İsrail Oğullarının Durumu

faruk islam

Özel Üye
Babil'in Hakimiyeti Sırasında İsrail Oğullarının Durumu

"Yahudiler, şeytanların Süleyman'ın mülküne iftira ettikleri şeye tabı oldular. Süleyman kâfir olmadı, fakat şeytanlar kâfir oldular, insanlara sihri öğretirlerdi. Babil'deki Harut ve Marut adındaki iki meleğe indiri*len şeye tabi oldular. İki melek, 'biz fitneyiz, kâfir olma' demedikçe kimse*ye bir şey öğretmezlerdi. Onlardan karı ile koca arasını ayıran şeyi öğre*nirlerdi. Sihirbazlar, Allah'ın izni olmaksızın sihir ile kimseye bir zarar veremezler. Kendilerine zararı olan ve fâidesi olmayan şeyi de öğrenir*lerdi. Halbuki, sihri ihtiyar edenlere ahirette nasib olmadığı bilirlerdi. Eğer bilseler nefislerine ne (kadar) fena şey satın aldılar." (Bakara; 102)
Burada şeytanlardan, hem şeytan ve cinin, hem de insan kılığındaki şeytanların kastedilmiş olması mümkündür. İsrail oğullarında maddî ve manevî çöküş baş gösterince ve kölelik, cehalet, fakirlik ve eziklik etkile*rini hissettirince, bu millette azim, mukavemet ve kararlılık diye bir şey kalmadı, İsrail oğulları giderek pasifliğe ve hareketsizliğe düştüler; ev*ham, hurafeler, sihir ve batıl itikatlara da esir oldular. Tembellik ve pasiflik yüzünden, ellerini, ayaklarını hareket ettirmeden, sırf büyü ve üfürük*lerle işlerini halletmeye çalıştılar. Tam bu sırada şeytanlar da ekmeklerine yağ sürdüler ve Hz. Süleyman (a.s.)'ın koca imparatorluğunun sihir ve bü*yü üzerine kurulduğuna, gerçek ve somut hiçbir yanı bulunmadığına ken*dilerini inandırmaya başladılar. Bu sihir ve diğer gizli kuvvetleri kendile*rine devredeceklerini de vaadettiler. İsrail oğulları da sanki tam bu fırsatı bekliyorlarmış gibi şeytanlara hücum ettiler ve onlardan bu sihir ve büyü*yü elde etmeye çalıştılar. Artık onları ne Allah'ın kelâmı ilgilendiriyordu ne de peygamberlerin hidâyeti.
Söz konusu ayet bazı kimseler tarafından te'vile çalışılmıştır. Fakat benim anladığım kadarıyla, Beni İsrail'in tümü Babil'de esir hayatı yaşarken, Cenab-ı Allah kendilerini imtihan etmek üzere oraya iki melek (Harut ve Marut) göndermiş olabilir. Nasıl ki Lût kavmine iki melek, iki yakışıklı delikanlı kılığında geldiler, İsrail oğullarına da bu iki melek iki büyücü veya derviş kılığında gelmiş olabilirler. Bu melekler bir yan*dan sihir ve kerametlerini göstermiş bir yandan da halkı son kez uyarmış olabilirler. Onlar muhtemeldir ki şöyle söylemişlerdir, "bakın ey İsrail oğulları, biz sizi imtihan etmek ve son defa ikaz etmek üzere buraya geldik. Eğer bundan sonra da kendinize çekidüzen vermez ve tek Allah'a dönmezseniz sizi büyük bir azap beklemektedir." Ne var ki, meleklerin bu son uyarısı da yollarını şaşırmış olan İsrail oğullarının gözlerini açmadı.
Meleklerin insan kılığında gelmeleri kimseyi şaşırtmasın. Cenâb-ı Al*lah, melekleri istediği şekle sokabilir ve kendilerine istediği vazifeyi yap*tırabilir. Kim bilir, belki şimdi de etrafımızda insan kılığında olan melek*ler vardır. Bazıları çıkıp, meleklerin sihir ve büyü gibi işler yapmasına iti*raz edebilirler. İnsanların yapmalarını uygun bulmadıkları bir şeyi kendi*lerinin yapmalarına şaşabilirler. Fakat burada biz bu melekleri, rüşvetçi kişileri yakalamak üzere rüşvet alıcı veya verici kılığına girmiş kişilere benzetebiliriz.
İsrail oğullarının bozuk toplumunda en çok revaçta olan şey, bir ki*şinin, başka birinin karısının kendisine aşık olmasını temin etmek üzere sihir ve muska yapmasıydı. Bu, ahlâk bozukluğunun en kötü örneklerin*den biriydi. Bir toplumda evli bir erkek başka bir erkeğin karısını baştan çıkarmaya ve onu elde etmeye çalışırsa demek ki o toplumda aile haya*tı temelden sarsılmıştır. Dikkat edilirse, evli İnsanlar arasındaki ilişkiler gerçekte insan uygarlığının temelidir. Erkek ile kadın arasındaki ilişki*nin dengeli olması, medeniyet ve kültürün de sağlam temellere dayanma*sının bir belirtisidir. Bu ilişki bozulduğu takdirde toplum ve medeniyet de bozulur. O halde, toplumun, medeniyetin ve bizzat kendi varlığının sebe*bini ortadan kaldırmaya çalışan bir fert muhakkak ki en düşük ve rezil kişidir. Hadis-i şeriflerde belirtildiği gibi, Şeytan kendi karargâhından dünyanın her köşesine ajanlarını gönderir ve onlardan düzenli olarak faa*liyet raporlarını alır. Her ajan kendi "marifeti"ni ortaya döker, ve "ben bu*nu yaptım" veya "ben şunu yaptım" der. Fakat İblis bunları beğenmez. Daha sonra bir ajan ayağa kalkar ve ben falanca koca ile karısının arasını açtım der. Bunun üzerine İblis o ajanı sevinçle kucaklar ve "işte bu başarı örneği" der. Bu gerçeği göz önünde bulundurduğumuzda, İsrail oğullarına gönderilen meleklere, kadınlar ile erkekler arasındaki ilişkiyi neden bozma emri verildiğini daha kolay anlayabiliriz. Doğrusu, İsrail oğullarının ahlâk düzeninin bozukluğunu ölçmek için bundan daha iyi bir ölçek ola*mazdı.
Onarım ve Yenileme Dönemi
Bildiğimiz gibi eski İsrail devleti ve Sameriyye öylesine battı ki bir daha yerinden kalkamadı. Fakat Yahudiyye halkı her ne kadar bozulmuş ve üst üste yabancı istilâlarla karşılaşmışsa da, aralarında bulunan bazı imanlı ve dürüst İnsanlar yüzünden şöyle ya da böyle varlığını sürdürdü. Bu hidâyetli ve imanlı kişiler, gerek Yahudiyye'de gerekse Babil'e sürgü*ne gönderilmiş olan İsrail oğulları arasında vaaz, telkin, tebliğ ve ıslâh ça*lışmalarını sürdürdüler. Nihayet, Allah'ın rahmeti tekrar onlardan yana çıktı. Babil İmparatorluğu çöktü ve yıkıldı. M.Ö. 539'da İran imparatoru. Hüsrev (Kuruş) Babil'i fethetti ve ertesi yıl İsrail oğullarına, kendi yurtla*rına dönme ve yerleşme izni verdi. Netice itibariyle, İsrail oğulları akın. akın ülkelerine dönmeye başladılar. İmparator Hüsrev, Yahudilere Ku*düs'teki Süleyman mabedini yeniden inşa etme müsaadesi de verdi. Fakat bu bölgeye yerleşmiş olan diğer milletler bu mabedin yeniden inşa işini uzun süre aksattılar. M.Ö. 522'de ise İmparator I. Dâra (Darius), Yahudiyye'nin son kralının torunu olan Zro Babil'i İsrail oğullarının valisi tayin et*ti. Bu vali, Haccî peygamber, Zekeriya peygamber ve Başrahip Jesus'un gözetiminde Süleyman Mabedini tekrar inşa ettirdi. Daha sonra M.Ö. 458'de Hz. Üzeyir (Azra) (a.s.) sürgüne gönderilen bir Yahudi grubuyla Yahudiyye'ye vardı. Kendisi İran İmparatoru Ardeşir (Artacsercis) tara*fından şu emri almıştı:
"Allah'ın sana verdiği akıl ve fikre göre, sen hâkimler ve yargıçları tâyin et, ki böylece, Senin Rabbinin şeriatını bilen nehrin öbür yakasın*daki İnsanlar adaletle hareket etsinler ve bilmeyenlere sen bu şeriatı öğretebilesin. Senin Rabbinin şeriatına ve imparatorun fermanına göre ha*reket etmeyenler cezalandırılsın. İster bu ceza, ölüm, ister sürgün, malla*ra el konma veya hapse atılma şeklinde olsun." (Azra, Bölüm: VIII, ayet: 25-26).
Hz. Üzeyir bu emir ve fermandan güç alarak İsrail oğullarının yeni*den güçlenmesine, kuvvet ve kudret kazanmasına büyük katkıda bulundu. Hz. Üzeyir, Yahudi milletinin iyi ve dürüst kişileri ile en iyi beyinlerini bir araya toplayarak güçlü bir düzen kurdu. Aralarında Tevrat'ın da bulunduğu, İncil'in beş cildini hazırlattı, Yahudilerin eğitimi için önemli müessese*ler meydana getirdi, şeriat kanunlarını toplayarak herkesin istifadesine sundu; böylece İsrail oğullarının saplandıkları şirk ve kötü yoldan kurtul*maları ve ahlâklarının düzeltilmesi için önemli adımlar attı. Yahudilerin evlendikleri bütün müşrik kadınların kocalarından boşanmalarını sağladı. Kısacası, İsrail oğulları yeniden Allah'a tapmaya ve ona itaat etmeye baş*ladılar.
M. Ö. 445'te Nahmiyah'ın başkanlığında başka bir Yahudi kafile Yahudiyye'ye döndü. İran İmparatoru, Nahmiyah'ı Kudüs'e vali tayin etti ve kendisine buranın kalesini yeniden inşa etme işini verdi. Bu suretle, 150 yıl sonra Kudüs yeniden kuruldu ve Yahudi din ve kültürünün merkezi ha*line geldi. Ancak kuzeydeki İsrailliler ve Sameriyyeliler Hz. Üzeyir'in va*az ve telkininden istifade edemediler. Aksine, Kudüs ile boy ölçüşmek için Cezrim dağının tepesinde yeni bir dini merkez inşa ettiler ve Ehl-i Ki*tabı bu tarafa çekmeye çalıştılar. Böylece Yahudiyye ahalisi ile Sameriyye ahalisi arasındaki eski rekabet ve düşmanlık yine ortaya çıktı.ALINTI

 
Üst Alt