Hızır Aleyhisselam

MURATS44

Özel Üye
Hz. Hızır'ın İlmi

Hz. Hızır'ın İlmi
Hz. Mûsâ döneminde yaşamış ve peygamber olması kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir şahsiyet. Kurân-i Kerîm'de, Hızır (a.s.)'in isminden açıkça bahsedilmez. Ancak Kehf Sûresi'nin 60-82. âyetlerinde yer alan Hz. Mûsâ ile ilgili kıssadan "Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul..." (18/65) diye sözü edilen sahsın Hızır (a.s.) olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bizzat Peygamber Efendimizden gelen sahîh hadislerde bu sahsın Hızır olduğu açıkça belirtilmiştir (bk. Buhârî, ilm 16, 44, Tefsîru'l-Kurân, Tefsîru Sûrati'l-Kehf 2-4; Müslim, Fedâil 170-174).
Bu rivayetlere göre bir gün Hz. Mûsâ İsrâil oğulları arasında vaaz ederken ona kendisinden daha hikmet ve ilim sahibi kimsenin olup olmadığı sorulmuştu. Hz. Musâ: "Hayır, yoktur!" diye cevap verince Cenâb-i Hak bir vahiyle Hz. Mûsâ'yâ Mecme'u'l-Bahreyn'de (iki denizin kavuşum yerinde) kullarından salih bir kul olan el-Hadir (Hızır)'in kendisinden daha âlim olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ hizmetinde bulunan genç bir delikanlı ile Hızır'ı bulmak üzere uzun bir yolculuğa çıktı. ikisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca, yolculukta yemek üzere azık olarak yanlarına aldıkları balıklarını unutmuşlardı ve balık bir delikten kayıp denizi boylamıştı. Hz. Mûsâ oradan bir süre uzaklaştıktan sonra yemek için delikanlıdan balığı çıkarmasını istediği zaman baliğin denize dalıp kaybolduğunu fark ettiler. Hz. Mûsâ'nın Hızır'ı bulmasının alâmeti, bu baliğin kaybolması olduğundan derhal oraya geri döndüler ve orada Hızır (a.s.)'i buldular. Bundan sonra Hz. Mûsâ'nın Hızır ile, Kehf Sûresi 66-82. âyetlerinde anlatılan yolculuğu başladı.
Hz. Mûsâ'nın yolculuğunda azık olarak taşıdığı baliğin Mecme'u'l-Bahreyn'de denize dalıp kaybolması, bazı rivayetlerde ve çeşitli İslâm milletlerinin folklorunda, bu arada Türk folklorunda da bu suyun âb-i hayat olduğu, ölüleri bile canlandıran, içenleri ölümsüzleştiren bir hayat iksiri olduğu seklinde izah olunmuş, burada baliğin canlanıp denize dalması meselesinde bir peygamberin hayatinin ve Cenâb-i Hakk'ın kudretinin söz konusu olduğu unutulmuştur. Buna bağlı olarak, Mecme'u'l-Bahreyn bölgesinde yasayan birisi olarak Hızır (a.s.)'a da ölümsüzlük isnat edilmiş ve kendisine beser üstü güçler ve yetkiler verilmiştir.


Hızır aleyhisselâma verilen ilmin mahiyetini anlayabilmek için Musa (a.s.) ile olan yolculuğunu Kurân-i Kerîm kısaca söyle anlatır: Hızır (a.s.), yolculukta karşılaşacakları olaylara Musa peygamberin sabredemeyeceğini kendisine hatırlatmış ve O'ndan sabır için söz almıştır (el-Kehf,18/66-70). Önce deniz sahilinde, yolculuk için bir gemiye binmişlerdi. Hızır (a.s.) bir balta ile gemiyi delince kaptan tamir için geri dönmek zorunda kalmıştır. Musa (a.s.) sabredemeyip söyle demiştir: "Gemiyi, yolcularını boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir is yaptın" (el-Kehf; 18/71). Yolculuğun sonunda, ilk bakışta görünmeyen ve perde arkası bilgi niteliğindeki sebebi Hızır (a.s.) söyle belirtir: "O, deldiğim gemi, denizde çalışan birkaç yoksulundu. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü gemi yolculuğa devam ederse, ileride her sağlam gemiye el koyan bir kral (deniz korsanları) vardır" (el-Kehf, 18/79). Yolculuk sırasında, diğer çocuklarla oynamakta olan bir çocuğu öldürdü. Musa (a.s.): "Kısas olmadan, masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu çok kötü bir is yaptım, dedi" (el-Kehf,18/74). Küçük çocuğun bu erken yasta vefat ettirilme sebebi Hızır (a.s.) tarafından söyle açıklandı: "Öldürdüğüm erkek çocuğa gelince; onun anne ve babası mümin kimselerdi. ileride onları isyan ve inkâra sürüklemesinden korktuk istedik ki, Rableri bu ölen çocuk yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli birini versin" (el-Kehf, 18/80,81). Burada Cenâbı Hak'kın, anne-babanın hayırlı kimseler olması sebebiyle, ileride kendilerini üzecek, büyük sıkıntılara sokacak bir çocuğu erken yasta vefat ettirip, onun yerine daha hayırlı bir evladın verilmesinin, gerçekte o aile için " hayır" olduğuna işaret ediliyor.

Yolculuğun üçüncü merhalesi Kuran'da söyle anlatılır: "Musa ve salih kul yollarına devam ettiler. Sonunda bir köye varıp, halkından yiyecek istediler. Halk ise onları misafir etmek istemedi. Musa ve salih kul, orada yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler, Salih kul hemen onu doğrultuverdi. Bunun üzerine Musa: "isteseydin buna karşılık bir ücret alırdın, dedi. Salih kul söyle dedi: iste bu seninle benim aramızın ayrılması demektir. Sabredemediğin şeylerin içyüzünü sana anlatacağım" (el-Kehf, 18/77,78). Evi, ücretsiz tamir etmesini salih kul (Hızır) söyle açıklar: "Bu ev, şehirde iki yetim çocuğun idi. Duvarın altında kendilerine ait bir hazine vardı. Bunların babaları salih bir kimseydi. Rabbin, onların rüştlerine erip, hazinelerini bizzat kendilerinin çıkarmalarını istedi. Bu Rabbinden bir rahmettir. Ben bunları kendiliğimden değil, Allâh'ın emriyle yaptım. iste, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur" (Kehf 18/82).

Bu hikmetlerle dolu yolculuktan, insanların günlük hayatta karsılaştıkları bir takim olayların, bazen büyük felaketlerin bir görünen yüzünün bir de asil perde arkasının bulunduğu anlaşılmaktadır. bazen ser olarak görülen olayların arkasından büyük hayırların ortaya çıktığı görülmektedir. Âyet-i Kerîmelerde söyle buyrulur: "Hoşumuza gitmediği halde, savaşmak size farz kilindi. Belki de hoşumuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. belki hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz (el Bakara, 2/216). "... Eğer karılarınızdan hoşlanmıyorsanız. olabilir ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah, sizin için çok hayır takdir etmiştir. " (en-Nîsâ, 4/19). Resûlullah (s.a.s.), Hızır (a.s.)'in ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculuğu sırasındaki bir konuşmayı söyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasıyla su alıp, gemiye konmuştu. Hızır (a.s.) bunu Hz. Musa'ya göstererek söyle dedi: Allâh'ın ilmi yanında, benim ve senin ilmin, su serçenin denizden eksilttiği su kadar bir şeydir" (Buhârî, ilm, 44, (el-Enbiyâ, 27, Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk. İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kurâni'l-Azîm, İstanbul 1985, V,172-185).

 

MURATS44

Özel Üye
Hz. Hızır'ın Verdiği Kararlar Hakkında

NurulEnvar_bob_ross_csg002_blue_moon.jpg


Hz. Hızır'ın Verdiği Kararlar Hakkında
Soru: Hazret-i Hızırın Hazret-i Musa ile olan arkadaşlığında bir çocuğu öldürmesi anlatılıyor. Kuranı Kerimde. O çocuk yaşasaydı şaki olacaktı deniyor. Ama ehli sünnet inancına göre biz geleceği bilmiyoruz. Daha imtihan meydanına girmemiş bir çocuk bir ihtimale binaen neden öldürülüyor? Ceza suçun varlığını ve vücudun ve tezahurünü gerektirir. Çocuk hiç bir suç işlememiş ve şaki olacak diye öldürülüyor. Bunu nasıl anlamalıyız?

Cevap: Burada anlaşılması gereken birkaç nokta vardır. Bunlar:

1- Hz. Hızır kendi namına değil Allah hesabına iş yapmaktadır

2- Hz. Hızır (a.s) bizim gibi ihtimale göre değil, kesin olarak hükmeder. Çünkü, O çok az kişiye nasip olan, Ledün ilmine sahiptir.

3- Musa (a.s)'a ders vermek için böyle hükümler vermiştir.

4- Görünüşte çirkin olan bazı İlahi tecellilerin arkasında ne kadar hikmet ve şefkat tecellileri olduğunu insanlara ders vermektedir.

5- O çocuğun Abid ve hayırlı olan Anne ve babasının hayırlı duasına veya verdikleri sadakalarına hürmeten böyle bir ilahi yardım edilmiş olabilir. Nitekim, Böyle bir kapı herkese açıktır. Yani insanların duaları veya sadakalarına binaen, Allah onların önlerindeki bela ve musibetleri def eder. Böylece İnsanların bu ilahi va'de itimatları da sağlanmış olur.

İşte gaybi bir şekilde Allah'ın insanlara yaptığı böyle bir yardımı, Hz. Musa'nın Hz. Hızır (a.s)'a arkadaş kılınmak suretiyle insanlara bildirilmiş ve Allah'ın her fiilinin ve her tecellisinin çok makul olduğunu bizlere ilan etmiştir.
 

MURATS44

Özel Üye
Hz. Musa ve Hz. Hızır

Hz. Musa ve Hz. Hızır
Hazreti Musa, İsrailoğulları arasında hutbe vermek için ayağa kalkar. Bu sırada kendisine; İnsanların en bilgini kimdir? diye sorulur.

Hazreti Musa - Ben- cevabını verince Cenab-ı Allah (cc), ona şöyle vahyeder: - İki denizin birleştiği yerde kullarımızdan bir kul vardır ki, o senden daha bilgisizdir.-

Hazreti Musa: - Ey Rabbim ona nasıl ulaşabilirim
- diye sorunca Cenab-ı Allah Azze ve Celle kendisine şöyle vahyeder:

- Bir zenbil içerisine bir balık al ve taşı, balığı kaybettiğin zaman ki yer işte arasıdır.-

Hz Musa yanına bir arkadaşını da alarak yola çıkar. Bir kayaya varıp biraz dinlenince balık zenbilden çıkıp denize dolar. Uyandıklarında tekrar yolculuklarına devam ederler. Sabah olunca Hz Musa arkadaşına - Yemeğimizi getir, yolculuğumuzda yorulduk- der. Arkadaşı:- Hani bir kayaya vermiştik ya işte ben orada balığı unuttum -diye cevap verir. - Hz Musa; - İşte benim de aradığım buydu - deyip geri dönerler. Kayaya vardıklarında bir adam (Hızır) görürler. Hz Musa, selam verir. Hz Hızır, kim olduğunu sorunca - Ben Musa yım der. Hz Hızır: -İsrailoğullarının Musa sı mı? - der Hz Musa: -Evet- der ve devam eder:
-Sana öğretilen ilimden bana öğretmen üzere sana tabi alabilir miyim?- sözünü bitirince Hz Hızır: Sen benimle asla dayanamazsın Ey Musa! Ben, Allah ın (cc) bana öğrettiği senin bilmediğin bir bilgi üzerindeyim. Sen de benim bilmediğim sana öğretilen bir bilgi üzerindesin. Diye cevap verir. Bunun üzerine Hz Musa İnşallah beni sabırlı bulacaksın, sana hiçbir şeyde karşı çıkmayacağım diye cevap verir.

Hz Musa ile Hz Hızır sahilde yürüyerek aradan ayrılırlar. Buldukları bir gemiden kendilerini gemiye almalarını isterler. Hz Hızırı tanıyan gemilerden biri onları ücretsiz gemiye alır. Bu sırada bir serçe gelip geminin kenarından iki yudum su alır. Hz Hızır;

Ey Musa, benim bilgim ve senin bilgin Allah ın (cc) bilgisinden ancakşu serçenin denizden aldığı yudum kadar eksiltebilirler.

Adamlar bizi gemiye ücretsiz bindirirler. Sende içindekiler batsın diye gemiyi deldin

Bu sözler üzerine Hz Hızır;

Ben sana benimle dayanamazsın demedim mi? der. Hz Musa;
Unuttuğumdan ötürü beni cezalandırma ve bu davranışımdan dolayı bana güçlük yükleme diye Hz Hızıra cevap verir.

Yollarına devam ettikleri sırada Hz Hızır oyun oynayan bir çocuk gurubundan bir çocuğun kafasını tutup eliyle başını koparır. Hz Musa dayanamayıp;

Bir kısas olmadan suçsuz bir cana kıydın deyince Hz Hızır ikinci defa;

Ben sana, benimle dayanamazsın demedim mi? der.

Yollarına yeniden devam ederler. Bir müddet sonra yıkılmak üzere olan bir duvar görürler. Hz Hızır bu duvarı eliyle düzeltince Hz Musa;

İsteseydin bundan dolayı ücret alabilirdin der ve bu konuşması Hz Hızırla arkadaşlıklarının sonuna getirir. Hz Hızır;

İşte bu benimle senin ayrılmamıza sebeptir. Der ve yaptıklarının sebebini açıklar;

Gemi denizde çalışan birkaç yoksula çıttı. Onu kusurla kılmak istedim, çünkü ötelerinde her gemiye el koyan bir hükümdar vardı.

Çocuğa gelince, onun anne ve babası inanmış kimselerdi. Çocuğun onları azdırmasından ve inkara sürüklemesinden korkmuştuk. Rablerinin daha temiz ve onlara daha çok merhamet eden birisinin vermesini istedik.

Duvar ise şehirde iki yetim çocuğa çıttı. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı, Babaları da iyi bir insandı. Rabbin onların erginlik çağına ulaşmasını ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmalarını istedi.

Ben bunları kendiliğinden yapmadım. İşte dayanamadığın şeylerin yorumu budur

Peygamber Efendimiz Aleyhisselam, Hz Musa ve Hz Hızırın kıssasını yukarıdakine benzer anlattıktan sonra:

Allah (cc) Musaya merhamet etsin istedik ki keşke sabretseydi de bize ilginç işlerini anlatsaydı. Buyurmuştur.

Hz Musa ve Hz Hızırın kıssaları Kuran-ı Kerimde Kehf Süresinin 60. ayetiyle başlayıp 82. ayetiyle biter. Selam ve Duâ ile

Lokman Hamitoğlu
 

MURATS44

Özel Üye
İstanbul, Hızır'ın Dünya Ofisidir


islambol1600x1200jh1.jpg
İstanbul, Hızır'ın Dünya Ofisidir Biz bilgilerimizi biriktirdik kitaba aldık, bu bilgileri faydalı olabilmek için kullandık. Gizli şeytani bir örgüt yeryüzündeki semavi dinleri birbiri ile savaştırıyor. İsrail, Süleyman Krallığını bulduğunu iddia ediyor. Ve ikinci TİTANİK faciası yaşanıyor. Basında büyük gürültüler koparan CIA'daki istifaların perde arkasında bu haberlerin bir rolü olmuş olabilir miydi? Bu olay ile ilgili internette geçen dedikodular bir komplo teorisinin gerçeğini mi haber veriyordu? 2000 kişinin ölümüne sebep olan Titanik faciasının aylar öncesinden bu kitapta deşifre olması CIA teşkilatı içinde ihtilafa mı sebep olmuştu. Gerçekten bu olay Hızır As'ın yazdırdığı kitap sayesinde insanlığa söylemek istediği bir şeyler mi vardı?
Bu kitabı gördüğünüz rüyalar üzerine mi yazdınız, yoksa tamamen kurgu mu? Böyle bir kitap yazmaktaki amacınız neydi?
“Kimilerine göre gerçek, kimilerine göre rüya olarak algılanabilecek bir kitap. Kendimce yaşadığım hadiseleri kurgu roman şeklinde kitaba geçirdim. Hakikat erleri bir şeyler çıkarsın diye bu kitabı okuyucuların teveccühüne bıraktım”

Siz bu kitabı yazdıktan kısa bir süre sonra ikinci TİTANİK faciası yaşandı. Ve gözler bir anda kitabınıza çevrildi. Bu olayın aylar öncesinden bilinmesi bir komplo teorisi dedikodularını internete taşıdı. Bunu da size söyleyen Hızır (a.s.) mıydı?
Hac dönüşü bir gemi faciası yaşandı ve 2000 kişi öldü. Bütün TV kanallarında bu olay ikinci TİTANİK faciası olarak geçti. Bir takım bilgiler aldık, bunu çok önceden kitapta yazdık. Eğer uçak düştü deseydik senede birkaç defa uçak düşüyor. Ama böyle bir facia 100 senede bir olur. Titanik Hıristiyan âleminde ve soğuk denizde battı. Bu facia ise sıcak denizde ve İslam âlemine ait. Ben bir anlamda İslam âlemini kınıyorum. Çünkü böyle bir facia yaşandı ve hiç tepki yok. Hâlbuki Titanik için milyon dolarlar harcanıp hâlâ gündemde tutuluyor. Benim bu olayı yazmam sabotaj ihtimali duyumunu aldığıma dair sansasyonlar yarattı.

Kitabınızda, “Ölmeden önce ölünseydi, bu herkesçe bilinseydi” diye bir cümle var.. Peygamber Efendimizin bu hadisi aslında Kur'an'daki çok büyük bir sırra işaret ediyor değil mi?

Konu bütünlüğü içinde genel manada insanların dünya hayatını Rahmanın istediği boyutta yaşamasını temsil eden bir söz. Dünya hayatının yaşam içinde bir oyuncak olduğu, yaşamın aslında ahiret hayatı ile bir bütünlük taşıdığı bilinir. Şuan rüyadasınız, ölünce uyanacaksınız, gerçek hayatla tanışacaksınız. Allaha ulaşmak için dua edin. Dua Allah'a ulaşıyorsa siz de ulaşırsınız.
İlhami Hızır (as) mı? Yoksa bir hayal ürünümü? İlhami ismi İLHAM müessesesini mi simgeliyor?
Evet, anladığınız manada doğrudur, ilham kaynaklarından esinlendik. Tabi ki böyle bir şahıs veya şahıslar var etrafımızda. Hayatın mertebeleri bilinirse insanlar sadece bu yaşadığımız hayatın müşahede âlemiyle alakası olmadığını da anlar. Buna Kuran'dan şehitleri örnek verebiliriz. Onlar ölü değildirler diridirler der. (Bakara; 154) Allah yolundakileri siz ölüler sanmayın.
Ölümle hayat arasındaki kıstası iyi bilirsek sadece etten ve kemikten bir surete bağlı olmadığımızı da biliriz. İnsanlar ölümü çok farklı algılıyor. Toprakta çürüyüp gidiyor, iş bitiyor gibi. Hayat o değildir. Allah'ın Hay ismiyle orantılı bir Ahiret ve ahiret ötesi hayat vardır.
Hızır (as) ile karşılaşmanız nasıl oldu?
Önce insanların kafasındaki Hızır suretini tanımlamak lazımdır. Deli suretinde, ak sakallı, fakir insanların yardımına koşan, darda kalan insanlara para getiren bir sisteme sahip değil. Kur'an'da çok ciddi bir ilme sahip, katımızdan bir ilim verdiğimiz kişi diyor. Bu ilim Ledun ilmi olmakla beraber aynı zamanda Allah'ın direk ilim verdiği ciddi bir kavram. Hızır'la sadece ben değil bütün âlem karşılaşır.
Ne isterseniz kolaylaştırılır denir. Kafanızdaki putları kırmanız lazım. Şu an çok şık biri gelse, yanınıza otursa, ona Hızır gözüyle bakmazsınız. Bu sebeple hayatımız boyunca defalarca kendisi ile karşılaşırsınız. Belki otobüste, vapurda gelir yanınıza oturur, fark etmezsiniz. Önemli olan sadece bir dua ile istemek. Bu Allah'ın bir lütfudur, ayrıcalık değildir. O Allah'tan bir ilim almıştır. Yeryüzünde bu ilmi kullanmaktadır. Teknoloji yönünden de yardım yönünden de onu bir çerçeveye sığdırmamak lazımdır. Akıl işin içine girdi mi, vehim de girer, nefis de.
“Surete takılmayın” demekle neyi kastediyorsunuz?
Gerçekten İblis Âdem'i çamurdan gördüğü için beğenmedi. Ben orada başka bir şey anlatmak istedim. İnsanlar da bugün suretlere bakarak aynı anlayışla insanlara yaklaşıyorlar. Şeytanın insana yaptığını insan insana yapıyor. Ben bunu irdelemek istedim.
İstanbul'un bir rahmani ruh taşıdığı doğrumudur?
Evrensel güzelliklerin son temsilcisi Osmanlı'dır. Görünen mimarinin yüzde 90'ı Osmanlı'dır. Bu ruhun Rahmani bir ruh olduğu doğrudur. Çünkü Osmanlı'nın kuruluşu yeryüzündeki devlet olma iddiası Allah'ın yeryüzündeki gölgesi gibi addedilir. Her türlü mimaride bu ruhu hissedebilirsiniz. Her şehrin ve mekânın kendine has bir ruhu vardır. Şuraya bakın insanı etkiliyor değil mi? Çünkü burayı Sinan Paşa merhum, Rabbini düşünerek onun rızasını almak için yaptırmış. Bu ruhaniyet devam etmektedir. Hayrı devam etmekte ve hâlâ hak sahibidir üzerimizde.
Hızır (as)'ın özellikle uğradığı veya namaza geldiği mekânlar var mıdır?
Bilinen Beyazıt Camii'dir. Bilinmeyen de Atik Ali Camii, ama hepsinde olabilir. İstanbul Hızır'ın (a.s.) dünya ofisidir.
Kitabınızın kapağına Kızkulesi resmi koymuşsunuz. Bunun sizce bir sırrı mı var?
Kız kulesini seviyorum ama şöyle söyleyeyim, bizim aldığımız bilgiye göre iki denizin birleştiği yer İstanbul'dur. Musa (a.s.) ile Hızır'ın (a.s.) yolculuğu burada noktalanmıştır. Buluştukları yerde kız kulesinin oradaki kayalıklardır. Aynı zamanda Kız Kulesi çeşitli zamanlarda mabet olarak kullanılmıştır.
Yeryüzünün savaş meydanı merkezi İstanbul'dur. Hem zahiri hem manevi hem kültürel anlamda Asya ile Avrupa'yı birleştirdiği gibi iki denizi de birleştirir. Doğu ve batı sentezi İstanbul'dur. Bazı güçlerin bu coğrafyada gözü vardır. Mekke manevi anlamda başkenttir, İstanbul zahiri anlamda İslam'ın başkentidir.
Hızır Makamı nedir?
Gerçekten Hızır makamı diye bir makam vardır. Bunun için Ledûn ilmine sahip olmak gerekir. Tek başına olacak bir iş değildir. Ledün ilminin bir standardı yoktur. 6 milyar insan varsa 6 milyar şeriat yorumu vardır. Mesela domuz haramdır. Mecbur kalınca doyacak kadar yemek helâldir. Dolayısı ile haram olan şey helal hükmüne girer. O zaman herkese bu şeraiti sunamazsınız.
En çok âlimler Allah'tan korkar. Ama âşıklar öyle değildir. Farkı şudur. Alim yanmaktan korkar, Allah'ı kızdırmamaya gayret eder. Âşıklar ise sevgili ile arası açılmasın diye korkarlar. Bir köpekten korkmakla Allah'tan korkmak aynı mıdır.
“Ben sizleri yoktan var ettim” diyor. İşte yokluk âlemini yaratıyor. Yokluğu yok sayarız oysa yoklukta bir âlemdir, bir boyuttur. Önce yokluğu yaratmış, yokluktan varlığı yaratmıştır. Bakın her yerde o görünüyor, o sizle görüştüğümüzün delili o.
Kıyamete yakın bir zamanda dünya, bir enerjinin varlığını öğrenecek, bu konuda bilginiz var mı?
Geleceğin enerjisini İsrailli bilim adamları tespit etmiş. Petrol nasıl çağımızın enerjisiyse o da geleceğin enerjisi olacak ve Anadolu topraklarından çıkacak. Zaten bu konuyu ikinci kitapta yazdık. İsrailli bilim adamlarının bunu bildiğini biliyoruz. İsmi ne derseniz şu an bilinmediği için X diyoruz. Türkiye kendi nimetlerini değerlendirmiyor. Ahir zaman dediğimiz son evre en az 50 bin seneyi taşır. Ve 50 bin senedir de bu topraklar medeniyetlerin beşiği. Bundan önce belki de Amerika'ydı. Bilemiyoruz. Sadece Arap yarımadasına mı peygamberler gelmiş? Hayır. Her yere gelmiştir. Karadeniz'in de Nuh tufanı ile olduğu söylenir.
Rical-i Gayb nedir?
Gayb'ın erenleri, gayb'dan haber verenler. Bir manada Allahın görevli memurlarıdır. Ledun: yanında katında anlamında bir mana içerir. Kehf 65 kendisine katımızdan ilim verdiğimiz kişi. O, meleklerini ordunun içine gönderir. Budelâ'lar, Ebdâl'lar, budelâyı budala, ebdâlı da aptal yaptılar, kelimeleri deformasyona uğratıyorlar ki gerçek anlamları unutulsun diye..Ricali gayb da kırklar (Budelâ, ebdâllar) yediler (umenâ) üçler (hulefâ), birler, kutup, kutbül azam, kutbul aktap, gavs gibi isimler terminolojide geçer. Yediler evtâblardır. Onlara direkler de denir. Onların bilgisi ayrı yerden gelir.
 
Üst Alt