126- Nemâz vaktleri

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Bu çevirmeyi sâat makineleri yapmakdadır. Riyâdî vaktlerin ve sâat makinelerindeki mer’î vaktlerin, birbirlerinin aynı oldukları anlaşılmakdadır.
1193 [m. 1779] senesinde Erzurûmda hâzırlanmış olan (Mi’yâr-ı evkat) ceb takvîminde diyor ki, (Gölgenin en kısa görüldüğü (mer’î) zevâl vaktinde, ezânî sâat makinesi, takvîmde yazılı zuhr vaktinden temkin zemânı geri getirilerek ayârı tashîh edilir.) Çünki, zevâl vakti, zuhr vaktinden temkin kadar öncedir. Ezânî sâat makinesini ayârlamak için, vasatî sâat makinesi herhangi bir nemâz vaktini gösterince, ezânî sâat makinesi de, bu nemâzın ezânî vaktine getirilir. Fey-i zevâl, arz ve meyl derecelerine göre, ya’nî her arz derecesinde ve her gün başka boydadır.
İkindi nemâzı vaktindeki güneş irtifâ’ını bulmak için, (İrtifâ’gölge uzunluğu) cedveli kullanılır. Bu cedveli, 1924 (Takvîm-i sâl) sonunda görerek, kitâbımızın 572. ci sahîfesine koyduk. Meselâ, 13 Ağustosda, İstanbulda, güneşin gâye irtifâ’ı 64 derece olduğundan, bir metre, dik çubuğun gölgesinin en kısa uzunluğu, cedvelde, 0,49 m. bulunur. Asr-ı evvelde, gölge 1,49 m. ve güneşin irtifâ’ı cedvelde 34 derece olur.
Pergel, fey-i zevâl boyu kadar açılıp, bir ayağı, Nısf-ün-nehâr hattının dâireyi kesdiği noktaya konur. Diğer ayağının Nısf-ün-nehâr hattının dâire dışındaki kısmını kesdiği nokta ile merkez arasındaki mesâfe nısf kutr olmak üzere ikinci bir dâire çizilir. Mikyâsın gölgesi bu ikinci dâireye geldiği vakt, (Hakîkî asr-ı evvel) vakti olur. İkinci dâireyi her gün yeniden çizmek lâzımdır.
Şer’î nemâz vaktlerini, güneşin kenârının şer’î üfukdan olan irtifâ’ına göre hesâb etmek lâzımdır. Nemâz vaktlerinin irtifâ’ları, hakîkî üfukdan olamaz. Hakîkî üfka göre olan irtifâ’ ile hesâb edilen hakîkî gurûb vaktinde, güneş yüksek yerlerin zâhirî üfuk hatlarından batmamış olarak görülmekdedir.
Güneş merkezinin, Nısf-ün-nehârdan iki gündeki geçişleri, ya’nî iki gündeki hakîkî zevâl vaktleri arasındaki zemâna (Hakîkî güneş günü) denir. Bunların uzunlukları birbirlerine müsâvî olmadığı için (Vasatî gün) kullanılır. Vasatî gün uzunluğu, bir güneş senesindeki 365,24 günün 360 da biri zemândır. Vasatî günler, birbirlerine müsâvîdir. Bunların hakîkî güneş günlerinden farkına, bir günlük (Ta’dîl-i zemân) denir. Vasatî gün fazla ise, ta’dîl-i zemân (-), noksan ise (+) dır. Ta’dîl-i zemân, her gün değişerek, bir senede +16 ile -14 dakîka arasında değişmekde, senede dört def’a sıfır olmakdadır.
Güneşin merkezinin hakîkî üfukdan gurûb etdiği (Riyâdî gurûb) vaktinden sonra, arka kenârının, üfk-ı şer’îye inerek, ziyâsının en yüksek tepeden gayb olması için geçen zemâna (Temkin Zemânı) denir.


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Bir beldenin [şehr veyâ köyün] temkini, yükseklik ile ve arz derecesi ile değişir, artar. Günlük değişmesi birkaç sâniyedir. Bütün nemâz vaktleri ve iftâr vakti hesâb edilirken, her beldede, en yüksek yerin temkini kullanılır. Meselâ İstanbulda, Çamlıca tepesinin 267 metre yüksekliği için hesâb edilen 8 dakîka temkin kullanılır. Temkinlerin hergün değişmeleri ve muhtelif sâat birimlerinin birbirlerinden farkları düşünülerek, İstanbulun temkini 10 dakîka kabûl edilmişdir. Güneşin ta’dîl-i zemânı ve meyli ise, hergün takrîben yarım dakîka değişmekdedir. Fekat, günlük mikdârı her beldede aynıdır.

Sâat makineleri, bir vasatî günde 24 sâati gösterir. Vasatî veyâ ezânî zemânları ölçerler. Bir beldenin vasatî sâati, hakîkî mer’î zevâl vaktinden ta’dîl-i zemân kadar farklı olarak 12 yapılır. Ezânî sâat makinesi, güneşin üfk-ı şer’îden, ya’nî en yüksek tepeden gurûb etdiği görülünce, 12 yapılır. Bu sâat makineleri gurubî vaktleri göstermez. Ezânî vaktleri gösterir. Şarka doğru gidildikce, ya’nî tûl derecesi artdıkca, mahallî sâat makinelerinin ayârları ileri alınmakda, bunun için, tûl dereceleri değişince, sâat makinelerindeki nemâz vaktleri değişmemekdedir. Gurûbî ve ezânî gün uzunlukları, birbirlerine takrîben müsâvîdir. Mebde’leri, temkin mikdârı farklıdır. Hakîkî [zevâlî] gün uzunluğundan 1-2 dakîka farklıdırlar. Hesâb ile, nemâzların zevâlî veyâ gurûbî riyâdî vaktleri bulunur. Bu riyâdî vaktler, sâat makinelerinin gösterdikleri mer’î vaktlerin aynıdır. Arz derecesi artdıkca, [yatsı hâriç] dört nemâzın vakti önce olur. Tûl derecesi artdıkca mahallî sâatlerdeki vaktler değişmez ise de, müşterek sâate göre, tûl derecesi artdıkca ileri [önce] olur.
İbni Âbidîn, oruclunun yapması müstehab olan şeyleri bildirirken ve Tahtâvî (Merâkıl-felâh) hâşiyesinde, nemâz vaktlerinde diyorlar ki, (Bir kimse, güneşin üst kenârının, zâhirî üfuk hattından gurûb etdiğini görmedikçe iftâr yapamaz. Alçakda bulunan kimse, gurûbu dahâ önce görünce, yüksekdekinden önce iftâr yapar. Güneşin üfk-ı zâhirî hattından gurûbunu göremiyenler için gurûb, şarkdaki tepelerin kararmasıdır.) Ya’nî şer’î üfukdan olan gurûbdur. Nemâz vaktleri ve iftâr yapmak hesâb edilirken, (Temkin) kullanmak, ya’nî irtifâ’ları şer’î üfuklara göre düşünmek lâzım olduğu, buradan anlaşılmakdadır. Hesâb yaparken, her yükseklik için ayrı olan zâhirî üfuk hatlarından olan zâhirî irtifâ’lar kullanılamaz. Çünki muhtelif zâhirî üfuk hatları ve bunların her birine göre muhtelif irtifâ’lar ve bir mahalde, bir nemâzın muhtelif riyâdî vaktleri olur.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Güneşin kenârının şer’î üfukdan, nemâz vaktinin irtifâ’ına geldiği, riyâdî şer’î vaktini hesâb etmek için, evvelâ bu nemâza mahsûs olan (Fadl-ı dâir = Zemân farkı) hesâb edilir. Fadl-ı dâir, güneşin bulunduğu yer ile, gündüz veyâ gece yarıları arasındaki zemân farkıdır. Fadl-ı dâiri bulmak için, muhtelif düstûrlar [formüller], logaritme ile veyâ hesâb makineleri ile çözülürler. Öğle (zuhr), ikindi (asr), isfirâr, akşam (gurûb), iştibâk ve işâ (yatsı) vaktlerinin Fadl-ı dâirleri, [sâat makinelerinin gösterdiği mer’î] hakîkî zevâl vaktine eklenerek, ba’zı makinelerde, bulunan yatsı nemâzının Fadl-ı dâiri gece yarısından çıkarılarak, fecr ve tulû’ için gece yarısına eklenerek, işrak için hakîkî zevâl vaktinden çıkarılarak, hakîkî veyâ gurûbî zemânlara nazaran riyâdî (hakîkî vaktler) bulunur. Zuhr, asr, gurûb, iştibâk ve işânın hakîkî vaktlerine temkin ilâve ve fecr ile tulû’ riyâdî hakîkî vaktlerinden tarh edilince, (Şer’î vaktler) olur. Çünki, bir nemâzın hakîkî vakti ile şer’î vakti arasındaki zemân farkı, hakîkî üfuk ile şer’î üfuk arasındaki zemân farkı kadardır. Bu da, (Temkin zemânı)dır. Her şehr için tek bir temkin vardır. Bu da, şer’î vaktleri bulmak için kullanılır. Bunlar da, (Ezânî) veyâ (Vasatî) zemânlara çevrilerek takvîmlere yazılır.[1] Hakîkî vakti vasatîye tahvîl için, (Ta’dîl-i zemân) ile muâmele edilir. Gurûbî vakti ezânîye tahvîl için, dâimâ bir (temkin) çıkarılır. Görülüyor ki, zuhr, asr, gurûb ve işâ nemâzlarının gurûbî vaktleri ile ezânî vaktleri, birbirinin aynıdırlar. İslâm âlimleri, asrlarca evvel, (Rub’-ı dâire) âleti veyâ Üstürlâb [Oktant] denilen âlet yaparak, bununla güneşin riyâdî üfka göre veyâ Sekstant ile zâhirî üfuk hattına göre irtifâ’ını ölçmüşler, bundan her nemâz vaktinin hakîkî irtifâ’ını hesâb etmişlerdir. Zevâlden evvelki vaktler, şer’î tulû’ üfkuna, zevâlden sonraki vaktler, şer’î gurûb üfkuna olan irtifâ’ları ile hesâb edilir. Zuhr vakti, gündüz ortasından sonra olduğu için, (şer’î zevâl vakti), hakîkî zevâl vaktinden temkin zemânı sonra olması lâzım olur. Hüsâmeddîn efendinin (Şemâil-i şerîfe) tercemesine bakınız! Ahmed Ziyâ beğ 1339 [m. 1921] târîhli (Rub’-ı dâirenin sûret-i isti’mâli) kitâbında diyor ki, (Hakîkî mer’î zevâl vaktindeki 12 sâata tevâfuk eden vakt-i vasatîye o mevkie âid temkin mikdârı cem’ olundukda, mahallî vasatî sâat ile şer’î zuhr vakti olur.) (Kedûsî)nin (İrtifâ’ risâlesi)ni terceme eden, Fâtih medresesi ders-i âmlarından, ya’nî islâm ilmleri ordinaryüs profesörü Hezargradlı Hasen Şevkı efendi, dokuzuncu bâbında, imsâk vaktini bulmağı bildirince diyor ki, (Bulduğumuz imsâk vaktleri temkinsizdir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
[Ya’nî güneşin merkezinin gurûbî sâate göre, hakîkî üfka -19 derece irtifâ’a yaklaşdığı [riyâdî] vaktdir.] Oruc tutacak kimsenin, bundan iki temkin mikdârı [onbeş dakîka] evvel imsâk etmesi lâzımdır. Böylece, [oruca güneşin ön kenârının şer’î üfka ve ezânî sâate göre olan imsâk vaktinde başlıyarak] orucu fâsid olmakdan kurtulur.) Görülüyor ki, bu büyük âlim de, şer’î ezânî vakti bulmak için hakîkî vaktden temkin zemânının iki mislini çıkarmakda, temkin çıkarılmaz ise, orucun fâsid olacağını bildirmekdedir. Çünki, İstanbulda temkin sekiz dakîka hesâb edilmekde, ihtiyâten on dakîka kabûl olunmakdadır. Ahmed Ziyâ beğ de, (Rub’-ı dâire ile bulunan hakîkî fecr vaktinden temkinin iki misli çıkarıldıkdan sonra, ezânî şer’î imsâk vakti başlar) diyor. İki temkinden birisi, hakîkî vakti şer’î vakte çevirmek içindir. İkincisi, gurûbî sâati, ezânîye çevirmek içindir. Hesâb ile veyâ Rub’-ı dâire ile bulunan hakîkî fecr vaktinden, ezânî sâat için temkin zemânının iki mislini çıkarmak lâzım olması, mahallî vasatî sâat için, bir temkin çıkarmak lâzım olduğunu göstermekdedir. Vasatî zemân için bir temkin çıkarılmazsa, oruc fâsid olur. Kedûsînin irtifâ’ risâlesinin önsözünde, (Meârif nezâretinin 1310 [m. 1892] senesi 230 numaralı ruhsatı ile basıldı) yazılıdır. Bunun için, Osmânlı âlimlerinin zemânında, meselâ Osmânlı âlimlerinin en yüksek makâmı olan (Meşîhat-i islâmiyye)nin hâzırladığı 1334 [m. 1916] senesinin (İlmiyye sâlnâmesi) ismindeki takvîmde ve 1982 ye kadar hâzırlanan takvîmlerin hepsinde ve İstanbul üniversitesi Kandilli rasadhânesinin 1958 târîh ve 14 sayılı (Evkat-ı şer’ıyye) kitâbında imsâk vaktleri, hakîkî vaktlerinden iki temkin zemânı evvel başlamakdadır. Oruca, bu takvîmlerdeki şer’î imsâk vaktinden beş dakîka bile sonra başlayanın orucu sahîh olmaz. Şer’î zevâl vaktinde gölgenin boyu, hakîkî zevâl vaktindeki fey-i zevâlden dahâ uzundur. İkisi arasındaki fark, temkin zemânında hâsıl olan uzunlukdur.
[1] Nemâz vaktlerini hesâb etmek için, (Se’âdet-i Ebediyye) kitâbında misâller verilmişdir.
Martın 21.ci ve Eylülün 23.cü günleri gece ve gündüz uzunlukları 12 sâat olup, güneş dâimâ hakîkî zevâlden altı sâat evvel tulû’ ve altı sâat sonra gurûb eder. Diğer günlerde, Gece ile gündüz müddetleri müsâvî olmadığı için, yaz aylarında, hakîkî zevâl vakti ile hakîkî tulû’ ve hakîkî gurûb vaktleri arasında 6 sâatdan bir mikdâr fazla zemân vardır. Kış aylarında, bu vaktler arasında, bir mikdâr az zemân bulunur. Altı sâatden olan bu zemân farkına (Nısf fadla) zemânı denir. Yaz aylarında, hakîkî tulû’ ve gurûb vaktleri, zevâl vaktinden, 6 ile Nısf fadlanın toplamı kadar farklı olmakdadır. Gurûb vakti, zevâl vaktinden uzaklaşınca, gurûbî sâatın sabâh mebdei, zevâl vaktine yaklaşır.


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Gurûbî sâate göre zevâl vakti, yaz aylarında, Nısf fadlanın 6 sâatden farkı olur. Herhangi bir mahalde:
sin Nısf fadla = tan arz-ı belde x tan meyl
müsâvâtından (Nısf fadla = Yarı fark) derecesi bulunur. Bunun dört misli, zemân dakîkası olur. Meyl ile arz derecelerinin işâretleri aynı ise, ya’nî aynı nısf kürede iseler, Nısf fadla zemânının mutlak kıymeti 6 ya ilâve edilince, hakîkî zemâna göre, riyâdî hakîkî gurûb vakti ve gece yarısı 12 den, sabâh gurûbî 12 ye kadar olan zemân olur. Şemsin hakîkî tulû’ vakti ile zevâli vakti arasında da bu kadar zemân vardır. 6 dan çıkarılırsa, gurûbî zemâna göre riyâdî hakîkî zevâl vakti ya’nî sabâh 12 den zevâl kadar zemân olur ki, aynı zemânda, ezânî zemâna göre şer’î zuhr vakti ve hakîkî zemâna göre, hakîkî tulû’ vaktidir. Bulunulan mahâl ile güneş başka nısf kürelerde ise, nısf fadlanın mutlak kıymeti 6 ya ilâve edilince, o mahallin gurûbî zemâna göre hakîkî zevâl vakti ve hakîkî zemâna göre, hakîkî tulû’ vakti olur. 6 dan çıkarılınca, hakîkî zemâna göre o mahaldeki riyâdî hakîkî gurûb vakti olur. 1 Mayısda, meselâ Privileg hesâb makinesinin 14.55 ⟶₀,,, tan x 41 tan = arc sin x 4 = ⟶₀,,, düğmelerine basılınca, makinenin levhasında, Nısf fadla 53 dakîka 33 sâniye görünür. Hakîkî zemâna göre, riyâdî hakîkî gurûb vakti 6 sâat 54 dakîka, mahallî vasatî zemâna göre 6 sâat 51 dakîka ve müşterek zemâna göre 18 sâat 55 dakîkadır. Şer’î gurûb vakti 19 sâat 5 dakîka olur. Gurûbî zemâna göre hakîkî zevâl vakti 5 sâat 6 dakîka olur. Bundan, İstanbul için gurûb vaktindeki 10 dakîka temkin zemânı dâimâ çıkarılıp 4 sâat 56 dakîka, ezânî zemâna göre zevâl vakti olur. Buna zuhr vaktindeki, yine 10 dakîka temkin zemânı ilâve edince, ezânî sâate göre zuhr vakti, yine 5 sâat 6 dakîka olur. Zuhr vaktindeki temkin, gurûb vaktindeki temkinin aynı olduğu için, gurûbî zemâna göre hakîkî zevâl vakti ile ezânî zuhr vakti aynı olmakdadırlar. İkindi ve yatsının ezânî vaktleri de böyledir. Müşterek sâat ile şer’î tulû’ vakti 4 sâat 57 dakîka olur. 5 sâat 6 dakîka, hakîkî gece müddetinin yarısıdır. Hakîkî gece müddeti olan 10 sâat 12 dakîkadan 2 temkin zemânı çıkarılınca, ezânî zemâna göre şer’î tulû’ vakti 9 sâat 52 dakîka olur. Türkiyenin her yerinde, imsâk vaktinden onbeş dakîka sonra sabâh nemâzı kılınır. Yüksek bir yerin D inhitât-ı üfuk zâviyesi:
ahlak_img_2.jpg


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Y = metre olarak yükseklikdir.

(Fadl-ı dâir sâati), H, her yerde, aşağıdaki düstûr ile bulunur ki, aranılan vakt ile nısf-ün-nehâr arasındaki zemândır. Ezânî imsâk vakti: [12 + zuhr - H - (1 ÷ 3) = Sâat] ve işâ vakti: [H - (12 -zuhr)] Sâat olur. Ziyâ te’sîri ile işliyen Privileg hesâb makinesinde, H:
h sin - φ sin x δ sin= ÷ φ cos ÷ δ cos = arc cos ÷ 15 = ⟶₀,,,
h = irtifâ’, φ = arz, δ = meyl,
h irtifâ’ı, geceleri ve φ ile δ da cenûb nısf kürede (-) olacakdır.
Nemâz vaktleri de, Casio hesâb makinesi ile, şu şeklde müşterek sâat olarak bulunur:
H + S - T = ÷ 15 + 12 - E + N = INV ₀,,,
S = sâat başı tûl, T = tûl, E = ta’dîl, N = temkin,
H, S, T değerleri derece; E, N değerleri sâat olarak alınacakdır.
H ve N öğleden önce ( -), öğleden sonra ( + ) dır.
Temkin müddeti N, arz derecesi 44 dereceden aşağı ve en yüksek yeri 500 metreden az olan yerler için, aşağıdaki düğmeler ile sâat olarak bulunur. Ya’nî, âletin levhasında görülen 0 sâat ile dakîka ve sâniye rakamları temkin olur:
0,03 x Y√ + 1.05 = sin ÷ φ cos ÷ δ cos x 3,82 = INV ₀,,,
Pil ile işliyen CASIO fx 3600 P hesâb makinesinde H Fadl-ı dâiri bulmak için, makine, tertîb edildikden sonra, P[SUB]1[/SUB] irtifâ’ RUN meyl RUN arz RUN düğmelerine basılır. Meselâ, meyl 21°. 47'. 43.5" ise, meyl için, 21 ₀,,, 47 ₀,,, 43,5 ₀,,, düğmelerine basılır. Makinenin levhasında hakîkî sâat görülür. Mikdârlar (-) ise sonra ± düğmelerine de basılır. Makineyi tertîb etmek için, MODE ⓪ P[SUB]1[/SUB] ENT sin x ENT Kin 1 sin x ENT Kin 3 sin = ÷ Kout 1 cos ÷ Kout 3 cos = INV cos ÷ 15 = INV ₀,,, MODE ⊡ düğmelerine basılır.
Tertîb edilmiş hesâb makineleri ile, tûl ve arz dereceleri verilen herhangi bir mahaldeki, bütün nemâz vaktlerini, bir günlük veyâ bir senelik olarak, hemen, cedvel hâlinde vermekdedir. Bu cedvel, telefona merbût (Faks) ile hemen, dünyânın her yerindeki bir telefon faksına gönderilmekdedir. (Se’âdet-i Ebediyye) 200.cü sahîfeye bakınız!
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Herhangi bir günde, güneşin meyli ve ta’dîl-i zemân ma’lûm ve arz derecesi 41 olan yerlerde nısf fadla ve fadl-ı dâir ve nemâz vaktleri, hiçbir hesâba ve düstûra ve hesâb makinesi kullanmağa lüzûm olmadan, (Rub’-ı dâire) ile kolayca ve sür’at ile anlaşılmakdadır. Rub’-ı dâire ve bunun isti’mâlini bildiren ta’rifesi, Hakîkat Kitâbevi tarafından i’mâl ve tevzî’ edilmekdedir.

İbâdetlerin vaktlerini ta’yîn ve tesbît etmek, ya’nî anlayıp anlatmak, din bilgisi ile olur. İbâdetlerin vaktlerini, din âlimleri, ya’nî müctehidler anlamış ve bildirmişlerdir. Fıkh âlimleri, müctehidlerin bildirdiklerini (Fıkh) kitâblarında yazmışlardır. Bildirilmiş olan vaktleri, hesâb etmek ise, astronomi bilen müslimânların vazîfesidir. Hesâb edilmesi câiz olan vaktleri, astronomi âlimleri bulur. Bunların bulduğunu, din âlimlerinin tasdîk etmeleri şartdır. Nemâz vaktlerini sâat ile ve kıbleyi pusula ile anlamanın câiz olduğu (İbni Âbidîn)de (Nemâzda kıbleye dönmek) bahsinde ve (Fetâvâ-i Şemsüddîn Remlî)de yazılıdır. (Mevdû’ât-ul-ulûm)da diyor ki, (Zemânımızda nemâz vaktlerini hesâb etmek, farz-ı kifâyedir. Müslimânların güneşin hareketinden veyâ takvîmlerden anlamaları farzdır.)
İbni Âbidîn ve Şâfi’î (El-envâr) ve mâlikî (El-mukaddemet-ülizziyye) şerhinde diyor ki, (Nemâzın sahîh olması için, vakti girdikden sonra kılınması ve vaktinde kılındığını bilmek şartdır. Vaktin girdiğinde şübheli olarak kılıp, sonra vaktinde kılmış olduğunu anlarsa, bu nemâzı sahîh olmaz. Vaktin bilinmesi, vaktleri bilen âdil bir müslimânın okuduğu şer’î ezânı işitmekle olur. Ezânı okuyan âdil değil ise, [veyâ âdil müslimânın hâzırladığı takvîm yoksa], kendisi vaktin girdiğini araşdırıp, kuvvetli zan edince kılmalıdır. Fâsıkın veyâ âdil olduğu bilinmeyen kimsenin, kıbleyi göstermesi, temiz, necs, halâl, harâm demesi gibi dinden olan haberleri de, ezân okuması gibi olup, ona değil, kendi araşdırıp anladığına uyması lâzımdır.) Yalnız kılanların, hastaların, yolcuların, işe dalıp nemâzı kaçırmak korkusu olanların, her nemâzı, vaktinin evvelinde kılmaları lâzımdır. Sabâh nemâzını vaktinin sonunda kılmak, hanefî mezhebinde efdaldir.
Sabâh nemâzının ve orucun evvel vakti, fecr-i sâdık vakti ile başlar. Bu vakt, gurûb vaktinde 12 den başlayan ezânî sâatin fecr vaktine gelmesinden anlaşılır. Yâhud gece yarısı 12 den başlayan vasatî sâatin fecr vaktine gelmesinden anlaşılır.
Şemsin tulû’u, gece yarısı 12 den, gece müddetinin yarısı sonra veyâ gurûb vaktindeki 12 den, gece müddeti kadar sonra veyâ zevâlden gündüz müddetinin yarısı kadar evvel başlar. Sabâh gurûbî sâatin 12 vakti, gurûb vaktindeki 12 den, 12 sâat sonra veyâ gece yarısı 12 den gündüz müddetinin yarısı kadar sonra veyâ hakîkî zevâl vaktinden gece yarısı müddetinin yarısı kadar evveldir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Tulû’ vakti ile sabâhın 12 vakti arasında, gece ve gündüz uzunluklarının yarıları arasındaki fark kadar zemân vardır.
Cemâ’at ile öğle nemâzını, yazın sıcakda geç, kış günleri ise, erken kılmak müstehabdır. Akşam nemâzını her zemân erken kılmak müstehabdır. Yatsıyı, şer’î gecenin üçde biri oluncaya kadar geç kılmak müstehabdır. Gecenin yarısından sonraya bırakmak tahrîmen mekrûhdur. Bu gecikdirmeler, hep cemâ’at ile kılanlar içindir. Evinde yalnız kılan, her nemâzı vakti girer girmez kılmalıdır. (Künûz-üd-dekâık)da yazılı ve Hâkimin ve Tirmüzînin bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (İbâdetlerin en kıymetlisi, evvel vaktinde kılınan nemâzdır) buyuruldu. (İzâlet-ül hafâ)nın beşyüzotuzyedinci sahîfesinde yazılı, (Müslim) kitâbındaki hadîs-i şerîfde, (Bir zemân gelecek, âmirler, imâmlar, nemâzı öldürecekler, [nemâzın edâsını] vaktinden sonraya bırakacaklardır. Sen, nemâzını vaktinde kıl! Senden sonra, cemâ’at olurlarsa, onlarla da, tekrâr kıl! İkinci kıldığın nâfile olur) buyuruldu. İkindiyi ve yatsıyı, İmâm-ı a’zamın kavline göre kılmak ihtiyâtlı olur. Uyanamayan, vitri yatsıdan hemen sonra kılmalıdır. Yatsıdan evvel kılarsa, sonra tekrâr kılar. Uyanabilen ise, gecenin sonunda kılmalıdır.
Bir beldede, bir nemâz vakti, mahallî veyâ müşterek vasatî zemâna göre ma’lûm iken, bu nemâzın ezânî zemâna göre vaktini bulmak için, şu iki düstûr kullanılmakdadır:
Müşterek zemâna göre vakt = Ezânî zemâna göre vakt + Müşterek zemâna göre şer’î gurûb vakti.
Ezânî zemâna göre vakt = Müşterek zemâna göre vakt - Müşterek zemâna göre şer’î gurûb vakti. Gurûbdan evvelki zemânlarda, çıkarma yapabilmek için, önce 12 ilâve edilir. Ahmed Ziyâ beğin kitâbında, gurûb vakti yerine, zevâl vakti düstûru kullanılmakdadır.
Bu ikinci düstûr, herhangi bir vaktde, ezânî sâati ayârlamak için de kullanılır.
Mâlikî ve şâfi’î mezheblerinde, öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı nemâzları cem’ edilebilir. Bu iki nemâzdan biri, ikincisinin vaktinde kılınabilir.
KERÂHET ZEMÂNLARI Nemâz kılması tahrîmen mekrûh, ya’nî harâm olan vaktler üçdür: Bu üç vakte (Kerâhet zemânı) denir. Bu üç zemânda başlanan farzlar sahîh olmaz. Nâfileler sahîh olursa da, tahrîmen mekrûh olur. Bu nâfileleri bozmalı, başka zemânda kazâ etmelidir. Bu üç zemânın birincisi, sabâhları güneş doğarken başlayıp, 40 dakîka devâm eden zemândır. Bu zemânın sonuna (Dühâ vakti) ve (İşrak vakti)denir.


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Kerâhet zemânının ikincisi, güneş zevâlde ikendir. Güneşin gurûbundan 40 dakîka evvel üçüncü kerâhet zemânı başlamakdadır. Güneşin doğması, tulû’ vaktinden, ya’nî üst kenârının mer’î üfuk hattından görünmeğe başlayıp, bakamıyacak kadar yükselmesine, ya’nî (Dühâ vakti)ne kadar olan zemândır. Ya’nî kerâhet zemânının sonuna kadardır. Güneşin zevâlde olması, semâdaki şer’î zevâl mahalli olan dâirenin içinde bulunmasıdır. Ya’nî hakîkî zevâl vaktinden tem-kin zemânı evvel ve sonra olan iki vakt arasındaki zemândır. Bu zemân, öğle nemâzı vaktinden İstanbul için, 20 dakîka evvel başlamakdadır. Güneşin batması da, bakacak kadar sararmağa başladığı vaktden batıncaya kadar olan zemân demekdir. Bu zemânın mikdârı, İstanbul gibi 41 derece olan mahaller için, 37 dakîka ile 42 dakîka arasında değişmekdedir. Ortalama olarak 40 dakîkadır. Bu zemânın evvel vaktine (İsfirâr-ı şems) veyâ (Kerâhet vakti) denir. Güneş batarken, yalnız o günün ikindisi kılınır. Fekat, ikindiyi isfirâr vaktine gecikdirmek tahrîmen mekrûhdur. İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre, yalnız Cum’a günü güneş tepede iken, nâfile kılmak mekrûh olmaz. Bu kavl za’îfdir. Önceden hâzırlanmış cenâzenin nemâzı, secde-i tilâvet ve secde-i sehv de câiz değildir. Bu vaktlerde hâzırlanan cenâzenin nemâzını, bu vaktlerde kılmak sahîh olur.
Yalnız nâfile kılmak mekrûh olan iki vakt vardır. Sabâh Fecr-i sâdık [tan yeri] ağardıkdan, güneş doğuncaya kadar, sabâh nemâzının sünnetinden başka nâfile kılınmaz. İkindiyi kıldıkdan sonra, akşam nemâzından önce nâfile kılmak tahrîmen mekrûhdur. Cum’a günü imâm minbere çıkınca ve mü’ezzin ikâmet okurken, diğer nemâzlarda imâm nemâzda iken nâfileye, ya’nî sünnete başlamak mekrûhdur. Yalnız sabâh sünnetine başlamak mekrûh değildir. Bunu da safdan uzak veyâ direk arkasında kılmalıdır. Minbere çıkmadan başlanan sünneti temâmlamalı denildi.
Sabâh nemâzı kılarken, güneş doğmağa başlarsa, bu nemâz sahîh olmaz. İkindiyi kılarken güneş batarsa, bu nemâz sahîh olur. Akşamı kıldıkdan sonra, tayyâre ile batıya gidince, güneşi görse, güneş batınca akşamı tekrâr kılar. Orucunu bozmuş ise, bayramdan sonra kazâ eder.
Hanefî mezhebinde, yalnız Arafât meydânında ve Müzdelifede hâcıların iki nemâzı cem’ etmeleri lâzımdır. Hanbelî mezhebinde, seferde ve hastalıkda, kadının emzikli veyâ müstehâza olmasında, abdesti bozan özrlerde, abdest ve teyemmüm için meşakkat çekenlerde ve a’mâ ve yer altında çalışan gibi, nemâz vaktini anlamakda âciz olanın ve canından, malından ve nâmûsundan korkanın ve ma’îşetine zarar gelecek olanın, iki nemâzı cem’ etmeleri câiz olur. Nemâzı kılmak için işlerinden ayrılmaları mümkin olmıyanların, bu nemâzlarını kazâya bırakmaları, hanefî mezhebinde câiz değildir.


 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Bunların, yalnız böyle günlerde, (Hanbelî mezhebi)ni taklîd ederek, öğle ile ikindiyi veyâ akşam ile yatsıyı takdîm yâhud te’hîr ederek, cem’ etmeleri, ya’nî birlikde kılmaları câiz olur. Cem’ ederken, öğleyi ikindiden ve akşamı yatsıdan önce kılmak, birinci nemâza dururken, cem’ etmeği niyyet etmek, ikisini ard arda kılmak ve abdestin, guslün ve nemâzın hanbelî mezhebindeki farzlarını ve müfsidlerini öğrenmek ve bunlara uymak lâzımdır.

6) Nemâzın şartlarından altıncısı, nemâza niyyet etmekdir. Niyyet kalb ile olur.
7) Nemâzın şartlarından yedincisi, (İftitâh tekbîri)dir. Ya’nî, nemâzın evvelinde, (Allahü ekber) demekdir. Bu yedi şartın birini, sehven veyâ kasden, terk eden kimsenin nemâzı sahîh olmaz.


İslâmiyyete uyan kişi, hayrlı olur her işi,
bilmeden uymak olamaz, önce lâzım fıkh bilgisi.
 
Üst Alt