Hadis'te yer alan gelecekle ilgili haberler

faruk islam

Özel Üye
HADİS'TE YER ALAN GELECEKLE İLGİLİ HABERLER
Hz. Habbâb (r.a.) diyor ki, bir gün Rasûlullah (a.s.) Kâbe'nin gölgesinde istirahat ediyordu. Huzuruna yaklaşarak kendisine seslendim: "Ya Rasûlullah zulüm (Mekkelilerin zulmü) son haddini buldu. Niçin Allah'a dua etmiyorsunuz?" Bunu işitince Rasûlullah (a.s.)'ın yüzünde kızgınlık belirtisi görüldü ve bana dediler ki, "sizden önceki iman sahiplerine daha çok zulüm yapılmıştır. Kemikleri tırmıklarla tırmalanırdı. Başları testerelerle kesilirdi, ama yine de dinlerinden dönmezlerdi. Bana inan, bu işi Allah iyi tamamlayacaktır. Ve öyle bir gün gelecek ki, bir kişi San'a'dan Hadramut'a kadar korkusuzca yolculuk edebilecek ve Allah'tan başka kimseden korkmayacaktır. Ama siz acele hareket ediyorsunuz." (Buhârî).
Arabistan ve İran'a Hakimiyetin Şartı
Ebû Tâlip, Hz. Muhammed (a.s.)'i yanına çağırdı ve kendisine dedi ki, "yeğenim, bak senin tanıdığın adamlar bana geldiler. Onlar seninle Edil bir konuda anlaşmak istiyorlar. Böylece aranızdaki kavga bitmiş olacak¬tır." Bundan sonra Ebû Talip, Kureyş'li kabile reislerinin kendisine söylediklerini iletti. Rasûlullah (a.s.) cevap verdiler:
"Amcacığım, ben onlara öyle bir kelime (yi şehadet) sunuyorum ki, kabul ederlerse Arabistan onların hakimiyetine girer, Acem (İran) de onlara tabi olur."
Hz. Peygamber (a.s.)'in bu buyruğu muhtelif sahabeler tarafından muhtelif şekilde nakledilmiştir. Gerçi bu hadislerde kullanılan bazı kelimeler değişiktir; ama ana tema aynıdır. Yani Hz. Muhammed Mustafa (a.s.) özetle şunları söylemiştir: "Ben size (Mekke'li kabile reisleri) öyle bir kelime sunabilirim ki, bunu kabul ettiğiniz takdirde Arabistan ile İran'a hakimiyet kurabilirsiniz. Hâl böyle iken, sizin âdil olarak tanımladığınız konu mu önemlidir yoksa, bu tek kelime mi? İyiliğinizi isterseniz bu kelimeyi kabul edin. İstemiyorsanız, sizi zorlayacak değilim. Ama beni rahat bırakın, ben kendi Allah'ıma ibadet etmeye devam edeyim."
Kureyş'in Siyasi İktidarı
Hazreti Peygamber (a.s.)'in gaybî haberlerinden biri de Kureyş'in siyasi iktidarıyla ilgiliydi. Rasûlullah (a.s.) Kureyş'lilerin kendi ahlâklarını bozmadıkları, dine hizmetlerini sürdürdükleri ve aralarında işin ehli olan iki kişi bile kaldıkları müddetçe, siyasi iktidarı ellerinde bulunduracakları¬nı belirtmişti. Hz. Peygamber (a.s.)'in bu siyasi basiret ve tahmini o kadar isabetliydi ki Kureyş'liler yüzyıllarca iktidarda bulundu, mevki ve makam sahibi oldular. Dört râşit halife Kureyş kabilesindendiler ve Emevîler de Kureyşlilerden başka değillerdi. Abbasi saltanatını kuranlar da Kureyş'lilerdi. Ayrıca, Kureyş'lilerin bir kolu İspanya'ya giderek muazzam bir saltanat ve medeniyet tesis etli, bir başka kolu da Mısır'a giderek Fatımî Devleti'nin temelini attı.
Cihâd Devam Edecektir
Hz. Peygamber (a.s.)'in bir hadisi şöyledir: "Ümmetimde cihâd kıya¬mete kadar devam edecektir. Bunu ne bir adil (kişinin)'in adaleti ne bir zâlimin zulmü ortadan kaldırabilecektir."
İslâm'ı canlandırmak ve ihyâ etmek isteyen bütün kişi ve gruplar bu noktadan hareket etmiş ve her türlü muhalefet ve güçlüklere rağmen yollarına devam etmişlerdir.
Müslümanlar, Yahudi ve Hıristiyanlar Gibi Bozulacaklardır
Hz. Peygamber (a.s.)'in geleceğe ait haberlerinden biri de, zaman ilerledikçe müslümanlarda zaaf ve bozukluğun görülmesiyle ilgilidir. Hz. Peygamber (a.s.) müslümanların eninde sonunda Yahudiler ile Hıristiyanların yolunu tutacaklarını ve onlar gibi bozulacaklarını söylemiştir. Hz. Muhammed (a.s.)'in ifadesine göre, eğer Yahudiler ile Hıristiyanlardan biri annesiyle zina etmişse, Müslümanlardan biri de öyle yapacaktır, Bu hususta bir başka hadisin sözleri aynen şöyledir: "Rasûlullah (a.s.) buyurdular ki; siz de eninde sonunda geçmiş ümmetlerin yolunu tutacaksınız, hatta eğer onlar timsahın deliğine girmişse siz de aynı deliğe gireceksiniz." Sahabeler sordular, "Ya Rasûlullah, bundan Yahudiler ile Hıristiyanlar mı kastedi¬yorsunuz?". Rasûlullah (a.s.) buyurdular: "Ee, başka kim olabilir ki?"
11.2.5. Müslüman Ümmetinin Gelecek Tarihi
Müslümanların, Hz. Muhammed (a.s.)'den sonra ne olacakları ve ge¬lecekte dünya milletlerinin tarihinde ne gibi bir rol oynayacaklarına dair gaybî haberlerin sayısı çoktur ve bunlar Müslim, Tirmizî, İbn Mâce ve Müstedrek gibi çeşitli hadis kitaplarında yer almışlardır. Ama biz burada, İmam Şâtibî'nin "Muvafakât"ta ve Mevlânâ İsmail Şehîd'in, "Mansıb-ı İmâmette naklettikleri hadisi daha ilginç bularak aktarıyoruz:
"Dininiz nübüvvet ve rahmetle başlamıştır. Bu nübüvvet, Allah istediği sürece devam edecektir. Daha sonra Allah (cc.) bunu kaldıracaktır. Sonra nübüvvet yerine halifelik geçecektir; Allah dilediği sürece. Sonra Allah bunu da kaldıracaktır. Sonra, Allah istediği müddetçe, kötü huylu padişahlık (levam edecektir. Sonra Allah bunu da kaldıracaktır. Daha sonra Cebirin hakimiyeti olacaktır ve bu da Allah'ın dilediği müddetçe ayakta duracaktır. Sonra bu da ortadan kaldırılacaktır. Sonra yine, nübüvvet şeklinde halifelik tesis edilecektir. Bu, İnsanlar arasında sünnete göre hareket edecektir, ve İslâmiyet yerde kök salacaktır. Bu hükümetten göktekiler de, yerdekiler de memnun olacaklardır. Gök, alabildiğince bereketini yağdıracaktır ve yer de karnındaki bütün hazinelerini dışarıya çıkaracaktır."
Bu hadisin dayanaklarının kuvvetli olup olmadığını bilmiyorum. Ama anlamına bakılırsa, aynı konuyu işleyen birçok hadis hemen hemen aynı ifadelerle nakledilmiştir. Görüldüğü gibi, yukarıdaki hadiste beş ayrı dönemden bahsedilmiştir. Bunlar tarihin beş aşamasıdır. Bunlardan üçü şimdiye kadar geçmiştir ve dördüncüsünden geçmekteyiz. Hadisin sonunda müjdesi verilen beşinci döneme ilerde rastlanması muhtemeldir. Zaten şartlar tarihimizi ve dünyamızı beşinci aşamaya doğru itmektedirler, insanların yaptığı ve geliştirdiği bütün "izm"ler denenmiş ve bunların foyası meydana çıkmıştır. Bu sebeple, insan soyunun tekrar İslâmiyete dönmesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Hâkim Sınıf veya Yöneticilerin Bozulması
"Benden sonra bazıları iktidara geleceklerdir. Onların yalanını teyit eden ve zulümlerini destekleyen benden değildir ve ben de ondan değilim." (Nesâî, Kitab-ül Bey'a Bölüm: 34-35)
"Kısa bir zamanda, ellerinde sizin rızkınız olan kişiler size hâkim olacaklardır. Sizinle konuşurken yalan söyleyeceklerdir, iş yaparken kötü işler yapacaklardır. Siz onların kötülüklerini övmediğiniz ve yalanlarını tasdik etmediğiniz müddetçe sizden razı olmayacaklardır. Onun için, siz, onların dayanabildikleri sürece kendilerine Hakk'ı sunmaya çalışın. Fakat onlar bu sınırları tecavüz ederlerse, üzerinde (onlar tarafından) öldürülen kişi şehit olacaktır." (Kenz-ül Ummâl, c. VI, s. 347)
Din'in İhya Edilmesi
Sünen-i Ebû Davud'da Hz. Ebû Hureyre'nin rivâyet elliği şu hadise bakın: "Allah (cc.) her yüzyılın başında bu ümmet için, dini ihyâ edecek olan şahsiyetler yaratacaktır."
Maalesef, bazı kimseler bu hadiste beyan edilen "dinin ihyâ edilmesi" deyimini çok yanlış anlamışlardır. Bu kimseler her yüzyılın başı ve sonunda mutlaka bir tek "müceddid"in (din'i ihya eden, yenileyen) doğduğunu farz etmişlerdir ve buna göre İslâmiyet'in doğuşundan beri her yüzyılın başında bir "müceddid" aramaya çalışmışlardır. Hadis'te geçen Arapça "re's" kelimesi mutlaka "uç veya baş" anlamına gelmelidir. Aynı şekilde geçen "men" kelimesi de bir tek kişiye mahsus bir deyim değildir. Burada yüzyılın başında değil de yüzyıla damgasını vuran kişi desek daha doğru olur. Yani bu kişi o asrın ilim, fikir ve akımlarına kendi damgasını vurmuş olmalıdır. Ayrıca, Arapçada 'men' kelimesi hem tekil, hem çoğul için kullanıldığı için müceddid, "bir tek kişi" de olabilir, "birkaç kişi" de, hatta bu bir grup ve topluluk da. Bu açıklamadan sonra, sanıyorum her asrın başında ve sonunda birer müceddid aranmasına ihtiyaç kalmayacaktır. Cenâb-ı Rasûlullah (a.s.)'ın demek istediği şudur. İnşallah, İslâm tarihinin her yüzyılında ve döneminde, cahiliyye'nin karşısına dikilecek ve İslâmiyet'i gerçek ruh ve yapısıyla canlandıracak ve tesis edecek kişi ve topluluklar her zaman bulunacaktır. O halde, her yüzyılda bir değil, birçok müceddid olabilir ve bir tek İslâm ülkesinde değil, birçok ülkede olabilir. Dini ihyâ ve tesis etmeye çalışanlara mutlaka "müceddid" ünvanı verilmesi de şart değildir. Bu ünvan ve şeref dine ancak büyük hizmetlerde bulunmuş ve bu uğurda eşi görülmemiş fedakârlıklarda bulunmuş olan kimseye verilebilir.
Müslümanlar Arasında Nifak ve Anlaşmazlık
Rasûlullah (a.s.)’ın bir hadisi şöyledir: "Çok yakın bir zamanda ümmetim 72 fırkaya bölünecektir. Bunlardan sadece biri kurtulmuş olup, benim ve sahabelerimin yolunu takip edecektir."
Hadislerde, birçok fitne ve fesadın belireceğine dair gelecekle ilgili bilgiler vardır. Bunların maksadı, iman sahiplerini geleceğin yanlışlıklarına karşı uyarmaktır.
11.2.9. Mehdî'nin Ortaya Çıkmasıyla İlgili Haberler
Mehdî'nin ortaya çıkışıyla ilgili hadisler, hadis eleştirmenleri tarafından büyük eleştiriye uğramışlardır. O kadar ki, ulema ve fakihlerin önemli bir bölümü, Mehdî'nin hiç gelmeyeceğine kanaat getirmiştir. Bu konu yakından incelendiğinde de Mehdî ile ilgili rivâyetlerin çoğunun Şiîlerden kaynaklandığı görülecektir. Tarihe bakıldığında ise, her zümre ve grubun bu hadisleri kendi din ve siyasî emellerine âlet ettiğine şahit olunur.
Kanaatimce, salt Mehdî diye bir zâtın ortaya çıkacağına dair haber doğrudur. Fakat bununla ilgili tafsilâta pek güvenilmez. Bu tafsilât sanırım, Hz. Peygamber (a.s.)'in mübarek sözlerine sonradan eklenmiştir. Nitekim, çeşitli zamanlarda vaad edilen Mehdî"nin gelişine dair asılsız iddialara ve sahte Mehdilerin ortaya çıkışına işte bu tür etraflıca açıklamalar yol açmıştır. Her sahte Mehdî, müslümanları kandırmak ve aldatmak için hadiselere sonradan yapılan bu eklemelerden medet ummaya çalışmıştır.
Ben Mehdî ile ilgili Hazreti Peygamber (a.s.)'in hadislerini enine boyuna inceledim. Bu tür hadisler gaybî haberler kategorisine girdiği için, Rasûlullah (a.s.)’ın muhtelif gaybî haberlerini az çok araştırdım. Bu çalışmalarıma dayanarak söyleyebilirim ki, Mehdî ile ilgili Rasûlullah (a.s.)’ın haberleri ile diğer gaybî haberler arasında önemli bir fark vardır. Hz. Peygamber (a.s.) diğer konularda gelecekle ilgili bilgiler verirken hiçbir zaman böylesine teferruat vermemiş veya kesin konuşmamıştır. Mehdî konusunda Hz. Peygamber (a.s.)'in ifadesinde oluşan bu değişiklik ister istemez içimizde bir takım şüpheler uyandırıyor.
Mehdî ile ilgili hadisler bir arada incelendiğinde aralarında bir hayli tutarsızlık, çelişki ve farklı ifadelerin bulunduğu göze çarpar. Ayrıca, Ehl-i Beyt, Emevî ve Abbasi hanedanları arasındaki siyasi mücadelenin tarihini göz önünde bulunduran bir kişi, Mehdî konusunda her tarafın kendine göre bazı hadisler ileri sürdüğüne tanık olur. Bu hadisleri nakledenlerin çoğunun şu veya bu tarafa bağlı olduğu da bir gerçektir. Bu sebeple, bu hadisleri nakleden veya bu hususla diğer rivayetleri anlatanların objektif davrandığı söylenemez. Meselâ, bazı hadislerde "siyah bayraklar"dan söz edilmiştir. Bu gibi ayrıntıların sonradan hadislere sokulduğu apaçık ortadadır. Zira, tarih kitaplarından Abbasilerin siyah bayraklara ne kadar meraklı ve bağlı oldukları bilinmektedir. Ayrıca, söz konusu hadislerle, Abbasilerin, Halife Mehdî Abbasî'yi, vaadedilen Mehdi olarak takdim ettikleri tarihî bir gerçektir.
"Müceddid-i Kâmil" in Yeri
Tarihe bakılırsa, şimdiye kadar bir "Müceddid-i Kâmil", yani gerçek anlamda tam bir müceddidin doğmadığı görüşüne varırız. Belki de bu şeref, Emevî halifelerinden Hz. Ömer bin Abdülaziz'e verilebilirdi. Ama kendisi siyasi hayatta tam bir başarı kazanamadı ve mukaddes vazifesini tamamlayamadan bu dünyadan göç etti. Bundan sonra ne kadar müceddid doğduysa, hepsi belli bir sahada ve sınırlı bir alanda çalışmalar yaptılar. Tam manasıyla dini ihyâ edecek, her alanda devrim yapacak ve tam bir başarı kazanacak kâmil bir müceddid maalesef şimdiye kadar dünyaya gelmemiştir. Fakat hem akıl ve mantık, hem tabiat kanunları ve dünyanın gidişatı böyle bir müceddid veya önderin doğmasını gerektirmektedir. Bu lider ister şimdi, ister birkaç yıl, ya da binlerce yıllık süreçte doğsun, ama mutlaka doğmalıdır ve inşallah doğacaktır. İşte bu liderin adı "El-İmâm-ul Mehdî" olacaktır, ki bu hususta Hz. Peygamber (a.s.)in açık ve sarih hadisleri vardır.
Bugün bazı bilgisiz kimseler, Mehdî adını duyar duymaz kaşlarını çatar, omuzlarını silkeler. Bu kimselere göre, vaad edilen ve beklenen bir "Mükemmel Önder" veya "Kâmil Müceddid", müslümanlara olumsuz etki yapmış ve onların pasif ve hareketsiz kalmalarına yol açmıştır. Bu sebeple bu kimseler, cahil insanları yanlış düşünceye sevk eden ve hatta hiçbir şey yapamaz hâle getiren bir inancın büsbütün ortadan kaldırılmasını savunmaktadırlar. Aynı kimseler, bütün dinlerde "gaipten gelecek bir zât" ve bir "kurtarıcı" fikrinin bulunduğunu, bu sebeple, Mehdî ile ilgili İslâm dinindeki inancın da pek ciddiye alınmaması gerektiğini belirtirler. Fakat, Mehdî ile ilgili hadislerin sadece, eski dinlerde de benzeri fikirlerin bu¬lunduğu gerekçesiyle bir yana bırakılacak cinsten olmadığı kanaatindeyim. Son Peygamber, Hz. Muhammed (a.s.), insan ırkının ortadan kalkması veya kıyametin gelmesinden önce bütün dünyanın dininin bir defa daha İslâm olacağı ve insanların yarattığı bütün "izm"lerin başarısızlığından sonra, insanın bilâhare, Allah'ın dinine sığınacağı ve bu nimetin, peygamberler tarzında çalışarak İslam'ı gerçek anlamda bütün dünyaya yayabilecek büyük bir önder sayesinde elde edileceğine dair bir bildirimde bu-lunmuşsa, bunun yadırganacak tarafının olmadığı kanısındayım. Pek mümkündür ki, mükemmel ve kâmil bir müceddid fikri eski peygamberlerin talimatında yer almış, ama câhil kavimlerin cehâleti yüzünden bunun etrafında evham ve hurafe ağı örülmüştür.
ALINTIDIR
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt