18- Müslimânlığı seçenler

MURATS44

Özel Üye
Şunun da farkına vardım ki, bugünkü mütekâmil bir insan, bugünün hayât şartlarına, ilmin bugün erişdiği dereceye uymıyan, yalnız birtakım garîb fikrlerden ibâret olan ve akl-ı selîme uygun gelmiyen bir dîni de kabûl edemez. Hıristiyanlık dîni böyle idi. Acabâ diğer dinler nasıldır diye merak ederek, dünyâda bulunan bütün dinleri tedkîk etmeğe karâr verdim. Amerikalı Quakerlerin dînini, Unitarianları, hattâ Behâîleri bile tedkîk etdim. Fekat bunların hiçbiri, beni temâmiyle tatmîn etmedi.
Nihâyet İslâmiyyeti keşf etdim. Elime Esperanto lisânında yazılmış (İslâmo Esperantiste Regardata) isminde bir kitâb geçdi. Bu kitâbı, müslimân bir İngiliz olan, İsmâ’îl Colin Evans neşr etmişdi. İşte bu kitâb, beni 1949 senesinde, müslimânlığa götüren rehber oldu. Onu okudum. Kâhirede (Dâr-ut-teblîg-ul-islâm) teşkilâtına mürâceat etdim ve onlardan müslimânlık hakkında ma’lûmât istedim. Oradan bana gönderilen, gene Esperanto dilinde yazılmış (İslâmo Chies Religio) isminde bir kitâb, benim îmânımı temâmladı ve müslimân oldum.
Müslimânlık, çocuklukdan beri taşıdığım düşünce, arzû ve temennîlerime tam cevâb vermekdedir. İslâmiyyetde hem hürriyyet, hem de disiplin vardır. İslâmiyyet, Allahü teâlâya karşı olan vazîfelerimizi sayarken, dünyâda da râhat ve huzûr içinde yaşamak için lâzım olan şeyleri bildirir. İslâmiyyet, bütün insanlar için, hattâ her canlı için, haklar tanır. İctimâ’î mes’elelerde, islâmiyyet en mühim problemleri en doğru tarzda çözmüşdür. Ben bir sosyolog olarak, islâmiyyetdeki (zekât) ve (Hac) vazîfelerinin büyüklüğüne ve mükemmelliğine hayrân kaldım. Kendisine, dünyâ malından fazla pay verilmiş kimsenin, malının belli bir kısmını fakîrlere dağıtması [zekât] ve zengin, fakîr, büyük rütbeli, küçük rütbeli, yaşlı, genç, tüccâr, esnâf, asker, bütün müslimânların bir araya gelerek yanyana Allahü teâlâya ibâdet etmeleri ve birbirini tanımaları [cemâ’at ile nemâz ve hac], bugün sosyal ilmlerin erişmek istediği ve bir dürlü vâsıl olamadıkları yüksek gâyelere, islâm dîninin çokdan vardığını göstermekdedir. İslâm dîni bu sâyede, kapitalizm ile komünizm arasında en mükemmel vasat yolu göstermiş, bütün insanların arzûladığı husûsları te’mîn etmişdir. İslâmiyyet, hangi ırk, hangi milliyyet, hangi sosyal derece, hangi renkden ve dilden olursa olsun, dünyâdaki bütün insanları bir araya getirebilen, onlara aynı hakları veren, servet farkını, ictimâ’î [sosyal] yardımı ayarlayan, aynı zemânda onlara Allah korkusunu da aşılayarak, maddî ve mâ’nevî disiplini sağlıyan mu’azzam bir dindir.
 

MURATS44

Özel Üye
İslâmiyyetde tenkid edilen poligami [ya’nî teaddüd-i zevcât, birkaç kadınla evlenmek] bile, insanların biyolojik ihtiyâcına göre bildirilmiş bir keyfiyyet olup, hiç bir zemân tek kadınla yaşamayan katoliklerin, iki yüzlü monogamisinden [tek kadınla evlenmek] dahâ dürüst bir hükmdür.
Son söz olarak, Allahü teâlâya, bana doğru yolu gösterdiği ve beni kendi rızâsına kavuşduran hak yola kavuşdurduğu için hamd-ü senâ ederim.
40
MÜ’MİN ABDÜRRAZZAK SELLİAH
(Sri-Lankalı = Seylanlı)

Bir zemânlar, islâmın en büyük düşmanıydım. Çünki, bütün âile efrâdım, bütün tanıdıklarım bana islâmın saçma sapan, uydurma ve insanı doğru Cehenneme götürecek bir din olduğunu söylüyor ve benim müslimânlarla konuşmamı men’ ediyorlardı. Ben de müslimânları gördükçe hemen kaçıyor, arkalarından onlara la’net ediyordum. O zemânlar, rü’yâmda, birgün bu dîni yakından tedkîk ederek ona hayrân kalacağımı ve müslimânlığı kabûl edeceğimi görseydim, muhakkak hayra yormazdım.
Niçin müslimân oldum? Buna vereceğim cevâb çok kısadır. İslâmda beni kendisine çeken en büyük meziyyet, bu dînin çok sâde, tertemiz, gâyet mantıkî, herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilen, bunun yanında, içinde çok derin nasîhatlar ve hikmetler bulunan bir din olmasıdır. İslâm dînini dahâ tedkîk etmeğe başlar başlamaz, benim üzerimde büyük bir te’sîr yapdı ve onu hemen kabûl edeceğimi anladım.
Ben hıristiyan terbiyesi gördüm. Elime verilen İncîlden dahâ kıymetli bir din kitâbı bulunmadığını zannediyordum. Fekat Kur’ân-ı kerîmi okumağa başlayınca, bu kitâbın elimdeki İncîlden kat kat üstün olduğunu, bana İncîlin öğretmediği birçok güzel şeyleri öğretdiğini hayret ile gördüm. Hıristiyan dîninde, akl-ı selîmin kabûl edemiyeceği birçok efsâne, garîb i’tikâdlar vardı. Kur’ân-ı kerîm, bütün bunları red ediyor, insanlara onların anlıyacağı ve her bakımdan doğru bulacağı esâsları öğretiyordu. Yavaş yavaş İncîl gözümden düşmeğe başladı. Artık, iki elimle Kur’ân-ı kerîme sarılmışdım. Onda okuduğum her şeyi anlıyor, beğeniyor, hayrân oluyordum. Demek oluyor ki, hak din, islâm dîni idi. Bunu idrâk edince, İslâmiyyeti kabûle karâr verdim ve îmân ederek huzûr ve sevgi dînine kavuşdum.
 

MURATS44

Özel Üye
İslâmiyyetde en çok beğendiğim ve beni kendisine kuvvet ile cezb eden husûs, müslimânların birbirini kardeş kabûl etmesidir. Renk, ırk, meslek, milliyyet, memleket farkı olmadan, dünyâda bütün müslimânlar, birbirlerini kardeş bilirler, severler, birbirlerine iyilik etmeği, yardım etmeği mukaddes vazîfe kabûl ederler. İncîlin (Komşunu kendin gibi seveceksin) kâ’idesi, ancak müslimânlarda vardır. Diğer dinlerin hiçbirinde yokdur. İslâmiyyetdeki kardeşlik, yalnız lafda kalan bir bağlılık değildir. Dünyâdaki bütün müslimânlar, her zemân, her yerde, birbirini tanısın, tanımasın, dâimâ el ele verirler, birbirlerine yardıma koşarlar.
İslâmiyyetde takdîr etdiğim ikinci bir husûs da, bu dinde hiçbir hurâfenin, anlaşılmaz bir husûsun bulunmayışıdır. Müslimânlık ahkâmı, mantıkî, pratik, aklî ve moderndir. İslâm dîni, tek bir hâlık [yaratıcı] tanır. Rûh-ul-kuds kelimesi Kur’ân-ı kerîmde vardır. Fekat bu, Allahü teâlânın kudsiyyeti veyâ Cebrâîl ismindeki melek ma’nâsına gelir. Ayrı bir ilâh değildir. İslâmın ahkâmı, ya’nî emr ve yasakları, son derece sâde, mantıkî ve her bakımdan, en modern yaşama tarzına uygundur. Bütün dünyânın kabûl edebileceği tek hak din, İslâm dînidir.
TENBÎH: Rûh-ul-kuds kelimesi, Kur’ân-ı kerîmde birkaç sûrede vardır. Bulundukları yere göre, çeşidli ma’nâlara geldiği, tefsîr kitâblarında yazılıdır. Kısaca, Cebrâîl ismindeki melek, Allahü teâlânın hayât verici, koruyucu sıfatları, Îsâ aleyhisselâmın rûhu, İncîl kitâbı ma’nâlarına gelmekdedir. Kelimenin ma’nâsı, temiz rûh demekdir.
41
FÂRÛK B. KARAI
(Zengibarlı)

Müslimânlığı, büyük Peygamber Muhammed aleyhisselâma hayrân olduğum için kabûl etdim. Zengibarda birçok müslimân ahbâbım vardı. Müslimânlık hakkında çok güzel şeyler anlatıyorlardı. Bana verdikleri müslimânlığa âid kitâbları âile fertlerimden gizli olarak okuyordum. Nihâyet, 1940 senesinde, ne olursa olsun, müslimân olmağa karâr verdim. Âilemin ısrârlarına ve o zemâna kadar mensûb bulunduğum Parsi dîninin râhiblerinin tazyîklerine rağmen, müslimân oldum. Bu sebebden başıma neler geldiğini, ne gibi zorluklarla karşılaşdığımı uzun uzadıya anlatmıyacağım. Âilem beni, îmândan mahrûm etmek için akla sığmaz vâsıtalara başvurdu. Bana çok eziyyet etdiler. Fekat, bir kerre hidâyete erişdikden sonra, her cins tehdîde mukavemet ederek, hak dînime kuvvet ile sarıldım.
 

MURATS44

Özel Üye
Şimdi tek Allahı ve Onun son Peygamberi Muhammed aleyhisselâmı, cânımdan çok seviyorum.
Âilemin bana çıkardığı her dürlü müşkillere, Cebel-i târık kayaları gibi karşı koydum. Bu zorluklarla uğraşırken (Ben Allahü teâlânın emr etdiği yoldayım. Allahü teâlâ her şeyin doğrusunu bilir ve beni korur) i’tikâdım bana kuvvet ve cesâret veriyordu.
Guyratide Kur’ân-ı kerîmi okuyup tedkîk etmek fırsatı buldum. Kur’ân-ı kerîmi okudukça, ona temâmen bağlandım. Dünyâda başka hiçbir dînin insanlara doğru yolu gösteremiyeceğine bütün kalbimle inandım. Kur’ân-ı kerîm, insanlara sâdelik içinde yaşamağı, kardeşliği, eşitliği ve insanlığı öğreten, dünyâda ve âhiretde râhat ve huzûr içinde bir hayât bahş eden mukaddes bir kitâbdır. İnsanlar için en büyük rehber olan, Allahü teâlânın bu kitâbının getirdiği islâm dîni, dünyânın sonuna kadar devâmlı kalacakdır.
42
KAPTAN KUSTO
(Fransız)

[Fransada müslimânlık, her san’atda, her cihetde şöhret kazanmış kimseler arasında hızla intişar ediyor. Hıristiyanlığı bırakarak İslâm dînini tercîh edenlerin adedi yüzbine ulaşdı. Katolikliğin Fransada en yüksek makâmı olan “Paris Arşovekliği” bu rakamı tasdîk eyledi.
İslâm dînini tercîh edenlerin sâdece işsizler, memurlar değil, her cihetde şöhret kazanmış kimseler olması, nazar-ı dikkati celb etmekdedir.
Müslimânlığı tercîh edenlerin arasında denizaltı araştırmaları ile bütün dünyânın yakından tanıdığı Kaptan Kusto yer alıyor.
Fransada dünyâca meşhûr kimselerin müslimânlığı kabûl etmelerinin te’sîrleri devâm ederken, dünyânın en meşhûr denizaltı kâşiflerinden Kaptan Kusto, İslâm dînini tercîh etmekle hayâtının en doğru karârını verdiğini söyledi.
Televizyonda yayınlanan (Yaşayan Deniz) programı ile okyanusların sırlarını bir bir gözler önüne getiren Kaptan Kusto, İslâm dînini tercîh etmesine asl sebeb olan vak’anın, Atlas Okyanusu ile Akdeniz sularının birbirine karışmadığını tesbît etdikden sonra, bunun 1400 sene önce dünyâya indirilen Kur’ân-ı kerîmde beyân buyurulduğunu görmesi olduğunu bildirdi.]
Kaptan Kusto, İslâm dînini tercîh etmesine sebeb olan hâdiseyi şöyle anlatdı:
 
Üst Alt