Kur’an’da Kaza ve Kader

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
K A Z A ve K A D E R Nedir?

İnsanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zarar, kazanç ve ziyanların hepsi, Allahü teâlânın takdir etmesi iledir.

Kader, lügatte, bir çokluğu ölçmek, hüküm ve emir demektir. Allahü teâlânın ezelde, bir şeyin varlığını dilemesine kader denilir.

Kaza: Kaderin, yani varlığı dilenilen şeyin var olmasına kaza denir.

Kaza ve kader kelimeleri, birbirinin yerine de kullanılır. Buna göre kaza demek, ezelden ebede kadar yaratılacak şeyleri, Allahü teâlânın ezelde dilemesidir. Bütün bu eşyanın, kazaya uygun olarak, daha az ve daha çok olmayarak yaratılmasına kader denir. Allahü teâlâ, olacak her şeyi ezelde, sonsuz öncelerde bilmesi ilmine kaza ve kader denir.

Kadere iman farzdır. Bu husus Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifler ile bildirilmiştir. Allahü teâlâ, ezeli ilmiyle, insanların ve diğer mahlûkatın, ne zaman doğacağını, ne zaman öleceğini ve ne yapacaklarını bilir. İlahın her şeyi bilmesi, her şeye gücü yetmesi gerekir. Bilmeyen, gücü yetmeyen, muhtaç olan, ölümlü olan ilah olamaz. Allahü teâlâ, herkesin ne yapacağını bilir. İnsanların başına gelecek olaylar, doğacakları, ölecekleri ve ne iş yapacakları gibi bütün bilgiler, levh-i mahfuz denilen bir kitaptadır. Bu kitaptaki bilgilere kader denilir.

BİLGİ
KUR’AN’DA KAZA VE KADER


Allahu Teala Kur’an-ı kerimde kader hususunda buyurduki, mealen:

-“Biz, her şeyi kader ile [bir ölçüye göre] yarattık.” (Kamer 49)

-“Allah, onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir”
(Bekara 255)

-“Yeryüzünde vuku bulan ve başınıza gelen bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitaba (levh-i mahfuza) yazmış olmayalım. Elbette bu, Allah’a kolaydır.” (Hadid 22)

-“Yaptıkları küçük büyük her şey, satır satır kitaplarda yazılmıştır.” (Kamer 52, 53)

-”Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü. Allah’a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar ve “Bu işten bize ne?” diyorlardı. De ki: ”Bütün iş Allah’ındır”. Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: “Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik”. Onlara şöyle söyle: “Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu) göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin içinde olanı bilir.” (Al-i imran: 154)

-”Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.” ( A’raf: 34)

-”De ki: “Hiçbir zaman bize Allah’ın bizim için takdir ettiğinden başkası dokunmaz. O bizim mevlamızdır. Müminler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.” (Tevbe: 51)

-”De ki, “Ben, Allah’ın dilediğinin dışında kendi kendime ne bir zarar ne bir fayda verebilirim”. Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince artık ne bir an geri, ne bir an ileri gidebilirler.” (Yunus: 49)

-”Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır.” (Hûd:6)

-”Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Lehv-i mahfuzda) bulunmasın.” (Neml:75)

-”Peygambere Allah’ın takdir ettiği, mübah kıldığı şeyde bir darlık yoktur. Bundan önce geçen bütün peygamberler hakkında Allah’ın sünneti böyledir. Allah’ın emri ise biçilmiş bir kaderdir.” (Ahzab: 38)

-”Hem Allah sizi bir topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. O’nun bilgisi olmadan ne bir dişi hamile olur, ne doğurur. Kendisine ömür verilenin de ömrünün uzatılması da, ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır. Şüphe yok ki bu, Allah’a göre kolaydır.” (Fâtır:11)

“Allah’ın izni olmayınca hiç bir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.” (Teğabun:11)

-“Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey, Ondan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de, apaçık kitaptadır.” (Sebe 3)


KADER HAKKINDAKİ HADİS-İ ŞERİFLER:


Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:

-“Ahir zamanda fala inanıp, kaderi inkâr edenler çıkacaktır” (Tirmizi)
-“Kaderi inkâr edenin İslam’dan nasibi yoktur.” (Buhari)
-“Ahir zamanda, şu üç şeyden korkuyorum: Müneccimlere (falcılara) inanmak, kaderi inkâr ve idarecilerin zulmü.” (Taberani, İbni Asakir,)
-“Ümmetim kaderi inkâr etmedikçe, dinde sabittir. Kaderi yalanlayınca helak olurlar.” (Taberani) Peygamber(s.a.v.)Efendimiz buyurdular ki:
-“Şu üç şeyden korkuyorum: Âlimin sürçmesi, Münafıkların Kur’an böyle diyor diyerek tartışmaya girişmesi, Kaderin inkâr edilmesi.” (Taberani)
Peygamber(s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki;
-“Kaderden bahsedilince dilinizi tutunuz!” (Taberani)
Ehl-i sünnet alimleri bu hadisi şerifi şu mealde açıklamıştır:
-“Herkes kendi aklına ve mantığına göre değil de, ehl-i sünnet ulemasının KUR’AN VE SÜNNETE GÖRE YAPTIKLARI açıklamalarına göre kaderden söz etmelidir. Aksi durumda bilmeden sonsuz bir çıkmaza girilebilir.”
-“Kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna iman etmedikçe, başa gelenin asla şaşmayacağına, başa gelmemesi mukadder olanın da asla gelmeyeceğine inanmadıkça, hiç kimse iman etmiş sayılmaz.” (Tirmizi)
-“Allahü teâlâ, ilk önce Kalemi yaratıp, “Kaderi, olanı ve sonsuza kadar olacak olanı yaz” buyurdu.”(Tirmizi, Ebu Davud)
 

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
Kaza ve Kader ve Sapık Felsefeciler

http://www.islamdergisi.com/wp-content/uploads/Filozof.jpg
Kaza ve Kader ve Sapık Felsefeciler

Kaza ve Kader: Hak ehli Ulema şöyle dediler: “Yaratıkların her türlü işleri, durumları ve sözlerinin hepsi Allahu Teala’nın kaza ve kaderi ile vücud bulmaktadır.

Kaza: yapmak, takdir etmek demektir.

Kader: Her bir yaratığı ona ait sıfatları ile belirleyip, tesbit etmektir. (İslam dergisi itikat) Sapık mezheplere göre Kur’an mahluktur, şefaat yoktur, büyük günah işleyenler kafirdir, kimine göre kul işlediği suçtan sorumlu değildir, (bunların hepsi itikat kategorimizdedir. okursanız öğrenirsiniz) Mutezile, Cebriye, Kaderiye vs. bunların hepsi sapık mezheplerdir. Ehli Sünnet alimleri Kur’an, Sünnet ve Eshabın icmasından ayrılmadıkları ve kendi akıllarına göre içtihat etmedikleri için sapıklığa düşmemişlerdir. Akla ve kuru mantığa dayanan felsefeciler sırat-ı müstekîmden ayrılmışlardır.. Vahye uymayan akıl, ışıksız oda da, iğne arayan göz gibidir. Allah’ın dinini akıllarına uydurmaya çalışan kimseler hadisleri inkar etmişler ve çelişkiye düşmüşlerdir. Bunlar ahirette daha da şaşkın olacaklardır.

Kişinin imanını nerede bulduğu aranmaz. Önemli olan nasıl bir imanı bulduğudur. Şeytan, yüzyıllardır yeryüzünde yanlış bir imanı doğru göstererek, milyarlarca insanları ineklere, böceklere taptırmıyor mu? Doğru imanı mealcilerin yanında bulacağını sananlar hak ile batılı karıştırmış zavallılardır. Zira, sözleri ile işleri birbirini tutmayan binlerce mealci ve binlerce birbiri ile çelişen Kur’an mealleri varken, hangi kurtuluştan söz edilebilir?

BİLGİ
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:

-“Bana Kur’ân ve onun gibisi, yani sünnet verildi. Yakın bir zamanda karnı tok koltuğuna yaslanmış kimseler çıkacak ve diyecekler ki: “Size bu Kur’ân yeter. Onda neyi haram bulursanız haram, neyi de helâl bulursanız helal sayın.’ Biliniz ki Allah Rasûlü’nün haram kıldığı da haramdır. Ehlî eşek eti ve köpek dişli hayvanlar size haram kılınmıştır.” (Ebû Dâvud, Sünnet, 5; İmâre, 33; Tirmizi, İlim, 10; İbn Hanbel, IV,130-131)


Bir kimse kendi kendinin doktorluğunu yapıp rastgele ilaç alırsa sonuç işte bu kadar vahim olur.

Subhânallâhi ve bi hamdih. Vesselam.
 
Üst Alt