32- Eshâb-ı kirâm kitâbında adı geçenler

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
İkinci oğlu, seyyid Fehîm-i Arvâsî “kuddise sirruh” hazretleri idi.
Seyyid Muhammedin yedi oğlu ile Hamîde hânım isminde bir kızı vardı. Hamîde hânım, Timür oğullarından Hurrem beğin zevcesi idi. Sâlih, Memduh ve Sa’îd adında üç oğlu vardı. Sa’îd beğin iki çocuğu, Tevfîk beğ ile Emîne hânımdır. Emîne hânım Mekkî efendinin birinci zevcesidir. İkinci zevcesi Afîfe hânımdır. Seyyid Muhammedin birinci oğlu Mahmûd efendi idi. Bunun, Zübeyde, Meryem ve Esmâ adında üç kızı vardı. Esmâ hânım çok müttekî, sâliha olup; Abdülhakîm efendinin birinci zevcesi idi. İkinci zevcesi, seyyid Fehîm-i Arvâsînin “kuddise sirruh” torunu Âişe hânım idi. Ahmed Mekkî ve Münir efendilerin vâlidesidir. Üçüncü zevcesi Nine hânım denilen ikinci Âişe hânım, dördüncü zevcesi Bedriye hânım idi. Beşinci zevcesi Mâide hânım, 1396 [m. 1976] senesi mayıs ayında, İstanbulda vefât etmişdir.
Seyyid Muhammedin ikinci oğlu, Muhyiddîn efendi idi. Bunun iki oğlu ve iki kızı vardı. Kızları Beyâz hânım, Fârûk beğin, Zelîha hânım da, Abdürrahîm Zapsunun anneanneleridir. Bir oğlu Hasen efendi, ikincisi Mustafâ efendi idi. Hasen efendinin yedi oğlu ile yedi kızı olup, dört oğlu çocuk iken vefât etdi. Beşincisi Mazher efendi, Nesîbe hânımın zevci idi. Altıncı oğlu Muhyiddîn efendi Ankarada vefât etdi. Yedincisi Necmeddîn efendi temyiz mahkemesi a’zâsı idi. Na’îme hânımın zevci ve Ahmed efendinin dâmâdı idi. Kızları, Nine Âişe hânım, Abdülhakîm efendinin, Dilber hânım, Tâhâ efendinin, Fâtıma hânım, seyyid İbrâhîm efendinin, Sabîha hânım da, Abdüllah beğin zevceleri idi.
Mustafâ efendinin dokuz oğlu ile iki kızı vardı. Birincisi, seyyid Abdülhakîm Efendi idi. İkincisi İbrâhîm efendi, üçüncüsü Tâhâ efendi, dördüncüsü Abdülkâdir efendi, beşincisi Şemseddîn efendi, altıncısı Ziyâeddîn efendi, yedincisi Yûsüf efendi, sekizincisi Mahmûd efendi, dokuzuncusu Kâsım efendidir. Abdülhakîm efendi en büyükleri idi ve en sonra vefât etdi. Abdülkâdir efendinin üç torunu Zeynel’âbidîn, Bedreddîn ve Fahreddîn hayâtdadır. Şemseddîn efendinin bir oğlu ile iki kızı vardı. Bir kızı Afîfe hânım, Mekkî efendinin zevcesi idi. İkinci kızı Nazîfe hânım 1986 Mart ayında vefât etdi. Oğlu fazîletli Cemâl efendi, İstanbulda (Kirazlı mescid) imâmı ve hatîbi idi. Celâleddîn-i Rûmînin (Mesnevî)si üzerinde eşsiz, derin bilgisi vardı. 1396 [m. 1976] da İstanbulda vefât etdi. Yûsüf efendinin oğlu seyyid Fârûk Işık, eski sayıştay başkanlarından ve Van senatörlerindendir. 1972 senesinde Ankarada vefât etmişdir. Fârûk beğin iki oğlu seyyid Nevzâd ve seyyid Rüchân hayâtdadır ve oğulları yetişmekdedir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Seyyid Rüchân 1391 [m. 1971] de çalışma bakanlığı müsteşârı oldu. Mahmûd efendinin annesi Meryem hânım idi. Kardeşlerinin hepsi Hano hanımın çocuklarıdır.
Mahmûd efendinin kızı, Rukayye hânımdır. Mustafâ efendinin birinci kızı Mu’teber hânım, Timür oğullarından Sa’îd beğin zevcesi ve Ahmed Mekkî efendinin hem halası, hem kayın vâlidesidir. 1341 de vefât etdi. Edirnekapı kabristânındadır. İkinci kızı Râbi’a hânımdır.
Seyyid Muhammedin üçüncü oğlu Nûreddîn efendidir. Bunun Mecîd efendi ve Alî efendi adında iki oğlu vardı. Mecîd efendinin oğlu İzzet beğ, Nâfiye hânımın zevci olup, 1981 de Vanda vefât etdi. Dört çocuğu vardır.
Seyyid Muhammedin dördüncü oğlu Ahmed efendidir. Bunun, Ubeyd, Şevket ve Şihâbüddîn adında üç oğlu vardı.
Seyyid Muhammedin beşinci oğlu, Hamîd pâşa idi. Bunun Ahmed, Abdüllah, Fehmî ve İbrâhîm adında dört oğlu ile Nâfiye, Nesîbe ve Âişe adında üç kızı vardı. Bunlardan seyyid İbrâhîm Arvâs, Abdülhakîm Efendinin dâmâdı ve uzun yıllar Van meb’usu idi. [m. 1965] de Ankarada vefât etdi. Bunun oğlu Seyyid Sıddîk ile kızları Gülsüm ve Hamiyyetdir. Seyyid Ahmed, Muhammed Sıddîk efendinin dâmâdı ve Na’îme hânımın babasıdır. Muhammed Sıddîk efendi, seyyid Tâhâ hazretlerinin torunu, ya’nî seyyid Ubeydüllahın oğlu ve şehîd Abdülkâdir efendinin kardeşi idi. Nâfiye hânım İzzet beğin, Nesîbe hânım Mazher efendinin, Âişe hânım da Muhammed Ma’sûm efendinin zevceleri idi.
Seyyid Muhammedin altıncı oğlu Hüseyn efendidir. Bunun Celâl, Alâ’üddîn, seyyid Gâzî ve Behâeddîn adında dört oğlu vardı. Celâl efendinin oğlu Seyfeddîn beğ, Rukayye hânımın zevci ve Aydın ile Celâl efendilerin ve Leylâ hânımın babasıdır. Aydın beğ 1983 de Anavatan Partisinden Van milletvekîli seçildi. Oğulları Cüneyd, Melîh Rüchân ve Fâtih ve Murâd efendiler, hayr-ül-halef olarak yetişmekdedirler.
Seyyid Muhammedin yedinci oğlu, Yûsüf efendidir.
Seyyid Abdülhakîm Efendinin üç oğlu ve iki kızı vardı. Bunlardan Enver ile Şefî’a, Esmâ hânımın çocuklarıdır. Şefî’a hânım, Sâlih beğin zevcesi iken, hicretde Mûsulde vefât etdi. Enver de, hicret ederken 1336 [m. 1918] de Eskişehrde vefât etdi. İkinci oğlu fazîletli Ahmed Mekkî Üçışık efendi, arabî, fârisî kitâblardan ve pederinden din bilgilerini geniş olarak edinmiş olup, 1387 [m. 1967] de İstanbulda vefât etdi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Bağlum kabristânındadır. Fetvâlarına güvenilecek, yer yüzünde eşi az bulunan bir mubârek zât idi. Çok sayıda ve olgun, değerli din adamları yetişdirdi. İlm ve ma’nâ tâliblerinin derdlerine şifâ sunardı. Cenâb-ı Hak, mubârek vücûdu ile İstanbul şehrini ve bütün islâm âlemini şereflendirmiş ve fâidelendirmiş idi. Seyyid Ahmed Mekkî efendinin Behik, Behâ, Medenî ve Hikmet adında dört oğlu ile Zâhide isminde bir kızı vardır. Herbiri ahlâk ve fazîlet örneğidir. Torunları Tâhâ Üçışık, Fehîm ve Muhammed efendiler ve Şefî’a hânım ise, birer cevher olarak yetişmekdedir. Abdülhakîm Efendinin “kuddise sirruh” üçüncü oğlu, seyyid Münîr efendi, İstanbul belediyesinde satış me’mûrluğunda uzun seneler çalışmış, doğruluğu, çalışkanlığı, güzel ahlâkı ile etrâfının saygısını ve sevgisini toplamışdır. 1399 [m. 1979] da vefât etdi. Bağlum kabristânındadır.
Seyyid Abdülhakîm efendi, 1332 [m. 1914] senesinde, ermenilerin ingiliz silâhları ile müslimânlara saldırdıkları zemân, Receb ayında, Başkal’adan hicret ederek [1337] de İstanbula geldi. Eyyûb sultânda, önce yazılı medreseye, sonra Gümüşsuyu tepesindeki Murtezâ efendi mescidine yerleşdi. Çeşidli câmi’lerde va’z vererek, Vefâ lisesinde öğretmenlik, Sultân Selîm câmi-i şerîfi yanındaki Süleymâniyye medresesinde öğretmenlik yaparak, İslâmiyyeti yaymağa, din düşmanlarını susdurmağa ve sindirmeğe başladı. Medreselerin en yüksek, üniversite kısmı olan, Süleymâniyye medresesine müderris, ya’nî ordinaryüs profesör olarak ta’yîni, 8 Zilka’de 1337 ve 5 Ağustos 1335 [m. 1919] târîhli fermân ile yapılmışdır. Fermân şöyle idi:
Dâr-ül-hilâfe-til’aliyye Süleymâniyye medresesinde münhal olan hadîs-i şerîf dersi müderrisliğine Debreli Vildân Fâik efendi ve tesavvuf dersi müderrisliğine Hakkârî ulemâsından Abdülhakîm efendi ve ................ve fıkh-ı Şâfi’î dersi müderrisliğine Hakkârî meb’ûs-i esbakı seyyid Tâhâ efendi ta’yîn olunmuşdur. Bu irâde-i seniyyenin icrâsına meşîhat-i islâmiyye me’mûrdur. Muhammed Vahîdeddîn.
Bu irâde-i seniyye, Cerîde-i ilmiyye mecmû’asının 48. si sayısının, bindörtyüzseksendördüncü sahîfesinden alındı.
Mürtezâ efendi, tersâne emânetinde baş rûznâmeci iken emekli olmuş ve Mekke-i mükerremede Ahmed Yekdestden feyz almışdı. [1158] de Gümüşsuyu, İdris köşküne yakın, denize karşı mescid yapdı. [1160] da vefât edip denize bakan dıvâr içinde, defn edildi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Oğulları da yanındadır. Bu mescidin ilk imâmı olan Abdüllah-i Kaşgarîden sonra oğlu Ubeydullah efendi on sene imâm oldu. Sonra imâm olan Îsâ efendi [1206] da vefât etdi. Selîm hân buna bir türbe yapdı. Sonra Abdüllah efendinin dâmâdı çelebî Ubeydullah efendi [1208] de vefât etdi. Nihâyet, zâhirî ve bâtınî ilmler hazînesi olan seyyid Abdülhakîm Efendi imâm, hatîb ta’yîn edilip, 1362 [m. 1943] senesinde vefât edinceye kadar burada ve birçok câmi’lerde ve mekteblerde islâmiyyeti yaydı. Memleketin her tarafından ve yabancı milletlerden uyanık, merâklı kimseler gelip, ilmden, fenden çok şeyler sorarlar ve cevâblarını alırlardı. Bu arada dünyâlık için ve hattâ düşmanlık için gelen aşağı alçaklar da bulunurdu. Keskin görüşleriyle, karşısındakilerin niyyetlerini hemen anlardı. Fekat, halîm ve şefkatli ve ileriyi görüşlü olduğu için, dostu düşmanı ayırmaz, hepsini tevâdu’ ve mudâra ile karşılardı. İslâm âlimlerine Allah için, temiz kalb ile gidip feyz alanlar, onların yolunda gitmekde, islâmiyyetin ahkâmına uymakdadırlar. O kapıdan feyz aldığını söyleyip de, ibâdetlerden kaçınan, harâmlara dalan kimselerin de, münâfık oldukları anlaşılmakdadır.
Adı geçen İdrîs köşkünü, İdrîs hakîm bin Hüsâmeddîn yapdırmışdır. Bâyezîd ve Yâvuz zemânında derin âlim olan bu zât, Îrân hudûdundaki yirmibeş kabîlenin Osmânlılara itâ’at etmesine sebeb olmuş, böylece Çaldıran zaferine büyük hizmetde bulunmuşdur. Bülbül deresi civârında yapdırdığı çeşmenin yanında bir sed üzerinde medfûndur. [932] de vefât etmişdir. Zevcesi Zeyneb hâtun, kendi adı ile, İdrîs köşkü yanında bir mescid yapdırmışdır. Mescidin yanında (Karyağdı tekkesi) vardır. Bunun yanında bir evde niyyet kuyusu vardır. Arkasında Gümüşsuyu çeşmesi vardır. Karyağdı tekkesine (Çolak Hüseyn tekkesi) de denir. Üçüncü Mustafâ hân tarafından yapdırılmışdır. Bu tekkenin arkasında [1230] senesinde Dolancı dervîş Muhammed mevlevîhâne yapdırmışdır.
Seyyid Abdülhakîm efendi din bilgilerinde ve tesavvufun ince ma’rifetlerinde derin deryâ idi. (Râbıta-i şerîfe) ve (Er-riyâdut-tesavvufiyye) kitâbları basılmışdır. Va’zlarından tutulan bilgiler ve ba’zı mektûbları 1404 [m. 1983] de beş cild hâlinde toplanmışdır. Üniversite mensûbları, fen ve devlet adamları, çözülemez sandıkları güç bilgileri sormağa gelir, sohbetinde, dersinde, bir sâat kadar oturunca, cevâbını alır, sormağa lüzûm kalmadan, o bilgi ile doymuş olarak geri dönerdi. Teveccühünü, sevgisini kazananlar, sayısız kerâmetler görürdü. Çok mütevâzı’, pek alçak gönüllü idi. Ben dediği işitilmemişdi. (Bizler hesâba dâhil değiliz. O büyüklerin yazılarını anlıyamayız. Ancak bereketlenmek için okuruz) buyururdu.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Hâlbuki, kendisi, bu bilgilerin mütehassısı idi. Yakınlarından birine, (Burada birkaç Velî yetişiyordu) buyurmuşdu. Yakınlarından Karamürsel kumaş fabrikası müdîri, Yûsüf Ziyâ Akışık demişdi ki, rü’yâda, Abdülhakîm efendinin elinin ayasını öpmüşdüm. Ertesi gün, Eyyûb sultândaki evine giderek, rü’yâmı anlatmak istedim. Gitdim. Her zemân olduğu gibi, elini öpmek için eğildiğimde, mubârek elini, ayası yukarı doğru olarak uzatdı ve (Akşam rü’yâda öpdüğün gibi öp) dedi ve iltifât buyurarak çok şey anlatdı. 157. ci sahîfeye bakınız! 6, 20, 105, 154, 155, (157), 243, 262, 269, 314, 334, 347, 393, 395, 411.
8 — ABDÜLHAKÎM SİYÂLKÛTÎ: Babası Şemseddîn Muhammeddir. Hindistânın büyük hanefî âlimidir. Fakîhdir. Beydâvî tefsîrine ve Teftâzânînin Akâid-i Nesefî şerhine ve Ahmed Hayâlînin şerh-i Akâid hâşiyesine ve Devânînin Akâid-i Adûd şerhine ve Mutavvel kitâbına hâşiyeler yazmışdır. (İsbât-ül-vâcib) kitâbı da meşhûrdur. 1067 [m. 1657] de vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ’. 144, 146, 147.
9 — ABDÜLHAMÎD HÂN II: Osmânlı pâdişâhlarının otuzdördüncüsü ve en yüksekleri idi. İslâm halîfelerinin doksandokuzuncusu idi. 1258 [m. 1842] de tevellüd etdi. 1293 [m. 1876] de halîfe oldu. 1336 [m. 1918] da vefât etdi. Çenberlitaşda, dedesi sultân Mahmûdun türbesindedir. İslâmiyyete hizmeti, saymakla bitirilemez. Abdül’azîz hân, düşmânlara âlet olanlar tarafından şehîd edilip, sonra 5. ci Murâd da hal’ edilip, kendisi kukla olarak halîfe yapıldı. Avrupada belirli ocakların islâmiyyeti yok etmek için hâzırladığı yıkıcı plânları, kıyasıya hortlatmağa başlarken önlerine dikildi. Aklı, zekâsı ve ilmi fevkalâde üstün olduğu için, memlekete karşı asrlar boyunca hâzırlanmış olan sinsi, alçak ve vahşî sû’ikasdı hemen sezdi. Hâzırlıyanları ve maşa olarak kullandıkları sahte kahramanları, iş başından uzaklaşdırdı. İslâm bilgilerini, ya’nî din ve fen ve ahlâk bilgilerini memleketin her yerine yaydı. Çok sayıda kültürlü din adamı yetişdirdi. Milleti otuzbir sene adâlet ile idâre etdi. Bilgili, temiz bir gençlik yetişdirdi. Haksızlığın, kötülüğün, ahlâksızlığın kökünü kazıdı. Bu yüzden ba’zı kimselerin hedefi oldu. Yıllarca kötülendi. İftirâlara uğradı. Sonra gelen gençliğe, büsbütün yanlış olarak tanıtıldı. Fekat, insâflı yazılan târîhleri okuyanlar ve onun ilme, fenne, sanâyı’a, ticârete, ahlâka, kısaca insanlığa bırakdığı eserlerini görenler, bu iftirâlara aldanmadı. Ona dil uzatan yalancılardan, ilm adamı, yazar maskesi altında çalışan düşmanlarından ve bunların söyledikleri yalanlardan nefret etdiler. Onun büyüklüğü karşısında hayrân kaldılar.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Önce, bir sene beş ay devlet idâresine karışdırılmadı. Memleketi sadr-ı a’zam Midhat pâşa ve arkadaşları idâre etdi. Bunlar, 24 Nisan 1295 [m. 1877] günü Rus harbine sebeb oldular. Mâlî 1293 senesine rastladığı için (93 harbi) denilmekdedir. 93 harbi Edirne mütârekesine kadar dokuz ay sürdü. Müşîr [Mareşal] yapdıkları Süleymân pâşa, Şıpka geçidinde büyük gaflet yaparak, en seçkin Türk birliklerinin harcanmasına sebeb oldu. Bu hezîmete kahramanlık denilerek, başkumandan yapıldı. Fekat, Filibeye ve oradan Edirneye kaçdı. Edirnede de tutunamayıp mütâreke istedi. Mütâreke Abdülhamîd hânın, kraliçe Viktoryaya çekdiği telgraf üzerine mümkin olabildi. Ruslar ve Bulgarlar, onbinlerce Türk kadın ve çocuğunu kesdiler. Bir milyondan fazla Türk, Bulgaristandan, İstanbula hicret etdi. O zemân Rusyânın nüfûsu doksan, Osmânlıların ise altmışdört milyondu. Sultân Abdülhamîd hân, fâci’aları görünce, Edirne mütârekesinden onüç gün sonra, 13 Şubat 1296 [m. 1878] da Meclis-i meb’ûsânı kapatdı. Devlet idâresini eline aldı. Meb’ûsların ancak yüzde kırkı Türkdü. Bu parlamento devâm etseydi, Osmânlı devleti, dahâ o zemân parçalanacakdı. Sultân Abdülhamîd hânın ilk ve büyük başarısı, bu felâketi görmesi ve önlemesi oldu.
Osmânlılara imzâlatdırılan 3 Mart 1878 Ayastefanos [Yeşilköy] mu’âhedesini sultân Abdülhamîd hân bir dürlü hazm edemedi. Dâhiyâne bir kurnazlıkla 4 Hazîran 1878 de İngiltere ile gizlice anlaşdı. Kıbrıs adasının idâresini İngiltereye bırakdı. Adanın gelirleri her yıl İstanbula yollanacak, ada Osmânlı İmperatorluğunun bir parçası kalacakdı. Buna karşılık, İngiltere Ayastefanos mu’âhedesinin Türkiye lehine değişdirilmesine yardım edecekdi. Böylece, Berlin mu’âhedesi, 13 Temmuz 1878 de imzâlanarak, topraklarımızın çoğu geri alındı. Bu harbde, para tazmînâtı pek ağır oldu. Sultân Abdülhamîd, buna da pek dâhiyâne çâre buldu. [m. 1881] de Düyûn-i umûmiyye idâresi kurarak, borçları, ikiyüzelliiki milyondan, yüzaltı milyon osmânlı lirasına indirdi. Bu büyük başarısı, memlekete unutulmaz bir hizmet oldu. Büyük devletlerin bütün baskılarına rağmen, Abdülhamîd hân, Berlin mu’âhedesinin, Anadolunun şarkında Ermenilere muhtâriyyet veren maddesini hiç tatbîk etmedi. Midhat pâşa ve arkadaşları, Rusyanın harb açmasına sebeb oldu. Bütün Rumeli ve Anadolunun büyük kısmı Rusyanın eline geçdi. Dâhilî işler, masonların elinde kaldı. İslâmiyyeti yıkmak, dinde reformlar yapılmak isteniyordu. Bunun için, din adamları câhil yetişdiriliyordu. Alman târîhçisi, Hans Kramer, (Ondokuzuncu asr) adındaki büyük târîh kitâbının üçüncü cildi, yirmialtıncı sahîfesinde (dessen klugen Bruder Abdülhamîd II) beşinci Murâdın akllı kardeşi, diye övdüğü sultân ikinci Abdülhamîd, memleketin felâkete götürüldüğünü, pâşaların, mason uşağı olduklarını görerek, meclisi kapatdı.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
İrâde-i seniyye ve meclis-i vükelâ [Bakanlar kurulu] karârı ile meclis-i meb’ûsan ta’tîl edildi. Meşrûtiyyet ve bunu sağlıyan doksanüç (93) kânûn-i esâsîsi [anayasası] ilgâ edilmedi. Bu anayasa 1908 de ikinci meşrûtiyyetin i’lânına kadar devâm etmişdir. Sultân Abdülhamîd hân, a’yân üyelerinin [senatörlerin] vazîfelerine de son vermedi. Yaşıyanları, 1908 millet meclisine dâhil oldular. Sultân Abdülhamîd hân, devleti, milleti, otuzbir sene, Allahü teâlânın emrlerine göre, adâletle idâre etdi. Millet, sulh, bolluk, ucuzluk, râhat ve huzûr içinde yaşadı.
Her vilâyetde mektebler, hastahâneler, yollar, çeşmeler, Viyanadan başka bir yerde eşi bulunmıyan modern bir tıp fakültesi yapdırdı. 1293 [m.1876] de Mekteb-i Mülkiyyeyi yapdırdı. [1296] da bir müze yapdırdı. [1297] de hukûk mektebi ve dîvân-ı muhâsebâtı [sayıştay] kurdu ve Beyoğlu kadın hastahânesini yapdırdı. [1299] da güzel san’atlar akademisi, [1300] de yüksek ticâret mektebi, [1301] de yüksek mühendis mektebi ve yatılı kız lisesi açıldı. [1303] de Terkos suyunu İstanbula getirtdi ve mülkiye lisesini açdı. [1305] de Alman imperatörü İstanbula gelip, sultân Ahmed meydânında Alman çeşmesi yapıldı. [1307] de Bursada ipekçilik mektebini yapdırdı. [1308] de Halkalı zirâ’at ve baytar mektebi ve Kâğıthânede bir poligon kurdurdu. 1309 [m.1892] da Bursa demiryolunu ve Aşîret mektebini yapdırdı. [1310] da Üsküdar lisesi ve Rüşdiyye mektebleri ve yeni postahâne binâsı ve Osmânlı bankası ile Reji binâlarını ve (Yafa-Kudüs) demiryolu ile Ankara demiryolu yapıldı. Yine [1310] da Hamîdiyye kâğıd fabrikası, Kadıköy havagazı fabrikası ve Beyrut limanı rıhtımını yapdırdı. [1311] de Osmânlı sigorta şirketi ve Küçüksu barajı ve (Manastır-Selânik) demiryolu yapıldı. [1312] de (Şâm-Horan) demiryolu ve (Eskişehir-Kütahya) demiryolu yapıldı. Yine [1312] de Hamîdiyye yüksek ticâret mektebi ve (Galata-Tophâne) rıhtımı, Dolmabağçe sâat kulesi yapıldı. [1313] de (Beyrut-Şâm) demiryolu, Dâr-ül-aceze binâsı, mum fabrikası, (Afyon-Konya) demiryolu, Sakız limanı rıhtımı, şimdiki İstanbul lisesi binâsı, (İstanbul-Selânik) demiryolu yapıldı. Ereğli kömür ocakları çalışdırıldı. [1314] de Tuna nehrinde Demirkapı kanalını, kapalıçarşı ta’mîrini yapdırdı. [1313] Yunan zaferini kazandı. Akl hastahânesini yapdırdı. [1316] da Şişlide Hamîdiyye Etfâl hastahânesini yapdırdı. [1318] de Medîne-i münevvereye kadar telgraf hattı yapdırdı. 1320 [m.1901] de Hamîdiyye Hicâz demiryolu Zerkaya kadar işledi. Kâğıthânedeki Hamîdiyye suyu yapıldı. Yeni balıkhâne, Haydarpâşa rıhtımı, ma’den arama mektebi, Şâmda tıbbiyye-i mülkiyye yapıldı.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Haydarpâşada askerî tıbbiyye mekteb-i şâhânesi 24 Teşrîn-i evvel 1321 de açıldı. [1322] de dilsiz ve sağırlar mektebi açıldı. [1322] de Bingâzîye telgraf hattı yapıldı. [1323] de (İstanbul-Köstence) kablosu döşendi. Haydarpâşa istasyonu binâsı yapıldı. Beşiktaş tepesindeki Yıldız serâyını ve önündeki câmi’i yapdırdı. Velhâsıl Avrupada yapılan yeniliklerin hepsini en modern şeklde yurdumuzda yapdırdı. Ne yazık ki, [1327] de tahtdan indirilince, bütün bu ilerlemeler durdu ve memleket kana boyandı. Abdülhamîd hân, (İstanbul-Eskişehir-Ankara) ve (Eskişehir-Adana-Bağdâd) ve (Adana-Şâm-Medîne) demiryollarını yapdırdığı zemân, başka memleketlerde bu kadar demiryolu yokdu. Din bilgileri, fen ve edebiyyât üzerinde çok kitâb basdırdı. Köylere kadar kurslar açdırdı. Parasız kitâblar gönderdi. Harb gücünü gayb etmiş olan eski gemileri Halice çekip, Avrupada yeni yapılan üstün evsâflı kruvazörler, zırhlılar ile donanmayı kuvvetlendirdi. Askeri, subayı öyle şerefli olmuşdu ki, bir kahve önünden bir binbaşı geçerken, kahvede oturanlar ayağa kalkarak saygı gösterirlerdi. Öyle bereket vardı ki, bir binbaşının evinde pişen yemekden, bir mahalle fakîrlerinin karnı doyardı. Bütün millet, sivil, asker, herkes birbirini çok severdi. Yalnız [1313] yılında, Yunan isyânı oldu. Ethem pâşa “rahime-hullahü teâlâ” kumandasında gönderdiği askeri, kendisi serâydan idâre ediyordu. Askeri yirmidört sâatde Termopil geçidini aşıp, Atinaya girdi. Bütün Avrupa kumandanları buna şaşırdı. Çünki, Alman kurmayları, Osmânlı ordusu, Termopili altı ayda geçemez diye rapor vermişdi.
İkinci Abdülhamîd hânın güzel ahlâkını, dîne olan bağlılığını, edeb ve hayâsının derecesini, aklını, ilmini, adâletini, millet için durmadan çalışdığını, hiç cân yakmadığını, düşmanlarına bile iyilik etdiğini, masonların aldatdıkları ve maşa olarak kullandıkları satılmışları bile afv etdiğini anlamak istiyenlere, (Mâbeyn baş kâtibi) Es’ad beğin (Hâtırât-ı Abdülhamîd-i hân-ı sânî) kitâbını okumalarını tavsıye ederiz. Ermeni komitecilerin hâzırladıkları ve 21 Temmuz 1323 [m. 1905] günü Cum’a nemâzını kılıp, Yıldız câmi’inden çıkarken patlatılan bir arabadaki sâatli bombadan kurtulunca, binlerce seyirci ve ecnebî diplomatlara karşı, düşünmeden, hemen söylediği şu kelimeler, kalbinin temizliğini, milletin olgun, şefkatli bir babası olduğunu göstermeğe yetişir sanırız: (Kendimce en büyük emel, ehâlînin râhat ve mes’ûd olmasıdır. Bu uğurda, gece-gündüz nasıl çalışıldığı ve gayret gösterildiği ma’lûmdur. Gayret ve hüsn-ü niyyetimin min tarafillah mükâfâtı, şu hâdiseden, hıfz-ı Hudâ ile, emîn olmaklığımdır. Onun için, cenâb-ı Hakka şükr ve hamd ederim.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Müte’essir olduğum birşey varsa, asker evlâdlarımdan ve ehâlîden ba’zılarının telef ve mecrûh olmalarıdır. Buna, ilelebed teessüf ederim. Tebe’amın, hakkımda göstermiş oldukları hissiyâta an-samîmilkalb memnûniyyetimi beyân eyler, âfât-i semâviyye ve erdiyyeden masûniyyetleri için düâ ederim).
Merkezi Selânikde bulunan üçüncü ordunun ba’zı subayları, ingiliz câsûsları tarafından bol para ve makam va’dleri ile aldatıldı. 7 Temmuzda Şemsî pâşa, teğmen Âtıf tarafından vuruldu. Hareket ordusu İstanbula yürüdü. Halîfe, hazret-i Alînin ictihâdına uyarak, bunlara karşı koymadı. Devleti bu eşkiyâya teslîm etdi. Vaktiyle, Mekke kâfirleri de, Medîneye hücûm edince, Peygamberimiz, Bedrde, Uhudda ve Hendekde, az kuvvet ile cihâd ederek, bunların Medîneye girmelerine mâni’ olmuşdu. Hucurât sûresi, dokuzuncu âyetinde meâlen (İsyân edenler ile harb edip, bunları itâate getirin!) emrine uymadı. Halîfe, Peygamberimizin bu sünnetine ve bu farza uymadığı için, fâcia ve felâketlere sebeb oldu. 27 Cemâzilâhır 1326 ve 23 Temmuz 1908 de ikinci meşrûtiyyet i’lân edildi. Silâh baskısı altında seçim yapıldı. 17 Birinci kânûn [Aralık]da meclis açıldı. Bununla, devletin idâresi, ehliyyetsiz, tecribesiz ellere geçdi. İngilizlerin hâzırladığı fâci’alar tekrâr başladı. 5 Ekim 1908 de, Bulgaristan prensliği, krallığını i’lân ederek, Osmânlılardan ayrıldı. Yine o târîhde, Avusturya, Bosna-Herseki ilhâk etdi. Yunanistan da baş kaldırıp, beş sene sonra Giridi ilhâk eyledi. 14 Nisan 1909 da, Adanada ermeni ihtilâli oldu. Müslimânların mallarına, cânlarına, ırzlarına saldırdılar. 1850 Türkü öldürdüler. İttihâdcılar buna da seyirci kaldılar. Halk, onyedibin ermeniyi öldürüp isyân basdırıldı. İttihâdcılar, Avrupalılara şirin görünmek için yüzlerce müslimânı kesdiler, asdılar. Bu zulmleri, o zemân Adana vâlîsi olan meşhûr Cemâl pâşa yapdı. Dâhiliyye nâzırı Tal’at pâşanın takdîrine mazhar oldu. Bu hâdiseler dolayısiyle ittihâdcılar da [1914]de meclisi kapatdı. Sultân Hamîde hak vermek zorunda kaldılar.
31 Mart vak’ası adı ile meşhûr olan 13 Nisân 1327 [m. 1909] hareketi ile sultân Abdülhamîdin hiçbir alâkası olmadığı, kat’î olarak anlaşılmışdır. İttihâdcıların, pâdişâha sâdık birinci orduya güvenmiyerek, Selânikdeki üçüncü ordudan getirdikleri avcı taburlarının çıkardığı tesbit edilmişdir. Ya’nî ittihâdcıların bir tertîbi olmuşdur. İttihâdcılar, böylece Selânikden Bulgar, Sırb, Yunan, Arnavud yağmacılarının meydâna getirdikleri hareket ordusunu İstanbula gönderdi. Tal’at beğin baskısı ile Sultân, 27 Nisan 1327 [m. 1909] da tahtdan indirildi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Son meşrûtiyyet zemânında hükümdârlığı dokuz ay, beş gündür. Selânikden gelen, toplama ve frenk silâhlarını taşıyan hareket ordusuna karşı koymak istiyen kumandanlara, çarpışılmamasını, müslimân kanı dökülmemesini sıkı emr verdi. İsteseydi yalnız Taksim ve Taş kışladaki ta’lîmli asker ve sâdık subaylar, gelen çapulcu alaylarını darmadağınık edebilirdi. Fekat, kardeş kanının dökülmesini istemedi. İstanbula giren hareket ordusu kumandanları, doğru Yıldız serâyına geldiler. Hazîneyi, asrlardan beri toplanmış olan kıymetli yâdigârları ve dünyânın en zengin kütübhânelerinden olan serây kitâblığının bir kısmını yağma etdiler. Pâdişâhın altın arabası bile parçalanıp paylaşıldı. Bu barbarca saldıranlar, birer kahramân, kurtarıcı i’lân edildi. O yıl, ittihâdcılar, Sultândan iki yaş küçük olan kardeşi Muhammed Reşâdı yerine geçirdiler. Sultân Reşâd, ihtiyâr, sessizdi. Ortalığı kana boyıyanların, gönülden müslimân olmadıklarını görüyordu. Bu canavarlar karşısında âciz, zevâllı bir kukla hâlinde idi. İttihâdcılar, sultân Hamîdi lekeliyecek bir suç bulamadılar. Milletin onu çok sevdiğini, saydığını görerek, öldürmeğe de cesâret edemediler. Hemen o gece, kurmay binbaşı Fethi Okyarın emrinde olarak, trenle Selâniğe götürdüler. Orada Alâtini köşkünde habs edildi. Ömrünü okumakla ve ibâdet ile geçirdi. Hükûmeti ele geçiren ittihâdcıların çoğu, hattâ din işleri başkanı olan şeyh-ul islâm efendileri dahî mason idi. Sultân Hamîd hânın kansız ve huzûr içinde geçen idâresinden sonra memleket, siyâsî i’dâmlar, sû’i kasdler ülkesi oldu. Çok kimseleri i’dâm etdiler. Birbirlerini, hattâ kendi başkumandanları olan Mahmûd Şevket pâşayı da dört aylık sadr-ı a’zam iken 11 Hazîran 1331 [1913] de kendileri öldürdü. Yerine getirilen Mısr prensi Sa’îd Halîm pâşanın 3 sene, 7 ay ve 23 günlük ve bunun yerine gelen Tal’at pâşanın birbuçuk senelik sadâret zemânlarında, memleket karma karışık oldu. Herkes, ölüm, habs korkusu içinde idi. Cân, mal ve nâmûs emniyyeti kalmadı. İslâm düşmanlığı, küfr ve irtidâd moda olmağa başladı. Her vilâyetde zâlimler türedi. 1329 [m. 1911] da Arnavud isyânı oldu. Mahmûd Şevket pâşa büyük kuvvetle önliyemedi. Sultân Reşâd 16 Hazîranda Kosovaya gitdi. Beşyüzyirmiiki sene önce, dedesinin zafer kazandığı yerde, yüzbin Arnavud ile Cum’a nemâzı kıldı. Huzûru te’mîn etdi. Mahmûd Şevket pâşanın sekseniki taburla yapamadığını, sultân Muhammed Reşâd, bir gövde gösterisi ile te’mîn eyledi. Ebüzziyâ takvîminin 19 Şubat 1945 pazartesi yaprağında diyor ki:
(Meşrûtiyyetin başlangıcı, memleketimiz için büyük felâket ve ziyânlara sebeb oldu. Çünki 1329 [m. 1911] da Trablusgarb İtalyanlara bırakıldı.
 
Üst Alt