G.H > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi..

ceylannur

Yeni Üyemiz
GABN (ALIŞVERİŞTE ALDATMAK)

Alış-verişte aldatmak, eksik vermek, saklamak, gizlemek, farkına varmamak gibi anlamlara gelen bir İslâm hukuku terimi
Gabn alış-verişlerde, normal kıymetin üstünde veya altında olmak üzere bedeller arasında eşitsizliğin bulunmasıdır İslâm'da alış-verişlerde kâr yasaklanmadığı gibi, buna bir sınır da konulmamıştır Ancak yalan, hile, satılan malı kendisinde olmayan sıfatlarla övme veya maldaki bazı kusurları gizleme yasaklanmıştır Tarafların yalan ve hile ile birbirlerini aldatması ve böylece malın çok yüksek veya çok düşük fiyatla satılması meşrû görülmemiştir
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:
"Birbirinizin mallarınızı haram sebeplerle yemeyiniz Meğer ki (o mallar) sizden karşılıklı rızaya dayanan bir ticaret malı ola"(en-Nisâ, 4/29) Ayette sözü edilen karşılıklı rıza ancak belirli miktar mal ve satış bedeli üzerinde olur Bir kimse alış-verişte aldatıldığım bilse, satım akdine o hâli ile razı olmayacaktır
Enes b Mâlik (Ö 93/712)'ten rivâyete göre, Hıbban b Munakkız alışverişlerinde aldatılıyordu Hz Peygamber kendisine şu tavsiyede bulundu: " Alış-veriş ettiğin zaman şöyle de: Aldatma yok ve benim için üç gün muhayyerlik hakkı vardır" (Buhârî, Buyû', 48; Husumet, 3; Müslim, Buyû', 48) Yine hadiste, "Hile yapan benden değildir" (Müslim, İman;164; Ebû Dâvûd, Buyû, 50; Tirmizî, Buyû' 72) buyurulur
Gabn; fâhiş (çok aldatma) ve yesîr (az aldatma) olmak üzere ikiye ayrılır Alış-veriş yapanlar piyasa fiyatlarının esneklik alanı içinde hareket edebilirler Bu alanın dışına çıkılınca gabn hâli başlar ve nisbet yükseldikçe sorumluluk da artar Yesîr gabn, bilirkişinin değerlendirme alanı içinde kalan az aldatmalardır Meselâ, yüz liraya satın alınan bir mala, piyasa fiyatlarından anlayan bir bilirkişi doksan, diğeri doksanbeş lira kıymet biçerse yüz liralık satış bedeli yesîr gabn sayılır Bilirkişilerin değerlendirme alanına girmeyecek ölçüde yüksek veya düşük fiyatla satım akdinde fâhiş gabn vardır
Meselâ on liraya alınmış olan bir mala, bilirkişilerden birisi beş diğeri altı, başka birisi de yedi lira fiyat biçse ve on lira fiyat biçen olmasa, fâhiş gabn meydana gelmiş olur Böylece, bu malın beş liranın altında veya yedi liranın üstünde satılması hâlinde gabn gerçekleşir (İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, IV, 159)
Belh fakîhlerinden Nusayr b Yahyâ (Ö 268/881), satım akdine konu olan malların az veya çok tasarrufa uğramalarını göz önüne alarak fâhiş gabni; gayr-i menkullerde %20, hayvanlarda % 10 ve menkul ticaret eşyasında %5 olarak sınırlamış ve piyasa fiyatının üstünde veya altında bu nisbetler aşılarak yapılacak satışların fâhiş gabn derecesinde olduğunu belirtmiştir (İbn Nüceym, el-Bahru'r-Râik, Mısır 1334, VII, s169) Mecelle 165 maddesinde aynı ölçüleri esas almıştır Bu nisbetler uygulama ile ilgilidir Günlük hayatta, çok vukû bulan muâmelelerde aldanma ihtimâli azalırken, nâdiren yapılanlarda yükselir (Ali Haydar, Düraru'l-Hukkâm Şerhu Mecelleti'l-Ahkâm, I, s247) Yukarıdaki nisbetlere varmayan aldatmalar, az aldatma sayılır
Yesîr gabnin satım akdine bir etkisi olmaz ve akdi feshetmeye imkân vermez Çünkü bundan sakınmak güçtür Günlük hayatta çok olağan bir durumdur İnsanlar normal olarak bunu müsâmaha ile karşılarlar Hanefîler üç durumu bundan müstesna kıldılar ki, bunlarda töhmet sebebiyle, yesîr gabn yüzünden akdi feshetmek mümkün olsun Bu haller şunlardır:
a) Serveti borcunu karşılamayan borçlunun tasarrufu Böyle bir borçlu, yesîr gabnle de olsa malından birşeyi sattığı veya satın aldığı zaman, borçluların akdi fesih hakkı vardır Ancak diğer tarafın gabni kaldırması durumu müstesnâdır Çünkü borçlunun tasarrufu, alacaklıların icazetine bağlıdır İcazet verirlerse akit yürürlük kazanır, vermezlerse bâtıl olur
b) Ölüm hastasının tasarrufu Ölüm hastası yesir gabnle mal satsa veya satın alsa, alacaklıların veya bunların ölümü hâlinde vârislerin, bu tasarrufu fesih talep etme hakkı vardır Ancak karşı tarafın gabni kaldırması durumu müstesnâdır
c) Vasînin, yetimin bir malını kendi oğlu veya karısı gibi lehine şahitlik yapması caiz olmayan kimselere yesîr gabnle satması hâlinde akit bozulur
Fâhiş gabn ise, âkidin rızasına etkili olur ve onu ortadan kaldırır Ancak bu şekilde aldatılan kimsenin akdi feshedip edilmeyeceği ihtilâflıdır
Hanefilere göre, fâhiş gabnin satım akdini feshe sebep olması için hile (tağrîr) ile birlikte bulunması gerekir Tağrîr; bir kimseyi söz, fiil ve davranışlarıyla etkileyerek, satım akdinin onun yararına olduğunu telkin etmek ve onu piyasa fiyatının dışında bir satış bedeline razı etmektir Burada aldatmanın çok ciddî nitelikte olması gerekli değildir Taraflardan birisinin veya dellâl gibi üçüncü bir şahsın, sözlerine, akdi yapmaya sevkedici nitelikte yalan karıştırması fesih hakkının doğması için yeterlidir Yalan ve hile bulununca, aldatılan ma'zûr sayılır Çünkü satım akdine rıza, aldatmanın bulunmaması esasına dayanır Aldatma olunca, rıza tam olarak bulunmuş sayılmaz
Ancak Hanefiler üç durumda aldatma olmasa bile fâhiş gabn hâli gerçekleşince akdi feshetmeyi caiz görürler Bunlar: Beytu'l-Mal'ın malları, vakıf mallar ve küçüklük, akıl hastalığı yahut sefâhet gibi sebeplerle hacir altında bulunanların malları (Ali Haydar, age, I, s588, 589; Mecelle, mad 356
Hanbelîlere göre aldatma olsun veya olmasın fâhiş gabn hâli varsa şu üç durumda aldatılan satım akdini feshedebilir
a) Şehre mal getirenleri yolda karşılama Bu, şehre mal getiren kimseleri, henüz şehir merkezine ulaşmadan yolda karşılamak ve eşya fiyatlarını öğrenmesine fırsat vermeden malını satın almaktır Bu haramdır ve bir ma'siyettir Bunlarda fâhiş gabn hâli varsa satım akdini bozma hakkı vardır Çünkü Hz Peygamber "Mal getiren binitlileri yolda karşılamayınız" (Buhârî, Buyû', 72, İcâze, 11, 19; Müslîm, Buyû', 21; Ebû Dâvûd, Buyû', 45) buyurur: Şâfiîler de bu görüştedir
b) Hileli açık arttırma (neceş), satışa arzedilen malın fiyatım arttırmaktır Kişi bunu satın almak için değil, başkasını aldatmak için yapar Burada müşteri için, arttıranın almayı istemediğini bilmediği zaman muhayyerlik hakkı sâbit olur Şâfiîlere göre bu durumda muhayyerlik hakkı yoktur (Muğni'l-Muhtac; II, s, 37; el-Mühezzeb, I, s291)
c) Satıcıya fiyat konusunda güvenen kimse (müstersil) Bu, eşya fiyatlarını bilmeyen, pazarlık yapmayı sevmeyen ve satıcıya itimat eden kimsedir Daha sonra fiyatta büyük bir aldatma durumu ortaya çıksa alış-verişi bozmak için muhayyerlik hakkı doğar Mâlikîler, bu üç durumda da satım akdinin geçerli olduğunu; ancak bu şekildeki alış-verişin, Hadislerdeki yasaklama yüzünden haram olduğunu söylerler (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu Î İslâmî ve Edilletuhu, Dimaşk, 1405/1985, IV, s223, 224)
Şâfiîlere göre fâhiş gabnin satım akdine bir etkisi bulunmaz Aldatma olsun veya olmasın hüküm değişmez Çünkü aldatma, çoğu zaman aldatılanın kusuru yüzünden vukû bulur Alıcı, anlayan birisine sorsa, gabn meydana gelmezdi (Muğnî'l Muhtâc, II, s36)
Ebû Hanîfe'ye göre alış-veriş için mutlak vekil kılınan kimse; müvekkilinin malını fâhiş veya yesîr gabnle yahut benzer fiyatıyla; kısaca kendisinin uygun gördüğü bir fiyatla, yahut şart muhayyerliği ile satabilir Ancak bu malı kendisine veya lehlerine şahitliği geçerli olmayan hısımlarına satması durumu müstesnâdır İmam Muhammed ve İmam Ebû Yusuf'a göre ise, alış-verişe vekil olan kimse, satım akdini fâhiş gabinle yapsa, menfaati ihlâl olunan kimse fesih talebinde bulunabilir (Ali Haydar, Düraru'l Hukkâm Şerhu Mecelleti'l-Ahkâm, I s,138, 589, III s, 921; Mecelle, mad 64, 356, 1494)
İmam Mâlik (Ö 179/795)'e göre, fâhiş gabn terimiyle ifade edilen çok aldanma, malın kıymetinin üçte biri ile sınırlandırılmıştır Buna göre bir mal, kıymetinin üçte birinden daha yüksek veya üçte birinden daha az bir fiyatla satılmış olsa fâhiş gabn meydana gelmiş olur Eğer bu miktar aşılmamışsa az bir aldanma olur ki, bu olağandır (el-Cezîrî, Kitâbu'l-Fıkıh Ale'l Mezâhibi'l Erbaa, II s, 284) Hz Ebû Bekir (Ö13/634) halife iken vâlilerine yaptığı irşâdında fâhiş gabn nisbetini üçte bir olarak belirtmiştir İmam Mâlik'in dayandığı delil Hz Ebû Bekir'în bu uygulamasıdır Daha sonra Mâlikî mezhebinde, bir yüzde vermek yerine, gabn şöyle tarif edilmiştir: Bir malın, kıymetinden açık yani göze batan bir şekilde fazla veya eksik bir fiyatla satılmasıdır Fazlalık veya noksanlık açık olduğu zaman fâhiş gabn meydana gelir Hanbelilerin bu konudaki görüşü de Mâlikîler gibidir (İbn Kudâme, el-Muğnî, III, s 585; el-Cezîrî, age II, s 284; Gazzâlî, İhyâu Ulûmi'd-Din, Mısır 1375/1956, II, s 72)
İslâm hukukunun gabn ve tağrir (hile) konusunda açık ve kesin bir sınır getirmeyişinin amacı, nisbetlerin tesbitini beldelerin örflerine bırakmaktır Çünkü ekonomik bakımdan kalkınmış ve paranın değerini korumayı hattâ sürekli yükseltmeyi başarmış ülkelerde fiyatlar çoğu zaman istikrarlıdır İnsanlar uzun süre, bazan yıllarca aynı seviyede kalan piyasa fiyatlarının dışına çıkılmasına razı olamaz Fakat paranın sık sık değer kaybettiği ve eşya fiyatlarının sürekli olarak arttığı bir ekonomide, insanlar fiyat değişikliklerine alışırlar; bu yüzden meselâ %5 olan menkul eşya fâhiş gabn nisbeti önemini kaybedebilir Bu yüzden bazı Avrupa ülkelerinde ve Türk Borçlar Kanununun 21 maddesinde, aşırı yararlanma adı verilen gabn hâlinin meydana gelmesi için iki şart konulmuştur Mal ve satış bedeli arasında aşırı bir nisbetsizlik bulunmalı ve bu nisbetsizlik karşı tarafın özel durumunun istismar edilmesinden doğmuş olmalıdır Darda kalma, hıffet hâli ve tecrübesizlik, özel durumun belirtileridir (Kefalettin Birsen, Borçlar Hukuku Dersleri; İstanbul 1954, s104 vd; Kemal Tunçomağ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, I, s 227 vd)
İslâm'da, fâhiş fiyatla satın alınan mal elden çıksa, tüketilse veya malda geri vermeye engel bir eksiklik meydana gelse artık fesih hakkı kullanılarak satım akdi bozulmaz (Ali Haydar, age, I, s 586, 587)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GABN-İ FÂHİŞ (MALI DEĞERİNİN ÇOK ÜSTÜNDE SATMAK)

Alış-verişte büyük aldatma anlamında kullanılan bir İslâm hukuku terimi Gabn; aldatmak, eksiltmek anlamındadır İslam hukukçuları bu kelimeyi genelde hususi akitlerde anlaşma zamanında akitte her iki tarafın bedelinin birbirine eşit olmadığım, diğer bir ifadeyle, satıcı veya müşteri aleyhine meydana gelmiş olan bir aldanmayı ifadede kullanmaktadırlar
Gabn, "gabn-i fâhiş" ve "gabn-i yesîr" olmak üzere iki çeşittir En genel anlamda, gabn-i fâhiş "normalden fazla aldanmayı", gabn-i yesîr de
"olağan ve basit aldanmayı" ifade eder Azlık ve çokluk izâfi olduğu için, İslâm hukukçuları, hangi aldanmanın gabn-i fâhiş, hangisinin gabni yesîr olduğunu mümkün mertebe kesin bir ölçüye bağlamaya gayret sarfetmişlerdir Ancak, İslâm hukuk ekollerinin gabn-i fâhişi tesbit ölçüleri birbirinden farklı olduğu için, gabn-i fâhiş ve gabn-i yesîr anlayışları da büyük ölçüde farklılık arzeder
Hanefi ekolünde, en genel tarifiyle gabn-i fâhiş; "herhangi bir malı, o malın fiyatı hakkında, bilirkişilerin tesbit ettiği tahmini fiyattan oldukça fazla bir fiyatla satma ya da satın alma durumu"; gabn-i yesîr ise, "bir malı, bilirkişilerin tahmin sınırları içerisinde kalan bir fiyatla satma ya da satın alma durumudur" Meselâ; bir mal yüz lira üzerinden satın alınmış, daha sonra, bilirkişilerin görüşüne başvurulmuş, bilirkişilerin bir kısmı sözkonusu malın değeri hakkında, bu mal ancak altmış lira eder; bir kısmı, elli lira eder; diğer bir kısmı ise, bu mal ancak yetmiş lira eder derse bu durumda, o malın yüz liraya alınması durumunda gabn-i fâhiş sözkonusu olur
Şâfiî ekolünde ise, gabn-i fâhiş; bir malın, kendine denk bir malın fiyatından (semen-i misil) daha fazla bir fiyata satın alınması durumunda sözkonusu olur Bir malın aynısı veya yakın benzeri piyasada yüz liraya satılıyorsa, o malı yüzyirmi liraya satın almak gabn-i fâhiştir
Mâlikî ekolünde de, gabn-i fâhişin ölçüsü, genelde aldanmanın, malın değerinin üçte biri nisbetinde veya bundan daha fazla olması olarak tesbit etmiştir (İbn Cüzey, el-Kavânînu'l-Fıkhiyye, Beyrut (ty), s 177)
Mecelle'de gabn-i fâhişin ölçüsü malların çeşidine göre ayarlanmıştır Buna göre, menkul ticaret mallarında %5 veya daha fazla; hayvanda % 10 veya daha fazla; gayr-i menkulde %20 veya daha fazla aldanma gabn-i fâhiştir (Mecelle, md165) Bu oranlama malın gerçek değerine göre yapılacaktır
Gab-i fâhişin akitlerin sıhhatine etkisine gelince; İslâm hukukunda kâr yasaklanmadığı için, hukukî ehliyete sahip kişilerin yaptıkları karşılıklı borç yükleyen (muâvazalı) akitlerde, akdi yapan kişilerin (taraflar) elde ettikleri yararların farklı olması, genel anlamda meşrû görülmüştür Bu yüzden, normal sınırlar çerçevesinde cereyan eden bu yarar farklılığına müdâhale edilmemiştir Ancak bu serbestliğin kötüye kullanılması (hile, tağrîr) ve insanların ihtiyaçlarının ve saflıklarının istismar edilmesi durumunda sözkonusu haksızlığı kaldırmak için hukukî hayata müdâhale edilmiştir Şöyle ki; alım-satımda, kasden aldatma (tağrîr) amacı olmaksızın, gabn-i fâhişin sözkonusu olması durumunda, aldanan taraf gerek satıcı gerekse müşteri olsun akdi feshedemez Bunun istisnası yetim malıdır Kasden aldatma amacı olmasa bile, yetim malı gabn-i fâhişle satılırsa, yetimin haklarını korumak bakımından bu akdin feshedilmesi gerekli görülmüştür Kamu malları da aynı hükme tabidir (Mecelle, md 356)
Ancak, akdin taraflarından biri diğerini aldatmak suretiyle, alım-satımda gabn-i fâhiş sözkonusu olursa aldanan taraf (mağbûn) alım-satımı feshetme hakkına sahiptir Bu fesih hakkına "gabn ve tağrîr muhayyerliği" denilir (Mecelle, md 357; geniş bilgi için bkz İbn Âbidîn, Muhammed Emin, Tahbîru't-Tahrîr, fi İbtâli'l-Kadâ bi'l-Feshi bi'l-Ğabni'l-Fâhiş bilâ Tağrîr, Resailu İbn Âbidîn, II, 66-82)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GABN-İ YESÎR( ALIŞ VERİŞTE HİLE İLE ÇOK KAZANMAK)

Alış-verişte basit bir aldatma anlamında kullanılan bir İslâm hukuku terimi
Gabn; aldatmak, aşırı yararlanmak ve bir şeyin miktarını eksiltmek gibi anlamlara gelir Bir terim olarak ise; hususî akitlerde, anlaşma sırasında, akitte iki tarafın bedellerinin eşit olmamasıdır Gabn, miktar ve derecesine göre ikiye ayrılır: Gabn-i fâhiş (çok aldatma) ve gabn-i yesir (az aldatma)
İslâm hukukunda, alış-verişte kâr yasaklanmadığı gibi ona bir sınır da konulmamıştır Ancak alış-verişte yalan, hile, satılacak mallarda bulunmayan sıfatlarla malı övme veya satılan maldaki bazı kusurları gizleme yasaklanmıştır (el-Cezîrî, Kitâbü'l-Fıkh ale'l-Mezâhibi'l-Erbaâ, II, 283, 284) Tarafların yalan ve hile ile birbirlerini aldatması ve böylece malın çok yüksek veya çok düşük fiyatla satılması meşrû görülmemiştir Alış-veriş yapanlar piyasa fiyatlarının esneklik alanı içinde hareket edebilirler Bu alanın dışına çıkılınca gabn (aldatma) hâli başlar ve nisbet yükseldikçe sorumluluk da artar Gabn-i yesîrin, satım akdinin sıhhatine zarar vermeyeceği ittifakla kabul edilmiştir Çünkü bundan kaçınmak güçtür Diğer yandan, insanlar az miktardaki aldanmalara razı olurlar Çok aldatmanın miktar ve sınırı hakkında ise kesin bir nass (delil) yoktur Bu konuda, piyasadaki uygulamaları dikkate alan müctehidlerin ortaya koyduğu ictihadlar ise farklı olmuştur (el-Cezirî, age, II, 284, 285)
Hanefîler bir malın piyasa fiyatını veya piyasadaki kıymetini ölçü alarak gabni belirlemeye çalışmışlardır Bilirkişilerin değerlendirme alanına girmeyecek ölçüde, yüksek veya düşük fiyatla yapılan satım akdinde gabn vardır Meselâ;10 liraya alınmış mala bilirkişilerden biri beş, diğeri altı, başka birisi de yedi lira fiyat biçse ve on lira fiyat biçen olmasa, fâhiş gabn meydana gelmiş olur (İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, IV,159) Fâhiş gabn derecesine ulaşmayan az aldatmalar ise gabn-i yesîr adını alır
Belh fakîhlerinden Nusayr b Yahyâ (Ö 268/881) alış-verişte fâhiş gabn miktarlarını, gayr-i menkullerde %20, diğer menkul mallârda %5, hayvanlarda % 10 olarak sınırlamış ve piyasa fiyatının üstünde veya altında bu nisbetler aşılarak yapılacak satışların fâhiş gabn derecesinde olacağını belirtmiştir (İbn Nüceym el-Bahru'r-Râik, Mısır 1334, II, 169)
İşte yukarıda belirtilen nisbetlere varmayan aldanmalar az aldanma (gabn-i yesîr) sayılır ve bunun akde etkisi olmaz Meselâ; piyasa fiyatı dokuz-on bin lira arasında olan menkul bir malın onbinikiyüzelli veya sekizbinsekizyüz liraya satılması gibi; çünkü bu malın fâhiş gabn için üst sınırı onbinbeşyüz, alt sınırı ise sekizbinaltıyüzelli liradır (Ali Haydar, Düraru'l-Hukkâm Şerhu Mecelleti'l-Ahkâm, I, 238)
Ancak paranın sık sık değer kaybettiği, eşya fiyatlarının yükseldiği ekonomilerde yukarıda belirtilen gabn miktarı önemini kaybedebilir Çünkü böyle bir piyasada meselâ %5 olan menkul mal gabn-i fâhiş miktarı onbin liralık malda beşyüz liraya tekâbül eder Böyle bir malı onbinbeşyüz veya onbirbin liraya satın alan kimse aldatıldığını düşünmez Mâlikî mezhebine göre gabn-i yesîrin, malın kıymetinin üçte birinden az olan aldatmada gerçekleşmesi gabn konusunda İslâm'ın esnek bir yol izlediğini gösterir (el-Cezîrî, age, II, 284; İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 585) (Ayrıca bk Gabn)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GADR, GADDARLIK (İHANET)

Vefasızlık, ihanet, verilen sözü yerine getirmemek, ahdi bozmak Arapça'da "gadîr veya gaddâr adam" denilince, sözüne hiç güvenilmeyen kişi anlaşılır (İbnü'l-Manzûr, Lisânü'l-Arab, Beyrut 1388/1968, V, 8vd; er-Râgıb el-lsfahânî, el-Müfredât, İstanbul 1986, s 536-537) Ayrıca söz konusu anlamlarla yakından alakası olan bir şeyi ihlâl etmek ve bırakmak manasına da gelir (Firûzâbâdî, Besâiru Zevi't-Temyîz, Beyrut ty IV, 122) Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şu ayetlerde bu manadadır: "O gün dağlan yürütürüz Yer yüzünü dümdüz ve pürüzsüz görürsün (İnsanları) kabırlerinden kaldırıp mahşer yerinde toplarız da, onlardan hiç birini geride bırakmamış oluruz" (el-Kehf, 18/47) "Aşmel defteri konulmuştur Günahkarları (o amel defterindeki yazılı) şeylerden titreyerek korktuklarını ve " eyvah! bu nasıl defterdir ki, bize, küçük büyük hiçbir şey bırakmayıp, hepsini sayıp dökme" dediklerini görürsün zira dünyada işlemiş olduklarını hazır bulmuşlardır"(el-Kehf, 18/49)
İslâm'da ahde vefa emredilirken, ihanet ve vefasızlığın da yasaklandığı kesin emirlerle bildirilmiştir Fakat, Kur'an-ı kerim'de ahde vefa gadr kelimesinden ziyade, Türkçe'de de kullandığımız, "hıyanet" kelimesi ve türevleri ile "ahd" ve "vefa" kelimeleri ile ifade edilmiştir: "Öyle ki, onlar kendileri ile yaptığın anlaşmayı her defasında hiç korkmadan (çekinmeden) bozarlar Savaşta onları (her ne zaman yakalarsan, öylesine bozguna uğrat, darmadağın et ki, arkalarındakiler öğüt ve ibret alsınlar Şayet bir topluluğun (milletin) hıyanetinden korkarsanız, eşit ölçülere göre sen de anlaşmayı bozup (suratlarına) at! Çünkü Allah hainleri sevmez" (el-Enfâl, 8/56-59)
Gadr, yapılan anlaşmayı bozmak manasında Hadislerde de kullanılmıştır (Buhârî, cizye, 7) Gerek ayetlerde, gerekse Hadislerde, karşı taraf anlaşmayı bozmadıkça, müslümanların anlaşmayı bozmamaları emredilmiştir Öbür taraftan, bir ayette "Ey iman edenler! Yaptığınız akidleri yerine getiriniz"(el-Mâide, 5/1) buyurulurken, diğer bir ayette Yüce Allah İsrailoğullarına (Yahudilere) kendilerine verdiği nimet ve ihsanları hatırlatarak, "ahdimi yerine getirin ki, ben de ahdimi yerine getireyim"(el-Bakara, 2/40), "elest bezminde" kullardan aldığı söze sadık kalmalarını emretmektedir (Gadr kelimesi ve türevlerinin geçtikleri hadisler için bkz Buhârî, cizye, 7, 22; Ebû Dâvûd Cihad,150, Müslim, Cihad, 73; İbnü'l-Esîr, en-Nihâye fi Garîbi'l-Hadîs, III 344-345) Meselâ burada, insanları evinde bırakıp, hapsedecek kadar şiddetli karanlık manasına gelen ve "gadr" kelimesinden türeyen "muğdire" kelimesinin geçtiği bir hadis şöyledir: "Şayet" "Hur-ı Iyn'den" bir kadın, dünyaya insanların dışarı çıkamadığı şiddetli karanlık bir gecede doğsa (inse), (bütün) dünya üzerindeki şeyleri aydınlatırdı
Söz konusu gadr veya gaddarlık Türkçe'de Arapça'daki manalarından daha değişik manalarda kullanılmıştır Dilimizde "zulüm, hiç merhameti olmayan, zalim, merhametsizlik veya merhametsiz insafsız" manalarında kullanılan bu kelimelerin bu manalarıyla de İslâm dininde yasak olan fiilleri ve müslümanlara yakışmayan sıfatları ihtiva eder "Allah'ın, insanlardan kendisine en çok kızdığı buğzettiği kişi, husumette gaddâr olandır" (Tecrîd-ı Sarih Tercemesi, VIII, 387) Buradan hareketle, Türkçe'de kullanılan gaddâr kelimesinin zulüm ve düşmanlıkta zalimden bir derece daha aşırı olanı ifade ettiğini anlamak mümkündür
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GAİB BİR ÖLÜ ÜZERİNE CENAZE NAMAZI KILMAK CAİZ MİDİR? Gaib bir ölü üzerine cenaze namazı kılınabilip kılınamayacağı hususunda ihtilaf vardır Şafii ile Hanbeli mezheblerine göre kılınması caizdir Çünkü, daha önce İslam'ı kabul eden, Habeşistan Kralı Necaşinin vefatını vahiy yoluyla öğrenen Peygamber (sav) müslümanları namazgaha çıkarttı ve onun cenaze namazını kıldırdı Ancak Farz-ı Kifaye olan cenaze namazı yerine geçmez, yani bununla iktifa edilmez Mutlak cenazenin bulunduğu yerde cenaze namazını kılmak gerekir Hanefi ile Maliki mezhebine göre gaib ölü üzerine cenaze namazı kılınmaz
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GALLE (ARAZİLERDEN ELDE EDİLEN MAHSÜL GELİRLERİ)

Arazilerden elde edilen mahsul ve gelirler Fıkıh ıstılahında galle kelimesi, daha çok vakfın geliri anlamında kullanılır Vakıf bahçelerinin meyveleri, binalarının kiraları, vakıf paralarının sağladığı kârlar, hep vakfın gallesidir
Vakfın gallesi (geliri)'nin ne şekilde taksim edileceği ve ondan nasıl yararlanılacağı fıkıh eserlerinde "kitâbu't-vakf" adı altında önemli bir konu olarak incelenir
Vakıf galleşinin görünmesi ve meydana gelmesi, vakfın çeşidine göre değişir Meselâ; tahıl cinsinden olan gallenin ortaya çıkması, ekinlerin yetişip dane bağlaması veya değer verilebilecek bir hale gelmesiyle olur Meyvaların galleşinin meydana gelmesi meyvelerin yetişip tabiî afetlerden emin bir hale gelmesiyle olur Kira bedelinden ibaret olan bir gallenin meydana gelmesi, ödeme zamanının gelmesi ile olur
Bir kimse vakfının bütün gallesini, yakınlık derecesine göre akrabalarına verebilmeyi şart koşsa, gallenin tamamı, en yakın akrabasına verilir (Geniş bilgi için bk Vakıf)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GANİMET

Daru'l-Harb*de yaşayan gayr-i müslim (kâfir)lerle yapılan savaş esnasında veya savaşan iki ordunun karşılaşmaları sırasında gazilerin kuvveti ile düşmandan alınan mal Ganimet mallarından taşınabilir olanlarına, ganâim-i me'lufe; taşınmaz mallara, ganaim-i gayr-i me'lufe denir Enfâl de denilen ganimet mallarına, genel anlamda ganâim-i hâlise; beşte biri devlet hazinesine ayrıldıktan sonra gazilere dağıtılan ganimet mallarına, ganâim-i maksûme; düşmandan alınıp da henüz gaziler arasında taksim edilmeyen ganimet mallarına, ganâim-i gayr-ı maksûme; devlet başkanının veya ordu emîrinin, savaşa teşvik için gazilere fazladan verdiği ganimet mallarına neıl (çoğulu enfâl) denir Kur'an'ın sekızınci suresine, ganimetlerden bahsettiği için "el-Enfâl Sûresi" denilmiştir Düşmandan harbetmeksizin alınan ganimete de "fey" denir
"Allah'ın onlardan Peygamber'ine verdiği fey'e gelince, siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız"
"Allah'ın, o kent halkından, Resulune verdiği ganimetler Allah'a, Resule, ve ona akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara, (yolda kalmış) yolcuya aittir '
"(Bilhassa o fey'), hicret eden fakirlere aittir" (el-Haşr, 59/6, 7, 8)
"Sana savaş ganimetlerinden sorarlar; de ki: Ganimetler, Allah'ın ve Resulunundur" (el-Enfâl, 8/1)
" bilin ki ganimet aldığınız şeylerin beşte biri, Allah'a, Resulune ve (Resul ile) akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir"(el-Enfâl 8/41) (Ayrıca bk: Âl-i İmrân 3/161, en-Nisâ, 4/94, el Ahzâb 33/50, el-Fetih 48/15, 19, 20)
"Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin" (el Enfâl, 8/69)
Vaktiyle müslümanlar tarafından fethedilerek ya mücâhidlere veya diğer müslümanlara, mülk olarak verilen arazilerin (Arap yarımadası ve Basra arazisi gibi) mahsullerinden öşür (onda bir, yahut yirmide bir hisse) adıyla alınan vergi ile tüccardan alınan gümrük vergisi İslâm devletinin önemli bir geliri idi Bunlar; fakirlere, parasız kalan yolculara, borcunu ödeyemeyen borçlulara, hürriyeti için anlaşma bedelini ödeyemeyen kölelere harcanırdı
Müslümanlar tarafından zorla zapt ve fethedildiği halde müslüman olmayan eski sahibinin elinde bırakılan veya hariçten gayr-i müslim vatandaşlara mülk olarak verilen yahut sulh ile fethedilip de bir vergi karşılığında gayr-i müslim halka terk olunan arazilerden alınan haraç (adı altında alınan vergi), İslâm ülkesinde yaşayan gayr-i müslimlerden, korunma karşılığı alınan cizye, yabancılardan alınan hediyeler ve harpsiz olarak elde edilen sulh bedelleri de İslâm devletinin gelirlerindendir Bu gelirler, müslümanların menfaati olan sınırları koruma, yol, köprü yapım ve tamiri, asker ailelerinin geçimini sağlama, devlet memurlarının ve ilim ile uğraşanların maaşlarını ödeme gibi yerlerde harcanırdı Rikâz adı verilen madenler ile bulunup çıkarılan hazinelerin ve harp neticesinde düşmandan alınan ganimetlerin muayyen bir kısmı fakirler, kimsesiz yetimler ve borcunu ödeyemeyen borçlulara sarfedilirdi
Vâris bırakmadan ölenlerin malları, velisi bulunmayan maktullerin kan bedelleri, sahibi bulunmayan yitik mallar, sahibi bilinmeyen terk edilmiş çocukların ve velisi olmayan fakir çocukların nafakalarına, tedavi ücretlerine, techiz ve tekfinlerine, hastahanelere sarf edilirdi
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GANÎMETLERİN TAKSİMİ

Halkına karşı savaş açılan bir ülke, ya sulh yoluyla, ya da savaşmak suretiyle zorla fethedilir Müslümanlar, bir yeri sulh yoluyla fethettikleri takdirde hem o zamanki devlet başkanı, hem de ondan sonra devlet başkanı olacak şahıs, anlaşma şartlarına uymak mecbûriyetindedir Araziler, anlaşmayı kabul eden karşı tarafın elinde bırakılır Böyle bir yerin arazisi üzerine anlaşma şartlarına göre bir vergi konulmamışsa, o arazi öşr suyu ile (yağmur, dere, kuyu, çeşme) sulanıyorsa, öşr üzerine; haraç suyu (fetih öncesi sahiplerinin açtığı kanal suyu) ile sulanıyorsa, haraç üzerine anlaşma yapılır, buna göre vergi alınır Müslümanların gayr-i müslimlerden savaşarak elde ettikleri araziler hakkında şu hükümler geçerlidir; devlet başkanı bu hükümlerden herhangi birini tatbik etmekte serbesttir
1) Araziyi eski sahipleri elinde bırakır, kendilerine diğer ganimet mallarından barınabilecekleri miktarda mal verir Arazilerinden haraç, kendilerinden de cizye alır Hz Ömer Irak'ı fethettiğinde böyle yapmıştır
2) Fethettiği bölge ahâlisini oradan çıkarır, yerlerine hariçten getirilen gayr-i müslimler yerleştirilir Bu tür arazi, "haraç arazisi" diye adlandırılır
3) O belde ahâlisi kendi istekleriyle müslüman oldukları takdirde, arazileri kendilerine bırakılır veya o arazi ganimetler (ganimeti hak eden muhâripler) arasında taksim edilir Resulullah (sas)'in feth edilen Hayber arazisi hakkındaki uygulaması böyledir
4) Bir kısmı gaziler arasında taksim edilir, diğer kısmı da hazine masraflarına karşılık devlet için alıkonulur Bu şekilde ahâliye verilen veya gaziler arasında taksim edilen araziye "öşrî arazi" denilir
5) Herhangi bir taksimat yapılmaksızın bütün arazi, müslümanlar adına devlet tarafından muhâfaza edilir Böyle araziye "memleket arazisi, mirî veya, emîrî arazi" denir
İmam Mâlik'e göre savaşarak fethedilen araziler, gânimler arasında taksim edilmez; devlet tarafından vakıf olarak muhâfaza edilir Elde edilen haraçı müslümanların, cihad, mescid, köprü gibi masraflarına sarfedilir
İmam Şâfiî'ye göre böyle araziler diğer ganimetler gibi beş kısma ayrılır Bunlardan bir kısmı devlet hazinesine, beşte dördü ise mücâhidlere taksim edilir
Hanefi mezhebine göre gaziler arasında taksimatı yapılmasına karar verilen araziler, diğer ganimet malları oranına göre taksim edilir Ganimetlerden menkul (taşınabilir) malların taksimi: Ganimet mallarının beşte biri Allah'a (ayette geçen bu ifade, teberrüken zikredilmiştir), Resulune, onunla akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir (el-Enfâl, 8/41) Yolculardan maksat, yolda parası kalmayanlardır Geriye kalan beşte dördü ise muhâriplere taksim edilir Muhâriplerden piyade olanlar bir, süvari olanlar ise iki hisse alırlar Kumandan da bir fert gibi hisse alır
Bizzat harbe katılanlar hisse aldığı gibi bunlara yardım için hazır bulunan erler, savaş sahasında bulundukları halde hastalık ve benzeri özür nedeniyle savaşa katılmamış olanlarla, ganimet malları henüz İslâm yurduna getirilmeden evvel vefat eden muhâriplerle cihada yardım eden kadınlara, çocuklara, kölelere, zimmîlere ganimetten, gazilerin paylarından daha az bir miktar verilir Buna "razh" denilir Ganimet mallarının taksiminden sonra geriye kalan mal (taksimi mümkün olmayacak) kadar az bir miktar ise veliyyü'l-emr tarafından fakirlere dağıtılır
Ganimet mallarını taksim edene "sahibi mekasım, emîri kısmet" denir Bu memur isterse, taksimdeki güçlük nedeniyle, ganimet mallarını satar, elde ettiği parayı taksim eder
Bu taksim, veliyyü'l-emr'in izni olmadıkça yapılamaz Düşman ülkesi fethedilmediği halde elde edilen ganimetin beşte biri ayrıldıktan sonra geriye kalanı komutan tarafından muhâriplere taksim edilir Ganimet mallarından az da olsa bir şey çalmak, bu mallardan daha taksim edilmeden hıyanet yoluyla birşey almak büyük günahtır Buna "gulûl" denir Ganimet toplayanlardan biri ganimet mallarından birşeyi telef etse ödemez; İmam Şâfiî'ye göre ise öder Muhâriplerin, gayr-i müslimlerin yurdunda, denizlerinden çıkardıkları balık ve benzeri şeyler ile karada elde ettikleri av hayvanları, madenler, hazineler ganimet malından sayılır Muhâriplerin, İslâm diyarı ile küfür diyarı arasında bulunan ormanda veliyyü'l-emr'in izniyle kesip İslâm yurduna götürdükleri ağaç, ganimet mallarından sayılır; mancınık ve gemi yapımı için kesilenler ise ganimetten sayılmazlar Ganimet malları, İslâm yurduna götürülmeden taksimi yapılmaz Harp hâlinde de taksimat caiz değildir Şâfiî, Hanbelî, Malikî ve Zâhirî müctehidlerine göre bu taksim, düşman yurdunda da yapılabilir Ganimet malları İslâm diyarına hükümetçe taşınması mümkün değil ise, mücâhidler arasında geçici olarak taksim edilir, onlar vasıtasıyla İslâm yurduna taşınır, tekrar hepsi bir yerde toplanır Esas taksim bundan sonra (ilk taksime göre) yapılır Muhâripler taksimattan önce ganimet malını satamazlar; yenilip içilecek cinsten olanlardan istifade edebilirler, fakat saklayamazlar Silah, elbise, at gibi mallardan da geçici olarak istifade edilebilir, sonra taksimata tabi tutulur Taksimattan evvel düşman ülkesinde ölen muhâribin vârislerine ganimetten birşey verilmez Ancak İslâm yurduna döndükten sonra ve ganimetin taksiminden evvel ölen muhâribin mirasçılarına ganimetten hissesi verilir İmam Şâfiî ve diğerlerine göre, düşmanın mağlubiyeti kesinlik kazandıktan sonra ölen muhâribin vârislerine ganimetten hissesi verilir
Enfâl suresinin kırk birinci ayetinde de belirtilen Hz Peygamber'in hissesi O'nun vefatından sonra sözkonusu değildir Abdulmuttalib oğullarının hisseleri de yoktur Bu hisseler tamamen devlet hazinesine bırakılır; devlet kanalıyla da fakir yetimler ile diğer miskinler ve parasız kalmış yolculara harcanır Bu hususta diğer mezhebler değişik görüş iler: sürerler Veliyyü'1-emr veya komutan lüzum görürse fazla bir pay veya muayyen bir para vermek suretiyle mücâhidleri harbe teşvikte bulunabilir Buna "tenfil" denir
Savaş esirleri hakkında yapılacak işlem: Savaş neticesinde elde edilen esirler hakkında veliyyü'1-emr serbesttir Bu esirlerden fiilen savaşa katılanları öldürebilir; köle ve câriye yapabilir; İslâm zimmetinde emân vererek hepsine hürriyetini verebilir; İslâm esirleriyle değiş tokuş yapabilir Arap müşriklerinin esir erkekleri ise ya İslam'ı kabul ederler ya da öldürülürler
Evzâî, Hasan İbn Muhammed et-Temîmî, Hasan el-Basrî, Hammâd b Süleyman gibi müctehidlere göre esirleri öldürmek câiz değildir Öldürülmelerinin câiz olduğunu ileri süren müctehidler, bu konuda gereğine göre hareket etmede veliyyü'1-emr'in serbest olduğunu söylerler Müslümanların eline esir düşmeden evvel müslüman olan ise sadece köle yapılır Düşmana âit köleler, müslüman olarak İslâm ülkesine iltica etseler veya müslüman olduktan sonra bulundukları ülke müslümanlar tarafından zabtedilse ya da müslüman olmaksızın İslâm ordusuna iltihak etseler, derhal hür olurlar
Düşmandan alınan esirler hakkında köleleştirme kararı verilince bunların (diğer ganimet malları gibi) beşte biri devlet bütçesine âit olarak ayrılır, geriye kalanı gânimetler arasında paylarına göre taksim edilir Bu' durumda kölelerin öldürülmesi câiz değildir Esiri, taksimden evvel öldüren bir mücâhide sadece ta'zir cezası verilir, keffâret ve diyet ödetilmez Komutan, isyan etmeleri veya taraflarınca kurtarılma ihtimalleri olmadıkça, esirleri öldürmeye yetkili değildir Bir yetki devlet başkanına âittir Esir edilen kadınlar, çocuklar öldürülmez Esir edilen kadınlar İslâm yurduna getirilince eski kocalarıyla nikâh ilişkileri kesilmiş olur Kocaları da kendileri gibi esir olan kadınların nikâhları devam eder Bakıma muhtaç olan esir çocuklar, esir analarından ayrılmazlar Hanefîlere göre esirleri karşılıksız salıvermek caiz değildir
İmam Şâfiî hariç, diğer mezhebler de aynı görüştedir Ekonomik şartlar zorlamadıkça esirleri para karşılığı azat etmek Hanefilere göre caiz değildir İmam Şâfiî bu görüşte değildir Düşmandan alınan esirler, müslüman esirlere mukabıl değiştirilebilir Buna "müfâdatu'l-üserâ" denir Esir düşen müslümanları para, silah, hayvan karşılığı kurtarmak caizdir İslâm'ı kabul eden bir esir, müslüman esir karşılığında değiştirilmez (İlgili hadisler için bk Sahih-i Buhârî Tecrîd i Sarih Tercümesi, VII, 426, VIII, 438, X, 340)
"Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yeyin" (el-Enfâl, 8/69) Allah'ın insanlar için takdir ettiği rızkın en helâl olanlarından biri ganimet mallandır Savaş ganimet için yapılmaz; Allah'ın kelâmını yüceltmek, İslâm'ı hâkim kılmak ve küfrün galebesine son vermek ve İslâm adaletini başka ülkelere götürmek gibi ulvî gayeler için yapılır Böyle bir gayenin gerçekleşmesi için meydana gelen savaşta ölenlere Allah şehid sıfatıyla cenneti nasib ederken; sağ olan gazilere de gösterdikleri gayrete bir lütuf olarak, düşmandan alınan ganimetleri helâl kılmıştır Geçmiş ümmetlere ganimetten istifadeye izin verilmezken bu lütuf Muhammed (sas)'in ümmetine takdir edilmiştir

__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GARÂMET (ALIŞ VERİŞTE ZARAR ETMEK)

Zarar, ziyan, alış-verişte zarar etmek, zimmetinde olup da edası gereken şeyi ödemek anlamında bir İslâm hukuku terimi
İslâm'da bir kimse malını, kâr ekleyerek satabileceği gibi, hiç kârsız, hatta zararına da satabilir Zararına satış çeşitli amaçlar için yapılır Meselâ alıcıya yardımda bulunma, malı bir an önce paraya çevirme ve müşteriyi dükkana alıştırma gibi Ancak satıcının sıkışık durumundan, samimiyetinden veya malın gerçek değerini bilmeyişinden yararlanarak, malı değerinin çok altında bir fiyatla satın almaktan sakınmak gerekir Çünkü Hz Peygamber, darda kalan kimsenin bu durumundan yararlanarak onunla alış-verişi yasaklamıştır (Ahmed b Hanbel, I,116) Diğer yandan, Ashabı kirâm da malın değerini bilmeyen satıcıyı uyararak, malı gerçek değeri üzerinden satın almayı tercih etmişlerdir Böyle bir uyarmayla, gerçekte beşyüz dirheme alabileceği atı, sekizyüz dirheme satın alan Cerir b Abdillah el-Becellî (Ö 51/671) bunun sebebini soranlara şu cevabı vermiştir: "Biz alış-verişte hile yapmayacağımız hususunda Allah Resulu'ne söz verdik" (İbn Hazm, el-Muhalla, Mısır 1389 H, IX, 454 vd, mesele: 1464)
Kârın meşrû olması, riziko yüzündendir Hiç zarar etmemek veya zarara katlanmayı kabul etmeksizin ana paraya maktû ilâve yaparak almak faiz muamelesi demektir
Garâmetin bir diğer anlamı; borçlu olmadığı halde başkasının borcunu yüklenme, tazmin sorumluluğunu üzerine almadır Meselâ, kendisine bir mal emanet (vedîa) olarak bırakılan kimse kasıt veya ihmali olmadıkça bu malın telefinden sorumlu tutulamaz Bazı durumlarda emanet, tazmin yükümlülüğüne (garâmete) dönüşür Meselâ, emanetçinin malı korumayı terketmesi gibi Çünkü o, akitle emaneti korumayı üzerine almıştır Bunu yapmaz ve emanet helâk olursa, kefâlet (garâmet) yoluyla malın bedeli ondan tazmin edilir Emanet bırakılan kişi malı, aile fertlerinden olmayan veya emanete ehil bulunmayan kimseye vermesi hâlinde telef olursa tazmin yükümlülüğü doğar
Emanet mal, kullanmakla telef olsa, yine tamir edilmesi gerekir
Emanet malla yola çıkmak: Eğer, yol güvenli olur ve hal sahibi de yasak koymamışsa yolculukta emaneti yanına alabilir: Bu taktirde teleften sorumlu tutulmaz
Emaneti inkâr veya kendi malına, ayrılmayacak şekilde karıştırması hâlinde tazmin yükümlülüğü olur (es-Serahsî, el-Mebsût, IX, 110, 116 vd; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', VI, 212; İbnûl-Hümam, Fethu'l-Kadîr, VII, 93; İbn Âbidin Reddû'l-Muhtâr, IV, 519; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 307, İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 401)
Başkasına kullanması için emanet (âriyet) bırakılan malın telef olması hâlinde de yukarıdakilere benzer sebeplerle tazmin (garâmet) sorumluluğu doğar (el-Kâsânî, age, VI, 218 vd; İbn Âbidîn, Reddu'l-Muhtâr,IV, 527)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
GASB Koca, karısının arsasında ondan izinsiz kendisi için kendi malıyla bina yapıp bilâhere ölecek olsa karısı binanın kıymetinden diğer varislerin hisselerini verip binayı tamamen alabilir
Koca karısına nafakasının tamamını bırakıp başka bir beldeye gittiği zaman, kadın paranın belli bir miktarını kocasından izinsiz olarak kendi işlerine harcayıp tüketecek olsa koca gelip kadını boşayınca harcadığı miktarı ona ödettirebilir
 
Üst Alt