I.İ > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
İÇKİLİ İNSANIN TERİ Islâmda pislikler kaba (mugallaza) ve hafif olmak üzere ikiye ayrılır ve nelerin kaba, nelerin hafif pislik olduğu, fıkıh kitaplarımızın daha ilk başında bütün teferruatıyla sayılır, ahkâmı bildirilir Burada onlardan birisine dikkat çekmek istiyorum: Bir şeyin temiz olması, onun illede yenebilmesi demek değildir Belki, insanın üzerinde ya da namaz kılacağı yerde bulunması halinde namaza mani olmaması, temizleyici suya düşmesi halinde suyun temizleyiciliğine mani olmaması, yiyeceklere ve içeceklere düşmesi halinde onların yenebilirlik özelliğini bozmaması demektir Bunu böylece tesbit ettikten sonra: Insan; canlısı da, cansızı da, küçügü de büyügü de, kâfiri de mü'mini de, hayızlı ve cünüp olanı da olmayanı da temizdir (Surunbilâlî, Meraki'1-felah (Tahtâvî ile birlikte) 22; el-Cezîrî, el-Fıkıh ale'l-mezahib, 1/6) Elverir ki, üzerinde başka pislik bulunmuş olmasın Ağzı (mesela içki ile) pislenmiş olsa dahi, bir iki defa tükrüğünü yuttuktan sonra ağzı dahi temiz olur ve artığı pis olmaz Ne var ki, Imam Muhammed'e göre tükrük temizleyici olmadığından, böyle bir insanın artığı mekruh olur(Surunbilâlî, age) Ter ise içilen sıvının olduğu gibi çıkması demek olmadığından, aynı tahavvüle, kimyasal değişmeye uğrayarak çıktığından pis değildir Hatta hayvanlardan da sadece ve sadece domuzun, bir de köpeğin teri pistir(el-Ceziri, age I/11)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İCTİHAD'IN ŞARTLARI NELERDİR? İctihad'ın belli başlı dokuz şartı vardır:

1- Arapça dilini ve üslubunu bilmek Çünkü dinin kaynağı Kur'an-ı Kerim ile sünnet-i seniyedir Bunlar da arapçadır
2- Kur'an-ı Kerim'in amm ve hassını, mutlak ve mukayyedini, nasıh ve mensuhunu bilmek
3- Peygamberin sünnet'ini-kavli, fi'li ve takriri olmak üzere bilmek
4- Hakkında ictihad edilecek mes'ele ile ilgili icma veya ihtilafı bilmek, icma'ın vuku'unda hiç şüphe yoktur Sahabenin bir çok mes'elelerde vaki olan icma'ını hiç bir kimse inkar edemez Ancak Ahmed bin Hanbel sahabeden sonra icma'ın vaki olmadığını söylüyordu Şafi'i de sahabelerden sonraki icma'ı inkar etmemiş ise de, bir mes'elede kendisine icma'dan söz edildiği zaman onu kabul etmiyordu
5- Kıyas ve kaidelerini bilmek
6- Şer'i ahkamın maksat ve gayesini bilmek
7- Hakk ile batılı birbirinden ayırabilecek kadar ölçülü olmak
8- İctihad'a ve İslam'a karşı samimi olmak
9- İnancı sağlam olup bid'attan uzak olmaktır

Bundan anlaşılıyor ki, ictihad kolay bir mes'ele değildir Herkes ictihad da'vasında bulunmaz Akıl ve çevreye veya doğu ve batıdan ithal edilen düşünce ve görülüşlere istinaden hiç bir kimse İslami konularda ictihad edemez
İctihad'ın kapısı her zaman açıktır
İcthad kapısı, birinci asırda açık olduğu gibi her asırda da açıktır Yeter ki ictihad'ın şartlarına haiz bir kimse bulunsun Şu tarihten şu tarihe kadar açık idi sonra kapandı veya kapatıldı demek yanlıştır Kapanış ve açılışı elimizde değildir Bu husus için hiç bir kimseye yetki verilmemiştir Hangi ayet veya hadis ictihad kapısı şu tarihe kadar açık, bu tarihten şu tarihe kadar kapalıdır diyor? Hatta bütün fukaha her asırda ictihad'ın yapılması gerekir diyorlar Mesela el-Envar'de şöyle deniliyor: "Kadının hür, erkek, mükellef, adil ve müctehid olması şarttır Çünkü her asırda daha önceki asırlarda vaki olan hadiseler tekerrür etseydi, eski müctehidlerin fetvasıyla amel edilebilirdi Amma her asırda ayrı hadiseler ortaya çıktığı için yeni ictihadlar gerekir” Bu, her asırda yeni fıkhi mezheplerin kurulması gereklidir manasına hamledilmemelidirBirinci asırda müslümanlar, bilgilerini Kur'an ve sünnet'ten alıp onlarla amel ediyorlardı Kur'an ve sünnet'te yer almamış mes'eleler hakkında ictihad ediyor veya ehline soruyorlardı O zamanda belli bir mezheb yoktu İkinci asırda, çoğalıp dağılan müslümanlar yeni hadiseler, yeni adet ve an'anelerle karşılaştılar Bunun üzerine ulema, bunları hall etmek için büyük i'tina gösterip ictihad'da bulundular Ve bunun neticesinde çeşitli mezhepler, ekoller ortaya çıktı Herkes kendi mezhebini müdafaa etmeğe başladı Ancak hırisiyanlar gibi birbirini tekfir etmezlerdi Bu ihtilaf normaldir Çünkü herhangi kapalı bir mes'ele etrafında görüş teatisi olursa mutlaka birbirine ters düşen fikirler doğacaktır Mesela "va'l-mutallakatu yeterabbasna bi enfusihinne selasete kuruin” ayet-i celilesinde yer alan "kuru” kelimesi "kur” kelimesinin çoğuludur Bu kelime arapçada kadının aybaşı hali ma'nasına geldiği gibi temizlik ma'nasına da geliyor Sahabelerin bazısı, kur' kelimesi ay başı ma'nasında olup, boşanan kadının iddeti üç ay başıdır Bazısı da temizlik ma'nasından olup, boşanan kadının iddeti üç temizlik müddetidir demişlerdi
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İDARE Koca evin hizmetini görmek için belli ücret karşılığında hanımını kiralayıp hanımı da bir müddet hizmet görecek olsa ücret hak etmiş, olmaz
Koca, hanımını diğer karısından olan küçük çocuğunu emzirmek için kiralayacak olsa caiz olup ücret gerekli olur
Kocası olup eve ihtiyacı olmayan bir kadın kızının kızına ait olan evde parasız oturamaz

Ebe ücretini, onu eve çağıran öder
Koca ebe ücretini ödemeye zorlanılamaz
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İFLÂS
Arayıp bulamamak, iflâs etmek Bir kimsenin yanında veya tasarrufu altında kendisine ait hiçbir mal kalmadığı zaman "iflâs etti" denilir Bunun anlamı, dirhemleri fels çeşidi değersiz madenî paralara dönüştü, demektir Bir kimsenin yanında fels para bile kalmayınca, iflâsından söz edilir Felsler, altın ve gümüş paraya göre, değeri çok düşük olan ve şehirler arasında bile satın alma gücü farkları bulunan madeni paralar olduğu için İslam'ın zuhuru yıllarında Hicaz bölgesinde bu paraya rağbet edilmemişti Işte bu yüzden mal varlığını tüketen kimseye fels kökeninden gelen "müflis" ifadesi kullanılmıştı, (Ibnu'l-kesir, en-Nihâye, III, 407; RS Poole, WH Valentine,"Fels"mad, IA; Hamdi Döndüren, Çağdaş Ekonomik Meselelere Islâmî Yaklaşımlar, Istanbul 1988, s 20 vd)
Hz Peygamber çeşitli hadislerinde iflâs'ın ne olduğunu ve uygulama şartlarını göstermiştir Bir gün çevresindeki sahabelere; "Müflis kimdir?" diye sormuş, ashâb-ı kiram; "bize göre müflis, kendisine ait hiçbir dirhemi (nakit parası) ve malı kalmayan kimsedir" cevabını vermiştir Bunun üzerine Hz Peygamber şöyle buyurmuştur: "Ümmetimden gerçek müflis şudur: Kıyamet gününde namazını, orucunu ve zekâtını getirir Bu arada başkasına sövmesi, zina iftirasında bulunması, kan dökmesi ve başkasını dövmesi ile ilgili kötü amelleri gelir Bunlara karşılık iyi amelleri (hasenâtı) verilir ve borçları (kul hakları) bitmeden iyi amelleri tükenir Alacaklıların hataları kendisine yükletilir ve ateşe atılır" (Müslim, Birr, 60; Ahmed b Hanbel, II, 303, IV, 372) "Bir kimse iflâs eden birisinin yanında kendi malınıbulursa, buna başkalarından daha fazla hak sahibidir" (Buhârî, Istikrâz, 14; Müslim, Müsâkât, 22; Ebû Dâvud, Büyû', 74; Ibn Mâce, Ahkâm, 26)
__________________
a
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İFTİRA Iftira son derece kötü ve tahribedici bir hadisedir Hem iftirayı yapan ve hem de kendisine iftira edilen kimse için oldukça rahatsız edici bir tutumdur Iftira sonucunda insanlar arasındaki sevgi ve dostluk bağları zayıflar; dayanışma gücü ortadan kalkar insanlar birbirine güven duymaz olurlar Bu güvensizlik, bir toplumun sosyal hayatını tamamen felce uğratan yıkıcı bir etki yapar Iftira, toplumdaki güzellikleri yakıp bitiren bir ateş gibidir
Iftira, toplumda adaletin tam olarak etkisini kaybettiği zamanlarda yaygınlaşabilen bir sosyal ve ahlâkı hastalıktır Çünkü adaletsizlik ve takipsizlik, kötü fiillerin yaygınlaşmasına ve artmasına yol açan bir başıboşluğa sebep olmaktadır
Islâm'da iftira konusu, üzerinde oldukça fazla durulan bir konu olmaktadır Çok sayıda ayet-i kerime, iftira'nın özelliğinden ve onun Allah'ın nezdinde sevilmeyen ve hatta yerilen bir davranış olduğundan bahsetmektedir
Iftiranın en ağırı namus üzerine atılan iftiradır Bunu, Hz Âîşe ile ilgili olarak "Ifk"* olayında görmekteyiz Olay özet olarak şöyle cereyan etmiştir: Hz Peygamber ashab-ı kirâmla sefere çıkarken, kura ile belirlenen bir eşini de beraberinde götürürdü Bu usulle, Mustalıkoğulları Gazâsına da Hz Âîşe katılmıştı Konaklama yerinde, devenin üzerindeki gölgelikten (mahfel) tuvalet ihtiyacı için çıkan Âîşe (ranhâ), dönüşünde gerdanlığını düşürdüğünü farketmiş, aramak için yeniden çıkmıştır Bu sırada ordu yola çıkmış, Hz Âîşe, devenin üzerindeki gölgeliğin içinde zannedilmiştir Dönüşte unutulduğunu anlayan Hz Âîşe, orada beklemiş, ordunun arka gözcüsü Safvân b Muattal O'nu devesine bindirerek yolda orduya yetiştirmişti
Münâfıkların reisi Abdullah b Ubey ve arkadaşları bunu fırsat bilerek Hz Âîşe'ye zina iftirasında (ifk) bulundular Bir aydan fazla bir süreyle bu dedikodu Medîne'de dolaştı Hz Peygamber ve Âîşe validemizin yakınları bu olaya çok üzüldü
Daha sonra Hz Âîşe Nûr sûresindeki şu ayetlerle temize çıkardı:
"O uydurma haberi getirip iftira (ifk) atanlar, içinizden bir topluluktur Onu kendiniz için bir ser sanmayın, bilakis o, sizin için hayırdır Iftirada bulunanlardan her birinin kazandığı günaha göre cezası vardır Onlardan günahın en büyüğünü yüklenene de büyük bir azap vardır"
"Iftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve mümin kadınların, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da: "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?"
"Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki, bu şahitleri getiremediler, o halde onlar, Allah nezdinde, yalancıların da kendileridir"
"Eğer Allah'ın lütuf ve merhameti, dünyada ve ahirette üzerinizde olmasaydı, yaydığınız fitne yüzünden, size mutlaka büyük bir azap dokunurdu"
"Siz o iftirayı dilinize dolamıştınız Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz birşey sanıyordunuz Halbuki bu, Allah nezdinde büyük bir günahtır "
"O asılsız sözü duyduğunuz zaman: "Bunu konuşmak bize yakışmaz Haşa! Bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?" (en-Nûr, 24/1116)
Hz Peygamber inen bu ayetleri tebliğ ettikten sonra; "Ya Âîşe, Allah'a hamd et Allah seni, iftiracıların isnadından kesin olarak berî kıldı" buyurdu Bunun üzerine Âîşe (ranhâ) nin annesi: "Kızım, kalk da Resulullah (sas)'a teşekkür et" deyince, Hz Âîşe; "Hayır kalkmam ve yalnız Allah'a hamdederim" diye cevap verdi (bk Buhârî, Tefsîru Sûre, 24/6, Meğâzi, 12, 32, 34, Şehâdet, 2, 15, Eymân, 13, 18, I'tisâm, 28, Tevhîd, 35, 52; Müslim, Tevbe, 56; Ebû Dâvud, Salât, 122; Ahmed b Hanbel, Müsned, VI, 194, 195, 197; Kamil Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, Ankara 1984, VIII, 73-97)
Iftira eden kimse, bununla amacına ulaşamaz ve sonunda dünyevî ve uhrevî bakımdan kendisi zararlı çıkar Nebî (sas) "Iftira eden kimse zarara uğramıştır" (Ahmed b Hanbel, I, 91) buyurur
Iffetli bir kadına zina isnadında bulunup da bunu dört erkek şahitle ispat edemeyen bir kimse kazıf cezasına çarptırılır Bunlara ceza olarak seksen değnek vurulur ve bundan sonra şahitliklerine güvenilmez (bk en-Nûr, 24/4; "kazf" mad) Zina isnadında bulunan kimse kadının kocası olur ve dört şahitle bunu ispat edemezse "mulâane" yoluna başvurulur (bken-Nûr, 24/6-9; "Liân" mad)
En ağır iftirayı atan kimse bile sonradan pişmanlık duyar ve durumunu düzeltirse Cenâb-ı Hakkın mağfiretine nail olabilir (en-Nûr, 24/4-5)
Günümüzde fertlerin birbirine iftirası yanında basın ve yayın yoluyla da iftiralar yapılmaktadır Namus, iffet, haysiyet ve zimmet üzerindeki bir iftira ne kadar çok yayılırsa, iftiracının sorumluluğunun da o nisbette artması tabiidir Ayette şöyle buyurulur: "Mümin erkek ve o kadınlara işlemedikleri bir günahla eziyet edenler (onlara iftira atanlar), doğrusu açık bir günah yüklenmişlerdir" (el-Ahzab, 33/38)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İĞNE VE ABDEST Damardan ya da kalçadan yapılan iğnede kan çıkmaması durumunda abdest bozulur mu? Ya da damardan iğne vurulurken şırıngaya çekilip tekrar geri giden bir miktar kan abdesti bozar mı?
Iğne yapılan yerden kan, irin vs çıkmazsa iğne abdesti bozmaz Şırıngaya çekilmesi halinde, ancak bir sivrisineğin emeceği kadar olup akıcı kabul edilmeyen miktarı da abdesti bozmaz Daha fazla olursa bozar(10 M Zihni 73)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İĞNENİN ORUCU BOZUP BOZMAYACAĞI HAKKINDA ÇEŞİTLİ SÖZLER SÖYLEMEKTEDİR BUNUN MAHİYETİ NEDİR? İmam-ı A'zam'a göre ağız gibi fıtri bir menfzden mideye bir şey almak orucu bozduğu gibi vücudun herhangi bir yerini delmek ve yırtmak suretiyle fıtri olmayan bir menfezden ona bir şey sokmak veya zerk etmek de orucu bozar Fakat Ebu Yusuf, Muhammed ve İmam-ı Şafii mezhebine göre fıtri bir menfez olmayan bir yol ile vücudun içine bir şey sokulur veya zerk edilirse orucu bozmaz (al-Mebsut, c3,s68) Nevevi, "Bir kimse baldırına bir bıçak sokar veya içine ilaç zerk ederse orucu bozulmaz" diyor (al-Mecmu) Binaenaleyh hasta olan kimse imkanı varsa gündüz değil gece vaktinde iğnesini yaptırmaya gayret sarfetsin, fazla rahatsız olur, veya gece vaktinde yaptıracak kimsesi olmazsa Hanefi olan kimse imameye göre orucunu bozmadan iğnesini yaptırır Bilahare ihtiyaten gününe gün kaza ederse iyi olur Ama "karnına bir hançer sokarsa" Şafii mezhebine göre orucu bozulur ( al-Mecmu) İmameyne göre bozulmaz
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İHLAS SURESİ İLE HATİM Hatim sonlarında vs Ihlas sûresi niçin üç defa tekrarlanır? Evlerde sohbet yapan bir hanım, Kur'ân okumasını bilmeyenlerin her satıra bir "Ihlas" okuyarak hatim yapmış olacaklarını söylediler, doğru mudur?
Önce şunu söylemek gerekir ki, Kur'ân-ı Kerim kendi ifâdesiyle "hayatta olanları inzar etmek, uyarmak için" (Yasin (36) 70) gelmiştir Bu uyarılmanın, ders almanın olabilmesi, onun bütününün okunmasına, hatta manası düşünülerek alınmasına bağlıdır Elbette Kur'ân'ı Kerim okumanın bir de "ta'abbudî" (ibadet olma) yönü vardır Hatta her bir harfi için okuyana "on sevap" verileceği vadedilmiştir Ama bunca büyük bir sevap onun asıl geliş gayesi yanında belki de çok küçük kalır Bu yüzden her satıra bir "ihlâs" okunarak hatim yapmakla Kur'ân'ı Kerim hatmedilmiş olmaz, belki satırları sayısınca "ihlâs" okuma sevabı alınmış olur Bu kadar "ihlâs" okuyacak süre içerisinde Kur'ân'ı Kerim okumayı öğrenmeye çalışmak, Allah'u a'lem insana çok daha fazla sevap kazandırır
"Ihlas" sûresinin üç defa okunmasına gelince, bakabildiğimiz kadarıyla bunun böyle olması gerektiğini söyleyen bir hadis ya da seleften bir söz yoktur Ancak "Ihlâs Sûresi" nin Kur'ân'ın üçte birine denk olduğunu söyleyen sahih hadisler vardır (bk Ibn Mâce, edep 52; Ebu Davud, vitr 18; Tirmizî, Sevâbul· Kurân 1011; Nesâ'i Iftitah 69· Muvatta Kur'ân 17, 19) Bu surenin üç defa okunması da bundan ötürü düşünülmüş olsa gerektir Ama Ihlâs Sûresi'nin, Kur'ân'ın üçte birine denk olması; herhalde onun bir defa okunmasının, Kur'ân'ın üçte birinin, üç defa okunmasının da tamamının okunması kadar sevap kazandıracağı şeklinde anlaşılmamalıdır Gerçi bunu böyle söyleyen hadisler de vardır ve Imam Serahsî'de bunlardan birini meşhur "El-Mebsût" una almıştır (bk Serahsî, XXX/211; Bu sure ile ilgili hadisler için bk Suyûtî, Ed-Dürrü'1-ensîr, VNI/669-682), ama surelerin faziletlerine dair çoğu hadisin sahih olmadığı, hatta uydurma olduğu söylenmiştir Bunun en güzel ömeklerinden biri Ibn Salah'ın kaydettiği şu olaydır:
"Ebu Ismet'e-ki, Nuh b Ebî Meryem'dir-(Hk yanlış kanaatin tashihi için bkz Tecrid-i Sarîr Terc 1, 285, 493-498) sordular: Kur'ân'ın sûre sûre faziletlerine dâir Ikrime'den, o da Ibn Abbas'dan diye naklettiğin bu hadîsleri nereden aldın? O da cevap verdi: Baktım ki insanlar Kur'ân'dan yüz çevirip Ebu Hanife'nin fıkhı ve Ibn Ishak'in Megazı'si ile meşgul oluyorlar, ben de iyi niyetle bu hadisleri uydurdum (In Salah, Ulumul-Hadis, 90-91) Bu konuda daha makul şöyle bir açıklama vardır: "Kur'ân üç ana bölümden oluşur: Üçte biri ahkâm, üçte biri tehdit ve müjde (va'd ve va'id), üçte biri de Allah'ın sıfatları ve isimleridir İşte "ihlâs bu sonu üçte birin hûlâsasıdır" (bk Kurtubî, XX/247)
Yoksa üç ihlas okumanın, sevap bakımından, Kur'ân'ın tamamını okumaya denk olduğunu söylemek, dirayet bakımından da sahih değildir Çünkü Kur'ân'ın tamamı içerisinde "Ihlas" da vardır Buna göre bir "Ihlâs" okumak, Kur'ân'ın üçte birini okumak ise, "üç Ihlâs" okumak Kur'ân'ın tamamı, artı, üçte birini okumak olmalıdır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
IHLÂS'I KAZANMANIN YOLU "Ihlâs" kelime olarak "has kılma, hâlis ve katıksız yapma" demektir Terim olarak manası: "Ibâdetleri sırf Allah emrettiği için yapma, ibâdeti sadece O'na ait kılma, yaptığı ibâdetlere başkası için hiçbir katkıda bulunmama" demektir Ebedi kurtuluşa erecek olanlar sadece "Ihlâs" ile amel edebilenlerdir Riya, gösteriş, süm'a, ihlâsın zıddı olan davranışlardır Meselâ aslında beş vakit namazını kılan birisi, rükua, secdeye vBulletin gidiş gelişlerinde kendisini gören birilerinin olduğu yerde daha değişik davranıyorsa, işte namazının yalnız kıldığı zamanlardan farklı olan o kısımları, kendisini gören insanlar için yapılmış yani Allah'a (c:c) has kılınmamış demektir Bu da aslında Allah için kıldığı namaz ibadetine yaptığı farklılık oranında başkalarını da ortak etmiş, yani Allah'a şirk (ortaklık) yapmış anlamına gelir Bu da insanı dinden çıkaran "Itikatta şirk" demek değilse de, sevabı götüren "amelde şirk" kabilindendir Oysa Allah: " Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsâ sâlih bir amel yapsın ve hiç kimseyi Rabbine yaptığı ibâdete ortak etmesin" buyurur( K Kehf (18) 110) Bir başka yerde temiz ve içimi rahat sütü,"Ihlâs" tan türemiş bir kelime ile anlatır: "Sizin için elbette davarlarda da ibretler vardır Size onların karınlarındaki fıskı ile kan arasından, içenlerin kolaylıkla yudumlayacağı hâlis (dupduru) bir süt içiriyoruz" (K Nahl (16) 66 ) Tefsircilerin izahına göre bu ayette "Ihlâs" la aynı kökten olan "hâlis" kelimesi şu anlama işaret eder: Nasıl ki, önce fıskıdan, sonra da kandan süzülen süte bu iki pis maddeden birisi karışacak olsa içilemez ve "kolaylıkla yudumlanamaz" yani kulun kabul etmeyeceği bir hale gelmiş olursa, amellere de, fıskı ve kana benzetebileceğimiz "şeytan" ve "nefis" hesabına bir şey karışırsa, onlar da Allah'ın kabul etmeyeceği hale gelmiş olurlar Kul "hâlis" olmayan gıdayı kabul etmez de Allah, "hâlis" yani "ihlâslı" olmayan ibâdeti kabul eder mi?( Bursevi,)Bu açıklamalar ışığında "Ihlâs"ın nasıl elde edileceği de bir nebze anlaşılmış olmalıdır:
1- Allah (cc), O'nun sıfatları, dünya ve geçiciliği, âhiret ve kalıcılığı hakkında sağlam ve yeterli bilgi olmadan ibâdetin 0'na ait kılınması, yani "ihlâs" mümkün değildir
2- Insanın kendi yaradılış gayesini öğrenmeden "Ihlâslı" olması da mümkün değildir Yaradılış gayesini öğrenmeyen insanlar ya zevkleri (hevâ ve hevesleri), ya mide ve diğer uzuvları (şehvetleri), ya mal ve mülk, ya da şöhret için koşuştururlar Kişinin en büyük derdi ve meşguliyeti bunlardan biri olunca, onun ilâhı da o olmuş, yani ona ibadet etmiş olur Böylece de ibâdeti "sadece Allah'a has kılmamış", yani ihlâslı olmamış olur
3- Kişinin sözü edilen ilâhlardan kurtulup bir olan Allah'a ibâdet edebilmesi bir yönüyle de Allah'ın tevfikine bağlıdır Allah'ın tevfiki de insanın haramlardan sakınmasına, Allah'ın çizdiği sınırlara riâyet etmesine (takvâya), farzlardan başka nafilelerle Allah'a yakınlık aramasına bağlıdır Çünkü Allah (cc)
"Ey inananlar! Eğer takvâlı olursanız O size Furkân (Hakla batılı ayırma gücü) verir"( K Enfâl(8) 29) buyururHadîs-i kutsisinde ise: " Kulum bana nâfilelerle yaklaşır, yaklaşır Tâ, onun gören gözü, tutan eli, konuşan dili ‚ve yürüyen ayağı olurum" derDemek ki, ihlâs ve samimiyet kazanma yollarından biri de farzları düzgün yaptıktan sonra bazı önemli nâfileleri de alışkanlık haline getirmektir Bu nâfilelerin başında gece namazı (teheccüd) gelir Iki rekât "işrak" ya da "duhâ" namazı, pazartesi ve perşembe oruçları, evvâbîn namazı da bunların önemlilerindendir Ancak bunların "az da olsa sürekli" olması çok çok önemlidir Önce çok azı ile başlayıp, süreklilik kazandıktan sonra çogaltmalıdır Ayrıca hergün tekrar edilen yine sürekli bir takım zikir ve tesbihler edinilmelidir
4- Böylece kişinin en büyük derdi, Islâmı öğrenip yaşama, başkalarına da anlatma olmalıdır
5- Sürekli duâ ve yakarışların da "Ihlâslı" olmakta büyük etkisi vardır
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İHRAM

Hac dışında yapılması mübah olan bazı şeyleri kendisine haram kılmak demektir Hanefilere göre, ihram haccın rüknü değil şartıdır Bu da niyet ve telbiye ile gerçekleşir Hac veya umreye yahut her ikisine niyet etmek ve Allah için telbiye getirerek ihrama girmekle hac ibadeti başlamış olur
İhrama girerken yapılması sünnet veya müstehap olan fiillerin başlıcaları şunlardır:
1 Abdest veya boy abdesti almak Temizlenmek için abdest veya boy abdesti alınır Hz Peygamber ihram için boy abdesti almıştır (ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III,17) Bu, temizlenmek için olup, taharet (abdestlilik) için değildir Bu yüzden, hayızlı ve nifaslı kadınlar da bunu yaparlar İbn Abbâs'ın merfû olarak naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: "Nifaslı ve hayızlı kadınlar boy abdesti alır, ihrama girer, Beytullah'ı tavaf dışında, haccın bütün menâsikini ifa ederler" (Tirmizî, Hac, 98; Ahmed b Hanbel, I, 364; Ebû Dâvûd, Menâsik, 9) Diğer yandan Hz Peygamber (sas), Esmâ binti Umeys'e nifaslı (lohusa) iken boy abdesti almasını emir buyurmuştur (Müslim, Hac, 109, 110)
İhrama girecek kimsenin tırnaklarını kesmesi, tıraş olup, bıyıklarını kısaltması, koltuk altlarını ve edep yerini tıraş etmesi müstehaptır
2 Erkekler, dikişli elbiselerini çıkarır ve birisi göbekten aşağısını örtmek, diğerini omuzuna almak üzere iki temiz ve yeni peştemela bürünür Başı açık, ayakları çıplak olup, terlik veya nalın giyebilir Hadiste şöyle buyurulur: "Sizden biriniz, bir izâr (alt peştemal), bir ridâ (üst peştemal) ve iki nalınla ihrama girsin Nalın bulamazsa, mest giysin, mestlerin topuklarından aşağısını ayırsın" (eş-Şevkânî, age, IV, 305) İbn Abbâs rivayetinde "topuklardan aşağısını ayırma" ifadesi yoktur (Buhârî, Hac, 21; Müslim; Hac, 1-3; Dârimî, Menâsik, 31; Tirmizî, Hac, 19; Ahmed b Hanbel, I, 215, 221, 228, 279, II, 3, 4, 8, 34, 47)
İhrama giren kadınlar, elbiselerini çıkarmazlar başlarını ve ayaklarını açık bulundurmazlar Yalnız yüzleri açık bulunur, telbiye ederken seslerini yükseltmezler
3 Çoğunluğa göre, ihramdan önce bedenini kokulamak caizdir Hanefî ve Hanbelîlere göre, elbiseyi kokulamak caiz değildir Şâfiîler elbise konusunda da aksi görüştedir Delil, Hz Âişe'den nakledilen şu hadistir: "Ben Nebî (sas)'i, ihrama girerken bulabildiğim en güzel koku ile kokuluyordum"(Buhârî, Hac,18, Libâs, 79, 81; Müslim, Hac, 37; Dârimî, Menâsik, 10; Tirmizî, Hac, 77) Buna göre, kokunun eserinin ihramdan sonra devam etmesinde bir sakınca yoktur Ancak artık ihram süresince yeniden kokulanmak, hatta kokulu sabun kullanmak caiz görülmemiştir
4 İhram namazı Boy abdesti veya abdest alındıktan ve ihramdan önce; ittifakla iki rekat ihram namazı kılınır Delil şu hadistir: "Nebî (sas) Zülhuleyfe'de iki rekât namaz kıldı, sonra ihrama girdi" (ez-Zeylaî, age, III, 30 vd) Bu namazın birinci rekâtında Kâfirûn, ikinci rekâtında ise İhlâs suresini okumak sünnettir Mâlikî ve Hanbelîlere göre, ihrama farz namazın arkasından girilir Çünkü İbn Abbâs (ra)'tan, Resulullah'ın böyle yaptığı nakledilmiştir
5 Telbiye Hanefîlere göre, ihram namazından sonra telbiye getirilir Çünkü Hz Peygamber böyle yapmıştır Efdal olan da budur Vasıtaya bindikten sonra telbiye getirip, sonra niyet edilebilir (ez-Zeylaî, age, III, 21) Telbiye şudur:
"Lebbeyke Allahumme Lebbeyk, Lebbeyke Lâ şerîke Leke Lebbeyk Inne'l-hamde ve'n-ni'mete leke ve'l-mülke, Lâ şerîke leke" (Buharî, Hac, 26, Libâs, 69; Müslim, Hac,147, 269, 271; Dârimî Menâsik, 22, Tirmizî, Hac, 97)
Hanefilere göre bir kimse mikatta niyet ederek telbiye getirince ihrama girmiş olur Telbiye, yolda, iniş çıkışlarda, yol arkadaşlarıyla karşılaşmalarda namazların ardından tekrarlanır ve zaman zaman ses yükseltilir Telbiye, Mâlikîler dışında çoğunluğa göre, Kurban bayramı günü Akabe cemresine ilk taşın atılmasıyla kesilir Çünkü Hz Peygamber böyle yapmıştır (Nesâî, Menâsik, 229, İbn Mâce, Menâsik, 69; Ebû Dâvud, Menâsîk, 27, 28; Tirmizî, Hac, 78, 79) Ancak taşlamadan önce tıraş olunursa, telbiye kesilir Umre yapan ise tavafa başlamakla telbiyeyi keser
 
Üst Alt