17- İkinci fasl. Hased edenler ve zındıklar tarafından Şeyhayna yapılan iftirâ

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Mubâhele âyeti de böyledir. (Akrabâmı sevmenizi istiyorum) meâlindeki âyet-i kerîme de, hazret-i Alî için olmayıp, mü’min olan bütün akrabâsı içindir.
(Gadîr-i hum) denilen yerdeki hadîs-i şerîf, Ehl-i beyti sevmeği emr etmekdedir. Bu hadîs-i şerîfin sonunda (O, benden sonra halîfedir). (O, benden sonra sizin velînizdir) ve bunlara benzer şeyler yokdur. Bunlar uydurulmuşdur. Böyle uydurulmuş yüzlerce hadîs vardır. Bunları bildirenlerin arasındaki yalancıları islâm âlimleri ortaya koymuşlardır.
Süâl: Hadîs-i şerîfde (Kıyâmet günü, tanıdığım çok kimseyi havzımdan uzaklaşdırırlar: Eshâbım, diyerek onları çağırırım. Fekat, bir ses işitilir ki: Senden sonra, onların neler yapdığını bilmezsin) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf, Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” çoğunun yoldan sapacaklarını göstermiyor mu?
Cevâb: Vedâ’ haccı hutbesinde, (Benden sonra kâfir olmayınız! Birbirinizin boynunu vurmayınız!) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîf gösteriyor ki, Şeyhayn “radıyallahü teâlâ anhümâ” ve müslimânlarla harb etmiyenler, bunun dışındadırlar. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Şeyhaynı ve Eshâb-ı kirâmdan çoğunu Cennet ile müjdeledi. Bu müjde, onların îmân ile öleceklerini ve Resûlullahın havzı yanında ve Cennetde, Onun yanında bulunacaklarını bildirmekdedir. Bundan başka, Mâide sûresinin elliyedinci âyetinde meâlen, (Ey îmân edenler! Dinden çıkarsanız, Allahü teâlâ, sizin yerinize başkalarını getirir. Onları sever. Onlar da Allahü teâlâyı severler) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme gösteriyor ki, mürted olanların karşısında bulunanları Allahü teâlâ sevmekdedir. Bu da, hazret-i Ebû Bekr zemânında oldu. Cennetlik oldukları ismleri ile sıfatları ile bildirilen mubârek insanları kötü bilmek ve kötülemek büyük felâketdir. Bedr gazâsında bulunanların Cennete gidecekleri açıkca bildirildi. Bunlara dil uzatmak, büyük câhillikdir.
Süâl: (Allahü teâlâ, oniki halîfe gönderecekdir. Bunların hepsi Kureyş kabîlesindendir) hadîs-i şerîfi oniki imâmı “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” göstermiyor mu?
Cevâb: İlk bakışda, bu hadîs-i şerîfden, İmâmiyye fırkasının haklı olduğu anlaşılıyor. Hâlbuki, hadîs-i şerîfler, âyet-i kerîmelerde olduğu gibi, birbirlerini açıklamakdadırlar. Abdüllah bin Mes’ûdün haber verdiği hadîs-i şerîfde, (İslâm değirmeni otuzbeş sene döner. Sonra helâk olanlar bulunur. Dahâ sonra gelenler, islâmiyyeti yetmiş sene kuvvetlendirirler) buyuruldu. Bizim [ya’nî Şâh Veliyyullah-ı Dehlevînin], bu hadîs-i şerîfden anladığımız şudur: Bildirilen vaktin başlangıcı, ilk cihâdın başladığı, hicretin ikinci senesidir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Otuzbeşinci senede, hazret-i Osmân şehîd edilerek, müslimânlar arasında ayrılık oldu. Cihâd ve islâmiyyetin yayılması durdu. Deve ve Sıffîn muhârebelerinde, müslimânlar birbirlerini öldürdü. Allahü teâlâ, hilâfete tekrâr düzen verip, cihâd tekrâr başladı. Benî Ümeyye [ya’nî Emevî] devletinin sonuna kadar devâm etdi. Abbâsî devleti kurulurken, ortalık yine karışdı. Çok müslimân öldü. Sonra Allahü teâlâ, hilâfete düzen verip, Hülâgûnün Bağdâdı yakıp yıkmasına kadar sürdü. Sa’d ibni Ebî Vakkâsın haber verdiği hadîs-i şerîfde, (Allahıma düâ ediyorum ki, ümmetimin kuvvetini, yarım günün sonuna kadar sürdürsün) buyuruldu. Yarım gün ne kadar zemândır denilince Sa’d, beşyüz senedir dedi. Bu hadîs-i şerîf, Abbâsî devletinin ömrünü [ya’nî beşyüzyirmidört seneyi] göstermekdedir. Birinci hadîs-i şerîf (Hilâfet-i nübüvvet)i haber veriyor. Bunun otuz sene olduğunu bildiriyor. Bundan sonra gelen halîfelere (Melik-i adûd) ya’nî (Sultân) ismini veriyor. Her iki hilâfetdeki halîfe sayısının oniki olacağını bildiriyor. Bu oniki halîfeyi oniki imâm sanmak hiç doğru değildir. Çünki, hadîs-i şerîfde, (Hilâfet) diyor. (İmâmet) demiyor. Şî’îler de söyliyor ki, oniki imâmın çoğu halîfe değildi. Hadîs-i şerîfde, oniki halîfenin Kureyş kabîlesinden olduğu bildirildi. Bu ise, hepsinin Hâşimî olmadığını göstermekdedir. İmâmiyye fırkası, oniki imâmın, islâmiyyeti yaydığını, memleketler aldıklarını söylemiyorlar. (Resûlullah vefât edince, din örtüldü. İmâmlar (Takıyye) yapdı, doğru yolu gösteremediler. Hazret-i Alî bile bildiklerini söyliyemedi) diyorlar. (Hadîs-i şerîf, oniki imâmdan sonra islâmiyyetde gevşeklik olacağını haber veriyor. İmâmiyye ise, oniki imâm temâm olunca, Îsâ aleyhisselâm gökden inecek ve dîni kuvvetlendirecek) diyorlar. Bizim anladığımıza göre, bu oniki halîfe, dört (Halîfe-i râşid) ve bunlardan sonra, hazret-i Mu’âviye ve Abdülmelik ve dört oğlu ve Ömer bin Abdül’azîz ve Abdülmelikin torunu Velîddir. Abdüllah bin Zübeyrin bunun dışında kalması lâzımdır. Çünki, hazret-i Ömerin bildirdiği hadîs-i şerîf, Abdüllah bin Zübeyrin halîfe olarak ortaya çıkması ve Mekke-i mükerremede kan dökülerek, Kâ’be-i mu’azzamaya hürmetsizlik yapılmasına sebeb olması, bu ümmete gelecek musîbetlerden biri olacağını göstermekdedir. Yezîd ve Emevîlerin diğer halîfeleri, islâmiyyete hizmet etmedikleri için, oniki halîfeden sayılmazlar.
Süâl: Hazret-i Alînin “radıyallahü teâlâ anh” çok kerâmetleri vardı. Bunlar, Onun üstünlüğünü göstermiyor mu?
Cevâb: Şihâbüddîn-i Sühreverdî “rahime-hullahü teâlâ” buyurdu ki, (Eshâb-ı kirâmda kerâmet az göründü. Hazret-i Alînin kerâmetleri kadar hattâ dahâ çok, Şeyhaynde de görüldü).
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
[Bu kerâmetlerin çoğu, Yûsüf-i Nebhânînin (Câmi’u kerâmât-il-Evliyâ) kitâbında yazılıdır.]
Süâl: (Ben ilm şehriyim. Alî “radıyallahü teâlâ anh” bunun kapısıdır) hadîs-i şerîfine ne denilir?
Cevâb: Bu hadîs-i şerîf, elbet bir üstünlük gösteriyor. Fekat, bunun gibi (İlmin dörde birini bu Humeyrâdan alınız!) ve (Benden sonra, Ebû Bekre ve Ömere tâbi’ olunuz!) ve (İbni Ümm-i Abdin râzı olduğu kimseden ben de râzıyım!) ve dahâ nice hadîs-i şerîfler de vardır. (Hümeyrâ), Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” hazret-i Âişeye “radıyallahü teâlâ anhâ” verdiği ismdir. Hazret-i Alînin din bilgilerindeki üstünlüğü ve Neseb ilminde, Eshâb-ı kirâmın çoğundan ileride olduğu meşhûrdur. Fekat bunlar, Şeyhaynden dahâ üstün olduğunu göstermez.
Hazret-i Alînin soyundan imâm-ı Muhammed Bâkır ile imâm-ı Ca’fer Sâdıkın “radıyallahü teâlâ anhüm” ilmde, vera’da ve ibâdetlerdeki kemâlleri şübhesizdir. Küleynî, imâm-ı Ca’fer Sâdıkın tesavvufculara düşman olduğunu yazıyor. [Ebû Ca’fer Muhammed Râzî Küleynî, 329 [m. 940] da Bağdâdda vefât etdi. (Kâfî) kitâbında onaltı bin hadîs vardır.]
Zeydiyye fırkası da turuk-ı aliyyeye düşmandır. Evliyânın büyüklerinden Abdüllah-i Ensârî “rahime-hullahü teâlâ” buyuruyor ki, (Binikiyüz Velî gördüm. İçlerinden yalnız Sa’dûn ve İbrâhîm, seyyidlerden idi). Bunların ikisi de meşhûr değildir. Sonraki asrlarda gelen Evliyâ arasında seyyidler varsa da, bunlar seyyid olmıyan mürşidlerden feyz almışlardır.
 
Üst Alt