erkek veyâ kadın olduklarını söylemek sart degildir.]
Cenâze nemâzını, devlet reîsi kıldırır. O yoksa, hükûmet reîsi, o yoksa vâlî, sonra
hâkim, sonra kaymakam, sonra bunun vekîli, sonra hâkim vekîli, sonra mahalle
imâmı kıldırır. Meyyitin velîsi sâlih ise, imâm yerine, velî kıldırır. Velî, erkek olur.
Kadın olmaz. Çocuk da olamaz. Velî, kan ile olan yakınlarıdır. Zevc de velî olmaz.
Ancak baska velîsi hâzır bulunmaz ise, zevc de, imâm olabilir. Küçük çocugun nikâhını
kıydırmaga, evlendirmege hakkı olanlar, velîdir. Baba, oguldan önce velîdir,
ya’nî sâhibidir, koruyucusudur. Ogul, kardes, amca, dayı ve nihâyet zevci de
yoksa, komsuları imâm olur. Velîler, herhangi bir yabancıyı vekîl edebilir. Iznsiz
imâm olurlarsa, velî tekrâr kıldırabilir.
Nemâzı kılınmadan veyâ yıkanmamıs olarak nemâzı kılınan, gömülüp toprak
örtülmüs ise, kokdugu zan edilmedikce, kabri üstünde nemâzı kılınır. Kokmaga baslama
zemânı, topragın cinsine, mevsimine, sıcaklıga, sogukluga, za’îf, sisman olmasına
göre degisir. Üç gün ile bir ay arasında degisir.
[Kırkıncı gün burnu düsmesi, elliüçüncü gecesi çürümege baslaması ve bu gecelerde
mevlid okutmalı gibi sözler dogru degildir. Ahmed isminde bir türbedârın
rü’yâda gördüm diye söyledigi seylerdir. Meyyite yapılan her hizmet ibâdetdir.
Ibâdetler, yalnız âyet-i kerîme, hadîs-i serîfler ve müctehidlerin sözü ile belli
olur. Sunun, bunun emri ile, rü’yâ ile ibâdetler degisdirilemez. Ibâdetleri degisdirmek,
bozmak istiyenler kâfir olur. Ölülere Kur’ân-ı kerîm okumak, sadaka vermek,
düâ etmek gibi yardımları yapmak için, elliüçüncü gecesini beklememeli, birinci
günü yaparak, imdâdına bir ân önce yetismelidir. Bu yardımları, yedinci, kırkın-
cı, elliüçüncü gecelere bırakmak, bogulmak üzere olan birine, biraz bekle yardıma
birkaç gün sonra gelecegim demege benzer. Muhammed Ma’sûm hazretleri
(Mektûbât)ının birinci cildi, onbirinci mektûbunda buyuruyor ki, (Âdet olarak, riyâ,
gösteris olarak degil de, Allah rızâsı için, fakîrlere yemek, sadaka verip, sevâblarını
meyyitin rûhuna göndermek, iyi olur ve büyük ibâdet olur. Fekat, bunun belli
gün veyâ gecede yapılması için güvenilir bir haber yokdur. Ya’nî aslı yokdur).
Istanbul gazetelerinde, hıristiyan ölülerine, kırkıncı günlerinde mezârlıklarında âyîn
yapılacagını, tanıdıklarını oraya çagırdıklarını çok okudum. Onlara sordum. Kırkıncı
gün ölüye yardım yapmak âdetimizdir dediler. Ölüler için sadaka, mevlid gibi
hayrâtın belli günlerde yapılmasının müslimânlara hıristiyanlardan sirâyet etmis
oldugu anlasılmakdadır.]
Meyyiti câmi’ içine koyup nemâzını kılmak Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde harâmdır.
Cenâze dısarda, cemâ’atin bir kısmı câmi’de olursa, mekrûh olmaz diyenler
varsa da, böyle de kılmak harâm olur. Cemâ’at de dısarda kılmalıdır. Çünki, câmi’ler
bes vakt nemâz kılmak için ve buna baglı olan sünnet ve nâfile [ve kazâ] nemâzları
kılmak için ve okumak, va’z, ders için yapılmısdır. Yagmur, fırtına ve hastalık
gibi özrlerle, cenâze nemâzı câmi’de kılınabilir. Fekat, cenâze câmi’e sokulamaz.
Dogdukdan sonra hemen ölen çocuk yıkanır ve nemâzı kılınır ve vâris olur ve
mîrâsı kalır ve ismi konur. Cânsız dogan çocuk, dört aylık degil ise, yıkanmaz ve
nemâzı kılınmaz. Dört aylık olmus ise, yıkanıp bir kefene sarılıp gömülür, nemâzı
yine kılınmaz. Anası, babası ile birlikde esîr alınan çocuk ve esîr alınan büyük
deli de ölünce böyle yapılır. Bunlar Cehenneme girmez ise de, dünyâda kâfir
mu’âmelesi yapılır. Anasız ve babasız esîr alınan çocuk veyâ anası, babası ile alınıp
da ana, babasından biri islâma gelen veyâ akllı, ya’nî yedi yasında olarak
kendi îmâna gelen çocuk ölünce, nemâzı kılınır. Bir kâfirin îmâna gelmesi için, Kelime-
i sehâdeti temâm söylemesi ve îmânın altı sartını [ya’nî Âmentü...yü] isitince
inanması lâzımdır.
Câhillere, îmânın, islâmın sartını sormamalı, ona, bunları sayıp, söyleyip, bunlara
inandın mı? demelidir. Evet inandım deyince müslimân oldugu anlasılır. Câhile
îmân ve islâm soruldugu vakt, cevâb vermezse, zararı olmaz. Çünki, bunun cevâbını,
belli, müntezam kelimeleri söylemek sanarak, bilmiyorum derler. Ya’nî îmânı
bilmiyorum degil de, îmânın nasıl söylenecegini bilmiyorum derler. Müslimânın,
kâfiri yıkaması, kefenlemesi ve gömmesi vâcib degildir. Kâfirlere verilir. Kâfirler
yoksa, kirli çamasır yıkar gibi yıkayıp bir beze sararak kâfir mezârlıgına gömmek
câiz olur. Mürted ölüsü ise, yıkanmaz, kefenlenmez, hangi dîne geçdi ise, onlara
da verilmeyip, köpek ölüsü gibi, bir çukura bırakılır. Kâfirlerin ve müslimânın,
hiç kimsenin ölüsü yakılmaz. Külü saklanmaz. Kâfir ölüsünün bile kemigini
kırmak, kesmek câiz degildir.
Müslimânın, kâfir olan akrabâsı tarafından yıkanması câiz degildir.
Birinci kısm altmısıncı maddede, üç vaktde nemâz kılmak câiz olmadıgı bildirilmisdi.
Bu vaktlerden önce hâzırlanmıs olan cenâzenin nemâzını, bu vaktlere gecikdirmek
câiz degildir. (Merâkıl-felâh)da diyor ki, (Bu vaktlerde cenâze defn etmek
mekrûh degildir, câizdir). Günün her vaktinde cenâze nemâzı kılmak câizdir.
Bes vakt nemâzdan sonraya bırakmak sart degildir.
Cenâze nemâzı bir kerre kılınır. Bir kadın kıldıkdan sonra bile, tekrâr kılınırsa,
nâfile olur. Cenâze nemâzını nâfile olarak kılmak mekrûhdur.
Cenâze nemâzı ve gasli ve techîzi, tekfîni, defni, farz-ı kifâye, bayram nemâzı
ise vâcib ise de, cemâ’ate geç gelenlerin bunu bayram nemâzı sanarak sasırmamaları
için önce bayram nemâzı kılınır. Hâzır olan cenâzenin nemâzı, bayramın hutbesinden
ve aksamın, Cum’anın, yatsının ve öglenin son sünnetlerinden önce kılınacagı,
Bayram nemâzları anlatılırken bildirilmekdedir. Fekat (Hilye) ve (Bahr)
– 1001 –
kitâblarının sâhibleri “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” da, önce son sünnetlerin farz
ile birlikde kılınmaları lâzımdır diyor. Techîz, tekfîn ve nemâzı çabuk yapmak mendûbdur.
[Görülüyor ki, cenâze nemâzı, sünnetlerden önce veyâ sonra kılınır denilmisdir.
Fekat, cenâze nemâzı için sünnetin terk edilecegini hiçbir âlim bildirmemisdir.
Bunun için, cenâze nemâzı kılınacagı zemân, câmi’lerde tesbîhleri terk etmemelidir.
Cenâze nemâzını acele kılmak vâcib oldugu için tesbîhleri terk ediyoruz
diyenler yanılıyorlar. Cenâze nemâzını acele kılmak vâcib degildir, müstehabdır.
Cenâze nemâzını, cemâ’at çok olsun diyerek bekletmek mekrûh oldugu hâlde, cemâ’at
çok olmak için, cenâzeyi sâatlerce bekletip, sonra acele etmek vâcib diyerek,
Âyet-el-kürsîyi ve nemâz tesbîhlerini terk etmek pek yanlısdır. Bu yanlıs âdeti
ortadan kaldırarak, cenâze olunca da Âyet-el-kürsîyi ve tesbîhleri okuyan müezzin
efendilere müjdeler olsun. Birinci kısm, 64. cü madde sonundaki düâ bahsine
bakınız!].
Cenâze nemâzı kılındıkdan sonra tabutun yanında düâ etmek câiz degildir.
(Zübdet-ül-makâmât)da diyor ki, (Imâm-ı Rabbânî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”
hazretlerinin cenâze nemâzı kılındıkdan sonra, durup düâ yapılmadı. Hemen
mezârlıga götürüldü. Cenâze nemâzından sonra, ayakda düâ etmenin mekrûh
oldugu, fıkh kitâblarında yazılıdır. Ba’zı imâmlar yapıyorlar ise de, sünnete uygun
degildir.) [Câiz olmadıgı (Bezzâziyye) fetvâsında da yazılıdır.]
Gözlerimi kapayıp, derin düsünüyorum,
hayâlimde, rûhumda, bir delîl görüyorum.
Kalbleri temizliyen, bakıslar önündeyim,
fekat bu, rü’yâ degil, bilmiyorum nerdeyim.
Bir teveccühle, gaflet perdelerini gideren,
bir tebessümle, sonsuz se’âdetleri veren.
Ilm, irfân, kerâmet, hârikalar menba’ı,
bu dünyâ nazarında, sanki örümcek agı.
Âsıkları ma’sûka, bu delîl kavusdurmus,
onun ardından giden, ebedî sultân olmus.
Her sözünde rûhlara, âb-ı hayât damlıyor,
her kelâmı, kalblerden, pasları kaldırıyor.
Yalnız bir arzûsu var, bir mahbûb pesindedir,
tecellî ile yanan, dagın atesindedir.
Sohbeti, ehl-i soffa, huzûru andırıyor,
derdlere devâ olan, tiryâki dagıtıyor.
(Insanların üstünü, dogru yolun rehberi,
hayât sırrını çözen, âriflerin serveri.
Güzellerin güzeli, rûhların tek matlûbu,
degil mahlûkun yalnız, Hâlıkın da mahbûbu).
Ya’nî, Resûlullahı, gösteren aynadır bu!
hadîsde bildirilen, (Sıla) sâhibidir bu!
Ikibin müceddidi, o vâris-i enbiyâ,
hurmeti için yâ Rab, bizi ondan ayırma.
 
Üst Alt