Şükret ki irfanını eksik bilenler var | Senai DEMİRCİ

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Şükret ki irfanını eksik bilenler var...

izmirkonak.jpg


İzmir'in irfanı eksik!
Kızılacak söz mü bu!
"İrfanın eksik" denilince köpüren adam, tam da söyleneni doğrular aslında.
Belli ki irfanı eksik; tam olsaydı "haklısınız" derdi.
Susar; başkasını ayıplamaya kalkmaz, kendi ayıplarının mahcubiyetiyle başını öne eğerdi.
Üzerine alınırdı bu insaflı uyarıyı.
Heykelleştirdiği, betonlaştırdığı, kasvetli taş gölgeleri halinde çocukların, gençlerin üzerine yığdığı ideolojisini hatırlardı.
İcat ettiği, yonttuğu, üst üste yığdığı, meydanlara dizdiği, okul önlerine diktiği kalıpları hatırlardı.
"Doğru ya..." derdi, azıcık acırdı bir yeri.
"Ne kadar çok kalıp icat etmişiz!"
Din kalıp kırmak içindir; beton dikmek için değil.
Sorardı; nasıl bir şey bu irfan?
Belki öğrenme fırsatı bulurdu herkese ait değerleri, meselâ bayrağı, muhaliflerinin üzerine sopa yapıp sallamanın irfansızlık, yobazlık ve yozluk olduğunu.
Birileri söylerdi bu irfansızlığın çok eskilere dayandığını. Meselâ irfanı eksik, kalpsiz ve yoz "dinci"lerin Kur'ân sayfalarını kardeşlerine karşı kalkan kullandığını fısıldarlardı.
Belki fark ederdi ki, irfan ehli, Allah'ın rahmetini cebine koymaya kalkmaz. Birileri günaha düştü diye, dili sürçtü diye Allah'ın yetkilerini alıp ceza kesmeye kalkmaz.
Bir ihtimal görürdü ki, kendisi gibi olmayanları hepten yok saymalar, baştan "cehennem"e atmalar laik softaların işidir.
Ümit edilir ki, çok kızdığı din softalarının gözünün içine bakınca, tam da kendi içindeki softalığı ve zorbalığı görürdü.
Anlardı ki, zorla baş örttürmek de, zorla şapka giydirmek de aynı gericiliktir, aynı iz'ansızlıktır, aynı insafsızlıktır, aynı irfansızlıktır.
İrfanı tam olsaydı birilerinin, silahlı adamları göreve çağırıp okul önlerinde başını örten genç kızlara gerici etiketi yapıştırıp, barikat kurdurmazdı. Kuvvete dayanıp onu bunu hizaya getirmeye çalışanların yanında durmaz. Bir ara durduysa da, pişman olur, hiç olmazsa aynısını bir daha istemekten utanırdı.
Diyeceğim o ki ey irfana tok kardeşim, dua et ki (edersin değil mi!) irfanını eksik bilenler var bu memlekette...
Yoksa onlar da senin gibi yapar, lafın zâhirini alır, sözün kabuğuna bakar, mesajın içtenliğine kulak tıka, ruhuna sırt döner, muhaliflerini kesip biçer, kendine yandaş olmayanları şıp diye etiketlerlerdi.
Şükret ki (ediyorsundur elbet, ki daha da etmelisin!) senin gibi yapmıyor onlar. En cahili sandıkların bile senin ve yandaşlarının küstahlığına sabrediyorlar.
Ne güzel ki (en beğenmediğin, belki ürktüğün, görünce yolunu değiştirdiğin çarşaflıları da cübbelilere de) sana misilleme yapmayı düşünmüyorlar. Senin kendilerine yaptığının aynısını sana yapmayı imanlarının nezaketine yakıştırmıyorlar. Kalpleriyle bile sana zarar vermekten çekiniyorlar. Kim bilir irfan sahibi olup da kardeşleri olmanı içten arzu ediyorlar.
İyi bil ki, aşağıladığın o adamlar ve kadınlar "kamusal alan" diye bir şey icat etmeyi, insanları ikiye ayırıp bir kısmını içerde, bir kısmını dışarıda tutmayı akıllarının ucundan bile geçirmez. Onların alanının adı "rahmetsel alan"dır; sen de dâhil orada herkese yer var.
Allah'tan seni sandığın kadar ciddiye almıyorlar.
"Olur böyle şeyler" deyip geçiyorlar. "Bilmiyorlar Allah'ım, bağışla onları" diye sessizce merhamet sağanağı oluyorlar sana.
"Gel, ne olursan ol, yine gel" diyen irfan ehlinin kalplerini göğüslerine taşımak için ter döküyor onlar.
Söylesene, senin dinleştirdiğin ideolojinin beton göğsüne hangi kalp sığar?
Senai Demirci

 
Üst Alt