Ebu Bekir’in, ‘Sıddık’, Hişam’ın ‘Ebu Cehil’ olduğu an!

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Ebu Bekir’in, ‘Sıddık’, Hişam’ın ‘Ebu Cehil’ olduğu an!

Ve Yaşadıklarını Mekkelilere Açıklıyor… Ebu Cehil, her zamanki âdeti üzere, beni görünce (alaylı alaylı):
Ebu Bekir’in, ‘Sıddık’, Hişam’ın ‘Ebu Cehil’ olduğu an!
Ebu Bekir’in, ‘Sıddık’, Hişam’ın ‘Ebu Cehil’ olduğu an!
-Bugün ne haberler vereceksin, (neler uyduracaksın) bakalım, Ey Muhammed! De bakalım gaybdan neler fısıldandı sana, diye sordu.

-Bana gece yolculuğu (isra) yaptırıldı, dedim?

-Yaa, nerelere gittin bakalım?

-Beyt-i Makdis'e (Kudüs’e) oradan da Arş’a yükseltildim. Cenab-ı Hakk'ın huzuruna çıktım. Bana hitap etti ve ata ve ikramda bulundu. Cenneti gördüm, cennet ehli için Allah'ın hazırladığı nimetleri gördüm.

Cehennemi gördüm. Cehennem ehli için Allah’ın hazırladığı zakkum ve hamimi ( kaynar su) gördüm.

Bunun üzerine Ebu Cehil:

-Yeter ey Muhammed, kapat bu mevzuyu. Kimseye de bu mevzudan bahsetme, Halk seni deli sanır ve seni yalanlarlar, dedi. Ben de ona:

-Allah'ın beni kendisiyle nimetlendirdiği, yücelttiği işi gizleyeyim mi? Allah Teâlâ bana “Rabbinin sana verdiği nimetleri an da an!” emrini vermişken, ben O’nun bana en büyük inamını mı gizleyeceğim? dedim.

Lanetlenmiş Ebu Cehil şöyle dedi:

-Şimdi sen şu bana anlattıklarını kavmine de anlatacak mısın? Vallahi pes doğrusu, hayret!

Ben, “Evet” deyince, Habis ruhlu Ebu cehil avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı:

-Ey Mekkeliler,bu yana gelin. Toplanın, toplanın bakın neler duyacaksınız.

Bütün Mekke halkı toplandı. Rasulullah ayağa kalkıp onlara hitaben konuşmaya başladı:

--Ey Kureyşliler! Duyun ve dinleyin, Hak Sübhânehu Teâlâ, bu gece beni Beyt-i Makdis’e (Kudüs’e) götürdü (İsra). Oradan da yedinci kat semaya yükseltti.

Geçmiş her bir peygamberle karşılaştım. Arş-ı Â’lâ’ya yükseltildim. Nurdan döşeklere oturdum. Rabbimle konuştum. O da benimle konuştu. Cenneti ve cehennemi gördüm.....

Ve Peygamberimiz, Kudüs’u Canılı Yayındaymış gibi anlatılıyor…


(İbni Abbas (r.a.) anlatıyor: peygamberimiz, o gece yaşadıklarını bir bir anlattı. Hz. Ebu Bekir de dinleyenler arasındaydı:

-Doğru söyledin ey temiz yaradılışlı peygamber, doğru söyledin diye yüksek sesle tasdik ediyordu.

Bunun üzerine Ebu Cehil:

-Tamam tamam, güzel anlatıyorsun da biz senden göklerin haberlerini sormuyoruz. Sen bize yerden, bizim de bildiğimiz gördüğümüz Beyt-i Makdis(Kudüs)’ten haber ver. Hele şunu bize bir anlat da görelim. O zaman anlarız doğru söyleyip söylemediğini, dedi.

Nebi aleyhi salatu ves-selam başını öne eğdi. Çünkü o, gece vakti Beyt-i Makdis’e girmişti. Doğru dürüst görmemişti bile. Onun hakkında da hiçbir şey hatırlamıyordu.

Allah Cebrail’e vahyetti ki Beyt-i Makdis’i karşıma getirsin. Ta ki onun taşını toprağını, dağını tepesini, vadilerini, caddelerini, sokaklarını ve mescitlerini yakından göreyim.

Cebrail aldığı emir üzerine Beyt-i Makdisi Resulullah'ın karşısına getirdi. Öyle ki, (peygamber efendimiz) neresini dilerse orayı hemen adeta karşısında görüyordu. Resulullah, (adeta canlı yayın gibi) oradan bakıp Mekkelilere bir bir haber veriyordu.

Öyle ki şehri, semt semt, mekan mekan, bölge bölge anlatıyordu. Beyt-i Makdis’i gören ve onu iyi bilenlerden Ebu Bekir hep hep yüksek sesle tasdik ediyordu:

-Doğru söylüyorsun Ey Allah'ın sevgilisi, doğru söyledin diyordu.

Beni Mahzumun Kervanı ve Kaybolan Deve…


Sonra peygamberimiz şöyle buyurdu:

-Ben ve kardeşim Cebrail, Kudüs'e giderken havadan Benî Mahzum'dan filanı,filanı,filanı gördüm, Erak dağı eteklerinde konaklamışlardı, yük hayvanları da yanlarındaydı. Bir develerini kaybetmişlerdi. Deve ise Nahl vadisindeydi. Onlara havadan seslendim, deveniz filan yerdedir, diye.

Yarın gün doğumu ile birlikte burada olurlar. Geldiklerinde onlara sorun.

Ertesi gün Mahzumoğulları ve kervanları hala çok uzaktaydı. Çünkü molalarını uzatmışlardı. Söz konusu zamanda Mekke'de olmaları mümkün değildi. Cenab-ı Hak bunun üzerine Güneşi geciktirdi. Kervan Mekke'ye girdiği sırada, güneş de Mekke'ye ilk ışıklarını vurmaya başlamıştı. Bu, (güneşin, gecikmeli olarak doğması) göklerin, yaratılmışların en şereflisi olan Hz. Muhammed (asv)’i tasdik ettiğinin bir delili bi mucizesi idi…

Gökten İşitilen Ses


Mahzumoğulları geldiklerinde konu hemen açıldı, onlar şöyle dediler:

-Yolda bir devemizi kaybettik. Gece oturmuş onu nerede kaybetmiş olabileceğimizi konuşuyorduk. Tam o esnada, 'gökten bir ses duyduk; "Deveniz Nahl vadisindedir” diyordu..

Kalkıp hemen oraya gittik. Bize söylendiği gibi deve oradaydı.

Müslümanlar, bu haberi düyunca ferahladılar. Bir ağızdan tekbir getirdiler.

O Beşir ve Nezir’dir


Bu' tekbir ve tehliller ürerine hane-i saadetlerinden dışarı çıkan Rasulullah' ın çevresi bir anda müminler tarafından sarıldı. Sanki bir ay gibi parlıyordu. Ashabı ise etrafında dönen yıldırlar gibiydi.

Bu hadiseye dört bin kişi şahit olmuştu. Gökte de sayısız melekler bu kutlu günü tekbir ve tehlillerle anıyorlardı. Ebu Cehil hırsından ve gayzından kahroluyordu. Sonunda dayanamadı:

-Bu ne büyük sihir böyle! Muhammed göklere sirayet ediyor, diye içindeki körlüğü ve inkarı dışarı vurdu.

Müminler ise musafaha yapıyorlardı. Birbirlerine Hz. peygamberin anlattıklarını aktarıyor, Allah'ın, İslam ümmetine verdiği nimetleri anıyorlardı.

Peygamberimiz de her bir müminle tek tek kucaklaştı. Onlara, gördüğü gariplikleri, tecellileri anlattı, Yedi kat semada, ârş’ta tanık olduğu acayiplikleri, cennet ve ondaki nimetleri, cehennemi ve ondaki sıkıntıları anlatarak ‘beşir ve nezir’ olduğunu bir kere daha gösterdi.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
 
Üst Alt