14- Müslimânların iki gözbebeği önsöz

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Allahü teâlâ, dünyâda bütün insanlara acıyor. Fâideli şeyleri herkese gönderiyor. Zararlardan korunmak, se’âdete kavuşmak için yol gösteriyor. Âhıretde, Cehenneme girmesi gereken suçlu mü’minlerden dilediğini afv ederek, ihsân yapacakdır. Her canlıyı yaratan, her varı her ân varlıkda durduran, hepsini korku ve dehşetden koruyan yalnız Odur. Böyle bir Allahın şerefli ismine sığınarak, bu kitâbı yazmağa başlıyoruz.

Allahü teâlâya hamd ederiz. Herhangi bir kimse, herhangi bir zemânda, herhangi bir yerde, herhangi bir kimseye, herhangi birşeyden dolayı, herhangi bir sûretle hamd ederse, bu hamdlerin, şükrlerin hepsi Allahü teâlâya olur. Çünki herşeyi yaratan, terbiye eden, yetişdiren, her iyiliği yapdıran, gönderen, hep Odur. Kuvvet, kudret sâhibi yalnız Odur. O hâtırlatmazsa, iyilik ve kötülük yapmayı kimse irâde, arzû edemez. Kulun irâdesinden sonra, O da istemedikce, kuvvet ve fırsat vermedikçe, kimse kimseye iyilik ve kötülük yapamaz. Merhamet etdiği kulları, kötülük yapmak irâde edince, O irâde etmez ve yaratmaz. Böyle kullardan hep iyilik meydâna gelir. Gadab etdiği düşmanlarının kötü irâdelerinin yaratılmasını O da irâde eder ve yaratır. Bu kötü kullar, nefslerine uydukları için, iyilik yapmak istemezler. Bunlardan hep fenâlık hâsıl olur.

Allahü teâlânın çok sevdiği Peygamberi Muhammed aleyhisselâma salât ve selâm ederiz. O yüce Peygamberin Ehl-i beytine, Eshâbının herbirine “radıyallahü teâlâ anhüm” hayrlı düâlar ederiz.
Allahü teâlâ müslimânlara, Kur’ân-ı kerîme sarılmalarını, Kur’ân-ı kerîm etrâfında birleşmelerini emr ediyor. Eshâb-ı kirâm, her emre tâm uydukları için, birleşdiler, sevişdiler, kardeş oldular. Onların bu sevişmelerini, Allahü teâlâ, (Feth) sûresinde haber veriyor ve övüyor. Birleşmekden kuvvet hâsıl olur. Ayrılık, felâkete sebeb olur. Biz de Eshâb-ı kirâm gibi olalım. Onların güzel ahlâkı ile ahlâklanalım. Sevişelim. Kur’ân-ı kerîmin gösterdiği doğru yolda birleşelim. Bu yoldan sapanların, bölücülerin yalanlarına aldanmıyalım. Herkese iyilik edelim. Herkese tatlı dilli, güler yüzlü olarak, müslimânlığın şerefini bütün dünyâya tanıtalım. Hükûmete, kanûnlara karşı gelmemek her müslimânın vazîfesidir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Cevap: 14-müslimânların iki gözbebeği önsöz

Fitne, karışıklık çıkarmak büyük günâhdır. Mezheb ayrılıkları döğüşmeğe sebeb olmamalıdır. Bizi parçalamak istiyen yabancılar, her dilde kitâb basdırıyorlar. Hadîs-i şerîfleri değişdirerek, âyet-i kerîmelere yanlış, bozuk ma’nâlar vererek ve acıklı hikâyeler uydurarak, temiz gençleri aldatıyorlar.

İslâmiyyeti içerden yıkmak istiyenleri bildirmek ve yalanlarını, iftirâlarını cevâblandırmak için, İslâm âlimleri bin senedenberi binlerce kitâb yazmışlar, müslimânları bu belâya sürüklenmekden korumuşlardır. Bu fâideli kitâblardan biri, Hindistânın büyük âlimlerinden Şâh Veliyyullah Ahmed Sâhibin “rahmetullahi teâlâ aleyh” fârisî olarak yazdığı (Kurret-ül-ayneyn) kitâbıdır. Şâh Veliyyullah hazretleri 1114 [m. 1702] de Delhîde tevellüd ve 1176 [m. 1762] da orada vefât etmişdir.
Bu kitâbdaki yazıların hepsinin senedleri, vesîkaları, (Tuhfe-i isnâ aşeriyye) kitâbında uzun yazılıdır. Meselâ, yedinci bâbda, hazret-i Alînin birinci halîfe olacağını isbât için, ba’zı kimselerin beş âyet-i kerîmeye ve oniki hadîs-i şerîfe verdikleri ma’nâların yanlış olduğunu bildirdikden sonra diyor ki, (Ehl-i sünnete göre, Kur’ân-ı kerîmden sonra, en kıymetli kitâb (Buhârî-yi şerîf)dir. Bu kitâbda Peygamberimizin hadîs-i şerîfleri yazılıdır. Ba’zı kimselere göre, Kur’ân-ı kerîmden sonra, en kıymetli kitâb, (Nehc-ül-belâga)dır. Bu kitâbda, Radî ismindeki kimse, hazret-i Alînin hutbelerini yazmışdır. Bu hutbeleri yazarken, hazret-i Alînin Şeyhaynı öven sözlerini çıkarmış, başka eklemeler, değişdirmeler yapmışdır. Hazret-i Alînin hutbeleri o kadar değişmiş, o kadar bozulmuş ki, (Nehc-ül-belâga)yı şerh eden şî’î âlimleri birçok yerlerine ma’nâ verememişler, olduğu gibi yazmak zorunda kalmışlardır). (Tuhfe-i isnâ aşeriyye) kitâbı fârisîdir. Arabîye terceme edilmişdir. Mahmûd Şükri Âlûsî, bu arabî tercemeyi kısaltmış ve (Muhtasar-ı Tuhfe) demişdir. Zâhirî ilmlerdeki ve tesavvuf bilgilerindeki yüksek derecesi ile tanınmış olan büyük velî seyyid Abdüllâh-i Dehlevî hazretleri, fârisî (Mektûbât) kitâbının altmışbirinci mektûbunda, (Nehc-ül-belâga) kitâbındaki hutbeler sahîh değildir buyurmakdadır. Ba’zı kimseler bu bozuk kitâbı (İstinâd-ı Nehc-ül-belâga) adı ile basdırıp, her memlekete parasız gönderiyorlar. Muhammed bin Hüseyn Mûsevî Radî, Mürtedâ ismindeki yehûdînin kardeşidir. Alî bin Hüseyn Mûsevî Mürtedâ da, (Hüsniyye) kitâbında, çok çirkin, iğrenç kelimelerle Ehl-i sünnet âlimlerine saldırmakdadır. Her ikisi de acem seyyididir. Muhammed Radî 406 [m. 1016] ve Mürtedâ 436 [m. 1044] senesinde Bağdâdda ölmüşlerdir. (Tuhfe-i isnâ aşeriyye) kitâbının yazarı, hâfız Gulâm Halîm Abdül’azîz bin Kutb-üddîn şâh Veliyyullah Ahmed Sâhib Dehlevî 1239 [m. 1824] da vefât etmişdir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Cevap: 14-müslimânların iki gözbebeği önsöz

Her müslimânın Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdığı (İlm-i hâl) kitâblarından birini okuyup öğrenmesi ve çocuklarına öğretmesi lâzımdır. Hepimizin nefs-i emmâresi kâfirdir. Îmânımızın gitmesini, doğru yoldan sapmamızı istiyor. Dinsizlerin, sapıkların bozuk, zararlı kitâblarını, dergilerini okumamız, yabancıların radyolarını, televizyonlarını dinlememiz için bizi sürüklüyor. Harâm olan şeyleri yapmak, sapıkların yalanlarına inanmak ve kâfirlerin âdetlerine, modalarına uymak, nefslerimize tatlı geliyor. İbâdet yapmak ona güç geliyor. İşte bunun için, kâfirlik ve sapıklık her yere kolayca yayılıyor. Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde buyuruyor ki, (Nefsinizi düşman biliniz! Nefsleriniz bana düşmandır). Nefsin sevdiklerini yapmamak büyük cihâddır. Çok sevâbdır.

Nefs-i emmâremizin ve sapıkların, mezhebsizlerin ve kâfirlerin tuzaklarına düşmemek için biricik ilâc, İlmihâl kitâblarını okumak, îmânı ve ibâdetleri doğru olarak bu kitâblardan öğrenmekdir. Müslimânlar, çocuklarını, Kur’ân hocasına göndermeli, Kur’ân-ı kerîm okumasını, nemâz kılmasını, îmânın, islâmın şartlarını, onlara muhakkak öğretmelidir. Nefs-i emmâre, burada da karşımıza çıkar. (Önce ekmek parası kazanmasını öğrensin. Onları sonra da öğrenir) diyerek aldatır. Çocuğunun müslimân olmasını istiyen, dünyâda ve âhıretde se’âdete kavuşmasını dileyen ana ve baba, nefsin ve insan şeytânlarının yalanlarına aldanmamalı, çocuklarını, elbette Kur’ân-ı kerîm hocasına göndermelidir. Mektebe başladıkdan sonra göndermek çok güç, hattâ imkânsız olur. Ağaç yaş iken bükülür. Kartlaşınca bükmeğe kalkılırsa, kırılır, zararlı olur. İslâm bilgileri verilmiyen çocuk, sapık veyâ kâfir olur. Ananın, babanın, sonra âh etmeleri, dizlerini dövmeleri, kendilerini ve çocuklarını Cehennemden kurtarmaz. Sevgili Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, bu pek acı hakîkati anlatmak için, (Helekel-müsevvifûn!) buyurdu. Bunun ma’nâsı, (Hayrlı işlerinizi hemen yapınız. Yarına bırakmayınız) demekdir. Hayrlı işlerin birincisi, en mühimmi, çoluk-çocuğuna islâmiyyeti öğretmekdir. Her müslimânın bu birinci vazîfeyi hemen yapması, yarına bırakmaması lâzımdır.

Kimseye bâkî değildir, mülk-i dünyâ sîmü zer,
bir harâb olmuş kalbi ta’mîr etmekdir hüner.
Buna fânî dünyâ derler, durmayıp dâim döner.
Âdem oğlu bir fenerdir, âkıbet bir gün söner!
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Cevap: 14-müslimânların iki gözbebeği önsöz

MÜSLİMÂNLARIN İKİ GÖZBEBEĞİ
(Hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer)
Aşağıdaki yazı, büyük islâm âlimi şâh Veliyyullah-ı Dehlevînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Kurret-ül ayneyn fî-tafdîl-iş-şeyhayn) ismindeki fârisî kitâbından terceme edilmişdir. Bu kitâb, ikiyüzyetmiş sahîfe olup, 1310 [m. 1892] de Pişâverde basılmışdır.

(Kurret-ül-ayneyn) kitâbında bir Mukaddime ile iki fasl vardır. Mukaddimede, Şeyhaynın üstünlükleri, nakle ve akla dayanılarak bildirilmekdedir. Birinci faslda, şî’î âlimlerinden Nasîreddîn-i Tûsînin (Tecrîd) kitâbındaki yazılarına cevâb verilmekdedir. Muhammed Nasîreddîn-i Tûsî, 597 [m. 1201] de Tus şehrinde tevellüd ve 676 [m. 1274] da Bağdâdda vefât etdi. İkinci faslda, hased edenler ve zındıklar tarafından Şeyhayne yapılan iftirâlara, yalanlara cevâb verilmekdedir.
Şeyhayn, ya’nî hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer “radıyallahü anhümâ”, Eshâb-ı kirâmın en üstünleridir. Zemânımızda bid’at sâhibleri, ya’nî sapıklar çoğaldığı için, bu üstünlükde şübheler hâsıl olmağa başladı. Hattâ, Selef-i sâlihînin doğru inanışları unutuluyor. Hâlbuki, Şeyhaynın üstünlüğü, hem akl ile, hem de nakl yolu ile meydânda olan bir gerçekdir. Nakl, üç yoldan gelmekdedir. Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine mü’min ve sâlih halîfeler vereceğini, dînini bunlarla kuvvetlendireceğini, Nûr sûresinin ellibeşinci âyetinde va’d buyurdu. Resûlullahın gördüğü ve Eshâb-ı kirâmın görüp Resûlullahın açıklamış olduğu rü’yâlar da bunu bildirmişdir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, kendinden sonra, Şeyhaynın halîfe olacaklarını, hem açık olarak, hem de işâret ederek, çok bildirmişdir. Hak halîfe olduklarını bildiren bu vesîkalar, tevâtür yolu ile bizlere gelmişdir. O hâlde Şeyhayn, müslimânların en üstünleridir. Tirmüzînin ve Hâkimin bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (Benden sonra, Ebû Bekre ve Ömere iktidâ ediniz!) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîfi, Huzeyfe ve İbni Mes’ûd haber verdiler. Hâkimin kitâbında, Enes bin Mâlik diyor ki, Benî Mustalak kabîlesi, beni, Resûlullaha gönderdi. Senden sonra, zekâtlarımızı kime vereceğimizi sor dediler. Gelip sordum. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Ebû Bekre veriniz!) buyurdu. Tekrâr gönderdiler. Gelip, Ebû Bekrden sonra kime verelim dediklerini söyledim. (Ömere!) buyurdu. Bir dahâ gelip, Ömerden sonra kime verelim dediklerini söyledim. (Osmâna!) buyurdu. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, son hastalığında kendi yerine hazret-i Ebû Bekri “radıyallahü teâlâ anh” imâm yapdı.




 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Cevap: 14-müslimânların iki gözbebeği önsöz

Başkasının imâm olmasını açıkca red eyledi. Eshâbın büyüklerinden hazret-i Ömer ve hazret-i Alî, hazret-i Ebû Bekrin halîfe olacağını buradan da anladılar. Eshâb-ı kirâmdan hiçbiri, buna karşı olmadı. Buhârîde diyor ki, Resûlullahın emri ile, Ebû Bekr-i Sıddîk, Eshâb-ı kirâma sabâh nemâzı kıldırıyordu. Resûlullah, ansızın oda kapısının perdesini aralayıp, Eshâbını nemâzda görünce tebessüm eyledi. Ebû Bekr-i Sıddîk Resûlullahı nemâz kıldırmağa geliyor sanarak geri çekildi. Eshâb-ı kirâm da, anlıyarak sevindiler. Mubârek eli ile işâret ederek, (Nemâzınızı temâmlayınız!) buyurdu. Perdeyi indirdi. O gün vefât etdi. Hadîs âlimleri, sözbirliği ile bildiriyorlar ki, bir kadın, Resûlullahdan birşey sordu. (Sonra gel, sor!) buyurdu. Yâ Resûlallah! Gelince, seni bulamazsam ne yaparım deyince, (Gelince beni bulamazsan, Ebû Bekre sor!) buyurdu.

Süâl: Hazret-i Ömer ve hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anhümâ”, Resûlullah, kendinden sonra, kimin halîfe olacağını bildirmedi dediler. Buna ne dersiniz?
Cevâb: Bu iki imâm, Resûlullah, Eshâbını toplıyarak, kendinden sonra Ebû Bekre bî’at edilmesini emr buyurmadı dediler. Çünki, her ikisi de, nemâz kıldırması için emr olunması, halîfe olacağını göstermekdedir demişlerdir. Ebû Vâîl diyor ki, hazret-i Alî yaralanıp yatınca, kimi halîfe yapacaksın dediler. Allahü teâlâ, size iyilik irâde buyurdu ise, en iyinizi başınıza seçersiniz buyurdu. Hazret-i Alînin bu sözü de, hazret-i Ebû Bekrin en üstün olduğunu bildirmekdedir. Hâkimin kitâbında, hazret-i Alînin “radıyallahü teâlâ anh” bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, Ebû Bekre çok rahmet eylesin! Bana kızını verdi. Hicretde beni Medîneye götürdü) buyuruldu. Nizâl bin Sebre “radıyallahü anh” diyor ki, hazret-i Alîye “radıyallahü anh”, neş’eli bir zemânında, kimleri arkadaş edindin dedim. (Resûlullahın Eshâbının hepsi benim arkadaşlarımdır), buyurdu. Ebû Bekr için ne dersin dedim. (O, öyle bir insandır ki, Allahü teâlâ, Cebrâîl aleyhisselâm vâsıtası ile ve Peygamberi Muhammed aleyhisselâm vâsıtası ile ona (Sıddîk) ismini vermişdir) dedi. Sa’îd bin Müseyyeb “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, (Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” Resûlullahın vezîri idi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bütün işlerinde onun ile meşveret ederdi. İslâmda Resûlullahın ikincisi idi. Mağarada Resûlullahın ikincisi idi. Bedr gazâsında çardak altında Resûlullahın ikincisi idi. Kabrde de Resûlullahın ikincisi oldu. Resûlullah, hiçkimseyi onun önüne geçirmez idi). Abdürrahmân bin Ganemin bildirdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hazret-i Ebû Bekre ve hazret-i Ömere dedi ki, (İkinizin söz birliği etdiğiniz hiçbir işde sizden ayrılmam.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Cevap: 14-müslimânların iki gözbebeği önsöz

Allahü teâlâ, İslâm dînini hazret-i Ömer ile kuvvetlendirdi. Tirmüzînin ve Ebû Dâvüdün ve Hâkimin bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, hakkı Ömerin diline ve kalbine yerleşdirmişdir) buyurdu. Buhârînin ve Müslimin bildirdikleri hadîs-i şerîfde,(Şeytân Ömerin gölgesinden kaçar) buyuruldu. Buhârînin ve Müslimin bildirdikleri hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” (Mi’râcda, Ömere verilecek olan köşkü gördüm) buyurdu. Makâm-ı İbrâhîm için ve kadınların örtünmesi için ve Bedr gazâsında alınan esîrler için, Allahü teâlâ hazret-i Ömerin sözüne uygun âyet-i kerîme göndermişdir. Hâkimin bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ kıyâmet günü evvelâ Ömere selâm verecekdir) buyuruldu. Ebû Sa’îd-i Hudrînin bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Cennetde ümmetim arasında derecesi en yüksek olan budur) buyurarak, Ömeri gösterdi. Hazret-i Ömer, ömre yapmak için Resûlullahdan izn istedikde, izn verdi ve (Ey kardeşim, düâ ederken bizi unutma!) buyurdu. Abdüllah ibni Abbâsın bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Ömer îmân etdiği gün, Cebrâîl aleyhisselâm geldi ve melekler birbirlerine Ömerin müslimân olduğunu müjdelediler) buyurdu. Tirmüzîde yazılı Akabe bin Âmirin bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer bin Hattâb Peygamber olurdu) buyuruldu. Tirmüzîde yazılı hadîs-i şerîfde, imâm-ı Zeynel Âbidîn Alî, babası hazret-i Hüseynden, o da babası hazret-i Alîden haber veriyor: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” ile birlikde oturuyordum. Ebû Bekr ile Ömer geldiler. (Bu ikisi, Peygamberlerden başka, Cennetde olanların en üstünleridir) buyurdu. İbn-i Mâcede, Enes bin Mâlik diyor ki, en çok kimi seviyorsun yâ Resûlallah denildikde, (Âişeyi) buyurdu. Erkeklerden kimi denildikde, (Âişenin babasını) buyurdu. Tirmüzîde yazılı, Huzeyfenin ve Abdüllah ibni Mes’ûdun bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (Benden sonra Ebû Bekre ve Ömere iktidâ ediniz!) buyuruldu. Tirmüzîde Enes bin Mâlik diyor ki, Eshâb-ı kirâm otururlarken, Resûlullah da gelip aralarında otururdu. Ayağa kalkmalarına izn vermezdi. Hiçbiri Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yüzüne bakamazdı. Yalnız Ebû Bekr ve Ömer bakarlardı. Resûlullah da onlara bakar, karşılıklı gülüşürlerdi. Hâkimin kitâbında yazılı Huzeyfe-i Yemânînin bildirdiği hadîs-i şerîfde (Eshâbımı her memlekete gönderip sünnetlerin ve farzların heryerde öğretilmesini istiyorum. Îsâ aleyhisselâm da Havârîlerini bunun için göndermişdir) buyurdu. Ebû Bekri ve Ömeri de gönderirmisin denildikde, (Bu ikisini yanımdan ayırmam. Bunlar benim kulağım ve gözüm gibidirler) buyurdu. Abdüllah ibni Ömerin bildirdiği ve Tirmüzî ile Hâkimde yazılı hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” mescide girdi. Sağında Ebû Bekr, solunda Ömer vardı.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Cevap: 14-müslimânların iki gözbebeği önsöz

Ellerinden tutmuşdu. (Kıyâmet günü kabrden böyle kalkarız) buyurdu. Hâkimin bildirdiği hadîs-i şerîfde, Ebî Ervâ diyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” ile oturuyorduk. Ebû Bekr ile Ömer geldiler. (Allahü teâlâya hamd olsun ki, beni bu ikisi ile kuvvetlendirdi) buyurdu. Tirmüzîde ve ibni Mâcede yazılı, Ebû Sa’îd-i Hudrînin haber verdiği hadîs-i şerîfde, (Cennetde yüksek derecelerde olanlar, aşağıdan, gökdeki yıldızlar gibi görünürler. Ebû Bekr ve Ömer onlardandır) buyuruldu.

Hadîs âlimleri söz birliği ile bildiriyorlar ki, Ebû Mûsel-Eş’arî “radıyallahü anh” dedi ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” ile bir bağçede oturuyorduk. Birisi kapıya vurdu. Resûlullah (Kapıyı aç ve gelene Cennetlik olduğunu müjdele!) buyurdu. Kapıyı açdım. Ebû Bekr içeri girdi. Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” müjdesini kendisine söyledim. Kapı yine vuruldu. (Kapıyı aç ve gelene Cennetlik olduğunu müjdele!) buyurdu. Kapıyı açdım. Ömer içeri geldi. Ona da müjdeyi söyledim. Kapı yine vuruldu. (Kapıyı aç! Gelene Cennetlik olduğunu müjdele ve başına belâlar geleceğini de söyle!) buyurdu. Kapıyı açdım. Osmân içeri girdi. Müjdeyi ve Allahü teâlânın kaderini kendisine söyledim. Allahü teâlâya hamd olsun. Kazâlarda, belâlarda ancak Allahü teâlâya sığınılır dedi.
Hâkimde ve İmâm-ı Ahmedin Müsnedinde yazılı, hazret-i Alînin haber verdiği hadîs-i şerîfde, (Başınıza Ebû Bekr geldiği zemân, onu dünyâda zâhid ve âhırete râgıb bulursunuz. Başınıza Ömer geldiği zemân, onu kuvvetli, emîn ve Allah yolunda kimseden çekinmez görürsünüz. Başınıza Alî geldiği zemân, hâdi ve mühdî olur. Sizi doğru yola götürür bulursunuz) buyuruldu.
Tirmüzîde ve ibni Mâcede yazılı, Sa’îd bin Zeydin “radıyallahü teâlâ anh” haber verdiği hadîs-i şerîfde, (On kişi Cennetdedir: Ebû Bekr ve Ömer ve Osmân ve Talha ve Zübeyr ve Abdürrahmân bin Avf ve Alî bin Ebî Tâlib ve Sa’d bin Ebî Vakkâs ve Ebû Ubeyde bin Cerrâh). Sa’îd bin Zeyd dokuz sahâbinin ismlerini saydı. Onuncusunun ismini söylemedi. Bunu sordular. Ebül A’ver diyerek kendisi olduğunu işâret eyledi.
İbni Mâcede ve Tirmüzîde yazılıdır ki, İrbât bin Sâriye diyor ki, Eshâb-ı kirâm toplanmışdık. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Allahü teâlâdan korkunuz. Başınızdaki emîr, Habeş köle olsa bile, itâ’at ediniz! Benden sonra müslimânlar arasında ayrılıklar olacakdır. O karışıklık zemânlarında benim sünnetime ve Hulefâ-i Râşidînin sünnetlerine sarılınız. Benim halîfelerim doğru yolu gösterirler. Onların gösterdiği yolda olunuz! Sonradan çıkarılan şeylerden sakınınız! Bid’atlerin hepsi dalâletdir, sapıklıkdır).




 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Cevap: 14-müslimânların iki gözbebeği önsöz

Resûlullaha senelerce hizmet etmiş olan Sefîne hazretleri diyor ki, Resûlullahdan işitdim: (Benden sonra halîfelerim otuz sene benim yolumu yaşatırlar. Ondan sonra, ümmetimin başına melikler gelir) buyurdu. Ebû Bekrin hilâfeti iki sene, Ömerin hilâfeti on sene, Osmânın hilâfeti oniki sene ve Alînin hilâfeti altı sene oldu dedi “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”.

Ebû Bekrin ve Ömerin “radıyallahü teâlâ anhümâ” üstünlüklerini ve Cennetlik olduklarını bildiren bunlar gibi dahâ nice hadîs-i şerîfler vardır. Eshâb-ı kirâmın ve Muhâcirlerin ve Bedr, Uhud, Bî’atür-rıdvân ve diğer gazâlarda bulunanların üstünlüklerini bildiren yüzlerce hadîs-i şerîf, bu iki halîfeyi de, medh ve senâ etmekdedir.
Bu ümmetin en üstünü Ebû Bekr ve ondan sonra Ömer olduğunu, Eshâb-ı kirâm ve Tâbi’în-i izâm sözbirliği ile bildirmişlerdir. Hazret-i Ebû Bekr halîfe seçildikden sonra, Eshâb-ı kirâmdan hiçbiri buna karşı birşey söylemedi. Hazret-i Ebû Bekr, kendisinden sonra hazret-i Ömerin halîfe olmasını vasıyyet etdiği zemân, Eshâb-ı kirâmdan hiçbiri buna karşı birşey söylemedi. Abdürrahmân bin Avf, hazret-i Osmânı halîfe seçerken, Şeyhaynın yolunda bulunmasını şart eyledi. Hâzır olanların hiçbiri buna karşı birşey söylemedi. Alî, Osmânın “radıyallahü teâlâ anhümâ” kendinden dahâ üstün olmasına karşı oldu ise de, bu şarta karşı olmadı.
Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” halîfe iken çeşidli yerlerde, Şeyhaynın kendinden üstün olduklarını çok söylerdi. Bu sözüne karşı şübheye düşenleri azarlardı. Eshâb-ı kirâmın büyükleri bunu işitirlerdi. Hiçbiri karşı gelmezdi. Buhârîde diyor ki, Enes bin Mâlik (Ebû Bekr, Resûlullahın en yakınıdır. Birçok yerde Resûlullahın ikincisi olmuşdur. Başımıza onun gelmesi lâzımdır. Kalkınız ona bî’at ediniz!) dedi. Yine Buhârîde Enes bin Mâlik diyor ki, bir kimse, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” kıyâmet alâmetlerini sordu. (Kıyâmet için ne hâzırladın?) buyurdu. Hiçbirşey yapamadım. Yalnız, Allahü teâlâyı ve Onun Resûlünü “sallallahü aleyhi ve sellem” çok seviyorum dedi. (Kıyâmetde, sevdiklerinin yanında olursun!) buyurdu. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” bu sözünü işitince çok sevindim. Ben de Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Ebû Bekri ve Ömeri çok seviyorum. Onlar gibi olamadı isem de, bu sevgimin, beni onların yanında bulundurmasını istiyorum dedim.
Hazret-i Alî, (Allahü teâlâ Ebû Bekre rahmet eylesin. Kur’ân-ı kerîmi o topladı. Resûlullah hicret ederken, o hizmet eyledi. Ömer mescidlerimizi aydınlatdığı gibi, Allahü teâlâ, Ömerin kabrini nûr ile aydınlatsın) diye düâ etdi. Sâlim bin Ebil-Ca’d diyor ki, Necrânda kırkbin kişi barınıyordu.




 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Cevap: 14-müslimânların iki gözbebeği önsöz

Hazret-i Ömer onları vatanlarından çıkardı. Hazret-i Alîye gelip, şefâ’at etmesini yalvardılar. Bunları kovdu. (Ömerin her işi doğrudur) dedi. Hazret-i Alî, hazret-i Ömeri kötüleyici olsaydı, Necrânlılara karşılık olarak söylerdi. Hâlbuki söylemedi. Onu övdü. Ebû Ya’lânın haber verdiği rü’yâ ta’bîrinde, hazret-i Hasen, hazret-i Ömeri medh etmişdir. Hâkim, kitâbında diyor ki, Abdüllah bin Ca’fer-i Tayyâr, (Ebû Bekr bize vâlî olduğu zemân, onu insanların en iyisi ve en merhametlisi bulduk) derdi. Zeyd-i Şehîd, savaşa giderken, (Babalarım, Şeyhaynı çok severlerdi) demişdir. Hâkimin kitâbında, Abdüllah ibni Abbâsın hazret-i Ömeri öven sözleri uzun yazılıdır. İmâm-ı Ahmedin Müsnedinde, Hasen bin Zeyd diyor ki, babam Zeyd, babası Hasenden işiterek dedi ki, babam hazret-i Alîden işitdim. Dedi ki, Resûlullah ile oturuyordum. Ebû Bekr ile Ömer geldiler “radıyallahü teâlâ anhümâ”. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Yâ Alî! Bu ikisi, Cennetde bulunanların en üstünleridir. Peygamberlerden başka, bunlardan üstün kimse yokdur!) buyurdu.

Bir kimsenin başkasından efdal olması demek, birçok iyiliklerde ortak olup, birincisinde başka iyiliklerin de bulunması demekdir. Bütün kemâlâtın kaynağı, Resûlullahın sohbetidir. Eshâb-ı kirâmın hepsi, bu sohbetde bulunmakla şereflendiler. Böylece, bütün ümmetden üstün oldular “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”. Ebû Bekr-i Sıddîk, sohbetde hepsinden çok bulundu. Hepsinden üstün oldu. Şeyhaynde ayrıca, hakkı anlamak ve bildirmek üstünlüğü de herkesden çok idi. Abdüllah bin Mes’ûd diyor ki, Arabistân halkının bilgileri terâzînin bir kefesine, Ömerin ilmi de öteki kefesine konsa, Ömerin bilgisi ağır gelir. Bugün bilinen hadîs-i şerîflerin hemen hepsinde Şeyhaynın rivâyetleri vardır. Şeyhaynın bildirdiği hadîsleri, yalnız râvîleri arasında Şeyhaynın ismleri bulunan hadîsler sanmamalıdır. Kitâblarda bulunan Merfû’ hadîslerin hepsini Şeyhayn rivâyet etmiş olup, bunları başka Sahâbîler irsâl eylemişdir. Şeyhayn “radıyallahü anhümâ”, Eshâb-ı kirâmı, feth olunan memleketlere gönderdiler. Hadîs-i şerîfleri yaymalarını emr eylediler. Hâkimin kitâbında, Mûsâ bin Alî bin Rebâh haber veriyor: Hazret-i Ömer, hutbede dedi ki, (Kur’ân-ı kerîmde müşkili olan, Ubeyy bin Kâ’ba sorsun. Halâlı harâmı Mu’âzdan, Ferâiz bilgisini Zeyd bin Sâbitden, mal kazanmak yollarını da benden sorup öğreniniz!). (İstî’âb) kitâbında diyor ki: Filistine ilk ta’yîn edilen kâdî [ya’nî hâkim] Ubâde bin Sâmitdir. Filistin vâlîsi olan Mu’âviye, kâdînin bir hükmünü beğenmedi. Beğeneceği gibi hükm etmesi için, sıkışdırdı. Ubâde, böyle yerde adâlet yapılamaz diyerek, Medîneye geldi. Halîfe Ömer, isti’fâsını kabûl etmeyip, geri gönderdi. (Senin ve senin gibi emîn hâkimlerin bulunmadığı yerde adâlet olamaz) buyurdu.




 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Cevap: 14-müslimânların iki gözbebeği önsöz

Mu’âviyeye emr yazıp, (Ubâdenin işine karışma!) dedi. İstî’âb kitâbında, Hasen diyor ki, (Halîfe Ömerin, fıkh öğretmek için, bizim memlekete gönderdiği on âlimden biri, Abdüllah bin Magfel idi). Dârimînin kitâbında, Ömer bin Eşca’ diyor ki, (Halîfe Ömer buyurdu ki, bir zemân gelir, Kur’ân-ı kerîme yanlış, bozuk ma’nâ verenler görülür. Doğrusunu, hadîs âlimlerinden öğreniniz! Çünki, Kur’ân-ı kerîmi en iyi hadîs âlimleri bilir). Dârimînin kitâbında, Meymûn bin Mehrân diyor ki, (Hazret-i Ebû Bekre da’vâcı gelince, Kur’ân-ı kerîme göre hükm ederdi. Kur’ân-ı kerîmde bulamazsa, hadîs-i şerîfe göre hükm ederdi. Hadîs-i şerîflerde de bulamazsa, Eshâb-ı kirâma anlatır, Resûlullahın böyle da’vâya cevâb verdiğini bilen varmı derdi. Sözbirliği ile cevâb verilirse, hamd edip, öylece hükm ederdi. Haber verilmezse, Eshâbın büyüklerini toplar. Onlara anlatır. Sözbirliğine varırlarsa, öylece hükm ederdi). Hazret-i Ömer de, kâdî Şüreyhe, böyle yapmasını, hiç cevâb bulamazsa, kendi ictihâdı ile hükm etmesini emr eylemişdi. Yine Dârimîde Abdüllah ibni Yezîd bildiriyor ki, (Abdüllah ibni Abbâsa birşey sorulunca, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde bulamazsa, hazret-i Ebû Bekrin ve Ömerin sözlerine uyarak cevâb verirdi. Onların sözlerinde de bulamazsa, kendi ictihâdı ile söylerdi). Dârimîde, Huzeyfe buyurdu ki, fetvâ verecek kimsenin, mensûh ve nâsih olan âyetleri bilmesi lâzımdır. Bunları bilen kim vardır dediklerinde, Ömer-übnül-Hattâb onlardandır dedi. Dârimîde, Ziyâd bin Cedîr diyor ki, hazret-i Ömerle konuşuyordum. İslâmiyyeti yıkan şey nedir dedi. Siz söyleyiniz dedim. (Din adamlarının yanlış söylemesi ve münâfıkların bozuk fikrlerini âyet ile ve hadîs ile isbâta kalkışarak müslimânları aldatmaları ve sapıkların hükm sâhibi olmaları, İslâmiyyeti yıkar) buyurdu. Yine Dârimîde, Amr bin Meymûn, hazret-i Ömer ölünce ilmin üçde ikisi gitdi dedi. Bunu İbrâhîme söylediklerinde, Ömer ilmin onda dokuzunu götürdü dedi. Dârimîde, Amr bin Ebû Süfyân dedi ki, hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” (Bildiklerinizi yazarak, unutulmakdan koruyunuz!) buyurdu. Hadîs ilminin temeli, hazret-i Ömerin bu sözüdür.

Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânında ve hazret-i Ebû Bekr zemânında açıklanmamış olan çok mes’ele vardı. Hazret-i Ömer, bunların hepsini icmâ’a bağladı. Bunlarda şübhe bırakmadı. Hazret-i Ömerin bildirmediği mes’elelerde kıyâmete kadar sözbirliği olmaz. Hazret-i Ömerin gayreti olmasaydı, İslâm âlimleri kıyâmete kadar güç durumda kalırlardı. İslâmiyyetin bayrağını ellerinde yürüten Ehl-i sünnetin temeli, hazret-i Ömer Fârûkûn sözbirliği yapdığı mes’elelerdir.
 
Üst Alt