C.D > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
CAMİDE KONUŞUP SOHBET ETMEK CAİZ MİDİR? Camide yapılan konuşma din ile ilgili ise ibadet olduğundan makbuldür Fakat dünyevi olup da bir kimsenin gıybet ve dedikodusu yapılmıyorsa mübahtır Gıybet ise haramdır: Hülasa camide yapılan konuşmnın helali helal, haramı haramdır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
CAMİDE YATMAK CAİZ MİDİR? İslam dininde caminin büyük bir yeri vardır Zikir, fikir ve ibadet yeri olduğu gibi Allah'ın münacatına mazhar olmak için ayrılmış mukaddes bir yerdir Bu itibarla zaruret olmazsa camide yemek yemek ve yatmak uygun değildir Ancak yabancıların camide yatmalarında beis yoktur Bunun için eskiden olduğu gibi bugün de hacılar Mescid-i Haram ile Mescid-i Nebevi'de istirahat edip yatarlar ve kimse de onlara mani olmaz
Bazı 'ulema camide yatmakta beis yoktur, yabancı (misafir) yatabildiği gibi yerli de yatabilir, diyor Mesela İbn Hacer şöyle diyor:
"Camide yatmakta beis yoktur, çünkü Suffa ehli daima camide oturup kalkarlardı” Selef-i salihinin bir kısmı camide yatmak herkes için mekruhtur, diyor
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
CAMİİ, MEDRESE VE DERNEK GİBİ TOPLUMA HİZMET EDEN MÜESSESELERE ZEKAT VEYA FİTRE VERİLİR Mİ?
Dört mezhebe göre zekat ve fitre, ancak Kur'an-ı Kerim'de zikri geçen sekiz sınıfın mevcutlarına verilir ve temlik edilir Başka yere vermek caiz değildir Kur'an'da zikri geçen sınıflar şunlardır: fakir, miskin, zekat memuru, mü'ellefe-i kulub, hürriyete kavuşmak için efendisiyle mükatebe akdını yapmış köle, borçlu, mücahid ve yolda kalmış kimselerdir Bu zamanda zekat memuru, mü'ellefe-i kulub ve mükateb olmadığı için beş sınıfa inmiştir Cami, medrese, okul ve dernek gibi müesseseler bunlardan olmadıklarına göre onlara zekat ve fitre vermek caiz değildir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
CAMİİ ALTIN SUYU İLE SÜSLEYİP, NAKIŞLI TAŞLARLA İNŞA ETMEK CAİZ MİDİR? Camii altın suyu gibi şeylerle süsleyip nakışlı taşlarla inşa etmek doğru değildir Cami'leri yapmaktan gaye Allah'a kulluk etmektir Gururlanmak ve kibirlenmek değildir Cemaata huzur verecek kadar geniş, yüksek ve havadar olması kafidir Fazla israfa kaçmak, mihrab ve kubbesini akıl ve hayale gelmeyecek nakışlarla nakışlayıp süslemek ve milletten toplanan parayı lüzumsuz yere harcamanın bir manası yoktur ve bu paralara yazık olur Zira bu milletin binbir ihtiyacı vardır Bunların en önemlisi Kur'an Kursu binasıdır Her caminin yanında mutlaka birer Kur'an kursu ve bir öğretmenin bulunması gerekir Kur'ansız ve terbiyeden mahrum bir nesil yetişiyor Buna ahemmiyet verip üzerinde duran da yoktur Nakış ve süse verilecek paranın buraya aktarılması lazımdır Nakış ve süs işi, hıristiyan ve yahudilerden gelmedir Peygamber (sav):
"Camileri çok yükseltmekle emrolunmadım Siz –zaman gelecek- yahudi ve hıristiyanlar gibi camilerinizi süsleyeceksiniz”
Başka bir hadiste de şöyle buyuruyor: "Halkın camileri yükseltip süslemekle böbürlenmeleri kıyamet alametlerindendir”
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
CAMİİ'DE CENAZE NAMAZINI KILMAK CAİZ MİDİR? Şafii mezhebine göre camii'de cenaze namazını kılmak sünnettir Çünkü, Beyza isminde bir sahabiye'niin bir günde iki oğlu vefat etmişti Ve Peygamber (sav) onların cenaze namazını camiide kıldırdı Hanefi mezhebine göre ise mekruhtur Ancak yağmur gibi bir mazeret veya namaz kılanların ayakkabıları müteneccis olursa camii'de cenaze namazını kılmakta beis yoktur Çünkü cenaze namazıyla diğer namazlar arasında hiç fark yoktur Sair namazlar temiz olmayan ayakkabıyla kılınmadığı gibi cenaze namazı da kılınmaz Maalesef buna dikkat eden ve bunu düşünen yoktur İbn Abidin bu hususta şöyle diyor: Birçok yerde cenaze, camiin dışında bırakılıp namazı kılınır Dışarısı kirli olduğu ve namaz kılanların ayakkabıları da temiz olmadığı için cenaze namazı fesada gider Bunun için böyle hallerde camiide cenaze namazını kılmakta beis yoktur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
CAMİLERDEKİ BİD'ATLAR Mahallemizdeki camide namaz bittikten sonra cemaat teker teker ellerini bağırlarına koyuyor ve imamı adeta selâmlayıp öyle ayrılıyorlar Imam da buna aynıyla mukabale ediyor Bu hareket doğru mudur? Değilse, böyle doğru olmayan cami içi hareketler nelerdir?
Yerleşen her bid'at karşılığında bir sünnet gider Bu gerçeği hiç unutmamak gerekir "Her bid'at da dalâlettir" "Resûlullah'ın getirdiği dinde bulunmadığı halde, dindenmiş gibi yapılan her davranış merduttur", yapanın yüzüne çarpılır Maalesef, camilerimizde, mescidlerimize çeşitli bid'atler işlenmektedir ve muhtemelen çoğu iyi niyetle yapılan bu bid'atlar, sünnetlerin oralardan çıkarılmasından başka da bir şeye yaramazlar Bunlardan bazılarını saymaya çalışalım
1 Dediğiniz gibi, namazdan sonra, Imam henüz mihrapta iken, eli göğüse getirmek suretiyle selâmlama faslı Bu, bid'atliğinin yanında başka dinlerde ibadet olan bazı haraketleri de akla getiriyor Ayrıca yapmayanlar, Imam efendiye dargınlığı var, zannedilecek diye sıkıntıya düşüyorlar Bu davranış namaz sonrası serbestliği ortadan kaldırarak, ibadete bir merasim havası veriyor
2 "Kâmetten" önce "Ihlas suresi" ya da daha başka şeyler okumak Camide Kur'an okumak ve dinlemek elbette güzel bir davranıştır ve bu sadece camiye de has değildir Ama sünnetle farz arasında, sanki namazın ya da müezzinliğin gereklerindenmiş gibi okunması bid'attır Bu tür okuyuşlar zaten kliseleşmis hale geldikleri için kimse onları, şuuruna vararak Kur'an gibi dinlememektedir Bazı yerlerde buna başka ayetler veya başka sureler de eklenir Bunların bid'at olduğunun en açık delili; bunlara alışılan camilerde bir defa terkedilecek olsalar, hemen tepki görmeleriyle müezzinliğin eksik olduğu sanılmasıdır
3 Farzdan sonra müezzinlerin -Istanbul'un bazı büyük camilerinde olduğu gibi- koro halinde tesbihleri okumaları, "âmin, âmin, âmin" diye bağırmaları, mesnun ve me'sür olmayan bir takım nakaratlar söylemeleri, Hatta "Ayetel-Kürsî" ve herkesin kendi başına yapması gereken tesbihati yüksek sesle ve bağırarak okumaları, böylece cemaati bunları okumaktan mahrum etmeleri ve onları kendi gürültülü seslerini dinlemek zorunda bırakmaları 4 Namazlardan sonra, namazın bir tetimmesi olarak, herkesin herkesle musafaha etmesi Musafaha aslında sevgi doğurucu bir sünnet olmakla beraber, namazlardan sonra, namazın bir parçası ve bütünleyicisi gibi icra edilmesi, ibadete bir katma anlamı taşıdığından bid'at olmuş olur5 Cumanın iç ezanından önce çeşitli salatü selamlar ve temennalar okumak6 Erzurum ve havalisinde olduğu gibi, ezanlardan sonra "salâ" okumak (Bunun bid'at haline geldiğinin güzel bir delili, bir hatıramdır: 70'li yılllarda Erzurum'da talebe iken, bir gün müezzin bulunmadığı için, muhterem Hocam Mehmet Tavlas'ın imamlık yaptığı Gez Camiinde bir ezan okumuş ve beceremem endişesiyle "sala"yı terketmiştim Namazın hemen peşinden ve caminin içinden cematten biri tarafından "Sen bu dini bozmak mı istiyorsun!?" diye ciddi bir hücüma uğradım Milletin araya girmesiyle tartaklanmaktan kurtuldum) Bunlar camilerimizde işlenen bid'atların ilk aklımıza gelenleridir Başka münasebetle, başkalarından da söz edeceğiz Ancak şunu da bilmek gerekir ki, Kâtip Çelebi'nin de israrla anlatmaya çalıştığı gibi, avam bunlara farzdan daha çok değer verirler ve kaldırılmalarına asla müsaade etmezler Bu yüzden adeta "dinde devrim" gibi gelecek tarzda bunların üzerine sertçe gitmeli, şuurlu imam ve müezzinlerin bunları yavaş yavaş, tedricen kaldırmaları gerekir Bir büyüğümüzün dediği gibi, "Bunlar folklor müslümanlığı çıkıncaya kadar olmayan, ondan sonra ortaya çıkan adetlerdir" Ve ibadetlerin adeta dönüşmüşlüğünü gösterirler Bu konularla ilgili olarak şu kaideyi akılda tutmak yararlı olur: "Eşyada aslolan ibahadır, ibadetlerde aslolan ise men'dir Çünkü ibadet koyma yetkisi sadece şarı'e has bir keyfiyettir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
CAMİERİN ESKİMİŞ HALILARINI KULLANMAK Bir hayırsever, camimizi tek tip hali ile donattı Eski halilalar da fazlalık olmuş oldu Bu halıları imamların, müezzinlerin kullanması, ya da talebe evlerine verilmesi veya satılması caiz olur mu?
Camilere bağışlanan halı, kilim, avize ve benzeri şeyler, ihtiyaç duyulmaz ve kendilerinden yararlanılmaz hale gelince; Imam Muhammed'e göre sahiplerin ya da sahiplerinin varislerine iade edilir Imam Ebu Yusufa göre başka bir mescide nakledilir (Bk Ekmeleddin el-Baberti, el-Inaye; Ibn Hümam, Fethu'l-Kadir VI/236 ) Halı, kilim, avize vBulletin gibi gereçlerde Imam Muhammed'in, yıkılan mescidin bizzat kendisi enkazı konusunda da Imam Ebu Yusuf'un görüşüyle fetva verilir (Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkhu'l-Islamî VN/220; Fetava-yi Hiniye N/458) Buna göre sözü edilen eski halıların sahipleri biliniyorsa onlara, ölmüşlerse varislerine verilmelidirler Bilinmiyorlarsa onların hayrına müslüman talebe evlerine verilebilir Ancak sahipleri bilinmesi halinde dahi onlardan izin alınarak da buralara verilebilir Camiin mütevellisi bulunupta onların izni olmadan bunları Imam ya da müezzinlerin kendi evlerinde kullanmaları uygun olmaz (Fetavay-i Hindiye N/462 ) Çünkü bu suistimallere yol açabilir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
CANLI VE CANSIZ BİR MAHLUKTAN İSTİĞASE EDİP MEDED UMMAK VEYA ONU VESİLE KILMAK, CAİZ Mİ, DEĞİL Mİ? CAİZ DEĞİLSE ŞİRK SAYILIR MI?
İstiğase ayrı, vesile ayrı bir şeydir İstiğase yardım istemek anlamını ifade eder Vesile ise gayeye vasıta olan şeydir
Güneş ve ay gibi hizmeti çok da olsa, Ka'be ve Hacerü'l-esved gibi mukaddes de olsa cansız veya zevilukul olmayan bir mahluktan istiğase etmek caiz değildir
Zevilukul olan kimseden istiğase etmek meselesine gelince, bakılır, kendisinden istiğase edilen kimse salih ve mü'min değilse, ister gaib olsun kendisinden istiğase etmek caiz değildir Fakat salih bir kul olursa, huzurunda veya kabri başında olursa, şefaat dilemek maksadıyla ondan istiğase etmek caizdir
Çünkü ölü olan kimse her ne kadar berzah alemine intikal etmiş ise de kendisine has bir hayatı vardır Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Peygamberler kabirlerinde hayattadırlar” Yine Bedir savaşında ölmüş müşrikler hakkında da şöyle buyurdular: "Siz bunlardan fazla işitmezsiniz; ancak cevap veremezler"
Cumhur-u Ulemaya göre hazır olmayan bir kuldan, salih de olsa istiğsade etmenin caiz olduğuna dair ayet ve hadis varid olmadığı gibi seleften de bir şey sabit olmamıştır Hazır olmayan kimse salih de olsa gaybı bilmediğine göre, istiğsade edenin durumunu nasıl bilip şefaat edecektir? Avam tabaka bu hususu bilmediği için, hüsnü zandan dolayı ifrata kaçıyor Salahın ölçüsünü bilmediğinden salih olmayanı salih olarak telakki ettiği gibi , dünyanın en uzak köşesinde de olsa inandığı kimseden istiğase edip yardımını istiyor
Ehli tasavvufa göre makam sahibi olan bir veli ister ölü ister uzakta olsun ondan istiğase edilir O yardım etme yetkisine sahiptir Özellikle ehli tasarrufun yardımı dünyada olduğu gibi dünyadan göç ettikten sonra da varfır, devam eder
Vesile ise, demin dediğimiz gibi, gayeye yetişmek için vasıta olarak kullanıları şeydir Bunların çeşitleri vardır:

1- Cenab-ı Allah'ın isimlerini vesile kılıp tevessül etmek: İbni Mace, Hz Aişe'den şunu rivayet etmiştir: Hz Peygamber bir duasında şöyle buyurdular: "Allah'ım, temiz, hoş ve mübarek ismin hakkı için senden istiyorum”

2- Kendisiyle tevessül edilen zatın duasını vesile kılıp istemek
3- Büyük ve salih kimsenin zatını vesile kılmak suretiyle tevessül etmek: Mesela, Allah'ım şu dileğim yerine gelmesi için Peygamberi veya Ebubekir'i vesile vesile kılıyorum demek gibi, Hz Ömer (ra) yağmur duasında Hz Abbas'ı (Peygamberimizin amcası) vesile kılarak şöyle dua etti: "Allah'ım, biz Peygamber'in amcasını sana vesile kılıyoruz, bunun için bize yağmur yağdır” (Buhari)
4- İşlenen salih amelleri vesile kılarak tevessül etme: mesela, Allah'ım, senin için eda ettiğim şu hacc veya şu ibadet sana vesile kılıyorum; şu musibetten veya şu beladan beni kurtar demek gibi

Yukarıda saydığımız vesile çeşitleri İslam'da mevcuttur Bunu İnkar etmek mümkün değildir Vesile edinilen kimsenin vesile edenden üstün olması gerekmez Hz Peygamber (sav) Umre'ye gitmek için izin isteyen Hz Ömer'e:”kardeşim bizi duadan unutma” dedi Hem de Veysel-Karanı'nin kendisine dua etmesi için Hz Ömer'e emir verdi Yalnız peygamberi veya herhangi bir zatı bağımsız olarak tasavvur edip istiğase etmek, küfre kadar götürebilir Buna dikkat etmek lazımdır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
CEBEL-İ NÛR (NUR DAĞI)

Mekke'de bir dağ Nûr dağı anlamına gelmektedir Hz Muhammed (sas)'in evine bir kilometre uzaklıktadır Hz Muhammed (sas)'e ilk vahiy Nûr dağının tepesinde bulunan Hira mağarasında gelmiştir Nûr dağı, kendisini çevreleyen dağlar arasında uzaktan farkedilmekte olup, özel bir yapı arzeder
Bu tepeye niçin Nûr dağı denildiği bilinmiyor Mekke'den Mina'ya giden yolun yakınındadır Hacılar Mina'da birkaç gün geçirirler O dönemde tatbik edilen bir adete göre, yolunu kaybedenlere yardım için bu dağın tepesinde ateş yakılmış olması ve bu nedenle Nûr dağı denilmiş olması mümkündür Nitekim o dönemde Müzdelife'de bir tepe üzerinde ateş yakıldığı bilinmektedir Başka tepelerde ve bu arada Cebel-i Nûr üzerinde de ateş yakılmış olması mümkündür (M Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 64-65)
Cebel-i Nûr ve onun üzerinde bulunan Hıra mağarası Hz Muhammed (sas)'e inen, insanlara ilim ve medeniyet yolunu gösteren ilk vahye beşiklik yapmıştır: "Yaratan Rabbinin adıyla oku O, insanı alâkdan (kan pıhtısından) yarattı Oku, Rabbın en büyük kerem sahibidir O, (insana) kalemle (yazmayı) öğretti İnsana bilmediğini öğretti" (el-Alâk, 96/1-5) ayetleri burada inmiştir
Hz Muhammed (sas) kendisine peygamberlik gelmeden önce de putperestlikten nefret ederdi Ramazan ayı gelince erzakını alır, Cebel-i Nûr'daki Hıra mağarasına çekilir, orada günlerce kalarak tefekküre dalardı Bundan büyük bir zevk alır ve manevi teselli bulurdu Cebel-i Nûr üzerinde bulunan ve günümüzde de varlığını koruyan Hıra mağarası ancak bir insanın ayakta durabileceği kadar yükseklikte ve yatabileceği kadar uzunluktadır
 
Üst Alt