25- Muhammed aleyhisselâmın mu'cizeleri

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
MUHAMMED ALEYHİSSELÂMIN MU’CİZELERİ
Aşağıdaki yazılar, (Mir’ât-ı Kâinât) kitâbından alınmışdır. Bu kitâbda, mu’cizelerin çoğunun kaynakları da bildirilmiş ise de, biz bu kaynakları yazmadık. Mu’cizelerin çoğunu da kısaltarak yazdık.
Muhammed aleyhisselâmın hak Peygamber olduğunu bildiren şâhidler pek çokdur. Allahü teâlâ, (Sen olmasaydın, hiçbir şeyi yaratmazdım) buyurdu. Bütün varlıklar, Allahü teâlânın varlığını, birliğini gösterdikleri gibi, Muhammed aleyhisselâmın hak Peygamber olduğunu ve üstünlüğünü de göstermekdedirler. Ümmetinin Evliyâsında hâsıl olan kerâmetler, hep Onun mu’cizeleridir. Çünki, kerâmetler, Ona tâbi’ olanlarda, Onun izinde gidenlerde hâsıl olmakdadır. Hattâ, bütün Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”, Onun ümmetinden olmak istedikleri için, dahâ doğrusu, hepsi Onun nûrundan yaratıldıkları için, Onların mu’cizeleri de Muhammed aleyhisselâmın mu’cizelerinden sayılır. Bu sözümüzü İmâm-ı Busayrînin[1] (Kasîde-i Bürde)si çok güzel dile getirmekdedir.
Muhammed aleyhisselâmın mu’cizeleri, zemân bakımından üçe ayrılmışdır:
Birincisi, mübârek rûhu yaratıldığından başlayarak, Peygamberliğinin bildirildiği (bi’set) zemânına kadar olanlardır.
İkincisi, bi’setden vefâtına kadar olan zemân içindekilerdir.
Üçüncüsü, vefâtından kıyâmete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.
Bunlardan birincilere, (İrhâs) ya’nî, başlangıçlar denir. Her biri de ayrıca görerek veyâ görmeyip akl ile anlaşılan mu’cizeler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bütün bu mu’cizeler o kadar çokdur ki, saymak mümkin olmamışdır. İkinci kısmdaki mu’cizelerin üç bin kadar olduğu bildirilmişdir. Bunlardan meşhûr olan seksenaltı adedini aşağıda bildireceğiz.
[1] Muhammed Busayrî, 695 [m. 1295] de Mısrda vefât etdi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
1 — Muhammed aleyhisselâmın mu’cizelerinin en büyüğü Kur’ân-ı kerîmdir. Bugüne kadar gelen bütün şâirler, edebiyyâtçılar, Kur’ân-ı kerîmin nazmında ve ma’nâsında âciz ve hayrân kalmışlardır. Bir âyetin benzerini söyliyememişlerdir. İ’câzı ve belâgati insan sözüne benzemiyor. Ya’nî, bir kelimesi çıkarılsa veyâ bir kelime eklense, lafzındaki ve ma’nâsındaki güzellik bozuluyor. Bir kelimesinin yerine koymak için, başka kelime arayanlar bulamamışlardır. Nazmı arab şâirlerinin şi’rlerine benzemiyor. Geçmişde olmuş ve gelecekde olacak nice gizli şeyleri haber vermekdedir. İşitenler ve okuyanlar, tadına doyamıyorlar. Yorulsalar da, usanmıyorlar. Okuması veyâ dinlemesi, sıkıntıları giderdiği sayısız tecribelerle anlaşılmışdır. İşitenlerden kalblerine dehşet ve korku çökenler, bu sebebden ölenler bile görülmüşdür. Nice azılı islâm düşmanları, Kur’ân-ı kerîmi dinlemekle, kalbleri yumuşamış, îmâna gelmişlerdir. İslâm düşmanlarından ve muattala, melâhide ve karâmita denilen müslimân ismini taşıyan zındıklardan Kur’ân-ı kerîmi değişdirmeğe, bozmağa ve benzerini söylemeğe çalışanlar olmuş ise de hiçbiri, arzûlarına kavuşamamışdır. Tevrât ve İncîl ise, insanlar tarafından her zemân değişdirilmiş ve yine değişdirilmekdedir. Bütün ilmler ve tecribe ile bulunamıyacak güzel şeyler ve iyi ahlâk ve insanlara üstünlük sağlıyan meziyyetler ve dünyâ ve âhiret se’âdetine kavuşduracak iyilikler ve varlıkların başlangıcı ve sonu hakkında bilgiler ve insanlara fâideli ve zararlı olan şeylerin hepsi Kur’ân-ı kerîmde açıkça veyâ kapalı olarak bildirilmişdir. Kapalı olanlarını, erbâbı anlayabilmekdedir. Semâvî kitâbların hepsinde, Tevrâtda, Zebûrda ve İncîlde bulunan ilmlerin ve esrârın hepsi Kur’ân-ı kerîmde bildirilmişdir. Kur’ân-ı kerîmde mevcûd ilmlerin hepsini ancak Allahü teâlâ bilir. Çoğunu sevgili Peygamberine “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bildirmişdir. Alî ve Hüseyn “radıyallahü teâlâ anhümâ” bu ilmlerden çoğunu bildiklerini haber vermişlerdir. Kur’ân-ı kerîmi okumak çok büyük bir ni’metdir. Allahü teâlâ, bu ni’meti Habîbinin ümmetine ihsân etmişdir. Melekler bu ni’metden mahrûmdurlar. Bunun için, Kur’ân-ı kerîm okunan yere toplanıp dinlerler. Bütün tefsîrler, Kur’ân-ı kerîmdeki ilmlerden çok azını bildirmekdedirler. Kıyâmet günü, Muhammed aleyhisselâm minbere çıkıp Kur’ân-ı kerîm okuyunca, dinleyenler bütün ilmlerini anlayacaklardır.
2 — Muhammed aleyhisselâmın meşhûr mu’cizelerinin en büyüklerinden birisi de, ayı ikiye ayırmasıdır. Bu mu’cize, başka hiçbir Peygambere nasîb olmamışdır.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Muhammed aleyhisselâm elliiki yaşında iken, Mekkede Kureyş kâfirlerinin ele-başları yanına gelip, (peygamber isen ayı ikiye ayır) dediler. Muhammed aleyhisselâm, herkesin ve hele tanıdıklarının, akrabâsının îmân etmelerini çok istiyordu. Ellerini kaldırıp düâ etdi. Allahü teâlâ, kabûl edip, ayı ikiye böldü. Yarısı bir dağın, diğer yarısı başka dağın üzerinde göründü. Kâfirler, Muhammed bize sihr yapdı dediler. Îmân etmediler. Şi’r:
Köpek, aya bakınca havlar,
Ayın bunda ne kusûru var,
Köpekler, her zemân havlar.

Beyt:
Ağız tadının kaçması, hastalığı bildirir.
En lezzetli şerbetler hastaya acı gelir.

3 — Muhammed aleyhisselâm, ba’zı gazâlarında, susuz kalındığı zemân, mübârek elini bir kabdaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun bulunduğu kap devâmlı taşmışdır. Ba’zan seksen, ba’zan üçyüz, ba’zan binbeşyüz, Tebük Gazâsında ise, yetmiş bin kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübârek elini sudan çıkarınca akması durmuşdur.
4 — Birgün amcası Abbâsın evine gidip, onu ve evlâdını yanına oturtup, üzerlerini ihrâmı ile örterek, (Yâ Rabbî! Bu benim amcam ve babamın kardeşidir. Bunlar da benim ehl-i beytimdir. Şu örtümle onları örtdüğüm gibi, Sen de Cehennem ateşinden kendilerini ört, koru!) buyurdu. Duvarlardan üç kerre âmîn sesi işitildi.
5 — Birgün, kendisinden mu’cize isteyenlere karşı, uzakdaki bir ağacı çağırdı. Ağaç, köklerini sürüyerek gelip selâm verip, (Eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resûluh) dedi. Sonra, gidip yerine dikildi.
6 — Hayber gazâsında, önüne zehrlenmiş koyun kebâbı koyduklarında, (Yâ Resûlallah! Beni yime, ben zehrliyim) sesi işitildi.
7 — Birgün, elinde put bulunan kimseye, (Put bana söylerse, îmân eder misin?) dedi. Adam, ben buna elli senedir ibâdet ediyorum. Bana hiçbir şey söylemedi. Sana nasıl söyler? dedi. Muhammed aleyhisselâm, (Ey put ben kimim?) deyince, (Sen Allahın Peygamberisin) sesi işitildi. Putun sâhibi, hemen îmâna geldi.
8 — Medînede, mescid-i nebevîde dikili bir hurma kütüğü vardı. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannâne denirdi. Minber yapılınca, Hannânenin yanına gitmedi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Ondan ağlama seslerini, bütün cemâ’at işitdiler. Minberden inip, Hannâneye sarıldı. Sesi kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyâmete kadar ağlardı) buyurdu.
Böyle mu’cizeler çok görülmüş ve haber verilmişdir.
9 — Eline aldığı çakıl taşlarının ve tutduğu yemek parçalarının arı sesi gibi, Allahü teâlâyı tesbîh etdikleri çok görülmüşdür.
10 — Bir kâfir gelip, Senin Peygamber olduğunu ben nerden bileyim? dedi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Şu hurma ağacındaki salkımı çağırsam, o da gelse îmân eder misin?) buyurdu. Kâfir, evet îmân ederim dedi. Resûlullah hurma salkımını çağırdı, sıçrayarak geldi. Resûlullah, (Yerine git!) buyurdu. Ağaçdaki yerine çıkıp asıldı. Bunu gören kâfir îmân etdi.
11 — Mekkede birkaç kurt bir sürüden koyun kapıp götürdüler. Çoban hücûm edip, kurtardığında, kurtların birisi, Allahü teâlânın gönderdiği rızkımızı elimizden alırken, Allahü teâlâdan korkmadın mı? dedi. Çoban, (Çok şaşırdım, kurt konuşur mu?) deyince, kurt, (Bundan dahâ şaşılacak şeyi haber vereyim mi? Medînede Allahü teâlânın Peygamberi olan Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” mu’cizeler gösteriyor) dedi. Çoban gelip bunu Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” anlatdı ve müslimân oldu.
12 — Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bir çayırda giderken, üç kerre, yâ Resûlallah sesini işitdi. O tarafa bakıp, bağlı bir geyik gördü. Yanında bir adam uyuyordu. Geyiğe ne istediğini sordu. O da, (Bu avcı beni avladı. Karşıki tepede iki yavrum var. Beni salıver! Gidip, onları emzirip geleyim) dedi. Resûl aleyhisselâm, (Sözünü tutar mısın, gelir misin?) dedi. (Allahü teâlâ için söz veriyorum, gelmezsem Allahü teâlânın azâbı benim üzerime olsun) dedi. Resûlullah, geyiği bırakdı. Biraz sonra geldi. Resûlullah onu bağladı. Adam uyanıp, (Yâ Resûlallah, bir emrin mi var) dedi. (Bu geyiği âzâd et!) buyurdu. Adam geyiğin ipini çözüp bırakdı. Geyik sevincinden iki ayağını yere vurup, (Eşhedü en lâilâhe illallah ve enneke Resûlullah) dedi ve gitdi.
13 — Birgün, bir köylüyü îmâna da’vet etdi. Müslimân bir komşumun vefât etmiş kızını diriltirsen, îmân ederim dedi. Mezârına gitdiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabr içinden ses işitildi ve dışarı çıkdı. (Dünyâya gelmek ister misin?) buyurdu. (Yâ Resûlallah! Dünyâya gelmek istemem.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Burada babamın evindekinden dahâ râhatım. Müslimânın âhireti, dünyâsından dahâ iyi) dedi. Köylü bunu görünce, hemen îmâna geldi.
14 — Câbir bin Abdüllah “radıyallahü teâlâ anh” bir koyun pişirdi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbı ile yidiler. (Kemiklerini kırmayınız!) buyurdu. Kemikleri toplayıp, mübârek ellerini üstüne koyup düâ etdi. Allahü teâlâ koyunu diriltdi.
15 — Resûlullaha, büyüdüğü hâlde hiç konuşmayan bir çocuk getirdiler. (Ben kimim?) diye sordu. Sen Resûlullahsın diye cevâb verdi. Ölünceye kadar konuşdu.
16 — Bir kimse, yılan yumurtasına basarak iki gözü görmez oldu. Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” getirdiler. Mübârek tükrüğünden gözlerine sürmekle görmeğe başladı. Hattâ seksen yaşında olduğu halde, iğneye iplik geçirirdi.
17 — Muhammed bin Hâtib diyor ki, küçük idim. Üstüme kaynar su döküldü. Vücûdum yandı. Babam Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” götürdü. Mübârek elleri ile, tükürüğünü yanan yerlere sürdü ve düâ buyurdu. Hemen yanıklar iyi oldu.
18 — Bir kadın, bir kel oğlunu getirdi. Resûlullah, mübârek elleri ile başını sıvadı. Şifâ buldu. Saçları uzamağa başladı.
19 — Tirmüzî ve Nesâînin (Sünen) kitâblarında diyor ki, iki gözü a’mâ bir kimse gelip, yâ Resûlallah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”! Allahü teâlâya düâ et, gözlerim açılsın dedi. (Kusûrsuz bir abdest al! Sonra Yâ Rabbî! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselâmı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselâm! Seni vesîle ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hâtırın için kabûl etmesini istiyorum. Yâ Rabbî! Bu yüce Peygamberi bana şefâatcı eyle! Onun hurmetine düâmı kabûl et!) düâsını okumasını söyledi. Adam, abdest alıp düâ etdi. Hemen gözleri açıldı. Bu düâyı müslimânlar, her zemân okumuşlar ve maksadlarına kavuşmuşlardır.
20 — Ebû Tâlib ile bir çölde gidiyordu. Ebû Tâlib, çok susadığını söyledi. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, hayvandan yere inip, (Susadın mı?) buyurdu ve mübârek ayaklarının ökçesini yere vurdu. Su fışkırdı. (Amcam, bu sudan iç!) buyurdu.
21 — Hudeybiye gazâsında suyu az kuyunun yanına kondular. Asker susuzlukdan şikâyet etdiler. Bir kova su istedi, içinden abdest alıp ve tükürüp, bunu kuyuya dökdürdü.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Bir ok alıp, kuyuya atdı. Kuyunun ağzına kadar su ile dolduğunu gördüler.
22 — Bir gazâda, asker susuzlukdan şikâyet etdi. Resûl aleyhisselâm, iki askeri su aramağa gönderdi. İki kırba dolusu su ile deve üstünde bir kadını gördüler, getirdiler. Resûl aleyhisselâm, kadından bir mikdâr su istedi. Bir kap içine dökdürdü. Bütün asker gelip, sıra ile kaplarını, tulumlarını doldurdular. Kadına bir mikdâr hurma verip su tulumlarını da doldurdular. (Senin suyundan eksiltmedik. Bize suyu Allahü teâlâ verdi) buyurdu.
23 — Medînede, minberde hutbe okurken, bir kimse, yâ Resûlallah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”! Susuzlukdan çocuklarımız, hayvanlarımız, tarlalarımız helâk oluyor. İmdâdımıza yetiş dedi. Ellerini kaldırıp, düâ eyledi. Gökde hiç bulut yokken, mubârek ellerini yüzüne sürmeden, bulutlar toplandı. Hemen yağmur başladı. Birkaç gün devâm etdi. Yine minberde okurken, o kimse, yâ Resûlallah! Yağmurdan helâk olacağız deyince, Resûl aleyhisselâm, tebessüm etdi ve (Yâ Rabbî! Rahmetini başka kullarına da ihsân eyle!) buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.
24 — Câbir bin Abdüllah “radıyallahü teâlâ anh” diyor ki, çok borcum vardı. Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” haber verdim. Bağçeme gelip, hurma yığınının etrâfında üç kerre dolaşdı. (Alacaklılarını çağır, gelsinler!) buyurdu. Her birine hakları verildi. Yığından birşey eksilmedi.
25 — Bir kadın, hediyye olarak bal gönderdi. Balı kabûl edip, boş kabı geri gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek, yâ Resûlallah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”! Hediyyemi niçin kabûl etmediniz? Acaba günâhım nedir? dedi. (Senin hediyyeni kabûl etdik. Gördüğün bal, Allahü teâlânın hediyyene verdiği bereketdir) dedi. Kadın çocukları ile aylarca yidiler. Hiç eksilmedi. Birgün yanılarak balı başka bir kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu, Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” haber verdiler. (Gönderdiğim kabda kalsaydı, dünyâ durdukca yirlerdi, hiç eksilmezdi) buyurdu.
26 — Ebû Hüreyre diyor ki, Resûlullaha birkaç hurma getirdim. Bunlara bereket verilmesi için düâ etmesini söyledim. Bereketli olmaları için düâ buyurdu ve, (Bunları al, kabına koy. Ondan almak istediğin zemân elinle içinden al, boşaltıp da, yerden alma!) buyurdu. Hurmaların bulunduğu çantamı gece gündüz yanımdan ayırmayıp, Osmân “radıyallahü anh” zemânına kadar hep yidim.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Yanımdakilere de yidirdim ve avuç doluları sadaka verdim. Osmân “radıyallahü anh”ın şehîd olduğu gün çantam zâyi’ oldu.
27 — Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Süleymân “aleyhisselâm” gibi bütün hayvanların dilinden anlardı. Gelerek sâhibinden veyâ başkalarından şikâyet eden hayvanlar çok görüldü. Resûlullah bunu Eshâb-ı kirâma haber verirdi. Huneyn gazâsında, binmiş olduğu (DÜLDÜL) ismindeki ak katıra (Yere çök) dedi. Düldül, hemen çökünce, yerden bir avuç kum alıp, kâfirlerin üzerine saçdı.
28 — Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” gaybdan haber verdiği çok görüldü. Bu mu’cizesi üç kısmdır:
Birinci kısmı, kendi zemânından evvel olan ve kendisine sorulan şeylerdir ki, bunlara verdiği cevâblar, çok kâfirlerin, katı kalbli düşmânlarının îmâna gelmelerine sebeb olmuşdur.
İkinci kısmı, kendi zemânında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.
Üçüncü kısmı, kendisinden sonra kıyâmete kadar dünyâda ve âhiretde olacak şeyleri bildirmesidir. Burada ikinci ve üçüncü kısmlardan birkaçı aşağıda bildirilecekdir.
[İslâma da’vetin başlangıcında, müşriklerin eziyyetlerinden, sıkıntılarından dolayı, Eshâb-ı kirâmın bir kısmı Habeşistâna hicret etmişlerdi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Mekke-i mükerremede kalan Eshâb-ı kirâmla berâber, üç sene her dürlü görüşme, alış-veriş yapma, müslimânlardan başka bir kimse ile konuşmama gibi, bütün ictimâî muâmelelerden men’ olundular. Kureyş müşrikleri, bu karâr ve ittifâklarını bildiren bir ahdnâme yazarak, Kâ’be-i muazzamaya asmışlardı. Her şeye kâdir olan Allahü teâlâ (Arza) denilen bir çeşid kurdu [ağaç kurdu] o vesîkaya musallat etdi. Yazılı bulunan (Bismikellahümme = Allahü teâlânın ismi ile) ibâresinden başka, ne yazılı ise, hepsini o kurtcuk yidi, bitirdi. Allahü teâlâ bu hâli Cibrîl-i emîn vâsıtası ile Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdi. Peygamberimiz de “sallallahü aleyhi ve sellem” bu hâli amcası Ebû Tâlibe anlatdı. Ertesi gün, Ebû Tâlib müşriklerin ileri gelenlerine gelerek, Muhammedin Rabbi ona şöyle haber vermiş. Eğer söylediği doğru ise, bu hâli kaldırıp, eskiden olduğu gibi dolaşmalarına, başkaları ile görüşmelerine mâni’ olmayınız. Eğer söylediği doğru değilse, ben de Onu artık himâye etmiyeceğim, dedi. Kureyşin ileri gelenleri, bu teklîfi kabûl etdiler.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Herkes toplanarak Kâ’beye geldiler. Ahdnâmeyi Kâ’beden indirerek açdılar ve Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurduğu gibi, (Bismikellahümme) ibâresinden başka, bütün yazıların yinilmiş olduğunu gördüler.]
Acem pâdişâhı Hüsrevden Medîneye elçiler geldi. Bir gün, bunları çağırıp, (Bu gece, Kisrânızı kendi oğlu öldürdü) buyurdu. Bir müddet sonra, oğlunun babasını öldürdüğü haberi geldi. [Îrân şâhlarına Kisrâ denir.]
29 — Birgün, zevcesi Hafsaya “radıyallahü anhâ”, (Ebû Bekr ile baban, ümmetimin idâresini ellerine alacaklardır) buyurdu. Bu sözle Ebû Bekrin ve Hafsanın babası olan Ömerin “radıyallahü anhüm” halîfe olacaklarını müjdeledi.
30 — Ebû Hüreyreyi “radıyallahü teâlâ anh” Medînede, zekât olarak gelmiş olan hurmaların muhâfazasına me’mur etmişdi. Bir kimseyi hurma çalarken yakaladı. Seni Resûlullaha götüreceğim dedi. Hırsız, fakîrim, çoluğum çocuğum çokdur diyerek yalvarınca, bırakdı, Ertesi gün, Resûlullah Ebû Hüreyreyi çağırıp, (Dün gece bırakdığın adam ne yapmışdı?) dedi. Ebû Hüreyre anlatınca, (Seni aldatmış. Yine gelecekdir) buyurdu. Ertesi gece yine geldi ve yakalandı. Tekrâr yalvarıp, Allah aşkına bırak dedi ve kurtuldu. Üçüncü gece, tekrâr gelip yakalanınca, yalvarmaları fâide vermedi. Beni bırakırsan, birkaç şey öğretirim, sana çok fâidesi olur, dedi. Ebû Hüreyre kabûl etdi. Gece yatarken, (Âyetel kürsî)yi okursan Allahü teâlâ seni korur, yanına şeytân yaklaşmaz dedi ve gitdi. Ertesi gün, Resûlullah, Ebû Hüreyreye tekrar sorup cevâb alınca, (Şimdi doğru söylemiş. Hâlbuki kendisi çok yalancıdır. Üç gecedir kiminle konuşduğunu biliyor musun?) dedi. Hayır bilmiyorum deyince, (O kimse şeytân idi) buyurdu.
31 — Rum İmperatorunun orduları ile harb için (Mûte) denilen yere asker gönderdikde, sahâbeden üç emîrin arka arkaya şehîd olduklarını, kendisi, Medînede minber üzerinde iken, Allahü teâlânın göstermesi ile görerek yanındakilere haber verdi.
32 — Mu’az bin Cebeli “radıyallahü teâlâ anh” vâlî olarak Yemene gönderirken, Medînenin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasîhatlar verdi. (Seninle kıyâmete kadar artık buluşamayız) dedi. Mu’az Yemende iken Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Medînede vefât etdi.
33 — Vefât ederken, kızı Fâtımaya, (Akrabâm arasında bana evvelâ kavuşan sen olacaksın) dedi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Altı ay sonra Fâtıma “radıyallahü anhâ” vefât etdi. Akrabâsından ondan evvel kimse vefât etmedi.
34 — Kays bin Şemmasa “radıyallahü anh”, (Güzel olarak yaşarsın ve şehîd olarak ölürsün) buyurdu. Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” halîfe iken Yemâmede Müseylemet-ül-Kezzâb ile yapılan muhârebede şehîd oldu.
Ömer-ül-Fârûkun ve Osmânın ve Alînin “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” şehîd olacaklarını dahî haber verdi.
35 — Acem pâdişâhı Kisrânın ve Rum pâdişâhı Kayserin memleketlerinin müslimânların eline geçeceğini ve hazînelerinin Allah yolunda dağıtılacağını müjdeledi.
36 — Ümmetinden çok kimsenin denizden gazâya gideceklerini ve sahâbeden olan Ümmü Hirâmın “radıyallahü teâlâ anhâ” o gazâda bulunacağını haber verdi. Osmân “radıyallahü teâlâ anh” halîfe iken müslimânlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harb etdiler. Bu hanım da berâber idi. Orada şehîd oldu.
37 — Resûl aleyhisselâm birgün yüksek bir yerde oturuyordu. Yanındakilere dönerek, (Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz? Yemîn ederim ki, evlerinizin arasında, sokaklarda meydâna gelecek fitneleri görüyorum) buyurdu. Osmânın “radıyallahü anh” şehîd edildiği günlerde ve sonra Yezîd zemânında, Medînede büyük fitneler meydâna geldi. Sokaklarda çok kimselerin kanı döküldü.
38 — Birgün kendi zevcelerinden birinin halîfeye karşı isyân edeceğini haber verdi. Âişe “radıyallahü teâlâ anhâ” bu söze gülünce, (Yâ Hümeyrâ! Bu sözümü unutma! Bu kadın sen olmayasın) buyurdu. Sonra, Alîye “radıyallahü anh” dönüp, (Bunun işi senin eline düşerse, kendisine yumuşak davran!) dedi. Otuz sene sonra, Âişe “radıyallahü anhâ”, Alî “radıyallahü anh” ile harb etdi ve ona esîr düşdü. Alî “radıyallahü anh”, Onu ikrâm ve ihtirâm ile Basradan Medîneye gönderdi.
39 — Mu’âviyeye “radıyallahü anh”[1], (Birgün ümmetimin üzerine hâkim olursan iyilik yapanlara mükâfât et! Kötülük edenleri de afv eyle!) buyurdu. Mu’âviye “radıyallahü anh”, Osmân ve Alî “radıyallahü anhüm” zemânlarında Şâmda yirmi sene vâlîlik, sonra yirmi sene de halîfelik yapdı.
[1] Mu’âviye, 60 [m. 680] de Şâmda vefât etdi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
40 — Birgün, (Mu’âviye hiç mağlûb olmaz) buyurdu. Alî “radıyallahü teâlâ anh”, Sıffîn muhârebesinde, bu hadîsi işitince, eğer önceden işitseydim, Mu’âviye ile “radıyallahü teâlâ anh” harb etmezdim, dedi.
41 — Ammar bin Yâsere “radıyallahü teâlâ anh”, (Seni bâgî, âsî olan kimseler öldürecekdir) buyurdu. Alî “radıyallahü anh” ile birlikde, Mu’âviyeye “radıyallahü anh” karşı harb ederken şehîd oldu.
42 — Kızı Fâtımanın oğlu Hasen “radıyallahü teâlâ anhümâ” için, (Bu oğlum çok hayrlıdır. Allahü teâlâ, müslimânlardan iki büyük ordunun sulh etmesine bunu sebeb yapacakdır) buyurdu. Büyük bir ordu ile Mu’âviyeye “radıyallahü anh” karşı harb edeceği zemân, fitneyi önlemek, müslimânların kanının dökülmemesi için hakkı olan halîfeliği Mu’âviyeye “radıyallahü anh” teslîm etdi.
43 — Abdüllah bin Zübeyr “radıyallahü teâlâ anhümâ”, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hacâmat edilirken çıkan kanını içdi. Bunu görünce, (İnsanlardan senin başına neler gelecek biliyor musun? Senden de insanlara çok şey gelecek. Cehennem ateşi seni yakmaz) buyurdu. Abdüllah bin Zübeyr Mekkede halîfeliğini i’lân edince, Abdülmelik bin Mervan, Şâmdan, Haccâcı büyük bir ordu ile Mekkeye gönderdi. Abdüllahı yakalayıp öldürdüler.
44 — Abdüllah ibni Abbâsın annesine “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” bakıp, (Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zemân bana getir!) dedi. Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezân ve ikâmet okuyup, mubârek tükürüğünden ağzına sürdü. İsmini Abdüllah koyup annesinin kucağına verdi. (Halîfelerin babasını al, götür!) dedi. Abbâs “radıyallahü anh”, bunu işitip, gelip sorunca, (Evet, böyle söyledim. Bu çocuk halîfelerin babasıdır. Onlar arasında seffâh, mehdî ve Îsâ aleyhisselâmla nemâz kılan bir kimse bulunacakdır) dedi. Abbâsıyye devletinin başına çok halîfeler geldi. Bunların hepsi, Abdüllah bin Abbâsın soyundan oldu.
45 — Birgün, (Ümmetim arasında, râfızî denilen çok kimseler meydâna gelecekdir. Bunlar, islâm dîninden ayrılacaklardır) buyurdu.
 
Üst Alt