Bugün efendimizin vefat günü.

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Peygamber EfendimizHz. Muhammed Mustafa S.A.V




Hayatı - Özet
Babası: Abdullah, Kureyş Kebilesin’den, Haşimoğulları Soyun’dan. (Abdülmuttalib’in oğlu)
Annesi: Âmine, Kureyş Kabilesin’den, Zühreoğulları Soyu’ndan. (Vehb’in kızı)
Dedesi (Büyükbabası): Abdülmuttalip, Mekke’nin ileri gelenlerinden. Zemzem Suyu’nun kaynağını yeniden yaptırmıştır.
Doğumu: 20 Nisan 571 Pazartesi günü sabaha karşı Mekke’de doğdu. Ay takvimine göre Rebîul’evvel ayının 12. gecesidir. Efendimiz’i sevgiyle ve şefaatini dileyerek andığımız doğum günündeki geceye Mevlid Kandili denir.
Doğduğu gece meydana gelen olaylar: 1) Kâbe içindeki putlar yıkıldı. 2) Mecûsîlerin bin yıldır söndürmeden taptıkları ateşleri söndü. 3) İran’daki kisranın sarayından 14 burç yıkıldı.
Adı: Muhammed: Çok çok övülen, çok övülmüş, güzel huyları olan kişi demektir. Bu ismi O’na Dedesi Abdülmuttalip vermiştir. Umarım O’nu yerde halk, gökte Hak över demiştir. Diğer isimleri Ahmed, Mustafa’dır.
Süt Annesi: Halime, Sa’doğullları Kabilesin’nden fakir bir kadındır. Kocasının adı Hâris, Peygamberimiz’in süt kardeşi (ablası) olan kızının adı Şeyma’dır. Peygamberimiz(s.a.s.) sekiz aylıkken konuşur, iki yaşına bastığında da gösterişli bir çocuk olur. Dört yaşına kadar süt annesi Halime’nin yanında kaldı. Beş yaşına bastığında annesi Âmine’ye teslim edildi.
Altı yaşında iken annesiyle beraber babasının kabrini ziyaret etmek ve dayılarıyla tanışmak için Medine’ye gitti. Dönüşte annesi Âmine, Ebvâ denilen kasabada hastalandı ve henüz kervan yola koyulmadan da vefat etti. Hizmetçileri Ümmü Eymen O’nu alarak Mekke’ye getirdi ve dedesi Abdülmuttalib’e teslim etti. Sekiz yaşına kadar dedesi Abdülmuttalib’le kaldı. Abdülmuttalip ölüm döşeğindeyken sevimli torununu, merhamet ve şefkatine çok güvendiği fakir oğlu Ebu Talib’e emanet etti.
GENÇLİĞİ On iki on üç yaşlarında iken amcası Ebu Talip’le bir ticaret kervanına katılıp Suriye’ye yola çıktı. Busra denen yerde Bahira adında bir papaz O’nun son peygamber olacağını verdiği cevaplar ve sırtında bulunan et beni şeklindeki iki kürek kemiği arasında bulunan nübüvvet mühründen (peygamberlik mührü) anladı. Suriye (Şam)’deki Yahudilerden endişe eden Ebu Talip, alış-verişi Busra’da yaparak Mekke’ye döndü. Muhammedü’l-Emin: Hiç yalan söylemediği için ve doğruluktan ayrılmadığı için güvenilir Muhammed anlamındaki bu lâkapla çağırılmaya başlandı. On yedi yaşında iken Güney’e Yemen tarafına bir ticaret kervanıyla gitti ve ticareti öğrendi.

EVLİLİĞİ VE PEYGAMBER OLANA KADAR GEÇEN HAYATI

Yirmi beş yaşında iken amcası Ebu Talip ve Hz. Hatice’nin kölesi Meysere’nin aracılığıyla iki kez evlilik yapmış ve her defasında kocası ölmüş olan güzel ve gösterişli bir kadın olmasından öte çok güzel ahlâkı olan kırk yaşındaki Hz.Hatice ile evlendi. Hz. Hatice’den 2’si erkek, 4’ü kız toplam 6 çocuğu oldu. Bu çocukların isimleri kızları Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Zeynep, Fâtıma; oğulları Kâsım, Abdullah’tır. Yedinci çocuğu olan oğlu İbrahim, Habeşistan Kralı Necâşî’nin kendisine hediye ettiği cariye (bayan köle) Mısırlı Maria’dan olmuştur. Kızı Hz. Fâtıma, Efendimiz (a.s.)’dan 6 ay sonra vefat eder. Evli veya bekâr olarak değişik yaşlarda ölen diğer 6 çocuğu kendisinden önce ölür. Hz. Fâtıma, Ebu Talip’in oğlu Hz.Ali ile evlenir ve Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin dünyaya gelir. Bugün Efendimiz’in soyu kızı Hz. Fâtıma’dan devam etmektedir. Kâbe’de bulunan ve Haceru’l-Esved (Kara Taş) denen taşı yerine koymada ihtilâfa düşen insanlara hakemlik yaptı. Buna Kâbe Hakemliği denir. Bugün Kâbe’nin içinde yer aldığı camiye de Mescid-i Haram denilmektedir. Hılfü’l-Fudûl (Erdemliler Birliği)’e katılarak bir mazlumun hakkını bir zalimin elinden alan insanlarla çalıştı.

PEYGAMBERLİĞİ Mekke yakınındaki Nur Dağı’nda Hira Mağara’sında 610 yılının Ramazan ayında ilk vahiy geldi ve son peygamber olduğu kendisine müjdelendi. Kur’an, Kadir Gecesi indirilmeye başlandı. Korkmuş, ürpermiş ve heyecanlanmış olduğu halde evine döndü. Hz. Hatice ilk inanan kişi oldu.

İlk Müslümanlar: 1) Eşi Hz.Hatice 2) Çocuk yaştaki Hz.Ali 3) Yakın arkadaşı Hz.Ebu Bekir 4)Hürriyetine kavuşturduğu (âzatlı) kölesi Hz. Zeyd 5) O zaman köle olan Hz.Bilâl-i Habeşî.

İslâm’a davet önce gizli gerçekleşti, sonra yakın akrabalarını İslâm’a davet etti.

Açık davet başlayınca işkenceler de başladı. Ammâr’ın annesi Sümeyye ve babası Yâsir işkencelere maruz kaldılar ve İslâm’ın ilk şehitleri oldular.

Peygamber Efendimiz’in kendisine inananlara ders verdiği, beraber ibadet ettiği, bu şekliyle İslâm’ın ilk medresesi (üniversitesi) sayılan ev Mekke’de Erkam bin Ebi’l-Erkam’a aitti.

İslâm’a inanan 40. müslüman Hz. Ömer oldu.

Habeşistan kralı Necâşî müslümanları iyi karşıladı ve gizlice de müsüman oldu. (Müslüman olarak da öldüğü için, Efendimiz tarafından Medine döneminde gıyabî cenaze namazı kılındı.
Müşrikler peygamberliğin 7. yılında Peygamberimiz, müslümanlarla ve akrabalarıyla olan bütün ilişkilerini kesme yani boykot kararı aldılar. Onlarla konuşmadılar, ticaret yapmadılar, onları şehrin kenar bir mahallesine sürdüler. Önemli kararları Kâbe duvarına astıkları için bu kararı da Kâbe’nin duvarına astılar. Üç yıl sonra boykot metninin böcekler tarafından yenildiğini görünce korktular ve boykotu kaldırdılar. Ancak sıkıntılarla geçen bu üç yıl Efendimiz’in sevgili eşi Hz.Hatice başta olmak üzere müslümanları çok zorda bıraktı. Hz.Hatice rahatsızlanarak vefat etti. Daha sonra da İslâm’ı kabul etmemekle beraber sevgili yeğenini bir an olsun yalnız bırakmayan Ebu Talip öldü. Oğlu Kâsım da aynı tarihte öldü. Tarihte bu yıla Hüzün Yılı denir.
İnsanları Allah’ın dinine davet etmek için yardımcısı Zeyd ile gittiği Tâif şehrinde taşlandı.
Bir gece Mescid-i Haram’dan alınıp Mescid-i Aksa’ya götürüldü ve Rabbi’nin huzuruna göğe çıkarılarak Mirac denilen hadiseyle biraz olsun rahatlatıldı.
Medine’den Mekke’ye gelenlere İslâm’ı anlattı ve ilk yıl 6 kişi müslüman oldu. Ertesi yıl peygamberliğin 12. yılında gelen 12 kişilik bir grup, Mekke yakınlarında bir vadide gizlice buluşup müslüman oldu ve O’na ömür boyu sahip çıkacaklarına söz verdiler. Söz verme demek olan bu biata, Birinci Akabe Biatı (söz verme, sözleşmesi) denir.
Mus’ab bin Umeyr’i Medine’ye hoca olarak gönderdi. Peygamberliğin on üçüncü yılında Medine’den Mus’ab’ın gayretleriyle müslüman olan 75 kişi geldi ve Peygamberimiz’e bağlılıklarını ilân ettikleri İkinci Akabe Biatı gerçekleşti. Efendimiz’i ve bütün müslümanları Medine’de koruyacaklarına söz verdiler.
HİCRETİ Mekke’de işkenceler artınca Mekkeli Müslümanlar Medine’ye hicret etti. Peygamberimiz de yatağına Hz. Ali’yi yatırarak yanında bir rehber ve Hz.Ebu Bekir ile birlikte 622 yılında Medine’ye hicret etti.
622 milâdî yılı, Hicrî takvimin başlangıcı kabul edildi.
Medine’ye hicret ederken Sevr Mağarası’na sığındı. Mağaranın ağzına bir örümceğin ve güvercinin yuva yapması onları müşriklerden korudu.
Kuba beldesine geldiğinde küçük bir mescit yaptırdı ve cuma namazı kıldırdı. Kuba Mescidi yapılan ilk camidir.
Medine’de, bugün kabri İstanbul’da Eyüp ilçesinde bulunan Ebu Eyyüb el-Ensarî’nin evinde 7 ay kaldı.
Mekkeli hicret eden müslümanlara muhacir, Medineli yardım eden müslümanlara da ensar denilmiştir. Mekkelilerle Medineliler arasında muâhat denilen ve tarihte bir benzeri daha olmayan kardeşlik gerçekleşmiştir.
Medine’de ilk iş olarak kendisinin de inşaatında bizzat çalıştığı bir cami yaptırdı. Daha sonra yenilenen ve bugün kabrinin de içinde yer aldığı caminin adı Mescid-i Nebî veya diğer adıyla Mescid-i Nebevî’dir.
Mescid-i Nebî’nin bitişiğinde Peygamberimiz’in evinin yanında kendilerine Ashab-ı Suffa denilen Mekke’den gelen gençlerin bulunduğu suffa yani odalar da bulunuyordu. Bu genç sahabîler Kur’an ve sünneti yazıyorlardı. İhtiyaçları zengin Müslümanlar tarafından giderilen bu gençlerin tek işi ilim öğrenmekti.
Peygamberimiz Medine’de kurduğu İslâm Devleti’nin başkanıydı.
Allah’a ve Peygamberi’ne kalbiyle iman etmediği halde diliyle iman ettiğini söyleyen ve iki yüzlü anlamında kendilerine münafık denilen insanlar da Medineliler arasında bulunuyordu. Münafıklar Hz. Ayşe’ye iftira da attılar ve bu olaya ifk hadisesi denir.
Namaz kılınırken önceleri bugün Filistin devletinin sınırları içinde yer alan Mescid-i Aksa’ya dönülürdü. Gelen bir âyetle müslümanların yeni kıblesi Kâbe oldu.
Peygamberlerin peygamberliklerini ispatlamak için gösterdiği olağanüstü olaylara mucize denir ve Efendimiz mucizelerinden biri olan ve şakk-ı kamer denilen Ay’ın ikiye bölünmesi mucizesini gerçekleştirmiştir.
Aşere-i mübeşşere (müjdelenen on kişi) denilen ve dünyada iken cennetle müjdelenenlerin isimlerini açıkladı.
624 yılında müşriklerle müslümanlar arasında olan, Peygamberimiz’in de katıldığı ilk savaş Bedir Savaşı’dır. İslâm Dini’nin en büyük düşmanı olma konusunda sembolü olan Ebu Cehil bu savaşta öldürülmüştür.
625 yılında müslümanların müşrikler karşısında zor anlar yaşadığı, onlarca şehit verdikleri ilk kanlı savaş Uhud Savaşı’dır. Hz.Hamza, daha sonra müslüman olacak olan Vahşî tarafından bu savaşta şehit edilmiştir.
Hudeybiye Anlaşması 628 yılında gerçekleşti.
On bin kişilik bir orduyla 630 yılında Mekke’nin fethi gerçekleşti.
Rum (Bizans) Kralı Heraklius, Habeş Kralı Necaşî, İran Kisrası Hürmüz ve Mısır, Gassan, Yemame gibi bazı devlet başkanlarına İslâm’a davet mektubu gönderdi.
Yüz bin kişinin katıldığı, ölümüne yakın tarihte gerçekleşen ve ömrünün ilk ve son haccı olan Veda Haccı’nı yaptı. Veda Hutbesi diye bilinen meşhur hutbesini de burada okudu ve müslümanlara Allah’ın kitabı olan Kur’an’ı ve hadis de denilen sünnetini bıraktığını söyledi.
Peygamberimiz’i sağlığında gören ve O’nun sohbetine katılmış, acı ve sevinçleri paylaşmış olan müslümanlara sahabe, sahabî veya ashab denmektedir. Hz. İsa’ya sağlığında inanan on kişiye de havarî denilmektedir.
Genç komutan Üsame bin Zeyd’in komuta ettiği bir orduyu Bizans üzerine gönderdi.
8 Haziran 632 pazartesi günü öğleye doğru 63 yaşındayken (miladî yıla göre 61 yaşında) Medine’de Mescid-i Nebî’nin bitişiğinde bulunan Hz.Âişe’nin odasında vefat etti. Hz.Ömer, kim Muhammed öldü derse onu kılıcımla parçalarım diye üzüntüsünü dile getirdi.
Orada yıkanıp cenaze namazı kılındıktan sonra yine aynı odada defnedildi. Türbesi aynı yerdedir. Bu sırada Bilâl-i Habeşî ezan okumuştur.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

TÜRKOĞLU

Aktif Üyemiz
tb

NOT
Yazıyı okumadan önce şu detayı aktaralım. Suudiler İngiliz kraliyet ajanı yarbay Lawrence'yi Türklere karşı önder kabul edip onun Müslüman olduğuna da inandıktan sonra Lawrence'nin ürettiği Vahabilik inancına mensup olmuşlardır (Hatta Lawrence’yi Kabenin İmamı bile yapmışlardır). Vahabilik bildiğiniz inançlara pek benzemez. Bunu bilirsek yazılanları okurken kafanız karışmaz.


Şimdi internetten aldığım haberi önce hiç yorum katmadan sizlere sunayım.

Suudiler 1926 yılında kendi sınırları içindeki tüm mezarlıkları yıkma kararı alır. İşin en ilginç yanı Hz. Muhammed'in mezarının da Suudi sınırları içerisinde olmasıdır. Ancak Atatürk öyle bir telgraf çeker ki, Suudiler mezarın tek bir taşına bile dokunamazlar.

Nevzat Yalçıntaş'ın anekdotunu Can Ataklı köşesinden şöyle aktarmış:

TEK TAŞINA DOKUNURSANIZ ORDUMU GÖNDERİRİM

Prof. Nevzat Yalçıntaş “Suudiler 1926 yılında sınırları içinde tüm mezarlıkları yıkıyorlardı. Atatürk sıranın Hazreti Muhammed’in kabrine geldiğini öğrenince bir telgraf çekerek, ‘Eğer bir tek taşına bile dokunursanız ordumu aşağı gönderirim’ demişti. Bunun üzerine Suudiler Hazreti Muhammed’in kabrine dokunamamıştı. Ama bu telgraf yok edildi” dedi.

Atatürk olmasa bugün Hazreti Muhammed’in mezarı da olmayacaktı

O BELGE NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Yalçıntaş anlatıyor: “(Dışişlerinde Bakanlık arşivini araştıran) Münir Bey aradı. Çok ilginç bir belge bulduğunu, bunu getirip göstermesi gerektiğini söyledi. O sırada benim çalıştığım başbakanlık binası ile dışişleri binası aynı yerde. Hemen atlayıp geldi. Çok heyecanlıydı.”

Prof. Yalçıntaş, Münir Bey’in gösterdiği belgeye baktığında çok şaşırdığını belirterek şöyle devam etti: “Belge bir telgraf metniydi. Henüz yeni kurulan Suudi devletinin kralına gönderilmişti. Telgrafta ‘Hazreti Muhammed’in mezarının yıkılacağını derin üzüntü içinde öğrendim. Bu kutsal emanete asla dokunamazsınız. Bir tek taşının bile zarar gördüğünü duyarsam orduyu aşağıya gönderirim’ anlamına gelen cümleler vardı.”

ZAMANINDA FAHRETTİN PAŞA MEZARI TERK ETMEMİŞ

Yalçıntaş, burada Hazreti Muhammed’in mezarı ile ilgili kısa bir detay anlattı. İngiliz işgali sırasında komutan olan Fahrettin Paşa’nın kabri terk etmemek için uzun süre direndiğini, aç kaldıklarını bu nedenle çekirge yiyerek beslendiklerini, sonunda İngilizler’in hiçbir şekilde dokunmamaları kaydıyla Hazreti Muhammed’in mezarını terk ettiklerini ancak kutsal emanetleri de yanlarına aldıklarını söyledi.

BELGEYİ AÇIKLAMAMIŞLAR

Şimdi gelelim belgenin bulunmasından sonraki gelişmelere, çünkü vahim ve ilginç olan bu: Nevzat Yalçıntaş’ın anlattığına göre Münir Bey belgeyi önce bir üst amirine götürüyor. Belge oradan daha yukarı taşınıyor. Sonunda müsteşara oradan da Bakan İlter Türkmen’e geliyor. Tabii Evren Başkanlığı’ndaki Milli Güvenlik Konseyi’nin de haberi oluyor.

Sorun şu: Bu belge ne yapılacak? Dönemin Atatürkçü komutanları ve onların emrindeki bürokrasi bu belgenin açıklanmasını istemiyor. Ancak belge de ortaya çıkmış bir kere. Sonunda o dönemde yazılan ve şimdi kitapçılarda tek nüshası bile kalmayan bir Atatürk kitabının içine, hiçbir anons yapılmadan konuyor.

Kısacası konu adeta kapatılıyor, sadece o tuğla gibi kalın kitabı sonuna kadar okuyanların dikkatini çekecek biçimde “zevahiri kurtarmak” adına konuyor.

Peki bu belge şimdi nerede? Kimin koruması altında? Bu da bilinmiyor. Bilinen tek şey, Atatürk’ün İslam aleminin peygamberi Hazreti Muhammed’in mezarının ortadan kaldırılmasını önlemesi herkesten saklanıyor.

HZ. MUHAMMED MESCİDİ NEBEVİ'DE YATIYOR

Hazreti Muhammed 571 yılında doğdu 632 yılında vefat etti. Peygamberimiz Medine’de oturduğu evde toprağa verildi. Bu mezar bugün dünyanın en büyük camisi olan Mescidi Nebevi’nin içinde.

Mescidi Nebevi, Hazreti Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç etmesinden sonra ilk namaz kıldığı yer. Hazreti Muhammed, Medine’de oturduğu evin hemen yanına kentin ilk mescidini inşa ettirmişti. Bu mescit geçen yıllar içinde defalarca yenilendi. Bugün 600 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği Mescidi Nebevi’nin korumasını çok uzun yıllar Osmanlı askeri yapmıştı.

Arabistan’da mezar adeti yoktur. Ölüler herhangi bir yerde toprağa verilir, üzerine belirleyici bir şey konmaz. Bu nedenle sadece Hazreti Muhammed’in mezar yeri ile ilgili bilgi vardır. O’nun dışındaki İslam büyüklerinin mezarlarının yeri bilinmez. Bir süre önce Hazreti Muhammed’in annesine ait olduğu ileri sürülen bir mezar ortaya çıkarılmıştı. Ancak Suudi yönetimi bu mezarı da ortadan kaldırmış ve yerine otopark yapmıştı.

Atatürk’ün müdahalesi olmasa Suudiler, Mescidi Nebevi’nin hemen dibindeki Hazreti Muhammed’in mezarını da tamamen ortadan kaldıracaktı. Nitekim Hazreti Muhammed’le aynı yere defnedildikleri bilinen Sahabe’nin önde gelen isimlerinin mezar yerleri bugün dümdüzdür.

Şahsi görüşüm bu tip gizli kapaklı olduğu iddia edilen şehir efsanesi haline gelen belgeler hakkında bir yetkilinin çıkıp güzel ve doyurucu bir açıklama yapması yönündedir. Bilgilendirme yapılsın ki nedir ne değildir bilelim, kulaktan dolma bilgilere tamah etmeyelim.


Haçlılara karşı başarılı savaşlar yapan İslâm dünyâsının parlak sîmâsı Selçuklu Atabeyi Nûreddin Mahmut Zengi Aksungur dönemi. Hristiyanlar, Peygamber Efendimiz'in mübârek bedenini mezarından kaçırıp Avrupa'ya götürmek ve Müslümanları zor durumda bırakmak maksadıyla iki kişiyi görevlendirdiler. Senelerce İslâmî eğitim alan bu iki kişiye lâzım olacak her türlü İslâmî bilgi öğretildi, ezberletildi. Bu şahıslar, Müslüman kıyafetiyle güyâ hac yapmak için yola çıktılar. Peygamber Efendimiz'i ziyâret etmek bahânesiyle de Medine'ye gelip, Mescid-i Nebevî'nin kıble tarafında, Peygamberimizin kabr-i şeriflerine en yakın evi kirâladılar.

MÜSLÜMAN GİBİ GÖRÜNDÜLER


Öyle dindar, öyle müttakî gösteriyorlardı ki kendilerini, her namaz vaktinde mescidde hazır bulunuyor, Peygamberimiz'in türbesini ziyâret ediyorlar, her sabah Bâkî Kabristanı'na, her cumartesi de Kuba Mescidi'ne gidiyorlardı. Fakirlere yaptıkları cömertçe yardımlarla da Medinelilerin güvenini kazanan bu kişiler, Peygamberimizin bedenini kaçırmak için geceleri durmak dinlenmek bilmeden, oturdukları evden Rasûlüllah'ın kabrine doğru gizlice tünel kazmaya başladılar. Tünelden çıkan toprakları da ceplerine doldurup, kabirleri ziyâret bahânesiyle Cennetü'l-Bâkî Mezarlığı'na döküyorlardı. Uykusuz gecelerde sabahlara kadar durup dinlenmeden kazarak Peygamberimizin türbesine kadar getirdiler tüneli. Halkın hiçbir şeyden haberi olmadığı gibi, ortada şüphe edilecek hiçbir iz de yoktu. Tünel ilerliyordu. Halk bunu bilmiyordu. Nihâyet tünel Peygamberimizin mezarının yanına geldi ki…

SELÇUKLU ATABEYİ RÜYASINDA GÖRDÜ


O gece Şam'da Selçuklu Atabeyi Mahmut Zengi bir rüyâ gördü. Teheccüd namazını kılıp yeni yatmıştı. Rüyâsında Rasûlü Ekrem zuhûr etti. Yanında iki sarışın adam vardı. Rasûlüllah kendisine bu iki sarışın adamı göstererek:

-“Mahmut! Beni şu iki adamdan kurtar.” buyurdular.

Sultan Mahmut endişeyle uyandı. Kalkıp abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. “Hayırdır inşallah” diyerek tekrar yattı. Uykuya dalar dalmaz Rasûlüllah tekrar karşısında belirdi. Ve yine iki sarışın adamı göstererek:

-“Mahmut! Beni şu iki adamdan kurtar.” buyurdu.

Mahmut Zengi tekrar uyandı korkuyla. Yine gidip abdest aldı. İki rekât namaz kıldı ve yine “Hayırdır inşallah” deyip yattı. Aynı rüyâyı aynı gece üçüncü defâ görünce gece yarısı vezirini çağırıp rüyâsını anlattı ona. Vezir Cemâleddin Mevsılî, rüyâyı yorumlarken “Burada Rasûlüllah'ın emri var. Medine'ye gitmeniz gerekiyor Sultanım. İşin hakîkatını orada anlarız” deyince, Sultan Mahmut kimseye duyurmadan, yanında veziri ve 20 süvâri ile birlikte Şam'dan Medine'ye doğru yola çıktı. Gece gündüz yol alıp 16 günde Medine'ye geldiler. Yanlarında Medine halkına dağıtmak için hediyeler de getirmişlerdi. Sultan Mahmut abdest alıp Mescid-i Nebevî'ye girerek iki rekât namaz kıldı. Ve Peygamber Efendimiz'i ziyâret etti. Daha sonra Vezir Cemâleddin halka seslendi:

-Sultanımız Peygamber Efendimiz'i ziyârete geldiler. Siz Peygamberimizin hemşehrilerine de hediyeler getirdiler. Şimdi tüm Medînelilerin isimlerini yazın ve bu listeye göre sultanımızın huzûruna çıkıp hediyenizi alın.

İKİ SARI ÇİYAN


Vezirin bu çağrısı üzerine Medinelilerin isimleri yazıldı ve bu isim listesine göre herkes gelip sırayla Sultan Mahmut'un huzûruna çıkıyor, hediyesini alan gidiyordu. Bu esnâda Sultan Mahmut gelenlerin yüzüne dikkatle bakıyor, rüyâda gördüğü o iki sarışın adamı arıyordu. Nihâyet liste tamamlandı. Herkes sultanın elinden hediyesini almıştı lâkin Sultan Mahmut, rüyâsında gördüğü iki kişiyi gelenlerin arasında göremedi. Halka: “Hediyesini almayan kimse kaldı mı?” diye sordu. “Hayır” dediler. “Lâkin Endülüs'ten gelen iki kişi var ki onlar Mescid-i Nebevî nin yakınında bir evde kalıyorlar. İbâdetten başka hiçbir şeyle meşgul olmaz, kimseden de hiçbir şey almazlar. Hattâ herkese cumâ günleri sadaka dağıtırlar.” Sultan Mahmut onların da çağırılmasını emretti. Az sonra iki kişi geldi. Sultanın huzûruna girdiler. Sultan Mahmut onları görünce irkildi. Karşısında, rüyâsında gördüğü, Rasûlüllah'ın şikâyet ettiği o iki sarışın adam duruyordu. Sultan biraz şaşkınlıktan sonra kendisini toparlayıp “Nereli olduklarını ve nerede kaldıklarını” sordu. “Endülüslüyüz, dediler. Hac için geldik ve bu seneyi Peygamberimizin yanında geçirmek istedik. Mescidin yakınında bir evde kalıyoruz.” Sultan Mahmut, kaldıkları yeri görmek istediğini söyleyince berâberce gittiler.

İlk bakışta evlerinde aykırı bir şey görünmüyordu. Süslü kitaplar, değerli eşyâlar vardı evde. Mahmut Zengi odayı dolaştı. Yerdeki hasırı kaldırınca altında tahta bir kapak gördü. Onun da altında bir tünel ve bir dehliz. Tünel, Peygamberimizin kabrine kadar uzuyordu. Bunu gören halk, şaşkınlık ve mahcûbiyetle karışık sultanın yüzüne bakıyor, sonucu merak ediyorlardı.Sultan Mahmut bu iki kişiyi sorguya çekti. Onlar da, gerçekte Müslüman olmadıklarını itiraf ettikten sonra niyetlerini anlatmaya başladılar:

-Biz, Peygamberinizin bedenini buradan kaçırıp ülkemize götürmek üzere görevlendirildik. Senelerce eğitim alıp İslâm dini hakkında lâzım olan her şeyi öğrendik ve ezberledik. Derviş kıyâfetine bürünerek halkı kandırdıktan ve samîmi birer Müslüman olduğumuza inandırdıktan sonra Mescidin yanındaki bu eve yerleştik. Geceleri tünel kazıyor, çıkan toprakları da ceplerimize doldurup, her sabah Cennetül-Bâkî mezarlığını ziyâret ederek kumları boşaltıyorduk. Tünelde Peygamberin kabrine iyice yaklaştığımız gece, gök gürültüsü ve şimşekler öyle bir sarsıntı meydana getirdi ki, sanki dağlar yerinden oynadı. O gece öyle korktuk ki, tünel hattâ tüm şehir başımıza yıkılıyor sandık. Sabahleyin de sizin geldiğinizi öğrendik.
Sultan Mahmut, suçlarını îtirâf eden bu iki kişiyi îdâm etti. Ve peygamberimizin kabrinin etrâfına derin bir hendek kazdırdı. Sonra bu hendeği eritilmiş kurşunla doldurttu. Böylece Peygamber Efendimiz'in merkad-i şerifleri çepeçevre kurşunla muhâfaza altına alınmış oldu. İki kâfirin kazdığı tünel de kapatıldı. Bu hâdise 1162 yılında vukû bulmuştu.

HZ. PEYGAMBER, HZ.AİŞE'NİN ODASINA DEFNEDİLDİ


Peygamber Efendimiz, hanımı Hz. Âişe'nin evinde vefât etmişti. “Hiçbir peygamber, kendi istemediği yerde vefât etmez” buyurduğu için, Ebû Talha Zeyd bin Sehl hücre-i saâdete girerek, Peygamber Efendimiz'in vefât ettiği hasırın altını kazdı. Hz. Ali, Fadl bin Abbas, Üsâme bin Zeyd ve Evs bin Havlî Rasûlüllah'ı defnettiler. Vefâtından sonra da Hz. Âişe bu odada kalmaya devâm etti. Babası, Halîfe Hz. Ebû Bekir vefât edince O'nu da aynı odaya, Rasûlüllah'ın omuzları hizâsına başı gelecek şekilde defnettiler. Hz. Âişe hâlâ odasında kalmaya devâm etti. Halîfe Hz. Ömer de oğlu Abdullah'ı Hz. Âişe'ye gönderip vefat edince o odaya defnedilmek için izin istemişti. Hz. Âişe: “Ben esâsen orayı kendim için ayırmıştım. Fakat mâdem ki Emîrü'l-mü'minîn böyle istiyor, O'nun istediği olsun.” diyerek izin verince Hz. Ömer de Hz. Ebû Bekir'in omuzları hizâsına defnedilmişti. Bundan sonra da Hz. Âişe hâlâ odasının bir köşesinde kalmaya devâm etti. Rasûlüllah'ın merkad-i şeriflerini ziyâret edenler, şifâ ve bereket umuduyla kabr-i şeriften toprak almaya başlayınca Hz. Âişe bu üç mezarın etrâfını dört duvarla çevirdi. Abbâsiler zamanında Mescid-i Nebevî'de çıkan yangında Hz. Âişe'nin bu ördürdüğü duvarlar sâyesinde yangın Efendimiz ve iki halîfesinin mezarlarına ulaşamadı. Daha sonra Emevî Halîfesi Ömer bin Abdülaziz duvarları yeniden yaptırıp beşgen bir duvarla da çevirdi. Memluklar döneminde Mısır Sultanı Eşref Kayıtbay, Hz. Âişe'nin eviyle hemen yanındaki Hz. Fâtımâ'nın evini içine alacak şekilde camekânla çevirdi. İkinci yangından sonra da Peygamber Efendimiz'in mezarına mâvi kubbeli bir türbe yaptırdı. Osmanlı Sultanı 2. Mahmut'a kadar bu mâvi kubbe kaldı.

SULTAN MAHMUD DA KURŞUN DOLDURDU


Asırlar sonra Osmanlı Sultanı 2. Mahmut Han, Peygamber Efendimiz'in mescidini ve türbesini yeniden yaptırırken, merkad-i şerifin etrâfını kazdırmış, Selçuklu atabeyi Sultan Mahmut'un kazdırdığı hendeği daha da genişletip derinleştirerek yeniden kurşunla doldurmuştu. Böylece Selçuklu Sultanı Mahmut Zengi'nin kurşunla doldurduğu hendek, Osmanlı Sultanı 2. Mahmut Han'ın doldurduğu hendekle iki kat büyümüş, Efendimiz'in mukaddes bedeni iki kat koruma altına alınmıştı.
 

Deniz Feneri

Yeni Üyemiz
bu9qoqjr.jpg

 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
''Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir"
(Tirmizî)


Allahümme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammedinil fâtihı limâ uğlika vel hatimi li mâ sebeka ven nâsırıl hakkı bil hakkı vel hâdi ila sırâtıkel müstekıymi sallellahü aleyhi ve ala âlihi ve ashâbihi hakka kadrihî ve mikdârihil aziym

Allahım! Kapalılıkları açan, geçmişe son veren, hakka hakikatla destek olan, mahlukatı senin doğru yoluna ileten Efendimiz Muhammed’e O’nun âline ve ashabına O’nun yüce kadr ü kıymetince salat eyle selam eyle ve O’nu mübarek kıl.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Allah'ım razı olsun.emeklerinize sağlık...
Salat ve selam peygamberimize olsun.onun mübarek
Al ve ashabına olsun.. asırlar önce nebiler nebisi Peygamberimiz
Bu gün şiddet li ateslenmis.ashabi çaresiz beklemekteydi.
Herkes büyük üzüntü içindeyken.o güzel nebiler
Ne işi ummetini düşünmektedir..canimmmm Peygamberim benimmm
Sana layık olamasakta senin sefaatini isteriz...senki ümmetin son
Peygamberi gönüllerin ilacı,ümmetin dayanağısin,
Ya rasulallah bizleri sancağın altında toplananlar dan eyle.
Bizleri kendine komşu eyle...biz seni görmeden sevdik inandık
İman ettik elhamdülillah....salat selam olsun...
Allahümme Salli ala seyidina Muhammet....
 
Üst Alt