Şeker ( Diyabet ) Hastalığı ile ilgili detaylı bilgiler

MURATS44

Özel Üye
Şeker ( Diyabet ) Hastalığı  ile  ilgili detaylı  bilgiler
Şeker ( Diyabet ) Hastalığı ile ilgili detaylı bilgiler
ŞEKER HASTALIĞI NEDİR?
Diyabet, diğer adıyla şeker hastalığı sık görülen ve ciddi sonuçları olan bir hastalıktır. Pankreasın yeterince insülin hormonu salgılamamasından kaynaklanır. İnsan vücudundaki insülin eksikliği, kan şeker düzeyinin yükselmesine ve idrarda şeker bulunmasına neden olur. Tedavi edilememesi durumunda körlük, atardamar iltihabı, damar sertliği, felç, böbrek yetmezliği, vb. ciddi sonuçlara yol açabilir. Tedavide hastalığın ciddilik derecesine göre farklı tedavi şekilleri uygulanır.

Şeker ve İnsülin


Vücut, sürekli olarak kanda bir miktar şekere (glukoza) ihtiyaç duyar. İnsülin, kan dolaşımındaki glukozu hücrelere taşımakla görevlidir. İnsülin pankreas tarafından üretilen bir hormondur. Hücrelerdeki glukoz, günlük yaşamımızı devam ettirmeyi sağlayacak enerji kaynağıdır. Pankreas bu görevini yerine getirmezse, kandaki fazla şeker, karaciğere depo edilir.

İnsülin olmayınca, besinlerle aldığımız şeker ve diğer besin unsurları, ihtiyaç duyan hücrelere giremez. Böylelikle, hücreler şekersizlik çekerken, kanda şeker normal değerlerin üstüne çıkar. Kanda şekerin çok artması, zehir etkisi ortaya çıkarır ve vücudun tüm hücrelerini tahrip etmeye başlar.

Şeker hastalığı nasıl ortaya çıkar?


Şeker hastalığı vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesine, vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar. Toplumun yaklaşık yüzde 6 ile 10′u şeker hastasıdır. İnsülin, pankreas denilen midemizin arkasında yeralan bir organımızdan kan dolaşımına verilir. Normalde vücuda yemeklerle aldığımız besinler parçalanarak, vücudun başlıca yakıtı olan şekere dönüştürülür ve kan dolaşımına geçerek kan şekerini yükseltir. Kan şekeri yükselmesi de pankreastan insülinin kana geçmesini arttırır. İnsülinde kanda dolaşan şekerin vücudumuzdaki hücrelere alınarak kullanılmasını ve vücudumuzun ihtiyacı olan enerjinin üretilmesini sağlar.

Şeker hastalığında yediğimiz besinlerle aldığımız ana enerji kaynağı olan şekeri vücudumuz insülin eksikliği nedeniyle yeterince kullanamaz. Çünkü şekeri kullanması için gerekli anahtar olan insülin eksiktir. İnsülin olmayınca, besinlerle aldığımız şeker ve diğer besin unsurları, ihtiyaç duyan hücrelere giremez. Böylelikle, hücreler şekersizlik çekerken, kanda şeker normal değerlerin üstüne çıkar. Kanda şekerin çok artması, “zehir” etkisi yapar ve vücudun tüm hücrelerini tahrip eder. Bu yüzden diyabet hastalığının tedavi süreci çok ama çok önemlidir.

Şeker hastalığının yaygın olan türleri…


İnsülin yokluğunda “insülin bağımlı (Tip 1 diyabet)” veya etkisinin azlığında “insüline bağımlı olmayan (Tip 2 diyabet)” ortaya çıkar.

Son dönemde bir grup hasta ise tip 1,5 diyabet (LADA) olarak sınıflandırılmaktadır.

Genellikle yaşam koşulları gelişmiş ülkelerde tip 1 diyabetli (juvenil diyabet) çocuk oranları daha yüksektir.

Tip 1 diyabet hastalığıyla 35 yaş öncesi karşılaşılır, ancak son dönemde genç yaş grubunda tip 2 diyabet de görülmektedir.

Tip 1 diyabette pankreasta bulunan insülin salgılayan hücrelerde otoimmünite ile (vücut kendi hücrelerini yabancı olarak algılıyor ve yok ediyor) hasar oluşmakta ve insülin üretimi sona ermektedir. İnsülin vücutta olmadığında şeker seviyesi kanda yükselmekte, sonra da idrarla atılmaktadır.

Diyabet tanısı , açlık kan şekeri 126mg/dl üzerinde ve/veya herhangi bir zaman şeker ölçümü 200mg/dl üzerindeyse konur. Belirtilerle beraber bu seviyedeki şeker düzeylerinde şeker yükleme testine gerek yoktur, önerilmez de zaten.

Tip 1 ve tip 2 diyabet nasıl ayırt edilir?


Bazı olgularda tip 1 ve tip 2 diyabet ayrımı için serum C peptid düzeyleri incelenir. Tip 1 diyabetlilerde C peptid düzeyleri çok düşük saptanacaktır.
Genelde olguların çoğunda belirtilerin başladığı 1 ay içinde tanı konur.

Daha az olguda, ailenin dikkatinden kaçarsa diyabetik koma tablosuyla acil polikliniklerine başvuruda tanı konur.

Yetişkinlerde en çok rastlanan diyabet türü hangisi?


Tip 2 diyabet ile genellikle 35 yaş sonrası karşılaşıldığından (tüm diyabetlilerin % 75 ‘idir) yetişkin tip diyabet olarak bilinir. Bu tip hastalıkta insülin üretimi kaybolmamakta ancak, insüline direnç gelişmektedir. Tedavide haplar kullanılarak bu direnç kırılmakta veya pankreastan insülin salınımı arttırılmaktadır. Ancak tip 2 diyabetlilerde hastalık ilerledikçe tip 1 diyabetliler gibi insülin ihtiyacı doğabilir.

Birçok çalışmada aşırı kilolu gençlerde tip2 diyabetli oranları artmaktadır.

Yaşam şekli ve diyet önemli faktörlerdir.

Şeker hastalığında yeni bir tür; Tip 1,5


LADA ise ( Tip 1,5 diyabet ) aslında yetişkin yaşlarda tanısı konmuş tip 1 diyabet hastasıdır. Uzun bir süre insülin salgıladıklarından (insülin eksikliği söz konusu) diyabet geç ortaya çıkmakta ve yanlışlıkla tip 2 diyabet tanısı konabilmektedir.

Diyabet (şeker hastalığı) ne sıklıkta görülür?


Diyabetli hasta oranları ülkeden ülkeye değişmektedir.Dünya genelinde okul çağı çocuklarda en sık karşılaşılan kronik hastalıklardandır.

Bir çocuğun yetişkin çağa gelmeden Tip 1 diyabete (juvenil diyabet) yakalanma oranı Amerika ve Kanada’da yaklaşık binde üç civarında hesaplanırken, elimizde ülkemize ait yeterli veri yoktur.

Tip 1 diyabet tanısı konulduğunda ne yapmalı?


Tip 1 diyabette tanı yeni konulduğunda, bir süredir yüksek seyretmiş glükoz seviyeleri nedeniyle daha yüksek dozlarda insülin gerekir. Yaklaşık bir haftalık süreden sonra ihtiyaç azalır. Tedaviyle normale getirilen şeker seviyelerinden sonra pankreas tekrar insülin üretmeye başlar ve böylece insülin ihtiyacı azalır.

İhtiyaç duyulan insülin 0.5 ünite/kg/gün dozlarına düştüğünde remisyon, balayı döneminden söz edilir. Bu dönemde vücuttan salgılanan insülin şeker kontrolünü kolaylaştırır. Hızlı etkili insülinler, sadece yemek öncesi verilerek ihtiyaç karşılanabilir. (Bazal ihtiyaç kendi pankreasından sağlandığı için)

İnsülinin, yağların yıkılarak yağ asitlerine dönüşmesi ve keton yapılmasını önleyici rolü vardır. Bu nedenle balayı dönemindeki şeker hastalarında diyabetik ketoasidoz riski azdır.

Diyabetlide Remisyon fazı (balayı dönemi) genellikle 3-6 ay sürebilir, bazen 1-2 yıla kadar uzayabilir. Bu fazın hiç görülmediği durumlar da olabilir. Daha küçük yaştaki çocuklarda remisyon daha kısa sürmektedir. En başından itibaren sıkı şeker takipleri pakreasın yükünü hafifleterek remisyon fazını uzatabilir. Ancak bu dönemin geçici bir iyilik hali olduğu unutulmamalıdır.

Diyabet te Remisyon sonrası yaşlara göre insülin ihtiyaçları;

Püberte öncesi 0.8-1.0ü/kg/gün seviyelerindeyken ,

püberteyle ihtiyaçlar artar ve 1.2 – 1.4ü /kg/gün seviyelerine yükselir

püberte sonrası da püberte önü seviyelere doğru geriler.
 

MURATS44

Özel Üye
ŞEKER HASTALIĞI ÇEŞİTLERİ NELERDİR?


Vücudun şeker yakmasında ortaya çıkan bozukluğun neden olduğu bir hastalıktır. Tıp dilinde diabet denir. Pankreas, kandaki şeker miktarını kontrol eden ve adına insülin denilen bir madde salgılar.

Pankreas bu görevini yerine getirmezse, kandaki fazla şeker, karaciğere depo edilir.

Şeker hastalığı vücudumuzda insülin hormonunun hiç üretilememesine, vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar üretilememesi, ya da üretilen insülinin yeterince etki gösterememesine bağlı olarak ortaya çıkar. Toplumun yaklaşık yüzde 6 ile 10 ' u şeker hastasıdır. İnsülin pankreas denilen midemizin arkasında yeralan bir organımızdan kan dolaşımına verilir. Normalde vücuda yemeklerle aldığımız besinler parçalanarak, vücudun başlıca yakıtı olan şekere dönüştürülür ve kan dolaşımına geçerek kan şekerini yükseltir. Kan şekeri yükselmesi de pankreastan insülinin kana geçmesini arttırır. İnsülinde kanda dolaşan şekerin vücudumuzdaki hücrelere alınarak kullanılmasını ve vücudumuzun ihtiyacı olan enerjinin üretilmesini sağlar.

Şeker hastalığında yediğimiz besinlerle aldığımız ana enerji kaynağı olan şekeri vücudumuz insülin eksikliği nedeniyle yeterince kullanamaz. Çünkü şekeri kullanması için gerekli anahtar olan insülin eksiktir. İnsülin olmayınca, besinlerle aldığımız şeker ve diğer besin unsurları, ihtiyaç duyan hücrelere giremez. Böylelikle, hücreler şekersizlik çekerken, kanda şeker normal değerlerin üstüne çıkar. Kanda şekerin çok artması, “zehir” etkisi yapar ve vücudun tüm hücrelerini tahrip eder. Tahrip konusuna yazının ilerleyen bölümlerinde tekrar değinecegiz insAllah.

Kimler şeker hastalığına daha meyilli?


Belki bunu cevaplamadan önce, şeker hastalığının 2 tipinin olduğunu hatırlatmalıyız.

Tip 1 Diabetes Mellitus:

Pankreasta insülin üreten hücrelerin harap edilmesi ile ortaya çıkar. Çoğunlukla vücudumuzun kendi savunma sistemi tarafından insülin üreten hücreler harap edilir. Bunun neticesinde vücutta insülin üretilemez. İnsülin olmadığı için şeker enerji üretiminde kullanılamaz. İnsülin olmadığı sürece kan şekeri yüksek kalır. Tip 1 dediğimiz, “genç tipi” şeker hastalığı 10-14 yaş civarında ortaya çıkar.

Tip 2 Diabetes Mellitus:

Pankreastan kana yeterince insülin salgılanamaması veya üretilen insülinin vücutta yeterince etki gösterememesi ile ortaya çıkar. En sık görülen diyabet (şeker hastalığı) tipidir. Genç insanlarda da görülebilmesine rağmen genellikle bu Tip 2 dediğimiz “erişkin tipi” şeker hastalığı 40 yaşın üstünde görülür. Erişkin tipi şeker hastalığı, tüm şeker hastalarının yaklaşık %90’ını oluşturur.

Bazı kişiler şeker hastalığına daha yatkın. “Risk faktörü” dediğimiz özellikleri taşıyanlar diabete daha çok yakalanıyorlar:

Bunlardan ilki, ailede ve kan yakınlarımızda şeker hastalarının bulunması.

İkincisi kilo fazlalığı ve şişmanlık.


Kilo kadar önemli bir başka faktör de, yağın vücutta daha çok nerede toplandığı. Kilo normal bile olsa, bel çevresi 102 cm’i aşan erkekler ve 88 cm’yi aşan kadınlar çok riskliler. Bel çevresi 94 cm’yi aşan erkeklerle, 80 cm’yi aşan kadınlar ise dikkat etmek zorundalar.

Ne kadar hareketsizseniz o kadar risk altındasınız.

Yüksek tansiyonlularda ve kolesterol sorunu olanlarda; gebeliğinde şeker sorunu (gestasyonel diabet) yaşayanlarda şeker hastalığı daha çok görülüyor.
Son risk faktörü de yaş. Yaş arttıkça risk artıyor. Fakat çağımızda şeker hastalığı salgın denilecek oranlarda arttı, bu da hastalığa yakalanma yaşını epey aşağılara çekti.

Bu hastalığın belirtileri nelerdir?


Hastalığın başlangıcında çok yemek ve su içmek ihtiyacı vardır. İdrar miktarı da artar. Kadınların idrar yapma yerlerinde kaşıntı vardır. Ayrıca devamlı yorgunluk hali görülür. İleri safhada devamlı baş ağrısı, el ve ayak titremeleri, iştahsızlık, aseton kokusuna benzer nefes kokusu, ter kokusu, adele krampları, hafıza zayıflığı, kısmi veya tam felç, iyileşmeyen yaralar ve uykuda sayıklama görülür.

Tekrar etmek gerekirse:

Ağız kuruluğu ve çok su içme
Çok idrara çıkma, gece çok idrara kalkmak
Açlık hissinin fazlalaşması ve çok yemek yeme Halsizlik
Zayıflama
Bulanık görme
Ciltteki yaraların veya kesiklerin yavaş iyileşmesi
(Kadınlarda) Vajinal kaşıntı

Şeker hastalığı tanısı nasıl mümkündür?


Bunlardan üç tanesi önemli. İlki ve en kolayı, kan şekerine açken bakmak. (Açlık Kan Şekeri) Sonuç şayet 110-125 arası ise gizli, 126 ve üstü ise açık şeker hastası sayılabilirsiniz.

İkincisi, “şeker yükleme testi” dediğimiz bir testle, tokken kan şekerine bakmak. 2 saatlık bu test sırasında, şekeriniz 140-199 arasında değerlere sahipse gizli, 200 ve üstü ise açık şeker hastalığınız var demektir.

Sonuncusu da, idrardaki kan şekerinin ölçülmesi.

TEDAVİ


Sağlıklı bir yaşamın 4 şartı vardır;
Dengeli beslenme,
Fiziksel egzersiz,
İyi bir tıbbı yardım ve kişisel kontrol,
Sağlıklı sosyal hayat.
Bu hastalığın tedavisi şayet diyet ve egzersiz ile kontrol altina alinamiyorsa o zaman oral diyabet tedavisi ve disaridan alinan insülin gereklidir.

Oral Diyabet Tedavisi


İnsülin üretimi olan kişilerde kan şekerini düşürür.
Sadece diyet ve egzersizin işe yaramadığı durumlarda bir alternatiftir.
Diyet ve egzersizin yerini tutmaz.
Kombinasyon halinde verilebilir.

İnsülin


Tip 1 diyabetliler her gün insülin kullanmalıdır.
Gestasyonel diyabet’i olan kadınlar diyet’in tek başına yeterli gelmediği durumlarda insülin kullanabilir. Oral ilaç tedavisi hamilelik süresince kullanılamaz.
Kan şekerini oral tedaviyle daha fazla kontrol altında tutamayacak Tip 2 Diyabetliler.
Sindirim sırasında zarar göreceğinden hap formunda alınmamalı.
Bütün bunlar biraz çaba ve iyi bir destek ile elde edilebilir.
Diyabet yaşam boyu devam eden ciddi bir durumdur. Kontrol altına alınabilir fakat iyileşmez.

Şeker hastalığının komplikasyonlari nelerdir?


Yukarida değindiğimiz bu tahribat olayı, çok yavaş ama “kararlı”dır. Yavaşlık, “düzeltme fırsatı” açısından iyidir. Ama kötü yanı, şeker hastalarında şekerin önemli bir zararının olmadığı hissini yaratması ve hastalıkları konusundaki vurdumduymazlıklarını artırmasıdır. Oysa şeker, “azimli bir düşman” gibi, vücudu içten içe, sessizce çürütür. Bu çürüme hem yaşam kalitesini bozar, hem ömrü kısaltır.

Tahribatın etkilemediği organ yok gibidir. Ama en büyük tahribat, damarlarda olur. Erişkinlerdeki görme kaybının başlıca nedeni şekerdir. Ayrıca katarakta ve glokom dediğimiz göz tansiyonuna da yol açar. Böbrek yetmezliği ve üreminin en önemli nedenlerinden biridir. Şeker hastaları, koroner kalp hastalığına ve felce 2-4 kat daha fazla yakalanırlar. Gangren yüzünden ayak-bacak kesilmesine neden olabilir. İsteksizlik, sertleşmeme gibi cinsel işlev bozukluklarıyla karşımıza çıkabilir. Sinir tahribatı yüzünden his kusurları, mide-barsak sorunları gelişir. Pek çok cilt hastalığına çanak tutar.

Son olarak tedavi altinda olanların dikkat etmesi gereken hususları belirtelim.


İki çeşit şeker koması vardır:

Diabetik Koma:

Daha ziyade şeker hastalarında görülür. Nedeni, insülin verme zamanını geçirmek, gerektiğinden az miktarda insülin vermek, bağırsak iltihabı, bademcik iltihabı, grip veya iyileşmeyen yaralardır.

Şeker Eksikliği Koması:

Tıp dilinde hipoglisemi adı verilen bu çeşit koma, terleme, titreme, çırpınma huzursuzluk, şiddetli açlık, ve aşırı duygusallıkla başlar. Nedeni, fazla miktarda insülin vermek veya çok miktarda karbonhidratlı yiyeceklerle beslenmektir.

Şeker hastaları haftada en az iki kere ılık banyo yapmalıdır ve sonra da vücutlarının her tarafını ılık bir havlu ile ovmalıdır. Kabız veya ishal olmamalıdırlar. Perhiz yapmalıdırlar. Erken yatıp erken kalkmalıdırlar. Ağız, boğaz ve diş sağlığına aşırı özen göstermelidirler. Masaj, beden hareketleri ve açık havada yürüyüşü ihmal etmemelidirler.

 

MURATS44

Özel Üye
Şeker ( Diyabet ) Hastalığının nedenleri

ŞEKER HASTALIĞININ NEDENLERİ NELERDİR?


Yaygın bir görüş olarak, şeker hastalığının her iki türünün de kalıtımsal, yani doğumsal olduğu kabul edilmektedir. Tip I, insüline bağımlı şeker hastalığında genetik olarak yatkınlığın yanı sıra hastalığa yol açan bir etmen olmalıdır. Bunlar içinde en sık olanları:

-Bir tür viral enfeksiyon
-Çevresel faktörler
-Stres
-Yaşanılan yer’dir. (Örneğin şeker hastalığı en çok Avrapa’da görülmektedir.)

Tip II, insüline bağımlı olmayan şeker hastalığında hastaların % 80'i aşırı kiloludur ve şişmanlık insülin direncini arttırır.

Yine stres, yaşam tarzı, yaş da hastalığın ortaya çıkışında önemli etmenlerdir.

Tip II Diyabette, çoğu vakada genetik bir bağlantı vardır.

Ailede birisinin hastalığa daha önce yakalanmış olma ihtimali yüksektir.

Tip I ve II de tedavi yaklaşımı nasıldır ?

Tip I, yani insüline bağımlı diyabette tedavi stratejisi, insüline dayalıdır.

Yani vücutta hiç olmayan insülini dışarıdan vermek gerekmektedir.

Şu an itibariyle insülini enjeksiyon yoluyla verebiliyoruz. İleride belki başka yollar uygulamaya girebilir. Şu an geçerli insülin rejimi, yemeklerden önce yapılan kısa etkili insülin (3 öğün) ve gece yatmadan önce uygulanacak uzun etkili insülinden oluşmaktadır.

Tip II, yani insüline tam bağımlı olmayan diyabette tedavinin en önemli kısmı diyet olmaktadır. Diyete özen gösterilmezse tedavi etkili olmaz. Bu nedenle:

- Kilo kontrol altında tutulmalı,
- Şeker ve makromoleküllü karbonhidratlardan elden geldiğince kaçınılmalı,
- Doymuş yağdan zengin besinler kısıtlanmak,
- Proteinler, alınan toplam kalorinin %15'ini geçmemelidir.

Tek başına diyetle kan şekeri düşürülemeyen hastalarda, oral antidiyabetik ilaçlar kullanılır. Bunlarda en yaygın kullanılan, sülfonilüre ve metformin grubu ilaçlardır. (Metformin grubu ilaçlar, karaciğerin açlık döneminde saldığı şeker miktarını azaltırlar. Sonuç olarak kan dolaşımından hücrelere şeker geçişi için daha az insüline ihtiyaç duyulur.)

doktorlar artık şeker haplarının yeterli olmadığım, insüline geçmem gerektiğini söylüyorlar. Ben de insüline alışmak istemiyorum. İnsülin kullanmasam olur mu ?

Öncelikle alışmak istemediğinizi söylediğiniz insülin, insanlar için hayati bir hormon. Eğer vücudunuzda hiç yoksa, yapılacak tek şey, onu dışarıdan vermek olacaktır.

Kaldı ki insülin, insanın yabancı olmadığı, normalde kendisinde olan bir hormondur. O nedenle erişkin tip diyabeti olan bir hasta, kabaca ortalama 10 sene oral antidiyabetikle tedavi olduktan sonra, şeker haplarının etkisiz kalması sonucu, insüline geçmek zorunda kalacaktır.

Fazla kilolu, şeker hapları kullanan diyabet hastasıyım. Şekerimi en iyi şekilde kontrol edebilmem için, ne gibi önerilerde bulunursunuz ?
Şeker hastalığında genel kural, kendi kendini tedavi edebilmektir. Kendi kendini tedavinin de püf noktası, sağlığınızı korumak için yaşamınızda bazı değişiklikler yap*maya gerçekten istekli olmaktır.

Şeker kontrolünü, en iyi şekilde yapmanıza yardımcı olacak bir çok doğal yöntem vardır. Bunları aşağıdaki başlıklar altında sıralayabiliriz:

-DİYET
-EGZERSİZ
-STRES KONTROLÜ

Bu görüşler ışığında, sizlere dengeli bir diyet ve egzersiz yapmanızı tavsiye ederim. İnsüline bağımlı olmayan şeker hastalarının çoğu, fazla kilolu olduğu için, insülinin vücutta aktif olarak kullanılması zorlaşır.

Bu yüzden ideal kiloya ulaşılması; sadece şeker hastalığının kontrolü için değil, aynı zamanda gelecekteki komplikasyonları geciktirmesi bakımından da önemlidir.
 
Son düzenleme:

Deniz Feneri

Yeni Üyemiz
En kötü hastalık şeker :( her hastalık bir organı etkilerken şeker tüm vucudu mahfediyor :( Allah acil şifalar versin tüm şeker hastalarına.artık küçücük yavrularda bile var :(
 

MURATS44

Özel Üye
Şeker ( Diyabet ) Hastalığı- Şişmanlık ve Diyabet

Şeker hastalığı şişmanlarda neden daha fazla görülmektedir?

Aşırı kilolu insanlarda “diyabetes mellitus” adını verdiğimiz yetişkin tipi şeker hastalığı görülme riski, kilosu normal olan kişilere göre yaklaşık 4 kat daha çoktur. Tip 2 diyabet hastalarının %60-90′ı şişman olurlar. Normal şişmanlıkta olan kişilerde, kilosu normal olan kişilere göre şeker hastalığının görülme sıklığı 30-40 kat artmaktadır.

Şeker hastalığının şişmanlarda gelişimine sebep olan üç ana neden bulunur. Bunlar; kandaki insülin hormonunu düzeyinin yüksekliği ve etki gösterememesi, kandaki yağ oranının fazla oluşu ve yağ hücrelerinden şeker hastalığına neden olan bazı hormonların aşırı derecede salgılanmasıdır.

Bunın dışında şişmanlığın şiddeti arttıkça, şişmanlık kalış süresi uzadıkça ve hızlı bir şekilde kilo artışı durumunda şeker hastalığına yakalanma riski artmaktadır. Vücutta bulunan yağların midenin ve iç organların etrafında toplandığı erkek türü şişmanlı, şeker hastalığına yakalanma açısından daha büyük risk taşımaktadır. Bu tip şişmanlaığı olanlar şeker hastalığına diğer kişilere göre daha kolay yakalanmaktadırlar.

Şişmanlar şeker hastalığı gelişimininin önüne geçmek için ideal kilolarına ulaşıncaya dek zayıflamalı, sağlıklı ve düzenli beslenmeli, yani lif oranı bakımından zengin olan sebze ve meyveleri fazla yemeli, unlu ve şekerli besinleri az miktarlarda tüketmeli, sıvı yağ kullanmalı ve ayriyetten günde en az 30 dakika yürüyüş yaparak fazla kalorini atmalı ve vücut direncini artırmalıdır.
 

MURATS44

Özel Üye
Şeker ( Diyabet ) Hastalığı ve Bitkisel Tedavi

Diyabet Hastalığı için Faydalı Bitkiler ve Doğal Tedavi

Şeker Hastalığının (Diyabet) tedavisinde, tıbbi bitkilerden elde edilen geleneksel ilaçlar dünya nüfusunun yaklaşık %60 tarafından kullanılmaktadır. Bu makalede diyabet tedavisinde kullanılan şifalı bitkilere, özellikle de Hindistan geleneksel diyabet tedavisinde kullanılan şifalı bitkilere yer verilmiştir. Diyabet (Şeker Hastalığı) farklı ülkelerde çeşitli kesimlerden birçok insanı farklı şekilerde etkileyen önemli bir insan rahatsızlığıdır.

İstatistikler, şeker hastalığının, Hindistan’da özellikle de kentsel alanlarda, önemli bir sağlık sorunu olduğunu gösterimektedir. Diyabet ve sekonder komplikasyonların kötü etkilerini azaltmak için çeşitli yaklaşımlar olmasına rağmen, bitkisel formüller daha az yan etki ve düşük maliyeti nedeniyle tercih edilmektedir.

Bu makalede, Kanıtlanmış antidiyabetik ve diyabet tedavisinde kullanılan bitkisel ilaçlar, bu bitkilerin yararlı etkilerinin bir listesi derlenmiştir. Şeker hastalığının tedavisinde kullanılan şifalı bitkiler arasında, Akasya ağacı: (Babhul), Aegle marmelos (Bengal Ayvası), Allium cepa (soğan), Allium sativum: (sarımsak), Aloe Vera ve Aloe Barbadensis, Caesalpinia bonducella, Capparis desidua, Coccinia indica, Eugenia jambolana (Hint bektaşi üzümü), Mangifera indica (Mango), Momordika (acı kabak), Ocimum basilicum (Fesleğen), Phyllanthus amarus (bhuiawala), Pterocarpus Marsupium, Trigonella foenum graecum: (çemen otu), Tinospora cordifolia: (Guduchi) yer verilmiştir. Diyabet ve komplikasyonlarının gelişiminde antioksidan özelliklere sahip antidiyabetik bileşikler çok önemlidir. Bu nedenle bu tıbbi bitkilerin antioksidan etkileri hakkında bilgiler de yer almaktadır.

Son birkaç yıldır bitkisel ilaçlar ve bu ilaçların kullanım alanında üstel büyüme olmuştur. Doğal kaynaklı tedavi yöntemleri daha az yan etkileri nedeniyle gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde popülerlik kazanmaktadır. Kullanılan birçok geleneksel ilaçlar şifalı bitkiler, mineraller ve organik maddelerden türetilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünya çapında tıbbi amaçlar için kullanılır 21.000 bitki belirtilmiştir. Bu türler arasında 150 tür oldukça büyük bir ölçekte ticari olarak kullanılanmakta ve bu bitkilerin büyük çoğunluğu da, Hindistan’da bulunmaktadır. Hindistan, tıbbi amaçlı bitkilerin en büyük üreticisi ve dünyanın botanik bahçesi olarak adlandırılırmaktadır.

Diyabet ve Önemi


Diyabet, kan şekeri ile karakterize karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasının kronik bir hastalığıdır. Diyabetin küresel prevalansı 1995 yılında %4 iken, bu sayının 2025 yılında %5,4 'e artacağı tahmin edilmektedir. Son on yılda Hindistan’da yapılan çalışmalar, kentsel nüfusun artmasıyla, diyabet prevalansınında hızla arttığını göstermiştir. Hindistan’da diyabetli yaklaşık 33 milyon yetişkin var olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayının 2025 yılına kadar 57,2 milyon olması muhtemeldir.

Diyabet insülin yetersizliği ile ortaya çıkan metabolik bir işlev bozukluğudur. Diyabetik belirtiler şunlardır: Kan şekerinin yüksek düzeyi nedeniyle olağandışı susuzluk, sık idrara çıkma, aşırı açlık ve kilo kaybı, bulanık görme, bulantı ve kusma, aşırı halsizlik ve yorgunluk, sinirlilik ve ruh hali değişiklikleridir.

Diyabet rahatsızlığı çeşitli komplikasyonlara yol açan çok faktörlü bir hastalıktır ve bu nedenle bir çok tedavi yaklaşımı gerektirir. Diyabet hastalar ya yeterince insülin salgılamaz ya da hücreler insüline yanıt vermez. İnsülin eksikliği durumunda, hastalara insülin enjeksiyonları verilmiştir. İnsülin enjeksiyonlarının, hipoglisemi, kilo alımı, mide-bağırsak bozuklukları, karaciğer toksisitesi gelişimi gibi yan etkileri ve yüksek maliyet nedeniyle bazı sınırlamaları vardır.

Şifalı bitkiler diyabet tedavisi ve diyabet komplikasyonlarını için alternatif tedavi yöntemlerinden biridir. Diyabet için 400'ün üzerinde geleneksel bitki tedavisi bildirilmiştir. Bazı bitki özlerinin diyabet hastalığının hipoglisemik etkisi üzerinde olumlu olduğu insan ve hayvan modellerinde teyit edilmiştir. Diyabet Dünya Sağlık Örgütü Uzmanlar Komitesi geleneksel şifalı bitkilerinin çok daha fazla araştırılması gerektiğini tavsiye etmiştir.

Diyabet ve diyabetik komplikasyonlar için önerilen pek çok bitkisel ilaçlar vardır. Şifalı bitkiler bu formülasyonların ana maddelerini oluşturur.

Akasya arabica: (Babul chall kabuğu)


Özellikle Hindistan tüm doğasında bulunur. Akasya Bitki özü insülin serbest bırakmak için salgılatıcı olarak hareket ederek, antidiyabetik bir madde olarak görev yapar. Akaya ağacının toz haline getirilmiş tohumları pankreatik beta hücrelerinden insülin salınması başlattığı deneyler neticesinde kanıtlanmıştır.

Aegle marmelos: (Bengal Ayva, Altın elma, Bael veya bilva)

Aegle marmelos, bael olarak da bilinir, Bengal ayvası, altın elma, taş elma, ahşap elma gibi Hindistan yerli ağacının bir türüdür. Hindistan ülke genelinde kutsal bir ağaç olarak kabul edilir. Hindular, Aegle marmelos meyvelerini geleneksel tıp tedavisinde gıda olarak kullanır. Aegle marmelos ağacının yapraklarından elde edilmiş sulu ekstre sindirim sistemini geliştirir ve kandaki şeker seviyesini ve üre serum kolesterolünü düşürür.

Soğan (Allium cepa)


Soğanda bulunan çeşitli eter çözünürlerinr yanı sıra, kuru soğan tozu, çözünmeyen fraksiyon özelliği ile anti-hiperglisemik aktivite gösterirler. Soğanın ayrıca antioksidan ve hipolipidemik etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Diyabetik hastalara 50 g. soğan suyu tek bir oral doz verilmiş ve kan şekerinin önemli ölçüde kontrol altına alınmasının yanı sıra önemli ölçüde postprandiyal glukoz düzeyleri de kontrol altına alındığı gözlenmiştir.

Sarımsak (Allium sativum)


Sarımsak uzun ömürlü bir bitkidir, kükürt ihtiva eden bileşikleri ile keskin kokulu ve önemli bir hipoglisemik etkiye sahip olduğu kanıtlanmıştır. Bu etkinin, pankreatik beta hücreleri veya insülini arttıran hepatik metabolizmaya bağlı olduğu düşünülmektedir. Sarımsak homojenatı (10 ml/kg/gün) ile beslenmiş diyabetik tavşanlarda insulin önemli ölçüde artmış, hepatik glikojen, serbest amino asit içeriği ve açlık kan glukozu azalmıştır. Sarımsak yağında insülinden daha iyi kontrol edilen bir lipid peroksidasyonu ihtiva eden amino asit vardır bu diyabetik semptomlar en aza indirdiği gözlemlenmiştir.

Aloe Vera


Aloe, uzun bir zamandır çok amaçlı popüler bir doğal tedavi ilacı olarak kullanılmaktadır. Bitki Jel ve lateks olarak iki temel ürüne ayrılabilir. Aloe vera jeli, yaprak hamuru veya zamkından, aloe lateks denilen, aloe suyu ise dış deri altındaki süngerimsi tabakadan elde edilir. Aloe zamk özü, diyabetik farelerde glukoz toleransı arttırdığı ve hipoglisemik etki gösterdiği kanıtlanmıştır. Diyabet semptomlarından biri olan geç yara iyileşmeleri Aloe vera ile en aza indirilmiştir.
Bektaşi Üzümü (Eugenia jambolana)

Hindistan’da Bektaşi üzümü çekirdekleri diyabet için kullanılır ve diyabet için bir çok bitkisel formülasyonların önemli bir bileşenini oluşturur. Sulu ve alkollü özü, liyofilize tozunun antihiperglisemik etki gösterdiğ ve kan şekerinin azalmasına neden olduğu sanılmaktadır. Bektaşi üzümü çekirdeği özü, hafif diyabetli hastalarda (plazma şekeri 180 mg/dl) yüzde 73.51 oranında azalma, orta derecedeki diyabet hastalarında (plazma şekeri 280 mg/dl) yüzde 55.62 oranında, ağır şeker hastalığı (plazma şekeri 400 mg/dl) yüzde 17.72 oranında kan şekeri seviyesini düşürdüğü gözlenmiştir.

Acı Kabak (Momordika)


Acı Kabak (Momordica charantia) Hindistan ve diğer Asya ülkelerinde yaygın antidiyabetik bir antihiperglisemik madde olarak kullanılır. Acı kabağın tohum, yaprak ve tam bitki özleri, çeşitli hayvan modellerinde, hipoglisemik etkiye sahip olduğu kanıtlanmıştır. Acı kabak meyvesi, tohum ve dokularından elde edilmiş polipeptit subkutan olarak diyabetik hastalara uygulanmış ve önemli bir hipoglisemik etki göstermiştir.

Mango (Mangifera indica)


Bu bitkinin yaprakları, Nijerya halk hekimliğinde antidiyabetik bir madde olarak kullanılmaktadır. Yapılan deneylerde mango suyunun diyabetik hastalarda kan glukoz düzeyini değiştirmemiştir, ancak lifli extresi kullanıldığında, Antidiyabetik etkinlik görülmüştür, yapılan araştırmalar sonucu, mangonun bağırsaklarda glikoz emilimini en aza indirdiği ve kan şeker seviyesini kontrol edilmesine yardımcı olduğu belirlenmiştir.

Fesleğen (Ocimum)


Genellikle Tulsi olarak bilinir ve antik çağlardan beri, bu bitki tıbbi özellikleri ile tanınır. Yaprakları ve sulu ekstresi ile diyabetik hastalarda kan şekeri seviyesinin azalmasına neden olur. Bu bitki aynı zamanda antiasthemitic, antistres, antibakteriyel, antifungal, antiviral, antitümör, gastrik antiülser,antioksidan, mütajen ve immünostimulandan etkilere sahip olması nedeniyle Diyabet semptomlarının en aza indirilmesinde mucizevi bir etkiye sahiptir.

Çemen (Trigonella foenum graecum)


Tüm Hindistan üzerinde bulunur ve çemen tohumu genellikle Hint baharat sektörünün en önemli unsurlarından biri olarak kullanılmaktadır. Çemen tohumu içeriğindeki bir amino asit nedeniyle diyabetik insanlarda insülin salınımının artması neden olur.

Ünlü İslam alimleri şeker hastalığının böbrekler nedeniyle ortaya çıktığını söylemiş bu konuda bazı öneriler sunmuştur. Kısaca bu bitkisel önerilere göz atmak gerekirse,

*Şeker hastalarının kekik çayı içmesi gerekmektedir. Tansiyon hastaları, hamilelerin, tedavi gören hastaların tüketmemesi önerilir. Doktorunuzun bilgisi dışında kullanmayınız. Kekiği sıcak suyun içine attıktan sonra 10 dakika bekleyin. İyi bir demleme için altın kural, su kaynarken değil, kaynaması dindikten sonra kekiği suya eklemenizdir. Demlenmesini bekleyiniz. İdeal süre 8-10 dakikadır.
*Hastalığın tedavisinde her gün 5 adet ceviz tüketilmelidir. Bu tüketim sonucunda hastalık ilerleme kaydetmemektedir.
*100 gram kadar çam sakızı, 100 gr çörek otu, 100 gr arpa ve buğday, 4 fincan su ile birlikte karıştırılarak kaynatılır, karışım dört gün boyunca içilir. *Hastalık süresince yumurta, mercimek ve kuru fasulye tüketilmemelidir.

Şeker hastalığında kekiğin herhangi bir etkisi var mıdır?

Şeker hastalığının tedavisinde kekik kullanımı büyük öneme sahiptir. Kekik, kandaki şeker miktarının azalmasını sağlayarak şeker hastalığı tedavisinde kullanılan bitkiler arasında yer almıştır. Şeker hastalığının bir beslenme hastalığı olduğu unutulmamalıdır. Bu kapsamda hastaların dengeli ve düzenli bir biçimde beslenme alışkanlığı edinmesi, yağ, protein ve karbonhidrat dengesini doğru şekilde sağlaması gerekmektedir. Yağsız ürünler tüketmeye özen gösterilmeli, bol miktarda sebze tüketilmelidir. Özellikle lahana, tere, soğan, marul, salatalık ve turp tüketimi tavsiye edilmektedir. Bol miktarda baharat tüketimi tavsiye edilmektedir. Ancak dengeli ve düzenli tüketim gerçekleştirilmelidir. Baharat tüketimi, salgı bezlerinin daha aktif olarak çalışmasını sağlamaktadır. Şeker Hastalığına İyi Gelen Şifalı Bitkiler Şeker hastalığının tedavisinde çeşitli bitkisel tedavi yolları bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını incelemek gerekirse,

*İki bardan su içerisine bir kaşık kadar çemen eklenir. Kısık ateşte pişirilerek sabah kahvaltısından önce içilmesi tavsiye edilmektedir.
*Bir litre kaynar su içerisine bir yemek kaşığı kadar mersin yaprağı konulur. Yaklaşık 15 dakika kadar kaynatıldıktan sonra demlenir ve süzülerek yemeklerden önce bir bardak içilir.
*Bir çay bardağı sıcak su içerisine bir tatlı kaşığı kadar karadut yaprağı, hulasası konulmalıdır. Yemeklerden önce birer bardak tüketilmesi tavsiye edilmektedir.
*Böğürtlen, ada çayı ve at kuyruğu diğer bitkisel önerilerden bazılarıdır. Ayrıca bitkisel çaylardan zeytin yaprağı çayı da şeker hastalığı için önerilir.
DİKKAT
Hastalıkları tedavi etmek, 1219 sayılı Tababet Kanunu’na göre sadece hekimlerimizin görevidir. Bu sitedeki bilgiler sağlıklı yaşam tavsiyeleridir. Sitede yer alan kürler ve yazı içerisinde geçen bitkileri kullanmadan önce adı geçen bitkilerin yan etkilerine bakınız ve alerjiniz olup olmadığınızı kontrol ettiriniz.
Bitkilerden elde edilen geleneksel ilaçlar dünya nüfusunun yaklaşık %60 tarafından kullanılmaktadır. Şeker hastalığı tedavisinde kullanılan şifalı bitkilere, özellikle de geleneksel diyabet tedavisinde kullanılan şifalı bitkilere yer vermek istiyoruz.

Diyabet (Şeker Hastalığı) farklı ülkelerde çeşitli kesimlerden birçok insanı farklı şekillerde etkileyen önemli bir insan rahatsızlığıdır. İstatistikler, şeker hastalığının, özellikle de kentsel alanlarda, önemli bir sağlık sorunu olduğunu gösterilmektedir. Diyabetin kötü etkilerini azaltmak için çeşitli yaklaşımlar olmasına rağmen, bitkisel formüller daha az yan etki ve düşük maliyeti nedeniyle tercih edilmektedir. Diyabet ve komplikasyonlarının gelişiminde antioksidan özelliklere sahip antidiyabetik bileşikler çok önemlidir. Son birkaç yıldır bitkisel ilaçlar ve bu ilaçların kullanım alanında üstel büyüme olmuştur. Doğal kaynaklı tedavi yöntemleri daha az yan etkileri nedeniyle gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde popülerlik kazanmaktadır. Kullanılan birçok geleneksel ilaçlar şifalı bitkiler, mineraller ve organik maddelerden türetilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünya çapında tıbbi amaçlar için kullanılır 21.000 bitki belirtilmiştir. Bu türler arasında 150 tür oldukça büyük bir ölçekte ticari olarak kullanılanmakta ve bu bitkilerin büyük çoğunluğu da, Hindistan’da bulunmaktadır. Hindistan, tıbbi amaçlı bitkilerin en büyük üreticisi ve dünyanın botanik bahçesi olarak adlandırılmaktadır.
 

MURATS44

Özel Üye
Şeker ( Diyabet ) Hastalığı - Tetikleyen nedenler

Diyabet Olmamak Sizin Elinizde.


20 yıllık çalışmam sonucu, şeker hastalığının çok yönlü bir hastalık olduğu ve tedavisinde kan şekerini düşürücü ilaçlarla yapılan tedavinin tamamen oyalayıcı bir tedavi olduğunu, dışarıdan insülin vermek ise tamamen bozuk sisteme balyoz vurmak ve çözümsüzlük sürecine girmek olduğunu gördüm. • Yanlış beslenme şeklinin pankreası yorduğunu bilmeliyiz öncelikle.

• Sık sık beslenmenin hastalıkları başlattığını,
• Şekerli ve karbonhidratlı besinlerin insülin direncimizi bozduğunu,
• Tatlandırıcı katılmış besinler,
• Karışık yemek yeme kültürü,
• Gece yemek yeme alışkanlığı,
• Kızarmış yağların olumsuz etkisi,
• Kilolu olma durumu,
• Hızlı yemek yeme ve gıdaları tam çiğnemeden yutma,
• Uykusuz bir yaşam, stres faktörleri, şeker hastalığına zemin hazırlar.
 

MURATS44

Özel Üye
Şeker ( Diyabet ) Hastalığının zararları

Şeker hastalığı vücutta çeşitli arızalara neden olur, bu arızaların neden meydana geldiğini her hasta öğrenmeli ve bunları azaltma önlemlerini almalıdır.

1. KANIN ASITLIĞININ ARTMASI (KETOASIDOZ)


Bu arıza şeker hastalarında çok görülür. Zamanla iyi bir şekilde tedavi edilmezse, hastayı ölüme sürükleyebilir.Vücutta yağ ve proteinlerden şeker yapılması, kanda aseton miktarının artmasına neden olur. Aseton sinir sistemi için zehirdir.

2. ASETONUN KANDA ARTMASI


Hastada bulantı ve kusmaya neden olur. Bu nedenle hasta su içmez olur. Ayrıca kusma ve sık idrara çıkma ile hasta çok su ve tuz kaybeder. Hastanın vücudu susuz kalır, hastada kan dolaşımı zorlaşır ve komaya girer.

Komaya giren kimse 1–2 saat kendini kaybeder. Bazen, ağır bir üzüntü, ani bir şok, aşırı bir yorgunluk görülür. (Rafine şeker yeme hastanın komaya girmesine neden olabilir.)

Hasta komaya girmeden önce şu belirtilerle karşılaşır.

Gece gündüz yorgunluk hissi, uyuklama

Süratli zayıflama

Susuzluğun artması, açlık hissinin azalması

Bulantı kusma ve şiddetli karın ağrısı

Hasta ve etrafındakiler bu belirtileri iyi bilmeli ve hemen acil çaresi aranmalıdır, aksi halde hasta kısa sürede komaya girer. Hasta odası aseton kokar, zira hastanın nefesinde ve terinde aseton artmıştır. Hastanın gözleri solar, kalp atışları yavaşlar ve tansiyon düşer.

Vücutta su azaldığı için, idrara çıkma azalır. İdrarda şeker ve aseton çok fazladır. Kan muayenesi ile durum daha iyi anlaşılır.

• Kanda şeker oranı, 300 mg‘ı bulabilir, bazen geçer de.
• Alkali miktarı litrede 55’ den 20 ye düşmüştür.
• Kanın ph’sı 7,15 – 7,40 iken 7 nin altına düşer. (asitliği artar.)
• Aseton ve benzeri maddeler 1 litre kanda 6 mg iken 500 mg’a çıkabilir.

3. ASETONSUZ KOMAYA GIRME


Kan şekerinin normalin altına düşmesi sonucu komaya girme, şeker hastalarında sık görülür. Asetonsuz ve şeker düşmesiyle ilgili olmayan başka sebeplerden dolayı hasta komaya girebilir.

Bunlar;

A. Böbrekleri hasta olan şeker hastasının kanı asit olur ve komaya girebilir.

B. Şeker hastasının kanında süt asidi miktarı çok artar, bu da onun komaya girmesine sebep olabilir. Normalde 1 litre kanda 115 mg süt asidi vardır, şeker hastalarında bu miktar 3.000 mg. kadar çıkar ve hastayı komaya sokar. Bu durumbiguanide yapılı, ağızdan alınan diyabet hapı kullananlarda çok görülür.

C. Kan koyulaşması sonucu da şeker hastaları komaya girebilir. Özellikle de yaşlı şeker hastalarında bu çok görülür.

D. İyi tedavi edilmeyen şeker hastalarında kan damarları zarar görür ve beyin damarlarından bir kısmının bozulması sonucu, bazı şeker hastalarında vücudun sağ ve sol yarısına ağırlık, felç gelebilir. Bu tedavi edilmezse damarlardaki tahribat ilerler ve hasta tam felç olabilir veya komaya girebilir.

4. ENFEKSIYONLARA KAPI AÇILMASI


Şeker hastalarında enfeksiyonlara karşı direnç düşmüştür, bu da çeşitli bulaşıcı hastalıklara zemin hazırlar.

5. DERIDE:


Yer – yer ürtiker, dökülmeler, apseler ve dermatitler meydana gelir.

6. MUKOZA KISIMLARINDA:


Diş etleri, dudak iç kısımları, ağız içi, kadınlarda dış genital organlar enfeksiyona uğrar ve kaşınır. Erkeklerde ise testisler yoğun bir şekilde kaşınır.

7. İÇ ORGANLARDA:


Böbreklerde piyelonefrit, ateş, böbrek spazmı, sistit, böbrek yetmezliği, karaciğer ve safra kesesi iltihaplanması ve taş ağrısı, akciğer tüberkülozu çok sık görülür.

8. DAMARLARIN BOZULMASI


Şeker hastalığı damarları tahrip ettiği için dolaşım normal olmaz, bunun sonucu çeşitli organlar tam beslenemeyerek vakitsiz yaşlanır. Şeker hastaları tedavi edilmezse normal insanlara göre 10–20 yıl daha az yaşarlar.

9. ORGANLARDAKI BAŞLICA BOZULMALAR ŞUNLARDIR:


a. Damar sertliği : Şeker hastalarında damar sertliği süratle gelişir. Bunun sonucu çeşitli organlar beslenemez ve vakitsiz yıpranırlar.

b. Göz merceği : Göz merceği ve diz kıkırdağı gibi difüzyon suretiyle beslenen organlar tam beslenemez ve gözün görmesi azalır, kıkırdaklar zayıflar, disk kaymaları meydana gelir.

c. Deri : Cilt vakitsiz yıpranır ve canlılığını kaybeder. Cildin ve organların bazı kısımlarında dolaşım bozukluğu olduğu için kangren oluşur.

Şekerin yaptığı tahribat çoğu zaman kendini; vücutta sinir sistemi ve kan dolaşımı bozukluğu, kasların iyi beslenememesi ve hareket kısıtlılığı şeklinde gösterir.

Bunun sonucu bilhassa kaslarda ağrılar olur. Kalp damarlarının daralması ve tıkanması, anginal ağrılara, ayak ve ellerdeki damarların daralması da ayak başparmağında ve diğer parmaklarda şişmelere, kangrene ve önlenmezse bacak kesilmesine kadar gidebilir. Kol ve bacak damarlarında sertleşmeye bağlı kan dolaşımını azaltır ve yürürken bacaklara sık – sık kramp girer. Bu sırada ayaklar fazla üşür. Ayak tırnakları kalınlaşır ve ayak derisi kurur. Ayak ve ellerin beslenememesi bazen daha da ileri gider ve ayak başparmağı beslenemediği için kangren olur ve kesilir.

Uzun yıllar iyi tedavi edilmeyen şeker hastalarında bu olay çok görülür. Dizden aşağı kısımlarda yer – yer kangrenler olur. Şeker ağır bir hal alırsa ayak başparmağında başlayan kangren ilerler ve dizden veya belden aşağı bacağın kesilmesine neden olabilir.

d. Kalp Rahatsızlıkları : Şeker hastalarında kalp rahatsızlığı fazla görülür. Kalp damarlarının sertleşip daralması anginal ağrılara sebep olan koroner damar daralmalarına ve kalp krizine sebep olabilir. Kalp yetmezliği de sık görülür.

e. Beyin Dokusunda Meydana Gelen Tahribatlar : Beyin damarlarının daralması ve sonuçta da tıkanmasına bağlı felçlere, Alzheimer hastalığına, unutkanlığa, bunamaya neden olur.

f. Görme Bozuklukları : Şeker hastalığının en önemli zararlarından biri gözün retina tabakasını tahrip etmesidir. Ne kadar erken teşhis
edilirse o kadar kolay ilerlemesi durdurulabilir. Aksi halde körlüğe kadar götürebilir. Kanda şeker derecesinin düşük olması bu tahribatın ilerlemesini durdurur. Şeker hastalarında gözde katarakt sık görülür. Katarakta ameliyatla göz merceği alınır ve retina sağlıklı ise ameliyattan sonra hasta görebilir.

g. Böbreklerdeki Tahribatı : Şeker hastalarının böbreklerinde, renksiz bir tortu birikir, zamanla bu tortu böbreklerin süzme işlevi gören kısımlarının çalışmasını bozar, hastada albümin çıkmaya başlar. Daha sonra ödemler ve tansiyon yükselmesi olur. Şeker hastalarının çoğu üremiden ölür. (Kandaki protein dengesi bozulur, kanda albümin azalır buna karşılık globülin artar, daha sonra da kanda üre oranı artar.)
DİKKAT
Diyabet Hastalarının Kullandığı Tatlandırıcılar Böbreklerdeki Rahatsızlığın Daha da İlerlemesine Neden Olurlar. Diyabetin Daha da Derinleşmesine Sebep Olurlar.
h. Sinir Sistemindeki Tahribatlar : Şeker hastalarında sinirler doğrudan etkilenmez. Zira sinirler insülin olmadan beslenebilirler, fakat sinirleri beslemeye yarayan damarların bozulması sonucu, beslenemez ve dolaylı olarak tahrip olurlar. Bu yüzden diyabetliler sinirli ve öfkeli olurlar. Romatizma siyatik ağrıları artar.

Bilhassa bu ağrılar geceleri fazlalaşır. Sinirlerin vazife görememesi sonucu gözde, kollarda, mide ve bağırsaklarda çeşitli kaslarda felçler olur ve bu görülmeyen iç organ kaslarının yer – yer felç olması hastada; hazımsızlık, kabızlık veya göz kaslarının kısmi felcine bağlı gözünü oynatamama gibi sonuçlarla karşılaşılır. Ayak kemiklerinde bozulma ve çökmeler, baldır ve kalçalarda yağ birikimleri oluşur. Tüm bunlar, o bölge sinirlerinin tahrip olmasından ileri gelir.

I. Dişlerdeki Zararı:

Şeker hastalarında diş çürümeleri, apseler, diş eti iltihapları çok görülür. Tüm bu bozulmalar ve arızalar, şeker hastalığının zamanında tedavi edilmesi ile önlenebilir ve hasta sağlıklı bir yaşam sürdürebilir.



 
Üst Alt