Yunan Egemenliği ve Buna Karşı Direniş

faruk islam

Özel Üye
Yunan Egemenliği ve Buna Karşı Direniş
İran İmparatorluğunun çöküş dönemine girmesi, Büyük İskender'in fetihleri ve bundan sonra İranlıların tekrar güç kazanması, Yahudi'lerin gelişme ve refahını bir müddet engelledi. Büyük İskender'in ölümünden sonra bıraktığı miras üçe bölününce, Suriye memleketi Sulûki saltanatının tasarrufuna girdi. Sulûkî devletinin Başşehri Antakya idi. Buranın Yunan hâkimi Antiucus III. M.Ö. 198'de Filistin'i ele geçirdi. Kâfir, ve müşrik olan Yunanlılar, Yahudilik ve Yahudi medeniyetinden nefret ederlerdi. Bu sebeple hâkim oldukları bölgelerde Yahudilerin nüfuzunu kırmak amacıy*la siyasi ve iktisadî baskı uyguladılar ve bu şekilde Yunan veya Elen uy*garlık ve kültürünü yaymaya çalıştılar. Bu işte Yahudilerin bazı grupları da Yunanlılara yardımcı oldular. Yabancı müdahale ve hakimiyet Yahudilerin bölünme ve parçalanmalarına yol açtı. Onların bir bölümü Yunan uy*garlık ve kültürünün etkisi altında kalarak Yunan kıyafetini, Yunancayı, Yunan yaşantısını ve Yunan sporlarını kabul etti. Bir başka bölümü ise kendi medeniyet ve kültürüne sıkı sıkıya bağlı kaldı ve Yunanlılara zerre kadar taviz vermeye yanaşmadı M.Ö. 175'te ise Antiucus IV, "Tanrının Temsilcisi" lakabıyla tahta çıktı. Bu hükümdar Yahudilere karşı daha sert ve acımasızca davranarak Yahudi din ve kültürünü ortadan kaldırmak iste*di. Bu amaçla, Kudüs'teki büyük mâbede zorla putlar yerleştirdi ve Yahudilerin bu putlara tapmalarını istedi. Kurban yerinde kurban kesmeyi ya*saklattı ve müşriklerin âdetine göre kurban kesilmesini emretti. Evlerinde Tevrat bulunan herkesin idam edilmesini emretti. Bu hükümdar, Yasbat'ın emirlerine uyan ve çocuklarını sünnet ettirenlere de ölüm cezası verilme*sini istedi. Fakat Yahudiler bu baskıya boyun eğmediler ve yılmadılar. Ak*sine, Mekkâbî ismiyle meşhur olan isyanı başlattılar. Bu isyan sırasında Yunan kültürünü benimsemiş olan Yahudiler ağırlıklarım Antakya'lı Yu*nanlı hakimlerden yana koydularsa da Hz. Üzeyir'in talimatından cesâret ve güç alan Yahudiler, Mekkâbilerin etrafında toplandılar ve bu amansız mücadeleden galip çıktılar. Yunanlıları Suriye ve Filistin'den kovdular. Yahudiyye'de bağımsız ve egemen dinî devletlerini kurdular, ki bu devlet M.Ö. 67. seneye kadar ayakta kaldı. Bu devletin sınırları zamanla bir hay*li genişledi ve eskiden İsrail oğullarının ellerinde bulunan Sameriyye ve hatta Filistî'lerin yaşadığı bölge de bu devletin topraklarına katıldı.

israil Oğullarının Yaşadığı İkinci Fetret Devri
Mekkâbî hareketinin temelinde büyük dinî ve ahlâkî coşku vardı. Bu coşku ve dindarlık zamanla kayboldu ve yerini maddecilik ve gösteriş al*dı. Yahudiler tekrar çeşitli grup ve kabilelere bölündüler ve bunlardan ba*zıları bizzat Romalı fâtih Pompei'yi Filistin'e davet ettiler. Dolayısıyla, M.Ö. 63'tc Pompei, dikkatini bu tarafa çevirdi ve Kudüs'ü ele geçirdikten sonra Yahudilerin hakimiyetine ve hürriyetine son verdi. Fakat, Romalılar genellikle fethettikleri yerlere yerli vali ve hâkim alama eğiliminde olduk*ları için Filistin'de kendilerine tabi olan yerlilerden müteşekkil bir devlet kurulmasına izin verdiler. Bu devlet, M.Ö. 40 yılında son derece akıllı ve zeki olan Herod adlı Yahudinin eline geçti. Aynı kişi tarihe Büyük Herod adıyla geçmiştir. Herod iktidara sahip olduktan sonra çeşitli akıllı tedbir*ler ve izlediği dirayetli siyaset sayesinde Yahudi devletinin sınırlarını eşi görülmemiş bir şekilde genişletti. Öyle ki, M.Ö. 40'tan M.Ö. 4'e kadar bü*tün Filistin ve Ürdün'ün büyük bir bölümüne hâkim oldu. Herod bir yan*dan dini lider ve din adamlarını himaye ederek Yahudilerin desteklerini kazandı, bir yandan da Roma kültür ve medeniyetini yaymak ve Roma İmparatorluğuna bağlılığını belirtmek suretiyle Roma İmparatorunu da memnun etti. Fakat Yahudiler siyaset ve devlette söz sahibi olmalarına rağmen din, ahlâk ve maneviyat açısından büyük kayıplara uğradılar. Bü*yük Herod'dan sonra, kurduğu geniş devlet üçe bölündü. O'nun bir oğlu, Erhalaus, Samerriyye, Yahudiyye ve Adumiyye'nin kuzeyine hâkim oldu. Fakat M.S. 6'da İmparator Augustus onu azlederek bölgeye kendi valisini tâyin etti. Bu hükümet M.S. 41'e kadar devam etti. işte bu sıralarda Hz. Îsa (a.s.) Yahudileri ıslâh etme vazifesini üzerine aldı ve Yahudi din adam*ları ile ulema ve diğer ileri gelenleri kendisine şiddetle karşı koydular. Roma'lı vali Pontius Pelatis de Hz. Îsa'yı öldürtmek istedi.
Herod'un ikinci oğlu Herod Antipas, Kuzey Filistin'in, Galile ve Ür*dün nehrinin iki yakasının hâkimi oldu. işte bu adam, bir dansözün isteği üzerine Hz. Yahya (a.s.)'nın kafasını keserek kendisine hediye etti.
Herod'un üçüncü oğlu Philip ise Hermon dağından Yermük nehrine kadar uzanan bölgenin sahibi oldu. Bu hâkim, babası ve diğer kardeşlerin*den daha çok, Roma kültürünün etkisinde kalmıştı. İktidara geçer geçmez. Hz. Îsa'nın taraftarlarını sindirmek ve yok etmek için görülmemiş baskı ve zulüm yaptı.
Bu devirde Yahudiler ile din adamlarının gerçek yüzünü görmek için Hz. Îsa (a.s.)'nın hutbelerine müracaat etmeliyiz. Bütün bu hutbeler Dört İncil'de toplanmıştır. Yahudilerin ahlâkî çöküşünü anlamak için Hz. Yah*ya ile Hz. Îsa’ya yapılan kötü muameleye bakmak yeter de artar bile. Bi*lindiği gibi, bir sokak kadınının iftirası üzerine Hz. Yahya gibi temiz ve güzide bir peygamberin başı kesildi ve bu zulme karşı kimseden ses çık*madı. Aynı şekilde Hz. Îsa gibi bir peygamberin ölüm fermanına imza atıldı, ama yine ses çıkaran olmadı. Bu zulüm ve vahşete karşı çaresizlik içinde kıvranan ve kendilerini yerden yere atan kişiler parmaklarla sayıla*cak kadar azdı. Hatta, Pontius Pelatis'in bu alçak insanlara bayram günün*de ölüm cezasına çarptırılanlardan birini serbest bırakma yetkisine sahip olduğunu belirterek Hz. Îsa' (Jesus)'nın mı yoksa Barabas adlı haydudun mu serbest bırakılmasını istediklerini sorduğu zaman, hepsi bir ağızdan, Barabas için af dilediler. Bu bir bakıma, Allah'ın Yahudilere son hücceti ve mühletiydi ve kendileri bunu iyi değerlendiremediler.
Aradan çok geçmeden Romalılar ile Yahudilerin arası bozuldu. M.S. 64. ilâ 66'da Yahudiler isyan ettiler. Herod Agrippa II ile Romalı Floris, ikisi de bu isyanı bastıramadılar. Sonra kendilerine takviye birlikleri gön*derildi ve Romalılar bizzat bu ayaklanmaya son verdiler. M.S. 70'te Titus, Kudüs'ü fethetti ve büyük bir katliama girişti. Tahminlere göre 133 bin Yahudi öldürüldü, 67 bini de esir alındı. Bunların dışında binlerce Yahudi işletmelerde çalıştırılmak üzere Mısır'a yollandı. Yine binlercesi, hipod*rom ve stadyumlarda binlerce kişinin önünde kılıç sallamak veya vahşi hayvanlarla boğuşmak üzere Roma İmparatorluğunun çeşitli bölgelerine gönderildiler. Atletik vücutlu, uzun boylu ve yakışıklı erkekler ile güzel ve genç kızlar fâtih, kumandan ve subayların hizmetçisi ve cariyesi haline getirildi. Hem Kudüs şehri hem burada bulunan Süleyman Mâbedi yerle bir edildi. Kısacası, Filistin'den İsrail oğulları veya Yahudilerin adı sanı öylesine silindi ki, bunlar tam 2000 yıl bu tarafa gelmeye cesaret edeme*diler. Süleyman Tapınağı ise hiçbir zaman yeniden inşa edilemedi. Bun*dan sonra, İmparator Bedrian da artık Elia adıyla tanınan Kudüs şehrini bir daha yağmaladı. Daha sonra asırlarca Yahudiler bu şehre giremediler.ALINTI
 

MURATS44

Özel Üye
Teşekkürler. güzel bilgi . konuyu derinlemsine araştırınca çok daha değişik bilgilere ulaşmak mümkün ama güzel bir açıklama. emeğinize sağlık
 
Üst Alt