Esmau'l-Hüsna anlamları ve açıklamaları, En güzel isimler Allah'ındır.

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
EL - AZİM cc

EL - AZİM cc
el-Azîm, pek azametli, pek büyük, zatının ve sıfatının mahiyeti çok yüce olan, aklın, hakîkatinin künhünü ihâtadan âciz kaldığı Yüce Zât demektir.

He is very huge and great, the nature of his personality and role are very high, he is the Great Allah which logic is so weak to understand the existence of his truth.



7EL-AZiMcc_zps7916e9cc.jpg

Bakara sûresi (2), 255: "Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne uyuklama tutar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur.

İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür."

Azîm ismini, benim âciz kâlemim sizlere anlatmakta zorlanıyor dostlarım! Gelin, "tefekkür" âlemine dalalım ve O, Yüceler Yücesini, kendi muhteşem kelâmından dinleyelim.

İlk önce, kâinatın tanzimindeki ilâhî gayeyi düşünün dostlar!

Zâriyât sûresi (51)'nin elli altıncı âyeti tecellide: "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım."

Sonra, kâinatın süslenmesindeki muhteşem sanatı inceleyin lütfen!

Sâffât sûresi (37), 6: "Gerçekten Biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir ziynetle, yıldızlarla süsledik."

Nûh sûresi (71), 16: "Ve ayı, bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de bir kandil yapmıştır."

Ve kâinatı kaplayan, sarmalayan rahmeti hissedin! Her mahlûkun anne olanlarının, yavrusuna bakışındaki sevgiyi görüp, yavrulardaki acziyetin rahmeti celb edişindeki sırrı anlamaya çalışın!

"...Rahmetim her şeyi kuşatmıştır..." (A'râf sûresi (7), 156.) mealindeki âyet-i kerime tecellide ve "Şüphesiz Allah Teâlâ'nın yüz rahmeti vardır. Bu rahmetin bir tanesi sebebiyle varlıklar birbirlerine merhamet ederler. Doksan dokuzu ise, Kıyâmet günü içindir." (Müslim, Tevbe, 20.) hadîs-i şerîfi ışıldıyor...

Mahlûkatın tümünün, insanlar, hayvanlar ve bitkilerin tümünün rızklarının onlara ulaştırılmasındaki düzeni seyredin...

Hûd sûresi (11), 6: "Yeryüzünde rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır." âyeti tecellide…

Muhteşem bir sanatkârın özenle boyadığı tablolarını, beğeniye sunuşu gibi, Hz. Allah'ın açtığı "dünya" adlı sanat galerisini gezin dostlarım:

Mülk sûresi (67), 3: "O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân'ın yaratmasında bir uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir çatlaklık görüyor musun?" âyeti tecellide…

Ve dostlar, kâinatın kalbine işlenen "aşk"ı hissedin lütfen!

Göklerin yerlere olan iştiyakını, bulutların bu aşkla ağlayışını, gecenin gündüze, gündüzün geceye sevdalanışını, toprağın suya aşkını; suyu bulunca onu tâ içine kadar çekişindeki aşkı hissedin lütfen!

Ay, gecelere âşık! Bülbül güle, gül bülbüle âşık, Sarmaşık dala, tohum toprağa âşık!

Ve bu muhteşem aşkın yarattığı cezbenin meydana getirdiği tabiat olaylarını düşünün dostlarım!

Vâkıâ sûresi (56), 74: "Öyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et."

Yaratılmış hiçbir şeyin gereksiz olmadığını, bitkilerden çıkarılan ilaçların faydalarını; hayvanlar âlemindeki minicik bir tırtılın bile bir gayesi olduğunu görün; Hakîm ve Kerîm isimlerinin tecelli ettiği noktadaki tedbiri, terbiyeyi ve o muhteşem muvazeneyi seyredin.

Şûrâ sûresi (42), 4, 5: Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur. O çok yücedir, çok büyüktür. Nerede ise gökler O'nun azametinden tâ üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar. Melekler Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimseler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir."

O, Azîm'dir dostlar!

O, bizlerin aklının alamayacağı kadar yücedir.

Vâkıâ sûresi (56), 96: "O halde Azîm (pek yüce olan) Rabbini ismi ile ("Subhâne Rabbiyel Azîm" diyerek) tesbih et!"
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
EL - AZİz cc

El - AZİZ cc
el-Azîz, dengi ve benzeri bulunmayacak derecede değerli ve şerefli olan, güçlü ve yenilmez olan, daima galip gelen, mağlup edilmesi mümkün olmayan demektir.



8EL-AZiZcc_zps18583b67.jpg
En'âm sûresi (6), 96: "Karanlığı yarıp tanyerini ağartan O'dur. Geceyi, dinlenmek için; Güneş'i, Ay'ı (vakitlerinizi) hesaplamak için yaratmıştır. İşte bu, Azîz (kudreti daima üstün gelen) olan ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir."
Allah (cc) hazretleri, mutlak ve yegâne "güç sahibi" olandır, dostlar! O, Azîz'dir! Onun karşısında ise her şey acizdir.

İhlâs sûresi (112), 4: "Kimse O'nun dengi değildir." Ve O, dilediğine, dilediği an "ol" deyip, oldurandır dostlar!

Bürûc sûresi (85), 16: "O, dilediğini yapandır."

O, kendisine inananı, "azîz" eden, kendisine iman etmeyeni "zelîl" edendir.

Âl-i İmrân sûresi (3), 26: "De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır, Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin."

Kullarının, Kendini tanıması için, Resûl-i Ekrem Muhammed Mustafa (s.a.s.) Efendimiz vasıtasıyla mesajını gönderen ve O'nun şahsında mü'minlere "gücünden" "güç" verendir O!

İbrâhîm sûresi (14), 1: "Elif, Lâm, Râ. Bu Kur'ân öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip ve hamde lâyık olan Allah'ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik."

Şuarâ sûresi (26), 217, 218: "Sen O, mutlak galip (Azîz) ve engin merhamet sahibine güvenip dayan. O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.

Şuarâ sûresi (26), 220: "Çünkü, her şeyi işiten ve her şeyi bilen O'dur."

Yûnus sûresi (10), 65: "(Habibim)! Onların lafları seni üzmesin. Çünkü şan ve şeref bütünüyle Allah'ındır. O her şeyi işitendir, hepsini bilendir."

Münâfikûn sûresi (63), 8: "Diyorlar ki: "Andolsun, eğer Medine'ye dönersek, daha üstün olan, daha alçak olanı oradan mutlaka çıkaracaktır." Üstünlük, ancak Allah'a, O'nun elçisine ve mü'minlere mahsustur. Fakat münafıklar bilmezler."

el-Azîz'dir O! Güçlüdür, gücün de tek kaynağıdır. İnanan mü'min kullarına da "Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsiniz." (Âl-i İmrân sûresi (3), 139) buyuran Yüce Allah'tır O!
Ey benim Yaradanım! "el-Azîz" olanım!

İnşikâk sûresi (84)'nin ilk altı âyetinde "Gök yarıldığı, Rabbini dinleyip kendisine yaraşır şekilde boyun eğdiği vakit, Yer uzatılıp düzlendiği, İçinde ne varsa attığı ve tamamen boşaldığı Ve Rabbini dinleyip kendisine yaraşır şekilde boyun eğdiği vakit, Ey insan! Kuşkusuz sen Rabbine doğru çaba üstüne çaba sarf etmektesin, nihayet O'na varacaksın." buyurduğun gün gelmeden önce, beni, "Resûl"üne ve "Kitab"ına "kulak verenlerden" eyle Rabbim!

Fâtır sûresi (35)'nin 10'uncu ayetinde: "Her kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamıyla Allah'ındır. O'na hoş kelimeler yükselir, onları da salih amel yükseltir..." buyuruyorsun Rabbim ve duaların ancak salih amellerle bezeli olanlarını kabul edeceğini bildiriyorsun kullarına.

Beni, salih amellerde yarışanlardan eyle Rabbim!

Beni, sözlerin en güzeli olan "kelime-i tevhid"i, dil ile söyleyen, kalp ile tasdik eden ve hâl ile yaşayanlardan eyle!

Sana, "Allah adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) kendisinden başka ilâh olmadığına şehadet etmiştir. Melekler ve ilim sahipleri de bunu ikrar etmişlerdir. Evet, mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur." (Âl-i İmrân sûresi (3), 18) âyetinin gölgesinde yalvarıyorum Allah'ım!

"Azîz" isminin tecellileriyle bizleri azîz eyle!

"Âciz"lere karşı, her zaman güçlü ve kuvvetli eyle! Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
EL - BAİS cc

EL - BAİS cc
el-Bâıs, kullarını gafletten uyandırmak için onlara peygamberler gönderen, elçilerle ve gönderdiği kitapları ile ruhları uyandıran, kıyamet gününde ahiret hayatını başlatmak üzere ölüleri dirilten ve kabirlerinden çıkararak, yeniden hayata döndüren demektir.

He sends His prophets to awaken His slaves from negligence, awakens the spirits by sending prophets and boks, at the day of judgement for the start of other world resuscitating the dead people and taking out from their graves, bringing them back in life.


9EL-BAiScc_zps271aee47.jpg
Hacc sûresi (22), 7: "Muhakkak Kıyamet gelecektir. Onda hiç şüphe yoktur. Muhakkak ki Allah bütün kabirlerde olan kimseleri tekrar diriltecektir."

İmanın altı şartından biri de öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmak; ahiretin varlığını kabul etmek ve dünya hayatını, ahirete hazırlanarak geçirmektir.

O, Melik ve Alîm, Rahmân ve Rahîm olan Yüce Yaradan, kullarına ahiret hayatını, cennet ve cehennemi, yani ödül ve cezayı anlatmak ve dünya hayatında salih ameller işlemeyi öğretebilmek ve de eğitebilmek için aralarından seçtiği kullarını peygamber olarak göndermiştir. Her peygamber, sadece kendi ümmetine gönderilirken, biz, Âhir zaman ümmetinin peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.s.), kıyamete kadar gelecek tüm insanlığa ve cinnilere hidayet rehberi olarak gönderilmiştir. Allahü Teâlâ'nın "kulum ve Resûlüm" diyerek şereflendirdiği, O, insanların ahlâkça en üstünü, İki Cihan Serveri, Hatemü'l-Enbiyâ olan Allah'ın Habibine, ümmet olmak şerefi bize yeter dostlarım!

O, öyle bir peygamberdir ki, bütün yeryüzü O'na mescit kılınmış, Mekke, o mescidin mihrabı; Medine ise minberi olmuştur.

Hayatı ve ahlâkı, Allah ilminin, yani Kur'ân-ı Kerîm'in açıklaması ve uygulaması niteliğinde olan O Sultan, bütün insanlığa peygamber olarak gönderilmiş ve kıyamete kadar gelecek tüm iman ehline "imam" olmuştur.

O, ırk, dil ve renk ayrımı olmaksızın bütün insanlara hitabetmiş, insanların üstünlüğünün ölçüsünün sadece "takvâ" olduğunu kalplere nakışlamış, bütün peygamberlerin reisi, bütün evliyânın efendisi, gelmiş geçmiş bütün enbiyâ ve evliyâdan oluşan manevi zikir halkasının "serzâkiri ve baş tacı" kılınmıştır.

O, kalplerin sevgilisi, akılların yol göstericisi, nefislerin terbiyecisi olmuştur.

Allah, "el-Bâıs"tir dostlar!

Kullarını irşad için peygamberler gönderen, bizlere nurunu, peygamberini, Habibini hediye eden, bizleri Hz. Muhammed (sav) ile şereflendirendir O!

Âl-i İmrân sûresi (3), 164: "Andolsun ki Allah, mü'minlere kendilerinden, onlara O'nun (Allah'ın) âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler."
Salât O'na, selâm O'na, binlerce ihtiram O'na!

"Allah'ım, O'na ve 'âli'ne ümmetinin hasenatı adedince salât ve selâm eyle."

Allah, "el-Bâıs"tir dostlar. Peygamberleri eliyle "kitaplar" göndermiş, kullarının dünya hayatını en güzel şekilde geçirebilmeleri için ferdî ve toplumsal kurallar koymuş ve bunlara uyulmasını emretmiştir.

Lokmân sûresi (31), 1-3: "Elif, Lâm, Mîm. Bunlar, o hikmetli kitabın âyetleridir. O, güzellik ve iyilik yapanlar için bir hidayet ve rahmettir."

Bizim Kitabımız Kur'ân-ı Kerîm; muhteşem kâinat kitabının bir tercümesi, arz sayfalarına ve gök katmanlarına işlenen Esmâ-i Hüsnâ hazinesinin keşfi, hadiselerin satırları altına gizlenmiş hakikatlerin anahtarı, şahadet âlemi ardındaki gayb âleminden gelen Rahmânî iltifatların ve ilâhî kitabın hazinesi, insanoğlunun yol göstericisi, ışığı, bir dua kitabı, yani kulluğun zirvesi olan duanın nasıl yapılması gerektiğini anlatan bir dualar manzumesidir.

Kur'ân-ı Kerîm, emirler, zikirler ve marifet kitabı olarak, insan beyninin, ruhunun ve kalbinin bütün ihtiyaçlarını karşılayan bir şifa kaynağıdır.

el-Bâıs'tir O, dostlarım.

O muhteşem kelâmıyla, ölü ruhları yepyeni bir âleme dirilterek, insanı karanlıklardan aydınlıklara çıkarandır O!

Bakara sûresi (2), 28: "Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölüler idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp O'na götürüleceksiniz."

Rûm sûresi (30), 19: "O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır ve toprağa ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız."

Allah'ı tanımak ve hayata yepyeni bir perspektifle bakmak, ölü iken dirilmektir dostlar.

Ancak, imanlı, inançlı yaşayanlara "diri" denilir. Bu dünyayı "yemek masası ile sıcak bir yataktan" ibaret görenlerin, ölüden farkı nedir sizce?

"Diri" olan, canlıdır, koşar, yorulur, sever, üzülür, didinir ve yanındakilere dirilik verir, hayat verir, sevinç ve sürur verir. "Ölü"ler ise, otlardan beter bir yaşam sürer, varlıkları ile yoklukları birdir, sonunda da biçilip giderler. "Diri" olan iz bırakır.

Kâfir "ölür"; mü'min "olur" dostlarım!

Kur'ân-ı Kerîm'e inanan insan, muhteşem bir dinamizm yaşamaya başlar. Oturmak yoktur inanan kişiye, yani diriye.

İnşirâh sûresi (94), 7, 8: "O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul. Ancak Rabbine yönel."

el-Bâıs'tir O, Yüce Allah!

Kurumuş yer küreye, "yağmurlar" gönderip, toprağı dirilttiği gibi, "gözyaşı" yağmurları ile tövbe eden kullarının, çölleşmiş gönüllerini yıkayan ve onları, ruhun düştüğü karanlıklarından, tövbe aydınlıklarına çıkarak, bambaşka bir boyutta yeniden diriltendir O!

Her sene kış geldiğinde bütün tabiatı öldüren ve baharla birlikte bütün canlılara yeniden dirilişi gösteren, böylece kıyameti, 'haşr'ı ve 'ba'sü ba'del-mevt'i anlatan, "hâl lisanı" ile kullarına, mevsimlerle, "ölüm var, hazırlanın", diyendir O!

Topraktan geldik, toprağa gideceğiz...

Nûh sûresi (71), 17, 18: "Allah sizi yerden bir bitki bitirir gibi bitirdi. Sonra sizi tekrar oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır."

Teğâbün sûresi (64), 7: "İnkâr edenler, katiyyen diriltilmeyeceklerini iddia ettiler/sandılar. De ki: "Hayır! Rabbim hakkı için mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır."

Zümer sûresi (39), 68: "Ve sûra üflenmiştir. Göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılmıştır. Ancak Allah'ın dilediği müstesna. Sonra ona bir daha üflenmiştir. Bu defa da hep onlar kalkmışlar bakıyorlardır."

el-Bâıs'tir O, Yüce Allah! Ölüleri dirilten ve kıyameti koparıp, dünya hayatına son vererek ahiret hayatını başlatacak olandır O!

Yâ-Sîn sûresi (36), 78-79: "Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?" dedi. De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir."

Zilzâl sûresi (99), 1-5: "Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı, yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı ve insan: "Ona ne oluyor?" dediği zaman, o gün yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır."

Yâ-Sîn sûresi (36), 52: "Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler" derler."

Allah'ım! Sana inanıyor ve Seni seviyoruz!

Biz ahir zaman ümmeti olarak, asırlar ötesinden ölü gönüllerimize bir rahmet yağmuru gibi gelen, İki Cihan Serveri Muhammed Mustafa'nın peygamberliğini tasdik ediyor ve gaybî olarak, O'nun bize uzanan elini, O, celâl ile kalktığı zaman kameri ikiye bölen, cemâl ile döndüğü vakit, Kevser suyu gibi, on parmağından su akıtan, avucunda taşların zikre, tesbihe durduğu, O, mübarek elini tutuyor, O'na bîat ediyoruz.

O'nun bize getirdiği Kur'ân-ı Azimüşşan'ı başımıza ve gönlümüze taç ediyor, hayatımızı onun düsturları ile düzenlemeye çalışıyoruz.

Allah'ım! Sen bize, Kur'ân'ı dünyada dost, kabirde yoldaş, kıyamette şefaatçi, sıratta nur, cehennem ateşine karşı siper, cennette de arkadaş eyle.

Allah'ım! Kalplerimizi ve kabirlerimizi iman ve Kur'ân nuru ile nurlandır. Kabirlerimizden kalkıp huzurunda toplandığımız gün, gizli olan her şeyin ortaya dökülüp, insan için ne bir güç, ne de bir yardımcının olacağı gün bizleri bahtiyâr eyle! Âmin...

"Yüzler de var ki, o gün nimetle mutludurlar. Yaptıklarından hoşnut olmuşlardır. Yüksek bir cennettedirler." (Ğâşiye sûresi (88), 8-10.)
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
EL - BAKİ cc

EL - BAKİ cc
el-Bâkî, ebedî olan, varlığının sonu olmayan demektir.


10EL-BAKicc_zpsbf3d1cfe.jpg
Enbiyâ sûresi (21), 35: "Her nefis ölümü tadacaktır. Biz, sizi şer ve hayırla imtihan olmak üzere deneriz. Hepiniz de sonunda Bize döndürüleceksiniz."

Allah (cc), insanı yaratmış, onu ölümlü kılmıştır. İnsanoğluna bir ömür takdir edilmiş ve hiç kimseye de bu ömür çizgisini aşabilme yetkisi verilmemiştir. Kimse, ömrünü 1 dakika uzatma, ya da 1 dakika kısaltma hakkına sahip değildir. Her insan, kader formunda yazılı olan zamanı doldurur ve ayrılır bu dünya adlı konukhaneden.

Bu handan, Hz. Âdem'den bu yana nice nesiller gelip geçmiştir. Hiç kimse bu dünyada ebedî kalamamış; ecel saati gelenler, Allah'ın elçilerine boyun eğerek, ebedî âleme göç etmiştir.

Zaman, işte bu noktada âdeta dillenir; aklını kullanabilene, düşünebilene: "Her şey fâni, ancak Allah Bâki'dir..."

Bu yaşlı dünya, nice iyi insanları ve nice kötü insanları dolaştırdı omuzlarında... Dünya, kendilerini ilâh ilân eden Firavunları da; Hz. İbrahim'i ateşe atan Nemrutları da, kayaları inanılmaz bir teknoloji ile oyan Âd kavmini de misafir etti... Şimdi ise onlardan bir iz bile kalmamış durumda. Çünkü hepsi "fani" idi dostlarım. Ne kadar güçlü olsalar da, ne kadar kudretli ve otorite sahibi olsalar da hepsi faniydi, ölümlüydü, geldiler ve geçtiler... Geldiler ve göçtüler...

Bâkî olan Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîm'de onların halini şöyle anlatır, biz inanan kullarına:

Hûd sûresi (11), 100: "İşte bu helâk olmuş memleketlerin önemli haberlerindendir. Sana onu kıssa olarak anlatıyoruz. Onlardan yerinde duranlar da var, biçilenler (yok olup gidenler) de."

Hacc sûresi (22), 45: "Nice memleketler vardı ki, zulüm yaparlarken biz onları yok ettik. Artık damları çökmüş, duvarları üzerine yıkılmıştır. (Geride) Nice terkedilmiş kuyularla bomboş kalmış yüksek saraylar (bırakılmıştır.)"

Tarih, geçmişe ibretle bakana "Her şey fani, yalnız Allah Bâkî'dir" der dostlar.

Muhammed sûresi (47), 10: "Onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı? Baksalar ya, kendilerinden öncekilerin akıbeti nasıl olmuş?"

Dünya hayatı geçicidir, bizleri ebedî olan bir âlem beklemektedir. Bu fani dünya, bâki olanı kazanmak için bize verilmiştir; kıymetini bilmeli, dünya hayatını boşa geçirmemeliyiz.

Dünya, hâl lisanı ile kendisini ibretle seyredene, "Bana aldanma, ben de faniyim, benim de sonum kıyametle gelecek, Bâkî olan sadece Allah'tır" der.

Âlemlerin Rabbi olan Allah (cc), rahmetiyle yarattığı kulunun fıtratına sevgiyi, muhabbeti işlemiştir. Hakk Teâlâ kulunun bedeninin gelişmesi için gerekli gıdayı alabilmesini midesinin açlık duygusu ile harekete geçmesine bağladığı gibi; kulunun fani dünyaya bağlanmaması için de fıtratına ebedî olanı sevme duygusunu yerleştirmiştir. İşte insan, bu sonsuz rahmetin ışığında, yeryüzünde geçirdiği kısıtlı ömrü bile bâki olan her şeyi özleyerek, arayarak mutlu olmaya çalışır. İnsanoğlu, gönlüne yerleştirilen sevme duygusunu Yaradanına yöneltir, muhabbeti sadece O'na hasrederse, işte o zaman; dünya hayatının acılarıyla, sıkıntılarıyla fazlaca üzülmez, dünyadaki ayrılıklar ile perişan olmaz, fırtınalar karşısında yıkılmaz...

Bu insan bilir ki, dünya hayatındaki her şey geçicidir, kaybolucudur, üzülmeye değmez...

Yine bu insan bilir ki, "dost" bildiği, kendisine güvendiği ve sevdiği yaradılanların tümünün kendisine döneceği Zât, Bâkî'dir. Bâkî olana sevdalı kullar acılarla ve ölüm imtihanlarıyla sarsılmaz. Bu kullar bilir ki, gerçek sevginin, şefkatin kaynağı olan Zât, onları kucaklamakta; rahmeti ile sarmalamaktadır. Bir gün muhteşem huzurda bir araya gelinecek; sevenler buluşacaktır...

İnsan yanlışlık yapar da fıtratındaki sevgiyi fani olan şeylere yöneltirse, işte o zaman, daha dünyada iken, onların kendisini bırakıp gitmelerini gördükçe tarifsiz acılar yaşar... Onun için dünya artık cehennem olmuştur.

Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) hiç kimseyi aşırı sevmemeyi öğütlemiştir:

"Bir kimseyi aşırı sevme, bir gün senin düşmanın olabilir. Bir kimseye de aşırı düşmanlık besleme, bir gün senin dostun olabilir." (Tirmizî, Birr, 60.)

Kısa olan ömür Bâkî olan Allah'ın yolunda sarf edilerek uzun ve semereli bir hale getirilebilir; böylece Hakk Teâlâ'nın rızası talep edilecek amellere koşulur dostlarım.

Allah; el-Bâkî olan Yüce Allah öyle bir dosttur ki O'nu tanımalı, hayatımızın O'nunla nasıl değerlendiğinin, kıymetlendiğinin farkına varmalıyız.

Peygamber Efendimiz, ilmin inceliklerini soran bedeviye, "İlmin başını öğrendin mi?" diye sordu. O da, "İlmin başı ne ki?" dedi. Bedeviye, "İlmin başı, Allah'ı tanımaktır. Bu da O'nun; misli, benzeri, zıttı, dengi, eşi olmadığını, vâhid, evvel, ahir, zâhir ve bâtın olduğunu bilmektir." (Seyyid Alizâde, Şerhu Şir'ati'l-İslâm, s. 38.) buyurdu. Bir başka zaman da, "Acıya sabredip uğradığı felaketi gizlemesi ve kimseye şikâyet etmemesi, kişinin Allah'ı iyi tanımış olmasındandır." buyurdu.

Kudretiyle zamana hükmeden, el-Bâkî olan Allah'ım! Ramazan ayının son on gecesine gizlediğin Kadir gecesini ihyâ eden kuluna 80 yıllık ibadet sevabı veren Rabbim! Miraç hadisesi ile Habibini gece yürüyüşü ile gayb âleminde ağırlayan ve biz aciz kullarına "bast-ı zaman"ı/ "zamanın genişlemesi"ni gösteren Rabbim! Ruhuma, bekâ âleminin huzurunu dolduran, kısacık ömrümü, zaman içinde zamanlar halk ederek kıymetlendiren Rabbim! Önünde diz çöküyor, başımı secdelere koyuyor ve Sana kelâmınla iltica ediyorum:

Rahmân sûresi (55), 26, 27: "Yer üzerinde bulunan her şey fânidir. Yalnız celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı) baki kalacaktır."

Âmennâ ve saddeknâ ya Rabbi! Ya Rabbi! Yalnız Senin hak ilâh olduğuna inanıyor ve yalnız Sana ibadet ediyorum.

Ya Rabbi! Beni, el-Bâkî ismine ayna eyle!

Kasas sûresi (28), 60: "Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve debdebesidir. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Artık akıl etmez misiniz?"

Ya Rabbi! Bizlere hayatı dolu dolu yaşamayı nasip eyle ki, huzurunda toplandığımızda yüzü sevinçle parlayanlardan olalım; dünyada kalıcı değerler için yarışalım ve ahirete sevinç içinde koşalım... Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
EL - BARİ cc

EL - BARİ cc
el-Bâri', vücuda getirdiği her şeyin âza ve cihazını, herhangi bir modele bağlı kalmadan yoktan var edip, birbirine uygun yaratan, kusursuzca var eden demektir.
The organs and devices of everything that he generates are created by Him from absence without needing any model, they (those organs and devices) are created in harmony and faultless.


11EL-BARicc_zps8044215a.jpg
Haşr sûresi (59), 24: "O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nu tesbih ederler. O, Azîz (gâlib olan ve her şeye gücü yeten)dir, Hakîm (hüküm ve hikmet sahibi)dir."

Şimdi, aynanın önüne geçin ve ilk defa görüyormuş gibi, kendinizi seyredin dostlar! Ve size vereceğim şu oranlara bakın!

İki gözünüz arasındaki mesafe, tam bir göz boyuna eşittir!

Kafamız, bedenimizin sekizde biri kadardır!

Kolumuzun boyu, elimizin uzunluğunun üç katıdır!

Bacağımızın boyu, ayağımızın uzunluğunun üç katıdır!

Bir yumruk yaptığınız zaman, elinizin çevresi, size ayak numaranızı verir!

Vücudunuzun estetiğinin, ahenginin ve oranlarındaki düzeninin farkında mısınız dostlar?

Size, bir estetik sırrı vereyim mi?

Elinize, tam cepheden çekilmiş bir fotoğrafınızı alsanız, onu tam ortasından ikiye ayırıp sağ ve sol yarısını aynaya tutarsanız, size hiç benzemeyen iki ayrı tip yüzün ortaya çıktığını hayretle görürsünüz! Sanatkârın büyüklüğünü anlayın!...

Evet, bunca orana, estetiğe rağmen, insanın tam ortasından geçen hatla, iki ayrı tip insan çıkar ortaya! İşte sanatın zirvesi! Onun için Yüce Yaradan meydan okur adeta kâfirlere Mülk sûresi (67)'nin 3'üncü âyetinde dostlar!

"O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân'ın yaratmasında bir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü döndür de bak, bir çatlaklık görüyor musun?"

İmanın tadı bilmekte dostlar!

Önce, Rabbimizi tanımalı, bilmeliyiz!

Sonra, kendimizi tanımalıyız.

"Elif elif bilmektir
Elif kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır?" diyen Allah dostlarının sırlarına ermeliyiz!

Allah, bize öyle muntazam, öyle ahenkli, öyle işlevli uzuvlar vermiştir ki, vücudumuz muhteşem bir fabrika, kusursuz bir makine ve laboratuar gibi işlemekte; vücudunu tanıyan her insana da "hâl lisanı" ile sanatkârını göstermektedir!

Beynimiz, kalbimiz, karaciğerimiz, safrakesemiz de her biri birer makine ve laboratuar hükmünde olup, eşsiz fonksiyonları ile hayatımızı devam ettiriyor dostlar!

Hayvanlar âlemindeki harika yapıların, bitkiler âlemindeki örneksiz nakışların araştırılmasını size bırakıyorum!

el-Bârî'dir O!

Bize verdiği bedeni, kusursuzca, ahenkle yaratan Allah'a şükredebilmek için bütün azalarımızı, O'nun istediği şekilde kullanmalıyız dostlarım! Her şeyin şükrü kendi cinsiyledir, bunu unutmayalım!

Bize akıl veren, o muhteşem beyni veren Allah'a, aklımızı, ancak O'nu bilmekte ve bulmakta kullanarak şükredebiliriz!

Ellerimizin şükrü "vermek"le; ayaklarımızın şükrü "hayırda yarışmakla"; kulaklarımızın şükrü "Kur'ân'a kulak verip, emirlerini dinlemek ve uymakla" eda edilir!

Gözlerin şükrü, "bakmakla, görmekle, bulmakla"; ağzın şükrü "sadece helâl kazanıp, helâl yemekle" ve "doğruyu söylemekle" îfâ edilir dostlar!

Rabbim hepimize, rızasına uygun ameller işlemeyi nasip etsin. Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
EL - BASİR cc

EL - BASİR cc

el-Basîr, her şeyi gören, her şeyin hakîkatini gören, bilen, hiçbir şey Kendisinden saklanamayan, yapılanları tek tek zaptedip muhafaza eden demektir.
He sees everything, he sees and knows the reality of everything, nothing can be hidden from him, he writes and saves what are done one by one.




12EL-BASiRcc_zps4ecae66d.jpg


el-Basîr, sözlükte, görmek, bilmek ve sezmek anlamındadır.

Kur'ân'ı Kerîm'de "Basîr" ismi, 4 ayrı anlamda, "sezen", "gözüyle gören", "kesin delil sayesinde gerçeği idrak eden" ve "ibret gözüyle bakan" anlamlarında kullanılır.

İnsanoğlunun "görmesi", Allah'ın Basîr isminin tecellisidir.

Ve insan, Allah'ın kendisine bahşettiği bu büyük lütuf ile 21. yüzyıl ilminin hâlâ çözemediği muhteşem dizaynlı görme organı "gözü" sayesinde etrafını müşahede eder.

Allah'ın görmesi ise, bizim idrak boyutumuzun çok ötesindedir. Uydu gözler yapıp, dünyayı uzaydan gözetlemeyi başarabilen bu günün insanı, ancak tefekkür ederek, Rabbinin nasıl görebildiğini düşünebilir.

İnsan, ancak içinde bulunduğu ortamda ve aydınlıkta etrafını görebilir. O Yüce Yaradan ise kulunu, içinde bulunduğu odayı, o odanın içinde bulunduğu evi, evin yerleştiği şehri, o şehrin içinde bulunduğu memleketi, o memleketin dâhil olduğu kıtayı, dünyayı, dünyayı taşıyan uzayı, uzayın içinde bulunduğu kâinatı da görmektedir.

Çünkü O, Kehf sûresi (18)'nde (26) belirtildiği gibi,
"... O, ne güzel görendir..."

Ey, kapkara bir gecede, simsiyah bir taş üzerindeki kapkara bir karıncayı veya daha da küçük bir yaratığı gören ve onun da rızkını veren Rabbim!

"Basîr" ismine sığınarak Sana yalvarıyorum; görüşümüzü Kur'ân-ı Kerîm ile aydınlat ve bizleri basîret sahibi kıl!

En'âm sûresi (6)'nin 103. âyet-i kerimesinde "Gözler O'nu (ihata edip) kuşatamaz, O ise bütün gözleri (ihata edip) kuşatır. O, lûtuf sahibidir, her şeyden haberdardır." buyurarak, kuluna kendini tanıtan Rabbim, Seni seviyorum!

Ey Rabbim, Âl-i İmrân sûresi (3)'nde 156: "... Hayat veren de öldüren de Allah'tır. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir." buyuruyorsun!

Ey Rabbim, Bakara sûresi (2)'nin 110'uncu âyetinde kulunun yolunu çiziyor, ona, Sana varılacak en doğru yolu, sevgiyle öğretiyorsun:
"Siz namazı hakkiyle kılmaya bakın ve zekâtı verin! Kendi nefsiniz için önden her ne hayır yapıp gönderirseniz, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir."

Ey Rabbim, Sana inanan kullarını, Senin rızan için yaşayan ve Senin hoşnutluğunu kazanmak için salih ameller işleyen kullarını, ebediyetin serinliği ile rahatlatıyorsun!

Âl-i İmrân sûresi (3), 15: "De ki, size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? (İtikâdî ve amelî yanlışlardan) korunan kullar için Rablerinin yanında cennetler var ki, altlarından ırmaklar akar, içlerinde ebedî kalmak üzere onlara, hem tertemiz eşler var, hem de Allah'tan bir rıza vardır. Allah, o kulları hakkıyla görücüdür."

el-Basîr olan Rabbimiz, insanlar görmese de, görüp de kıymet bilmese de, kulunun zerre miktarı yaptığı hayrı, iyiliği görüp, boşa götürmeyip amel defterine kaydeder.

Ey, Basîr olan Rabbim!

Sen, kulunu görensin! Sen, kulunu bilensin! Ve Sen, kulunu sevensin!

Sen, kulunu sevdiğin için, "Basîr" isminin tecellisi ile ona gözler bahşeden ve gerçekleri Kur'ân-ı Kerîm ışığında görebilmesi için basiretini açansın.

En'âm sûresi (6), 50: "...De ki: Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?"

En'âm sûresi (6), 104: "Muhakkak size Rabbinizden basiretler (hak deliller, sâlim kalbin kavrayıp kabul ettiği hakîkatler) geldi. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin bekçiniz değilim!"

Hûd sûresi (11), 24: "Bu iki ayrı grubun (mü'minlerle kâfirlerin) meseli, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Bunlar hiç eşit olabilirler mi? Hâlâ düşünmeyecek misiniz?"

Biz âciz kullarını, Basîr isminin aydınlığında görenlerden eyle Allah'ım!

Gözlerimizi Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan gözlerden, âyetlerini anlayıp, hayata geçirenlerden eyle Allah'ım!

Allah'ım, bizleri, gözlerini "kâinat" kitabına çevirip seyredenlerden, her yaratılmıştan ibret alıp tefekkür edenlerden eyle!

"Sonra gözünü tekrar tekrar döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir." (Mülk Sûresi (67), 4.)

Ya Rabbi! Bizleri bu âyet-i kerîmenin manasını yaşayıp, gözünü kâinat şaheserine çevirip, eşsiz sanatın karşısında, âciz ve bitkin ruhlarımızı Sana yöneltenlerden eyle!

Allah'ım, bizi, "Esmâ-i Hüsnâ"nı öğrenip, hayatına geçirenlerden eyle! Âmîn.

 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
EL - BASIT cc.

EL - BASIT cc.
el-Bâsıt, açan, genişleten, bollaştıran, zaman zaman kulunu imtihan etmek, ya da bir sıkıntıdan kurtarmak, rahmet etmek için hazinelerinin kapılarını açan, kulunu darlıktan çıkarıp, huzura erdiren, kulunun yaptığına, bire bir değil, fazlasıyla, artırarak, karşılık veren demektir.

el-Bâsıt means dissolving, expanding, increasing; from time to time for testing or relieving a difficulty , gracing His servants opening the doors of His treasury; putting out His servant from difficulties, giving him peace, awarding His servant for one thing not only one time but more and increasingly.



13EL-BASITcc_zps6bc223ff.jpg
el-Bâsıt'tır O!

Yeri gelecek, kulunun üzerindeki her sıkıntıyı kaldırıp, huzuru ve güveni yayacaktır gönül iklimine.

Rûm sûresi (30), 48: "Allah O'dur ki, rüzgarları gönderir de bir bulut savururlar. Derken onu gökyüzünde nasıl dilerse öyle serer, parça parça da eder. Derken arasından yağmurun çıktığını görürsün. Derken onu kullarından kimlere diliyorsa döküverdi mi derhal yüzleri güler."

Yeryüzü coğrafyasının neresini bereketli kılacağını, hangi yöredeki kullarına kıtlık vereceğini, hangi yöredeki kullarına bol rızk göndereceğini, yegâne bilendir O!

Kudret O'nun elindedir. Mülk O'nundur!

Kulunun beden coğrafyasında da, yeri gelir, kapkara bulutlarla, gam, keder bulutlarıyla karartır ufkunu, sıkar elemlerle ruhunu.

el-Kâbız'dir O!

Kapısında boynunu büküp, "Sen benim Rabbimsin, Vekilimsin, Senden başka kimsem yok" deyip, Yaradanına sığınan kulun ruh ikliminde güneşler açtırıp, binbir renkli çiçeklerle, gönül bahçesini şenlendirendir O!

el-Bâsıt'tır O!

Ra'd sûresi (13), 26: "Allah, dilediğine rızkı bollaştırır da, daraltır da! Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa ahiretin yanında dünya hayatı geçici bir faydadan başka bir şey değildir!"

İsrâ sûresi (17), 30: "Gerçekten senin Rabbin, kullarından dilediğinin rızkını genişletir ve dilediğini kısar. Şüphesiz ki Allah, kullarının durumlarından haberdardır, her şeyi görendir."

Mülkün sahibi, hazinesinden mal verdiğinin şımarmamasını ister dostlar!

Dünyanın sırtında Karunlar da dolaştı, İbrahim Edhemler de geldi geçti... Karun'un malının, hazinelerinin anahtarlarını yetmiş deve ancak taşıyordu! Ama o, varlığıyla şımardı. Mülkün gerçek sahibini tanıyamadı. Helâk oldu!

Kasas sûresi (28), 82: "Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler de: "Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı genişletir ve (dilediğinin rızkını) daraltır. Şayet Allah bize lûtufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar iflah olmazmış" demeye başladılar."

İbrahim bin Edhem ise, varlığın geçek sahibini tanımış, mülkü, sahibine teslim ederek, dünya saltanatından vazgeçmiş, gerçek saltanatın O'na kullukta olduğunu görmüştü!

Bu bilişin sırrıyla, bir gün elbisesinin söküğünü dikmek için oturduğu deniz kıyısında, kaybolan iğnesinin yerine, binlerce balık, ağızlarında elmas iğnelerle gelerek, emrine âmâde olmuştu dostlar!

Şûrâ sûresi (42), 12: "Göklerin ve yerin kilitleri O'na aittir. O dilediğine rızkı genişletir ve daraltır. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla bilendir."

Şûrâ sûresi (42), 27: "Eğer Allah rızkı kullarına bol bol verseydi, mutlaka yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O (rızkı, dilediğine) dilediği belli bir ölçüye göre indiriyor. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları hakkıyla görendir."

Kendisine "emanet" olarak verilen varlığı, Allah yolunda harcayanların durumu ise çok farklıdır bu "huzur iklimi"nde!

Bakara sûresi (2), 245: "Kimdir o adam ki Allah'a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını ödesin. Allah darlık da verir, genişlik de verir. Hepiniz de O'na döndürülüp götürüleceksiniz."

Allah, kendi yolunda harcananı fazlı ile kat kat artırandır!

el-Bâsıt'tır O!

Bir tohum ekene, bir ağaç verir O!

Bir iyilik yapana, ondan, yüz bine kadar sevap verir O!

Huzurla doldurarak, kulunun zamanını genişletendir O! Sağlık vererek, kulunun ömrünü uzatandır O!

Her gün, her saniye, aldığımız ve verdiğimiz her nefeste "Bâsıt" isminin tecellisi ile soluk aldıran, ciğerlerimize giren temiz hava "oksijen" ile yaşamamızı devam ettiren, "Kâbız" isminin tecellisi ile o soluğu verdirendir O!

Ve ecel gelmemişse, her gece uykuya dalışımızda "Kâbız" ismiyle yarı ölümü tattıran, sabah vaktinde "Bâsıt" ismiyle yeniden can bahşedendir O!

Ecel gelmişse, vakit dolmuşsa eğer, amel defterlerini vazifeli meleklerine dürdürüp, kulunun "can emaneti"ni alandır O!

el-Kâbız'dir O!

O, öyle Rahîm, öyle Halîm, öyle Latîf'tir ki, dünya hayatını, kendisine iman ederek geçiren kullarının ölüm anında, onların can emanetini meleklerine sevgiyle aldırır.

Fussilet sûresi (41), 30-32: "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: "Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen cennetle sevinin." "Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Cennette sizin için canınızın çektiği ve istediğiniz her şey vardır." (Bunlar) çok bağışlayıcı ve çok merhametli olan (Allah) tarafından bir ağırlamadır."

Ey, Yüceler Yücesi Rabbim... Ey, kalpleri kudret eliyle çeviren Rabbim!

Seni, isimlerinle tanımayı, isimlerindeki sırlar ile ruh dünyamı aydınlatmayı, örnek bir insan olmayı; "İkra' bismi Rabbikellezî halak" âyetinin aydınlığında, kâinat kitabını ve Senin muhteşem kelâmının âyetlerini, Esmâ-i Hüsnâ ile okumayı; okuduklarımı anlamayı ve yaşamayı nasip eyle!

Ayaklarımızı dinin üzerinde sabit kıl Allah'ım! Âmîn.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
EL - BATIN cc

EL - BATIN cc
el-Bâtın; mahiyeti gizli olan, gözlerden, idrak ve duygulardan aslını gizlemiş ve zâtıyla bâtın olan, demektir.

His nature is hidden, He has hidden himself from eyes, senses and cognition and He is mystic with His roles.


14EL-BATINcc_zps39a99805.jpg


el-Bâtın ismi ile her şeyin, iç yapısına nüfuz ederek, her şeye, her şeyden yakın olandır O!

Kaaf sûresi (50), 16: "...Ve Biz ona şah damarından daha yakınız."

Fâtır sûresi (35), 38: "...Elbette O, sinelerin içinde olanları da bilir."

Kasas sûresi (28), 69: "Rabbin, onların, sinelerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir."

Mülk sûresi (67), 13 "Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, göğüslerin özünü bilir."

Âlemlerin yaratıcısı el-Bâtın'dır dostlar!

Yüce Rabbim, Sen "Evvel"sin, Sen "Âhir"sin, Sen "Zâhir"sin, Sen "Bâtın"sın. İsimlerine sığınarak, evvelimi, âhirimi, zâhirimi ve bâtınımı nurunla nurlandırmanı diliyorum. Dualarımı kabul eyle Allah'ım! Âmin.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
EL - BEDİ cc

EL - BEDİ cc
el-Bedî', bütün varlıkları, eşi ve örneği olmaksızın, sanatkârane bir şekilde yaratan, misilsiz, hayret verici âlemler icat eden, hiçbir benzeri olmayan şeyler ortaya koyan demektir.


15EL-BEDicc_zpsf209057f.jpg


Secde sûresi (32), 7: "Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayan O'dur."

Bakara sûresi (2), 117: "O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca "ol!" der, o da hemen oluverir."

Allah (cc), "Ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım" (Bakara sûresi (2), 30.) buyurdu ve yerleri, gökleri yaratmadan önce, "Arş"ı sular üzerindeyken, gelecek insanların kaderini yazdı... Sonra Kendi nurundan "Yâ Muhammed! Sen olmasan Cennet'i yaratmazdım, sen olmasan Cehennem'i yaratmazdım, sen olmasan dünyayı yaratmazdım!" (Usûl-i Hadîs ve Mevzûât-ı Aliyyü'l-Kârî Tercemesi, Ahmed Serdaroğlu, shf. 99.) buyurduğu Sevgili Peygamberimizin nurunu yarattı.

O "nur" ile "aşk" üflendi âlemlere dostlar; aşk üflendi.

Yüce Allah, O "Nûr"un aziz bedenini ağırlama görevini "arz"a yükledi.

Yerküre "aşk"a düştü; semaya kalktı. Kıyamete kadar yerküre, göklere karşı bu aşkla övünmede, gururlanmada ve sessizce, ebedî bir fısıltıyla, duyabilenlere şöyle seslenmede dostlar:

"O azîz beden, benim bağrımda yatıyor."

Yere, hasretle bakan gökyüzü, O'nun ayak izlerini taşıyan toprağa, nefesini ve sesini saklayan atmosfere, bu sevgi ve aşktan dolayı rahmet yağdırır, yağmur adı altında! Yerküreye hayat verir, bu ilâhi gözyaşları! O çiğ taneleri, O Nûr'un yüzü suyu hürmetine yıkar dünyayı, tertemiz eder, bereket getirir. Çiçekler, O'nun aşkıyla topraktan başını çıkararak yeryüzü sakinlerine gülümser.

e-Bedî' olan Allah arzın yüzünü dayayıp, döşedi dostlar. Başta, Habibini, onun şahsında tüm inananları, mü'min kullarını ve insanlığı ağırlamak için bezedi dünyayı... Şair (Mustafa İslamoğlu) ne diyordu:

Muştu
ey kötü ikramı saadet olan
tüm zamanların kutsal seyyahı
konaklayacağını duyunca tüm yıldızlar
takınarak tüm zinetlerini
önünde sıra sıra dizildiler
ayaklarını başına taç etmek için
soyundular, giyindiler, süzüldüler…
küçük bir yıldız
bir köşede boynu bükük, mahzun
öyle ağladı ki
denizler, okyanuslar oluştu
hüznü seven tarafınla sen
geçtin güzellerini, geçtin büyüklerini
gelip önünde durdun bu mahzun kızın
saçlarını dağıtarak raksa başladı birden
güzelliğinle başını döndürdün
"dünya" adlı bu derbeder yıldızın
şimdi,
dünya seni göstermek için
ay seni görmek için dönüyor
düşman oldu güneş
seni örten buluta
biliyorum bu kainat mecnunu
vurulmuştur sen güzele bencileyin yanıyor
adına kıyamet diyecekler
yokluğunu fark etmenin
güneşin gözleri kararacak
her gece sabırla seni aramaya çıkan
ay çatlayacak
dünya başını yıldızlara çalacak
adına kıyamet diyecekler
seni yitirmenin evrensel mateminin

Mülk sûresi (67), 5: "Andolsun Biz, en yakın göğü kandillerle donattık..."

Saffât sûresi (37), 6: "Gerçekten Biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik."

Hz. Allah (cc) murad etti ki; Habibi, gece yıldızların altında kendisi ile buluşmaya koşarken, gündüzün yorgunluğunu, ruhunu dinlendirerek üzerinden atsın ve geceler, bu muhteşem beraberliğe şahit olurken, yıldızlar da aşkla yanıp sönerek, karanlıkları aydınlatsın.

Tûr sûresi (52), 49: "Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında da O'nu tesbih et."

Müzzemmil sûresi (73), 1, 2: "Ey örtünen! (Peygamber) Gecenin birazı hariç olmak üzere geceleyin kalk (namaz kıl)."

'Ay'ın başı döndü yaşadığı mutluluktan! Yeryüzündeki azîz misafire geceleri lâmba olmanın mutluluğuyla, sevda raksına başladı; kâh inceldi, büküldü hilâl oldu, kâh bir gümüş tepsi gibi ışık saçtı karanlık zamanlara...

Furkân sûresi (25), 61: "Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir."

el-Bedî' olan Allah, yeri göğü örneksiz yaratan O Yüceler Yücesi, güneşe emir verdi:

"-Habibimi ağırlayacağım yerküreye, hayat kaynağı kıldım seni! O'nu sevgiyle ısıt ve ışıt!"

Güneş secdelere koydu başını dostlar. Her sabah, bir emir eri edasıyla selâmladı âlemleri, aşk ateşi ile tutuşturulmuş alevli saçları, sevgilinin diyarını yakmasın diye, ekseninin eğimini 10 bile değiştirmeden, ışıklarını uzattı yerküreye, sevgiyle sarmaladı, ısıttı onu.

Nûh sûresi (71), 16: "Ayı, bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır."

el-Bedî' olan Allah yerküreyi bir gelin gibi süsledi dostlarım. "Arz"ı halifesine beğendirmek için eşsiz güzellikte çiçekler, bitkiler ve ağaçlar yarattı.

Bitkiler ve çiçekler de aşka büyür, aşkla bezenir... Aşkla bezenen çiçekler, her baharda yeşil kaftanını giyen arzın, o nefis yeşil örtüsünün altından başlarını uzatıp,

-"Bize bakın! Bizler, o eşsiz sanatkârın eseriyiz, el-Bedî' olan Allah'ın sanatını bizde görün, O'na olan imanınızı zirvelere çıkarın ve O'na karşı olan vazifelerinizi tam olarak yerine getirin, bizim gibi" der...

el-Bedî'dir O, dostlarım! Hz. Allah, kelebekleri var edip, o zarif yaratıkların kanatlarını nakış nakış işlemiştir... Hakk Teâlâ, birkaç vakit namazlık ömürleri bulunan kelebeklerin nâzenin kanatlarına güzelliğinin sınırsızlığını işleyerek; halifesi olan insanoğlunun bu keyfiyetten ders almasını ve zamanla yarışırcasına ömrünü salih amellerle doldurmasını istemiştir.

Beyaz bir kürk giydirdiği ve kış mevsimi gelince sayısız hayvanı kış uykusuna yatırdığı yeryüzüne kış boyunca inen kar taneciklerini bile, o kısacık ömürlü, güneşin aşk dolu bir gülücüğüne dayanamayıp eriyiveren o kar taneciklerini bile eşsiz bir sanatla işlemiştir Cenâb-ı Hakk dostlarım!

el-Bedî' olan Rabbinizin sanatını görün lütfen! Kitaplar karıştırın ve kar taneciklerindeki muhteşem dizaynı inceleyin! O zaman, yaradılıştaki aşkı hissedecek ve aynı potada sizler de eriyeceksiniz!

Hakk Teâlâ, dünyayı, el-Bedî' isminin tecellileriyle zinetlendirmiştir. Kâinattaki güzellikleri yüreğinizle fark edebilirseniz, dünyayı; bu imtihan dünyasını bütün sıkıntıları, zorlukları ve hatta acılarıyla birlikte seversiniz.

Evet, evet, seversiniz!

Ve böylelikle bu imtihan mahallini bir düğün evine çeviren, âlemi "aşk" ile raksa kaldıran, O eşsiz güce kul olarak yaratılmanın hazzı ile erir; yok olur, "hiçliğe" erersiniz! İşte hiçliğin sırrı bunda gizlidir.

Şu eşsiz sanata bakınız lütfen!

Her mahlûkuna, eşi, benzeri olmayan özellikler verip, onları insanlara teknik açıdan yol gösterici kılan Allah'ın sanatına bakın... Örümceğe, avının üstüne atlarken, salgıladığı bir madde ile ip yaptıran ve o ipe tutunarak kendisini düşüp ölmekten koruyan O'dur!

Olta balığının kafasından çıkan bir uzantıyı olta gibi kullandıran ve karnını doyuran O'dur.

Bombardıman böceğinin vücudunun iki ayrı bölmesine hidrojen peroksit ve hidrokinon salgılarını yerleştirip, bir tehlike anında o iki bölmenin kapaklarını açıp, salgıları 100 santigratlık bir ısıyla bombaya dönüştüren O'dur!

Bukalemuna kamuflaj sanatını öğreten; yarasalara göz vermeyip, bugünkü teknolojinin hâlâ ulaşamadığı "radar" sistemli kulaklarıyla, yollarını bulduran O'dur!

Bu muhteşem sanatın adı "sevgi"dir dostlar! Bu muhteşem sanatın adı "rahmet"tir dostlar! Bu muhteşem sanatın adı "aşk"tır dostlar.

Mü'minûn sûresi (23), 21: "Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardır..."

İlimsiz aşka ulaşılmaz!

Lûtfen okuyun, Kur'ân-ı Kerîm... "Muhteşem kâinat kitabı"nı okuyun... Hayat düstûrunuz ilim, aşk ve istikamet olsun...

Haşr sûresi (59), 24: "O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur..."

Rabbimin isimlerine kurban olayım; Rabbimin isimlerini bildirişine kurban olayım! Rabbimin Zâtını anlatışına; sevgini hissettirişine kurban olayım! Kabul buyur kulunu! Kapında, yolunda kurban olayım!

Kehf sûresi (18), 7: "Biz yeryüzündeki şeyleri kendisine süs olsun diye yarattık ki, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim."

Tîn sûresi (95), 4: "Biz insanı en güzel biçimde yarattık."

el-Bedî' olan Allah, yerleri-gökleri süsledi ve insanı yarattı dostlar.

Kendinizi ne kadar tanıyor; vücudunuzdaki o kusursuz, o mükemmel sistemin işleyişini ne kadar biliyorsunuz?

Meryem sûresi (19), 67: "O insan, daha önce hiçbir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi düşünmez mi?"

Târık sûresi (86), 5: "Onun için insan neden yaratıldığına bir baksın."

Dünyayı, muhabbetle, aşkla yaratan, tüm mahlûkâtında muhteşem sanatını icra eden, Habibine "kulum" diyerek, insanoğlunun kazanacağı en büyük şeref ve payenin "kulluk" olduğuna işaret eden Yüce Allah'a kulluğumuzu ispata geldik dostlar.

Sevin bu dünyayı. Burası sevginin tek ispat yeri!

Burası, O'na koşmak, O'nunla olmak için seccadelerin serilebileceği tek mekân!

Burası, bir garibin gönlünü yapıp, duasını alınca, göklere uzanabilmenin, mesafeleri ışık hızı ile aşabilmenin tek mekânı!

Burası "dünya"!

Aşk alınan, âşık olunan, aşk satılan tek pazaryeri burası!

Eşsiz bir sanatın, "örneksizliğin" örneklerinin sergilendiği muhteşem sanat galerisinin adıdır dünya!

Gayb perdelerini kaldırmadan gaybı görebilmenin; tefekkür ederek, gayb âlemine kanatlanmanın mekânıdır dünya!

Sevin dünyayı dostlar!

Siz de güneşe gülümseyin her sabah! Başınızı sallayın, aşkla "Hayy" diyerek! Selâmını alın güneşin ve onun kâinatı selamlayışına katılın.

Gece namazlarına kalkın! Ay ve yıldızlarla söyleşin, dostluk kurun onlarla. Onların sessiz, ama ışıltılı tesbihlerine katılın... Bu keyfiyet üzerinde devam ettikten bir süre sonra yüreğinize öyle muhteşem bir sevgi doğacak ki; kâinat ile bambaşka bir bağ kurduğunuzu ve kullukta kainatla aynı lisanı konuştuğunuzu fark edeceksiniz!

Sevin dünyayı!

Dünyayı, Allah için severseniz, dünyanın ayaklarınızın altına serildiğini göreceksiniz. Ama tam aksini yapar; dünyayı, "dünyalık" elde etme adına sevecek olursanız, o sizi kulu, kölesi eder, mahveder... Seçiminizi dikkatle ve bilinçle yapmalı; yüreğinizi hakikate doğru yönlendirmelisiniz.

Dünyaya bağlanmadan, onu ahirete basamak yapmak için sevin bu küçük gezegeni.

"Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" (Muvatta, Husnu'l-Huluk, 8; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 381.) buyurarak, dünyayı teşrif eden, O, eşsiz örneği ağırladığı için sevin dünyayı!

O'na ümmet; o güzeller güzeli Yaradana kul olabilmek için koşturulabilecek tek yer olduğu için sevin dünyayı!

Bu yolculuğun adı, bilmeye, bulmaya yolculuk dostlar! Bilip de, ermeye yolculuk dostlar!

Yani o, "sonsuz aşk"a, yolculuk canlar...

Ömür, aşk ile geçerse, gidiş de aşk ile olur, aşk ile gidenin sonu "vuslata ermek" olur.

"Ölüm bir köprüdür, dostu dosta ulaştırır" (Süyûtî, Kabir Âlemi Tercümesi s. 39.) hadisinin tecellisi ile, aşk ile ölenin hali, "mâşuk"un murada erişi olur. İnşallah.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
EL - BERR cc

EL - BERR cc
el-Berr, bütün iyilik ve güzelliklerin sahibi, kullarına karşı bağışı ve ihsanı çok olan, iyiliğin, vefanın, güzelliğin ve ihsanın tek kaynağı demektir.


16EL-BERRcc_zps21e2c7cc.jpg
Bu kez söze, bir kudsî hadisle başlayacağım dostlar. O'nu O, Yüce Yaradan'ı kendi sözüyle anlatacağım sizlere:

Ebü'l–Abbâs Abdullah İbni Abbâs İbni Abdülmuttalib (ra)'dan nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ'dan rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurdu:

"Allah Teâlâ iyilik ve kötülükleri takdir edip yazdıktan sonra bunların iyi ve kötü oluşunu şöyle açıkladı: Kim bir iyilik yapmak ister de yapamazsa, Cenâb–ı Hak bunu yapılmış mükemmel bir iyilik olarak kaydeder. Şayet bir kimse iyilik yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb–ı Hak o iyiliği on mislinden başlayıp yedi yüz misliyle, hatta kat kat fazlasıyla yazar.
Kim bir kötülük yapmak ister de vazgeçerse, Cenâb–ı Hak bunu mükemmel bir iyilik olarak kaydeder.

Şayet insan bir kötülük yapmak ister sonra da onu yaparsa, Cenâb–ı Hak o fenalığı sadece bir günah olarak yazar." (Buhârî, Rikâk, 31; Müslim, Îmân, 207, 259.)
İşte, el-Berr olan yüce Allah dostlarım! İyiliğin, güzelliğin, vefanın tek kaynağı O'dur!

Berr kelimesi, Arapça birr kökünden türer. "Birr" itaatkâr, vefalı ve iyiliksever anlamına gelir. Bu kelime Kur'ân-ı Kerîm'de insanın kazanması istenilen bir vasıf olarak kullanılır.
Çünkü el-Berr olan Yaradan, kullarının "birr"e ulaşarak kendilerini aşmalarını, arınıp, yücelmelerini ister dostlar.

Hedef "birr"e ulaşmaktır. Yani "iyiliği yakalamak"tır. Hedefi gösteren, ona nasıl yaklaşılacağını da öğretir kullarına.

Hakk Teâlâ ruh yapımıza sevgiyi, iyiliği ve güzelliği kodlamış, bizi öyle göndermiştir yeryüzüne.

Allah, daha sonra da her kuluna; yeryüzünde "dünya imtihanı"na gözlerini açan her kuluna, ömrü boyunca ihtiyacı olan her şeyi binbir güzellik içinde ulaştırır dostlarım. O, hayvanlar ve bitkiler âlemini, tat, koku ve renk, cümbüşüyle emrine vermiştir. O, kullarını binbir lezzet, binbir tat ile doyurur her gün.
Hz. Allah (cc), çevresini sarmalayan dış dünyada, her an muhteşem tablolar çizerek, "ruh dünyaları"nı da doyurur kullarının.

Gören gözlere, her olay bir şeyler anlatır. Sabahleyin nefis bir manzara ile doğan güneş, geceleri festival alanına dönüştüren yıldızlar, karanlıkları bir gece lambası gibi ışıldatan ay, duyabilen kulaklara hep bir şeyler fısıldar.
el-Berr olan O, eşsiz sanatkâr, kış ayları boyunca yağar-yağmaz eriyecek kar tanelerini bile, öyle bir sanatla işleyerek gönderir ki, âdeta, "Kulum, güzelliğimi yansıtan şu kar taneleri ile beni düşünsün, tanısın da mest olsun" der bizlere.
Kulları, aşka gelsin, sevgiyle yaşasınlar, inançlarının ve imanlarının neşesiyle, şu imtihan dünyasının üstesinden gelsinler ister, O Rahmân ve Rahîm olan Allah!
O, yağmur tanelerini de melekleri vasıtasıyla yollar yeryüzüne, kulları rahmetini, merhametini ve sevgisini hissetsinler diye... Nitekim bunu en zirve noktada hisseden Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.), yağmur yağarken, ellerini yağmura doğru uzatıyor ve yağmuru büyük bir keyifle seyrediyordu. Ne yaptığını soran sahabelerine de:
"-Yağmuru kucaklıyorum! Rahmeti hissetmeye çalışıyorum... Çünkü onlar Allah'ın katından iniyorlar ve onların Allah ile biatı çok yeni!" buyuruyordu.

İşte, kulluktaki zirve isim! Ve kulluktaki zirve boyut dostlar!

el-Berr'in kulu olarak, O'na yakışmak için kâinattaki güzellikleri hissetmeliyiz, Rabbimize sunacağımız dünya hayatımızı güzelliklerle donatmalıyız. Etrafını güneş gibi aydınlatanlara, karanlıklarda ay olup etrafını aydınlatanlara, yağmur gibi etrafa sevgi yağdıranlara ne mutlu!
Bakara sûresi (2), 112: "Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah'a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır.
Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller."

Bakara sûresi (2), 195: "Allah yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve iyilik edin. Çünkü Allah iyilik edenleri (ve işlerini iyi yapanları ) sever."
Kullarını hep iyiliğe sevk eder O Yüce Yaradan! O, iyiliklerle, hayırlarla, kendisine ulaşması için sebepler yaratır, imkânlar verir kuluna. Kula düşen, bir iyilik yaptığı zaman yüzünü yerlere sürüp secde etmesi ve kendisine hayır kapılarını açan Rabbine şükretmesidir.
O, varlık vermese, zengin kılmasa sizi, yüreğinize "sevgi ve merhamet" koymasa, elinizi cebinize atıp da yardım edebilir misiniz hiç kimseye?

Söyleyin Allah aşkına! Parayı harcayacak pek çok yer varken "hayır" yapmak, parayı bir garibin duasını almada kullanmak, ancak O'nun rızasını isteyen kullarına verdiği bir lütuf, bir nimet değil de nedir?
O, dilemese "dilemeyi" verir miydi hiç?

İyilik yapmayı dileten O. İyilik yollarını açan O. Sonuçta kuluna sevaplar kazandırıp, huzura erdiren O!

el-Berr'dir O!

Kullarının 'birr'e ulaşmasını dileyendir O!

Âl-i İmrân sûresi (3), 92: "Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir."
Razı olduğu kullarının özelliklerini de Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklar Allah Teâlâ:

Âl-i İmrân sûresi (3), 134: "O (Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever."
Âl-i İmrân sûresi (3), 148: "Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret nimetinin güzelini verdi. Allah güzel davrananları sever."

el-Berr'dir O dostlar.

İyiliği kat kat mükâfatlandırandır O.

En'âm sûresi (6), 160: "Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar haksızlığa uğratılmazlar."
Muhteşem bir kudret silgisi günahları silmek için adeta bahaneler arar durur; O, Yüce Rahmetin eseri olarak.

Hûd sûresi (11), 114: "Gündüzün her iki tarafında (öğle ve ikindi) ve gecenin saçaklarında (akşam, yatsı ve sabahda) namaz kıl! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür."
Rahmeti, şefkati hissedebiliyor musunuz dostlarım?

Nasıl bir Yaradanın kulu olduğunuzun farkında mısınız? Sadece bu âyet, "ümitlenmek" için yeter insana. Sadece bu âyet "kurtuluş" muştusudur! Anlayabilene sadece bu âyet, insanı namaza koşturmak için yeter. Sadece bu âyet, 1 metrekarelik bir seccadeyi, insanın dünyası haline getirir; kulları, aciz ve yaralı gönülleri, tek başına bu âyet, seccadeye mıhlar!
el-Berr olan Rabbinizi tanıyın dostlarım…

Bu yolculuk, dosta yolculuk! O "Tek Dost"a yolculuk. Bu yolculuk, O'nu tanıma, bilme, sevme ve O'nun her emrine amade olma yolculuğu. Bu yolculuk, kul-köle olma yolculuğu. O'na kul olunca, "adam olmaya", O'na köle olunca, ebediyen özgür olmaya yolculuk bu. Devam edelim, değil mi?
Nahl sûresi (16), 128: "Şüphesiz Allah, takva sahipleri ile ve iyilikte bulunanlarla beraberdir."

İsrâ sûresi (17), 7: "Eğer iyilik ederseniz, kendi lehinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz kendi aleyhinizedir."

Neml sûresi (27), 89: "Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir ve onlar o gün korkudan da emin kalırlar."

Fussilet sûresi (41), 34: "Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün."
Şûra sûresi (42), 23; "İşte Allah iman edip salih amel işleyen kullarını bununla müjdeler. Ey Muhammed! De ki: "Ben bu tebliğime karşı sizden akrabalıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum." Her kim bir iyilik yaparsa Biz onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verir."
Allah kelâmında kullarını iyiliğe yöneltiyor, her iyiliği de katından yüreklere işleyen sıcacık bir sevgiyle ödüllendiriyor, Rabbim! Yüreğime işlediğin "sevgi"nin her zerresi için secdelerdeyim; şükür secdelerindeyim.

Ey, iyiliğin gerçek sahibi olan Rabbim! Sana kelâmınla yalvarıyorum:

"...Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir güzellik ver ve bizi ateş azabından koru!.." (Bakara sûresi (2), 201.)

"Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı iyilerle beraber al." (Âl-i İmrân sûresi (3), 193.)
Âmîn.
 
Üst Alt