19- Muhammed Ma’sûm hazretlerinin (Mektûbât)ından altı aded mektûb tercemesi

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
BİRİNCİ CİLD, 49. cu MEKTÛB Hak sübhânehu ve teâlâ, din ve dünyâ murâdlarınıza kavuşdursun! Dünyâ lezzetlerinin, fânî [geçici] ni’metlerin zararlarından kurtulmak için ilâc, bunları islâmiyyete uygun kullanmakdır. Ya’nî, Allahü teâlânın emrlerine ve yasaklarına uymakdır. İslâmiyyete uygun kullanılmazsa, bu lezzetler zararlı olur. Allahü teâlânın gadabına, azâbına sebeb olurlar. Hakîkî, tâm kurtulmak için, bu lezzetleri, mümkin olduğu kadar, terk etmelidir. Terk edemiyenlerin, ilâcını kullanmaları lâzımdır. Böylece, zararlarından kurtulurlar. Bu lezzetleri terk edemeyip, ilâcını da yapmayanlara, böylece felâketlere, derdlere sürüklenip, se’âdetden mahrûm kalanlara yazıklar olsun! [İslâmiyyet, dünyâ lezzetlerini, zevklerini men’ etmiyor. Bunların hayvanlar gibi, azgın, zararlı kullanılmasını men’ ediyor.]
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Nefslerinin arzûlarına tâbi’ olup, dünyâ lezzetlerini islâmiyyete uygun kullanmıyanlar, böylece, fâideli ve dâimî olan Cennet lezzetlerinden kaçanlar çok zevâllıdır. Allahü teâlânın herşeyi gördüğünü bilmiyorlar mı? Zararlardan kurtulmak için, dünyâ lezzetlerini islâmiyyete uygun kullanmak lâzım olduğunu işitmemişler mi? Sorgu, süâl günü elbet gelecek, herkesin, dünyâda yapdıkları, önlerine serilecekdir. [Dünyâ zevkleri, lezzetleri peşinde koşanların, öldükden sonra dirilmek olduğuna, islâmiyyete uyanların, Cennet zevklerine kavuşacaklarına, islâmiyyete uymıyanların, Cehennem ateşinde yanacaklarına inanmadıkları anlaşılıyor. Hâlbuki, bunların ilerici, büyük adam dedikleri Avrupalılar, Amerikalılar, Cennete, Cehenneme inanıyor. Kiliseleri dolup taşıyor. Avrupalıların ahlâksızlıklarına, nâmûssuzluklarına ilericilik diyerek sarılan, onlar gibi âhirete inanan vatandaşlara gerici, yobaz diyerek saldıranların içyüzleri meydândadır. Aklları olmıyan, nefslerinin, zevklerinin esîri olan bu zevallılara aldanmamalıdır.] Dünyâda Rabbinin rızâsını kazanmış, Onun harâm etdiği şeylerden sakınmış olanlara, o gün müjdeler olsun! Dünyânın yaldızlı hayâtına aldanmayanlara, Rabbin azâbından korkarak, nefslerine hâkim olanlara, evinde ve emrinde olanlara nemâz kılmalarını emr edenlere [ve kadınlarına, kızlarına, sokağa çıkarken örtünmelerini öğretenlere] müjdeler olsun, müjdeler olsun! Allahü teâlânın gösterdiği se’âdet yolunda olanlara ve Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olanlara selâmlar olsun!
İKİNCİ CİLD, 38. ci MEKTÛB İnsân ile Allahü teâlâ arasında en büyük perde, insânın nefsidir. (Nefsini bırak da, bana gel! Aradığın güneşi örten bulut, sensin! Kendini bil!) buyuruldu. Nefsin aradan kalkması, vicdânî [Kalbe âid] ve zevkî bir işdir. Söz ve yazı ile bildirilemez. Kitâb okumakla anlaşılmaz. Ezelde ihsân edilmiş olması ve Allahü teâlânın cezb etmesi [çekmesi] lâzımdır. Sebebler âlemi olan bu dünyâda, muhabbet şartı ile, bir Velînin sohbeti kâfîdir. Muhabbet çok olduğu kadar, Onun kalbinden yayılıp, kendine gelen feyzlerden, ma’rifetlerden çoğunu alıp, kemâlâta kavuşur. (Kişi sevdiği ile berâberdir) hadîs-i şerîfi, bunu haber vermekdedir.
İKİNCİ CİLD, 39. cu MEKTÛB Ehl-ullahın [Evliyânın] vücûdları, hayâtda iken de, vefâtlarından sonra da rahmetdir. Diri iken verdikleri feyzleri ve bereketleri, öldüklerinden sonra da devâm eder. Feyzleri ve bereketleri, yollarından ayrılmıyanlara akmağa devâm eder. Dinde ortaya çıkarılan bid’atin, sünnetlerin nûrlarını yok etmesine benzer.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Bu ma’rifete (Îmân-ı mecâzî) denildi. Bu îmân yok olabilir. İkinci ma’rifetde, insan yok olduğu için, nefs îmâna gelmişdir. Bu ma’rifet [îmân] yok olmaz. Buna (Îmân-ı hakîkî) denir. Ameller de, hakîkî olur. Hadîs-i şerîfde, (Yâ Rabbî! Senden, sonu küfr olmıyan îmân istiyorum) buyuruldu. Nisâ sûresinin 136. cı (Ey îmân edenler! Allaha ve Resûlüne îmân ediniz!) âyetinde, bu îmâna işâret edilmekdedir. İmâm-ı Ahmed ibni Hanbel, ilmde ve ictihâdda en yüksek derecede olduğu hâlde, Bişr-i Hâfînin kapısına giderek, bu ma’rifete tâlib oldu. Sebebi soruldukda, o Hak teâlâya benden dahâ çok ârifdir dedi. Ebû Hanîfe Nu’mân-ı Kûfî “rahmetullahi aleyh”, ömrünün son iki senesinde, ictihâdı bırakarak, uzlet eyledi. Vefâtından sonra, rü’yâda, (Son iki sene olmasaydı, Nu’mân helâk olurdu) dedi. Uzletinin sebebi, bu ma’rifeti temâmlamak idi. Bu ma’rifetin netîcesi olan, îmânın kemâline kavuşmak idi. Yoksa, ilmde ve amelde, derecesi çok yüksek idi. Hiçbir amel, ictihâd derecesine ulaşamaz. Hiçbir ibâdet, ders vermek makâmına varamaz. Amellerin kemâli, îmânın kemâline bağlıdır. İbâdetlerin nûrâniyyeti, ihlâsın mikdârına bağlıdır. Îmânın kemâli ve ihlâsın mikdârı da, ma’rifete bağlıdır. Bu ma’rifet ve îmân-ı hakîkî fenâya ve ölmeden evvel nefsin ölmesine bağlı olduğu için, fenâsı çok olanın, îmânı kâmil olur. Bunun için, Sıddîk-ı ekberin îmânı, bu ümmetin îmânları toplamından fazla oldu. Hadîs-i şerîfde, (Ebû Bekrin îmânı, ümmetimin îmânı ile dartılsa, Ebû Bekrin îmânı fazla gelir) buyuruldu. Çünki, fenâda, benzeri yok idi. Hadîs-i şerîfde, (Yürüyen ölü görmek isterseniz, Ebû Kuhâfenin oğlunu görünüz!) buyuruldu. Ebû Bekrin fenâya misâl gösterilmesi, fenâdaki kemâline delîldir. Çünki, Eshâb-ı kirâmın hepsinde fenâ hâsıl olmuşdur. Bu ma’rifet kimde hâsıl olursa, müjdeler olsun! Nerde bulunursa, oraya koşmalıdır. Ne yazık ki, aranılması lâzım olan terk ediliyor. Tahrîbi emr olunan, ta’mîr ediliyor. Kıyâmet günü, hangi yüz ve hangi özr ile hesâb verilecek?
İKİNCİ CİLD, 62. ci MEKTÛB İnsânın şerefi, îmân ile ve ma’rifet iledir. Mal ile ve mevkı’ ile değildir. Îmânın kuvvetlenmesine çalışınız! Ma’rifet derecelerinde yükselmeğe gayret ediniz! Hadîs-i şerîfde, (Âhiret için çalışanı, Allahü teâlâ, her arzûsuna kavuşdurur. Yalnız dünyâ işleri ardında koşanları helâk eder) buyuruldu. Geçim sıkıntısı olanın, bir işde çalışması câizdir. Kazanırsa, iyi olur. Kazanamazsa, bu işin üzerine düşmemelidir. Uğraşmasının sonu gelmez. Zararı artar.
 
Üst Alt