Nemrud'un Saltanatının Başlangıcı ve Sonu

faruk islam

Özel Üye
Nemrud'un Saltanatının Başlangıcı ve Sonu
Hz. İbrahim zamanında Ur'da hüküm süren hanedanın kurucusu Urnammu idi. Urnammu, Hz. Îsa'nın doğumundan önce 2300 yıllarında geniş bir saltanat kurmuştu. Bu saltanatın hududu doğusu Susa'dan batıda Lübnan'a kadar uzanıyordu. Bu sebeple bu hanedana önce "Nammu" denildi ve bu isim zamanla değişerek "Nemrud" oldu. Hz. İbrahim'in Ur'dan hicret etmesinden sonra hem Nemrud hanedanına hem Ur'lulara üst üste felâketler gelmeye başladı. Evvelâ, Aylâmîler Ur'u yağma ettiler ve Nemrud'u Nannar'ın putuyla birlikte esir alıp götürdüler. Daha sonra Larse'de bir Aylamî saltanatı kuruldu. Ur, bu saltanata bağlanmış oldu. Nihayet, Arap kökenli bir hanedanın yıldızı Babil'de parladı ve Lârse ile Ur'un her ikisi de bu hanedana bağlanıverdi. Bu üst üste gelen felâketler, Urlula-rın Nannar'a olan bağlılığını zedeledi, zira bu Büyük Tanrı onları en kötü anlarında koruyamamıştı.
Hz. İbrahim'in Öğretilerinin Etkileri
Hz. İbrahim'den sonra Urlular'ın ve bölgenin diğer milletlerinin, O'nun öğretilerini ne ölçüde kabul ettiklerini kesinkes tâyin etmemiz mümkün değildir. Ancak, MÖ. 1910'da Babil Hükümdarı, Hamurâbi' (İncil'de adı Amurafil olarak geçiyor)'nin çıkardığı yasalar, Hz. İbrahim'in öğretilerinden belli bir ölçüde yararlandığı gerçeğini ortaya koymaktadırlar. Bu yasaların ayrıntılarını kapsayan bir yazıt M.S. 1902'de bir Fransız arkeolog tarafından ortaya çıkarıldı. Bu yazıtın İngilizce tercümesi 1903'te C.H.W. John tarafından "The Oldest Code of Law" (Tarih'in En Eski Kanunnamesi) adı altında ilim âlemine sunuldu. Bu kanunnamede yer alan pek çok kanun ve usuller Musevî Şeriat'a benzemektedir.
Tam Bir Şirk Medeniyeti
Çağımızın araştırma ve incelemelerinin sonuçları doğruysa, Hz. İbrahim'in ümmeti için şirk sadece dini bir inanç veya putperestlere mahsus bir ibadet şekli değildi. Aynı zamanda bu milletin bütün siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatı bunun üzerinde kurulmuştu. Bura karşılık, Hz. İbrahim'in Tevhid ile ilgili daveti sadece putperestlerin ibadet şeklini ve inancını değil, aynı zamanda hükümdarların tanrısal sıfatlarını, hakim sınıfın imtiyaz ve üstünlüklerini, rahip ve din adamlarının menfaatini ve kısacası ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal yapısının tümünü etkileyecek nitelikte idi. Hz. İbrahim'in davetini kabul etmek, toplumu temelden değiştirmek demekti. Bu toplum yepyeni temellere oturtulmalıydı. Tevhid'in etkisi toplumun her alanında ve kesiminde görülmeliydi. Böyle büyük çaptaki bir değişiklik ve devrimi kimse kabul etmeye hazır değildi, hele menfaatleri en çok etkilenecek olan hükümdarlar, hakim sınıf, din adamları ve en başta Nemrud benimseyemezdi. Onu niçin, toplumun her kesimi buna şiddetli bir tepki gösterdi.
Nemrudî Şirk Nizamının Değerlendirilmesi
Eski çağlardan beri müşrik toplumların belli bir özelliği vardı. Bu toplumlar ve halklar, 'ı "Tanrıların Tanrısı" veya "En Büyük Tanrı" olarak kabul ederler, ama onun tek olduğuna inanmazlardı. Onlar 'a pek çok ortak koşarlardı.
Müşrikler her zaman tanrılarını iki kısma ayırmışlardır. Bunlardan bi¬ri tabiatüstü bir varlıktır ki, bütün sebep ve neticelere hâkimdir. İnsanlar buna her türlü ihtiyaç ve sıkıntılarını anlatır ve ondan çare bulmasını arzu ederler. Bu tanrı icabında tek veya çok da olabilir. Birden çok tanrılar olunca, en kudretli ve kuvvetli tanrıya ruh, melek, cin, seyyare ve diğer bazı varlıklar yardımcı tanrılar olarak katılırlar. Müşrikler bunlara dua eder, yalvarır, ibadet eder ve kıymetli hediyeler sunarlar. İkinci tür tanrılık siyaset ve medeniyetle ilgilidir. Bu kategoriye hükümdar tanrılar girer. Bu tanrılar siyasi, sosyal, ekonomik ve hukuki alanda çeşitli yasalar çıkarabilir, kendilerine bağlılığı sağlayabilir ve kısacası, dünyevi işlerde halkın mercii olurlar. Bu tür tanrısal sıfatlar her devirde
'tan alınıp, krallık, hakimler, kraliyet aileleri, din adamları ve rahipler ile toplumun ileri gelen kişileri arasında dağıtılmıştır. Kraliyet ailelerinin çoğu bu açıdan tanrılık iddiasında bulunmuşlardır. İddialarını pekiştirmek için de ilk tür tanrı veya tanrıların evlâdı olduklarını ileri sürmüşlerdir. Dinî çevreler ve rahipler de bu hususta kendileriyle işbirliği yapmışlardır.
Nemrud'un tanrılık iddiası da bu türdendi. Nemrud kendisi
'ın varlığını inkâr etmiyordu. Gök, yer ve bütün kâinatın yöneticisi ve yaratıcısının kendisi olduğunu ileri sürmüyordu. Dünyada ve evrende her şeye hakim olduğunu da söylemiyordu. İddiası şuydu: Ur veya Irak ülkesi ve halkının mutlak hakimi benim. Ben buranın rakipsiz hükümdarıyım. Ağzımdan çıkan söz bir kanundur. Üzerime başka kimsenin iktidarı ve hakimiyeti yoktur. Bu itibarla, beni Tanrı ve Hükümdar olarak kabul etmeyen Irak'ın her vatandaşı asi ve günahkârdır.
Hz. İbrahim'in Tevhid'e Davetinin Siyasi Yönleri
Hz. İbrahim (a.s.)
'ı tek bir ilâh olarak kabul ettiğini ve bunun dışında her türlü tanrıyı üstün şahsiyetleri ve batıl itikadları reddet¬tiğini ilân edince sadece Ur kavminin millî din ve inançlarına ağır darbe indirmiyordu, aksine Nemrud ve diğer hakim tabakanın kuvvet ve iktidarına da açıkça meydan okumuş oluyordu. Zira, yukarıda gördüğümüz gibi dinî inanç ve felsefe Ur'luların bütün hayatını etkilemiş ve bunun sayeside Nemrud ve yandaşları ülkenin en çıkarcı zümresi haline gelmişlerdi. Hz. İbrahim tek 'a inanmaya davet etmek suretiyle Ur'luların tanrılarını reddettiği gibi Nemrud'un tanrısal sıfatı ve bu sıfat sayesinde sahip olduğu iktidar, şan ve şöhretini de tehlikeye sokmuş oluyordu. Bu sebeple devlete ve hükümete başkaldırmak suçundan Nemrud'un huzuruna çıkarıldı.
Hz. İbrahim'in İkazı ve İleri Sürdüğü Deliller
Nemrud'un sarayında Hz. İbrahim'in sorguya çekildiği ve bizzat Nemrûd'la tartıştığı pek çok tarihî ve dinî kitapta yer almaktadır. Tartışma sırasında Hz. İbrahim, hayat ve ölümün
'ın elinde olduğunu söyleyince, Nemrud, "hayat ve ölüm benim elimdedir" dedi. Bunun üzerine Hz. İbrahim, Nemrud'a şöyle seslendi. "Peki, Cenab-ı , güneşi doğudan doğduruyor; sen bunu batıdan doğdur da görelim." Hz. İbrahim'in bu sözleri 'ı inkâr eden Nemrud'u hayli şaşırttı ve çaresizlik içinde bir şey yapamadı.
Hz. İbrahim zaten ilk sözleriyle, Rabb'in,
'tan başka bir kimse olamayacağını kanıtlamıştı. Ama Nemrud inatçılıkla bunun cevabını vermekten çekinmedi. Fakat Hz. İbrahim'in bundan sonraki sözleri, Nemrud'un foyasını büsbütün çıkarıverdi. Güneş ve ayın, Hz. İbrahim'in "Al¬lah" dediği tanrıya bağlı olduğunu pekâlâ biliyordu ve bu hususta hiçbir şey yapamayacağını anlamıştı. O nedenle, cevap verse de ne verecekti? Fakat kendi sarayında ve herkesin önünde Hz. İbrahim'e pes edemezdi ve bir ânda mutlak hakimiyet iddiasından vazgeçemezdi. Hz. İbrahim'in sözleri Nemrud'u sadece şaşırttı, onun doğru yola yönelmesine yaramadı. Nemrud kendini beğenme ve kendine tapma huyundan vazgeçip Hakk'a tapma cesaretini gösteremedi. Halbuki, bu noktada Hakka yönelmiş olsaydı belki de kendisini bekleyen korkunç akıbetinden kurtulmuş olacaktı.
Nemrud'un Ateşi ve Hz. İbrahim Halîlullah'ın Çiçekleri
Talmud'daki kayıtlara göre, Nemrud'un Sarayındaki hararetli münakaşa ve münazaradan sonra Hz. İbrahim zindana gönderildi zindanda 10 gün kaldı. Bundan sonra Kraliyet Konseyi O'nun diri diri yakılmasına karar verdi.
Kur'ân-ı Kerim'in ifadelerine göre Nemrud ve yandaşları bu kararı harfiyyen uyguladılar da. Ateş yakıldı ve Hz. İbrahim buna atıldı. Ama ateşte Hz. İbrahim'e bir şey olmadı, zira ateş,
'ın emriyle soğudu ve üzerinde çiçekler açtı.
Hz. İbrahim'in kavmi dünyadan silindi ve öyle silindi ki adı sanı bile kalmadı.
'ın gönderdiği azaptan kurtulan yalnızca Hz. İbrahim ve mübarek evlâtları (Hz. İsmail ve İshâk) idi.Kur'ân-ı Kerim'de, Hz. İbrahim'in Ur veya Irak'ı terk etmesinden sonra Nemrud ve bütün millete ne gibi bir azâbın indiği belirtilmemiştir. Fakat bunların azâba uğramış milletlerden biri olduğu sabittir.
Hz. İbrahim (a.s.)'i alt etmeğe, O'nun sesini kısmağa çalışan Babil'in hükümdar, hâkim, rahip ve din adamları ve bu çirkin işte onlarla beraber hareket eden halk, tarihe karıştılar, hem de öyle ki bugün onların izlerine bile rastlamak zordur. Ancak,
'ın kelâmını söylemek suçundan ateşe atılmak istenen ve bilâhare çaresizlik içinde ülkeyi terk etmeye zorlanan o büyük insan öylesine büyük şan ve şerefe erişti ki, geçen dört bin yıldan beri adı anılmaktadır ve inşaallah kıyamete kadar da anılacaktır. Dünyanın bütün müslüman, Hıristiyan ve Yahudileri, İbrahim Halilullah'ın üstün vasıflı bir peygamber olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Gerçek şudur ki, geçen 40 yüzyılda insan soyu hidayet nurundan ne kadar feyz elde etmişse bu yüce insanın gayret, fedakârlık ve güzel örnekleri sayesindedir. Hz. İbrahim, ahirette 'ın lütûf ve inayetine nail olacaktır, ama bu dünyada da O'nu seven ve sayan milyonlarca insan vardır.ALINTI
 
Üst Alt