23- Kitâb-ı mukaddesdeki hatâlardan ba'zıları

MURATS44

Özel Üye
Bu kitâb, (Müslimânlar Nasıl Hıristiyan Yapılır?) ismini taşıyordu. Kitâbda papaz şunları tavsiye ediyordu: (Müslimânları hıristiyan yapmak çok müşkildir. Çünki müslimânlar, an’anelerine bağlıdır ve çok inâdçıdırlar. Bunları hıristiyan yapmak için aşağıdaki üç vâsıtaya mürâce’ât lâzım gelir.
1) Müslimânlara, bugünkü Kitâb-ı mukaddesin ya’nî Tevrât ve İncîlin hakîkî Tevrât ve İncîl olmadığı, hakîkî İncîlin tagyîr edildiği, tahrîf edildiği öğretilmekdedir. Onlara hemen şunları sorunuz:
a) Elinizde, hakîkî Tevrât ve İncîlden bir nüsha var mıdır? Varsa bize gösterin!
b) Bugünkü Tevrât ve İncîl ile hakîkî olduğunu söylediğiniz İncîl arasında, ne gibi farklar vardır? Bu farklar neresinde ve ne kadardır?
c) Bahs etdiğiniz bu farklar, kasden mi yapılmışdır, yoksa ifâde farkları mıdır?
d) Size, bir Kitâb-ı mukaddes gösteriyorum. Burada bana tagyîr edilen mahalleri gösterin.
e) Size, şurada gösterdiğim yer, acabâ eskiden nasıl okunurdu?
2) Kitâb-ı mukaddesde tahrîf edildiğini söylediğiniz kısmlar, kimin tarafından ve ne vakt yapılmışdır?
3) Müslimânlar, elimizde bulunan Kitâb-ı mukaddesin, yâ hakîkî Tevrât ve İncîllerin birer uydurma benzeri, yâhud insanlar tarafından yazılan başka bir kitâb olduğuna inanmakdadırlar. Müslimânlara göre, bugün elimizde bulunan Kitâb-ı mukaddesin Îsâ aleyhisselâmın getirdiği İncîl ve de Tevrât ile hiçbir alâkası yokdur. Fekat, kendilerine yukarıdaki süâller sorulunca, şaşırıp kalacaklardır. Zîrâ, müslimânların çoğu câhildir. Kitâb-ı mukaddesin hakîkî olmadığı hakkındaki fikrleri, yalnız kulak dolgunluğundan ibâretdir. Onlar, (Ahd-i atîk = Eski Ahd), ya’nî, Tevrât ve (Ahd-i cedîd = Yeni Ahd) ya’nî, İncîller hakkında bilgi sâhibi olmak şöyle dursun, kendi dinlerini bile lüzûmu kadar bilmezler. Kendilerine sorulacak birkaç ciddî süâl karşısında şaşırıp kalacak, ne cevâb vereceklerini bilemiyeceklerdir. O zemân onlara, (Size bu husûslarda ba’zı ma’lûmât verelim) diyerek, Kitâb-ı mukaddesden hemen anlayabilecekleri güzel parçalardan birkaçını yavaş sesle, güler yüzle, tatlı dille okuyunuz. Onlara, anlayabilecekleri açık bir ifâde ile yazılmış ve hıristiyanlığın fazîletini bildiren risâle ve kitâblardan birkaç tânesini veriniz. Onları hıristiyan olmak için kat’ıyyen zorlamayınız. Dâimâ düşünmek ve ondan sonra karar vermek zemânı bırakınız. Emîn olunuz ki, eğer bu tarzda hareket ederseniz onları hıristiyan yapmağa muvaffak olursunuz.
 

MURATS44

Özel Üye
Hiç olmazsa, kalblerine bir şübhe salarsınız).
(Öyle zan ediyorum ki, bugün benim Hıristiyanlık ve bugünkü İncîller hakkında İngilizce olarak neşr etdiğim kitâbları okuyan müslimânlar, papaz Geo G.Harrisin yukarıda yazılı süâllerine kolayca cevâb verebilecekdir. Ben, tam yirmi sene uğraşarak bugünkü Tevrât ve İncîllerdeki birçok hatâları buldum ve onların Allah kitâbı olmadığını isbât etdim. Yalnız ben değil, bizzat hıristiyan ilm ve din adamları da, aynı kanâatdeler. Ancak, onların yazdığı eserleri ve makâleleri okumak için ecnebî lisânı bilmek ve bu eserleri bulmak lâzımdır. Müslimânların çoğu yabancı dil bilmez ve pahâlı kitâb almak için paraları yokdur. Bunun için, bu noksanları temâmlamak maksadıyla bu kitâbcıklarımı müslimânların kullandığı lisanlarla yazarak, dünyâya neşr ediyor, ba’zılarını parasız hediyye ediyorum) demekdedir.
Bir misyoner şöyle demekdedir:
(Müslimânları hıristiyan yapmak, gerek katolikler, gerek protestanlar tarafından çok makbûl sayılan bir işdir. Çünki, müslimânları hıristiyan yapmak, çok müşkildir. Zîrâ müslimânlar, herşeyden evvel an’anelerine son derecede sâdıkdır. Ancak aşağıda yazılı olan husûslar iyi netîce vermekdedir:
1 – Müslimânlar umûmiyyet ile fakîr kimselerdir. Fakîr bir müslimâna bol para, hediyye ve eşyâ vererek veyâ ona bir hıristiyan yanında iş imkânı sağlıyarak, kendisini hıristiyanlığa teşvîk etmelidir.
2 – Müslimânların çoğu, din ve fen bilgilerinde câhildir. Ne Kitâb-ı mukaddes, ne de Kur’ân-ı kerîm hakkında ma’lûmâtları yokdur. İbâdet etmek için kendilerine gösterilen bir tarzı, şartlarını anlamadan ve hakîkî ibâdetin ne olduğunu bilmeden, gâfil olarak tatbîk ederler. Çoğu arabî bilmediği ve islâm ilmlerinden haberdâr olmadığı için, Kur’ân-ı kerîmin münderecâtından ve islâm âlimlerinin kitâblarındaki ince bilgilerden temâmen habersizdir. Ezberledikleri ba’zı âyetlerin tefsîrini bilmeden, okurlar. Hele Kitâb-ı mukaddesi hiç bilmezler. Onlara hocalık eden müslimân din adamlarının çoğu da, islâm âlimi değildir. Müslimânlara, yalnız ibâdetin nasıl yapılacağını gösterirler. Onların rûhuna hitâb edemezler. Böyle yetişen müslimânlar, din hakkında derin bilgi sâhibi olmadan, dînin esâslarını bilmeden, gösterilen tarzda ibâdet ederler. Müslimânlığa muhabbetleri, müslimânlığın esâslarını bildiklerinden değil, ana ve babalarından gördükleri ve hocalarından öğrendikleri şeylere olan kuvvetli îmânlarından ileri gelir.
 

MURATS44

Özel Üye
3 – Müslimânların çoğu, kendi dillerinden başka lisan bilmezler. Hıristiyanlığın lehinde veyâ aleyhinde yazılmış kitâbları okumak şöyle dursun, dünyâda böyle kitâbların mevcûd olduğundan bile haberleri yokdur. Onlara kendi dillerinde yazılmış ve hıristiyanlığı bol bol medh eden kitâblar verin, okusunlar. Bu kitâbları verirken, bunların içinde yazılı olan şeylerin onların anlıyabilecekleri kadar basît ve açık ifâdeli olmasına son derecede dikkat edin. İçinde ağır cümleler, büyük fikrler bulunan kitâblardan hiçbir fâide hâsıl olmaz. Bunları anlamazlar ve okurken sıkıldıkları için, bir tarafa atarlar. Sâde söz, sâde cümle, sıkmayacak ifâde esâsdır. Karşınızdaki insanların çok câhil olduğunu ve kafalarının ancak basît ifâdeleri anlıyabileceklerini unutmayın.
4 – Onlara dâimâ şunu anlatın: (Mademki hıristiyanlar ve müslimânlar Allahü teâlâya îmân ediyorlar, o hâlde rableri birdir. Fekat, Allahü teâlâ, hıristiyanlığı hakîkî din olarak kabûl eder. Bunun isbâtı meydândadır. Bakınız bir kere, görüyorsunuz ki, dünyâda en zengin, en medenî, en bahtiyâr insanlar hıristiyanlardır. Çünki Allahü teâlâ, onları yanlış yolda olan müslimânlara tercîh etmişdir. İslâm memleketleri fakr ve zarûret içinde iken, hıristiyan memleketlerinden yardım dilenirken, ilm ve fende çok geri kalmışken, hıristiyan memleketleri medeniyyetin en yüksek mertebesine vâsıl olmuş, hergün dahâ da ilerlemekdedirler. Birçok müslimân, hıristiyan memleketlerinde iş bulmak için, oralara gitmekdedir. Sanâyı’de, ilmde, fende, ticâretde, kısaca her şeyde hıristiyanlar müslimânlardan üstündür. Bunu kendi gözlerinizle görüyorsunuz. Demek ki Allahü teâlâ, İslâm dînini doğru bir din kabûl etmiyor. Onun bâtıl bir din olduğunu size, bu hakîkat ile göstermek istiyor. Allahü teâlâ, hakîkî din olan hıristiyanlıkdan ayrılanları cezâlandırmak için, onları dâimâ sefîl, hakîr, perişân bir hâlde bırakacak ve müslimânların hiçbir zemân iki yakası biraraya gelmiyecekdir.)
İşte misyonerler, bu yalan cümleler ile, müslimânları aldatmağa, hıristiyan yapmağa uğraşmakdadırlar. Ellerinde bol para olduğundan, bu paraları büyük mikdârda, bu maksad için kullanmakda, müesseseler, hastahâneler, aşhâneler, mektebler, idman salonları, eğlence yerleri, kumarhâneler, fuhş evleri kurarak müslimânları iğfâl etmeğe, ahlâklarını bozmağa çalışmakdadırlar.
Zemânımızda, (Yehova şâhidleri) denilen hıristiyan misyonerler, yukarıda yazılı tatlı, okşayıcı dillerle müslimân yavrularını aldatmağa, hıristiyan yapmağa çalışıyorlar.
 

MURATS44

Özel Üye
Telefon rehberlerinden aldıkları adreslere, broşürler, kitâb ve risâleler gönderiyorlar. Şık, süslü giyinmiş güzel kızlar, kapı kapı dolaşarak evlere bu kitâb ve risâlelerden bırakıyorlar. Hâlbuki, 1296 [m. 1879] da Beyrutda açılmış olan (Matba’at-ül-katolikıyye) matba’ası, çeşidli dillerde, İncîller basdırdığı gibi, 1908 de basmağa başladığı ve zemânla müteaddid baskılarını yapdığı (El-müncid) ismindeki arabî lügat kitâbında (Yehve [Yehova] şâhidleri denilen bid’at fırkasını, Ch. Taze Russell, 1872 senesinde Birleşik Amerikada meydâna çıkarmışdır. Mukaddes kitâbdan kendine göre yanlış ma’nâlar çıkarmış, 1334 [m. 1916] de ölmüşdür. Yehve, Allah sübhânehü ve teâlâ için Tevrâtda yazılı olan bir ismdir) denilmekdedir. Bunların da bozuk oldukları ve (Yehova) sözünün yanlış olduğu, bu hıristiyan kitâbından anlaşılmakdadır. Çok şükr ki, müslimânlar, bu yaldızlı, hîleli yalanlara aldanmıyor. Hıristiyanlığa karşı olan nefretlerinin, i’timâdsızlıklarının artmasına sebeb oluyor. Allahü teâlâya hamd-ü senâ olsun ki, müslimânlar onların zan etdikleri gibi câhil insanlar değildir. Evet, bundan kırk-elli sene evvel bir avrupa lisanı bilen, bir yüksek okulu bitirmiş olan müslimânların mikdârı çok değildi. Fekat buna karşılık, her memleketde, her şehrde, hattâ her köyde, sübyan mektebleri, medreseler vardı. Bu medreselerde din bilgileri ile berâber, zemânlarının fen, matematik ve astronomi bilgileri de okutulurdu. O zemânlardan kalma kitâblar ve medreselerin programları bu açıklamamızın vesîkalarıdır. Câmi’leri, mektebleri ve zekât, mîrâs taksimi gibi ibâdetleri ve alışveriş, şirketlerin ve vakfların hesablarını yapabilmek için kuvvetli riyâziye [matematik] bilmek lâzımdır. Analar babalar çocuklarını dahâ küçük yaşlarda bu medreselere göndermek için, birbirleri ile müsâbaka [yarış] ederlerdi. Çocuğunu medreseye verirken, tantanalı, şa’şa’alı merâsimler yapılır, ziyâfetler verilirdi. Çocuğun yaldızlı, sırmalı elbiselerinin ve süslü çantalarının ve bindirildiği arabaların zînetleri ve yapılan mevlid cem’iyyetlerinde ilme, bunları öğrenmeğe verilen kıymetin ve ehemmiyetin hâtıraları, çocuğa ömrü boyunca bir şeref ve iftihâr vesîlesi olurdu. Medreseleri iyi derece ile bitirenlerin askerlikden muâf tutulması ve yüksek vazîfelere ta’yîn edilmeleri, gençleri tahsîle teşvîk ediyordu. Köylerde yaşıyan çobanların bile, din ve ahlâk bilgileri şaşılacak kadar çokdu. Bu mes’ûd hâl, mason olan ve islâmiyyeti bozmak için ingilizlerle işbirliği yapan Reşîd pâşanın, hâriciye nâzırı iken, hâzırladığı (Tanzîmât) kanûnunun kabûl edildiği 1255 [m. 1839] senesine kadar devâm etdi. 2
 

MURATS44

Özel Üye
Bugün de, müslimânların elinde İslâm dîninin esâslarını îzâh eden birçok eserler vardır. Bizim için ne büyük bir se’âdetdir ki, bunlardan bir kısmını hâzırlamak şerefine kavuşduk. (Cevâb Veremedi) kitâbımız ile bu, (Herkese Lâzım Olan Îmân) kitâbı çok sâde dille yazılmış, batılıların kendi kitâbları hakkında söyledikleri (tatlı dilli olmak) ta’rîfine uygun hâzırlanmağa çalışılmışdır. Kitâblarımızın hepsi, şarkın ve garbın en büyük âlimlerinin, hıristiyanlık ve İslâmiyyet hakkındaki düşünce ve hükmlerini ihtivâ eden eserlerdir. Bunların bir kısmını Avrupa lisanlarına terceme ederek neşr etdik. Bu kitâbların gerek yurdumuzda ve gerek bütün dünyâda yapdıkları te’sîri görerek iftihâr etmekdeyiz. Dünyânın her tarafından aldığımız takdîr ve teşekkür mektûbları, bunları hâzırlamak için çekdiğimiz meşakkati bize unutdurmakdadır. Aldığımız sayısız mektûbların çoğunda bize (Hakîkî müslimânlığı bu kitâblarınızdan öğrendim) denilmekdedir ki, biz bundan dahâ büyük bir mükâfât düşünemiyoruz. Bu kitâbları okuyan her müslimân, dinler hakkında kendisine bilgi soran herkese îcâb eden cevâbı kolayca verebilir ve karşısındakini bu husûsdaki bilgisine hayrân bırakır.
Hakîkî müslimânlığı öğrendikden sonra, Onun câzibesine kapılmıyacak kimse yokdur. Bu kitâbımızın (Müslimânlık ve Hıristiyanlık) kısmını incelerseniz, birçok hıristiyan ilm adamlarının, mühim mevkı’lerde bulunan hıristiyanların seve seve ve hiç bir te’sîr altında kalmadan, dinlerini değişdirerek, müslimân olduklarını göreceksiniz. Kitâblarımızı okumuş olan bir müslimân, misyonerlerin yukarıdaki yalan propagandalarına ancak güler. Çünki, hıristiyanlığın refâh, servet, bereket, se’âdet getirdiği hakkında söyledikleri sözler, hiçbir zemân doğru değildir. Hıristiyanlığın bir memleketin gelişmesine, ilerlemesine, zengin olmasına hizmet etdiği şöyle dursun, temâmen aksine olarak, bütün bunlara mâni’ olduğu, hıristiyanlığın avrupa devletlerine hâkim olduğu Kurûn-ı vüstâ [Orta çağ]da görülmüşdür. Müte’assıb hıristiyanlar, terakkîye mâni’ olmuşlar, ilm ve fennin bulduğu herşeyi günâh saymışlar, insanların dünyâya ancak çile çekmek için geldiğini ileri sürerek, eski Yunan ve Roma fen adamlarının eserlerini ortadan kaldırmışlar, eski medeniyyet eserlerini yakıp yıkmışlar, dünyâyı karanlığa sokmuşlar, harâbeye çevirmişlerdir. Ancak, İslâmiyyetin zuhûrundan ve dünyâya intişârından sonra, eski medeniyyet eserleri tekrar meydâna çıkarılmış, eski fen bilgileri, müslimânlar tarafından elde edilen yeni buluşlarla zenginleşdirilerek, okutulmağa başlanmış, islâm üniversiteleri kurulmuş, sanayı’, ticâret gelişmiş, insanlar sulh ve refâha kavuşmuşdur.
 

MURATS44

Özel Üye
İlm, fen ve tıb yalnız müslimânlarda olduğundan, Papa İkinci Silvester, Endülüs İslâm Üniversitesinde okumuş, İspanya krallarından Sancho, hastalığını tedâvî etdirmek için, İslâm hekimlerine mürace’at etmişdir. Avrupada yeni bir devr olan (Rönesans)ın müessisleri, müslimânlardır. Bugün insâflı bütün Avrupalı ilim adamları, bunu kabûl etmekdedir.
Hıristiyanlığın beşeriyyete ne getirdiği hakkında en güzel ifâdeyi meşhûr Alman filozofu Nietsche söylemişdir:
(Hıristiyanlığın, dünyâyı çirkin ve fenâ görmek arzû ve hükmü, dünyâyı hakîkaten çirkin ve fenâ yapmışdır).
Misyonerlerin ileri sürdükleri ikinci husûsa, ya’nî bugün hıristiyanların refâh içinde olmasına karşı, müslimân memleketlerinde bulunan halkın fakîr ve perîşân olmasına gelince, doğru olan bu keyfiyyetin din ile hiçbir alâkası yokdur. Aklı başında olan herkes, eğer bugün müslimânlar fakr ve zarûret içinde iseler, bunda kabâhatin kendi büyük dinleri islâmiyyetde değil, bu dînin esâslarını bilmiyen veyâ bildiği hâlde tatbîk etmeyen kimselerde olduğunu görür. Hıristiyanların fen sâhasında ilerlemesinde ise, nasıl bir kitâb olduğunu yukarıda gördüğümüz Kitâb-ı mukaddesin, Tevrât ve İncîlin değil, îmân etmedikleri hâlde, Kur’ân-ı kerîmin gösterdiği se’âdet yoluna sarıldıkları, böylece kendi çalışkanlıklarının, gayretlerinin, doğruluklarının ve sebâtlarının sebeb olduğunu derhâl fark eder. Bizim dînimizde, çalışmak, dürüst ve sebât sâhibi olmak, herşeyi öğrenmek tekrar tekrar emr olunduğu hâlde, bunu yapmayanlar şübhesiz ki, Allahü teâlânın gadabına uğrayacaklardır. Yoksa, müslimânların geri kalmalarının sebebi, hıristiyan olmadıklarından değil, tam tersine, hakîkî müslimân olmadıkları içindir.
Bakınız, Japonlar hıristiyan olmadıkları hâlde, Kur’ân-ı kerîmin emr etdiği gayret, çalışma azmi ve dürüstlük netîcesi olarak optikde Almanları, otomobil sanâyı’inde Amerikalıları geçdiler. 1985 senesinde, Japonyada beşbuçuk milyon otomobil yapıldı ve bütün dünyâ buna hayret etdi. Japon halkı, maddî refâh içindedir. Elektronik sanâyı’inde de, dünyâyı geçmişdir. Hepimizin evinde bir Japon hesâb makinesi vardır. Yalancı misyonerler acaba buna ne buyururlar? Dünyâyı kaplayan Japon bisikletlerinin, Japon mikroskoplarının, Japon daktilo makinelerinin ve bilgisayarlarının, Japon teleskoplarının, Japon fotoğraf makinelerinin hıristiyanlıkla bir alâkası var mı?
Bu mes’eleyi ilerde tekrar ele alacağız ve bugün bir hakîkî müslimânın yapması gereken husûsları bir kerre dahâ inceliyeceğiz.
 

MURATS44

Özel Üye
Kıymetli okuyucularımız! Bugünkü Kitâb-ı mukaddesi gördünüz. Biz, bu kitâbı sizin gözleriniz önünde kısaca tedkîk etdik. Tarafsız olduğumuza herhâlde siz de inandınız. Şimdi sıra, bizim dînimizin mukaddes kitâbı olan Kur’ân-ı kerîme geldi. Onu da temâmen tarafsız olarak birlikde inceliyeceğiz. Bu tedkîkimiz bitdikden sonra, hakîkî Allah kelâmının hangi kitâb olduğunu siz de bütün açıklığı ile bir kerre dahâ görmüş olacaksınız.
Hakkın yüzdört kitâbı ki, nebîler üzre inmişdir,
kütübdür onların dördü, suhuf yüzü, kelâmullah.

Zebûru verdi Dâvüda, dahî Tevrâtı Mûsâya,
ve hem İncîli Îsâya, getirmiş Cebrâîl vallah.

Habîbullaha Kur’ânı getirdi, hâcet oldukca,
yirmi üç yıl itmâm eyleyip kesildi vahyullah.

Dahî hem nebîler hakkında bildim ismetü fitnet,
nezâfet hem emânet, sıdkla teblîgu hükmillâh.

Gadrle, zenbü humk ve kizbü ketmü hıyânetden,
münezzehdir, müberrâdır cemî’i Enbiyâullah.

Nebîler ismini bilmek, didiler ba’zıları vâcib,
yirmi sekizin bildirdi, Kur’ânda bize Allah.

Cemî’i Enbiyânın evvelidir hazret-i Âdem,
kamûdan efdalü âhır, Muhammeddir resûlullah.

İkisinin arasında, kat’î çok Enbiyâ gelmiş,
hesâbın kimseler bilmez, bilir ânı hemen Allah.

Resûllerin dinleri mevtle bâtıl olmaz kat’â,
ve efdaldir meleklerin hepsinden, Enbiyâullah.

Bizim Peygamberin ahkâm-ı şer’î, öyle bâkîdir,
ki, ehl-i mahşeri, bu şer’ ile fasledecek Allah.

Ne ki kılmış Habîbullah, bize teblîg-i ahkâmı,
kabûl etdim anı, âmentü billâh ve hükmillâh.
 
Üst Alt