220- Ferâiz bilgisi. Mîrâs alacak kimlerdir? Vasî ta’yîni

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
FERÂİZ BİLGİSİ

Vefât eden kimsenin bırakdığı malın kimlere verileceğini ve nasıl dağıtılacağını öğreten ilme, (İlm-i ferâiz) denir. Allahü teâlânın Kur’ân-ı kerîmde, en açık ve en geniş bildirdiği şey, meyyitden kalan mîrâsın nasıl dağıtılacağıdır. Burada yapılacak işlerin çoğu farz olarak emr olunduğu için, hepsine (Ferâiz ilmi) denilmişdir. (Tezkire-i Kurtubî) muhtasarında, İbni Mâce ve Dâre Kutnînin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în “bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (Ferâiz ilmini öğrenmeğe çalışınız! Bu ilmi gençlere öğretiniz! Ferâiz ilmi, din bilgisinin yarısı demekdir. Ümmetimin en önce unutacağı, bırakacağı şey, bu ilm olacakdır) buyuruldu.
(Dürr-ül-müntekâ) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki: (Gayb olan kimse, hükmen öldü sayılır. Ana rahminde öldürülüp diyeti verilen cenîn, takdîren ölü sayılır. Bu ikisinin de malları vârislerine taksîm edilir. Ölüm zemânında ana rahminde bulunan vâris, takdîren diri sayılır. Bu cenîn, bir oğlan veyâ bir kız imiş gibi iki dürlü ferâiz hesâbı yapılıp, ikisinden hissesi çok olanı ayrılıp, geri kalan, diğer vârislere taksîm edilir. Bu cenîn iki seneden önce, diri olarak doğarsa, hemen ölse bile vâris olur ve ölünce mîrâs bırakır.) (İbni Âbidîn)de ve (Dürr-ül-müntekâ)da diyor ki, (İki kardeşden biri Çinde, diğeri Endülüsde, aynı gün, güneş doğarken ölseler, Endülüsde ölen, diğerine vâris olur. Çünki, [Erd küresi garbdan şarka doğru döndüğü için], güneş şarkda dahâ önce doğmakdadır.)
1 — Meyyitin bırakdığı maldan ve mülkden, sıra ile, yıkama, kefenleme, defn masrafları ve sonra kul borcları ayrılıp verilir. Geriye kalan mal, mülk, piyasaya göre değerlendirilip, üçe bölünür. Bir kısmı ile, islâmiyyete uygun olan vasıyyetleri yerine getirilir. Diğer iki kısm eşyânın, değerlerine göre kendileri veyâ satılıp paraları vârislerine şöyle dağıtılır:
(1): Önce, eshâb-ı ferâiz denilen oniki kişiye, Kur’ân-ı kerîmde bildirilen hakları verilir. Bu haklara, (Farz) adı da verilmişdir. Bunlardan dördü erkekdir.
(2): Eshâb-ı ferâizden artan mal, asabe denilen akrabâdan meyyite en yakın olanına verilir. Asabelerin ismi sonra bildirilecekdir. Asabe yok ise, bu artanlar da, eshâb-ı ferâize dağıtılır. Fekat, zevc ve zevceye, bu sefer verilmez.
(3): Eshâb-ı ferâizden ve asabelerden kimse yok ise, zevil-erhâm denilen akrabâya verilir. Zevil-erhâm beş sınıfdır. İsmleri, üçüncü kısm, 65. madde sonuna doğru yazılıdır.
(4): Zevil-erhâmdan da kimse yoksa, mevlel-muvâlât denilen adama verilir. [On numaraya bakınız!] Bu da yok ise, kardeşimdir demesi gibi, bir vâsıta ile soyu olduğunu söylediği, fekat o vâsıtanın kabûl etmediği kimseye verilir.
(5): Yukarıdaki vârislerden hiçbiri yok ise, mîrâsın üçde ikisi dahî, vasıyyete harcanır. Vasıyyeti de yok ise, meyyit zimmî olsa bile, Beyt-ül-mâl alır.
2 — Eshâb-ı ferâizi Kur’ân-ı kerîm altı sınıfa ayırmışdır: Her sınıfın hissesini [farzını] şöyle bildirmişdir:
NISF: Mîrâs kalan maldan vasıyyet edilen mikdârı ayrıldıkdan sonra, geriye kalanın yarısını, aşağıdaki beş cins insandan biri alır. Şöyle ki, ilk dört cinsin birinden bir kişi varsa, o ve zevc alır. Bu dört cinsden ikisi bir arada bulunamaz.
Kızı: Meyyitin oğlu yok ise, kızı yarısını alır.
Oğlunun kızı: Çocuğu [ya’nî oğlu ve kızı] ve oğlunun oğlu yok ise, yarısını alır.
Kız kardeşi: Meyyitin çocuğu, oğlunun çocuğu ve erkek kardeşi veyâ babası olmadığı zemân, yarısını alır.
Babadan kız kardeş: Kız kardeşi olmadığı vakt, onun yerine, yarısını alır.
Zevc: Meyyitin çocuğu veyâ oğlunun çocuğu olmadığı zemân yarım alır.
Bu beş kimseden ilk dördü, kendi erkek kardeşi ile birlikde olunca, farzını alamaz.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Yalnız asabe olur. Asabe olunca, erkek, kız kardesinin iki katını alır.
Bunun sebebi, 588. ci sahîfede îzâh edilmisdir. Bu dört cinsin birinden birden fazla
bulunursa, nısf yerine Sülüsân alıp paylasırlar.
RUBU’: Dörtde birini alacak olanlardır. Bunlar iki kimsedir:
Zevc: Çocugu veyâ oglunun çocugu varsa, zevc dörtde bir alır.
Zevce: Çocugu veyâ oglunun çocugu olmadıgı zemân rubu’ alır.
Zevc ve zevce, talâk-ı ric’îde, kadının iddet zemânında, birbirlerine vâris olurlar.
SÜMÜN: Sekizde birini alacak olan, yalnız bir kimsedir.
Zevce: Çocugu veyâ oglunun çocugu oldugu zemân sekizde bir alır.
SÜLÜSÂN, ya’nî üçde iki: Hissesi nısf olanlardan zevcden baska birinden,
birden fazla olunca, üçde ikiyi alıp aralarında müsâvî olarak bölerler.
SÜLÜS, ya’nî üçde birini iki kimse alır:
Anası: Meyyitin çocugu, oglunun çocugu veyâ her dürlü kardesden birden fazla
yok ise, anası, üçde birini alır. Babası ve zevc veyâ zevcesi de varsa, anası, zevc
veyâ zevceden ve babadan kalanın üçde birini alır. Baba yerine ced varsa, ana tekmîl
malın üçde birini alır.
Anadan kardesler: Bunlara, (Benûl-ahyâf) denir. Birden fazla oldukları zemân,
üçde birini alıp aralarında paylasırlar. Erkegi ve kadını hep aynı mikdârda alır. Meyyitin
çocugu veyâ oglunun çocugu yâhud babası, dedesi var ise, benûl-ahyâf mîrâs
alamaz.
SÜDÜS, ya’nî altıda birini yedi kimse alır:
Babası: Meyyitin çocugu veyâ oglunun çocugu oldugu zemân, baba altıda birini
alır.
Anası: Meyyitin çocugu, oglunun çocugu veyâ her dürlü kardesden birden fazla
varsa, anası altıda birini alır.
Sahîh dede ve nineler: Meyyitin babası olmaz, oglu varsa, ced ve ceddeler, altıda
bir alır.
Oglunun kızları: Meyyitin bir kızı ile birlikde bulundukları zemân, oglunun kızları
altıda bir alıp paylasırlar.
Babadan kız kardesi: Meyyitin bir kız kardesi ile birlikde oldugu zemân, südüs
alır.
Anadan kardes: Anadan kız veyâ erkek kardesi bir dâne ise, südüs alır.
Ihtâr: Baba altıda bir aldıgı zemân, önce baba südüs alıp, geri kalanın üçde birini
ana alır. Ana olmazsa, nineler yine südüs alır. Ana yerine geçemeyip, sülüs alamazlar.
3 — Erkek vâris on kisi olup, dokuzu asabedir. Zevc, asabe olamaz.
Baba: Meyyitin çocugu veyâ oglunun çocugu yoksa, baba yalnız asabe olur. Kızı
veyâ oglunun kızı varsa, hem eshâb-ı ferâizden olur, hem de asabe olur. Oglu veyâ
oglunun oglu varsa, yalnız südüs alır.
Sahîh ced: Meyyite ana taraflarından baglı olmıyan dedeler demekdir. Meyyitin
çocugu ve babası bulunmazsa, baba yerine asabe olur. Oglu bulunursa, baba
yerine yalnız südüs alır. Baba varsa, hiç vâris olamaz.
Ogul: En kuvvetli asabe olup, ogul bulundugu zemân, diger asabelerin hiçbiri
asabe olamaz. Dünyâya gelecek çocuk varsa, ogul kabûl edilerek hissesi ayrılır.
Oglunun oglu: Meyyitin oglu bulunmadıgı zemân, oglunun oglu, en kuvvetli asabe
olur ve baska asabeler, asabe olamaz.
Birâder: Sakîk, yalnız babadan, yalnız anadan birâder olmak üzere üç dürlüdür:
Sakîk, ya’nî anadan ve babadan erkek kardes, birâder veyâ baba bir birâder,
meyyitin oglu, oglunun oglu, babası ve dedeleri bulunmadıgı zemân asabe olurlar.
Birâder oglu, amca ve babadan amca veyâ babanın amcası ve bunların ogulları
ve meyyit âzâd olmus köle veyâ câriye ise, bunu âzâd eden adam, kendilerinden
dahâ kuvvetli asabe bulunmazsa, sıra ile asabe olurlar.
Zevc: Yalnız eshâb-ı ferâizdendir. Asabe olmaz.
4 — Kadın vâris yedi kisidir: Meyyitin kızı, oglunun kızı, anası, sahîh ceddeleri,
üç dürlü kız kardesi, zevcesi, meyyit âzâd olmus köle veyâ câriye ise, bunu âzâd
eden kadın. Birden fazla zevce bir farz alarak paylasırlar.
5 — Meyyitin kızı birden çok olursa, oglunun kızları vâris olamaz. Fekat, oglu
olmıyarak, oglunun oglu da bulunursa, oglunun kızları, bununla birlikde asabe
olarak, kızlardan artanı, oglunun ogulları ile, oglunun kızları arasında, erkege iki
kat olarak taksîm edilir. Ogul varsa, ogul çocukları vâris olamaz.
6 — (Benûl-a’yân), ya’nî sakîkler, ya’nî ana baba bir erkek kardesler ve (Benûl’allât),
ya’nî yalnız baba bir kardesler; ogul, ogul oglu, baba, dededen biri bulundugu
zemân vâris olamazlar.
Kız kardesler; meyyitin kızı veyâ oglunun kızı bulundugu zemân veyâ kendi birâderi
bulundugu zemân, yalnız asabe olurlar. Ogul, oglun oglu veyâ baba varsa,
vâris olamazlar.
Meyyitin sakîkası, ya’nî ana baba bir kız kardesi birden fazla ise, babadan kızkardesleri,
yalnız iken vâris olamaz. Fekat, babadan birâderi de varsa, babadan kızkardesleri
asabe yaparlar ve meyyitin kız kardeslerinden artan mal, baba bir kardesler
arasında, erkege iki kat olmak üzere taksîm edilir.
Babadan kız kardesler; meyyitin kızı veyâ oglunun kızı bulundugu zemân veyâ
kendi erkek kardesi bulundugu zemân, yalnız asabe olurlar ise de, meyyitin iki
kız kardesi, ogul, oglun oglu veyâ baba varsa, vâris olamazlar. Meyyitin ana baba
bir kardeslerinin bulunması, anadan olan kardesleri vâris olmakdan çıkarmaz. Ya’nî
benûl-ahyâf, benûl-a’yân sebebi ile vârislikden düsmez.
7 — Meyyitin zevcesinden veyâ câriyesinden olan oglu ve kızı, babası, anası,
zevci ve zevcesi, mîrâsdan hiç mahrûm kalmaz. Bunlardan baska asabelerden, meyyite
bir kisi ile baglı olan kimse, bu kisi bulundugu zemân, vâris olamaz. Meyyite
yakın olanlar, uzak olanları mahrûm bırakır. [Meselâ, kız kardes asabe oldugu zemân,
amcası veyâ erkek kardesin oglu asabe olamaz.] Yalnız, ana bir kardesler bundan
müstesnâdır. Iki yakınlıgı olan, bir yakınlıgı olanı mahrûm eder. Meselâ, baba
bir birâderler, ana ve baba bir erkek kardes bulununca, mîrâs alamazlar. Baba
bir kız kardesler, asabe oldukları zemân, meyyitin erkek kardesi bulununca, asabelikden
düserler. Bunun gibi, meyyitin kızı bulundugu zemân, baba bir erkek kardesi
düsürmeyip, anadan kardesi düsürür.
Eshâb-ı ferâiz, bir sahîfe önce yazılı olan sartlara göre, mîrâs alabilir.
8 — Ceddelerin, ya’nî büyük annelerin hepsi, meyyitin anası bulundugu zemân,
mîrâsdan düserler. Baba tarafından olan ceddeler, baba bulunması ile de, düserler.
Fekat, ceddin bulunması ile düsmezler.
9 — Köle, meyyiti öldüren, baska dinden olanlar ve mürtedler mîrâs alamaz.
[Su hâlde, müslimân evlâdı oldugu hâlde, halâle, harâma, farzlara, meselâ, nemâza,
gusl abdesti almaga ehemmiyyet vermiyen, oruc tutmak istemiyen, günâh isleyince
pismân olmayan mürted olur, müslimândan mîrâs alamaz.] Babası sâhib
çıkmıyan veled-i zinâ, babasına vâris olamaz. Hâlbuki, müslimânın kâfire, kâfirin
de müslimâna mal vasıyyet etmeleri câizdir.
10 — Bir zimmî [ya’nî gayr-i müslim vatandas] veyâ harbî [ya’nî vatandasımız
olmıyan kâfirler], bir müslimânın yardımı ile îmâna gelir ve bu müslimânı velî kabûl
ederse, ya’nî onun emrine girerse ve bu müslimân da, bunun ile muvâlâtı ka-
bûl ederse, ya’nî bunun borclarını ödemegi kabûl ederse, bu müslimân, onun
(Mevlel-muvâlâtı) olur.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Birinci kısmda, yetmissekizinci maddede, toprak mahsûlleri zekâtını bildirirken,
erâzî kanûnu serhınde, bes nev’ toprak oldugunu yazmısdık. Birincisi mülk olan
topraklar idi. Bunların sâhibi vefât edince, toprak satılıp, parası ile, sâhibinin
borcu ödenebilir. Kalanın üçde birinden vasıyyeti yapılır. Üçde ikisi vârislerine,
mîrâsları mikdârında verilir. Ikinci nev’ topraklar, Beyt-ül-mâlın olan mîrî topraklardır.
Bunlar, sahslara pesin para karsılıgı, tapu senedi ile kirâya verilir. Alanın
mülkü olmaz. Sâhibi ölünce, satılıp borcu ödenmez, vasıyyeti yapılmaz. Vârislerine
mîrâs olmaz. Baskasına kirâya verilir. Fekat, millete iyilik olmak için, sâhibinin
mîrî topragı, para karsılıgı baskasına devr etmesi veyâ hediyye etmesi ve
ölünce, pesin para almadan çocuklarına devr olunması devletce kabûl edilmisdi.
Tapunun, çocuklarına devr edilmesi mîrâs olmayıp, devletin ihsânıdır. Vârise
mülk olmaz. Kirâ ile verilmis olur. Kanûnun ellidördüncü ve sonraki maddelerine
göre, tapu sâhibi ölünce, toprak, erkek ve kız çocuklarına müsâvî olarak verilir.
Çocukları yok ise, torunlarına, bunlar da yok ise, babasına, baba da yok ise, anasına
parasız verilir. Fekat, devr hakkı babaya veyâ anaya verilirken, dörtde biri zevc
veyâ zevceye verilip, dörtde üçü baba veyâ anaya verilir. Çocuk veyâ torun varken,
zevc veyâ zevce, mîrî toprakdan pay alamaz. Meyyitin torunları, çocukları ile
birlikde esit pay alırlar. Simdi mîrî toprak kalmamıs, herkesin mülkü olmusdur. Simdi,
mîrâs gibi bölünmeleri lâzımdır. (Berîka) ve (Hadîka) kitâblarının sonuna
bakınız!
Her müslimân, ölüm hastalıgında bir (Vasıyyet) yazmalıdır. (Mâ-lâ-büdde)de
diyor ki, (Vasıyyetnâmeyi maraz-ı mevtde yazmak vâcib, sıhhatde iken yazıp,
yanında tasımak müstehabdır.) Burada evlâdına, ahbâbına son nasîhatini yapmalıdır.
Kendinde hakkı bulunanlardan, halâllasmalarını, alacaklarını, vereceklerini,
borcların ödenmesini, iskât yapılmasını, hac borcu varsa, vekîl gönderilmesini
istemeli, cenâze hizmetindeki ve defnden sonraki isteklerini bildirmelidir. Zevcesine
olan (Mehr-i müeccel) borcunun ödenmesi için vasıyyet etmesini unutmamalıdır.
Bu isteklerinin ahkâm-ı islâmiyyeye uygun yapılması için, âdil iki sâhid yanında
bir vasî seçmelidir. (Kâdîhân) “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Tarlasının
kabristân yapılması veyâ malının üçde biri ile yolcular için hân, mescid yapılması
yâhud yolcular için çesme yapılması, müslimânlara kefen, tabut alınması,
kabr kazdırılması, bir mescide sarf edilmesi için vasıyyet etmek, imâm-ı Muhammede
göre “rahmetullahi teâlâ aleyh” câizdir. Malının sülüsü ile habshâne yapılmasını
vasıyyet câiz degildir. Bunu yapdırmak hükûmetin vazîfesidir. Hac yapılmasını
vasıyyet edince, bulundugu sehrden gönderilir. Malı az ise, malının yetisecegi
yerden gönderilir. Gazâ edilmesi için vasıyyet edince, harb edenlere ve harb
malzemesi için verilir. Ehl-i kitâb kâfirlerin fakîrlerine verilmek için vasıyyet câizdir.
Kilise yapmaları için vasıyyet câiz degildir. Kâtilinin afv edilmesini vasıyyet
bâtıldır. Yalnız ev bırakan kimsenin, birinin evde oturmasını vasıyyet etmesi câizdir.
Ölünciye kadar evde oturur. Maraz-ı mevt hâsıl olmadan önce, çocuklarından
birine, fazla hizmet etdigi veyâ muhtâc oldugu için, birsey hediyye etmek câizdir.
Malının sülüsünün bir sehrdeki fakîrlere dagıtılmasını vasıyyet edince, baska
sehrdeki fakîrlere dagıtılması câiz olur. Bu parayı on fakîre dagıt denilip, hepsinin
bir fakîre verilmesi ve bunun aksi de câiz olur. On günde dagıt denilip, hepsini
bir günde dagıtsa câiz olur. Malımın sülüsünü akrabâma dagıtın dese, vârislerin
gayrısına dagıtılır. Vârisler arasında küçükler olsa veyâ meyyitin borcu olsa da,
büyükler mîrâsdan yiyebilirler. (Sirketler) maddesine bakınız! Bir kimse vasıyyetini
ibtâl edebilir. Vasıyyetini inkâr etmesi, ibtâl olmaz. Vasıyyeti kabûl eden vasî,
hasta öldükden sonra vazgeçemez. Emîn olmıyan fâsık veyâ zimmî vasî yapılırsa,
hâkim bunları degisdirir. Ücret ile vasî yapmak câiz degildir. Fekat, söyledigi
ücret, ona vasıyyet edilmis olup, onu alır ve vasî olur. Vasî ta’yîn etmiyenin babası
küçük torunlarına vasî olur ise de, borc ödemek için birsey satamaz. Vasî ve baba,
yetîmin malını ödünc veremezler. Hâkim verebilir. Vasî, meyyitin borclarını
yetîmin malı ile ödeyemez. Onun fıtrasını veremez. Kurbanını kesdiremez. Baba,
ödeyebilir. Vasî muhtâc olunca, yetîmin malından yiyebilir. Kimseye hibe edemez.
Helâk ederse, azl olunur. Vasî, yetîmin malından kendi için kullanıp sonra benzerini
yerine korsa, câiz olmaz. Büyüdügünde vermesi lâzım olur.) [1288] târîhli
(Dürr-üs-sukûk) kitâbında ser’î mahkeme karârları yazılıdır. Vasî ta’yînini bildiren
huccetlerden biri söyledir:
Islâmbol sehrinde Gedikpâsa yakınında, filân mahallede oturan bezzâz [manifaturacı]
Osmân efendi meclis-i ser’ı serîf-i enverde ve Ahmed aganın yanında der
ki, Allahü teâlânın emri ile vefât etdigim zemân, bırakdıgım malın hepsi ve bütün
alacaklarım alınarak, önce âdet üzere techîz ve tekfînim yapılıp, sonra, borcum çıkarsa,
bunları ödeyip geriye kalanın üçde biri ayrılsın. Bu ayrılan sülüs içinden su
kadar kurusu ile nemâz iskâtı ve oruc, yemîn ve adaklarım için keffâretlerim yapılsın.
Ahkâm-ı islâmiyyeye uygun olarak iskât yapılarak müslimân fakîrlere dagıtılsın.
Su kadar kurusu ile de tatlı [helva ve lokma] pisirip, fakîrlere yidirilsin. Su
kadar kurusu ile kabrim yapılsın! Bu ayrılan sülüs malımın arta kalanını da, seçdigim
vasîm, diledigi hayrât ve hasenâta harc etsin, diye vasıyyet etdi. Bu vasıyyetimi
yerine getirmege yanımdaki Ahmed agayı seçdim ve ta’yîn eyledim dedi.
Ahmed aga da bu vasıyyeti dinleyip kabûl etdi ve hepsini en iyi seklde yapmagı üzerine
aldı. Biz de hâzır bulunup gördük, isitdik, sâhid olduk.
Imzâ Imzâ Sâhid Sâhid
Hasen oglu Osmân Alî oglu Ahmed Süleymân oglu Ömer Velî oglu Bekr
(Behcet-ül-fetâvâ)da diyor ki, (Malının üçde birini hayrlı islerde kullanması için
biri vasî ta’yîn edilip, vasî de bu kadar malı hayrlı islere verse, ölünün vârisleri, bu
malı nerelere verdin diye vasîye soramazlar.)
Vasî ta’yîn etmeden ölen kimsenin vasıyyetini yerine getirmek için, hâkim bir
vasî ta’yîn eder.
(Redd-ül-muhtâr) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” fâsid bey’leri anlatırken buyuruyor
ki, (Vârisler, mîrâs kalan malda, baskalarının hakkı bulundugunu bildigi
zemân, hak sâhiblerini de biliyorlarsa, bunlara haklarını vermek lâzımdır. Bu
mal, vârislere harâm olur. Hak sâhiblerini bilmiyorlarsa, fekat baskasının olan malı
ayırd edebiliyorlarsa, bu belli mal, vârislere yine harâm olur. Sevâbı sâhibine olmak
niyyeti ile, bunu fakîrlere sadaka vermelidir. Bu mal, meyyitin halâl malı ile
karısmıs ise ve sâhibi de belli degilse, vârislerine halâl olur, denildi. [Bir me’mûr
vefât ederken, vârislerden birine, tazmînât veyâ ma’âs olarak, para verirse, bu para,
alanın mülkü olur. Diger vârisler, bu paradan bir hak taleb edemez.]
Zulm ile, rüsvet ile, gasb ile, sirkat ile edindigi veyâ alacakları böyle harâm para
ile ödendigi bilinen bir kimsenin yemegini yimek câizdir. Yemegin kendisi harâmdan
geldigi bilinirse, câiz olmaz. Kadının, zevcinin getirdigini yimesi de böyledir.
Borcları, bırakdıgı maldan çok olan meyyitin vârisleri, kalan malı satdırmayıp,
kıymetlerini, alacaklılara kendi mallarından ödiyebilirler. Alacaklılar, borcun
hepsini ödemezseniz, malları size bırakmayız diyemezler.)
Mîrâs bölünürken, erkek çocuklara kız çocukların iki katı verilmesi, ba’zı kimselerin
yanlıs düsünmesine sebeb oluyor. Din câhilleri, buradan da islâmiyyete saldırıyorlar.
Müslimânlıkda kadınların hakkı çigneniyor diyorlar. Ziyâ Gökalpin bu
yolda düzdügü çok asagı bir si’ri (Fâideli Bilgiler) kitâbının (Dogru Söze Inan, Bölücüye
Aldanma) kısmında, kırkbirinci maddesinde yazılıdır. Hâlbuki, islâmiy-
yetde kadın, mîrâsdan hiçbirsey almaga muhtâc bırakılmamısdır. Onun bütün
ihtiyâclarını, kocası, babası, erkek kardes ve amca gibi mahrem yakınları, çalısıp,
kazanıp, ona vermege mecbûr tutulmusdur. Erkeklerin, bu güc vazîfelerinden
dolayı, mîrâsın hepsini almaları lâzım gelirken, islâmiyyet kadınlara iltimâs ederek,
erkege verilenin yarısını da onlara vermekdedir. Erkek, kadına bakmaga
mecbûr, kadının ise, kendine bile bakması lâzım olmadıgı hâlde, islâmiyyet kadını
kayırmakda, ona ayrıca mîrâs da vermekdedir. Islâmiyyetde kadınların çok kıymetli
oldukları, buradan da anlasılmakdadır. Bir kız, (Ben, erkek kardesim kadar
isterim) derse, mîrâsı altı kısma bölerek, erkek dört kısmı, kız iki kısmı alıp, (Allahü
teâlânın bu emrine râzı olduk) derler. Sonra erkek dört hisseden birini kız kardesine
hediyye eder.
 
Üst Alt