EVRENLER YARATILMADAN ÖNCE NE VARDI?
Gökler-yerler-alemler; yani 7 paralel evren ve Evrenimiz yoktu. 100 milyarlarca Galaksi yoktu. Katrilyonlarca yıldızlar yoktu. Karadelikler yoktu. Güneş sistemleri ve bizim "Güneş sistemi"miz yoktu. İnsanlar, cinler, hayvanlar ve bitkiler yoktu. Maddeler-atomlar-elementler yoktu. Protonlar, nötronlar, elektronlar, fotonlar ve çok sayıda kuantum parçacıkları yoktu. Anti parçacıklar ve anti madde yoktu. Kuvvet parçacıkları; zayıf-güçlü çekirdek kuvvetleri, elektromanyetik kuvvet ve kütle çekim kuvveti yoktu. Melekut enerjisi parçacıkları; yani Rabb'ine sonsuz saygısından "titreşen sicimler" yoktu. Titreşen sicimleri oluşturan "Melekut" yoktu. Uzay yoktu, boşluk yoktu, zaman yoktu. Başmelekler ve melekler-ruhlar yoktu.
Özetle yaratılmış ve sonlu boyutlu hiçbir şey yoktu... Sadece ve sadece Sonsuz Boyutlu, Sonsuz Yüce Allah ve O'nun sonsuzluğu kaplayan Sonsuz Latif Nur'u vardı. Kendisi bizatihi var olan, varlığını hiçbir şeye borçlu olmayan, tüm noksan sıfatlardan münezzeh Sonsuz Yüce Allah.
Allah; yarattığı meleklere-ruhlara, alemlere(varlıklara-enerjilere) benzemeyen; bizatihi var ve tam olan; Kur'an'da kendisini tanımlayan en güzel isimleri sonsuz yücelikte olan; tüm evrenleri, boyutları ve zamanı yaratan; sonsuz boyutlu; sonsuz hıza sahip; her an her yerde olan; sonuçları, sebeplerden önce bilen; geçmişi, şimdiyi ve geleceği aynı anda bilen; her şeyi bir şey gibi gören ve kuşatan; her şeye Latif sıfatıyla nüfuz eden; varlığını ve gücünü hiçbir şeye-kimseye muhtaç olmayan; ezeli ve ebedi; sonsuz akıl ve güç sahibi; ruhları-melekleri, maddenin bilinçli en temel yapıtaşı olup madde olmayan "melekut"u; maddeyi, galaksileri, evrenleri, canlıları ve evrimlerini, mikro-makro her şeyi, en güzel ve en mükemmel şekilde yaratan-yaşatan-öldüren; sorumlu varlıkları tekrar kaldırıp sorgulayacak ve cennet-cehennemle karşılıklarını verecek olan Allah.
Allah'ın sonsuz yüceliğini anlatmaya ne kelimeler yeter ne de kitaplar... Bugün var olarak bildiğimiz ve bilemediğimiz; açık-gizli her şey; yukarıda saydığımız, sayamadığımız her şey yoktu, yaratılmamıştı, sadece ve sadece ezeli ve ebedi olan Allah vardı. Hiçbir şey yoktu, sadece ve sadece bizatihi var olan Sonsuz Akıl Sahibi Allah vardı ve Allah'ın Nuru sonsuzluğu kaplamıştı. İyiliğin, güzelliğin, sevginin, adaletin, gerçeğin, yaratmanın ve bilginin kaynağı Allah, "melekleri- ruhları" ve ruhların tümleyeni olan "fiziki evrenleri-akıl sahibi varlıkları" yaratmayı düşündü-tasarladı ve yaratmaya başladı.
ÖNCE "MELEKLER VE RUHLAR" YARATILDI
1) Önce başmelekleri ve melekleri-ruhları; Sonsuz Latif Nuru'ndan; Nuru'nun birinci türevi olarak yarattı. Bütün bu melekler-ruhlar hiyerarşisi, Nur'dan varlıklardır, bizim evrenimize ait değildirler ve "sanal"dırlar. Boyutları; sonludur, ancak insan ve cinlerden daha yüksektir ve hiyerarşik olarak farklıdırlar. Başmelekler bu boyut hiyerarşisinin tepesinde bulunurlar. Hızları, ışıktan katbekat fazladır. Yaşlanmazlar, gençleşirler, yemezler-içmezler ve Allah sevgisiyle yaşarlar. Sürekli Allah'ı tesbih, tekbir ve takdis ederler. Allah saygısından titrerler, her an O'nun emrini beklerler ve verilen emri de harfiyen yerine getirirler. İşte melekler-ruhlar alemi budur. İşte birinci yaratım budur.
Neden hep "ruh-melek" ikilemini kullanıyoruz? Çünkü ruh, melektir, melek de ruhtur. Peki fark nereden geliyor? Fiziki evrenlerin yönetiminde görev verilen bir ruh, daha çok melek olarak nitelendirilir. Şayet melekler, canlıların "sanal-ruh" kısmını oluşturuyorsa; yani o canlının ruhunu oluşturuyorsa, bunlara "ruh" diyoruz. Bütün fark bundan ibarettir, elbette ruhların-meleklerin boyut hiyerarşisi çok önemlidir. Mesela bir insanın sanal yanını oluşturan ruhla; bir hayvanın ruhu arasında boyut-derece farkı vardır. Ve yine Cebrail, başmeleklerin de başı olarak, en yüksek boyutludur ve melekler hiyerarşisinin tepesinde bulunur.
Ruhlar, hem sonradan yaratılan fiziki evrenlerin yönetiminde görevlidirler ve hem de insanlar dahil tüm canlıların ruhları olarak yaratımda yer alırlar. Yine insanoğluna bakacak olursak; insanın maddi-biyolojik yapısının altında; yani onun kuarklarının altında yer alan ruh, "melekut"tur. Diğer taraftan insanın canlılığını ve işletimini sağlayan ve "melekut"tan daha yüksek boyutlu olan ruhsal-sanal parçası, o kişinin "ruhu"dur. Kişinin ruhu olan "melek", o kişinin maddi varlığının altında bulunan "melekut"undan daha üst boyutludur.
Sonuç olarak; maddemizin, yani atomlarımızın ruhu olan melekut; hem bizim sanal kısmımızı oluşturan "ruhumuz"un emrindedir, hem de her ikisi, Sonsuz Yüce'nin emrinde ve elindedir. O halde tüm "fiziki varlık aleminin ruhları"nı; üç sınıfta müteala edebiliriz:
a) Birincisi; fiziki evrenlerin-canlıların yönetiminde rol verilen "ruhlar-melekler hiyerarşisi" ki; bu melek ordusunun baş yöneticileri, başmeleklerdir.
b) İkincisi; tüm canlıların sanal parçasını; yani ruhlarını oluşturan "ruhlar-melekler"dir.
c) Üçüncüsü; maddenin özünü-ruhunu oluşturan "melekut"tur.
İşte Sonsuz Yüce'nin Kitabı'nda, "ruhları-melekleri" tanımlayan ayetlerin bir kısmı:
"Ona(Adem'e) bir biçim verip ve ona, 'Ruh'umu(Adem'in Ruhu'nu) üflediğim zaman, ona secde edenler olun!"
[HİCR(15)/29]
Sana Ruh'tan soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabb'imden bir emirdir. Size (ruhla ilgili) az bir ilim verilmiştir."
[İSRA(17)/85]
Dediler ki: "Rahman (olan Allah) çocuk edindi." O, Münezzeh'tir(yücedir). Bilakis onlar(melekler), ikram edilmiş kölelerdir.
(O ikram edilmiş köleler), sözde-amelde O'nun önüne geçemezler. Onlar, O'nun emriyle hareket ederler.
O(Allah), onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Onlar (Allah'ın) razı oldukları müstesna, şefaat edemezler. Onlar, (Allah) korkusundan titrerler.
[ENBİYA(21)/26-28]
O (Meryem), ırzını korudu, Biz ona Ruh'umuzu(İsa'nın Ruh'unu) üfledik, onu ve çocuğunu 'alemlere bir ayet' kıldık.
[ENBİYA(21)/91]
O (Allah) ki, her şeyi, en güzel bir şekilde yarattı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı.
(Allah), sonra onun neslini(soyunu), bayağı bir sudan-özden kıldı.
Sonra onu, tesviye etti(düzenledi) ve ona, (onun) 'ruh'unu üfledi. Sizin için işitme, görme ve gönüller kıldı. Ne az teşekkür ediyorsunuz?
[SECDE(32)/7-9]
"Bizim(meleklerin), her birimizin bilinen bir makamı(boyutu-derecesi) vardır."
"Muhakkak bizler, saf tutanlarız."
"Ve muhakkak bizler, tespih edenleriz."
[SAFFAT(37)/164-166]
Neredeyse Gökler, üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rab'lerini hamd ile tespih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Dikkat et! Muhakkak Allah, bağışlayan ve acıyandır.
[ŞURA(42)/5]
Melekler ve Ruh(Cebrail), O'na (Allah'a), karşılığı elli bin yıl olan bir günde yükselir.
[ME'ARİC(70)/4]
Ruh(Cebrail) ve meleklerin saf tutacağı o günde; Rahman'ın izin verdikleri dışında kimse konuşmaz. (Konuşan da) gerçeği söyler.
[NEBE(78)/38]
Melekler ve Ruh(Cebrail), her bir iş için Rab'lerinin izniyle oraya inerler.
[KADİR(97)/ 4]
SONRA FİZİKİ EVRENLERİN RUHU: "MELEKUT" YARATILDI
2) Ruhların Rabb'i olan Allah, ikinci aşamada tüm "gerçek-fiziki evrenler"i yaratmak için, Sonsuz Latif(ince) Nur'undan "maddenin-evrenlerin ruhu" olan "melekut"u yarattı. "Melekut", "maddenin özünü-ruhu"nu oluşturan; melekler hiyerarşisinin tabanında yer alan ve her ruh gibi "bilinçli bir sanal enerji"dir. Melekler hiyerarşisinin bu sonuncu halkası "melekut", maddenin ve tüm fiziki evrenlerin temel yapı taşlarına; kütlelerini ve tüm özelliklerini kazandıran; yani tüm maddeyi ve antimaddeyi oluşturan "öz"dür ve her melek-ruh gibi Rabb'inin emrinde olan "bilinçli sanal bir enerji"dir.
Bizce sonsuza yakın "titreşen sicimler"in, boşluk enerjisi diye ifade edilen "sanal enerji alanı"nın, maddeye kütlesini ve özelliklerini verdiği sanılan ve Tanrı parçacığı olarak adlandırılan Higgs parçacığı-alanının, evrenimizin açılımını hızlandırdığına inanılan "kara enerji"nin kaynağı, işte bu "melekut" ve "melekut alanı"dır. Bu gerçeğe ulaşamayan bilim insanları, "melekutun potansiyelleri"ne başka başka isimler vermişlerdir. Çünkü astrofizik biliminin, Planck aralığında söyleyecek sözü yoktur ve olamayacaktır da. "Melekut"un yaratılmasıyla başlayan "sıfır noktası"ndan, 10[SUP]-43[/SUP] saniyeye kadar olan Planck aralığında bilimin işlemediğini biliyoruz. Yani insanoğlu evrenlerin bu aşamasını açıklamak için gerçek vahye muhtaçtır.
İşte Rabb'inin emrinde olan; hiçbir zaman bilimin açıklayamayacağı ve ele geçiremeyeceği; "fiziki evrenin-maddenin özü-ruhu olan melekut" budur. Evrenlerin Rabb'i, Kitabı Kur'an'da, İbrahim Peygamber'e gösterdiği "melekut"u bize şöyle tanıtır:
Böylece Biz, İbrahim'e, yakin (ilim sahiplerinden) olsun diye; 'Göklerin ve Arz'ın'(evrenlerin) 'melekut'unu(özünü-ruhunu) gösterdik.
[EN'AM(6)/75]
Göklerin, Arz'ın ve Allah'ın yarattığı 'her şeyin melekutu'na(en temel yapıtaşı-özü-ruhu) bakmıyorlar mı(incelemiyorlar mı)? ('Melekut'a ulaştıklarında), onların ecellerinin yaklaştığı umulur. Ondan(melekûttan) sonra hangi söze inanacaklar?
[A'RAF(7)/185]
De ki: "Her şeyin melekutu(en temel yapıtaşı-özü-ruhu), kimin elindedir? Ki O, (her şeye) yakın-komşuyken, Kendisine yakın-komşu olunamaz, şayet biliyorsanız."
[MÜ'MİNUN(23)/88]
Her şeyin 'melekut'u(en temel yapıtaşı-özü-ruhu) elinde bulunan (Allah), ne Yüce'dir! Sizin dönüşünüz O'nadır.
[YASİN (36)/83]
İşte "melekut"un Kur'an'da tanımı böyledir: Yaratılmış her şeyin melekutu; o her şeye vücut veren "öz-ruh"tur ve her ruh gibi Sonsuz Yüce Allah'ın, mutlak olarak elinde-emrinde bulunan "sanal bir enerji"dir. İşte ikinci yaratım da budur. Yüce Allah, görünür-fiziki evrenlerin temeli olmak üzere "melekut"u, sonsuzluğu kaplayan "Sonsuz Latif Nur'unun sonsuz küçük bir noktası"ndan, bir "ol" emriyle yaratmıştır. Fiziki evrenlerin başlangıcı olarak kabul edilen "büyük patlama", bu aşamada; yani "melekut"un yaratılması esnasında söz konusu değildir. Bu "melekut"un yaratım anı; zamanın, maddenin, kuantum parçacıklarının olmadığı, fiziki evren yasalarının ve bilimin işlemediği bir noktadır.
"Fiziki evrenlerin, bu evrenleri içinde taşıyan sonsuza yakın küçük bir noktanın kuantum dalgalanması, yahut patlamasıyla; hiçlikten-boşluktan bir noktadan başladığı" tezi, gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Fiziki evrenin başlangıcı olarak ifade edilen "büyük patlama", "melekutun yaratıldığı" bu sıfır başlangıç noktasında gerçekleşmemiştir. Bu evrenin ruhu-özü-temeli olan "melekut"un yaratım anı, elbette zamanın, maddenin, kuantum yasalarının olmadığı, yahut geçerli olmadığı "tekil bir an"dır. Çünkü bu bir yaratmadır ve yaratılan şey de madde olmayan, ancak maddenin temel yapı taşlarına vücut veren "bilinçli-sanal öz enerji"dir; yani "maddenin ruhu"dur. İşte fiziki evreni yaratmaya, Allah, bu "sıfır melekut noktası"ndan başladı. Sonsuz boyutlu Yüce Aklıyla önce "düşündü-tasarladı", arkasından "ol!" dedi. O şey; "melekut" da amaca ve tasarıma uygun bir şekilde, hatasız olarak oluverdi. Bu aşamada ne bir "büyük patlama", ne de bir "kuantum dalgalanması" söz konusu değildir. İşte Sonsuz Yüce'nin yaratması, işte sünnetullah:
Bir şeyi yaratmak istediğimiz zaman, o şey için sözümüz; "Ol" demekten ibarettir. O da hemen oluverir.
[NAHL(16)/40]
KUR'AN VE TEVRAT DİLİNDE: "MELEKUT" KAVRAMI
Kur'an'da "melekut"un ne anlama geldiğini yukarıdaki ayetler açıkça ortaya koymaktadır. "Melekut" kavramının kökü; "melek-meleke"dir. O halde bu kökün anlamı nedir? Anlamı şudur: "Sahip olmak, zaptetmek, gücü yetmek, güç-yetenek, kontrol altında tutmak, yönetmek, melek, sultan, melik, kral."
Bu kökten türemiş olan "melekut"un anlamı da bu anlamlar çerçevesinde şudur: "Büyük mülk, muhteşem saltanat, idare ve hakimiyet altında tutulan, eşyanın(şeylerin) iç yüzü, saltanat, mülkiyet ve acayip nizam, krallık, hükümdarlık, temel-esas."
Tevrat'ta ve Arapçanın kardeş dili olan İbranicede; "melek"in karşılığı "malak-malah"tır. "Melekut"un İbranice karşılığı ise "malkut-malhut"tur. "Malkut"un anlamı ise şudur: "Kral, krallık-kraliyet, güç, hakimiyet, saltanat, egemenlik, imparatorluk, tohum fidanında; sapın, kök ile birleştiği nokta, tepe noktası."
Tevile yer vermeyecek kadar açıktır ki; Kur'an'daki "melekut"un ve Tevrat'taki karşılığı "malkut"un anlamı aynıdır ve tüm evrenleri meydana getiren "öz- ruh"tur, yahut "sanal enerji-güç"tür.
Bugün var olan atom altı yapılar, atomlar, elementler, yıldızlar, galaksiler, gökler(evrenler), canlılar, tüm fiziki alemler ve ortaya çıkan mülkü saltanat, acayib nizam, ilahi egemenlik ve kainatın hükümranlığı altında temel olan, esas olan yaratıcı güç; Sonsuz Yüce'nin emriyle ortaya çıkan "melekut"tur. Allah'ın, Sonsuz Latif Nuru'ndan yarattığı; madde olmayan, maddeye vücut veren, bugünkü "mülkü saltanat"ın arkasında duran, "bilinçli sanal enerji-aparçacık- melekut". Sonsuz Yüce, tüm fiziki alemleri yaratmayı tasarladı ve yaratmayı "melekut"la başlattı; "Ol!" dedi, o da oluverdi. İşte sıfır noktası budur ve bu bir "patlama" değil, "yaratma"dır.
O halde yaratmanın üçüncü aşaması; "titreşen sicim enerjileri" ve "fiziki evren"in ilk proto-tipi "kuark çorbası" yahut "mükemmel kuark sıvısı" nasıl oluştu? Fiziki evrenlerin başlangıcı sayılabilecek "büyük patlama" oldu mu, olduysa ne zaman? Bu üçüncü yaratım aşamasına geçmeden önce, "Standart Model"e ve "Süpersicim Teorisi"ne bir göz atalım:
STANDART MODEL"İN BAŞARISI VE ÇIKMAZI
Son 30 yıldır sayısız deneylerle doğrulanmış ve temel parçacıkları tarif etmeye yarayan "kuantum alan teorisi"ne, Standart Model adı verilmektedir. Bu teori, elektronların-fotonların kuramı olan kuantum elektrodinamiğini, kuarkların-gluonların kuramı olan kuantum kromodinamiğini, zayıf etkileşimleri ve Higgs parçacığını kapsamaktadır. Standart Model, maddenin kuarklardan ve leptonlardan meydana geldiğini söyler.
"Model"de; üç ayrı parçacık ailesi bulunmaktadır. Bu parçacıklar, aralarında dört kuvvet vasıtasıyla etkileşirler. Yani toplam 12 parçacık ve 4 kuvvet taşıyıcısı mesajcı parçacıklar, görünen-fiziki evrenimizdeki tüm "maddesel yapılanma"yı açıklamaktadır. Atom altı parçacıklar; fermiyonlar, kuvvet taşıyıcılar; bozonlardır. Parçacık tablosunda yer alan parçacıklara ilişkin 19 ayrı parametre bulunması da bizce anlamlıdır. 19 sayısı, mikro ve makro evrenlerin oluşumunda anlamlı bir sayı olarak karşımıza çıkacaktır.
"Planck aralığı"nda; ne Standart Model, ne de Süpersicim/M-Kuramı'nın, tahminden başka bir açıklaması yoktur, olamaz da. "Planck ölçeği"ne kadar isabetli yorumlar yapan, kuantum parçacıklarını keşfeden Standart Teori, bu noktadan ileriye haklı olarak gidememektedir. Planck ölçeğine kadar inildiğinde, kütleçekim kuvveti diğer kuvvetlerle birleşir. Kütleçekim kuvvetini en iyi biçimde açıklayan genel görelilik kuralları ise bu ölçeğe inildiğinde işlemez. Çünkü genel görelilik bilindiği gibi, uzayın dokusunun düzgün olmasından hoşlanır. Ancak Planck ölçeğinde, kuantum dalgalanmaları kontrol edilemez bir hareketliliğe sahiptir.
Standart Model'in, özellikle kuantum kuvvetlerini, kütle çekim kuvvetiyle hiçbir şekilde birleştirmesi mümkün gözükmüyor. Bu modelin noktasal parçacık anlayışı, mesafelerin sonsuz küçük olduğu bir evreni teoride kurgulasa da; sonsuz küçük mesafelerde, sonsuzluklar ve tekillikler üretmektedir. Adını meşhur ateist fizikçi Steven Weinberg'den alan Standart Model; evrenin başlangıcını, ön gördüğü "büyük patlama"yı, "Planck aralığı"ndaki oluşumları ve hatta temel kuantum parçacıklarının özelliklerini açıklamaktan uzaktır. Standart Model'in başarıları yanında çıkmazlarından da söz edebiliriz. Bu çıkmazları şöylece özetleyebiliriz:
a) Standart Model'in; "evrenin, 'hiçlikten-boşluktan', sonsuza yakın küçük ve yoğun bir noktadan, bir 'büyük patlama'yla başladığı" tezi sorunludur ve cevapsız kalan çok sayıda soru vardır. Evrenin, hiçlik-boşluktan, bir büyük patlamayla ortaya çıktığını öngören ve bunu açıklayamayan Standart model, evrenin ivmelenerek genişlemesini; karanlık enerjiyi; itici ve değişken boşluk enerjisini öngörmez.
b) "Hiçlik-boşluk"tan, sonsuz küçük ve yoğun bir nokta; nasıl ve neden ortaya çıktı; kuantum dalgalanmalarıyla büyük patlama oldu? diye sorarsanız, size "hiçlik-boşluk" boşluk değildir diyeceklerdir. Ve boşlukta her an muazzam kuantum dalgalanmalarının olduğunu; sanal parçacıkların cirit attığını söyleyeceklerdir. Bu, teoride ve bilimde bir boşluk oluşturmuyor mu? "Sanal parçacık" da neyin nesidir diye sorsanız, alacağınız bilimsel-fiziksel bir cevap yoktur.
c) "Hiçlik-Boşluk" kavramı, Allah'ın varlığını;, O'nun yarattığı "melekut"u ve onun "sanal enerji alanı"nı örtmek için uydurulmuş bir kavramdır bize göre... İleride "boşluk" diye bir şeyin olmadığını, aksine bugünkü karanlık enerji dahil tüm "gizemli gözüken olaylar"ın arkasında "boşluk(melekut) alanı enerjisi"nin bulunduğunu, hatta bedava enerji için "boşluk mühendisliği"nin nasıl gelişmekte olduğunu göreceğiz.
d) Yine bir ateist olan Peter Higgs'in Standart Model'i kurtarma çabaları, şu ana kadar CERN'de doğrulanmış değildir. Peter Higgs'in tezinin özeti şudur: "Büyük Patlama bir enerji doğurdu, bu enerji, "Higgs Alanı"nı ve "Higgs Bosonu"nu ortaya çıkardı ve böylece kütlesiz olan parçacıklar bu alanla etkileşerek, bugünkü kütlelerini kazandılar." Bu "Higgs alanı"; maddenin ruhu olan "melekut"tan ortaya çıkan "melekut sanal enerji alanı"ndan başkası değildir. Bunun üzerinde ilerde duracağız.
e) Diğer taraftan varsayılan "büyük patlama tekilliği"ni; "Yaratma"yı ve bir "Yaratıcı"yı kabul etmeden açıklamak, ne Standart Model'in, ne de "Süpersicim Kuramı"nın harcı değildir. Bazı süpersicimcilerin bu "tekillik"ten kurtulmak için hayali sonsuz paralel evrenlere sığınmaları da, gerçeği ortadan kaldıramayacaktır.
f) Standart Model'in, evrenleri ve tüm kuvvetleri, ifade eden tek bir "denkleme-modele" ulaşması, bugüne kadar mümkün olmamıştır ve bundan sonra da mümkün olacak gibi gözükmemektedir.
g) Ancak "büyük patlama"nın yeri ve zamanı konusunda itirazımız olmasına rağmen, gerçek olduğunu; ayrıca "Planck aralığı"nın dışında ortaya çıkan "kuark-gluon sıvısı"ndan itibaren evrenin oluşum aşamalarının Standart Model tarafından, kuantum fizik yasalarına ve kütle çekim yasasına uygun olarak başarıyla açıklandığını ve resmedildiğini ifade etmeliyiz. Şimdi de "Standart Teori"nin alternatifi olan "Süpersicim/M-Teorisi"ne kısaca bir göz atalım.
"SÜPERSİCİM/M-KURAMI"NIN ZARAFETİ VE HAYALLERİ
1968'de ortaya çıkan String(sicim) teorisi; "maddenin temel yapıtaşlarının kalbinde titreşen, çok küçük bir enerji iplikçiği" olduğunu söyler. Sicim teorisi, bu küçük titreşimlerin, her iki ölçekteki evreni; yani "kuantum ve makro evreni"ni birleştirmede anahtar role sahip olduğunu ifade eder.
İtalyan bilim adamı Gabriele Veneziano'un, Euler'in denkleminden esinlenmesiyle başlayan sicim anlayışı, Leonard Susskind vasıtasıyla "titreşen sicim modeli"ne ulaşır. Teorinin tanımladığı "enerji iplikçikleri"nin uzunlukları 10[SUP]-33[/SUP]cm dir ve hayal edilemeyecek kadar küçüktür. Bu küçüklüğü ifade etmek için; "Şayet bir atom, 'Güneş sistemi' kadar büyütülürse, 'titreşen bir sicim'inancak bir ağaç kadar olacağı" ifade edilmektedir.
1984 sonrası Schwarz ve Greene, teorinin denklemlerinde; n=496 eşitliğini sağlayarak kuramda anomali olmadığını ifade etmişlerdir. 496 sayısının rakamsal toplamının 19 olması bizce ilginçtir.
Burada anahtar fikir şudur: Tek bir keman telinin, farklı titreşim şekillerini veya farklı frekansları üretmesi gibi sicimler de; farklı şekillerde titreşerek, atom altı parçacıklarının özelliklerini; yani kütle ve elektrik yüklerini belirler. Evreni oluşturan parçacıklar, kütle çekimi ve diğer mesajcı(kuvvet) parçacıkları arasındaki tek fark, "bu küçük iplikçiklerin farklı titreşim şekilleri"dir. Bu muazzam sayıdaki titreşen sicimlerin, bir araya gelerek oluşturduğu evren; çok büyük bir "kozmik senfoni" olarak düşünülebilir. Etrafımızda gördüğümüz "madde ve ışık" gibi her şey; "açık uçlu titreşen sicimler"den, kütle çekimi; graviton ise "kapalı-halkalı titreşen sicimler"den oluşmaktadır.
Sicim teorisi; kuantum mekaniğinin hesaplanamaz dinamizmini sakinleştirmiş, eski sıfır boyutlu "tanecik-parçacık fikri"ni, bir boyutlu "titreşen enerji iplikçiği"ne dönüştürmüştür. Böylece kuantum teorisiyle, genel görelilik teorisi bir büyük çatı altında toplanmıştır. Bu sonuç, teorik düzeyde matematiğin bir zaferi olarak görülmektedir. Böylece bizim atomaltı seviyedeki belirsiz ve öngörülemez mikro fotoğrafımız ile büyük ölçekli düzgün görünüşlü makro fotoğrafımız, bir büyük resimde birleştirilmiş görünmektedir. Canlı hayatı ören-yöneten DNA iplikçikleri benzeri, "titreşen enerji iplikçikleri"nin de evrenimizi, bir kumaş gibi ördüğü düşüncesi, gerçekten heyecan verici ve zarif bir görüştür.
Standart Model'in alternatifi olan Süpersicim-M-Kuramı; beş ayrı sicim teorisini ve Peter von Nieuwenhuizen tarafından geliştirilen süper kütleçekimi teorisini birleştirerek, bütün dikkatleri üzerine yeniden toplamıştır. Böylece 11 boyutlu süper kütleçekimi teorisi ile 10 boyutlu string(sicim) teorisi arasındaki çatışmaya da son verilmiştir. Bu birleşme, 1995 yılında süpriz bir şekilde teorik fizikçi Edward Witten tarafından gerçekleştirilmiştir.
Witten, açıkça söylemekten kaçınsa da, sicim teorisinin bu 11 boyutlu son haline; "M-teorisi(kuramı)" ismini verenin kendisi olduğu anlaşılmaktadır. Zira "M"nin nereden geldiğini kimse bilmiyor, ancak "M" ile başlayan bazı kavramlar yakıştırılıyor: "Master", "Miracle", "Mystery", "Magic", "Matrix", "Membrane", "Murky" vs. Gerçekte "M"nin anlamını söylemek istemese de; lisans öğreniminde tarih okumuş olan ve Yahudi bir aileden gelen Edward Witten'ın, nereden ilham alacağını tahmin etmek zor değildir... Yukarıda Kur'an'daki "Melekut"un, Tevrat'taki karşılığı "Malkut-Malhut" açıklamamızı tekrar okursanız, tahminimizin doğruluk derecesini siz de tahmin edebilirsiniz.
Süpersicim teorisinin matematiğine hakim olan ve sicim kuramcılarının hayranlığını toplayan Edward Witten'ın, 11 boyutlu M-Kuramı'yla ilgili açıklamalarının kısa bir özetini aşağıda veriyoruz:
"Sicim teorisi, bir temel parçacığı, noktasal olarak değil de, titreşen bir sicimin ilmeği(düğümü) olarak düşünerek evreni daha derinden bir tanımlama girişimidir. Sicim ile ilgili en temel şeylerden birisi, onun müziğe de güzelliğini veren titreşimlerin, burada da pek çok farklı şekil ve formda gerçekleşmesidir. Titreşimin bu farklı formları; kuarklar, elektronlar ve fotonlar gibi farklı temel parçacıklar olarak yorumlanır. Hepsi aynı ana sicimin titreşiminin farklı formlarıdır. Farklı kuvvet ve parçacıkların birleşiminin elde edilmesinin sebebi, hepsinin aynı ana sicimin titreşiminin farklı formlarından meydana gelmeleridir. Sicim teorisinin şuanki anlayışına göre, sicimden daha temel olan hiç bir şey yoktur.
"Gerçekten de temel nokta parçacıklarının yerine titreşen sicimleri koymak, büyük bir değişikliğe yol açar. Bu teorinin bulanık matematikle ilgisi olduğunu söylemek zorundayım. Bu yüzden parçacık yayılır, ancak uzay-zamanla ilgili her şey de biraz yayılmış ve bulanıklaşmış olur. Teknik olarak ekstra boyutlara ihtiyacımız vardır. Çünkü Sicim teorisi, bu ekstra boyutları kullanarak, tüm temel parçacıkları ve onların kütle çekim kuvvetlerini tanımlayabiliyor. Bir tek temel-basit sicim, birçok şekilde titreşebiliyor. Ben ekstra boyutların gerçekten var olduğu sonucuna vardım. Onlar evrenin bir parçasıdır. Ben olağan kuantum alanı teorilerini daha iyi anlamamıza yarayan, ya da karadeliklerin kuantum hallerine yeni yaklaşımlar getiren böyle bir teorinin yanlış olacağını düşünmüyorum."
Süpersicim teorisinin, yahut yeni ismiyle M-Kuramı'nın en büyük başarısı ve Standart Model'in önüne geçmesine sebep olan yönü; atom altı parçacıklarının ve mesajcı kuvvet parçacıklarının altında yatan yapının; "titreşen sicimler" olarak tanımlanmasıdır. Bunun sonucu olarak da mikro ve makro evrenin; yani kuantum güçleri ile kütle çekim kuvvetinin bir denklemle ifade edilebilmesidir.
Bizim "melekutun türevi" olarak gördüğümüz bu "sonsuza yakın titreşen enerji iplikçileri" tanımı ve buna dayanan "sicim modeli", matematiksel bir başarıdır ve Sonsuz Yüce'nin yaratmasının sınırsız güzelliğinin bir göstergesidir. Bütün bunlara rağmen sicim teorisinin çıkmazları ve ürettiği hayaller gözlerden kaçmamaktadır. Kısaca özetleyelim:
a) Birincisi, teorik ve matematik model olarak başarılı gözüken bu radikal yeni teorinin çıkmazı, bu kadar küçük boyutlarda ve bu kadar yüksek enerjilerde, herhangi bir gözlem ve deney yapılmasının imkansız gözükmesidir. Bu sebepledir ki teorinin doğrulanması kadar yanlışlanmasının da mümkün olmadığı ifade edilmektedir. Yanlışlanamaması, teoriyi acaba ne kadar güvenilir kılar? Bu yüzden bazı bilim adamları, bu bir fizik teorisi midir, yoksa felsefe midir, diyebilmektedirler.
b) M-kuramının öngörülerinden; "süpersimetri" ve "süpereş parçacıklar"ın varlığının kanıtlanması şu ana kadar mümkün olmamıştır. Kuramcıların, süpersimetrinin, süpereş parçacıkların varlığının ve evrenin başlangıcından beri var olan uzayan sicim öngörüsünün doğrulanacağı beklentisi devam etmektedir. Bütün bunların keşfi-gözlenmesi, M-kuramını güçlendirecek olsa da kanıtlanacağı anlamına gelmemektedir.
c) Sicim teorisinin bir başka zorluğu; fazladan boyutlardır. Bu mesele, teorinin ispatını zorlaştırmakta ve çok karmaşık hesaplamaları gerektirmektedir.
d) Yaratıcıyı ve yaratmayı kabul etmek istemeyen Standart Model taraftarı ateist-evrimci bilim adamlarının karşısında duran "büyük patlama tekilliği problemi", M-kuramcılarının da karşısında durmaktadır. Sonsuz paralel evrenlere kaçmak bu tekilliği ortadan kaldırmıyor. Ayrıca sonsuzluk, fizik yasalarını geçersiz kılar ve bilimsel yaklaşımı yok eder.
e) Özellikle sicimci-evrimciler, sayısız-sınırsız patlamalar ve sonsuz paralel evrenler öngörüyorlar. Böylece "büyük patlama"yı, bu hayali paralel evrenlerin çarpışmasına havale ederek, bilimi, adeta bilimkurguya dönüştürüyorlar. "Büyük patlama tekilliği" sebebiyle Sonsuz Yüce Yaratıcı ile adeta yüz yüze geldiğini hisseden Standart yahut Sicimci evrimci-bilimciler, bu durumdan kurtulmak için hayallerini acayip zorluyorlar.
f) Sicim teorisine göre saklı boyutlar, uzayın her noktasında ve çeşitli şekillerde kıvrılmış olarak bulunurlar. Bu boyutları, en güzel tarif eden modeller Calabi-Yau şekilleridir. Yüksek boyutların hangi biçimlerde kıvrılarak uzayın dokusu arasına saklandıklarını tarif eden Calabi-Yau geometrik şekillerinin olasılığının, 10[SUP]500[/SUP] paralel evrene imkan verdiği düşünülmektedir. Bu tespit teorik olarak doğru olabilir. Ancak bu bir gerçeği değil, sadece potansiyelleri göstermektedir. Bu potansiyeller de; evrimci-sicimcilerin, "patlama tekilliği"nden yahut "yaratma"dan kaçmak için hayallerini beslemektedir.
g) Sonuç olarak Süpersicim-M-kuramı adı verilen bu yeni radikal kuram, tüm deneysel-gözlemsel kanıtlardan şimdilik yoksun olsa dakağıt üzerinde; teoride ve evrenin başlangıcına yönelik ortaya koyduğu matematik modelde, "her şeyin teorisi" olma umudunu taşımaktadır. M-kuramının matematiksel yapısında, cebirsel geometri, yüksek matematik, diferansiyel denklemler, diferansiyel geometri, grup teorisi, topoloji ve bulanık lojik gibi matematiğin birçok dallarının rol aldığı bilinmektedir. Teorinin en güçlü yönü, bizce "titreşen sicimler" tanımı ve bu tanıma dayalı olarak ortaya koyduğu "matematiksel model"dir.
f) Süpersicim kuramında ışıktan hızlı, kütlesiz "takyonlar"ın işin içine girmesi; "titreşen sicim enerjiler"in, "melekut"tan doğduğunun bizce bir kanıtıdır. Nitekim bu "takyon" probleminden kurtulmaya çalışan sicim teorisyenleri, "süper simetri" ve "süpereş parçacıklar" ön görmekte; bu parçacıkların ortaya çıkacağını ümit etmektedirler.
Evrenin oluşumunu açıklamaya çalışan bu iki kuramı kısaca gözden geçirdikten sonra, "Kur'an evreni"ni açıklamaya devam edebiliriz. Yaratmanın ilk iki aşamasını; yani "melekler"in ve "melekut"un yaratılmasını yukarıda ortaya koymuş ve üçüncü yaratım aşamasına gelmiştik. Üçüncü yaratım aşaması; "melekut"un, fiziki-görünen evreni, yahut bu evrenin en alt seviyedeki yapı taşlarını oluşturmak üzere "sonsuza yakın titreşen bilinçli sicimler"e dönüşmesidir.
Gökler-yerler-alemler; yani 7 paralel evren ve Evrenimiz yoktu. 100 milyarlarca Galaksi yoktu. Katrilyonlarca yıldızlar yoktu. Karadelikler yoktu. Güneş sistemleri ve bizim "Güneş sistemi"miz yoktu. İnsanlar, cinler, hayvanlar ve bitkiler yoktu. Maddeler-atomlar-elementler yoktu. Protonlar, nötronlar, elektronlar, fotonlar ve çok sayıda kuantum parçacıkları yoktu. Anti parçacıklar ve anti madde yoktu. Kuvvet parçacıkları; zayıf-güçlü çekirdek kuvvetleri, elektromanyetik kuvvet ve kütle çekim kuvveti yoktu. Melekut enerjisi parçacıkları; yani Rabb'ine sonsuz saygısından "titreşen sicimler" yoktu. Titreşen sicimleri oluşturan "Melekut" yoktu. Uzay yoktu, boşluk yoktu, zaman yoktu. Başmelekler ve melekler-ruhlar yoktu.
Özetle yaratılmış ve sonlu boyutlu hiçbir şey yoktu... Sadece ve sadece Sonsuz Boyutlu, Sonsuz Yüce Allah ve O'nun sonsuzluğu kaplayan Sonsuz Latif Nur'u vardı. Kendisi bizatihi var olan, varlığını hiçbir şeye borçlu olmayan, tüm noksan sıfatlardan münezzeh Sonsuz Yüce Allah.
Allah; yarattığı meleklere-ruhlara, alemlere(varlıklara-enerjilere) benzemeyen; bizatihi var ve tam olan; Kur'an'da kendisini tanımlayan en güzel isimleri sonsuz yücelikte olan; tüm evrenleri, boyutları ve zamanı yaratan; sonsuz boyutlu; sonsuz hıza sahip; her an her yerde olan; sonuçları, sebeplerden önce bilen; geçmişi, şimdiyi ve geleceği aynı anda bilen; her şeyi bir şey gibi gören ve kuşatan; her şeye Latif sıfatıyla nüfuz eden; varlığını ve gücünü hiçbir şeye-kimseye muhtaç olmayan; ezeli ve ebedi; sonsuz akıl ve güç sahibi; ruhları-melekleri, maddenin bilinçli en temel yapıtaşı olup madde olmayan "melekut"u; maddeyi, galaksileri, evrenleri, canlıları ve evrimlerini, mikro-makro her şeyi, en güzel ve en mükemmel şekilde yaratan-yaşatan-öldüren; sorumlu varlıkları tekrar kaldırıp sorgulayacak ve cennet-cehennemle karşılıklarını verecek olan Allah.
Allah'ın sonsuz yüceliğini anlatmaya ne kelimeler yeter ne de kitaplar... Bugün var olarak bildiğimiz ve bilemediğimiz; açık-gizli her şey; yukarıda saydığımız, sayamadığımız her şey yoktu, yaratılmamıştı, sadece ve sadece ezeli ve ebedi olan Allah vardı. Hiçbir şey yoktu, sadece ve sadece bizatihi var olan Sonsuz Akıl Sahibi Allah vardı ve Allah'ın Nuru sonsuzluğu kaplamıştı. İyiliğin, güzelliğin, sevginin, adaletin, gerçeğin, yaratmanın ve bilginin kaynağı Allah, "melekleri- ruhları" ve ruhların tümleyeni olan "fiziki evrenleri-akıl sahibi varlıkları" yaratmayı düşündü-tasarladı ve yaratmaya başladı.
ÖNCE "MELEKLER VE RUHLAR" YARATILDI
1) Önce başmelekleri ve melekleri-ruhları; Sonsuz Latif Nuru'ndan; Nuru'nun birinci türevi olarak yarattı. Bütün bu melekler-ruhlar hiyerarşisi, Nur'dan varlıklardır, bizim evrenimize ait değildirler ve "sanal"dırlar. Boyutları; sonludur, ancak insan ve cinlerden daha yüksektir ve hiyerarşik olarak farklıdırlar. Başmelekler bu boyut hiyerarşisinin tepesinde bulunurlar. Hızları, ışıktan katbekat fazladır. Yaşlanmazlar, gençleşirler, yemezler-içmezler ve Allah sevgisiyle yaşarlar. Sürekli Allah'ı tesbih, tekbir ve takdis ederler. Allah saygısından titrerler, her an O'nun emrini beklerler ve verilen emri de harfiyen yerine getirirler. İşte melekler-ruhlar alemi budur. İşte birinci yaratım budur.
Neden hep "ruh-melek" ikilemini kullanıyoruz? Çünkü ruh, melektir, melek de ruhtur. Peki fark nereden geliyor? Fiziki evrenlerin yönetiminde görev verilen bir ruh, daha çok melek olarak nitelendirilir. Şayet melekler, canlıların "sanal-ruh" kısmını oluşturuyorsa; yani o canlının ruhunu oluşturuyorsa, bunlara "ruh" diyoruz. Bütün fark bundan ibarettir, elbette ruhların-meleklerin boyut hiyerarşisi çok önemlidir. Mesela bir insanın sanal yanını oluşturan ruhla; bir hayvanın ruhu arasında boyut-derece farkı vardır. Ve yine Cebrail, başmeleklerin de başı olarak, en yüksek boyutludur ve melekler hiyerarşisinin tepesinde bulunur.
Ruhlar, hem sonradan yaratılan fiziki evrenlerin yönetiminde görevlidirler ve hem de insanlar dahil tüm canlıların ruhları olarak yaratımda yer alırlar. Yine insanoğluna bakacak olursak; insanın maddi-biyolojik yapısının altında; yani onun kuarklarının altında yer alan ruh, "melekut"tur. Diğer taraftan insanın canlılığını ve işletimini sağlayan ve "melekut"tan daha yüksek boyutlu olan ruhsal-sanal parçası, o kişinin "ruhu"dur. Kişinin ruhu olan "melek", o kişinin maddi varlığının altında bulunan "melekut"undan daha üst boyutludur.
Sonuç olarak; maddemizin, yani atomlarımızın ruhu olan melekut; hem bizim sanal kısmımızı oluşturan "ruhumuz"un emrindedir, hem de her ikisi, Sonsuz Yüce'nin emrinde ve elindedir. O halde tüm "fiziki varlık aleminin ruhları"nı; üç sınıfta müteala edebiliriz:
a) Birincisi; fiziki evrenlerin-canlıların yönetiminde rol verilen "ruhlar-melekler hiyerarşisi" ki; bu melek ordusunun baş yöneticileri, başmeleklerdir.
b) İkincisi; tüm canlıların sanal parçasını; yani ruhlarını oluşturan "ruhlar-melekler"dir.
c) Üçüncüsü; maddenin özünü-ruhunu oluşturan "melekut"tur.
İşte Sonsuz Yüce'nin Kitabı'nda, "ruhları-melekleri" tanımlayan ayetlerin bir kısmı:
"Ona(Adem'e) bir biçim verip ve ona, 'Ruh'umu(Adem'in Ruhu'nu) üflediğim zaman, ona secde edenler olun!"
[HİCR(15)/29]
Sana Ruh'tan soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabb'imden bir emirdir. Size (ruhla ilgili) az bir ilim verilmiştir."
[İSRA(17)/85]
Dediler ki: "Rahman (olan Allah) çocuk edindi." O, Münezzeh'tir(yücedir). Bilakis onlar(melekler), ikram edilmiş kölelerdir.
(O ikram edilmiş köleler), sözde-amelde O'nun önüne geçemezler. Onlar, O'nun emriyle hareket ederler.
O(Allah), onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Onlar (Allah'ın) razı oldukları müstesna, şefaat edemezler. Onlar, (Allah) korkusundan titrerler.
[ENBİYA(21)/26-28]
O (Meryem), ırzını korudu, Biz ona Ruh'umuzu(İsa'nın Ruh'unu) üfledik, onu ve çocuğunu 'alemlere bir ayet' kıldık.
[ENBİYA(21)/91]
O (Allah) ki, her şeyi, en güzel bir şekilde yarattı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı.
(Allah), sonra onun neslini(soyunu), bayağı bir sudan-özden kıldı.
Sonra onu, tesviye etti(düzenledi) ve ona, (onun) 'ruh'unu üfledi. Sizin için işitme, görme ve gönüller kıldı. Ne az teşekkür ediyorsunuz?
[SECDE(32)/7-9]
"Bizim(meleklerin), her birimizin bilinen bir makamı(boyutu-derecesi) vardır."
"Muhakkak bizler, saf tutanlarız."
"Ve muhakkak bizler, tespih edenleriz."
[SAFFAT(37)/164-166]
Neredeyse Gökler, üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rab'lerini hamd ile tespih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Dikkat et! Muhakkak Allah, bağışlayan ve acıyandır.
[ŞURA(42)/5]
Melekler ve Ruh(Cebrail), O'na (Allah'a), karşılığı elli bin yıl olan bir günde yükselir.
[ME'ARİC(70)/4]
Ruh(Cebrail) ve meleklerin saf tutacağı o günde; Rahman'ın izin verdikleri dışında kimse konuşmaz. (Konuşan da) gerçeği söyler.
[NEBE(78)/38]
Melekler ve Ruh(Cebrail), her bir iş için Rab'lerinin izniyle oraya inerler.
[KADİR(97)/ 4]
SONRA FİZİKİ EVRENLERİN RUHU: "MELEKUT" YARATILDI
2) Ruhların Rabb'i olan Allah, ikinci aşamada tüm "gerçek-fiziki evrenler"i yaratmak için, Sonsuz Latif(ince) Nur'undan "maddenin-evrenlerin ruhu" olan "melekut"u yarattı. "Melekut", "maddenin özünü-ruhu"nu oluşturan; melekler hiyerarşisinin tabanında yer alan ve her ruh gibi "bilinçli bir sanal enerji"dir. Melekler hiyerarşisinin bu sonuncu halkası "melekut", maddenin ve tüm fiziki evrenlerin temel yapı taşlarına; kütlelerini ve tüm özelliklerini kazandıran; yani tüm maddeyi ve antimaddeyi oluşturan "öz"dür ve her melek-ruh gibi Rabb'inin emrinde olan "bilinçli sanal bir enerji"dir.
Bizce sonsuza yakın "titreşen sicimler"in, boşluk enerjisi diye ifade edilen "sanal enerji alanı"nın, maddeye kütlesini ve özelliklerini verdiği sanılan ve Tanrı parçacığı olarak adlandırılan Higgs parçacığı-alanının, evrenimizin açılımını hızlandırdığına inanılan "kara enerji"nin kaynağı, işte bu "melekut" ve "melekut alanı"dır. Bu gerçeğe ulaşamayan bilim insanları, "melekutun potansiyelleri"ne başka başka isimler vermişlerdir. Çünkü astrofizik biliminin, Planck aralığında söyleyecek sözü yoktur ve olamayacaktır da. "Melekut"un yaratılmasıyla başlayan "sıfır noktası"ndan, 10[SUP]-43[/SUP] saniyeye kadar olan Planck aralığında bilimin işlemediğini biliyoruz. Yani insanoğlu evrenlerin bu aşamasını açıklamak için gerçek vahye muhtaçtır.
İşte Rabb'inin emrinde olan; hiçbir zaman bilimin açıklayamayacağı ve ele geçiremeyeceği; "fiziki evrenin-maddenin özü-ruhu olan melekut" budur. Evrenlerin Rabb'i, Kitabı Kur'an'da, İbrahim Peygamber'e gösterdiği "melekut"u bize şöyle tanıtır:
Böylece Biz, İbrahim'e, yakin (ilim sahiplerinden) olsun diye; 'Göklerin ve Arz'ın'(evrenlerin) 'melekut'unu(özünü-ruhunu) gösterdik.
[EN'AM(6)/75]
Göklerin, Arz'ın ve Allah'ın yarattığı 'her şeyin melekutu'na(en temel yapıtaşı-özü-ruhu) bakmıyorlar mı(incelemiyorlar mı)? ('Melekut'a ulaştıklarında), onların ecellerinin yaklaştığı umulur. Ondan(melekûttan) sonra hangi söze inanacaklar?
[A'RAF(7)/185]
De ki: "Her şeyin melekutu(en temel yapıtaşı-özü-ruhu), kimin elindedir? Ki O, (her şeye) yakın-komşuyken, Kendisine yakın-komşu olunamaz, şayet biliyorsanız."
[MÜ'MİNUN(23)/88]
Her şeyin 'melekut'u(en temel yapıtaşı-özü-ruhu) elinde bulunan (Allah), ne Yüce'dir! Sizin dönüşünüz O'nadır.
[YASİN (36)/83]
İşte "melekut"un Kur'an'da tanımı böyledir: Yaratılmış her şeyin melekutu; o her şeye vücut veren "öz-ruh"tur ve her ruh gibi Sonsuz Yüce Allah'ın, mutlak olarak elinde-emrinde bulunan "sanal bir enerji"dir. İşte ikinci yaratım da budur. Yüce Allah, görünür-fiziki evrenlerin temeli olmak üzere "melekut"u, sonsuzluğu kaplayan "Sonsuz Latif Nur'unun sonsuz küçük bir noktası"ndan, bir "ol" emriyle yaratmıştır. Fiziki evrenlerin başlangıcı olarak kabul edilen "büyük patlama", bu aşamada; yani "melekut"un yaratılması esnasında söz konusu değildir. Bu "melekut"un yaratım anı; zamanın, maddenin, kuantum parçacıklarının olmadığı, fiziki evren yasalarının ve bilimin işlemediği bir noktadır.
"Fiziki evrenlerin, bu evrenleri içinde taşıyan sonsuza yakın küçük bir noktanın kuantum dalgalanması, yahut patlamasıyla; hiçlikten-boşluktan bir noktadan başladığı" tezi, gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Fiziki evrenin başlangıcı olarak ifade edilen "büyük patlama", "melekutun yaratıldığı" bu sıfır başlangıç noktasında gerçekleşmemiştir. Bu evrenin ruhu-özü-temeli olan "melekut"un yaratım anı, elbette zamanın, maddenin, kuantum yasalarının olmadığı, yahut geçerli olmadığı "tekil bir an"dır. Çünkü bu bir yaratmadır ve yaratılan şey de madde olmayan, ancak maddenin temel yapı taşlarına vücut veren "bilinçli-sanal öz enerji"dir; yani "maddenin ruhu"dur. İşte fiziki evreni yaratmaya, Allah, bu "sıfır melekut noktası"ndan başladı. Sonsuz boyutlu Yüce Aklıyla önce "düşündü-tasarladı", arkasından "ol!" dedi. O şey; "melekut" da amaca ve tasarıma uygun bir şekilde, hatasız olarak oluverdi. Bu aşamada ne bir "büyük patlama", ne de bir "kuantum dalgalanması" söz konusu değildir. İşte Sonsuz Yüce'nin yaratması, işte sünnetullah:
Bir şeyi yaratmak istediğimiz zaman, o şey için sözümüz; "Ol" demekten ibarettir. O da hemen oluverir.
[NAHL(16)/40]
KUR'AN VE TEVRAT DİLİNDE: "MELEKUT" KAVRAMI
Kur'an'da "melekut"un ne anlama geldiğini yukarıdaki ayetler açıkça ortaya koymaktadır. "Melekut" kavramının kökü; "melek-meleke"dir. O halde bu kökün anlamı nedir? Anlamı şudur: "Sahip olmak, zaptetmek, gücü yetmek, güç-yetenek, kontrol altında tutmak, yönetmek, melek, sultan, melik, kral."
Bu kökten türemiş olan "melekut"un anlamı da bu anlamlar çerçevesinde şudur: "Büyük mülk, muhteşem saltanat, idare ve hakimiyet altında tutulan, eşyanın(şeylerin) iç yüzü, saltanat, mülkiyet ve acayip nizam, krallık, hükümdarlık, temel-esas."
Tevrat'ta ve Arapçanın kardeş dili olan İbranicede; "melek"in karşılığı "malak-malah"tır. "Melekut"un İbranice karşılığı ise "malkut-malhut"tur. "Malkut"un anlamı ise şudur: "Kral, krallık-kraliyet, güç, hakimiyet, saltanat, egemenlik, imparatorluk, tohum fidanında; sapın, kök ile birleştiği nokta, tepe noktası."
Tevile yer vermeyecek kadar açıktır ki; Kur'an'daki "melekut"un ve Tevrat'taki karşılığı "malkut"un anlamı aynıdır ve tüm evrenleri meydana getiren "öz- ruh"tur, yahut "sanal enerji-güç"tür.
Bugün var olan atom altı yapılar, atomlar, elementler, yıldızlar, galaksiler, gökler(evrenler), canlılar, tüm fiziki alemler ve ortaya çıkan mülkü saltanat, acayib nizam, ilahi egemenlik ve kainatın hükümranlığı altında temel olan, esas olan yaratıcı güç; Sonsuz Yüce'nin emriyle ortaya çıkan "melekut"tur. Allah'ın, Sonsuz Latif Nuru'ndan yarattığı; madde olmayan, maddeye vücut veren, bugünkü "mülkü saltanat"ın arkasında duran, "bilinçli sanal enerji-aparçacık- melekut". Sonsuz Yüce, tüm fiziki alemleri yaratmayı tasarladı ve yaratmayı "melekut"la başlattı; "Ol!" dedi, o da oluverdi. İşte sıfır noktası budur ve bu bir "patlama" değil, "yaratma"dır.
O halde yaratmanın üçüncü aşaması; "titreşen sicim enerjileri" ve "fiziki evren"in ilk proto-tipi "kuark çorbası" yahut "mükemmel kuark sıvısı" nasıl oluştu? Fiziki evrenlerin başlangıcı sayılabilecek "büyük patlama" oldu mu, olduysa ne zaman? Bu üçüncü yaratım aşamasına geçmeden önce, "Standart Model"e ve "Süpersicim Teorisi"ne bir göz atalım:
STANDART MODEL"İN BAŞARISI VE ÇIKMAZI
Son 30 yıldır sayısız deneylerle doğrulanmış ve temel parçacıkları tarif etmeye yarayan "kuantum alan teorisi"ne, Standart Model adı verilmektedir. Bu teori, elektronların-fotonların kuramı olan kuantum elektrodinamiğini, kuarkların-gluonların kuramı olan kuantum kromodinamiğini, zayıf etkileşimleri ve Higgs parçacığını kapsamaktadır. Standart Model, maddenin kuarklardan ve leptonlardan meydana geldiğini söyler.
"Model"de; üç ayrı parçacık ailesi bulunmaktadır. Bu parçacıklar, aralarında dört kuvvet vasıtasıyla etkileşirler. Yani toplam 12 parçacık ve 4 kuvvet taşıyıcısı mesajcı parçacıklar, görünen-fiziki evrenimizdeki tüm "maddesel yapılanma"yı açıklamaktadır. Atom altı parçacıklar; fermiyonlar, kuvvet taşıyıcılar; bozonlardır. Parçacık tablosunda yer alan parçacıklara ilişkin 19 ayrı parametre bulunması da bizce anlamlıdır. 19 sayısı, mikro ve makro evrenlerin oluşumunda anlamlı bir sayı olarak karşımıza çıkacaktır.
"Planck aralığı"nda; ne Standart Model, ne de Süpersicim/M-Kuramı'nın, tahminden başka bir açıklaması yoktur, olamaz da. "Planck ölçeği"ne kadar isabetli yorumlar yapan, kuantum parçacıklarını keşfeden Standart Teori, bu noktadan ileriye haklı olarak gidememektedir. Planck ölçeğine kadar inildiğinde, kütleçekim kuvveti diğer kuvvetlerle birleşir. Kütleçekim kuvvetini en iyi biçimde açıklayan genel görelilik kuralları ise bu ölçeğe inildiğinde işlemez. Çünkü genel görelilik bilindiği gibi, uzayın dokusunun düzgün olmasından hoşlanır. Ancak Planck ölçeğinde, kuantum dalgalanmaları kontrol edilemez bir hareketliliğe sahiptir.
Standart Model'in, özellikle kuantum kuvvetlerini, kütle çekim kuvvetiyle hiçbir şekilde birleştirmesi mümkün gözükmüyor. Bu modelin noktasal parçacık anlayışı, mesafelerin sonsuz küçük olduğu bir evreni teoride kurgulasa da; sonsuz küçük mesafelerde, sonsuzluklar ve tekillikler üretmektedir. Adını meşhur ateist fizikçi Steven Weinberg'den alan Standart Model; evrenin başlangıcını, ön gördüğü "büyük patlama"yı, "Planck aralığı"ndaki oluşumları ve hatta temel kuantum parçacıklarının özelliklerini açıklamaktan uzaktır. Standart Model'in başarıları yanında çıkmazlarından da söz edebiliriz. Bu çıkmazları şöylece özetleyebiliriz:
a) Standart Model'in; "evrenin, 'hiçlikten-boşluktan', sonsuza yakın küçük ve yoğun bir noktadan, bir 'büyük patlama'yla başladığı" tezi sorunludur ve cevapsız kalan çok sayıda soru vardır. Evrenin, hiçlik-boşluktan, bir büyük patlamayla ortaya çıktığını öngören ve bunu açıklayamayan Standart model, evrenin ivmelenerek genişlemesini; karanlık enerjiyi; itici ve değişken boşluk enerjisini öngörmez.
b) "Hiçlik-boşluk"tan, sonsuz küçük ve yoğun bir nokta; nasıl ve neden ortaya çıktı; kuantum dalgalanmalarıyla büyük patlama oldu? diye sorarsanız, size "hiçlik-boşluk" boşluk değildir diyeceklerdir. Ve boşlukta her an muazzam kuantum dalgalanmalarının olduğunu; sanal parçacıkların cirit attığını söyleyeceklerdir. Bu, teoride ve bilimde bir boşluk oluşturmuyor mu? "Sanal parçacık" da neyin nesidir diye sorsanız, alacağınız bilimsel-fiziksel bir cevap yoktur.
c) "Hiçlik-Boşluk" kavramı, Allah'ın varlığını;, O'nun yarattığı "melekut"u ve onun "sanal enerji alanı"nı örtmek için uydurulmuş bir kavramdır bize göre... İleride "boşluk" diye bir şeyin olmadığını, aksine bugünkü karanlık enerji dahil tüm "gizemli gözüken olaylar"ın arkasında "boşluk(melekut) alanı enerjisi"nin bulunduğunu, hatta bedava enerji için "boşluk mühendisliği"nin nasıl gelişmekte olduğunu göreceğiz.
d) Yine bir ateist olan Peter Higgs'in Standart Model'i kurtarma çabaları, şu ana kadar CERN'de doğrulanmış değildir. Peter Higgs'in tezinin özeti şudur: "Büyük Patlama bir enerji doğurdu, bu enerji, "Higgs Alanı"nı ve "Higgs Bosonu"nu ortaya çıkardı ve böylece kütlesiz olan parçacıklar bu alanla etkileşerek, bugünkü kütlelerini kazandılar." Bu "Higgs alanı"; maddenin ruhu olan "melekut"tan ortaya çıkan "melekut sanal enerji alanı"ndan başkası değildir. Bunun üzerinde ilerde duracağız.
e) Diğer taraftan varsayılan "büyük patlama tekilliği"ni; "Yaratma"yı ve bir "Yaratıcı"yı kabul etmeden açıklamak, ne Standart Model'in, ne de "Süpersicim Kuramı"nın harcı değildir. Bazı süpersicimcilerin bu "tekillik"ten kurtulmak için hayali sonsuz paralel evrenlere sığınmaları da, gerçeği ortadan kaldıramayacaktır.
f) Standart Model'in, evrenleri ve tüm kuvvetleri, ifade eden tek bir "denkleme-modele" ulaşması, bugüne kadar mümkün olmamıştır ve bundan sonra da mümkün olacak gibi gözükmemektedir.
g) Ancak "büyük patlama"nın yeri ve zamanı konusunda itirazımız olmasına rağmen, gerçek olduğunu; ayrıca "Planck aralığı"nın dışında ortaya çıkan "kuark-gluon sıvısı"ndan itibaren evrenin oluşum aşamalarının Standart Model tarafından, kuantum fizik yasalarına ve kütle çekim yasasına uygun olarak başarıyla açıklandığını ve resmedildiğini ifade etmeliyiz. Şimdi de "Standart Teori"nin alternatifi olan "Süpersicim/M-Teorisi"ne kısaca bir göz atalım.
"SÜPERSİCİM/M-KURAMI"NIN ZARAFETİ VE HAYALLERİ
1968'de ortaya çıkan String(sicim) teorisi; "maddenin temel yapıtaşlarının kalbinde titreşen, çok küçük bir enerji iplikçiği" olduğunu söyler. Sicim teorisi, bu küçük titreşimlerin, her iki ölçekteki evreni; yani "kuantum ve makro evreni"ni birleştirmede anahtar role sahip olduğunu ifade eder.
İtalyan bilim adamı Gabriele Veneziano'un, Euler'in denkleminden esinlenmesiyle başlayan sicim anlayışı, Leonard Susskind vasıtasıyla "titreşen sicim modeli"ne ulaşır. Teorinin tanımladığı "enerji iplikçikleri"nin uzunlukları 10[SUP]-33[/SUP]cm dir ve hayal edilemeyecek kadar küçüktür. Bu küçüklüğü ifade etmek için; "Şayet bir atom, 'Güneş sistemi' kadar büyütülürse, 'titreşen bir sicim'inancak bir ağaç kadar olacağı" ifade edilmektedir.
1984 sonrası Schwarz ve Greene, teorinin denklemlerinde; n=496 eşitliğini sağlayarak kuramda anomali olmadığını ifade etmişlerdir. 496 sayısının rakamsal toplamının 19 olması bizce ilginçtir.
Burada anahtar fikir şudur: Tek bir keman telinin, farklı titreşim şekillerini veya farklı frekansları üretmesi gibi sicimler de; farklı şekillerde titreşerek, atom altı parçacıklarının özelliklerini; yani kütle ve elektrik yüklerini belirler. Evreni oluşturan parçacıklar, kütle çekimi ve diğer mesajcı(kuvvet) parçacıkları arasındaki tek fark, "bu küçük iplikçiklerin farklı titreşim şekilleri"dir. Bu muazzam sayıdaki titreşen sicimlerin, bir araya gelerek oluşturduğu evren; çok büyük bir "kozmik senfoni" olarak düşünülebilir. Etrafımızda gördüğümüz "madde ve ışık" gibi her şey; "açık uçlu titreşen sicimler"den, kütle çekimi; graviton ise "kapalı-halkalı titreşen sicimler"den oluşmaktadır.
Sicim teorisi; kuantum mekaniğinin hesaplanamaz dinamizmini sakinleştirmiş, eski sıfır boyutlu "tanecik-parçacık fikri"ni, bir boyutlu "titreşen enerji iplikçiği"ne dönüştürmüştür. Böylece kuantum teorisiyle, genel görelilik teorisi bir büyük çatı altında toplanmıştır. Bu sonuç, teorik düzeyde matematiğin bir zaferi olarak görülmektedir. Böylece bizim atomaltı seviyedeki belirsiz ve öngörülemez mikro fotoğrafımız ile büyük ölçekli düzgün görünüşlü makro fotoğrafımız, bir büyük resimde birleştirilmiş görünmektedir. Canlı hayatı ören-yöneten DNA iplikçikleri benzeri, "titreşen enerji iplikçikleri"nin de evrenimizi, bir kumaş gibi ördüğü düşüncesi, gerçekten heyecan verici ve zarif bir görüştür.
Standart Model'in alternatifi olan Süpersicim-M-Kuramı; beş ayrı sicim teorisini ve Peter von Nieuwenhuizen tarafından geliştirilen süper kütleçekimi teorisini birleştirerek, bütün dikkatleri üzerine yeniden toplamıştır. Böylece 11 boyutlu süper kütleçekimi teorisi ile 10 boyutlu string(sicim) teorisi arasındaki çatışmaya da son verilmiştir. Bu birleşme, 1995 yılında süpriz bir şekilde teorik fizikçi Edward Witten tarafından gerçekleştirilmiştir.
Witten, açıkça söylemekten kaçınsa da, sicim teorisinin bu 11 boyutlu son haline; "M-teorisi(kuramı)" ismini verenin kendisi olduğu anlaşılmaktadır. Zira "M"nin nereden geldiğini kimse bilmiyor, ancak "M" ile başlayan bazı kavramlar yakıştırılıyor: "Master", "Miracle", "Mystery", "Magic", "Matrix", "Membrane", "Murky" vs. Gerçekte "M"nin anlamını söylemek istemese de; lisans öğreniminde tarih okumuş olan ve Yahudi bir aileden gelen Edward Witten'ın, nereden ilham alacağını tahmin etmek zor değildir... Yukarıda Kur'an'daki "Melekut"un, Tevrat'taki karşılığı "Malkut-Malhut" açıklamamızı tekrar okursanız, tahminimizin doğruluk derecesini siz de tahmin edebilirsiniz.
Süpersicim teorisinin matematiğine hakim olan ve sicim kuramcılarının hayranlığını toplayan Edward Witten'ın, 11 boyutlu M-Kuramı'yla ilgili açıklamalarının kısa bir özetini aşağıda veriyoruz:
"Sicim teorisi, bir temel parçacığı, noktasal olarak değil de, titreşen bir sicimin ilmeği(düğümü) olarak düşünerek evreni daha derinden bir tanımlama girişimidir. Sicim ile ilgili en temel şeylerden birisi, onun müziğe de güzelliğini veren titreşimlerin, burada da pek çok farklı şekil ve formda gerçekleşmesidir. Titreşimin bu farklı formları; kuarklar, elektronlar ve fotonlar gibi farklı temel parçacıklar olarak yorumlanır. Hepsi aynı ana sicimin titreşiminin farklı formlarıdır. Farklı kuvvet ve parçacıkların birleşiminin elde edilmesinin sebebi, hepsinin aynı ana sicimin titreşiminin farklı formlarından meydana gelmeleridir. Sicim teorisinin şuanki anlayışına göre, sicimden daha temel olan hiç bir şey yoktur.
"Gerçekten de temel nokta parçacıklarının yerine titreşen sicimleri koymak, büyük bir değişikliğe yol açar. Bu teorinin bulanık matematikle ilgisi olduğunu söylemek zorundayım. Bu yüzden parçacık yayılır, ancak uzay-zamanla ilgili her şey de biraz yayılmış ve bulanıklaşmış olur. Teknik olarak ekstra boyutlara ihtiyacımız vardır. Çünkü Sicim teorisi, bu ekstra boyutları kullanarak, tüm temel parçacıkları ve onların kütle çekim kuvvetlerini tanımlayabiliyor. Bir tek temel-basit sicim, birçok şekilde titreşebiliyor. Ben ekstra boyutların gerçekten var olduğu sonucuna vardım. Onlar evrenin bir parçasıdır. Ben olağan kuantum alanı teorilerini daha iyi anlamamıza yarayan, ya da karadeliklerin kuantum hallerine yeni yaklaşımlar getiren böyle bir teorinin yanlış olacağını düşünmüyorum."
Süpersicim teorisinin, yahut yeni ismiyle M-Kuramı'nın en büyük başarısı ve Standart Model'in önüne geçmesine sebep olan yönü; atom altı parçacıklarının ve mesajcı kuvvet parçacıklarının altında yatan yapının; "titreşen sicimler" olarak tanımlanmasıdır. Bunun sonucu olarak da mikro ve makro evrenin; yani kuantum güçleri ile kütle çekim kuvvetinin bir denklemle ifade edilebilmesidir.
Bizim "melekutun türevi" olarak gördüğümüz bu "sonsuza yakın titreşen enerji iplikçileri" tanımı ve buna dayanan "sicim modeli", matematiksel bir başarıdır ve Sonsuz Yüce'nin yaratmasının sınırsız güzelliğinin bir göstergesidir. Bütün bunlara rağmen sicim teorisinin çıkmazları ve ürettiği hayaller gözlerden kaçmamaktadır. Kısaca özetleyelim:
a) Birincisi, teorik ve matematik model olarak başarılı gözüken bu radikal yeni teorinin çıkmazı, bu kadar küçük boyutlarda ve bu kadar yüksek enerjilerde, herhangi bir gözlem ve deney yapılmasının imkansız gözükmesidir. Bu sebepledir ki teorinin doğrulanması kadar yanlışlanmasının da mümkün olmadığı ifade edilmektedir. Yanlışlanamaması, teoriyi acaba ne kadar güvenilir kılar? Bu yüzden bazı bilim adamları, bu bir fizik teorisi midir, yoksa felsefe midir, diyebilmektedirler.
b) M-kuramının öngörülerinden; "süpersimetri" ve "süpereş parçacıklar"ın varlığının kanıtlanması şu ana kadar mümkün olmamıştır. Kuramcıların, süpersimetrinin, süpereş parçacıkların varlığının ve evrenin başlangıcından beri var olan uzayan sicim öngörüsünün doğrulanacağı beklentisi devam etmektedir. Bütün bunların keşfi-gözlenmesi, M-kuramını güçlendirecek olsa da kanıtlanacağı anlamına gelmemektedir.
c) Sicim teorisinin bir başka zorluğu; fazladan boyutlardır. Bu mesele, teorinin ispatını zorlaştırmakta ve çok karmaşık hesaplamaları gerektirmektedir.
d) Yaratıcıyı ve yaratmayı kabul etmek istemeyen Standart Model taraftarı ateist-evrimci bilim adamlarının karşısında duran "büyük patlama tekilliği problemi", M-kuramcılarının da karşısında durmaktadır. Sonsuz paralel evrenlere kaçmak bu tekilliği ortadan kaldırmıyor. Ayrıca sonsuzluk, fizik yasalarını geçersiz kılar ve bilimsel yaklaşımı yok eder.
e) Özellikle sicimci-evrimciler, sayısız-sınırsız patlamalar ve sonsuz paralel evrenler öngörüyorlar. Böylece "büyük patlama"yı, bu hayali paralel evrenlerin çarpışmasına havale ederek, bilimi, adeta bilimkurguya dönüştürüyorlar. "Büyük patlama tekilliği" sebebiyle Sonsuz Yüce Yaratıcı ile adeta yüz yüze geldiğini hisseden Standart yahut Sicimci evrimci-bilimciler, bu durumdan kurtulmak için hayallerini acayip zorluyorlar.
f) Sicim teorisine göre saklı boyutlar, uzayın her noktasında ve çeşitli şekillerde kıvrılmış olarak bulunurlar. Bu boyutları, en güzel tarif eden modeller Calabi-Yau şekilleridir. Yüksek boyutların hangi biçimlerde kıvrılarak uzayın dokusu arasına saklandıklarını tarif eden Calabi-Yau geometrik şekillerinin olasılığının, 10[SUP]500[/SUP] paralel evrene imkan verdiği düşünülmektedir. Bu tespit teorik olarak doğru olabilir. Ancak bu bir gerçeği değil, sadece potansiyelleri göstermektedir. Bu potansiyeller de; evrimci-sicimcilerin, "patlama tekilliği"nden yahut "yaratma"dan kaçmak için hayallerini beslemektedir.
g) Sonuç olarak Süpersicim-M-kuramı adı verilen bu yeni radikal kuram, tüm deneysel-gözlemsel kanıtlardan şimdilik yoksun olsa dakağıt üzerinde; teoride ve evrenin başlangıcına yönelik ortaya koyduğu matematik modelde, "her şeyin teorisi" olma umudunu taşımaktadır. M-kuramının matematiksel yapısında, cebirsel geometri, yüksek matematik, diferansiyel denklemler, diferansiyel geometri, grup teorisi, topoloji ve bulanık lojik gibi matematiğin birçok dallarının rol aldığı bilinmektedir. Teorinin en güçlü yönü, bizce "titreşen sicimler" tanımı ve bu tanıma dayalı olarak ortaya koyduğu "matematiksel model"dir.
f) Süpersicim kuramında ışıktan hızlı, kütlesiz "takyonlar"ın işin içine girmesi; "titreşen sicim enerjiler"in, "melekut"tan doğduğunun bizce bir kanıtıdır. Nitekim bu "takyon" probleminden kurtulmaya çalışan sicim teorisyenleri, "süper simetri" ve "süpereş parçacıklar" ön görmekte; bu parçacıkların ortaya çıkacağını ümit etmektedirler.
Evrenin oluşumunu açıklamaya çalışan bu iki kuramı kısaca gözden geçirdikten sonra, "Kur'an evreni"ni açıklamaya devam edebiliriz. Yaratmanın ilk iki aşamasını; yani "melekler"in ve "melekut"un yaratılmasını yukarıda ortaya koymuş ve üçüncü yaratım aşamasına gelmiştik. Üçüncü yaratım aşaması; "melekut"un, fiziki-görünen evreni, yahut bu evrenin en alt seviyedeki yapı taşlarını oluşturmak üzere "sonsuza yakın titreşen bilinçli sicimler"e dönüşmesidir.