Erkek ve kadın bir bütündür

romeo

Yeni Üyemiz
Erkek ve kadın bir bütündür
Erkek ve kadın bir bütündür
Erkek ve kadın bir bütündür


İslam’ın sönmeyen ışığıyla her zaman aydınlanarak ebedi hayatlarını bu ışıkla nurlandıracaklardır. Her halleri gıbta edilecek bir çift haline geleceklerdir. Peygamberimizle Hz. Hatice-Hz. Aişe-Hz Zeynep gibi, Hz. Ali ile Hz. Fatıma gibi olacaklardır. Belki de öyle anlar olacak ki; Hz. Hatice (r.anha) annemize meleğin selam getirdiği gibi melekler o erkek ve kadına selam verecektir. Bununla birlikte ihlâs ve samimiyetle birbirine muhabbet duyan erkek ve kadından Allah razı olacaktır. (inşallah)
Âlemlerin Rabbi olan Allah her şeyi bir çift olarak yaratmış ve birçok ayetinde bizlere bunu bildirmiş:

“Hem Allah sizi bir topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı…” (Fatır S.11),

“Sizleri çift çift yarattık.” (Nebe S.8)

Ve bu çiftlerin arasında da muhabbeti derc etmiş. Muhabbetin ardından da şükrü var etmiş. Şükürle birlikte de Cenneti ihsan etmiş. Cennetle birlikte, eşi benzeri olmayan Rüyet-i Cemali’ni kullarına müjdelemiş.

Peygamberimiz (sav) dünyada ona sevdirilen şeyleri dile getirmiş: “Bana dünyadan üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadınlar ve gözümün nûru olan namaz.” Aynı zamanda kadın ve erkeğin saadeti; birlikteliğinin sırrı, dünyaları ve ahretleri için doğru olanı bildirmiş, evleneceğin zaman: “Sen dindar olanını seç ki, evin bereket bulsun.”

Demek ki erkek ve kadının birlikteliği bir nimet aynı zamanda zürriyetlerin devamı için de bir sebeptir. Burada dikkat çekilen konuysa “dindar” olmaktır ve “nikâh” akdidir. Allah rızası için bir araya gelen erkek ve kadın birbirlerinde Allah’ın esmalarını görecek ve birlikte bu nimetin şükrünü secdelerle eda edeceklerdir. O zaman nimet ziyadeleşecek ve yarım olan kalp diğer yarısını gerçek manada bulacaktır. İşte gerçek saadet budur.

Allah, böylelikle hayatın zorlukları arasında birbirlerine kol kanat olmaları için erkek ve kadının arasına muhabbeti vermiş, sadakati koymuş, sevgiyle birbirlerine bağlamış ve onları birbirlerinin gözünde değerli kılmıştır. Mevlana bu değeri eşi için ne güzel de demiş: “Eğer sen*siz beni cennete çağırsalar, cennet sahrası yüreğimi sıkar.”

Ayrıca Allah, erkek ve kadının birbirlerine yoldaş olarak yürümeleri için sebepler halk etmiş ve hayatın içine türlü türlü zorluklar yerleştirmiştir. Bu zorluklar arasında erkek ve kadın hem birbirlerine daha çok kenetlenecek hem de bağlılıklarından dolayı Allah’ı bulacaklar ve her daim O’ndan yardım dileyeceklerdir. Sevmenin, bağlı kalmanın da sırrı burada ortaya çıkacaktır. Erkek ve kadın birbirlerine Allah rızası için bakacak, muhabbet duyacak ve birbirine hicret edeceklerdir.

Çift olarak yaratılan erkek ve kadın aynı zamanda Rabbinin Vahidiyetine ayine olacaklardır. Birbirinin haklarını gözetecek, kadın erkeğini tanıyacak: “Şayet ben bir insanın bir başkasına secde etmesini emredecek olsaydım, hanımın kocasına secde etmesini emrederdim” (hadis-i şerif), erkek de kadınını tanıyacak: “Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helâl kıldınız.” (Veda Hutbesi) Ve böylece birbirinin sıkıntılarını giderecek, hüzünlerine neşe olacak, mutluluklarını paylaşacak, kalplerine de sevgili olacaklardır.

İslam’ın sönmeyen ışığıyla her zaman aydınlanarak ebedi hayatlarını bu ışıkla nurlandıracaklardır. Her halleri gıbta edilecek bir çift haline geleceklerdir. Peygamberimizle Hz. Hatice-Hz. Aişe-Hz Zeynep gibi, Hz. Ali ile Hz. Fatıma gibi olacaklardır. Belki de öyle anlar olacak ki; Hz. Hatice (r.anha) annemize meleğin selam getirdiği gibi melekler o erkek ve kadına selam verecektir. Bununla birlikte ihlâs ve samimiyetle birbirine muhabbet duyan erkek ve kadından Allah razı olacaktır. (inşallah)

Çünkü erkek ve kadın ayrılmaz bir bütündür. “O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti…” (Zümer S.6) İşte erkek ve kadın birbirine bu kadar yakındır.

Bu çiftlerin biri olan kadın; erkeğinin şakayığı, gözünün nuru, kalbinin sevdiceği, gülü, goncası ve başının tacıdır.

Erkek, kadınının; reisi, padişahı, kalbinin bahçesinin tek çiçeğidir. Hep o çiçeğe bakar, onu görür, onu koklar ve onunla yaşar.

Kadın, erkeğinin; evinin sultanı, öğretmeni, kültür ocağı, mektebi ve azimle çalışan destekleyicisidir.

Erkek, kadınının; geçimini sağlamak için sabırla, sebatla zorluklara göğüs geren yöneticisidir.

Kadın, erkeğinin; muhabbet kucağı, barışı ve aynı zamanda cihadıdır.

Erkek, kadınının; arkadaşı, dostu, hüznünün neşesi, güzel sözler söyleyen edebiyatçısı, kalbine seslenen sanatçısıdır.

Kadın, erkeğinin; işçisi, fedakârlık ve şefkat kucağı, teselli edicisi ve gönlünü süsleyen meleğidir.

Erkek, kadınının; sahiplenicisi, sevilmeye, şımartılmaya layık sevgilisi ve sadık bir yuvanın kalbidir.

Kadın, erkeğinin; gönlünün ışığı, doğruyu görebilmesi ve doğruca yürüyebilmesi için istişare merkezidir.

İşte bu güzelliklerin hepsi sadece birinde var olsaydı; bütün her zaman yarım kalırdı. Oysaki iki yarım bir bütün ediyor. Onsuz varlığı mümkün olmayan kadın, erkeğin; bir parçası ve bu parçayı bütünleyicisidir.

Bu konuda sayfalarca yazmak, günlerce bu güzel nimetin şükrü için ağlamak ve bu nimetin bâki kalması için saatlerce dua etmek isterdim.

Allah, erkeği kadının sevgisiyle, kadını da erkeğin sevgisiyle rızıklandırır. Peygamberimiz (sav), Hz. Hatice (r.anha) için söylediği gibi: “Allah beni onun sevgisiyle rızıklandırdı.”

İşte böyle güzel bir hakikati güzel bir sözle bağlamak gerekirse: “Hem, refika-i hayatını, rahmet-i İlâhîyenin munis, lâtif bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et.” (32.söz)

Ya Rabbi! Beni onun sevgisiyle rızıklandırdığın için sonsuzlarca kez hamd-ü senalar olsun.

Ya Rabbi! Zevc’imize, Hz. Hatice’nin eşine bağlı olduğu gibi bağlı olmayı lütfet. Hz. Zeynep gibi sadaka için çalışmayı ve zevc’imize onun gibi muhabbet duymayı lütfet. Hz. Meryem annemiz gibi iffetli olmayı ve zevc’imize sadakatli olmayı lütfet. Hz. Aişe gibi zevc’imizi kıskanarak sevmeyi lütfet. Hz. Fatıma gibi ilim ehli olmayı lütfet. (r.anhüma)

Ya Rabbi! Zevc’imizin de Hz. Muhammed (sav) gibi duyarlı ve sevgili, Hz. Ebubekir gibi doğru olmasını, Hz. Ömer gibi adaletli, Hz. Osman gibi hâyâlı, Hz. Ali gibi güçlü olmasını lütfet. Biz her şeyi Senden istiyoruz. Çünkü Senin her şeye gücün yeter. (r.anhüm)

amin.amin.amin.
Nur Kabadayı Demir
 

Deniz Feneri

Yeni Üyemiz
aminn aminn aminn ne güzel bir yazı olmuş.her yuva böyle muhabbetli olsa mutsuzluk diye birşey olmazdı.işte tüm mesele diğer yarını bulabilmekten geçiyor.eğer bulamazsan ızdırap oluyor evlilik :(

Allah razı ve hoşnut olsun çok güzel konu
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Allah razı olsun...
Allah herkesin gönlüne göre versin,güzel insanlarla
Karşılaştırın....evlilik muessesesi Bu zamanda coooook zor.....
 

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Allah razı olsun.

“Buyuruyor ki Efendiler Efendisi: “Şüphesiz kadın, erkeğin şakayığıdır.” Buradaki şakayık kelimesi Efendiler Efendisi’nin ağzından bir veciz ifade olarak söze dökülmüş olup tevriye, iham-ı tenasüp, cinas gibi edebiyat sanatlarına örnek olabilecek bir ziynet konumunda durur."
"Kelimenin Arapça anlamlandırılmasına göre öncelikle kadının, erkeğin “kürek kemiği”nden bir parçası olduğu, ardından erkeğin “öteki yarısı (elmanın iki yarımı gibi birbirini tamamlayan değerler bütünü; şakk’ı)” olarak düşünüldüğü ve nihayet “şakayık (yaban lalesi, gelincik) çiçeği” olarak mana ifade ettiği görülür."
"İlk anlam dinî terminoloji içinde Hz. Âdem’in kürek kemiğinden yaratıldığı ifadelendirilen Havva içindir. İkinci anlama göre kadın erkeğin öteki yarısıdır ki modern bilim de zaten bunu ifade etmektedir. Kadın olmadan erkeğin, erkek olmadan kadının eksik kalacağı, anatomik, fizyolojik ve psikolojik olarak erkek ile kadının bütünleşerek beşeriyetlerini tamamlayabilecekleri, aksi takdirde bünyede arızalar oluşmasının kaçınılmazlığı, bu bağlamda evlilik müessesesinin önemi, aile kurumun yaşatılması vb. söylemler hep bu şakayık (öteki yarı) düsturu üzerine temellendirilebilir."

"Şakayık kelimesinin bize edebiyat açısından ihtişamını gösteren anlamı ise Türkçede bildiğimiz “gelincik çiçeğini” karşılamasıdır.” (Kitâb-ı Aşk, İskender PALA, s. 47, 48)
 
Üst Alt