32- Eshâb-ı kirâm kitâbında adı geçenler

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
1331 [m. 1912] de Balkan harbi bozgunu oldu. İki büyük kıt’a ile ilişiğimiz kesildi. Afrikada birmilyonikiyüzbin kilometre kare, Rumelide ikiyüzelli bin kilometre kare yerimiz elden gitdi. Birinci cihân harbinde de birmilyon kilometre kareden fazla toprak gayb oldu. Koca imperatorluk yağma edildi. Bu felâketlere, ittihâd ve terakkînin, gâfil, câhil, fırkacı, inâdcı, bölücü idâresi sebeb oldu.) Birinci cihân harbine Osmânlılar üç milyon askerle katıldı. Bir milyon zâyi’ eyledi. Bunun dörtyüzbini cebhede şehîd oldu. Müttefiklerimizin mevcûdü yirmiüç milyon olup, onbeşbuçuk milyon zayı’âtımız oldu. Bunun üçbuçukmilyonu cebhede öldü. Düşmân orduları mevcûdü, kırküç milyon idi. Bunların yirmiüç milyonu zâyi’ oldu. Yalnız beşbuçuk milyonu cebhede öldü.
Sultân Abdülhamîdi tahtından indirenler, sonunda memleketi düşman çizmelerinin altında bırakarak kaçdılar. İlk olarak Enver pâşa, Tal’at pâşa, doktor Behâeddîn Şâkir, doktor Nâzım, 30 Ekim 1918 de Mondros mütârekesini imzâ etdikden bir gün sonra, gece yarısı kaçdılar. Tal’at pâşa [m. 1921] de kırkdokuz yaşında Berlinde, Enver pâşa kırk yaşında [m. 1922] de Türkistânda, Cemâl pâşa da [m. 1922] de elli yaşında Tiflisde öldürüldüler. Avrupadaki mason locaları, bu başarılarını uzakdan keyf ile seyr ediyorlar. İslâmiyyeti yok etmek için, yeni plânlar hâzırlıyorlardı. Masonlar, ittihâdcılara yapdırdıkları bu cinâyetleri Midhat pâşa ve arkadaşları gibi maşalarla, dahâ otuzbir yıl önce ve pek kıyasıya yapdıracaklardı. Fekat, çok akllı, zekî, ileriyi görüşü keskin ve tâm müslimân olan, ikinci Abdülhamîd hân, bunu anlamış, bu felâketleri önlemiş, islâm âlemine se’âdet, huzûr sağlamışdı. Bunun için, bu yüce hâkana, kızıl sultân, korkak, zâlim gibi ismler takdılar. Böylece gençleri aldatmağa, onun sevgisini, büyüklüğünü gönüllerden çıkarmağa uğraşdılar.
(Türkiye Târîhi)nde diyor ki, (İkinci meşrûtiyyetden sonra gelen yeni rejim, ikinci Abdülhamîdi mahkûm etmiş, hattâ bugüne kadar, bu hükümdârın lehinde, hattâ tarafsız yazmak ve konuşmak, tehlükeli sayılmışdır. Bunun bir sebebi, ikinci Abdülhamîdin, aslâ mürteci’, gerici olmamak şartı ile, muhâfazakâr olması ve imperatörlüğü otuz yıl şahsen adâlet ile idâre etmesidir. İkinci Abdülhamîdi düşürenler birbirinden inkılâbcı oldukları için, tabî’atiyle, bu hükümdârın muhâfazakârlığını beğenmemek durumunda kalmışlardır. Ancak târîh, siyâset değildir. Günün modasına göre söyliyen, yazan kimse, târîhci değildir. Çünki, siyâsî rejimler ve fikr modaları dâimâ değişir.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Yakın mâzîyi halka fenâ tanıtmak gibi hissî görüş, ilmî tedkîk yapılmasına mâni’ olmakdadır. Ba’zı sathî görüşlü kimseler, günlük oluşları küçültür, gölgede bırakır diye, eski kahramânları küçültürler. Târihî realiteden korkmak ma’nâsızdır. Türkiyede, yine de, ikinci Abdülhamîd aleyhindeki yalanları nakl etmek modası yürürlükdedir.
13 Şubat 1295 [m. 1878] gününe kadar, ikinci Abdülhamîdin saltanatının ilk bir yıl, beş ay ve onüç günü, bu hükümdârın şahsî idâresi ile ilgisizdir. Şahsî idâresi, 13 Şubatda başlar. 7 Zilhicce 1293 ve 23 Kânûn-i evvel [Aralık ayı] 1876 günü birinci meşrûtiyyet i’lân edildi. İlk millet meclisi 19 Mart 1877 de açıldı. Anayasayı hâzırlıyanlardan Midhat pâşa, bir hukukcu değildi. İkinci Abdülhamîd hân hâtırâtında diyor ki:
Midhat pâşa, öteden beri meşrûtiyyet tarafdârı idi. Lâkin ismini ve ba’zı kitâblarda medhini işitmekle hâsıl olmuş bir tarafdârdı. Hiçbir devletin Kânûn-i esâsîsini tedkîk etmiş ve bu bâbda esâslı fikr edinmiş değildi. Rehberi, nâfi’a vekâletinin müsteşârı, Odyan efendi idi. Odyan efendi ise, o zemân bile bizde mümtâz hukûkculardan değildi. Hele memleketi hiç bilmezdi. Zan ederim bu vukûfsuzluk, Midhat pâşa ile Tâif kal’asına kadar berâber gitdi.
Midhat pâşanın başkanlığında, Ziyâ beğ [pâşa] ile Nâmık Kemâlin de katıldığı bir hey’etin hâzırladığı Anayasanın 113. cü maddesi, hükümdâra bir şahsı sürmek hakkını vermişdi. Bu maddeyi Midhat pâşa, mahsûs koydurdu. Çünki, ölünciye kadar iktidârda kalmağı umuyordu. Bu madde ile, muhâliflerini sürmek istemişdir. Nitekim birkaç devlet adamını sürdü. İkinci Abdülhamîd hân, muhâkemesiz sürülmenin tanzimâta aykırı olduğuna dikkati çekdi ise de, Midhat pâşayı iknâ’ edememişdi. Midhat pâşa, anayasaya, herkesin kendi dili ile konuşabileceğini koydurmak istemiş, fekat Sultân, bu maddeyi kaldırmışdır. Midhat pâşa, Sultânın bütün selâhiyyetini yok etmek için, Anayasayı büyük devletlerin kefâletleri altına koymak istemişdir. Türk devletinin istiklâlini yok edecek bu feci’ madde de kabûl edilmemişdir. Rusya ile harb etmek için, Bâb-ı âlide nutklar çekdi. Medrese talebesini ayaklandırarak, harb lehine nümâyiş yapdırdı. Bunlar, Sultânın penceresi altında bile harb diye bağırdılar. Harb olursa, İngilterenin yardım edeceğine inanıyordu. İçki sofralarında, Cumhûriyyet i’lân edip, üçüncü Napolyon gibi, Cumhûrbaşkanı, sonra imperatör olacağını söyledi ve (niçin Âl-i Osmân olur da, Âl-i Midhat olmaz) dedi. İşi dahâ ileri götürerek, husûsî asker yazmağa kalkışdı. Bu yeni asker, Millet askeri nâmı ile yeni bir ordu teşkil edecek ve Midhat pâşanın emrinde olacakdı.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Hıristiyan ve müslimânlardan gönüllü yazılanlar, başkumandanları Midhat pâşa lehine yürüyüşler yapıyorlar. İstanbulda huzûru bozuyorlardı. Yeniçeri ocağı hortluyordu. Midhad pâşa, milliyetçiliğe uymıyan hareketlerde de bulundu. Bosnada, Türk bayrağındaki ayyıldız yanına bir haç eklenmesini emr etdi. Devlet bayrağının, bir eyâletde olsa bile, sadr-ı a’zam emri ile değişdirilmesi de, onun demokrasi anlayışına parlak bir örnekdir. Bu haçlı Türk bayrağını taşıyan bir tabura İstanbulda geçid resmi bile yapdırdı. Bütün bu sapıklıkları, ikinci Abdülhamîd hânın sabrını taşırarak, 5 Şubat 1877 de, onu sadr-ı a’zamlıkdan azl etdi. Kendi arzûsu üzerine İzzeddîn vapuruna bindirilerek İtalyaya gönderildi. Eline de beşyüz altın verildi. Bir sene, sekiz ay çeşidli şehrleri gezdi. İngilizlerle halîfeye karşı anlaşmalar yapması üzerine, yurda çağrıldı. İki ay Giritde, Hanyada oturdukdan sonra 1295 [m. 1878] son ayında Sûriye vâlîsi, 4 Ağustos 1297 [m. 1880] de Aydın vâlîsi yapıldı. Burada iken, 16 Mayıs 1298 [m. 1881] de, Yıldızda muhâkeme edilmek için tevkif emri verildi. Fransız konsolosluğuna sığınarak kendisini lekeledi. Fransız sefîrinin emri ile halîfeye teslîm edildi. Mahkemenin i’dâm karârını halîfe, müebbed habse çevirip, 28 Temmuzda İzzeddîn vapuru ile Rüşdü, Mahmûd ve Nûri pâşalarla ve Hasen Hayrullah efendi ile birlikde Tâife götürülüp habs edildiler. 6 Mayıs 1301 [m. 1883] de Mahmûd Celâleddîn pâşa ile, askerler tarafından boğulup öldürüldüler. İngiltere onu kurtarmağa karâr verdi. Kızıldenizdeki bir harb gemisine bu vazîfeyi verdi. Pâşaların, İngilizler tarafından kaçırılacağını anlıyan hicâz vâlîsi müşîr Osmân Nûrî pâşanın emri ile öldürüldüğü sanılmakdadır). (Yeni Türkiye Târîhi)nin yazısı temâm oldu. 283, 286, 287, 361, 369, 370, 374, 377, 385.
10 — ABDÜLKÂDİR GEYLÂNÎ: Muhyiddîn Ebû Muhammed bin Ebû Sâlih Mûsâ, 471 [m. 1077] de Îrânda tevellüd, 561 [m. 1166] de Bağdâdda vefât etmişdir. Babası, hazret-i Hasenin torunu Abdüllah bin Hasen-i müsennâ soyundandır. Abdüllahın annesi, Fâtıma, hazret-i Hüseynin kızıdır. Bunun için hem seyyid, hem şerîfdir. Hanbelîdir. Kâdirî tarîkatinin reîsi ve bütün tarîkatlerin menba-ı feyzidir. Mürşid, müderris ve müftî idi. Pek büyük âlimdir. 32, 61, 117, 144, 155, 158, 176, 199, 342, 391, 392.
11 — ABDÜLLAH BİN ABBÂS: Resûlullahın amcası Abbâsın oğlu olup, çok âlim idi. Annesi Lübâde, Hâlid bin Velîdin teyzesi idi. Hicretden üç yıl önce Mekkede doğdu. Çok hadîs-i şerîf bilirdi. Halîfe Ömerin müşkillerini çözerdi. Sıffînde imâm-ı Alînin kumandanlarından idi. Abdüllah bin Zübeyrin hilâfetini kabûl etmedi. Tefsîrde çok ileri idi. Müfessirlerin şâhıdır. 68 yılında, Tâifde vefât etdi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Uzun boylu, beyâz, güzel idi. Ömrünün sonlarında göremez oldu. Abbâsî halîfeleri, bunun soyundandır. 40, 59, 70, 74, 86, 119, 121, 122, 123, 125, 126, 130, 137, 165, 168, 169, 170, 184, 185, 189, 231, 243, 318, 345, 356, 359, 408.
12 — ABDÜLLAH BİN CA’FER: Resûlullahın amcası Ebû Tâlibin torunudur. Habeşistânda dünyâya geldi. 80 yılında Medînede vefât etdi. Çok cömerd idi. Hazret-i Mu’âviye buna çok ikrâm ederdi. Muhammed bin Ebî Bekr-i Sıddîk ile Yahyâ bin Alî ibni ebî Tâlib ile ana bir kardeş idi. Hazret-i Alî ile Fâtıma-tüzzehrânın kızı olan Zeynebin zevci idi “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”. 66, 168, 204, 378.
13 — ABDÜLLAH BİN EBÎ BEKR-İ SIDDÎK: Önce islâm olanlardandır. Hicretde, kâfirlerden mağaraya haber getirir, gece mağarada yatardı. Mekkenin fethinde, Huneyn ve Tâif gazâlarında bulundu. Tâifde yaralandı. 11. ci yılda vefât etdi “radıyallahü teâlâ anh”. 99.
14 — ABDÜLLAH BİN EBÎ EVFÂ: Eshâb-ı kirâmdan Kûfe şehrinde en son vefât edendir. 86 yılında vefât etdi. 19, 252.
15 — ABDÜLLAH BİN MES’ÛD: İlk müslimân olanların altıncısıdır. Resûlullahın yanından, hizmetinden ayrılmazdı. Kur’ân-ı kerîmi çok iyi öğrendi. Pekçok hadîs-i şerîf ezberledi. Mekke kâfirleri arasında açıkça okurdu. Çok eziyyet çekerdi. İki kerre Habeşistâna ve Medîne-i münevvereye hicret etdi. Bütün gazâlarda ve Yermük muhârebesinde bulundu. Cennetle müjdelendi. Halîfe Ömer-ül-Fârûk, kendisini Kûfeye müftî olarak gönderdi. Otuziki yılında, altmış yaşından sonra vefât etdi. Bakîde medfûndur “radıyallahü teâlâ anh”. 106, 163, 165, 168, 177, 182, 185, 189, 199, 208, 210, 241, 324, 330.
16 — ABDÜLLAH BİN MUBÂREK: Tebe’i tâbi’înin büyüklerinden olup, hadîs ve fıkh âlimi idi. 118 de Horasanda doğup, 181 [m. 797] de vefât etdi “rahime-hullahü teâlâ”. Kitâbları çokdur. Bir yıl hac, bir yıl cihâd ve bir yıl ticâret ederdi. Kazancının hepsini fakîrlere verirdi. Şâmda birisinden aldığı kalemi vermeden Merve gitmişdi. Kalemi vermek için Mervden Şâma geldi. Sehl Alî bin Abdüllah Merûzî, Abdüllah bin Mubârekin derslerine devâm ederdi. Birgün, (Artık senin dersine gelmiyeceğim. Çünki, bugün gelirken senin kızların dama çıkmış beni çağırıyorlardı. Benim Sehlim, benim Sehlim diyorlardı. Bunların terbiyesini vermiyor musun?) dedi. Abdüllah bin Mubârek, o gece, talebesini toplayıp, (Sehlin cenâze nemâzına gidelim) dedi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Gidip, vefât etmiş buldular. (Vefâtını nerden anladın?) dediklerinde, (Benim hiç câriyem yok. O gördükleri, Cennet hûrîleri idi. Onu Cennete çağırıyorlardı) dedi. Buyururdu ki, (Edeb nedir? Âlimler çeşidli ta’rif etmiş. Bence edeb, kişinin nefsini tanımasıdır.) (Birinin bir lira hakkını ödemek, bin lira sadaka vermekden dahâ iyidir.) (Çalışıp kazanmak tevekkülü bozmaz) derdi. (Tevâzû’, zenginlere karşı kibrli olmak, fakîrlere karşı alçak gönüllü olmakdır) derdi. (Eğer gıybet etseydim, anamı, babamı gıybet ederdim. Çünki sevâblarımın onlara verilmesi dahâ iyi olur) derdi. 10, 30, 31, 260.
17 — ABDÜLLAH BİN ÖMER: Hicretden on dört sene önce tevellüd ve 73 de Mekkede vefât etdi. Babası ile birlikde îmân etdi. Küçük olduğundan Bedr ve Uhud gazâlarına götürülmedi. Diğer gazâlarda ve Mûte gazâsında ve Yermükde, Mısr ve Afrika fethlerinde bulundu. Resûlullahın nemâz kıldığı her yerde nemâz kılardı. Çok müttekî, cömerd ve halîm idi. Hilâfet işlerine hiç karışmadı. Hicrî 73 senesinde, Haccac bin Yûsüf, Mekkede, Abdüllah bin Zübeyri şehîd etdikden üç ay sonra, bunun ayağına zehrli kılıç ile vurdurarak şehîd etdi “radıyallahü teâlâ anh”. 40, 65, 73, 118, 124, 125, 165, 176, 182, 185, 196, 209, 231, 345, 400.
18 — ABDÜLLAH BİN SA’D: Hazret-i Osmânın süt kardeşi idi. Vahy kâtibi iken mürted oldu. Mekkenin fethinde katli emr olundu ise de, tekrâr îmâna gelip afv edildi. Mısr fethinde bulundu. 25 de Mısr vâlîsi olup, Tunusu feth etdi. Halîfenin şehâdetinde Medîneye yardıma gelirken, Mısrda yerinin yağma edildiğini anlıyarak, Remleye yerleşdi. 36 da vefât etdi. 120.
19 —ABDÜLLAH BİN SEBE’: Müslimânlar arasına ilk olarak, Eshâb düşmanlığı fitnesini sokan bir yehûdî dönmesidir. Hazret-i Osmân zemânında Yemenden gelip, müslimân olduğunu söyledi. Halîfenin yanına sokulmak istedi. Fitne, fesâd çıkaracağı anlaşılarak, Medîne-i münevvereden dışarı atıldı. Mısra giderek, câhiller arasında, halîfeyi kötülemeğe, Eshâb-ı kirâmın büyükleri için atıp tutmağa, kardeşi kardeşe düşürmeğe başladı. Kûfeye de giderek hazret-i Alîye yaltaklandı. Hattâ, sen tanrısın dedi. Alî “radıyallahü anh” da, bunu Medayn şehrine sürdü. Hazret-i Alî şehîd olunca, (O ölmedi. Bulutlarda yerleşdi. Şimşek, yıldırım onun emri ile olmakdadır) dedi. Dahâ nice, düzme sözleri ile, câhilleri aldatıp, Ehl-i sünneti parçalamağa, içeriden yıkmağa koyuldu. Fekat, Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, âyet-i kerîmeye ve hadîs-i şerîflere sarılarak ve akla, ilme dayanarak bunun bozuk ve çürük sözlerine, çok sağlam cevâblar verdi. Onları her yerde rezîl ve perîşan eyledi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Onlar ancak, kitâb okumıyan, va’z, nasîhat dinlemeğe gitmiyen câhilleri aldatabildi. 6, 14, 27, 30, 36, 77, 120, 121, 136, 220, 233, 365.
20 — ABDÜLLAH BİN UREYKIT: Benî Veyl kabîlesinden bir kâfir idi. Emîn idi. Sır saklayıcı idi. 99.
21 — ABDÜLLAH BİN YESR: Şâmda en son vefât eden sahâbîdir. Seksensekiz senesinde vefât etdi. 19, 252.
22 — ABDÜLLAH BİN ZÜBEYR: Zübeyr bin Avvâmın oğludur. Annesi Esmâ binti Ebî Bekr Sıddîkdır. Hicretden yirmi ay sonra tevellüd etdi. İsmini Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” koydu ve düâ etdi. Cesûr, kuvvetli, kahraman idi. Geceleri ibâdet eder, gündüzleri oruc tutardı. Tunus harbinde, yüzyirmibin düşman askeri ile yirmi bin islâm mücâhidi savaşırken, düşman kumandanı Cercîri öldürerek zafere sebeb oldu. Cemel vak’asında, Alîye “radıyallahü anh” karşı idi. Yezîde bî’at etmedi. Dokuz sene Mekkede halîfe oldu. Yemen, Irak ve Horasan elinde idi. Abdülmelikin kumandanı Haccac bin Yûsüf, 72 yılında Mekkeyi muhâsara ve mancınık ile şehri tahrîb etdi. Abdüllah, 73 [m. 692] de alnına gelen mancınık taşı ile yaralandı ve şehîd edildi “radıyallahü teâlâ anh”. Vâlidesi Haccacın karşısına çıkıp acı ve doğru sözler söyledi. Harâb olan Kâ’beyi ve ayrıca türbe-i nebevîyi ta’mîr etdi. Şehîd edildikden sonra, Abdülmelik bin Mervân, Kâ’benin bir dıvârını yıkdırıp, Hacer-i esvedi eski yerine koydurdu. Bugünkü Kâ’benin üç dıvârı Abdüllah, bir dıvârı Abdülmelik yapısıdır. 65, 106, 170, 211, 259, 302, 304, 330, 339, 350, 354, 359.
23 — ABDÜLLAH-İ CENGİZÎ HÂN: Mâverâünnehrdeki özbek hânlarındandır. İskender hânın oğludur. 939 da tevellüd, 1005 [m. 1596] de vefât etdi. 990 da hükmdâr oldu. 993 de Hiratı aldı “rahime-hullahü teâlâ”. 151.
24 — ABDÜLLAH-İ ENSÂRÎ: Babası Ebû Mensûr Muhammed bin Alîdir. 396 da Hiratda tevellüd, 481 [m. 1088] de orada vefât etdi. Şeyh-ül-islâm idi. Hanbelî idi. Evliyânın büyüklerinden idi. Hadîs âlimi idi. (Menâzilüssâ’irîn) ve tefsîr kitâbları meşhûrdur. Tesavvufda (Te’arrüf) kitâbını şerh etmişdir. (Münâcât) İstanbulda basılmışdır. 84, 146, 212, 270, 319, 409.
25 — ABDÜLMECÎD HÂN: Osmânlı pâdişâhlarının otuzbirincisi ve islâm halîfelerinin doksanaltıncısıdır. Sultân ikinci Mahmûdun oğludur. Sekiz oğlundan dördü pâdişâh oldu. 1237 [m. 1821] de tevellüd etdi. 1255 [m. 1839] de pâdişâh oldu. 24 Hazîran 1277 [m. 1861] de vefât etdi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Sultân Selîm câmi’i bağçesindedir. Abdülmecîd hânın büyük bir hatâsı, memlekete ve bütün islâmiyyete çok ağır zararı dokunan, afv edilmez bir kabâhati olmuşdur. Öyle bir hatâ ki, Osmânlı târîhinde korkunç bir dönüm noktası yapmış, bu koca islâm devletinde bir (yok olma devri)nin başlamasına sebeb olmuşdur. Masonların, islâm düşmânlarının örtbas etmek istedikleri, gençlerden saklamağa çalışdıkları bu hatâ, sâf, temiz kalbli hâkânın, azılı ve sinsi islâm düşmânı olan İngilizlerin tatlı dillerine aldanarak, İskoç masonlarının yetişdirdikleri câhilleri işbaşına getirmesi, bunların devleti içerden yıkmak siyâsetlerini hemen anlıyamamasıdır. İngilizlerin Osmânlı devletine karşı korkunç saldırıları ve başarıları sultân Abdülmecîd hânı aldatmakla başladı. İslâmiyyeti yıkmak için İngilterede kurulmuş olan (İskoç mason teşkilâtı)nın kurnaz üyesi Lord Redcliffe İstanbula İngiliz sefîri olarak gönderildi. 1250 [m. 1834] senesinde Pârisde ve sonra Londrada Osmânlı sefîri bulunan Mustafâ Reşîd pâşa, aldatılmış, mason yapılmışdı. Bunun sadr-ı a’zam yapılması için, Lord Redcliffe sultâna çok dil dökdü. (Bu aydın, kültürlü ve başarılı vezîri sadr-ı a’zam yaparsanız, İngiltere imperatörlüğü ile Devlet-i aliyye arasındaki bütün anlaşmazlıklar kalkar. Devlet-i aliyye ekonomik, sosyal ve askerî sahâlarda ilerler) diyerek halîfeyi aldatdı. 1262 [m. 1846] da sadr-ı a’zam olan pâşa, iş başına gelir gelmez, hâriciyye nâzırı iken, Redcliffe ile el ele verip, hâzırlamış olduğu, (Tanzîmât) kanûnuna istinâd ederek, büyük vilâyetlerde mason locaları açdı. Câsûsluk ve hıyânet ocakları çalışmağa başladı. Gençler, din câhili olarak yetişdirildi. Londradan alınan plânlarla bir yandan idârî, zirâ’î, askerî değişiklikler yapdılar. Bunlarla gözleri boyadılar. Öte yandan da, islâm ahlâkını, ecdâd sevgisini, millî birliği parçalamağa başladılar. Yetişdirdikleri kimseleri işbaşına getirdiler. Bu senelerde Avrupada, fizik, kimyâ üzerinde dev adımlar atılıyor. Yeni buluşlar, ilerlemeler oluyor. Büyük fabrikalar, teknik üniversiteler kuruluyordu. Osmânlılarda bunların hiçbiri yapılmadı. Hattâ, Fâtih devrinden beri medreselerde okutulmakda olan fen, matematik derslerini büsbütün kaldırdılar. Din adamlarına fen bilgisi lâzım değildir diyerek, kültürlü, bilgili âlimlerin yetişmelerine mâni’ oldular. Sultân Abdülmecîd hân zemânında dünyâda iki büyük islâm devleti vardı. Biri Osmânlı devleti, ikincisi Hindistândaki Gürgâniyye hükümdârlığı idi. Her iki devletin sultânları, islâm dîninin bekçisi idiler. İslâm düşmanı olan İngilizler, bu iki bekçiyi yok etmek için, çok kurnaz plânlar hâzırlamışdı. Önce, Gürgâniyye devletini parçalamağa karâr verdiler. Böylece, Asyadaki müslimânları başsız bırakacak, hem de Hindistânın hazînelerine, ticâretine hâkim olacaklardı.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Fekat, Osmânlıların buna mâni’ olmasından korkuyorlardı. Bunun için Osmânlıları Ruslarla savaşdırmağa çalışdılar. Avusturya ve Prusya, Osmânlı-Rus savaşının önlenmesini istediler. Rusya da bunu kabûl etdi. Fekat İngilizler, Reşîd pâşayı harb etmeğe teşvîk etdiler. Yardım edeceklerine, zafer kazanacağına, böylece Osmânlıların bir numaralı adamı olacağına inandırdılar. Reşîd pâşa, Osmânlı devletinin başına geçeceğinin çılgınlığı içinde, İngilizlere maşa oldu. 26 eylül 1269 [m. 1853] de, Bâb-ı âlîde yüzaltmışüç (163) kişi topladı. Rusyaya harb açılmasına karâr verdi. Sultân Abdülmecîd hânı da, tuzağa düşürüp, tasdîk etdirdi. Rusyaya harb i’lân edildi. Osmânlı devletinin başını derde sokan İngilizler, Hindistândaki fâci’a ve felâketlere başladılar. 1274 [m. 1857] de, Delhîde, büyük ihtilâl çıkardılar. İkinci Behâdır şâhı, oğulları ile birlikde Kalküteye götürüp habs etdiler. Gürgâniyye devleti yıkıldı. Hindistânın ilerde, İngiliz imperatörlüğüne katılması için, birinci adım atılmış oldu. İngilizler, Rus çarı birinci Nikolanın Kudüsde katoliklere karşı ortodoksları ayaklandırdığını ileri sürerek, Rusların Akdenize inmesini hiç istemiyen Fransa imperatörü üçüncü Bonapartı da, Türk-Rus Kırım Harbine sürüklediler. Kendi çıkarları için yapdıkları bu işbirliği, Türk milletine Reşîd pâşanın diplomatik zaferleri olarak tanıtıldı. Düşmanların bu yaldızlı reklâmlar ve sahte dostluklarla örtmeğe çalışdıkları imhâ hareketlerini, herkesden önce anlıyan sultân, çok zemân serâyında hüngür hüngür ağlardı. Memleketi, milleti kemiren düşmânlara karşı koymak için tedbirler arar ve Allahü teâlâya yalvarırdı. Bu sebeble, Reşîd pâşayı, birkaç kerre sadr-ı a’zamlıkdan uzaklaşdırdı ise de, kendisine (koca), (büyük) gibi ismler takan bu kurnaz adam, rakîblerini devirip, tekrâr iş başına gelmesini becerirdi. Ne yazık ki, sultân kederinden tüberküloza yakalanıp genç yaşında öldü. Sonraki senelerde devlet koltuklarını kapışan, üniversite öğretim üyeliklerine, mahkeme başkanlıklarına getirilenler, hep Mustafâ Reşîd pâşanın yetişdirmeleridir. Böylece (Kaht-ı ricâl) devri açılmasına ve Osmânlılara (Hasta adam) denilmesine sebeb olmuşdur.
Abdülmecîd hân, [1256] da ilk olarak kâğıd para çıkardı. [1260] da (Mecîdiyye) köprüsü yapıldı. Şimdi Galata köprüsü deniliyor. 1412 [m. 1992] de yeniden yapıldı. [1265] de Beşiktaşla Ortaköy arasında (Küçük Mecîdiyye) câmi’ini ve Ortaköy iskelesi yanında (Büyük Mecîdiyye) câmi’ini yapdırdı. [1276] da Maçka ile Nişantaşı arasındaki (Teşvikiyye câmi’i)ni yapdırdı. [1268] de (Şirket-i Hayriyye) denilen buğaziçi vapurları işletilmeğe başlandı. [1277] de Aydın demir yolu yapıldı. [1270] de deniz altı telgraf hattı döşetdi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
[1272] de erâzi kanûnu çıkardı. [1274] de belediye teşkilâtı kurdu. [1276] da ticâret kanûnu yapdı. Abdülmecîd hânın vâlidesi(Bezm-i Âlem) sultân, 1261 [m. 1845] de Yenibağçede Gurabâ hastahânesi ve Dolmabağçe serâyı önünde deniz kenârında (Vâlide câmi’i) ve Bakırcılarda Bâyezîd kulesi önünde büyük sultânî lisesi ve dahâ birçok mescid, çeşme yapmışdır. Dolmabağçe denilen yer, [1023] de, birinci Ahmed hânın emri ile dolduruldu. Bir tepeyi denize doldurdular. Dolmabağçe iskelesini birinci Abdülhamîd hân yapdı. Dolmabağçe serâyını birinci ve ikinci Mahmûd hânlar ahşâp olarak yapmışlardı. 1269 [m. 1853] senesinde Abdülmecîd hân, bunların yerine, şimdiki muhteşem serâyı yapdırdı. Beşmilyon altın liraya mâl oldu. Bu kadar çok para, milletin cebine girmiş oldu. Binlerce âilenin yüzü güldü. Ayrıca, memlekete, çok kıymetli ve târihî bir san’at eseri kazandırmış oldu. Sulh ve terakkî sağladı. Hicâzda ve Anadoluda çok eserler yapdı.
İslâm düşmânları, Osmânlı halîfelerine çirkin iftirâlar yapdıkları gibi, bu mubârek zâta da, leke sürmeğe çalışıyorlar. Memleketin her tarafında ve hele Mekkede, Medînede yapdırdığı, görülmemiş güzel san’at eserlerine, isrâf yapdı diyorlar. Allahü teâlânın mubâh etdiği, izn verdiği câriye kullanmasını, ya’nî meşrû’ hakkını suç olarak gösteriyorlar. İçki içerdi diyorlar. Sultân ikinci Selîm hâna ve Yıldırım sultân Bâyezîde de böyle iftirâ etdiler. Hiçbir vesîkaya dayanmıyan bu sözlere sâf müslimânlar da inanıyor. Yeni târîh kitâblarına bile yazıyorlar. Hâlbuki Osmânlı pâdişâhlarının hepsi, her işlerinde islâmiyyete uyar, yüksek âlimlerin fetvâları ile hareket ederlerdi. Hepsi sâlih, dindâr, mubârek insanlardı. Herbiri islâmiyyete çok hizmet etdi. İkinci Selîm hânın Edirnede yapdırdığı büyük Selîmiyye câmi’i, düşmânlarına açık cevâb vermekde, iftirâlarını yalanlamakdadır. Din düşmanları, iyileri kötülemekde, kötüleri, dinsizleri övmekdedir.
Abdülmecîd hân, türbesinin yüksekliğinin, Yavuz Sultân Selîm türbesinden aşağı olmasını vasıyyet etmiş ve öyle yapılmışdır. Türbesinde oğulları Burhâneddîn efendi [1265-1293] ve Muhammed Abdüssamed efendi [1269-1271] ve Osmân Safiyyüddîn efendi de [1271] vardır. Ortadaki üçüncü türbede sultân Süleymân hânın vâlidesi Hafsa sultân ile Sultân Süleymân şâhzâdelerinden Murâd, Mahmûd ve Abdüllah efendiler ve bir hanım efendi vardır “rahime-hümullahü teâlâ”. 243, 287, 368, 375, 376, 397.
26 — ABDÜLVEHHÂB-I ŞA’RÂNÎ: Abdülvehhâb bin Ahmed, kutb-i Şa’rânî adı ile meşhûrdur. Şâzilî idi. Alî Havâsın talebesi idi. Ârif ve kutb-i zemân idi. 898 [m. 1493] de tevellüd, 973 [m. 1565] de Kâhirede vefât etdi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Tefsîr, fıkh, tesavvuf, târîh, nahv ve tıb üzerinde çok kitâb yazmışdır. (Dürer-ül gavâs fî fetâvâ Alî Havâs), (Fethulvehhâb fî fedâil-il-âl vel-eshâb), (Kibrit-ül-ahmer fî ulûm-il-şeyhil ekber), (Kitâbül-minen vel ahlâk), (Mîzân-üş-şa’râniyye) ve (Yevâkit velcevâhir fî beyân-ı akâidil-ekâbir) kitâbları meşhûrdur. 58.
27 — ABDÜRRAHMÂN BİN AVF: Eshâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Âşere-i mübeşşeredendir. Önce îmâna gelen sekiz kişiden biridir. Habeşistâna ve Medîne-i münevvereye hicret etdi. Bütün gazâlarda bulundu. Uhud gazâsında yirmibir yerinden yaralandı. Ayağından aldığı yaradan, hafîf topal kaldı. O muhârebede on iki dişi de kırıldı. Çok sadaka verirdi. Bir günde, Allah rızâsı için, otuz köle âzâd etmişdir. Çok zengin idi. Büyük tüccâr idi. Hazret-i Ömerden sonra, halîfe namzedi olan altı kişiden biri idi. Halîfe olmak istemedi. Çekildi. Hazret-i Osmânın halîfe olmasını ilk istiyen budur. Otuzbir senesinde, yetmişbeş yaşında iken vefât etdi. İri, beyâz, yakışıklı idi “radıyallahü teâlâ anh”. 129, 166, 167.
28 — ABDÜRRAHMÂN BİN SÜMER: Mekkenin fethinde islâma geldi. Basrada yerleşdi. Efganistân fâtihidir. Hasen-i Basrî de, askeri arasında idi. 45 de azl edildi. 50 senesinde Basrada vefât etdi. 62.
29 — ABDÜRREZZÂK LÂHİCÎ: Babası Alîdir. Kum şehrinde müderris idi. Şî’î âlimi olup, çok kitâb yazmışdır. 1051 [m. 1642] de vefât etdi. 18, 22.
30 — AHMED ÂSIM EFENDİ: Âlim idi. Ayntablıdır. Arabî (Kâmûs), fârisî (Burhân-ı kâtı’) lügat kitâblarını türkçeye çevirmişdir. (Emâlî kasîdesi)ni türkçe şerh etmişdir. Târîh de yazmışdır. 1235 [m. 1820] de vefât etdi. Üsküdarda Nûh kuyusu kabristânındadır. Fâtihde, Yavuz Selîm durağından Eski Alîye inen caddeye bunun ismi verilmişdir. 87, 104, 108.
31 — AHMED BİN ALÎ NESÂÎ: 215 [m. 831] de Horasanda tevellüd, 303 [m. 915] de Şâmda vefât etdi. Hadîs âlimidir. Mısrda şöhret bulmuşdu “rahime-hullahü teâlâ”. 128.
32 — AHMED BİN HANBEL: Hanbelî mezhebinin reîsidir. Babası Mervlidir. 164 [m. 780] de Bağdâdda tevellüd, 241 [m. 855] de orada vefât etdi. Hayâtını anlatan çok kitâb yazılmışdır. Hadîs ve fıkhda zemânının bir dânesi idi. Kur’ân-ı kerîm mahlûkdur demediği için habsde döğülürdü. Cenâzesini yüzkırk bin kişi taşıdı. Vera’ ve takvâsı, ilmi ve kemâli çok idi. Üçyüzbin hadîs-i şerîf ezberlemişdi. Zühd nedir dediklerinde, (Zühd üç dürlüdür: Câhillerin zühdü, harâmları terk etmekdir. Âlimlerin zühdü, halâl olanların fazlasından sakınmakdır.
 
Üst Alt