Hikmet Pırıltıları -2

MURATS44

Özel Üye


6257434kum.jpg

2. Bölüm

Gemisini Kurtaran Kaptan Mı?


Bu asırda küfür ve dalâlet şahs-ı mânevî ile hücum ettiğinden, kendi gemimizi ancak başkalarının imdadına koşmakla ve iman hakikatlerini onlara tebliğ etmekle ve Allah'ın yasaklarından o kimseleri men etmeye çalışmakla kurtarabileceğiz. Örneğin çocuklarımızın ahlâklı yetişmesi, gemi kurtarmaya benzetilirse, bu sonucun elde edilmesi, ancak çevremizin, komşularımızın ve okuldaki öğretmenlerimizin ıslâhıyla mümkün olabilecektir.

Bu durumda şu hakikat ortaya çıkıyor: Bizler, ayrı ayrı gemilerde değil, bilâkis tek bir geminin içerisinde bulunmaktayız. Sosyal hayat dediğimiz bu gemide yolculardan birisi, gemiye zarara verecek bir faaliyette bulunduğu takdirde bunun zararı, bütün yolculara dokunacaktır.

Kendi koltuğumuzda rahatça oturarak geminin dibinde delik açan bir kimsenin hareketine mâni olmamamız, kendimizi batırmamız demektir.

Madde Asıl Mı?


İnsan vücudunda madde, mânânın hizmetinde bulunuyor. Yani madde, maneviyata göre adım atıyor. Şöyle ki: İnsan, hangi istikamete bakmak istese, göz, o tarafa bakıyor. İnsan, nereye gitmeye karar veriyorsa, ayaklar oraya müteveccih oluyor. Ve insan neyi yemek istiyorsa, el, onu ağıza götürüyor ve mide de onu hazmediyor.

İnsan bedeninde madde, mânânın emrinde olduğu gibi kâinattaki maddeler de bir mânâya göre adım atıyorlar. Semavât ve arzdaki bütün hareketler, netice itibariyle insana teveccüh ediyor ve onun ihtiyacını görüyorlar.

Bu hareketlerin hâkimi insan olmadığına göre bu kâinat tabakalarını insana hizmetkâr eden, elbette ki kâinat cinsinden olmayan ve mahiyeti kâinat mahiyetine mugayir bulunan Sâni-i kâinattır.

Neden Istırap Çekiyorlar?


Her şeyi yerinde olduğu halde mesut olamayan bir insanın bu bedbahtlığı mânen aç, vitaminsiz ve gıdasız kalmış olmasından ileri gelmektedir. Süt, yumurta ve havuç gibi A vitamini içeren gıdaları almayan bir insanın gözü fersiz kaldığı gibi, namaz nimetini tatmayan insan da rûhen vitaminsiz kalıyor. Orucu yediğinde ise zehirleniyor ve dehşetli manevî sancılar çekmeye başlıyor.

Böyle kimseleri rahatsız eden diğer bir husus da suçlu olmaları, meselâ hırsızlık etmiş bulunmalarıdır. Başkasının malını gasp ederek onun rızası hilâfına kullanan kimse rahat edemeyeceği gibi, kendisine verilen cihazâtı ve duyu organlarını Allah'ın izni dışında kullanan insan da bu nimetleri mânen gaspetmiş olmanın ıstırabını çekmektedir.

Ehli dalâletin çektiği ıstırapların sebebi ise, yolu kaybetmiş olmalarıdır. Yolunu kaybeden kimseyi ne yeme, ne içme ve ne de başka bir zevk tatmin edebilir. Oyunlar, sadece bir oyundur. Onlarla kendilerini avutmaya çalışıyorlar.

Perdeler


İnsan rûhu, nice perdelerle kuşatılmış. İlk perde beden, sonra mal ve evlât, sonra içtimâî muhit. Ve nihayet kâinat...

Acaba insan kalbi, tek kelimeyle "dünya" dediğimiz bu perdeler içinde kayıp mı olacak yoksa yerçekiminden kurtulan bir cismin uzaya fırlaması gibi, dünya câzibesinden kurtulup edebiyete mi uçacaktır?

Bedenin, çevrenin, hadiselerin ve tabiatın üstüne çıkabilecek mi, öteye nazar edebilecek midir?

Maddî kalp, bu perdelerle sarılı olduğu gibi, mânevî kalp de bunların muhabbet ve sevgisiyle sarılı. Bu arslan, bu kafesleri parçalamaya mecbur! Aksi halde hakikî muhabbete ulaşamayacak.

İşimiz çok zor, ama Rabbimiz de çok Rahim... Yeter ki biz, bu engelleri aşma yolunda var gücümüzle çalışalım ve O'na iltica edelim...
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt