24-)BİRİNCİ CİLD, 128. ci MEKTÛB

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Fenâ ve bekâya vâsıl olmadan evvel, hâsıl olan ahvâlin bir kıymeti yokdur. Hak teâlâya tâlib olanın, Onun mâ-sivâsından [mahlûklardan] uzaklaşması lâzımdır. Ahvâle ve mevâcide tâlib olan, mâ-sivâya tâlibdir. Fenâ ve bekâ lâzımdır. Bu ikisini elde etmeğe çalışmalıdır. Vilâyet, bu ikisi ile hâsıl olur. Îcâdımızın sebebi olan ma’rifet, bu ikisi ile hâsıl olur. Şevkın ve aşkın hâsıl etdiği kalbdeki hâller lâzım değildir.

Nasıl olduğu anlaşılamıyan güzele olan muhabbet de, anlaşılamaz. Ba’zı hâller hâsıl olabilir. Bağırmak, ağlamak da olur. Herkes kendi nefsini çok sevmekdedir. Mâl, zevce, evlâd gibi, herşeyi kendi nefsi için sevmekdedir. Nefsini sevmesinde, hiç şevk, bağırmak yokdur. Mahbûb-ı hakîkî, nefsden dahâ çok sevilir. Fenâ, bu muhabbetin netîcesidir. Resûlullahı sevmek de böyledir “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”. Hadîs-i şerîfde, (Bir kimse, beni kendi nefsinden ve ehlinden ve bütün insanlardan dahâ çok sevmedikce, bana îmân etmiş olmaz) buyuruldu. Velî, Resûlullahın vekîlidir. Allahü teâlâdan feyzlerin, ma’rifetlerin gelmesine, sıfât-ı ilâhiyyenin tecellîsine vâsıtadır. Ona muhabbetin de, böyle olması lâzımdır.
 
Son düzenleme:
Üst Alt