Hz.zeyd bin harise ve hz.ali olayı

faruk islam

Özel Üye
HZ. ZEYD BİN HÂRİSE OLAYI

Rasûlullah (a.s.)'ın güzel ahlâkının en büyük delili Hz. Zeyd bin Hârise ile ilgili bir vak'adır. Hz. Zeyd, Kelb kabilesine bağlı Hârise bin Şurahbil (veya Şerahbîl) adlı bir zât'ın oğluydu. Zeyd'in annesi, Su'da binli Sa'lebe, Tay kabilesinin Beni Ma'n koluna mensuptu. Zeyd sekiz yaşında iken annesi O'nu kendi anne-babasına götürdü. Orada Benî Kayn bin Cesr'e mensup silahlı kişiler bulundukları yeri basarak her şeyi yağmaladılar ve birçok kişiyi esir alıp götürdüler. Esir alınan kişiler arasında Hz. Zeyd de vardı. Haydutlar O'nu Taif in Ukaz pazarına götürüp başkalarına sattılar. Zeyd'i satın alan, Hz. Hatice'nin yeğeni Hakim bin Hizâm'dı. Hakîm, Zeyd'i Mekke'ye getirip teyzesine hediye olarak takdim etti. Hz. Peygamber (a.s.) Zeyd'i sevdi, huylarım çok beğendi ve O'nu kendi himayesine aldı. Böylece bu talihli çocuk, İnsanlar için hayır ve bereket simgesi olan ve kısa bir süre sonra Allahın’ın peygamberi olacak olan Hz. Peygamber (a.s.)'in hizmetine girdi. O sırada Zeyd'in yaşı 15'ti. Bir süre sonra Zeyd'in baba ve amcası, evlâtlarının Mekke'de olduğunu öğrenince oraya geldiler ve Rasûlullah (a.s.)'ın yanına vardılar, ikisi, "ne kadar fidye ister¬seniz size verelim, ama çocuğumuzu geri verin" dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (a.s.), "ben çocuğu çağırıyorum, eğer O sizinle gitmek istiyorsa, hay hay, ben fidye de istemem. Fakat O sizinle beraber gitmek istemi¬yor ve benimle kalmak istiyorsa, O'nu size zorla teslim edecek değilim." Zeyd'in baba ve amcası; "çok doğru söylediniz, bundan daha iyi ve doğru bir söz olamaz. Biz söz veriyoruz, çocuk ne istiyorsa, o olacak" dediler. Bundan sonra Hz. Peygamber (a.s.), Hz. Zeyd'i çağırdı ve aralarında şu konuşma geçti:

- Sen bu beyleri tanıyor musunuz?
- Evet efendim, bunlar benim baba ve amcam oluyorlar.
- Bak evlâdım, sen onları da tanıyorsun, beni de. Bunlar seni almaya geldiler. Acaba onlarla beraber gitmek mi istiyorsun, yoksa benimle kalmak mı istiyorsun. Kararını vermekte serbestsin.
- Ben sizi bırakıp başka kimse ile gitmek istemiyorum. Bu sırada Zeyd'in babası ve amcası söze karıştılar:
- Zeyd, sen özgürlüğe köleliği mi tercih ediyorsun? Sen öz baba ve anneni bırakıp başkalarıyla mı kalmak istiyorsun?
- Benim bu büyük insanla beraber kaldığım süre içinde gördüğüm şahsi meziyetler, artık dünyada ondan başka hiç kimseyi tercih etmememi öğretmiştir.
Zeyd'in bu sözleri baba ve amcasını cevapsız bıraktı. Onlar için söyleyecek başka bir şey kalmamıştı. Onlar da Hz. Zeyd'in kararına muta¬bık kaldılar. Tam o anda Rahmet Peygamberi (a.s.) Zeyd'i serbest bıraktı ve Beyt'ul Haram'a gidip Kureyşlileri toplayarak kendilerine şöyle dedi: "Hepiniz şâhid olun, bugünden itibaren Zeyd benim oğlumdur. O benim varisim olacaktır ve her şeyimde O'nun payı olacaktır. Ayrıca O da bana karşı bütün evlâtlık haklarım ve sorumluluklarını yerine getirecektir." Bu tarihten sonra bazıları bu çocuğa Zeyd bin Muhammed demeye başladılar.
Bütün bu vak'alar nübüvvetten önce cereyan etmişti. Hz. Muhammed (a.s.), peygamberlik mertebesine yükseldiği zamana kadar Zeyd 15 yıl da¬ha Hz. Peygamber (a.s.)'in hizmetinde bulundu. Böylece müslüman olduğu zaman yaşı 30'du.
HZ. PEYGAMBER (A.S.)'İN, HZ. ALİ'Yİ HİMAYESİ ALTINA ALMASI

Bu hadiseler cereyan ederken, Hazreti Muhammed Mustafa (a.s.), amcası Ebu Tâlib'in çocukluğundan erginliğine kadar kendisine yaptığı iyilikleri bir an bile unutmamıştı. Hz. Muhammed (a.s.) amcası Ebu Tâlib'in kendisini ne kadar sevdiğini, yetişmesinde ne büyük yardımda bu¬lunduğunu ve her zor anında kendisini nasıl canla başla desteklediğini ve himaye ettiğini çok iyi biliyordu. İbn İshâk'ın ifadesine göre bir defasında Mekke ve etraftaki bölgeler şiddetli bir kuraklık ve kıtlığın etkisi altında kalmış, yiyecek şeyler bulunmaz olmuş, bulunanların fiyatı da alabildiğine yükselmişti. O sırada Hz. Peygamber (a.s.), amcasının kötü mali durumunu düşündü. O (a.s.), Ebu Tâlib'in ailesinin kalabalık olduğunu ve eli açık bir insan olduğunu da biliyordu. Başındaki ağır yükünü hafifletme yolunu aradı. Bu maksatla, diğer amcası Hz. Abbas (r.a.)'ın yanına gitti. Hz. Abbas zengin bir kişiydi. Hz. peygamber (a.s.) kendisine hitap ederek, "amcacığım, biliyorsunuz, kardeşiniz Ebu Tâlib'in ailesi çok büyüktür, mali durumu iyi değildir. Bu pahalı devirde O'nun ve ailesinin ne kadar sıkıntı çektiğini tahmin edebiliriz. Gelin O'nunla bir konuşalım ve yükünü hafifletme çaresini arayalım. Hiç olmazsa, bir oğlunu siz birini de ben himayemize alalım" dedi. Hz. Abbas bu teklifi çok beğendi ve ikisi Ebu Tâlib'e gidip ne düşündüklerini kendisine anlattılar. Ebu Tâlib, "Akil'i (İbn Hişâm'a göre, Tâlib) bana bırakın, diğer çocuklardan hangisini istiyorsanız alın" dedi. Bunun üzerine, Hz. Muhammed (a.s.) Hz. Ali'yi, Hz. Abbas da Hz. Ca'fer'i yanlarına alıp evlerine geldiler. Hz. Ali (r.a.) Ebu Tâlib'in en küçük oğlu idi. Hz. Ca'fer, Hz. Ali'den 10 yaş büyüktü. Hz. Akil ise Ca'fer'den 10 yaş büyüktü. Akil ile Tâlib arasında da 10 yaş fark vardı. Ebu Tâlib'in diğer bazı çocukları da vardı.

Bu suretle, Hz. Ali (r.a.) henüz küçük bir çocukken, amcası oğlu Hz. Nebi-yi Kerim (a.s.)'in himayesine girdi. Gerek Rasûlullah (a.s.) gerekse Hz. Hatice, Hz. Ali'yi öz oğulları gibi büyüttü ve sevdi. Tahminlere göre, Hz. Peygamber (a.s.)'in, Hz. Ali'yi velisi olarak kendi himayesine aldığı zaman Hz. Ali'nin yaşı 4-5'ten büyük değildi
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt