Cennet ve Cehennem

MURATS44

Özel Üye
Kevser Havuzu Havz büyük bir ikramdır. Allah Teâlâ bu ikramı peygamberimize tahsis etmiştir. Hadîsler havzııı vasfını belirtmiştir. Allah Teâlâ'dan ümidimiz dünyada havz hakkındaki bilgiyi, âhirette de onun tadını bize nasip etmesidir; zira havzumun sıfatlarından biri şudur: Havzdan içen bir kimse hiçbir zaman susamaz.

Enes (r.a) şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a) bir ara uyukladıktan sonra tebessüm ederek başını kaldırdı.
Ashâb
-Ey Allah'ın Rasûlü! Neden güldün? diye sordu.
Hz. Peygamber
-Bana şimdi bir ayet indi dedikten sonra Kevser sûresini okuyup şöyle dedi:
- Kevser'in ne olduğunu biliyor musunuz?
-Allah ve Rasülü daha iyi bilir.
- Kevser, bir nehirdir. Rabbim cennette onu bana va'detti. O nehrin üzerinde çok hayır vardır. Onun yanında bir havuz var. Kıyamet gününde ümmetim o havuzun başında toplanacaklar. O havuzun kapları gökteki yıldızlar kadardır. (1)
Enes, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Cennette yürüdüğüm bir anda gözüme bir nehir ilişti. Nehrin iki kıyısına içi delikli inciden mâmûl kubbeler ser-pilmişti. Cebrail'e dedim ki:
- Ey Cebrâil bu nedir?
- Bu, rabbinin sana verdiği kevserdir. Melek elini havuzun altına vurdu. Çamurunun halis misk olduğunu gördüm. (2)
Yine Enes, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Havzumun iki tarafının arasındaki mesafe, Medine ile San'a (veya Medine ile Amman) arasındaki mesafe kadardır. (3)

İbn Ömer Kevser Sûresi inince Hz. Peygamberin (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kevser cennette bir nehirdir. İki tarafı altından yapılmıştır. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlı ve miskten daha güzel kokuludur. O su inci ve mercan kayaları üzerinde akar. (4)

Hz. Peygamberin âzadlısı Sevban b. Bücded, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Muhakkak ki benim havuzumun mesafesi Aden ile Belka arası kadardır. Havuzumun suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Havuzumun testileri gökteki yıldızlar kadardır. Kim ondan bir yudum içerse, artık ebediyyen susamaz. Havza ilk varan muhacirlerin fakirleridir. (5)
Bunun üzerine Hz. Ömer sordu:
- Ey Allah'ın Rasûlü! Onlar kimlerdir!
- Başları (yoksulluktan ötürü) tozlu toprakla elbiseleri pejmürde, nimetler içerisinde olan kadınlarla evlenmeyen ve kendilerine baş olma kapıları açılmayan kimselerdir.
Bu hadîsi işitince Ömer b. Abdülazîz şunları söyledi: 'Yemin ederim, ben nimetler içerisinde beslenen kadınlarla evlendim. Abdülmelik'in kızı Fâtıma ile evlendim. Bana riyaset kapıları açıldı, (Öyleyse ben o havuza ilk varanlardan olamam). Ancak rabbim bana rahmet ederse o başka! Bundan sonra başım kirlenmedikçe ona yağ sürmem. Elbisem kirlenmedikçe yıkamam.
Ebû Zer diyor ki:
-Hz. Peygambere 'Havuzun kabı nedir diye sordum, dedi ki:
-Muhammed'in nefsini kudret elinde tutana yemin olsun! Havzun kapları, bulutsuz ve kapkaranlık gecede parlayan gökteki yıldızların sayısından daha fazladır. O havuzdan içen bir kimse, ebediyyen susamaz. Havuzun üzerinde son bulan, cennetten oraya iki musluk akar. Havuzun eni, uzunluğu gibidir. Amman ile ile arasındaki mesafe kadardır. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. (6)
Semûre, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Her peygamberin bir havuzu vardır. Her peygamber havuzuna gelen insanların fazlalığıyla iftihar eder. Ben, benim havuzumun onların en kalabalığı olmasını umuyorum. (7)
İşte bu, Hz. Peygamber'in ümididir. Her kul havuza gidenlerin arasında olacağını ümit etmelidir. Mağrur olup da ümit etmesin. Çünkü hasadı uman, tohumu eker, yeri temizler, sular, sonra oturup Allah'tan ekini bitirmesini, kasırganın, dolunun ekine dokunmamasını niyaz eder. Nadas etmeyi veya tarlayı temizleyip sulamayı terkedip de Allah'tan ekin ve meyve bitirmesini uman bir kimseye gelince, bu kimse aldanmış ve kuruntuya kapılmış bir kimsedir. Bu kimse, Allah'ın fazlını ümit edenlerden değildir. İşte halkın çoğunun ümidi böyledir. Bu, ahmakların aldanışıdır. Aldanmak ve gafletten Allah'a sığınıyoruz; zira tedbir almadan Allah'ın fazlına aldanmak, dünya ile aldanmaktan daha tehlikelidir.
Ey insanlar! Allah'ın va'di gerçektir; sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) Allah ile sizi aldatmasın!
(Fâtır/5)
Kaynak: İhya-ı Ulumiddin, İmam-ı Gazali, 4.Cilt1

1) Müslim
2) Tirmizî, (hasen olarak)
3) Müslim
4) Tirmizî, (hasen sahih olarak)
5) Tirmizî, (garîb olarak). Belka Şam diyarında bir beldenin adıdır.
6) Müslim
7) Tirmizî, (garîb olarak)
 

MURATS44

Özel Üye
Sabataycılar Cennete Girecek mi?


MUSEVÎLİK DİNİNE GÖRE

Sahte Mesih İzmirli Sabatay Sevi’ye iman ettikleri, Musa dininden ve Tevrat’tan saptıkları için onlar kâfir olmuştur. Binaenaleyh Cennete giremezler.

HIRİSTİYANLIĞA GÖRE

İsa Mesih’e inanmadıkları, Teslis inancına iman etmedikleri, İncil’i kutsal saymadıkları ve vaftiz edilmedikleri için onlar Allah’ın melekûtuna (cennete) giremeyecekler, ebedî mutluluğa nail olamayacaklardır.
İSLÂM DİNİNE GÖRE

Onlar iki kimliklidir. İslâm mezhep, tarikat ve fırkaları içinde Sabataycılık diye bir grup yoktur. Onların Müslümanlığı samimî ve içten değildir, zâhirîdir (dış, yüzeysel), binaenaleyh onların imanı yoktur, dolayısıyla cennete giremeyecekler, kurtuluşa eremeyeceklerdir. Zaten onlar, dıştan biz de Müslümanız deseler bile, kendi aralarında Müslümanlara “Acı Soğan” derler.
KENDİLERİNE GÖRE

Sabatay Sevi’ye iman etmeyen Yahudiler Cennete giremez. Hıristiyanlar zaten giremez. Müslümanlar ise hiç giremez. O halde Cennete kimler girecektir? Elbette Mesih’in mü’minleri olan Sabataycılar girecektir. Şu altı küsur milyarlık insanlık âleminde olsa olsa beş-altı milyon Sabataycı vardır. Koskoca Cennet onların olacaktır.
DİNLERARASI DİYALOGÇULARA GÖRE

Sabataycılar da İbrahimîdir. Biz İbrahim diyoruz, onlar Abraham diyor. Onlar da ehlî cennet ve ehl-i necattır.
BAZI REFORMCU VE YENİLİKÇİLERE GÖRE

Cennet Müslümanların tekelinde değildir. Yahudiler, Hıristiyanlar, yıldızlara tapanlar da cennete girecektir, bu arada tabiî Sabataycılar da...
Kaynak: Teolojik Bahisler: Sabataycılar Cennete Girecek mi?, Mehmet Şevket Eygi, Milli Gazete, 08.03.2007
 

MURATS44

Özel Üye

Zebani

Cehenneme gidenlerle meşgul olan melek, cehennemlikleri cehenneme atmaya memur edilen melek, cehennem bekçisi. Çoğulu "zebâniyyûn"dur.

Cehennem bekçisi olan zebânîler, azap melekleri diye tavsif edilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm diliyle zebânî, "Cehennem koruyucusu"dur.


Kur'ân-ı Kerîm'in altı ayrı sûresinde dokuz âyette (Zümer, 71, 73; Duhân, 47-50; Tahrîm, 6; Mülk, 8; Müddessir, 31; Alak, 18) "zebânî" kelimesine atıflar vardır.

Kelime açık olarak ve "ez-zebâniyye" şeklinde yalnız bir âyette (Alak, 18) geçmektedir.

Müddessir, 30. âyetinde zebânilerin sayısının 19 olduğu açıklanmış, onların melek olduğu özellikle belirtilmiştir.

Kur'ân-ı Kerîm'deki "zebânî" kelimesinin atıf şeklinde geçtiği âyet meâllerinin ilgili cümleleri şöyledir:

"Biz o ateşin bekçiliklerine meleklerden başkasını memur etmedik"
(Müddessir 31)

"Ey iman edenler, gerek kendilerinizi, gerek ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki, onun yakacağı insanla taştır. O ateşin üzerinde iri gövdeli sert tabiatlı melekler vardır..."
(Tahrîm, 6)

"O küfredenler, ayrı ayrı bölükler halinde cehenneme sürüldü. Nihayet oraya geldikleri zaman onun kapıları açıldı. Cehennemin bekçileri onlara şöyle dedi..."

(Zümer, 71)

"(Zebânilere); Tutun onu da denilir, sürükleyerek cehennemin tâ ortasına götürün"
(Duhan, 47)

Bu meâller dikkatle incelendiğinde Müddessir, 31 ve Zümer, 71 âyetlerinde zebânilerin "Cehennem bekçileri" ve "Melek" oldukları, Tahrîm, 6 âyetinde ise cehennem görevlisi zebânîlerin "Sert tabiatlı melekler" olduğu açıklanmıştır. Duhan, 47. âyetinde zebânîlerin "Cehennemlik kişileri iteleyerek" cehenneme attıklarına atıf vardır. Zebânî kelimesi bir tek âyette, "Biz de zebânîleri çağırırız" (Alak, 18) açık olarak geçmektedir.


Fahruddin er-Râzî "ez-Zebâniyye"yi, "Onlar ehl-i meclis ve ehl-i meşveret olan azab melekleridir ki, şiddetle tutmak ve atmakla cehennemin işlerine memur olmuşlardır" şeklinde açıklamıştır. İnsanları şiddetle cehenneme itmeğe muktedir oldukları için onlara "zebânî" denmiştir.

Kaynak: Zebani, Osman CİLACI, Şamil İslam Ansiklopedisi
 
Üst Alt