E.F > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi...

ceylannur

Yeni Üyemiz
GABN-İ YESÎR( ALIŞ VERİŞTE HİLE İLE ÇOK KAZANMAK)

Alış-verişte basit bir aldatma anlamında kullanılan bir İslâm hukuku terimi
Gabn; aldatmak, aşırı yararlanmak ve bir şeyin miktarını eksiltmek gibi anlamlara gelir Bir terim olarak ise; hususî akitlerde, anlaşma sırasında, akitte iki tarafın bedellerinin eşit olmamasıdır Gabn, miktar ve derecesine göre ikiye ayrılır: Gabn-i fâhiş (çok aldatma) ve gabn-i yesir (az aldatma)
İslâm hukukunda, alış-verişte kâr yasaklanmadığı gibi ona bir sınır da konulmamıştır Ancak alış-verişte yalan, hile, satılacak mallarda bulunmayan sıfatlarla malı övme veya satılan maldaki bazı kusurları gizleme yasaklanmıştır (el-Cezîrî, Kitâbü'l-Fıkh ale'l-Mezâhibi'l-Erbaâ, II, 283, 284) Tarafların yalan ve hile ile birbirlerini aldatması ve böylece malın çok yüksek veya çok düşük fiyatla satılması meşrû görülmemiştir Alış-veriş yapanlar piyasa fiyatlarının esneklik alanı içinde hareket edebilirler Bu alanın dışına çıkılınca gabn (aldatma) hâli başlar ve nisbet yükseldikçe sorumluluk da artar Gabn-i yesîrin, satım akdinin sıhhatine zarar vermeyeceği ittifakla kabul edilmiştir Çünkü bundan kaçınmak güçtür Diğer yandan, insanlar az miktardaki aldanmalara razı olurlar Çok aldatmanın miktar ve sınırı hakkında ise kesin bir nass (delil) yoktur Bu konuda, piyasadaki uygulamaları dikkate alan müctehidlerin ortaya koyduğu ictihadlar ise farklı olmuştur (el-Cezirî, age, II, 284, 285)
Hanefîler bir malın piyasa fiyatını veya piyasadaki kıymetini ölçü alarak gabni belirlemeye çalışmışlardır Bilirkişilerin değerlendirme alanına girmeyecek ölçüde, yüksek veya düşük fiyatla yapılan satım akdinde gabn vardır Meselâ;10 liraya alınmış mala bilirkişilerden biri beş, diğeri altı, başka birisi de yedi lira fiyat biçse ve on lira fiyat biçen olmasa, fâhiş gabn meydana gelmiş olur (İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, IV,159) Fâhiş gabn derecesine ulaşmayan az aldatmalar ise gabn-i yesîr adını alır
Belh fakîhlerinden Nusayr b Yahyâ (Ö 268/881) alış-verişte fâhiş gabn miktarlarını, gayr-i menkullerde %20, diğer menkul mallârda %5, hayvanlarda % 10 olarak sınırlamış ve piyasa fiyatının üstünde veya altında bu nisbetler aşılarak yapılacak satışların fâhiş gabn derecesinde olacağını belirtmiştir (İbn Nüceym el-Bahru'r-Râik, Mısır 1334, II, 169)
İşte yukarıda belirtilen nisbetlere varmayan aldanmalar az aldanma (gabn-i yesîr) sayılır ve bunun akde etkisi olmaz Meselâ; piyasa fiyatı dokuz-on bin lira arasında olan menkul bir malın onbinikiyüzelli veya sekizbinsekizyüz liraya satılması gibi; çünkü bu malın fâhiş gabn için üst sınırı onbinbeşyüz, alt sınırı ise sekizbinaltıyüzelli liradır (Ali Haydar, Düraru'l-Hukkâm Şerhu Mecelleti'l-Ahkâm, I, 238)
Ancak paranın sık sık değer kaybettiği, eşya fiyatlarının yükseldiği ekonomilerde yukarıda belirtilen gabn miktarı önemini kaybedebilir Çünkü böyle bir piyasada meselâ %5 olan menkul mal gabn-i fâhiş miktarı onbin liralık malda beşyüz liraya tekâbül eder Böyle bir malı onbinbeşyüz veya onbirbin liraya satın alan kimse aldatıldığını düşünmez Mâlikî mezhebine göre gabn-i yesîrin, malın kıymetinin üçte birinden az olan aldatmada gerçekleşmesi gabn konusunda İslâm'ın esnek bir yol izlediğini gösterir (el-Cezîrî, age, II, 284; İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 585) (Ayrıca bk Gabn)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GADR, GADDARLIK (İHANET)

Vefasızlık, ihanet, verilen sözü yerine getirmemek, ahdi bozmak Arapça'da "gadîr veya gaddâr adam" denilince, sözüne hiç güvenilmeyen kişi anlaşılır (İbnü'l-Manzûr, Lisânü'l-Arab, Beyrut 1388/1968, V, 8vd; er-Râgıb el-lsfahânî, el-Müfredât, İstanbul 1986, s 536-537) Ayrıca söz konusu anlamlarla yakından alakası olan bir şeyi ihlâl etmek ve bırakmak manasına da gelir (Firûzâbâdî, Besâiru Zevi't-Temyîz, Beyrut ty IV, 122) Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şu ayetlerde bu manadadır: "O gün dağlan yürütürüz Yer yüzünü dümdüz ve pürüzsüz görürsün (İnsanları) kabırlerinden kaldırıp mahşer yerinde toplarız da, onlardan hiç birini geride bırakmamış oluruz" (el-Kehf, 18/47) "Aşmel defteri konulmuştur Günahkarları (o amel defterindeki yazılı) şeylerden titreyerek korktuklarını ve " eyvah! bu nasıl defterdir ki, bize, küçük büyük hiçbir şey bırakmayıp, hepsini sayıp dökme" dediklerini görürsün zira dünyada işlemiş olduklarını hazır bulmuşlardır"(el-Kehf, 18/49)
İslâm'da ahde vefa emredilirken, ihanet ve vefasızlığın da yasaklandığı kesin emirlerle bildirilmiştir Fakat, Kur'an-ı kerim'de ahde vefa gadr kelimesinden ziyade, Türkçe'de de kullandığımız, "hıyanet" kelimesi ve türevleri ile "ahd" ve "vefa" kelimeleri ile ifade edilmiştir: "Öyle ki, onlar kendileri ile yaptığın anlaşmayı her defasında hiç korkmadan (çekinmeden) bozarlar Savaşta onları (her ne zaman yakalarsan, öylesine bozguna uğrat, darmadağın et ki, arkalarındakiler öğüt ve ibret alsınlar Şayet bir topluluğun (milletin) hıyanetinden korkarsanız, eşit ölçülere göre sen de anlaşmayı bozup (suratlarına) at! Çünkü Allah hainleri sevmez" (el-Enfâl, 8/56-59)
Gadr, yapılan anlaşmayı bozmak manasında Hadislerde de kullanılmıştır (Buhârî, cizye, 7) Gerek ayetlerde, gerekse Hadislerde, karşı taraf anlaşmayı bozmadıkça, müslümanların anlaşmayı bozmamaları emredilmiştir Öbür taraftan, bir ayette "Ey iman edenler! Yaptığınız akidleri yerine getiriniz"(el-Mâide, 5/1) buyurulurken, diğer bir ayette Yüce Allah İsrailoğullarına (Yahudilere) kendilerine verdiği nimet ve ihsanları hatırlatarak, "ahdimi yerine getirin ki, ben de ahdimi yerine getireyim"(el-Bakara, 2/40), "elest bezminde" kullardan aldığı söze sadık kalmalarını emretmektedir (Gadr kelimesi ve türevlerinin geçtikleri hadisler için bkz Buhârî, cizye, 7, 22; Ebû Dâvûd Cihad,150, Müslim, Cihad, 73; İbnü'l-Esîr, en-Nihâye fi Garîbi'l-Hadîs, III 344-345) Meselâ burada, insanları evinde bırakıp, hapsedecek kadar şiddetli karanlık manasına gelen ve "gadr" kelimesinden türeyen "muğdire" kelimesinin geçtiği bir hadis şöyledir: "Şayet" "Hur-ı Iyn'den" bir kadın, dünyaya insanların dışarı çıkamadığı şiddetli karanlık bir gecede doğsa (inse), (bütün) dünya üzerindeki şeyleri aydınlatırdı
Söz konusu gadr veya gaddarlık Türkçe'de Arapça'daki manalarından daha değişik manalarda kullanılmıştır Dilimizde "zulüm, hiç merhameti olmayan, zalim, merhametsizlik veya merhametsiz insafsız" manalarında kullanılan bu kelimelerin bu manalarıyla de İslâm dininde yasak olan fiilleri ve müslümanlara yakışmayan sıfatları ihtiva eder "Allah'ın, insanlardan kendisine en çok kızdığı buğzettiği kişi, husumette gaddâr olandır" (Tecrîd-ı Sarih Tercemesi, VIII, 387) Buradan hareketle, Türkçe'de kullanılan gaddâr kelimesinin zulüm ve düşmanlıkta zalimden bir derece daha aşırı olanı ifade ettiğini anlamak mümkündür
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GAİB BİR ÖLÜ ÜZERİNE CENAZE NAMAZI KILMAK CAİZ MİDİR? Gaib bir ölü üzerine cenaze namazı kılınabilip kılınamayacağı hususunda ihtilaf vardır Şafii ile Hanbeli mezheblerine göre kılınması caizdir Çünkü, daha önce İslam'ı kabul eden, Habeşistan Kralı Necaşinin vefatını vahiy yoluyla öğrenen Peygamber (sav) müslümanları namazgaha çıkarttı ve onun cenaze namazını kıldırdı Ancak Farz-ı Kifaye olan cenaze namazı yerine geçmez, yani bununla iktifa edilmez Mutlak cenazenin bulunduğu yerde cenaze namazını kılmak gerekir Hanefi ile Maliki mezhebine göre gaib ölü üzerine cenaze namazı kılınmaz
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GALLE (ARAZİLERDEN ELDE EDİLEN MAHSÜL GELİRLERİ)

Arazilerden elde edilen mahsul ve gelirler Fıkıh ıstılahında galle kelimesi, daha çok vakfın geliri anlamında kullanılır Vakıf bahçelerinin meyveleri, binalarının kiraları, vakıf paralarının sağladığı kârlar, hep vakfın gallesidir
Vakfın gallesi (geliri)'nin ne şekilde taksim edileceği ve ondan nasıl yararlanılacağı fıkıh eserlerinde "kitâbu't-vakf" adı altında önemli bir konu olarak incelenir
Vakıf galleşinin görünmesi ve meydana gelmesi, vakfın çeşidine göre değişir Meselâ; tahıl cinsinden olan gallenin ortaya çıkması, ekinlerin yetişip dane bağlaması veya değer verilebilecek bir hale gelmesiyle olur Meyvaların galleşinin meydana gelmesi meyvelerin yetişip tabiî afetlerden emin bir hale gelmesiyle olur Kira bedelinden ibaret olan bir gallenin meydana gelmesi, ödeme zamanının gelmesi ile olur
Bir kimse vakfının bütün gallesini, yakınlık derecesine göre akrabalarına verebilmeyi şart koşsa, gallenin tamamı, en yakın akrabasına verilir (Geniş bilgi için bk Vakıf)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GANİMET

Daru'l-Harb*de yaşayan gayr-i müslim (kâfir)lerle yapılan savaş esnasında veya savaşan iki ordunun karşılaşmaları sırasında gazilerin kuvveti ile düşmandan alınan mal Ganimet mallarından taşınabilir olanlarına, ganâim-i me'lufe; taşınmaz mallara, ganaim-i gayr-i me'lufe denir Enfâl de denilen ganimet mallarına, genel anlamda ganâim-i hâlise; beşte biri devlet hazinesine ayrıldıktan sonra gazilere dağıtılan ganimet mallarına, ganâim-i maksûme; düşmandan alınıp da henüz gaziler arasında taksim edilmeyen ganimet mallarına, ganâim-i gayr-ı maksûme; devlet başkanının veya ordu emîrinin, savaşa teşvik için gazilere fazladan verdiği ganimet mallarına neıl (çoğulu enfâl) denir Kur'an'ın sekızınci suresine, ganimetlerden bahsettiği için "el-Enfâl Sûresi" denilmiştir Düşmandan harbetmeksizin alınan ganimete de "fey" denir
"Allah'ın onlardan Peygamber'ine verdiği fey'e gelince, siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız"
"Allah'ın, o kent halkından, Resulune verdiği ganimetler Allah'a, Resule, ve ona akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara, (yolda kalmış) yolcuya aittir '
"(Bilhassa o fey'), hicret eden fakirlere aittir" (el-Haşr, 59/6, 7, 8)
"Sana savaş ganimetlerinden sorarlar; de ki: Ganimetler, Allah'ın ve Resulunundur" (el-Enfâl, 8/1)
" bilin ki ganimet aldığınız şeylerin beşte biri, Allah'a, Resulune ve (Resul ile) akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir"(el-Enfâl 8/41) (Ayrıca bk: Âl-i İmrân 3/161, en-Nisâ, 4/94, el Ahzâb 33/50, el-Fetih 48/15, 19, 20)
"Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin" (el Enfâl, 8/69)
Vaktiyle müslümanlar tarafından fethedilerek ya mücâhidlere veya diğer müslümanlara, mülk olarak verilen arazilerin (Arap yarımadası ve Basra arazisi gibi) mahsullerinden öşür (onda bir, yahut yirmide bir hisse) adıyla alınan vergi ile tüccardan alınan gümrük vergisi İslâm devletinin önemli bir geliri idi Bunlar; fakirlere, parasız kalan yolculara, borcunu ödeyemeyen borçlulara, hürriyeti için anlaşma bedelini ödeyemeyen kölelere harcanırdı
Müslümanlar tarafından zorla zapt ve fethedildiği halde müslüman olmayan eski sahibinin elinde bırakılan veya hariçten gayr-i müslim vatandaşlara mülk olarak verilen yahut sulh ile fethedilip de bir vergi karşılığında gayr-i müslim halka terk olunan arazilerden alınan haraç (adı altında alınan vergi), İslâm ülkesinde yaşayan gayr-i müslimlerden, korunma karşılığı alınan cizye, yabancılardan alınan hediyeler ve harpsiz olarak elde edilen sulh bedelleri de İslâm devletinin gelirlerindendir Bu gelirler, müslümanların menfaati olan sınırları koruma, yol, köprü yapım ve tamiri, asker ailelerinin geçimini sağlama, devlet memurlarının ve ilim ile uğraşanların maaşlarını ödeme gibi yerlerde harcanırdı Rikâz adı verilen madenler ile bulunup çıkarılan hazinelerin ve harp neticesinde düşmandan alınan ganimetlerin muayyen bir kısmı fakirler, kimsesiz yetimler ve borcunu ödeyemeyen borçlulara sarfedilirdi
Vâris bırakmadan ölenlerin malları, velisi bulunmayan maktullerin kan bedelleri, sahibi bulunmayan yitik mallar, sahibi bilinmeyen terk edilmiş çocukların ve velisi olmayan fakir çocukların nafakalarına, tedavi ücretlerine, techiz ve tekfinlerine, hastahanelere sarf edilirdi
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GANÎMETLERİN TAKSİMİ

Halkına karşı savaş açılan bir ülke, ya sulh yoluyla, ya da savaşmak suretiyle zorla fethedilir Müslümanlar, bir yeri sulh yoluyla fethettikleri takdirde hem o zamanki devlet başkanı, hem de ondan sonra devlet başkanı olacak şahıs, anlaşma şartlarına uymak mecbûriyetindedir Araziler, anlaşmayı kabul eden karşı tarafın elinde bırakılır Böyle bir yerin arazisi üzerine anlaşma şartlarına göre bir vergi konulmamışsa, o arazi öşr suyu ile (yağmur, dere, kuyu, çeşme) sulanıyorsa, öşr üzerine; haraç suyu (fetih öncesi sahiplerinin açtığı kanal suyu) ile sulanıyorsa, haraç üzerine anlaşma yapılır, buna göre vergi alınır Müslümanların gayr-i müslimlerden savaşarak elde ettikleri araziler hakkında şu hükümler geçerlidir; devlet başkanı bu hükümlerden herhangi birini tatbik etmekte serbesttir
1) Araziyi eski sahipleri elinde bırakır, kendilerine diğer ganimet mallarından barınabilecekleri miktarda mal verir Arazilerinden haraç, kendilerinden de cizye alır Hz Ömer Irak'ı fethettiğinde böyle yapmıştır
2) Fethettiği bölge ahâlisini oradan çıkarır, yerlerine hariçten getirilen gayr-i müslimler yerleştirilir Bu tür arazi, "haraç arazisi" diye adlandırılır
3) O belde ahâlisi kendi istekleriyle müslüman oldukları takdirde, arazileri kendilerine bırakılır veya o arazi ganimetler (ganimeti hak eden muhâripler) arasında taksim edilir Resulullah (sas)'in feth edilen Hayber arazisi hakkındaki uygulaması böyledir
4) Bir kısmı gaziler arasında taksim edilir, diğer kısmı da hazine masraflarına karşılık devlet için alıkonulur Bu şekilde ahâliye verilen veya gaziler arasında taksim edilen araziye "öşrî arazi" denilir
5) Herhangi bir taksimat yapılmaksızın bütün arazi, müslümanlar adına devlet tarafından muhâfaza edilir Böyle araziye "memleket arazisi, mirî veya, emîrî arazi" denir
İmam Mâlik'e göre savaşarak fethedilen araziler, gânimler arasında taksim edilmez; devlet tarafından vakıf olarak muhâfaza edilir Elde edilen haraçı müslümanların, cihad, mescid, köprü gibi masraflarına sarfedilir
İmam Şâfiî'ye göre böyle araziler diğer ganimetler gibi beş kısma ayrılır Bunlardan bir kısmı devlet hazinesine, beşte dördü ise mücâhidlere taksim edilir
Hanefi mezhebine göre gaziler arasında taksimatı yapılmasına karar verilen araziler, diğer ganimet malları oranına göre taksim edilir Ganimetlerden menkul (taşınabilir) malların taksimi: Ganimet mallarının beşte biri Allah'a (ayette geçen bu ifade, teberrüken zikredilmiştir), Resulune, onunla akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir (el-Enfâl, 8/41) Yolculardan maksat, yolda parası kalmayanlardır Geriye kalan beşte dördü ise muhâriplere taksim edilir Muhâriplerden piyade olanlar bir, süvari olanlar ise iki hisse alırlar Kumandan da bir fert gibi hisse alır
Bizzat harbe katılanlar hisse aldığı gibi bunlara yardım için hazır bulunan erler, savaş sahasında bulundukları halde hastalık ve benzeri özür nedeniyle savaşa katılmamış olanlarla, ganimet malları henüz İslâm yurduna getirilmeden evvel vefat eden muhâriplerle cihada yardım eden kadınlara, çocuklara, kölelere, zimmîlere ganimetten, gazilerin paylarından daha az bir miktar verilir Buna "razh" denilir Ganimet mallarının taksiminden sonra geriye kalan mal (taksimi mümkün olmayacak) kadar az bir miktar ise veliyyü'l-emr tarafından fakirlere dağıtılır
Ganimet mallarını taksim edene "sahibi mekasım, emîri kısmet" denir Bu memur isterse, taksimdeki güçlük nedeniyle, ganimet mallarını satar, elde ettiği parayı taksim eder
Bu taksim, veliyyü'l-emr'in izni olmadıkça yapılamaz Düşman ülkesi fethedilmediği halde elde edilen ganimetin beşte biri ayrıldıktan sonra geriye kalanı komutan tarafından muhâriplere taksim edilir Ganimet mallarından az da olsa bir şey çalmak, bu mallardan daha taksim edilmeden hıyanet yoluyla birşey almak büyük günahtır Buna "gulûl" denir Ganimet toplayanlardan biri ganimet mallarından birşeyi telef etse ödemez; İmam Şâfiî'ye göre ise öder Muhâriplerin, gayr-i müslimlerin yurdunda, denizlerinden çıkardıkları balık ve benzeri şeyler ile karada elde ettikleri av hayvanları, madenler, hazineler ganimet malından sayılır Muhâriplerin, İslâm diyarı ile küfür diyarı arasında bulunan ormanda veliyyü'l-emr'in izniyle kesip İslâm yurduna götürdükleri ağaç, ganimet mallarından sayılır; mancınık ve gemi yapımı için kesilenler ise ganimetten sayılmazlar Ganimet malları, İslâm yurduna götürülmeden taksimi yapılmaz Harp hâlinde de taksimat caiz değildir Şâfiî, Hanbelî, Malikî ve Zâhirî müctehidlerine göre bu taksim, düşman yurdunda da yapılabilir Ganimet malları İslâm diyarına hükümetçe taşınması mümkün değil ise, mücâhidler arasında geçici olarak taksim edilir, onlar vasıtasıyla İslâm yurduna taşınır, tekrar hepsi bir yerde toplanır Esas taksim bundan sonra (ilk taksime göre) yapılır Muhâripler taksimattan önce ganimet malını satamazlar; yenilip içilecek cinsten olanlardan istifade edebilirler, fakat saklayamazlar Silah, elbise, at gibi mallardan da geçici olarak istifade edilebilir, sonra taksimata tabi tutulur Taksimattan evvel düşman ülkesinde ölen muhâribin vârislerine ganimetten birşey verilmez Ancak İslâm yurduna döndükten sonra ve ganimetin taksiminden evvel ölen muhâribin mirasçılarına ganimetten hissesi verilir İmam Şâfiî ve diğerlerine göre, düşmanın mağlubiyeti kesinlik kazandıktan sonra ölen muhâribin vârislerine ganimetten hissesi verilir
Enfâl suresinin kırk birinci ayetinde de belirtilen Hz Peygamber'in hissesi O'nun vefatından sonra sözkonusu değildir Abdulmuttalib oğullarının hisseleri de yoktur Bu hisseler tamamen devlet hazinesine bırakılır; devlet kanalıyla da fakir yetimler ile diğer miskinler ve parasız kalmış yolculara harcanır Bu hususta diğer mezhebler değişik görüş iler: sürerler Veliyyü'1-emr veya komutan lüzum görürse fazla bir pay veya muayyen bir para vermek suretiyle mücâhidleri harbe teşvikte bulunabilir Buna "tenfil" denir
Savaş esirleri hakkında yapılacak işlem: Savaş neticesinde elde edilen esirler hakkında veliyyü'1-emr serbesttir Bu esirlerden fiilen savaşa katılanları öldürebilir; köle ve câriye yapabilir; İslâm zimmetinde emân vererek hepsine hürriyetini verebilir; İslâm esirleriyle değiş tokuş yapabilir Arap müşriklerinin esir erkekleri ise ya İslam'ı kabul ederler ya da öldürülürler
Evzâî, Hasan İbn Muhammed et-Temîmî, Hasan el-Basrî, Hammâd b Süleyman gibi müctehidlere göre esirleri öldürmek câiz değildir Öldürülmelerinin câiz olduğunu ileri süren müctehidler, bu konuda gereğine göre hareket etmede veliyyü'1-emr'in serbest olduğunu söylerler Müslümanların eline esir düşmeden evvel müslüman olan ise sadece köle yapılır Düşmana âit köleler, müslüman olarak İslâm ülkesine iltica etseler veya müslüman olduktan sonra bulundukları ülke müslümanlar tarafından zabtedilse ya da müslüman olmaksızın İslâm ordusuna iltihak etseler, derhal hür olurlar
Düşmandan alınan esirler hakkında köleleştirme kararı verilince bunların (diğer ganimet malları gibi) beşte biri devlet bütçesine âit olarak ayrılır, geriye kalanı gânimetler arasında paylarına göre taksim edilir Bu' durumda kölelerin öldürülmesi câiz değildir Esiri, taksimden evvel öldüren bir mücâhide sadece ta'zir cezası verilir, keffâret ve diyet ödetilmez Komutan, isyan etmeleri veya taraflarınca kurtarılma ihtimalleri olmadıkça, esirleri öldürmeye yetkili değildir Bir yetki devlet başkanına âittir Esir edilen kadınlar, çocuklar öldürülmez Esir edilen kadınlar İslâm yurduna getirilince eski kocalarıyla nikâh ilişkileri kesilmiş olur Kocaları da kendileri gibi esir olan kadınların nikâhları devam eder Bakıma muhtaç olan esir çocuklar, esir analarından ayrılmazlar Hanefîlere göre esirleri karşılıksız salıvermek caiz değildir
İmam Şâfiî hariç, diğer mezhebler de aynı görüştedir Ekonomik şartlar zorlamadıkça esirleri para karşılığı azat etmek Hanefilere göre caiz değildir İmam Şâfiî bu görüşte değildir Düşmandan alınan esirler, müslüman esirlere mukabıl değiştirilebilir Buna "müfâdatu'l-üserâ" denir Esir düşen müslümanları para, silah, hayvan karşılığı kurtarmak caizdir İslâm'ı kabul eden bir esir, müslüman esir karşılığında değiştirilmez (İlgili hadisler için bk Sahih-i Buhârî Tecrîd i Sarih Tercümesi, VII, 426, VIII, 438, X, 340)
"Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin" (el-Enfâl, 8/69) Allah'ın insanlar için takdir ettiği rızkın en helâl olanlarından biri ganimet mallandır Savaş ganimet için yapılmaz; Allah'ın kelâmını yüceltmek, İslâm'ı hâkim kılmak ve küfrün galebesine son vermek ve İslâm adaletini başka ülkelere götürmek gibi ulvî gayeler için yapılır Böyle bir gayenin gerçekleşmesi için meydana gelen savaşta ölenlere Allah şehid sıfatıyla cenneti nasib ederken; sağ olan gazilere de gösterdikleri gayrete bir lütuf olarak, düşmandan alınan ganimetleri helâl kılmıştır Geçmiş ümmetlere ganimetten istifadeye izin verilmezken bu lütuf Muhammed (sas)'in ümmetine takdir edilmiştir

__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GARÂMET (ALIŞ VERİŞTE ZARAR ETMEK)

Zarar, ziyan, alış-verişte zarar etmek, zimmetinde olup da edası gereken şeyi ödemek anlamında bir İslâm hukuku terimi
İslâm'da bir kimse malını, kâr ekleyerek satabileceği gibi, hiç kârsız, hatta zararına da satabilir Zararına satış çeşitli amaçlar için yapılır Meselâ alıcıya yardımda bulunma, malı bir an önce paraya çevirme ve müşteriyi dükkana alıştırma gibi Ancak satıcının sıkışık durumundan, samimiyetinden veya malın gerçek değerini bilmeyişinden yararlanarak, malı değerinin çok altında bir fiyatla satın almaktan sakınmak gerekir Çünkü Hz Peygamber, darda kalan kimsenin bu durumundan yararlanarak onunla alış-verişi yasaklamıştır (Ahmed b Hanbel, I,116) Diğer yandan, Ashabı kirâm da malın değerini bilmeyen satıcıyı uyararak, malı gerçek değeri üzerinden satın almayı tercih etmişlerdir Böyle bir uyarmayla, gerçekte beşyüz dirheme alabileceği atı, sekizyüz dirheme satın alan Cerir b Abdillah el-Becellî (Ö 51/671) bunun sebebini soranlara şu cevabı vermiştir: "Biz alış-verişte hile yapmayacağımız hususunda Allah Resulu'ne söz verdik" (İbn Hazm, el-Muhalla, Mısır 1389 H, IX, 454 vd, mesele: 1464)
Kârın meşrû olması, riziko yüzündendir Hiç zarar etmemek veya zarara katlanmayı kabul etmeksizin ana paraya maktû ilâve yaparak almak faiz muamelesi demektir
Garâmetin bir diğer anlamı; borçlu olmadığı halde başkasının borcunu yüklenme, tazmin sorumluluğunu üzerine almadır Meselâ, kendisine bir mal emanet (vedîa) olarak bırakılan kimse kasıt veya ihmali olmadıkça bu malın telefinden sorumlu tutulamaz Bazı durumlarda emanet, tazmin yükümlülüğüne (garâmete) dönüşür Meselâ, emanetçinin malı korumayı terketmesi gibi Çünkü o, akitle emaneti korumayı üzerine almıştır Bunu yapmaz ve emanet helâk olursa, kefâlet (garâmet) yoluyla malın bedeli ondan tazmin edilir Emanet bırakılan kişi malı, aile fertlerinden olmayan veya emanete ehil bulunmayan kimseye vermesi hâlinde telef olursa tazmin yükümlülüğü doğar
Emanet mal, kullanmakla telef olsa, yine tamir edilmesi gerekir
Emanet malla yola çıkmak: Eğer, yol güvenli olur ve hal sahibi de yasak koymamışsa yolculukta emaneti yanına alabilir: Bu taktirde teleften sorumlu tutulmaz
Emaneti inkâr veya kendi malına, ayrılmayacak şekilde karıştırması hâlinde tazmin yükümlülüğü olur (es-Serahsî, el-Mebsût, IX, 110, 116 vd; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', VI, 212; İbnûl-Hümam, Fethu'l-Kadîr, VII, 93; İbn Âbidin Reddû'l-Muhtâr, IV, 519; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 307, İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 401)
Başkasına kullanması için emanet (âriyet) bırakılan malın telef olması hâlinde de yukarıdakilere benzer sebeplerle tazmin (garâmet) sorumluluğu doğar (el-Kâsânî, age, VI, 218 vd; İbn Âbidîn, Reddu'l-Muhtâr,IV, 527)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GASB Koca, karısının arsasında ondan izinsiz kendisi için kendi malıyla bina yapıp bilâhere ölecek olsa karısı binanın kıymetinden diğer varislerin hisselerini verip binayı tamamen alabilir
Koca karısına nafakasının tamamını bırakıp başka bir beldeye gittiği zaman, kadın paranın belli bir miktarını kocasından izinsiz olarak kendi işlerine harcayıp tüketecek olsa koca gelip kadını boşayınca harcadığı miktarı ona ödettirebilir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GASB ETMEK

Bir şeyi zorla ve zulüm yoluyla sahibinin elinden almak, tecavüzde bulunmak, zorlamak, mütekavvim bir malı, mâlikinin izni olmaksızın, ona maldan el çektirecek şekilde haksız yere elinden ve tasarrufundan almak anlamında bir İslâm hukuku terimi Gasp edene "Gâsıp", gasbedilen mala "mağsûb", malı elinden alınana "mağsubun minh" denir Mütekavvim mal; İslâm'a göre alım-satımı meşrû olan mal demektir Mala elkoyma hırsızlık yoluyla olmamalıdır Mal, mâlikten alınmış olabileceği gibi, kiracı, rehin veya emanet (vedîa) alandan da gasbedilmiş olabilir Malikîler bu tarife; malın zorla, haksız yere ve silahlı çatışma olmaksızın ele geçirilmesi şartını ilave etmiştir (İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadir, VII, 361 vd; el-Meydânî, el Lübâb, Kahire ty, II, 188)
İslâm'da başkasının malını gasbetmek kitap, sünnet ve icmâ' delilleri ile yasaklanmıştır: " Ey iman edenler, birbirinizin mallarınızı haram yollarla yemeyiniz Meğer ki, o mallar sizden karşılıklı rızaya dayanan bir ticaret malı ola" (en-Nisâ, 4/29) "Birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin İnsanların bir kısım mallarını bile bile günâha girerek yemek için onları hâkimlere aktarmayın " (el-Bakara, 2/188)
Hadislerde şöyle buyurulur: "Şüphesiz sizin kanlarınız, mallarınız; bu ayınızda, bu beldenizde, bu gününüzün haramlığı gibi birbirinize haramdır" (San'ânî, Sübülü's-Selâm, III, 73) "Müslüman bir kimsenin malı, başkasına gönül rızası bulunmadıkça helâl olmaz" (Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, V, 316)" Kim bir karış toprağı zulüm yoluyla ele geçirirse, Allah kıyamet gününde yedi kat toprağı onun boynuna tasma gibi takar" (Şevkânî, age, V, 317)
"Bir kimse, yemin ederek bir müslümanın hakkını gasbederse, Allah o kimseye cehennemi vacib, cenneti haram kılar "
"Haksızlık etmekten sakınınız; zira haksızlık kıyamet gününde zulmettir "
"Haklar kıyamet gününde sahiplerine iade edilecektir Hatta boynuzlu koyundan boynuzsuz koyunun öcü alınacaktır "
"Bir kimse haksız olarak başkasının bir karış yerine tecavüz ederse, o yerin yedi katı da o kimsenin boynuna geçirilir "
" Vallahi, sizden herhangi biriniz haksız olarak bir şey alırsa, kıyamet gününde o şeyi yüklenmiş olduğu halde Allah'ın huzuruna çıkar Sizden birinizin bağıran deve, böğüren inek, meleyen koyun yüklenerek Allah huzuruna çıktığınızı görmeyeyim '
"Bir kimse kardeşinin haysiyetine, yahud malına haksız olarak taarruz etmiş ise altın-gümüş bulunmayan günden evvel onunla helallaşsın Aksi takdirde yaptığı zulüm nisbetinde onun iyi amellerinden alınıp hak sahi,bine verilir İyiliği yoksa, hak sahibinin günâhından alınıp haksızlık eden adama yüklenir "
Kesin olarak söylüyorum ki kanlarınız mallarınız, şeref ve haysiyetiniz bu ayda, bu şehirde, bu günün hürmeti gibi haramdır '
"Hayır, ben onu, ganimetten çaldığı cübbe veya abaya bürünmüş olduğu halde cehennemde gördüm" (Riyâzu's-Sâlihin, I, 252" 268)
Gasbın haram oluşunda, İslâm hukukçularının görüş birliği vardır Gasbedilen mal hırsızlık nisâbına ulaşmasa bile başkasının malını zorla ele geçirmek demektir; o da İslâm'a göre büyük günâhtır
Gasp olayının gerçekleşmesi, İmam-ı Âzam ve Ebû Yusuf'a göre; bir kimsenin mal sahibinin malını haksız yere elinden alarak kendi tasarrufuna geçirmesiyle; İmam Muhammed'e göre mal sahibinin, malı üzerindeki tasarruf hakkını haksız olarak yok etmesiyle; diğer üç mezheb imamlarına göre ise; gâsıbın, bir başkasının malını kendi eline geçirmesiyle mümkün olur Temeldeki bu tür farklı anlayışlar, gasb'ın teferruat konularındaki fetvaların da farklı olmasına sebep olmuştur Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a göre gasp yalnız menkul mallarda söz konusu olur,Gayr-i menkul gasba elverişli değildir Çünkü mal sahibinin maldan elini çekmesi başka yere nakil ve değiştirme ile olabilir Bu ise ancak menkullerde gerçekleşir Arazi, bina, apartman gibi akarda ise başka yere nakil düşünülmediği için gasb fiili gerçekleşemez Bu yüzden bir kimse bir gayr-i menkulü gasbetse, mal onun elinde iken sel baskını, toprak kayması gibi semâvî bir afetle helâk olsa, bu iki müctehide göre, mâlike el çektirmekle gasp gerçekleşmediği için tazmin etmek gerekmez Ancak malın helâkî gasbeden tarafından olmuşsa ödemesi gerekir Burada gasba değil telefe (itlafa) itibar edilir
İmam Muhammed, Züfer ve diğer üç mezhep imamına göre, gasp hükümleri gayr-i menkulleri de kapsamına alır Çünkü haksız olarak yararlanma menkullerde olduğu gibi gayr-i menkullerde de olabilir Bunun delili: "Kim bir karış toprağı zulüm yoluyla gasbederse, Allah onun boynuna yedi kat toprağı tasma gibi takar" (Buhârî, Bed'u'l-Halk, 2; Müslim Musâkat, 137-139; Tirmizî, Diyet, 21)
İmam Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a göre, gasbedilen malın yavru, süt ve meyve gibi ayrı (munfasıl) veya yağlanma, irileşme gibi bitişik (muttasıl) fazlalıkları helâk olsa, bu fazlalıkları gasbedenin tazmin etmesi gerekmez Çünkü mâlikin bunlar üzerinde henüz tasarruf eli bulunmamaktadır İmam Muhammed, İmam Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise, bunları da tazmin eder Çünkü asıl malı haksız yere elde tutmakla fazlalıkları da aynı şekilde tutmuş olur (el-Kasânî, Bedâyiu's-Sanâyi', VII, 143, 145, 160; İbnü'l Hümâm, Fethu'l Kadir VII, 388, 394; İbn Rüşd, Bidâyetü'l Müctehid, II, 313; el-Meydânî, age, II,194,195; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletühu, V, 712)
Gasbedenin gasbettiği maldan (binmek, içinde oturmak gibi) yararlanması hâlinde, bu yararlanmayı tazmîni gerekmez; çünkü bu bir mal değildir Mâlikin elinde iken mevcut değildi Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise ecr-i misil bu durumda ödenir (ez-Zühaylî, age, V, 713, 714)
Müslümana ait şarap, domuz eti gibi mütekavvim olmayan bir malı gasbeden kimse bunu telef etse veya tüketse yahut şarabı sirkeye çevirse, gasbeden müslüman olsun, zimmî olsun tazmin etmesi gerekmez Çünkü şarap ve domuz eti gibi alım satımı caiz olmayan şeyler müslüman hakkında mütekavvim mal değildir Müslüman veya zimmî, zimminin şarabını veya domuzunu yok etse tazmin etmeleri gerekir Çünkü bunlar, ehl-i zimmete ait muteharrim bir maldır Domuz onlara göre, bizdeki koyun hükmündedir Ebû Hanife'ye göre, müslümana ait eğlence aletlerini tahrip etmek tazmini gerektirir Çünkü bunlardan meşrû olmayan eğlence dışında da yararlanmak mümkündür Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve Mâlik'e göre ise, müslümana ait şarabı, domuzu, eğlence aletlerini (melâhî) ve putları telef etmek tazmini gerektirmez Delil şu hadistir: "Allah ve Resulu, şarap, murdar hayvan eti, domuz ve putların satımını yasakladı" (Buhârî, Meğâzî, 51, Buyû', 105, 112; Müslim, Buyû', 93, Fer', 8; İbn Mâce, Ticâret, II) Bu sayılanların müslüman nezdinde ekonomik değeri yoktur Bu yüzden tazmini gerekmez Ancak bunlar gayr-i müslimlere ait olursa, bu takdirde tazmin edilmeleri gereklidir (el-Kâsânî, age, VII, 147, 162, ; İbnü'l-Hümâm" age, VII, 396, 405; Zeylâî, Nasbu'r-Râye, IV, 369; İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 256, 276 ; eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, I, 374; ez-Zühaylî, age, V, 714-717)
Gasbedilen arsa üzerinde yapılan bina veya dikilen ağaçlar, masrafı gâsıb'dan alınmak suretiyle, yıktırılabilir ve arsa üzerinde meydana gelen zarar, gâsıba ödettirilir Gasbedilen bir malın, gâsıbın elinde bulunduğu sürede aynıyla muhâfazası için gereken masraflar gerçek mal sahibine ödettirilemez (Gasbedilen hayvanların sulanması, muhâfâzası, gasbedilen ağaçların aşılanması ve sulanması için gereken masraflar gibi) Mağsub, zararı ve bedeli ödenince gâsıbın malı olur
Gasbedilen malın geliri gâsıba aittir, aynısını iade etmek mecburiyetindedir Ancak (İmam Muhammed ve taraftarlarına göre) vakıf ve yetimlere ait olan akar mallarla kiraya verilmek için tayin edilmiş olan akarların gelirleri gasıba ait değil, sahiblerine aittir Mâlikî ve Şâfiî ekolüne göre ise gasbedilen akarların gelir ve menfaatleri, mal sahibine aittir Gâsıbın hukukî durumu ne ise, o malı gâsıb'dan gasbeden ikinci gâsıb'ın hukukî durumu da aynıdır
Gasbedilen bir mal, mevcud ise gasbedildiği şekliyle sahibine gasbedildiği yerde iade edilmesi gerekir Malı iade için gereken masraflar, gâsıb'a aittir- Gasbedilen mal harcanmış ve yok edilmiş olursa, gâsıb tarafından ödenmesi gerekir Eğer mal, değeri verilebilecek cinsten ise bu değer takdir edilerek verilir; misli verilebilecek cinsten ise (buğday vBulletin gibi), mislini vermek gerekir Gâsıb, eğer kendi malından birşey ilâvesi ile gasbedilen malın bazı vasıflarını değiştirirse, mal sahibi ya malının kıymetini ya da ilâve edilenin kıymetini ödeyerek malın aslını alır Mağsub, ismi değişecek şekilde (buğdayın öğütülerek un yapılması gibi) değişikliğe uğratılırsa gâsıb, bedelini öder ve mal da onun olur Gasbedilen ağacın meyveleri, hayvanın sütü ve yünleri, mal sahibine aittir Gasbedilen bir binanın veya arazının gasbdan sonra meydana gelen zararı, malın aslıyla birlikte sahibine ödenir Gasbedilen arazi veya arsa üzerinde yapılan ev ve ağaç gibi fazlalıklar, asıl maldan daha kıymetli ise, gâsıb tarafından gasbedilen malın bedeli ödenerek gâsıbın mülkiyetine geçer Bir kimse; başkasının tarlasını gasb yolu ile nadas ettikten sonra sahibi tarlayı geri alınca, o kimse nadas işçiliği için bir ücret isteyemez Gasbedilen bir malın kıymeti, gasbedildiği zamanki değerine göre ödetilir
Gasbedilen bir malın aslında, cinsinde, nevinde, miktarında, vasfında ihtilaf edilince, yemin ettirilmek kaydıyla gâsıb'ın sözü geçerlidir Gasbedilen malın zekâtı verilmez, çünkü sahibine iade edilmek mecburiyeti vardır Bir müslümanın, gayr-ı müslim olduğu için bir şahsın malını gasb etmesi caiz değildir Gasbedilen bir arsa üzerinde yapılan bir camide namaz kılmak Hanefilere göre caiz, Şâfiîlere göre mekruhtur Sahibi bilinmeyen gasbedilmiş bir mal, fakirlere ve kamu yararına olan bir yere tasadduk edilir Para veya benzeri gasbedilen bir malla yapılan ticaret (alış-veriş) sahihtir, ancak kazancın tasadduk edilmesi gerekir Ancak mal yanlışlıkla gasbedilmiş olursa günâh ve sorumluluk bulunmaz; malın iadesi veya tazmini ile yetinilir Gasbeden, dayak ve hapis cezası ile te'dib olunur Gasbedilen mal mevcutsa aynen geri verilir, iade masrafları da gasbedene aittir Gasbedilen mal helâk olmuşsa tazmin edilmesi, yani bedelinin ödenmesi gerekir Tazmin; ölçü, tartı veya standart olup sayı ile alınıp satılan (mislî) mallarda misliyle, bunun dışındakilerde kıymetiyle olur Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a göre, gasbedilen malda sonradan meydana gelen muttasıl veya munfasıl fazlalıklar (ziyadeler), mâlikin bunlar üzerinde tasarruf eli bulunmadığı için tazmin edilmez; İmam Muhammed, Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise tazmin edilir Aynı zamanda bu mal bir ticarî mal ise ondan elde edilen kârın sadaka olarak verilmesi icap eder Gâsıb bu kazancı yiyemez (El-Kâsânî, age, VII,147, I50,168; es-Serahsî, el-Mebsût, XI,' 50; İbn Âbidîn, age, V, 128,135,137; İbnü'l-Hümâm, age, VII, 363, 367, 379, 383; eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, V, 316; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 312; İbn Kudâme, el-Muğnî,V, 221, 254, 258)
 
Üst Alt