216- Kabr ziyâreti, ibâdet sevâbı hediyye edilir

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
KABR ZİYÂRETİ ve KUR’ÂN-I KERÎM OKUMAK

İmâm-ı Birgivî “rahmetullahi aleyh” (Etfâl-ül müslimîn) kitâbında buyuruyor ki, müslimânların kabrlerini ziyâret etmek sünnetdir. (İhyâ-ül-ulûm)de diyor ki, (Ölümü hâtırlamak ve ölüden ibret almak için kabr ziyâret etmek ve Sâlihlerin, Velîlerin kabrlerinden bereketlenmek müstehabdır). İbret almak için, meyyitin çürüdüğü, yanaklarının, dudaklarının döküldüğü, ağzından pis sular akdığı, karnının şişip patladığı, içine kurtların, böceklerin dolduğu düşünülür. Hâtim-i Esâm diyor ki, (Kabristândan geçen kimse, onları düşünmezse ve düâ etmezse, kendine ve onlara hıyânet etmiş olur). Erkeklerin kabr ziyâret etmeleri emr olundu. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, kabr ziyâret eden kadınlara la’net etdi. Sonradan izn verdi diyenler vardır. Ba’zıları da mekrûhdur dedi. Kadınların cenâze götürmeleri sözbirliği ile câiz değildir. Fâtıma “radıyallahü anhâ”, hazret-i Hamzanın kabrini her sene ziyâret eder, düzeltir, ta’mîr ederdi. Hadîs-i şerîfde, (Ana-babasının veyâ ikisinden birinin kabrini her Cum’a günleri ziyâret edenin günâhları afv olur. Haklarını ödemiş olur) buyuruldu. Muhammed bin Vâsi’, her Cum’a kabr ziyâret ederdi. Pazartesi günleri ziyâret etsen dahâ iyi olmaz mı? dediklerinde, (Meyyitler, Cum’a, Perşembe ve Cumartesi günleri kendilerini ziyâret edenleri tanırlar) buyurdu. Dahhâk diyor ki, (Cumartesi günü güneş doğmadan önce kabr ziyâret edeni meyyit tanır. Bu, Cum’a gününün fazîletini göstermekdedir.) Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, mü’min olan akrabâsının ve Eshâbının kabrlerini ziyâret ederdi. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Bir mü’minin kabrini ziyâret ederken, Allahümme innî es’elüke-bi-hurmet-i Muhammed aleyhisselâm en lâ tü’azzibe hâzelmeyyit derse, o meyyitin azâbı kıyâmete kadar ref’ olur). (Şir’a)da diyor ki, (Sünnete uygun ziyâret yapmak için, abdest alınır. İki rek’at nemâz kılıp, sevâbı meyyitin rûhuna gönderilir. Kabristâna gelince ve aleyküm selâm denir. Yukarıda yazılı düâ okunup, meyyitin yüzüne karşı oturulur. Yasîn-i şerîf veyâ bildiği sûreleri okur. Tesbîh okuyup, meyyit için düâ eder). Ebül Kâsım diyor ki, (Kabr yanında Kur’ân-ı kerîm okununca, meyyit sesi işiterek râhat eder). Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Bir kimse, tanıdığının kabri yanından geçerken selâm verirse, meyyit bunu tanır ve selâmına cevâb verir). Abdüllah ibni Ömer “radıyallahü anh”, bunun için, bir kabr yanından geçerken durup selâm verirdi. Nâfi’ diyor ki, Abdüllah ibni Ömer, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” kabri yanına gelir, (Esselâmü alennebiyy, esselâmü alâ Ebî Bekr, esselâmü alâ Ebî) derdi. Böyle söylediğini yüzden fazla gördüm. İmâm-ı Gazâlî “rahmetullahi aleyh”, (İhyâ) kitâbında buyuruyor ki, (Kabr ziyâret ederken, kıbleyi arkada bırakıp, meyyitin yüzüne karşı oturup selâm vermek müstehabdır. Kabre el, yüz sürülmez, öpülmez). Kıbleyi arkada bırakıp, ayak tarafında, ayakda durmak efdaldir (İbni Âbidîn). Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Bir kimse, kabristândan geçerken, onbir kerre İhlâs sûresi okuyup sevâbını meyyitlere hediyye ederse, kendisine ölüler adedince sevâb verilir). Ahmed bin Hanbel “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki, (Kabristâna girince, Fâtiha, Kul-e’ûzüler ve İhlâs sûrelerini okuyunuz! Sevâbını meyyitlere gönderiniz! Sevâbı hepsine vâsıl olur.)
İbâdetler üçe ayrılır: Birincisi, yalnız mal ile yapılır. Zekât, sadaka böyledir. İkincisi, hem mal ile ve hem beden ile yapılır. Hac ve cihâd böyledir. Üçüncüsü, yalnız beden ile yapılır. Kur’ân-ı kerîm okumak, nemâz kılmak, tesbîh, tehlîl ve tahmîd okumak ve düâ etmek böyledir. Birincilerin sevâbını meyyitlere hediyye etmenin câiz olduğunu, sevâbın onlara vâsıl olup fâide vereceğini, Ehl-i sünnet âlimleri sözbirliği ile bildirdiler. Üçüncüden düâ da böyledir. İkincilerin de böyle olduğunu âlimlerin çoğu bildirdi. Üçüncüden düâdan başkası için dört mezheb arasında ayrılık oldu. Hanefî ve Hanbelî mezhebinde, üçüncüler de birinciler gibidir.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Hasen “rahmetullahi aleyh” diyor ki, (Kabristâna girince, Allahümme
Rabbel-ecsâdil bâliyeh vel’izâmin-nahiret-illetî harecet mineddünyâ ve hiye bike
mü’minetün. Edhil aleyhâ ravhan min indike ve selâmen minnî okursa, meyyitlerin
sayısı kadar sevâb verilir). (Etfâl-ül-müslimîn)den terceme temâm oldu.
Imâm-i Sâfi’î ve imâm-ı Mâlik “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”, yalnız beden ile yapılan
ibâdetlerin sevâbları meyyite vâsıl olmaz dediler. Fekat, sonradan gelen sâfi’î
âlimleri, meyyitin yanında okuyup hediyye edince veyâ uzakda okuyup sonra,
(Yâ Rabbî! Okudugumdan hâsıl olan sevâbın mislini vâsıl et!) gibi düâ edince, vâsıl
olur dediler.
(Sir’at-ül-islâm) serhindeki hadîs-i serîfde, (Ümmetimin yapdıgı ibâdetlerin
en kıymetlisi, Kur’ân-ı kerîmi, Mushafa bakarak okumakdır) buyuruldu. (Kitâbüt-
tibyân)da, (Kur’ân-ı kerîm okumanın en efdali, nemâzda okumakdır) buyuruldu.
[Muhammed Ma’sûm hazretlerinin (Mektûbât)ının üçüncü cildi, doksanüçüncü
mektûbunda yazılı hadîs-i serîfde, (Nemâzda okunan Kur’ân, nemâz dısında
okunan Kur’ândan dahâ hayrlıdır) buyuruldu. Bu hadîs-i serîf, senedleri ile birlikde,
(Hazînet-ül-esrâr)da da yazılıdır.] Hazret-i Alî “radıyallahü anh” buyurdu
ki, (Nemâzda ayakda iken okunan Kur’ânın her harfi için yüz sevâb verilir. Nemâz
dısında abdestli okuyunca, her harfi için yirmibes sevâb verilir. Abdestsiz okuyunca,
on sevâb verilir. Yürürken ve is yaparken okuyunca, dahâ az sevâb verilir.)
Ma’nâsını düsünerek bir âyet okumak, baska sey düsünerek, bütün Kur’ânı hatm
etmekden dahâ çok sevâbdır. Son zemânlarda, hâfızların, Kur’ân-ı kerîmi tegannî
ederek mûsikî perdelerine uyarak okumaları, çok çirkin bid’atdir. Çok günâhdır.
Kur’ân-ı kerîmi, güzel ses ile, Allahdan korkarak ve hüzn ile okumalıdır.
Kerderî, (Bezzâziyye fetvâsı)nda diyor ki, (Tegannî ile, sarkı söyler gibi Kur’ân okuyana
sevâb verilmez). Sûre veyâ âyet okumaga baslarken E’ûzü okumak vâcibdir.
Fâtiha okumaga baslarken Besmele okumak da vâcibdir. Diger sûrelere baslarken
Besmele okumak sünnetdir. Hadîs-i serîfde buyuruldu ki, (Kur’ân-ı kerîmi tecvîd
bilgisine uyarak okuyunca, her harfine yirmi sevâb verilir. Tecvîde uymazsa, on sevâb
verilir). Bir âyeti ezberledikden sonra unutmak, en büyük günâhlardandır.
(Kur’ân-ı kerîm okunan evden, Arsa kadar nûr yükselir) hadîs-i serîfdir. Ebû
Hüreyre “radıyallahü anh” buyurdu ki, (Kur’ân okunan eve, bereket, iyilik gelir.
Melekler oraya toplanır. Seytânlar oradan kaçar). Kur’ân-ı kerîmi dinlemek çok
sevâbdır. Hadîs-i serîfde, (Insanın dinledigi bir âyet, kıyâmetde kendine nûr olur)
buyuruldu. Kur’ân-ı kerîm okumagı geçim vâsıtası yapmamalıdır. Hadîs-i serîfde,
(Kur’ân-ı kerîm okuyunca, Allahü teâlânın rızâsını ve Cenneti isteyiniz! Dünyâlık
istemeyiniz! Bir zemân gelir ki, hâfızlar, Kur’ân-ı kerîmi, insanlara yaklasmak
için vâsıta yaparlar) buyuruldu.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
(Sir’a)da diyor ki, (Kur’ân-ı kerîmi kırk günde hatm etmek, ya’nî basından
sonuna kadar okumak müstehâbdır. Üç günden önce hatm etmek câiz degildir.
Hatm sonunda yapılan düâ kabûl olur. Hatm düâsında bulunmaga çalısmalıdır.
Hatm bitince, yeniden hatme baslamak niyyeti ile Fâtiha okumalıdır. Hadîs-i serîfde,
(Insanların en iyisi, hatmi bitirince, yeniden baslıyandır) buyruldu. (Kadîhân),
nemâzda kırâeti anlatırken diyor ki, Ramezânda ve baska zemânlarda cemâ’at
ile hatm düâsı yapmak mekrûhdur diyenler vardır. Sonra gelen âlimler ise iyi
olur dedi. Buna mâni’ olmamalıdır.)
(Tenbîh-ül-gâfilîn)deki hadîs-i serîfde, (Kur’ân-ı kerîm okuyanın ana-babası kâfir
olsalar bile, azâbları hafîfler) buyuruldu. Haberde bildirildi ki: (Cennet derecelerinin
sayısı, Kur’ân-ı kerîmin âyetlerinin sayısıncadır. Kur’ân-ı kerîmi hatm eden
kimse, bütün derecelere kavusur). (Künûz-üd-dekâ’ık)da yazılı, Taberânînin ve
Ibni Hibbânın bildirdikleri hadîs-i serîfde, (Kur’ân-ı kerîmi hatm edenin düâsı kabûl
olunur) buyuruldu. (Kitâb-üt-tibyân)da diyor ki, (Kur’ân-ı kerîmin hatm edildigi
yere rahmet yagar. Hatmden sonra düâ etmek müstehabdır. Kur’ân-ı kerîm
hatm olunurken toplanmak müstehabdır. Abdüllah ibni Abbâs hazretleri, hatm
okuyan kimsenin yanında adamını bulundururdu. Hatm bitecegi zemânı isitince,
kendi de hâzır olurdu. Enes bin Mâlik hazretleri, hatm etdigi zemân, çoluk çocugunu
toplayıp düâ yapardı. Hatm bitince, ikincisine baslamak müstehabdır. Hadîs-i serîfde,
(Ibâdetlerin en iyisi, hatm okuyup, bitince yenisine baslamakdır) buyuruldu).
(Hazînet-ül-esrâr)daki hadîs-i serîflerde, (Kur’ân-ı kerîmi hatm eden kimseye
altmısbin melek hayr düâ eder) ve (Hatm düâsı yapılan yerde bulunan, ganîmet
dagılırken bulunan kimse gibidir. Hatme baslanan yerde bulunan, cihâd eden
kimse gibidir. Ikisinde de bulunan, iki sevâba da kavusur ve seytânı rezîl eder) buyuruldu.
Sa’d ibni Ebî Vakkâs buyurdu ki, (Bir kimse, gündüz hatm okursa, melekler
ona aksama kadar düâ eder. Gece okunursa, sabâha kadar düâ ederler).
(Künûz-üd-dekâ’ık)da yazılı, Deylemînin bildirdigi hadîs-i serîfde, (Kur’ân-ı kerîmi
tecvîde uygun okuyana sehîd sevâbı verilir) buyuruldu.
Görülüyor ki, her âyetini okumaga ayrı sevâblar vardır. Kur’ân-ı kerîmin hepsini
hatm edene verilen sevâb, dahâ çokdur. Nemâz kılmak, oruc tutmak ve
Kur’ân-ı kerîm okumak ve zikr etmek, yalnız bedenle yapılan ibâdet oldukları için
bunları herkesin kendisi yapması lâzımdır. Baskasını vekîl edip yapdırmak câiz degildir.
Bunun için (Behcet-ül-fetâvâ)da diyor ki, (Kur’ân-ı kerîmi Fâtihadan baslayıp
Fil sûresine veyâ Ihlâs sûresine kadar okuyup, sonra olan birkaç sûreyi baskasına
emr edip okutsa, o da birinciye vekîl olarak kalan sûreleri okursa, Kur’ân-ı
kerîmi basından beri okumus olan, (Hatm) okumus olmaz. Bunlardan birisini
dinleyen kimseler, hatm dinlemis olmazlar. Hiçbiri hatm sevâbına kavusamazlar).
Okumus olanlar, sevâbını, meyyitlerin rûhlarına ayrı ayrı hediyye etseler veyâ birisi,
hepsi için hediyye etse, ya’nî hatm düâsı yapsa, okuyanlar da (Âmîn) deseler,
âyetlerin sevâblarının toplamı, meyyitlere de verilir. Fekat, hatm için va’d olunan
sevâba kavusamazlar. Bir hatmi, yalnız bir kisinin okuması ve sevâbını, bunun bagıslaması
lâzımdır. Meyyit için, çesidli kimselerin sessiz olarak çesidli cüz’ler
okuyup, Kur’ân-ı kerîmi hatm etmeleri ve herbirinin okudugunun sevâbını ölünün
rûhuna göndermeleri veyâ birinin hepsi için hediyye etmesi, ya’nî hatm düâsını yapması,
okuyanların da (Âmîn) demeleri câiz olur ve çok fâideli olur. Fekat, bu sûretle
hatm sevâbı hâsıl olmaz. Hatmi bir kisinin okuması veyâ bir kisi, evvelce okumus
oldugu hatmin sevâbını hediyye etmesi lâzımdır. Secde âyetini okumak da böyledir.
(Dürr-ül-muhtâr) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Birkaç kisiden
herbiri, secde âyetinden birer kelime okusalar, bunu isitenlere tilâvet secdesi
yapmak lâzım olmaz. Çünki, secde âyetini bir kisi okuyunca, bunu isitenlerin
secde yapması vâcib olur). Çesidli kimselerin okudukları kelimeler toplanarak, bir
kisi bütün âyeti okumus gibi yapılamaz. Çünki, Kur’ân-ı kerîm okumak için, kimse
baskası yerine vekîl yapılamaz.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
(Hülâsat-ül-fetâvâ) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Kur’ân-ı kerîmin
hatmi sonunda, ayrıca üç Ihlâs okumagı, Irâk âlimleri iyi bulmamıslardır).
Ibni Âbidîn buyuruyor ki, (Mevtâ, Cum’a günü kabrini ziyâret edeni tanır.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” her sene Uhud dagındaki sehîdleri ziyâret
edip, (Esselâmü aleyküm bi-mâ sabertüm fe-ni’me ukbeddâr) okurdu. Hâcılar
burasını persembe, sabâh erken ziyâret edip, ögle nemâzını (Mescid-i Nebî)
de kılmalıdırlar. Uzak kabrleri ziyâretin mendûb oldugu buradan anlasılmakdadır.
Halîl-ür-rahmân, seyyid Ahmed-i Bedevî gibi Evliyâ bunun için ziyâret
edilmekdedir. Imâm-ı Gazâlî diyor ki, hadîs-i serîfde, (Üç mescidden baska mescidlere
ziyâret için gidilmez) buyuruldu. Çünki, baska mescidlerin fazîletleri birbiri
gibidir. Fekat, Evliyânın Allahü teâlâya kurbları hep bir degildir. Ziyâret
edenler, herbirinden baska baska fâidelere kavusurlar. Ibni Hacer fetvâlarında, günâh
isliyenler bulunsa da, (Kurbet)leri terk etmemeli, gitmeli, bid’at isliyenler görülürse,
onlara mâni’ olmalıdır buyurdu. Cenâzede bulunmak da böyledir). Hâfız
Ahmed ibni Teymiyye, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” rûhuna, ancak
islâmiyyetin izn verdigi sey, meselâ, salevât ve ezân düâsı okunur. Kur’ân-ı
kerîm okunamaz dedi ise de, (Fetâvâ-i fıkhiyye) kitâbında buyuruyor ki, sevâb hediyye
etmek için, izn lâzım degildir. Nitekim, Abdüllah ibni Ömer “radıyallahü
anhümâ”, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” için, vefâtından sonra, ömre
yapdı. Hâlbuki, ömre yapmasını vasıyyet etmemisdi. Bunun gibi, Ibnül-muvaffık,
Cüneyd-i Bagdâdî için yetmis hac yapdı. Ibni Serrâc, Peygamberimiz “sallallahü
aleyhi ve sellem” için, onbinden fazla hatm okudu ve kurban kesdi. (Fetâvâ-
i hadîsiyye) sâhibi buyuruyor ki, ümmetin hediyyeleri sebebi ile Resûlullahın
“sallallahü aleyhi ve sellem” derecesi yükselir. Nitekim, kendisi, (Yâ Rabbî! Ilmimi
artdır!) diye düâ buyururdu.
Kabr ziyâret ederken, kabr üzerinde oturmak, uyumak mekrûhdur. Mezârlıkdaki
yolu, kabrler üzerinde, sonradan yapılmıs zan eden kimse, bu yoldan geçmez.
Bir kabre Kur’ân-ı kerîm okumak için, yanındaki eski kabrlerin üstüne basmak ve
oturmak îcâb ederse, mekrûh olmaz. Yeni kabr üzerine, yine oturulmaz.
Mezârlıkdaki yesil otları, dalları koparmak da mekrûhdur. Kuru otları koparmak
câizdir. Kabr üzerine çiçek ve agaç dikmek meyyite fâidelidir, iyidir. Buna verilecek
parayı, nemâz kılan fakîre sadaka vermek dahâ iyidir.
(Fetâvâ-ı Hindiyye)de, Kerâhiyyet kısmının onbirinci bâbında diyor ki, (Kabristânda
bulunan agaç, orası kabristân yapılmadan evvel yetismis ise, toprak sâhibinin
mülkü olur. Agacı ve meyvelerini diledigine verir. Sâhibsiz toprak olup, halk
tarafından kabristân yapılmıs ise, agaçlar, meyveler ve toprak, önceden gelen
âdete göre kullanılır. Agaçlar, kabristân yapıldıkdan sonra yetismis ise, bunları diken
ma’lûm ise, o kimsenin mülkü olurlar. Bunları ve meyvelerini fakîrlere sadaka
verir. Agaçlar, kendiliklerinden yetismis iseler, diken kimse bilinmiyorsa, hâkimin
karârı ile amel olunur. Isterse, satdırıp, parasını kabristânın ihtiyâclarına sarf
etdirir. Sehrde olsun, köyde olsun, agaçdan sokaga düsmüs, ceviz gibi çürümiyen
meyveleri, sâhibinin izn vermis oldugu haber alınırsa, alıp yimek câiz olur. Çürüyecek
meyve ise, sâhibinin yasak etdigi bilinmedikce alıp yinilebilir. Alıp, evine
götürmek câiz degildir. Nehrin götürdügü meyveleri, tahta parçalarını alıp toplamak
câizdir. Sokakda çesidli yerlerden toplanan ceviz dâneleri, satılabilecek mikdârı
bulsa dahî, halâl olur. Hepsini birlikde, bir yerde bulursa, (lukata) olur).
Vakf kabristândaki agaçlar, meyveler, vakfın sartına göre kullanılır. Sartı bilinmiyorsa,
hâkimin karârı ile amel olunur. (Hindiyye)de ve (Kâdîhân)da, lukata ve vakf
bahsleri sonuna bakınız!
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Cenâzeyi gündüz gömmek müstehab olup, gece gömmek de câizdir.
Kemikleri kırmak, açıkda bırakmak, yakmak, diriye oldugu gibi, ölüye de eziyyet
verir, harâmdır. Zimmînin, ya’nî gayr-i müslim vatandasların da kemiklerini kırmak,
yakmak câiz degildir. Çünki bunları, diri iken incitmek harâm oldugu gibi, ölülerini
de incitmek câiz olmaz. Ehl-i harbin kabrini açmak câizdir. Onların ölüsünü
de yakmak câiz degildir. (Kâmûs-ül-a’lâm)da diyor ki, (Hindistânda, Berehmen
kâfirleri, mevtâlarını Ganj [Kenk] nehrine atıyorlar. Timsahlar parçalıyor, yiyorlar.
Pis kokular ve kolera gibi, sârî hastalıklar hâsıl oldugundan, ma’bedlerinde yakıp,
küllerini bu nehre atmaga basladılar.) Abdül’Azîz Dehlevî “rahmetullahi teâlâ
aleyh”, Abese sûresinin tefsîrinde diyor ki, (Allahü teâlâ, meyyitin topraga gömülmesini
emr eyledi. Hindû kâfirleri ölülerini yakıyorlar. Ölü yakılınca, beden gözden
gayb oluyor. Rûhun beden ile baglılıgı hiç kalmıyor. Ölü gömülünce, rûh bedene
ve bedenin bulundugu mezâra baglı kalır. Rûhun baglı bulundugu belli yer
olur. Insanlar burasını ziyâret ederek, rûhları meyyitin rûhu ile tanısırlar. Fâidelesirler.
Okunan âyetlerin, düâların ve sadakaların sevâbları rûha kolay vâsıl olur.
Dirilerin de, Evliyânın, sâlihlerin rûhlarından istifâdeleri kolay olur). Bundan
sonraki, altmısıncı maddede, bu konu dahâ genis açıklanmısdır.
Meyyit için gözyası ile aglamak câizdir. Sesle aglamak, meyyite azâb yapar.
Meyyitin basına, kefenine (ahdnâme) yazmak, ya’nî dîni, îmânı bildiren yazı, düâ
ve sûreler yazmak ve yazılı kâgıd veyâ baska sey koymak fâideli olur diyen âlimler
var ise de, meyyitin kanı, irini ile bulasacagı için câiz degildir. Peygamberimiz
“sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında yazıldıgı bildirilmemisdir. Paraların, câmi’
mihrâbının, dıvârlarının ve yerdeki halıların üzerine Kur’ân-ı kerîmi ve Allahü
teâlânın ismlerini yazmak câiz olmadıgı gibi, mezâra koymak da, elbet câiz olmaz.
Çünki, buraya yazmakda, hurmetsizlik ve hakâret dahâ çokdur. Meyyitin alnına
ve gögsü üzerine kalem ile yazmayıp, gaslden sonra parmak ile, Kelime-i tevhîd
ve Besmele yazar gibi yapmak câizdir.
Gönlüm nûru, feyz kaynagım, oldu bizden irak,
zulmet-i hicrânda kaldı rûhum pür iftirâk.
Göz yumup dâr-ı fenâdan bas açık, çıplak endâm,
can atıp dâr-ı bekâya eyledi azm-i hirâm.
Etdi ol sabî, genc gibi, zîr-i zemînde durak,
söylerim alevlenince canda nâr-ı istiyak.
Hasret kaldım, hep karardım, oldum nûrumdan cüdâ,
feyz kaynagım, el-vedâ’, âh el-vedâ’, âh el-vedâ’.
Ugrayıp bâd-i hazân, gitdi bizden ol bî-bedel,
sohbetine mahrûm kaldım, götürdü bir soguk yel.
Uçdu çün ol rûh-ı ma’sûm, bizlere verdi melel,
kapdı nâ-geh ol kuzuyu sürüden gürk-i ecel.
Gam çölünde vâlüh-ü hayrân kaldım pür kesel,
dâr-ı ukbâda hasr ede onu bizle Lem-yezel.
Nûr haznesi, mahmel-i tâbûta olunca sürûr,
menzil-i aslına azm etdi o rûh-ı pür-nûr.
Kaldı dil, râh-i felâket içinde bî-kes-ü zâr,
âtes-i hasret yakıp etdi vücûdüm hâk-i sâr.
Netdigim, ne söyledigim bilmezem mecnûn gibi,
gözlerim yası akar, selle olur bî-ihtiyâr.
Zilhicce baslamısdı, giydi kefen ihrâmını,
dedi lebbeyk, isitince ecelin peygâmını.
Bakmadı dünyâ-yı denîye, fehm etdi encâmını,
sa’y edip, kurb-i hudâda eyledi bayrâmını.
Dilerim Safâ üzre bula Hakkın in’âmını,
cânını kurban edip, nûs etdi mevtin camını.
Hâfız-ı Kur’ân olmusdu oniki yasındayken,
sâfi’î Zinnûreyn Osmân, yoldası gılmân ola,
Hem de o yasda kavusdu bir Velî nazarına,
bag-ı Cennetde makâmı ravda-i Rıdvân ola.
Sohbeti olmadıkca, dünyâ bana zından ola,
kabri içre mûnisi îmân ola, Kur’ân ola.
Kabr-i pâkin her Cum’a varıp ziyâret edelim,
meshedi tâsına yüz sürüp, kanâ’at edelim.
Kur’ân-ı kerîmi rûh-ı pâkine tilâvet edelim,
rûz-u seb hayr ile yâd etmegi âdet edelim.
Îs-ü nûsundan fânî dehrin ferâgât edelim,
çünki takdîr-i Hudâdır buna itâ’at edelim.
Siddetli ecel rüzgârı buldu, o körpe dalı,
kara toprak aldı altına o feyz menba’ını.
Agla ey Dâ’î kaçırdın kalbinin devâsını,
Resûlullahdan gelen silsilenin halkasını.
Göz yasların gam degil, yıkarsa dehrin çarkını,
diyelim hasretle her ân, âh ölüm târîhini (1057).
Hasret kaldım, hep karardım, oldum nûrumdan cüdâ,
feyz kaynagım, elvedâ’, âh elvedâ, âh elvedâ’.
[Yukarıdaki si’r Nevha-tül-ussakdan alınmısdır.]
Devâmı 1038. ci sahîfededir.
 
Üst Alt