Al-i imran suresi 40-41 ayetlerin tefsiri

faruk islam

Özel Üye
3 - Al-i İmran Suresi
Ayet:40
Konu: Zekeriyya (a.s)'ın Kendisine Çocuğun Nasıl Verileceğini Sorması

بســـم الله الرحمن الرحيم

قَالَ رَبِّ أَنَّىَ يَكُونُ لِي غُلاَمٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَتِي عَاقِرٌ قَالَ كَذَلِكَ اللّهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاء
40 - (Zekeriyya) dedi ki: "Rabbim! Yaşlılık bana erişmiş ve karım da kısır iken benim nasıl çocuğum olabilir?" (Allah) dedi ki: "İşte sen bu halde iken (olacaktır.) Allah, dilediğini yapar."

Allah (c.c) Zekeriyya (a.s)'ın, duasını kabul edip meleklerle, Yahya adında erkek ve salih nebilerden bir çocukla onu müjdeleyince Zekeriyya (a.s) o kadar çok sevindi ki, bu sevincin verdiği heyecanla Allah'a, böyle birşeyin nasıl olabileceğini sordu. Çünkü kendisi ve hanımı çok yaşlıydı. Üstelik hanımı kısırdı. O bu soruyu, kendilerine bu vaziyette oldukları haldeyken mi yoksa başka bir şekilde mi çocuk verileceğini merak ettiği için sormuştur. O sadece bu olayın keyfiyetini öğrenmek istiyordu. Yoksa Allah (c.c)'nun, kendisine bir çocuk vereceği konusunda hiçbir şüphesi yoktu. Çünkü o, bunun Allah (c.c)'nun kudreti dahilinde olduğunu çok iyi biliyor ve Allah (c.c)'nun herşeye kadir olduğuna hiçbir şüphe duymadan iman ediyordu.
“(Allah) dedi ki: "İşte sen bu halde iken (olacaktır.) Allah, dilediğini yapar.”
Allah (c.c) Zekeriyya (a.s)'a:
"Sizler başka bir şekilde değil, bilakis yaşlı olduğunuz halde iken çocuk sahibi olacaksınız. Çünkü Allah (c.c) dilediği herşeyi yapar. Allah (c.c) bir kimseye çocuk ihsan etmeyi dilediği zaman o kimsenin illede çocuk yapacak güç ve yetenekte olması gerekmez. İnsanlar kısırlık veya ihtiyarlığı çocuk sahibi olmaya engel olarak görebilirler. Fakat Allah katında bu bir engel değildir. Allah (c.c) birşeyin olmasını dilediğinde herhangi bir sebebe ihtiyaç duymaz. Hiçbirşey O'nu, yapmayı dilediği şeyde aciz bırakamaz."
3 - Al-i İmran Suresi
Ayet:41
Konu: Çocuk Ana Rahmine Düştüğünde Zekeriyya (a.s)'a Verilen Alamet

بســـم الله الرحمن الرحيم

قَالَ رَبِّ اجْعَل لِّيَ آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلاَّ تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ إِلاَّ رَمْزًا وَاذْكُر رَّبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالإِبْكَارِ
41 - Zekeriyya: "Rabbim! Bana bir alamet ver" demişti (Rabbi de): "Senin alametin, üç gün boyunca işaretleşme dışında insanlarla konuşamamandır. Rabbini çok zikret ve zevalden güneş batıncaya, fecrin doğuşundan da kuşluk vaktine kadar tesbih et" buyurmuştu.

Zekeriyya (a.s), yaşlı oldukları halde Allah (c.c)'nun kendilerine bir çocuk ihsan edeceğini öğrenince çok sevindi ve bu nimetin başlangıcından itibaren Allah'a şükretmek istedi. Bu sebeple çocuğun anne karnına düştüğü ilk anı öğrenmek için Allah (c.c)'dan kendisine bir alamet vermesini istedi. Çünkü kendisinin bunu öğrenmesi mümkün değildi.
Allah (c.c), onun bu isteğini kabul etti ve alamet olarak da üç gün boyunca işaretleşme dışında insanlarla konuşmasına engel koydu. O ancak, Allah'ı zikretmek ve tesbih etmek istediğinde konuşabiliyordu.
Zekeriyya (a.s)'ın Üç Gün Konuşamamasının Sebebi:
Bu konuda alimler değişik görüşler zikretmişlerdir:
1 - Bu, Allah (c.c) tarafından Zekeriyya (a.s)'a verilen bir cezadır. Çünkü Allah (c.c) ona bir çocuk vereceğini bildirdiğinde bunun nasıl gerçekleşeceğini sormuş ve bununla da yetinmeyip çocuk ana rahmine düştüğü zaman kendisine bir alamet verilmesini istemişti. Allah (c.c) da onun bu uygun olmayan tavrına karşılık ona, üç gün insanlarla konuşamama cezası verdi.
Bu görüş iki sebepten dolayı doğru değildir.
a - Zekeriyya (a.s) Allah (c.c)'ya karşı kendisine böyle bir ceza verilmesini gerektirecek herhangi bir hata ve edepsizlik yapmamıştı. Bilakis Allah (c.c) ona bir nimet vermiştir.
b - Bir kimseye bir nimet verildikten sonra bu nimetin mutluluğunu zedeleyecek bir de ceza verilmesi Allah'ın sünnetine zıttır. Çünkü ceza, verilen nimetin mutluluğunu eksiltir.
2 - Zekeriyya (a.s)'ın dilinde bir hastalık olmadığı halde Allah (c.c)'nun, onun insanlarla işaretleşme dışında üç gün boyunca konuşmasını engellemesinin ve ancak zikir yapmak istediğinde dilini çözmesinin bilmediğimiz bir hikmeti vardır. Bunun gerçek hikmetini ancak Allah (c.c) bilir.
Fakat Allah (c.c)'nun, böyle bir şeyi alamet olarak vermesinin sebebi şu olabilir: Bir kimseye böyle büyük bir nimet verildiği zaman kişi doğal olarak çok heyecanlanır. Böyle bir durumda kişinin insanlarla konuşmamasında büyük fayda vardır. Bu, heyecanı giderir, sakinleşmede, kalpleri teskin etmede ve toparlanmada kişiye yardımcı olur. En doğrusunu Allah (c.c) bilir.
İşaretleşmenin Hükmü:
Bu ayet; işaretin söz ve konuşma hükmünde olduğunu göstermektedir. Yani işaret bir nevi konuşmadır. Çünkü Allah (c.c) ayette işareti konuşmaktan istisna etmiştir.
İşaret; el, göz, baş vb. gibi uzuvlarla olabilir.
Rasulullah (s.a.s)'in sünnetinde bu meseleyle ilgili rivayetler çoktur. En önemli ve açık olanı ise şu hadistir:
Muaviye b. el Hakim es Sulemi (r.a) anlatıyor:
"Uhud ve Cevvaniye yörelerinde koyunlarımı otlatan bir cariyem vardı. Birgün onun sürüden bir koyunu kurda kaptırdığını öğrendim. Ben de insanım (her insan gibi ben de üzülürüm). (Üzümtümden) tuttum cariyeye bir tokat, attım. Sonra Rasulullah (s.a.s)'e gittim. (Olayı anlattım). Rasulullah (s.a.s) beni çok kınadı. Ben de:
"Ey Allah'ın Rasulü! Onu azad edeyim mi?" dedim.
"Onu bana getir" diye buyurdu. Cariyeyi ona getirdim. Rasulullah (s.a.s) ona:
"Allah nerededir?" dedi. Cariye başıyla göğe işaret etti. Rasulullah (s.a.s) bu işareti kabul ederek Muaviye'ye onun mü'min bir cariye olduğunu ve onu azad edebileceğini söyledi. (Müslim)



 
Üst Alt