39- İslâmiyyetde felsefe var mıdır ?

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
O hâlde, nasıl bir insan olmalıyız? Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde, kendine inananları ta’rîf etmekdedir. Furkan sûresinin 63-73. cü âyetlerinde meâlen, (Rahîm olan Allahü teâlânın kulları, yer yüzünde gönül alçaklığı ile vakar ve tevâzu’ ile yürürler. Câhiller, onlara sataşacak olursa, bunlara [sağlık ve selâmet sizin üzerinize olsun gibi] güzel sözler söylerler. [Ya’nî, büyük bir yumuşaklık gösterirler.] Onlar geceleri secde yapar ve kıyâmda dururlar [ya’nî, nemâz kılarlar.] Onlar, yâ Rabbî, Cehennem azâbını bizden uzaklaşdır. Cehennem azâbı devâmlıdır ve çok şiddetlidir. Orası şübhesiz kötü bir yer ve kötü bir durakdır derler. Birşey verdikleri zemân, isrâf etmezler. Cimrilik de yapmazlar. İkisi ortası bir yol tutarlar. Kimsenin hakkını yimezler. Allaha şerîk koşmaz, Ondan başkasına yalvarmazlar. Allahın dokunulmasını harâm etdiği cana kıyıp, haksız olarak kimseyi öldürmezler. [Ancak suçluları cezâlandırırlar.] Zinâ etmezler. Kim bunlardan birini yaparsa günâh işlemiş olur. Kıyâmet günü azâbı kat kat olur. Orada zelîl ve hakîr olarak ebedî bırakılır. Ancak, Allah, tevbe eden ve doğru îmân eden ve ibâdet yapan, fâideli iş yapanların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah, afv ve merhamet sâhibidir. Kim tevbe eder, amel-i sâlih işlerse Allahü teâlâya [tevbesi makbûl ve Onun rızâsına kavuşmuş olarak] döner. Onlar yalan yere şâhidlik yapmazlar. Fâidesiz ve zararlı işlerden kaçınırlar. Kendilerine âyetler okunduğu zemân, kör ve sağır davranmazlar, [dikkat ile dinlerler. Bu âyetlerle kendilerine yapılması emredilen şeyleri yaparlar.]) buyurulmuşdur.
Mâide sûresinin 8. ci âyetinde meâlen, (Ey îmân edenler! Bir millete olan öfkeniz, sizi adâletsizliğe sürüklemesin. Âdil olunuz!) buyurulmuşdur.
Mâide sûresinin 89. cu âyetinde meâlen, (Allah rastgele etdiğiniz yemînlerden değil, bile bile [yalan olarak] etdiğiniz yemînlerden hesâb sorar) buyurulmuşdur.
Nahl sûresi, Bekara sûresi ve dahâ birçok sûrelerde meâlen, (Allah, sabr edenlerle berâberdir. Sabr ediniz. Sabr et, sabr Allah içindir) buyurulmuşdur.
Bekara sûresinin 217. ci âyetinde meâlen, (Fitne çıkarmak, öldürmekden dahâ kötüdür) buyurulmuşdur.
Bekara sûresinin 262. âyetinde meâlen, (Verdiğin malı başa kakma!) buyurulmuşdur.
Bekara sûresi 271.ci âyetinde meâlen, (Sadakaları gizli vermek dahâ iyidir) buyurulmuşdur.
En’âm sûresi 151. ci ve Furkân sûresi 68. âyetlerinde meâlen, (Cana kıymayın) buyurulmuşdur.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
A’râf sûresinin 31. ci âyetinde meâlen, (Allah mallarını isrâf edenleri sevmez) buyurulmuşdur.
A’raf sûresinin 56. cı âyetinde meâlen, (Bozgunculuk yapmayın!) buyurulmuşdur.
Tevbe sûresinin 7. ci âyetinde meâlen, (Allah, sözleşmeleri bozmakdan sakınanları sever) buyurulmuşdur.
İbrâhîm sûresinin 26. âyetinde meâlen, ([Küfre sebeb olan çirkin söz söylemeyiniz.] Çirkin kelâm, rüzgârın yerden kopardığı, kökü olmıyan çirkin bir ağaca benzer) buyurulmuşdur.
Nahl sûresi 90. âyetinde meâlen, (Allah, adâleti, iyilik yapmağı, akrabâya bakmağı emr eder. Hayâsızlığı, fenâlığı ve haddini aşmağı men’ eder. [Âyet-i kerîmedeki ihsân, tesavvuf demekdir. Allahü teâlâya, görür gibi ibâdet etmekdir]) buyurulmuşdur.
İsrâ sûresinin 23-24. cü âyetlerinde [ve Ahkâf 15] meâlen, (Anana, babana öf deme, onları azarlama! Onlara tatlı söyle, onlara acıyarak alçak gönüllülük göster. Rabbim, onlar beni küçükken yetişdirdikleri gibi, sen de, onlara merhamet et diye düâ et!) buyurulmuşdur.
İsrâ sûresi 26. cı âyetinde meâlen, (Akrabâna, yolcuya, düşküne hakkını ver! Elindekini isrâf etme!) buyurulmuşdur.
İsrâ sûresi 28. ci âyetinde ise meâlen, ([Eğer fakîrlere verecek şeyin yoksa, onlara birşey veremiyeceksen], hiç olmazsa onlara tatlı söz söyle) buyurulmuşdur.
Tâhâ sûresinin 131.ci âyetinde meâlen, (O kâfirlerden, kendilerini imtihân etmek için bol bol rızk verdiğimiz kimselere bakma! [Dünyâlıkları onları azâba götürecekdir!] Rabbinin sana verdiği rızk, dahâ iyi ve dahâ devâmlıdır) buyurulmuşdur.
Rûm sûresinin 31. ci ve 32. ci âyetlerinde meâlen, (Dinde ayrı ayrı fırkalara ayrılıp, her fırka, kendisini doğru yolda sanarak sevindiği [ve diğer fırkalara düşman olduğu] kimselerden ve müşriklerden olmayınız!) buyurulmuşdur.
Şûrâ sûresi 13. cü âyetinde meâlen, (Dine bağlı kalın! Tevhîd ve îmânda ayrılığa düşmeyin!) buyurulmuşdur.
Câsiye sûresinin 18-19.cu âyetlerinde meâlen, ([Şehvetlerine uyan] câhillere tâbi’ olma! Onlar, seni Allahın azâbından kurtaramazlar. Zâlimler islâma olan düşmanlıklarında birbirinin dostudur. Allahdan korkanların dostu ise Allahdır) buyurulmuşdur.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Feth sûresinin 29. cu âyetinde meâlen, (Allah, inanıp emrlerini yapanlara, mağfiret ve büyük ecr vâ’d etmişdir) buyurulmuşdur.
Hucurât sûresinin 9. cu âyetinde meâlen, (Eğer mü’minlerden iki fırka birbiri ile harb ederse, aralarını düzeltiniz) buyurulmuşdur.
Şûrâ sûresi 40. cı âyetinde meâlen, (Kötülüğün karşılığı, yine aynı şeklde kötülükdür. Ama, kim afv eder ve barışırsa, Allah ona büyük mükâfat verir) buyurulmuşdur.
Hucurât sûresi 6. cı âyetinde meâlen, (Eğer bir fâsık size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araşdırın, [Araşdırmadan karar vermeyin!] Yoksa bilmeden bir millete [veyâ kimseye] fenâlık edersiniz ve sonra etdiğinize nâdim olursunuz) buyurulmuşdur.
Hucurât sûresinin 10. cu âyetinde meâlen, (Ey müslimânlar, siz birbirinizin din kardeşisiniz. İki kardeşinizi barışdırın. Allahdan korkarsanız, size merhamet eder) buyurulmuşdur.
Hadîd sûresinin 23. cü âyetinde meâlen, (Allahın size verdiği ni’metlerle şımarmayınız! Gayb etdiğiniz maldan ötürü üzülmeyiniz! Allah, kendini beğenen kibrli kimseleri sevmez) buyurulmuşdur.
İsrâ sûresinin 35. ci âyetinde meâlen, (Bir şeyi ölçerken, dartarken ölçüyü tam tut!) buyurulmuşdur.
Rahmân sûresi 9. cu âyetinde meâlen, (Dartmayı doğru yapın! Dartıyı eksik tutmayın!) buyurulmuşdur.
Mutaffifîn sûresinin 1-5. ci âyetlerinde meâlen, (İnsanlardan kendileri bir şey alırken tam alan, fekat onlara kendileri birşey ölçüp dartarken verdiklerinde eksik tutan kimselerin vay hâline! Onlar, büyük bir gün için tekrâr dirileceklerini zan etmiyorlar mı?) buyurulmuşdur.
Bu meâl-i şerîfler yanında, Allahü teâlâ, kulun ne kadar dikkat ederse etsin, insan olarak, yine kusûrlar yapabileceğini bilmekde, bunlara karşı adâlet ve merhamet ile mu’âmele edeceğini Kur’ân-ı kerîmde beyân buyurmakdadır.
Nahl sûresinin 61. ci âyetinde meâlen, (Eğer Allahü teâlâ insanları küfr ve günâhlarından ötürü dünyâda cezâlandıracak olsaydı, yer üzerinde bir canlı kalmazdı) buyurulmuşdur.
Ankebût sûresinin 7. ci âyetinde meâlen, (İnanıp hayrlı iş işleyenlerin kötülüklerini, and olsun, örteriz, onları yapdıklarının en güzeli ile mükâfatlandırırız) buyurulmuşdur.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Zümer sûresinin 35. ci âyetinde meâlen, (Allah, îmân edenlerin kötülüklerini örter, onlara işledikleri şeylerin en güzellerinin karşılığını verir) buyurulmuşdur.
Şûrâ sûresinin 25-26. cı âyetlerinde meâlen, (Allah kullarının tevbesini kabûl eder. Günâhlarını afv eder. İnanıp hayrlı iş işleyenlerin düâsını kabûl eder. Ama inkâr edenler için, çetin azâb vardır) buyurulmuşdur.
Muhammed sûresinin 2. ci âyetinde meâlen, (Allah, îmân edip hayrlı iş işleyenlerin ve Muhammed aleyhisselâma gönderdiği Kur’âna inananların günâhlarını örter ve hâllerini düzeltir) buyurulmuşdur.
Necm sûresinin 32. ci âyetinde meâlen, (Allah, sâlih amel işliyenlere, Cennetini verecekdir. Onlar, küçük günâhlardan ve büyük günâhlardan ve fuhuşlardan sakınanlardır. Senin Rabbinin afvı boldur) buyurulmuşdur.
Nâzi’ât sûresi 40. cı âyetinde meâlen, (Kim Rabbinin azametinden korkup, kendini nefsinin arzûlarından men’ ederse, varacağı yer şübhesiz Cennetdir) buyurulmuşdur.
Sebe’ sûresinin 17. âyetinde meâlen, (Biz nankörlerden başkasına cezâ mı veririz?) buyurulmuşdur.
İşte, İslâm dîninin esâsı, insanların kalbine büyük bir ferâhlık veren, rûhunu temizleyen ve herkes tarafından kolaylıkla anlaşılan Allahü teâlânın bu yüksek emrlerini yerine getirmekdir. Felsefe esâsları ise, ancak insan düşüncelerinden ibâretdir. Bunları ancak kendilerini red etmek için okumalı, fekat, ancak Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde ve islâm âlimlerinin kitâblarında zikr edilen Allahü teâlânın emrlerini kabûl edip, onları yerine getirmelidir. Hakîkî müslimânlık budur. Allahü teâlâ, müslimânların farklı inanışda olmalarını, fırkalar kurmalarını, aralarında îmân farkı olmasını men’ etmişdir. Hele, müslimânların gizli toplantılar yapmasını, gizli cem’iyyetler kurmasını, iftirâ, gîbet gibi harâm olan şeylerle meşgûl olmalarını yasaklamışdır. Bu husûsdaki âyet-i kerîmelerin meâl-i âlîleri şöyledir:
Mücâdele sûresinin 9-10. cu âyetlerinde meâlen, (Ey îmân edenler! Gizli konuşduğunuz zemân, günâh işlemeği, düşmanlık etmeği ve Peygambere [ve dolayısıyla müslimânları idâre eden makâmlara] karşı gelmeği fısıldaşmayın! Ancak iyilik yapmağı ve Allaha karşı gelmekden sakınmağı konuşun.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Öyle gizli toplantılar, müslimânları üzmek için şeytânın istediği şeydir) buyurulmuşdur.
Câsiye sûresinin 17. ci âyetinde meâlen, (Din husûsunda onlara açık alâmetler verdik. Onlar ise, kendilerine ilm geldikden sonra, birbirini çekememezlikden ötürü tefrikaya [ayrılığa] düşdüler. Rabbin bunların birbirinden ayrı düşündükleri husûslar hakkında, kıyâmet günü, şübhesiz aralarında hükm edecekdir) buyurulmuşdur.
Rûm sûresinin 32. ci âyetinde meâlen, (Dinlerinde tefrikaya [ayrılığa] düşüp, fırka fırka olan ve her fırkasının da kendi inançlarını beğenip sevindiği müşriklerden olmayın!) buyurulmuşdur.
Hadîd sûresinin 20. ci âyetinde meâlen, (Bilin ki, dünyâ hayâtı, oyun, oyalanma, süslenme, aranızda öğünme, dahâ çok mal ve çocuk sâhibi olma da’vâsından ibâretdir. Bu ise, şu yağmura benzer ki, kara toprakdan çıkardığı yeşillikler, ekincilerin hoşuna gider. Bu nebâtlar, sonra kurur. Sapsarı olduğu görülür. Sonra çöp olur.Âhiretde ise, [Dünyâya düşkün olanlara] çetin ve sonsuz azâb vardır. [Dünyâlıkları Allahın emrlerine uygun olarak kazananlara ise,] orada Allahın rızâsı ve afv etmesi vardır. Dünyâ hayâtı, sâdece aldatıcı, geçici bir devredir) buyurulmuşdur.
Dünyânın, âhireti kazanmak için bir vâsıta olduğunu, bundan dahâ güzel anlatacak hangi söz vardır? Bunun için, dünyâ zevklerine kapılıp, doğru yoldan çıkacak yerde, dînimizin emrlerine iki elle sarılalım. Îmânı ve din bilgileri doğru olup, sapıklara aldanmamış olan bir müslimân, dürüst bir insan, kanûnlara sâdık bir vatandaş, hakîkî bir âlim, vatansever bir kimse olur. Kendine de, milletine de fâideli olur.
İslâmiyyet, insana kıymet ve ehemmiyyet verir. Allahü teâlâ, Tîn sûresinin 4. cü âyetinde meâlen, (Ben insanı en güzel şeklde yaratdım) buyurmakda, insan hayâtına çok ehemmiyyet vermekde, (Cana kıymayın!) diye emr etmekdedir. Hıristiyanların insanı, (günâhla kirlenmiş bir çirkef) olarak ta’rîf etmesini, islâm dîni şiddet ile red etmişdir. Bütün insanlar, müslimân olmağa elverişli olarak dünyâya gelirler. Sâf ve temiz olarak doğarlar. Bundan sonra artık, kişinin her yapdığı kendinedir. Zümer sûresi 41. ci ve Yûnus sûresi 108. ci âyetlerinde meâlen, (Doğru yolda giden kendi lehinedir, sapıtan kendi zararına sapıtmış olur) buyurulmuşdur. Çünki Allahü teâlâ, onlara en sevgili kulu olan Muhammed aleyhisselâmı Peygamber ve en büyük kitâbı olan Kur’ân-ı kerîmi de rehber olarak göndermişdir. Kur’ân-ı kerîmin ve Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” çok açık olarak gösterdiği doğru yoldan gitmiyenler, bunu beğenmedikleri için, şübhesiz cezâlarını göreceklerdir.
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Sâd sûresinin 87. ci âyetinde meâlen, (Kur’ân ancak, bütün insanlar için bir nasîhatdır) buyurulmuşdur. İsrâ sûresinin 15. ci âyetinde meâlen, (Kim doğru yola girerse, kendi lehine girer. Kim, kendi aklına uyarsa, sapıtırsa, kendi zararına sapıtır. Kimse kimsenin günâhını çekmez. Biz Peygamber göndermedikçe azâb etmeyiz) buyurulmuşdur.
Biz, Allahü teâlânın bizi doğru olan îmâna kavuşdurması için düâ etmeliyiz. Bu da, ancak en hakîkî, en son din olan müslimânlık dînine ve bu dîni doğru olarak bildiren (Ehl-i sünnet)âlimlerinin “rahime hümullahü teâlâ” kitâblarına iki elle sarılmakla olur.
Allahü teâlâ, insanları mü’min, müslimân yapmağa mecbûr değildir. Onun merhameti sonsuz olduğu gibi, azâbı da sonsuzdur. Adâleti de sonsuzdur. Dilediği kuluna sebebsiz olarak ve o istemeden, îmân ihsân eder, verir. Kendi akl-ı selîmine uyarak, ahlâkı ve işleri iyi olanlara da, doğru olan, makbûl olan îmânı vereceği yukarıda bildirilmişdi. Bir insanın îmânlı ölüp ölmiyeceği son nefesde belli olur. Bütün ömrü îmân ile geçip, son günlerinde îmânı giden,îmânsız ölen kimse, kıyâmetde îmânsızlar arasında olur. Îmân ile ölmek için, her gün düâ etmek lâzımdır. Allahü teâlâ, sonsuz merhametinden dolayı, Peygamberler göndererek, var ve bir olduğunu ve inanılması lâzım olan şeyleri, kullarına bildirdi. Îmân, Peygamberin “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdiklerini tasdîk etmek demekdir. Peygamberi tasdîk etmiyen, inkâr eden, kâfir olur. Kâfirler, Cehennemde sonsuz yanacakdır. Peygamberi “aleyhissalevâtü vetteslîmât” işitmiyen kimse, Allahü teâlânın var ve bir olduğunu düşünüp, yalnız buna îmân eder ve Peygamberi “aleyhissalevâtü vetteslîmat” işitmeden ölürse, bu da Cennete girecekdir. Bunu düşünmeyip, îmân etmezse, Cennete girmiyecek. Peygamberi “aleyhissalevâtü vetteslîmât” inkâr etmediği için, Cehenneme de girmiyecekdir. Kıyâmet günü, hesâbdan sonra, tekrâr yok edilecekdir. Cehennemde sonsuz yanmak, Peygamberi “aleyhissalevâtü vetteslimât” işitip de, inkâr etmenin cezâsıdır. Böyle âlimler arasında “rahime-hümullahü teâlâ” (Allahü teâlânın varlığını düşünmeyip îmân etmiyen Cehenneme girecekdir) diyenler varsa da, bu söz Peygamberi “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” işitdikden sonra düşünmiyen demekdir. Aklı olan kimse, Peygamberi “aleyhissalevâtü vetteslîmât” inkâr etmez. Hemen îmân eder. Aklına uymayıp, nefsine, şehvetlerine uyar, başkasına aldanır ise, inkâr eder. Muhammed aleyhisselâmın amcası olan Ebû Tâlib, Onu, kendi öz çocuklarından dahâ çok sevdiğini, her vesîle ile izhâr etmiş ve Onu medh için kasîdeler yazmışdır. Muhammed aleyhisselâmın, onun ölüm döşeği yanına gelip, îmân etmesi için, çok yalvardığı hâlde, an’anesinden ayrılmamak için, îmân etmekden mahrûm kaldığı, târîhlerde uzun yazılıdır.
 

SözDüŞü

Banned
Paylaşım için teşekkürler HAMZA

Hikmet ile felsefe yaptıkları iş bakımından birbirlerine benzerler.

Felsefe Bilgi Sevgisi(Hikmeti Arayan).Dolayısıyla yolda yürüyendir,kesin neticeli bir son yoktur felsefede.Eleştirel bakış açısı esastır.İnsan her şeyi bilemez,arar.

İmam-ı Gazali bir yazısında türlü okyanuslara daldım diyor.

Hikmet ,varlığın özü ,bilginin imkan ve sınırları,insanın evrendeki yeri gibi konularda tümel ve kuşatıcı bilgiler peşindedir.
Esası bilmek ister;bütünsel bilgi ve olgunlaşmak önemlidir.Dini bilgi ve felsefi bilgi beraberdir.

Felsefe hikmete ulaşmak değil,bilgiyi sevme ve ona yönelmedir.Binada bir çatı gibidir.
 
Üst Alt