23- Kitâb-ı mukaddesdeki hatâlardan ba'zıları

MURATS44

Özel Üye
KİTÂB-I MUKADDESDEKİ (Tevrât ve İncîllerdeki)
HATÂLARDAN BA’ZILARI

Tevrâtda ve İncîlde değişdirilmiş yerleri bildiren kitâblardan en meşhûru (İzhâru tebdîlil-yehûd vennasârâ fittevrâti vel-İncîl ve beyânü-tenâkudi mâ-bi eydihim)dir. Bu kitâbı 456 h.de vefât eden Alî bin Ahmed Emevî yazmışdır.
Bugün, hakîkaten, (Kitâb-ı mukaddes)i mütemâdiyen değişdirerek yeni İncîller neşr etmek, bu kitâbları satmak, çok büyük bir kazanç kaynağıdır. Çünki, ister inansın, ister inanmasın, her Avrupalının evinde bir Kitâb-ı mukaddes [Tevrât ve İncîl] vardır. Hele Avrupalı köylülerin çoğu, Kitâb-ı mukaddesden başka bir kitâb bilmez, bundan başka hiçbir kitâb okumazlar. Avrupalıların kültür seviyesi, çoğumuzun zan etdiği kadar yüksek değildir. Köylerde oturanlar okuma yazma bilirler ise de, dünyâdan haberleri yokdur. Ancak, Kitâb-ı mukaddes okurlar. Onun için, her yeni (gözden geçirilmiş ve düzeltilmiş) Kitâb-ı mukaddes, milyonlarca nüsha basılmakda ve bu Kitâb-ı mukaddesi basanlara her sene milyonlar kazandırmakdadır. O hâlde, Kitâb-ı mukaddesi ikide birde değişdirerek yeniden basmakdan dahâ kârlı bir iş yokdur.
Garblı mecmû’alar, ikide birde (Kitâb-ı mukaddesde hatâ var) diye yazmakdan geri kalmazlar. İçlerinde, meşhûr ilm adamlarının veyâ teologların ibret ile okunacak ciddî makaleleri de bulunur. Aşağıda bunlardan birini göreceksiniz:
Şimdi siz de, Allahü teâlânın kelâmı nasıl yanlış terceme edilir? Allahü teâlânın kelâmı nasıl insanlar tarafından tashîh edilir? Allahü teâlânın kitâbı nasıl tedkîka tâbi’ tutulur? Böyle mütemâdiyen değişdirilen, düzeltilen bir kitâb mümkin değil (Allahü teâlânın kelâmı olamaz) diyeceksiniz. Hele 1971 senesinde ikinci def’a değişdirilen İngiliz İncîlinin mukaddemesinde bulunan şu kelimeleri okursanız, büsbütün hayret edeceksiniz. En son tashîhi yapan dînî hey’et, önsözde şunları söylüyor: (...... Kral James tarafından hâzırlatılan Kitâb-ı mukaddesin ifâdesi hakîkaten son derece mükemmeldir. İngiliz neşriyâtının en yüksek bir eseri olarak kabûl edilebilir. Fekat, ne yazık ki, bu kitâbda gâyet ağır hatâlar vardır ve bu hatâlar, o kadar çok ve o kadar ciddîdir ki, bunların muhakkak düzeltilmesi lâzımdır.)
 

MURATS44

Özel Üye
Düşünün bir kerre, bir dînî hey’et toplanıyor ve İngilterede 1020 [m. 1611] senesinden 1391 [m. 1971] senesine kadar (Allah kelâmı) diye inanılan kitâbda birçok CİDDÎ hatâlar buluyor ve bunların muhakkak tashîhi lâzımdır diye karar veriyor! Artık bu kitâbın (Allah Kitâbı) olduğuna kim inanır? Aşağıda size hoş bir hikâye nakl edeceğiz. Bu hikâyeyi anlatan, hıristiyan din ve fen adamları ile, hıristiyanlık akîdeleri ve kitâb-ı mukaddes üzerinde münâzaralar yapan ve bunların tahrîf edilmiş olduğunu isbât eden Güney Afrikalı Ahmed Didatdır. [Hıristiyanlık ve tahrîf edilmiş İncîller üzerinde çalışmalar yapan bu zât, Ehl-i sünnet âlimlerinin büyüklüğünü anlıyamamış bir mezhebsizdir.] Ahmed Didat diyor ki:
(Amerikada neşr olunan AWAKE (Uyan!) mecmû’asının 8 Eylül 1957 târîhli nüshasında şöyle bir makâle çıkdı: (Meğerse Kitâb-ı mukaddesde temâm 50.000 hatâ varmış! Geçenlerde bir genç hıristiyan, KJV (Kral James Beyânı) olan Kitâb-ı mukaddesden bir dâne satın almışdı. Tabî’î İncîli (Kitâb-ı mukaddesi) Allah kelâmı olarak kabûl etdiğinden, içinde hiçbir hatâ bulunmadığını zan ediyordu. Fekat eline geçen bir Look mecmû’asında (İncîl Hakkında Hakîkatler) ismindeki bir makâlede, 1133 [m. 1720] târîhinde kurulan bir dînî meclîsin Kral James tarafından hâzırlatılan Kitâb-ı mukaddesde 20.000 hatâ bulunduğunu meydâna çıkardığını okuyunca şaşırıp kaldı. Çok üzüldü. Bu mes’eleyi rûhânî arkadaşlarıyla görüşdüğü zemân, onlar kendisine, (Bugünkü Kitâb-ı mukaddesde, 20.000 değil, 50.000 hatâ vardır) demezler mi? Genç adam kendinden geçdi. Şimdi bize soruyor: Allah aşkına söyleyin bana, bizim Allah kelâmı zan etdiğimiz Tevrât ve İncîl, böyle hatâlarla dolu bir eser midir?
Ben bu mecmû’ayı dikkat ile okumuş ve saklamışdım. Bundan beş altı ay evvel, birgün evimde otururken, kapım çalındı. Kapıyı açdığım zemân, karşımda kibâr tavrlı, güler yüzlü, tatlı dilli bir genç adam gördüm. Beni hürmet ile selâmladıkdan sonra, hüviyyetini uzatdı. Hüviyyetinde (Yehova Şâhidi) diye yazılı idi. Bu ism, bir kısm misyonerlere verilen bir lakab idi. Bu genç misyoner, bana çok tatlı bir sesle, (Biz her şeyden önce, hak yolundan çıkmış, sizin gibi tahsîlli insanları hak din olan hıristiyanlığa çağırmak için çalışıyoruz. Size Allah kelâmı olan Tevrât ve İncîlden ba’zı güzel bahsleri ihtivâ eden kitâblar getirdim. Size bunları takdîm edeyim. Bunları okuyunuz, düşününüz ve karârınızı veriniz) dedi. Kendisini içeri da’vet etdim. Kahve ikrâm etdim. (Herifi gâlibâ yarı yarıya kandırdım) diye düşündüğünü tahmîn ediyordum.
 

MURATS44

Özel Üye
Kahveleri içdikden sonra, ona (Azîz dostum, siz Tevrât ve İncîli Allah kelâmı olarak kabûl ediyorsunuz değil mi?) diye sordum. (Muhakkak) diye cevâb verdi. (O hâlde, Tevrât ve İncîlde hiç bir hatâ yokdur değil mi?) dedim. (Olamaz) dedi. O zemân kendisine Awake mecmû’asını gösterdim ve (Bu mecmû’a, hıristiyan memleketi olan Amerikada çıkmış bir eserdir. Bu mecmû’a, İncîlde temâm 50.000 hatâ olduğunu yazıyor. Eğer bu mecmû’adaki makâleyi yazan bir müslimân olsaydı, ona inanıp inanmamakda serbest olurdunuz. Sizin dîninizde olan kimselerin çıkardığı mecmû’anın sözlerini kabûl etmeniz gerekmez mi? Siz bu iddi’âya karşı ne dersiniz?) dedim. Adamcağız birdenbire hayrete daldı. (Şu mecmû’ayı verin de bir okuyayım) dedi. Okudu, tekrâr tekrâr okudu. Yüzünün nasıl tegayyür etdiğini, ne kadar mahcûb olduğunu görüyor ve içimden kıs kıs gülüyordum. Nihâyet bana verilecek bir cevâb buldu: (Bakınız, dedi, bu mecmû’a 1957 senesinde basılmışdır. Biz şimdi 1980 senesindeyiz. Aradan temâm 23 sene geçmişdir. Herhâlde bu arada hatâları bulunmuş ve tashîh edilmişdir.) Ben büyük bir ciddiyyet ile (Peki ama acabâ bu 50.000 hatâdan kaç bini düzeltildi? Düzeltilen hatâlar hangileridir? Nasıl düzeltilmişdir? Bunlar hakkında bana ma’lûmât verebilir misiniz?) diye sordum. Başını öne eğdi ve (Ma’atteessüf bunu yapamam) dedi. Ben ilâve etdim: (Azîz misâfirim! İçinde 50.000 hatâ bulunan, ikide birde değişdirilen veyâ düzeltilen bir kitâbın Allahü teâlânın kitâbı olduğuna nasıl inanırım? Bizim Allahü teâlânın kitâbı olarak inandığımız Kur’ân-ı kerîmin bir harfi bile bugüne kadar değişmemişdir. İçinde tek hatâ yokdur. Siz beni hidâyete erişdirmek istiyorsunuz ama, rehberiniz olan İncîl ve Tevrât hatâlı, seçdiğiniz yol şübhelidir. Bunu bana nasıl îzâh edersiniz?). Zevallı perişân olmuş, hayretde kalmışdı. (Bana müsâade ediniz de, büyük papazlar ile görüşeyim. Birkaç gün içinde size uğrar ve sorduklarınıza cevâb veririm) dedi ve acele ile yanımdan firâr etdi. Gidiş o gidiş. Aylardan beri kendisini bekliyorum. Ne gelen var, ne giden!)
Şimdi Tevrât ve İncîlde tesâdüf edilen birçok hatâlar, birbirinden farklı ifâdeler ve aynı husûs hakkında verilen birbirlerine mugâyir beyânlar hakkında biraz dahâ îzâhat verelim.
Evvelâ şunu söyliyeyim ki, Tevrât ve İncîlin hatâlı kısmlarını arayan ve bulan, en çok kilise mensûblarıdır. İçine düşdükleri tezâdlardan kurtulmak için çâre aramakdadırlar. Londrada (İngilizceye terceme edilmiş modern İncîl) ismindeki eseri 1970 senesinde neşr eden Philips, Matta İncîli hakkında şöyle diyor:
 

MURATS44

Özel Üye
(Mattaya âid olduğu kabûl edilen İncîlin, hakîkatde onun tarafından yazılmadığını ileri sürenler vardır. Bugün birçok kilise mensûbları, bu İncîlin sırlarla örtülü bir şahıs tarafından yazıldığını ileri sürmekdedirler. Bu esrârengiz kişi, Mattanın İncîlini eline almış, onu istediği gibi değişdirmiş, içine başka birçok sözleri de ilâve etmişdir. Üslûbu açık ve akıcıdır. Hâlbuki hakîkî Matta İncîlinin üslûbu dahâ ağır, fekat sözleri dahâ muhâkemelidir. Matta, gördüklerini, duyduklarını zihninde bir muhâkemeden geçirdikden ve duyduğu sözlerin Allah kelâmı olduğuna temâmen inandıkdan sonra, bunları kaleme alıyordu. Hâlbuki, şimdi Matta İncîli olarak elimizde bulunan metin, dikkat ile yazılmamışdır.)
Allahü teâlânın kelâmı mütemâdiyen değişemiyeceğine göre, yalnız yukarıdaki sözler, bugünkü Matta İncîlinin insan eli ile yazıldığını isbâta kâfîdir. Matta İncîli ortadan gayb olmuş, onun yerine meşhûr olmıyan bir kişi yeni bir İncîl yazmışdır. Bu kişinin kim olduğunu kimse bilmemekdedir.
Bugünkü Kitâb-ı mukaddesin (yeni ahd) kısmında bulunan dört İncîl, bilindiği gibi, Mattadan başka, Yuhannâ, Luka ve Markos tarafından yazılmışlardır. Bunlardan yalnız Yuhannâ [ki Îsâ aleyhisselâmın teyzesinin oğlu idi] Îsâ aleyhisselâmı görmüş, fekat, İncîlini Onun semâya kaldırılmasından sonra Samosda yazmışdır. Luka ile Markos ise, Îsâ aleyhisselâmı hiç görmemişlerdir. Bunlardan Markos, Petrusun tercümânı idi. Yalnız Matta İncîli değil, Yuhannâ İncîli de başkası tarafından yazılmış ve değişdirilmişdir. Bunların isbâtı 271. ci sahîfeden i’tibâren bildirilmişdir. Kısaca bu dört İncîl hakkında birbirlerinden farklı birçok rivâyetler vardır. Bütün dünyânın birleşdiği bir husûs vardır. O da, bu dört İncîl (aşağıda göreceğiniz gibi), aynı hâdiseleri başka anlatan ve insan eliyle yazılmış hikâyelerden ibâretdir. Allahü teâlânın kelâmı değildirler. Bugünkü Kitâb-ı mukaddesin ya’nî Tevrât ve İncîllerin içindeki ba’zı hatâları anlatmadan evvel, Tevrât ve İncîllerin başka bir husûsiyyetinden de bahs etmek istiyoruz. Hıristiyanlarla münâzara eden ve onları cevâbdan âciz bırakan Ahmed Didat şu hikâyeyi anlatıyor:
(Birgün, hıristiyan komşularıma ricâ etdim. (Ben şimdi kitâb-ı mukaddes ile meşgûl oluyorum. Size ondan bir parça okumak istiyorum) dedim. Benim Kitâb-ı mukaddes ile alâkadâr olduğuma pek memnûn kaldılar. (Gâlibâ hidâyete kavuşuyor) diye sevindiler. Sür’ât ile etrâfımda toplandılar. Ellerine birer Kitâb-ı mukaddes verdim ve (İşâyâ) kitâbının 37. ci bâbını açmalarını ricâ etdim. (Şimdi ben size kendi elimdeki Kitâb-ı mukaddesden bu bahsi okuyacağım. Lütfen beni ta’kîb edin ve doğru okuyup okumadığıma dikkat edin) dedim.
 

MURATS44

Özel Üye
Hepsi beni dikkat ile dinlemeğe ve okuduğum parçayı ellerindeki Kitâb-ı mukaddesden ta’kîb etmeğe başladılar. Okuduğum parça şöyle idi:
(Vâki’ oldu ki, Kral Hizkiya bunu işitince, esvâbını yırtdı ve çul sarınıp Rabbin evine girdi.
Ve Kral, evi üzerinde olan Elyakimi ve Kâtib Şebnayı ve kâhinlerin ihtiyârlarını çula sarılmış olarak, Amatsun oğlu Peygamber İşâyâya gönderdi.
Ve ona dediler: Hizkiya şöyle diyor: Bugün sıkıntı, tekdîr ve rüsvâlık [aşağılık] günüdür. Çünki çocuklar doğum vaktine geldi, fekat doğuracak kudret yok.) Bir müddet dahâ okudum.
Ben devâm ederken onlara, (Nasıl, harfi harfine doğru okuyor muyum?) diye soruyordum. Onlar da (tâm tamına, harfi harfine doğru okuyorsun) diye tasdîk ediyorlardı. Birdenbire kendilerine: (Şimdi size bir şey söyliyeceğim: Sizin elinizde dinlediğiniz kısm Ahd-i atîkin [Tevrâtın] İşâyâ kitâbının 37. ci bâbıdır. Benim okuduğum parça ise yine Ahd-i atîkin İkinci Melikler [Krallar] 19. cu bâbıdır. Ya’nî, iki kitâbın bu iki bahsi harfi harfine birbirinin aynıdır. Demek ki, bunlardan biri temâmen diğerinden sirkat edilmiş, çalınmışdır. Ama hangisi, hangisinden aşırmış, bunu ben bilmiyorum. Bu husûsda karâr vermek size âiddir. Fekat, sizin kutsal zan etdiğiniz bu kitâblar birbirinden sirkat edilmişdir. İşte isbâtı!) dedim. Bir kıyâmetdir kopdu. (Böyle şey mümkin değildir!) feryâdları yükseldi. Hemen elimdeki Kitâb-ı mukaddesi aldılar. Dikkat ile tedkîk etdiler. Okuduğum bahsin hakîkaten İkinci Meliklerin 19. cu bâbının, ellerinde bulunan İşâyânın 37. ci bâbının harfi harfine aynı olduğunu görünce, ağızları açık kaldı. Onlara, (Bana darılmayın ama, bir Allah kitâbında böyle yazı aşırma [intihâl] keyfiyeti olur mu? Ben nasıl olur da, böyle kitâblara inanırım?) dedim. Hepsinin başı öne düşmüşdü. İster istemez bana hak veriyorlardı.)
Şimdi aşağıda, Tevrât ve İncîllerde anlaşılmıyan birkaç parça gösterelim: Matta İncîlinin 9. cu bâbının 9. cu âyetinde, (Îsâ, oradan geçerken gümrük mahallinde oturan ve Matta denilen bir adam görüp ona, ardımca gel dedi. O da kalkıp ardınca gitdi) demekdedir.
Şimdi iyice dikkat ediniz, bu cümleleri yazan Mattanın kendisi ise, niçin kendisi olduğunu söylemeyip, bir başka Matta gibi söylemişdir. Eğer bu İncîli yazan Mattanın kendisi olsaydı, (Ben gümrük mahallinde otururken Îsâ oradan geçiyordu. Beni gördü, ardımca gel dedi.
 

MURATS44

Özel Üye
Ben de Onun ardınca gitdim) diye yazması îcâb ederdi. Bu da gösteriyor ki Matta İncîlini yazan Matta değildir.
Luka İncîlinin 1. ci bâbı başında, (Ey fazîletli Teofilos, kelâmın vekîlleri, hizmetcileri olup, gözleri ile görmüş olanların bize nakl etdiklerine göre, aramızda vâki’ olan şeylerin hikâyesini tertîb ve tahrîr etmeğe birçok kimseler girişdiğinde, ben de tâ başından beri [olanları] hepsini dikkatle araşdırıp, tahkîk ederek, olduğu gibi, sırası ile sana yazmağı uygun gördüm) demekdedir.
Bu ibâreden anlaşılıyor ki:
Luka, kendi zemânında dahâ birçok kimseler İncîl yazdıkları bir sırada bu İncîli yazmışdır.
Luka havârîlerin kendi elleri ile yazdıkları hiçbir İncîl bulunmadığına işâret etmekdedir. Zîrâ (kelâmın vekîlleri ve gözleri ile görmüş olanların bize nakl etdiklerine göre) cümlesi ile İncîl yazanları gözleri ile görenlerden ya’nî havârîlerden tefrîk etmiş, ayırmışdır.
Kendisi için havârîlerden birinin şâkirdi, talebesiyim demez. Çünki, o asrda havârîlerden birine isnâd edilen pekçok te’lîfler, yazılar, risâleler bulunduğundan öyle bir senedin, ya’nî havârîlerden birinin talebesi olduğunu bildirmesinin, kendi kitâbı için başkalarının i’timâdına sebeb teşkil edeceğini, ümmîd etmemişdir. Belki, her husûsu kendisi tahkîk ederek, esâsından öğrendiğini bildirerek, dahâ kuvvetli bir delîl olarak göstermek istemişdir.
Yuhannâ İncîlinin 19. cu bâbının 35. âyetinde, (Gören şehâdet etdi ve onun şehâdeti doğrudur ve îmân edesiniz diye kendisi doğruyu söylediğini bilir) demekdedir. Şâyet bu ibâreyi Yuhannâ yazmış olsa idi, hâdiseyi (gören şehâdet etdi ve onun şehâdeti doğrudur) diye yazmazdı.
Netîcede, Matta, Luka ve Yuhannânın kendilerinden değil, ismi bilinmiyen, kim olduğu belli olmıyan bir kimseden bahs etdiklerini görürsünüz. Bu kimdir? Peygamber mi? Kelâmın hizmetcileri kimdir? Yerinden kalkıp Îsâ aleyhisselâmı ta’kîb eden kimdir? Şehâdet eden kimdir? Bu kadar esrâr dolu ve anlaşılmaz bir din kitâbı olur mu? Kim kime ve niçin şehâdet ediyor, o da belli değil!
Şimdi Kitâb-ı mukaddesdeki muhtelif bahsler arasındaki ihtilâflardan, farklardan bahs edelim:
İkinci Samuelin 24. cü bâbının 13. cü âyetinde, (Gad, Dâvüda geldi ve Ona dedi, Sana memleketinde yedi kıtlık senesi mi gelsin?
 

MURATS44

Özel Üye
Yoksa düşmanların seni kovalarken onların önünde üç ay mı kaçarsın) demekdedir.
Şimdi aynı mes’eleden bahs eden Birinci Târîhlerin 21. ci bâbının 11. ve 12. ci âyetlerinde ise, (Böylece Gad, Dâvüda gelip, Ona dedi, RAB şöyle diyor: Bunlardan istediğini seç. Üç sene kıtlık, yâhud düşmanlarının kılıcı sana erişerek seni sıkışdıranların önünde üç ay bitip tükenmek, yâhud da üç gün Rabbin kılıcı ve Rabbin meleği, İsrâîlin bütün sınırlarında insanları helâk edecek vebâ hastalığı) demekdedir.
Allah kelâmı denilen bir kitâbın, bu iki bahsinde aynı mes’ele arasındaki büyük farkı görüyorsunuz. Hangisine inanalım? Allahü teâlâ iki dürlü beyânda bulunur mu?
Bugünkü Kitâb-ı mukaddesin muhtelif kitâbları arasındaki farklar o kadar çokdur ki, bunların hepsini yazmağa kalksak, mu’azzam bir kitâb olur. Biz burada okuyuculara umûmî bir fikr vermek için, birkaçından dahâ bahs edeceğiz:
İkinci Târîhlerin 36. cı bâbının 5. ci âyetinde, (Yehoyakim melik olduğu zemân 25 yaşında idi ve Yeruşalimde [Kudüsde] on bir sene meliklik etdi) demekdedir.
İkinci meliklerin [kralların] 24. cü bâbının 8. ci âyetinde, (Yehoyakim melik olduğu zemân onsekiz yaşında idi) demekdedir.
Arada tâm 7 sene yaş farkı var! Anlaşılan bu kudsî kitâbı yazanlar, adı geçen iki kişinin, aynı şahıs olup olmadıklarına dikkat etmemişlerdir.
Başka bir misâl:
İkinci Samuelin 10. cu bâbının 18. ci âyetinde, (Sûriyeliler, İsrâîllilerin önünden kaçdılar. Dâvüd Sûriyelilerden cenkcileri ile [berâber] 700 araba ve 40.000 atlı telef etdi ve ordu kumandanı Şobakı vurdu ve o arada öldü) demekdedir.
Şimdi aynı muhârebe manzarası, Birinci Târîhlerin 19. cu bâbının 18. ci âyetinde, (Ve Sûriyeliler, İsrâîlin önünden kaçdılar. Dâvüd Sûriyelilerden cenkcileri ile [berâber] 7000 [yedibin] arabayı perişân etdi ve 40.000 yaya asker öldürdü. Ordunun kumandanı Şobakı da telef etdi.)
Şimdi aradaki farklara dikkat ediniz: Birinci kitâba göre 700 harb arabası, ikinciye göre tâm on misli 7000 harb arabası, birinci kitâba göre 40.000 süvârî öldürülmüş, ikinci kitâba göre bunlar süvârî değil, piyâde askeri imiş!
Kitâb-ı mukaddesin içindeki kitâblar böyle birbirinden farklı ma’lûmât verirse, bunların Allahü teâlânın kelâmı olduğuna kim inanır?
 

MURATS44

Özel Üye
Hâşâ, Allahü teâlâ, piyâde ile süvârîyi birbirinden ayıramaz mı? 700 ile 7000 arasındaki 10 misli fark olduğunu bilemez mi? Böyle birbirini nakz eden beyânlarda bulunmak ve sonra bunları Allahü teâlânın kelâmı kabûl etmek, Allahü teâlâya yapılan en büyük iftirâ, en büyük küstahlıkdır.
Birkaç misâl dahâ verelim:
Burada bahs konusu, Süleymân aleyhisselâmın serâyında yapdırdığı büyük kurban kesme yeri, ya’nî (kurban havuzu)dur.
Birinci Meliklerin 7. ci bâbı 26. cı âyetinde, (Kalınlığı bir karış idi. Ve onun kenârı bir kâse kenârı gibi, zanbak çiçeği gibi işlenmişdi. 2000 bat su alırdı) demekdedir. (1 bat = 37 litre)
Şimdi aynı kitâbın İkinci Târîhlerin 4. cü bâbı 5. ci âyetinde, (Süleymânın yapdığı mezbahın kalınlığı bir avuç idi ve kenârı bir kâse kenârı gibi zanbak çiçeği gibi işlenmişdi. İçi 3000 bat su alırdı) demekdedir.
Görüyorsunuz, yine arada temâm 1000 bat, ya’nî 37000 litre su farkı var! Anlaşılıyor ki, bu cins kitâbları yazanlar, birbirlerinin farkında olmadan, akllarına geleni kayd etmişler, tekrâr tedkîk zahmetinden de kaçmışlar ve ortaya böyle birbirini nakz eden fıkralar çıkmış ve bunlara, utanmadan (Allah Kelâmı) demişlerdir.
Bir misâl dahâ verelim:
İkinci Târîhlerin 9. cu bâbının 25. ci âyetinde, (Süleymânın atları ve cenk arabaları için 4000 ahırı vardı ve 12.000 atlısı vardı. Onları, araba şehrlerine ve melikin yanına, Yeruşalime [Kudüse] koydu.)
Aynı hikâyeyi Birinci meliklerin 4. cü bâbının 26. cı âyetinden okuyalım.
(Ve Süleymânın cenk arabaları için 40.000 ahırı vardı.)
Görüyorsunuz, burada ahır mikdârı tam 10 misli artmakdadır!
Belki denilebilir ki, (En çok rakkam farkları var, acaba rakkam farkı, o kadar mühim midir?) Buna meşhûr Alberts Schweizer’in beyânı ile cevâb verelim. Schweizer diyor ki: (En büyük mu’cizeler bile, iki kerre ikinin dört etdiğini veyâ bir dâirenin çemberinde açılar bulunduğunu isbât edemez. Yine en mu’azzam mu’cizeler, ne kadar çok olursa olsun, her hangi bir hıristiyanın bâtıl i’tikâdı içinde bulunan bir eksiği, bir yanlışlığı düzeltemez).
Son olarak, birbirinden farklı birkaç metin zikr edelim:
 

MURATS44

Özel Üye
Matta İncîlinin 27. ci bâbının 44. cü âyetinde, Îsâ “aleyhisselâm” ile birlikde asılan iki hırsızın, ona karşı yehûdîler gibi kötü sözler söyledikleri yazılıdır.
Luka İncîlinin 23. cü bâbının 39. cu âyeti ve devâmında, hırsızlardan birinin Îsâ aleyhisselâma kötü söz söylediği ve bunu işiten ikinci hırsızın onu azarladığı ve (Sen aynı hükm altında olduğun hâlde Allahdan korkmuyormusun) dediği ve Îsâ aleyhisselâmın ikinciye, (Bugün sen benimle berâber Cennetde olacaksın) dediği yazılıdır.
Bu iki ibâre arasındaki farklılık meydândadır.
Yine Markosa göre, Îsâ aleyhisselâm haçdan indirildikden sonra, ölüler arasında kaldığı sırada, havârîleri ile görüşmüş ve hemen, o gün semâya kaldırılmışdır. Luka İncîlinde de böyle yazılıdır. Hâlbuki yine Lukanın yazmış olduğu (Resûllerin İşleri) kitâbının birinci bâbının 3. cü âyetine göre, hazret-i Îsâ, ölüler arasında 40 gün kaldıkdan sonra semâya kaldırılmışdır.
Bu misâller böyle devâm etmekdedir. Yukarıda da söylediğimiz gibi, hepsini kayd etmek için, bu kitâbın hacmi kâfî gelmez. Önsözde, kendisini tanıtdığımız, Müslimân olan eski bir râhib Turmeda, ya’nî Abdüllah-ı Tercümân, İncîllerin herbirinin kendi âyetleri arasındaki tenâkuzlarına birkaç misâl veriyor:
Matta İncîlinin 3. cü bâbının 4. cü âyetinde, (Yahyânın ta’âmı [yiyeceği] çekirgeler ve yaban balı idi) demekdedir.
11. ci bâbının 18. ci âyetinde ise, (Yahyâ ne yir, ne içerdi) demekdedir.
Eski râhib, bir noktaya dahâ işâret ediyor:
Matta İncîlinin 27. ci bâbı 50., 51., 52. ve 53. cü âyetlerinde, (Îsâ, rûhunu teslîm etdi. İşte o zemân ma’bedin perdesi yukarıdan aşağı kadar [yırtıldı], iki parça oldu. Yer sarsılıp kayalar yarıldı. Kabrler açılıp uykuda olan nice mukaddeslerin cesedleri kıyâm etdiler. Onlar kabrlerinden çıkıp Îsânın kıyâmından sonra mukaddes şehre girdiler ve birçok kimselere göründüler) demekdedir. Müslimân olmuş olan bu râhib Anselmo Turmeda diyor ki, (Okuduğunuz bu fâcia tasvîri, temâmen eski bir kitâbdan alınmışdır. Bu tasvîr, Titus Kudüsü zabt ve tahrîb etdiği zemân, bir yehûdî târîhcisi tarafından kaleme alınmışdır. Bu ibâreleri şimdi Mattada görmekdeyiz. Bunun ma’nâsı, her hangi bir kimse, bu sözleri Matta İncîline sonradan eklemişdir). Bu da, yukarıda (Matta İncîli, hakîkî Mattanın yazdığı İncîl değildir) sözünün doğru olduğunu bir kerre dahâ isbât etmekde ve bu ilâveleri yapan Matta İncîlini yazan esrârengiz kimseyi hâtırlatmakdadır.
 

MURATS44

Özel Üye
Bir târîhî hatâdan dahâ bahs edelim:
Tekvînin 16. cı bâbının 15. ci âyetinde, (Ve İbrâhîmin “aleyhisselâm” câriyesi Hâcerden bir oğlu oldu. İbrâhîm bunun adını İsmâ’îl koydu) demekdedir. Yine Tekvînin 22. ci bâbının 2. ci âyetinde ise, (Allah İbrâhîme dedi, şimdi oğlunu, sevdiğin biricik oğlunu, İshakı al ve Moriya diyârına git!) denilmekdedir. Ya’nî, İbrâhîm aleyhisselâmın ayrıca bir de İsmâîl aleyhisselâm isminde oğlu olduğu unutulmuşdur.
Okuyucuları da râhatsız etmeğe başlıyan bu hatâları bir tarafa terk edip, biraz da, bugünkü hıristiyan ve yehûdîlerin inandıkları (Kitâb-ı mukaddes)i ya’nî Tevrât ve İncîlleri teşkîl eden kitâbların nereden geldiklerini araşdıralım:
(Kitâb-ı mukaddes)in ilk kitâbları, Tekvîn, Hurûc, Levililer, Sayılar ve Tesniyedir. Bu beş kitâba (Tevrât) demekdedirler. Mûsâ aleyhisselâma indirilen Tevrâtın bu kitâblardan meydâna geldiğini zan etmekdedirler.
İşâyâ için neler söylenildiğini yukarıda zikr etdik. Rivâyete göre başka biri tarafından yazılmışdır.
Hâkimler kitâbının İsmâ’îl tarafından yazıldığı düşünülebilir.
Rut (Râ’ût): Yazan belli değil
Birinci Samuel: Yazan belli değil.
İkinci Samuel: Yazan belli değil.
Birinci Melikler: Yazan belli değil.
İkinci Melikler: Yazan belli değil.
Birinci Târîhler: Gâlibâ Îsâ aleyhisselâmdan 350 sene evvel yaşamış olan İbrânî haham ve din adamı AZRÂ tarafından yazılmış.
İkinci Târîhler: Bunun da, Azrâ tarafından yazıldığı düşünülebilir. Azrâ, Uzeyr demek olduğu (Müncid)de yazılıdır. Fekat, bu kitâbları yazan kimse Uzeyr aleyhisselâm değildir. Azrâ ismindeki bir yehûdîdir.
Azrâ: Azrânın bizzat yazdığı kitâb.
Ester: Yazan belli değil.
Eyyûb: Yazan belli değil.
Mezâmir: Zebûrun sûreleri demekdir. Dâvüd aleyhisselâma âid olan sûreler oldukları beyân edilmekde ise de, içinde Benî Korah, Âsaf, Ezrahi, Heman ve Süleymân aleyhisselâmın mezmurları da vardır.
 
Üst Alt