Hz.Muhammed sav tevhid mücadelesi

faruk islam

Özel Üye
22.16. HZ. MUHAMMED (A.S.)'İN HZ. HATİCE İLE NİKÂHI

Daha önce işaret ettiğimiz gibi, Mekke'den Suriye'ye ve Suriye'den tekrar Mekke'ye kadar ticaret yolculuğu sırasında Meysere gece gündüz Hz. Muhammed (a.s.) ile beraber olmuş, dürüstlüğüne ve yüksek ahlâkına hayran kalmıştı. Meysere, Hz. Muhammed (a.s.) hakkındaki düşüncelerini Hz. Hatice'ye de nakletmişti. Hz. Hatice zaten bu övgüleri duyduktan son­ra Hz. Muhammed (a.s.) ile evlenmeye karar vermişti. Hz. Hatice'nin da­ha önce de Hz. Muhammed (a.s.) hakkında bilgisi yok değildi. Kureyşlile­rin çoğu Hz. Muhammed (a.s.)'in çok iyi bir insan olduğunu biliyorlardı ve Hz. Hatice de onlardan Hz. Muhammed (a.s.)'in medhini dinliyordu. Ama Meysere'nin anlattıkları başka idi ve ticaretteki dürüstlüğünü kendi gözüyle görmüştü. Bu bakımdan kendisi için Hz. Muhammed (a.s.)'den daha iyi, emin ve güvenilir bir koca bulamayacağına kanaat getirdi. Evli­lik için temasların kuruluşu ve nikâh kıyılışıyla ilgili rivâyetlerde ise biraz ihtilâf vardır.
İbn İshâk'ın rivâyetine göre, Hz. Hatice Hazreti Peygamber (a.s.) ile konuştu ve "ey amca oğlum, sizinle bir akrabalığım ]var. Ve ben sizin eminliğiniz, doğruluğunuz, dürüstlüğünüz, güzel ahlâkınız ve soyluluğu­nuza hayranım, ben sizinle evlenmek istiyorum" dedi.
Başka bir rivâyete göre (ki İbn Sa'd tarafından, Nüfeyse binti Münye'ye dayanılarak nakledilmiştir). Hz. Hatice (r.a.) evlenme teklifinde bu­lunmadan önce Hz. Nüfeyse binti Münye'danıştı ve Hz. Muham­med (a.s.)'in fikrini öğrenmek amacıyla kendisini yanına gönderdi. Nüfey­se (r.a.), Hz. Muhammed (a.s.)'e gidip, "ey Muhammed (a.s.) siz neden evlenmiyorsunuz?" diye sordu. Rasûlullah (a.s.) dedi ki, "Bende ne var ki evleneyim?" Nüfeyse bunun üzerine şöyle dedi: "Siz merak etmeyin, bu iş tamamdır. Size, güzellik, zenginlik, mal-ü mülk, şeref, namus ve kabiliye­tin bulunduğu bir yerden evlenme teklifi getirdim. Siz acaba kabul eder misiniz?" Dedi, "kimden acaba?" Hatice'den... Hz. Muhammed (a.s.), "ben O'nunla nasıl evlenebilirim?" diye sordu. "Bu işi bana bırakın" dedi. Hz. Muhammed (a.s.) de dedi ki, "öyleyse ben hazırım."
Bundan sonra Hz. Hatice (r.a.) Hz. Peygamber'e falanca saatte gel­mesi için haber gönderdi. Bu arada, amcası Amr bin Esed'in kendisine ge­lip nikâhlarını kıymasını istedi. (Hz. Hatice'nin babası Huveylid vefat et­mişti). Bir taraftan Amr bin Esed ve bir taraftan Rasûlullah (a.s.)'ın amca­ları Hamza ve Ebû Tâlib ile Hz. Hatice'nin evine geldiler ve ikisi arasında nikâh kıyıldı.Nikâhta Hz. Ebû Bekr ve Kureyşlilerin bazı diğer kabile reisleri de hazır bulunmuşlardı. Hz. Muhammed (a.s.) mehr olarak Hz. Hatice'ye 20 deve verdi. İbn Abdil-Berr'in ifadesine göre, bu evlilik Hz. Peygamber (a.s.)'in Suriye'den dönüşünden iki ay 25 gün sonra ger­çekleşti. Hz. Peygamber (a.s.) o sırada 25, Hatice de 40 yaşında idi
Hz. Peygamber (a.s.)'in Hatice(r.a.)'den Doğan Çocukları
Hz. Peygamber (a.s.)'in, İbrahim (ki Mariya Kıbtî'den doğmuştu) dı­şındaki bütün evlâtları Hz. Hatice'den doğdular. Bunların ikisi erkek ve dördü kızdı. Bunların adları şöyledir: 1) Kasım, ki bu münasebetle Hz. Peygamber (a.s.)'e Ebu'l-Kâsım denilirdi. 2) Abdullah, ki kendisi Tayyib ve Tâhir lakabıyla da çağırılırdı. 3) Hz. Zeyneb (r.a.), 4) Hz. Rukiyye (r.a.), 5), Hz. Ümm-ü Külsum ve 6) Hz. Fâtıma (r.a.). Bu evlâtlardan han­gisinin en büyük olduğu kesinlikle bilinmiyor. Fakat, Hz. Zeyneb'in doğ­duğu zaman Hz. Peygamber'in 30 yaşında olduğu (İsabe), Hz. Fatma (r.a.) doğduğu zaman da 41 yaşında olduğu biliniyor. (Şerh-i Mevâhib). Ayrıca, Biset'ten 5 yıl sonra Habeşistan'a yapılan hicret sırasında, Hz. Rukıyye'nin, kocası, Hz. Osman ile birlikte gittiği de tarih kitaplarından sabittir. Bu demektir ki, Hz. Rukiyye, Hz. Zeyneb'ten iki yaş küçüktü.
Allah'tan korkmayan bazı kimseler, Hz. Peygamber (a.s.)'in Hz. Hati­ce'nin batınından doğan tek kızının Hz. Fatma (r.a.) olduğunu, diğerleri­nin ise öbür zevcelerinden doğabileceğini utanmadan söylerler. Halbuki, Kur'ân-ı Kerim'de Cenab-ı Allah açıkça buyurmuştun
"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle...." (Ahzâb; 59)
Bu ayet, Peygamber (a.s.)'in bir değil, birkaç kızı olduğunu göster­mektedir. Tarihi kayıtlar da, Hz. Peygamber (a.s.)'in Hz. Hatice ve Mariya Kıbti'den başka bir zevcesinden herhangi bir çocuğunun olmadığını gös­termektedirler. O halde, bu kızların mutlaka Hz. Hatice'nin batınından doğduklarını söyleyebiliriz. Aslında, bu çeşit İnsanlar mel'un gayelerine hizmet için Hz. Peygamber (a.s.)'in ailevî bağlarına gölge düşürüyorlar ve böylece ahirette büyük bir azaba maruz kalacaklarını da anlamamaya çalı­şıyorlar. Bütün muteber rivayetlere göre Hz. Peygamber (a.s.)'in, Hz. Ha­tice'nin batınından doğan kızı sadece Fatma değil, diğer üç kızıdır da.
Hz. Peygamber (a.s.)'in siretini ilk önce kaleme alan Muhammed bin İshâk, Hz. Peygamber (a.s.)'in Hz. Hatice ile evliliğinden bahsederken şunları yazmıştır: "İbrahim hariç, Hz. Peygamber (a.s.)'in bütün çocukları Hz. Hatice'nin batınından doğmuşlardır. Bunların isimleri şöyledir: Kâsım, Tâhir ve Tayyib; Zeyneb, Rukiyye, Ümm-ü Külsum ve Fatı­ma. (Siret-i İbni Hişâm, C. I, s. 202). Meşhur antropolog, Hişâm bin Mu­hammed bin Es-Saib Kelbî, Hazreti Abdullah bin Abbas'a dayanarak şun­ları yazmıştır: "Mekke'de nübüvvetten önce Hz. Peygamber (a.s.)'in evin­de ilk önce Hz. Kâsım doğdu. Daha sonra Zeyneb, sonra Hz. Rukiyye, sonra Fatma ve en son Ümm-ü Külsum. Nübüvvetten sonra ise Abdullah doğdu ki, kendisi Tayyib ve Tahir olarak biliniyordu. Bunların hepsinin annesi Hz. Hatice (r.a.) idi. (Tabakat-ı İbn Sa'd, C.I, s. 133). İbn Hazm'ın, "Cevâmi' es-Siret" adlı kitabında belirtildiği gibi, Hz. Hatice'nin batımdan Hz. Peygamber (a.s.)'in dört kızı doğmuştu. Bunların en büyüğü Hz. Zeyneb'ti, ondan küçük Hz. Rukiyye, ondan daha küçük Hz. Fatıma ve ondan küçük Ümm-ü Külsûm'dü. (s. 38-40). Taberî, İbn Sa'd, Ebu Cafer Muha­mmed bin Habib (Kitab'ul-Muhabber) ve İbni Abd-il Berr (Kitab'ul İstiab), muhtelif muteber kaynaklara dayanarak, Hz. Muhammed (a.s.)'den önce Hz. Hatice'nin iki kocası olduğunu, bunlardan birinin Ebu Hâle, diğerinin Uteyyık bin Abid Mahzumi olduğunu açıklamışlardır. Bu yazarlara göre, Ebu Hâle'den Hind ve Hale, Uteyyık'tan Hind adında bir kız doğmuşlardı. Bundan sonra Hz. Hatice Hz. Peygamber (a.s.)'le evlendi.
Bütün tarihçi ve antropologlar, Hz. Peygamber (a.s.)'in, Hz. Hati­ce'nin batınından adları yukarıda geçen dört kızı olduğunda ittifak etmiş­lerdir. (Bk. Taberî, c. II, s. 11, Tabakat-ı İbn Sa'd, C. VIII, s. 14-16, Ki­tab'ul-Muhabber, s. 8, 79, 452, el-İstiab, eli, s. 718) Bütün bu riva­yetlerin üstüne Kur'an-ı Kerim'in ifadesi de var ki, Hz. Peygamber (a.s.)'in bir değil, birkaç kızı olduğuyla ilgilidir.
. Evlilik Hayatı
Hazreti Peygamber ile Hazreti Hatice arasında 15 yıllık yaş farkı var­dı, ama ikisi arasındaki sevgi o kadar büyüktü ki, Hz. Hatice'nin vefatın­dan sonra Hz. Peygamber (a.s.) ömrü boyunca O'nun aziz hatırasını kal­binde taze tuttu. Sahih-i Buhârî'de Hz. Ali (r.a.)'nin rivayet ettiği hadise göre, Hz. Peygamber şöyle derdi: "Hayr-ü Nisa'hâ Meryem ve hayr-ü Nisâ'ha Hatice." Bu sözlerin bir anlamı şudur: "Kendi ümmetinin en iyi kadını Meryem'di, bu ümmetin en iyi kadını da Hatice (r.a.)'dir." Fakat Müslim'de bu hadisi Vaki'nin naklettiği belirtilmiştir. Rivâyete göre Vaki' Hz. Peygamber (a.s.)'in bu sözlerini aktarırken göğe ve yere bakmıştı. Bu demektir ki, Vaki' veya başka kimseler bu sözlerden şu anlamı çıkarmış­lardı: "Gökte ve yerde, kısacası bütün dünyada, en iyi kadın Hz. Meryem ve Hz. Hatice'dir"ler. Buhârî'de Hz. Ayşe'nin şu sözlerine rastlanıyor: "Rasûlullah (a.s.)'ın zevceleri arasında benim en çok kıskandığım Hz. Ha­tice (r.a.) idi. Halbuki, ben Rasûlullah ile evlendiğim zaman Hz. Hatice vefat etmişti. Bunun sebebi, Rasûlullah'ın ekseriye Hz. Hatice'den bahsetmesiydi. Kocam (Hz. Peygamber) ne zaman bir keçi keserse bunun etin­den bir bölümünü Hz. Hatice'nin akraba ve tanıdık kadınlarına gönderir­di." Buhârî'de Hz. Ayşe (r.a.)'nin bir hadisi daha var. Bunda Hz. Ayşe di­yor ki: "Bir defasında Hz. Hatice'nin kız kardeşi Hâle binti Huveylid bize ziyarete geldi ve evimizin içine girme izni istedi. Hz. Peygamber (a.s.) O'nun sesini duyunca bir hal oldu ve "Vallahi bu Hale'dir" dedi. Zira, Hale'nin sesi kardeşi Hatice'ye çok benziyordu. Bunun üzerine çok kıskan­dım ve hışımla Rasûlullah'a, "pes doğrusu öleli bunca zaman olan Ku­reyşli ihtiyar bir kadını şimdiye kadar unutmadınız mı? Halbuki, Allah si­ze O'ndan daha iyi bir zevce vermiştir!" Müsned-i Ahmed ile Taberânî'de yer alan hadiste şu ek satır da vardır: "Benim bu çıkışım, Rasûlullah (a.s.)'ı kızdırdı. Kendisinin hayli kızdığını görünce arz ettim. "Sizi Hak'la dünyaya gönderen Allah'a yemin ediyorum, bundan böyle O'nun (Hz. Ha­tice) hakkında kötü bir şey söylemeyeceğim." İbn Sa'd'in rivâyetine göre Bedir savaşında Rasûl-i Ekrem (a.s.)'in damadı Ebu'l-As da esir alınmıştı. O sırada Mekke'de bulunan Hz. Peygamber (a.s.)'in kızı Zeyneb, kocası Ebu'l-As'ın serbest bırakılması için Rasûlullah (a.s.)'a bir fidye gönderdi. Fidyede, Hz. Zeyneb'in Ebu'l-As ile cahiliyye devrinde evliliği sırasında Hz. Hatice'nin genç çifte hediye olarak verdiği bir kolye de vardı. Bu kol­yeyi görünce Rasûlullah'ın gözleri doldu ve ashabına dedi ki, "eğer uygun görüyorsanız, Zeyneb'in esirini serbest bırakın ve fidyeyi de kendisine ge­ri gönderin". Ashab buna razı oldular ve Ebu'l-As fidye alınmadan salıve­rildi. Belâzuri'nin "Ensâb'ul-Eşrâf" isimli eserinde Hz. Ayşe'ye atıf yapa­rak naklettiği bir hadise göre, siyahî bir kadın Rasûlullah'ın huzuruna ge­lince kendisi onu sıcak bir şekilde karşıladı. O kadının gitmesinden sonra Hz. Ayşe, Rasûlullah'a, o kadını gördükten sonra niçin bu kadar sevindi­ğini sordu. Rasûlullah bu kadının sık sık Hz. Hatice'ye gelip gittiğini söy­ledi. Bu bölük pörçük hadise ve hikâyeler sanıyoruz, Hz. Muhammed Mustafa (a.s.)'nın Hz. Hatice'yi ne kadar sevdiğini, hatırasını ne kadar canlı tuttuğunu göstermeye yeter.
Hz. Peygamber (a.s.) ile Hz. Hatice (r.a.) 15 yıl nübüvvetten önce ve 10 yıl nübüvvetten sonra olmak üzere toplam 25 yıl aynı yastığa baş koy­dular. Nübüvvetin 10. yılında Hz. Peygamber (a.s.) 50 ve Hz. Hatice (r.a.) 65 yaşında iken bu beraberlik, Hz. Hatice'nin ebediyete intikal etmesiyle sona ermiş oldu. Fakat Hz. Peygamber (a.s.) bütün gençliğini yaşı kendi­sinden hayli büyük olan bu namuslu ve temiz hanımla geçirdi ve başka herhangi bir kadına bakmadı. Halbuki o devirde Araplarda bir erkeğin bir­den çok kadınla yaşaması gayet normal bir adetti ve kadınlar da bunu ya­dırgamazdı. Hz. Hatice'nin sülâlesi dahil Kureyş'in belli başlı diğer ailele­rinde de bunun sayısız misalleri vardı ve her erkeğin en az üç-dört karısı vardı. Hal böyle iken, Hz. Muhammed (a.s.)'in 50 yaşına kadar 65 yaşın­daki bir kadınla gül gibi geçinip gitmesinin ve imrenecek bir aile saadetini bulmuş olmasının; ömrünün geriye kalan 10 senesinde de muhtelif kadın­larla evlenmiş olmasının, haşa kadına düşkünlüğü ve nefsini tatmin etme­ye çalışması gibi gösterilmesi iftiraların en büyüğü olsa gerekir. Yaşının ilerlediği bir sırada Hz. Peygamber (a.s.)'in hangi sebeple müteaddid ha­tunları harem-i mübâreke aldığını daha sonraki sayfalarda ayrıntılı olarak ele alacağız.

 
Üst Alt