K.L > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
KABİR

Mezar, ölen kimsenin toprağa gömüldüğü yer Çoğulu "kubûr" dur
İnsan, ruh ve bedenden meydana gelen bir canlıdır Ruhun yaratılışı bedenden öncedir Buna göre insan hayatının devreleri dörde ayrılabilir Birincisi, yaratıldığı zamandan bedene ruh üfleninceye kadar ruh devresi
Kur'an-ı Kerîm'de ruhların topluca yaratılmasından sonra Cenâb-ı Hakk'ın ilk uyarı ve tebliği şöyle ifade edilir: "Hani Rabbin, Âdemoğullarından, onların sulhlerinden zürriyetlerini çıkarıp kendilerini nefislerine şahit tutmuş; ben sizin Rabbiniz değil miyim? demişti Onlar da; evet rabbimizsin, şahit olduk, demişlerdi İşte bu şahitlendirme, kıyamet günü; bizim bundan haberimiz yoktu dememeniz içindi" (el-A'raf, 7/172) İkinci safha, dünya hayatıdır Doğumla başlar, ölümle sona erer Dünya hayatının amacı, kimin nasıl fiil ve hareketlerde bulunacağını denemek, sonuçları tesbit etmektir (bk el-Mülk, 67/2, el-Bakara, 2/155) Üçüncü safha, kabir hayatı olup, ölümle başlar, kıyamet gününe kadar devam eder Dördüncü safha ise, kıyametin kopmasıyla sonsuza kadar sürecek olan ahiret hayatıdır
Kabir hayatı, bir bakıma ahiretin giriş kapısı ve başlangıcı sayılır Ölen kimse, ister kabre defnedilsin, yırtıcı hayvanlarca parçalansın; ister ateşte yanıp külleri savrulsun ya da denizde kaybolsun, onun için kabir hayatı başlamış olur Münker ve Nekir melekleri kabir sorgulamasını yapar Rabbini, peygamberini ve dini sorar Bu sorgudan sadece peygamberler ve çocuklar muaftır
Ehl-i Sünnet inancına göre, kâfirlere ve bazı günahkâr müminlere kabir azabı vardır Kabir, iman ve salih amel sahipleri için Cennet bahçelerinden bir bahçe; kâfirler için de Cehennem çukurlarından bir çukurdur Kabir hayatının, azap şeklinin mahiyeti hakkında, âlimler ayrı görüşler ileri sürmüşlerdir Azabın ruha, bedene veya her ikisine birlikte yapılması, sonucu değiştirmez Çünkü salih amel sahibi insanlar kabirde güzel bir hayat yaşarken, kâfirler, büyük bir sıkıntı ve ızdırap içinde bulunacaklardır (Pezdevi, Ehl-i Sünnet Akaidi, terc Şerafeddin Gölcük, İstanbul 1980, s 235, 237: es-Sâbûnî, Mâtürîdî Akaidi, terc Bekir Topaloğlu, Ankara 1979, s 185; Taftazânî, Şerhu'l-Akaid, s 251; Tirmizi, Kıyâme, 26; Müslim, İman, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26; Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, Beyrut 1972, III, 29)
Kabirdeki ölü cennetlik (said) bir kimse ise, onun ruhu Cennet'e gider, eğer günahkâr ve cehennemlik (şâkî) ise, Cehennem'in yanına gider Bir kısım ruhlar da berzah'ta bulunurlar ki, burası ne Cennet ne de Cehennem'dir
Bazı âlimlere göre, saidlerin rûhu Cennette olmakla birlikte kabirleriyle olan bağlantıları kesilmez Bu irtibat özellikle cum'a gecesi ve gündüzü ile cumartesi gecesi güneş doğuncaya kadar, pek canlı bir şekilde devam eder Saidlerin ruhları dünya haberlerini izleme imkânı bulabilirler Vefat edip yeni gelenlere dünyadan haber sorarlar Kendilerini ziyarete gelenlerin selâmını duyarlar, hatta izin verilirse, selâma karşılık vermeleri de mümkündür (ez-Zebîdî, Tecrîd-i Sarih, Terc Kâmil Miras, Ankara 1985, IV, 504, 505)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KABİR AZABI

Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister boğularak denizin dibinde kalsın veya yırtıcı bir hayvan karnında bulunsun veya yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatı geçirecektir İnsan öldükten sonra kabre konulunca, Münker ve Nekir adında iki melek, kendisine gelerek; "Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir: Dinin nedir?" diye sorarlar İman ve güzel amel sahipleri bu gibi sorulara doğru cevap verirler Bu gibi ölülere cennet kapıları açılır ve Cennet kendilerine gösterilir Kâfir veya münafık olanlar ise bu sorulara doğru cevap veremezler Onlara da Cehennem kapıları açılır, oradaki azap kendilerine gösterilir Müminler nimet içerisinde, sıkıntısız ve huzurlu yaşarken, kâfir ve münâfıklar ise kabirde azap göreceklerdir (bk ez-Zebîdî, Tecrîdi Sarih, terc Kamil Miras, Ankara 1985, IV 496 vd)
Kabirde azap ve nimetin varlığını gösteren birtakım ayet ve hadisler vardır Bir ayet-i kerimede; "Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar Kıyametin kopacağı gün de denilir ki; Firavun hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun" (el-Mümin, 40/46) buyurulur Buna göre kıyamet kopmadan önce de yani kabirde de azap vardır Peygamber efendimiz; "Allah, iman edenlere bu dünya hayatında ve ahirette, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder" (İbrahim, 14/17) ayetinin kabir nimeti hakkında indiğini açıklamıştır (Buhârî, Tefsîr, sure: 14)
Kabir azabı ile ilgili hadis kitaplarında pek çok hadis-i şerif zikredilmektedir
Bunlardan bir kaçı şöyledir: Hz Peygamber (sas) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu Bunun üzerine Resulullah (sas) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: "Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur" (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26) buyurmuşlardır
Hz Peygamber diğer bir hadislerinde şöyle buyururlar: "Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur" (Tirmizî, kıyamet, 26)
Başka bir hadiste de şöyle buyurur: "Ölü mezara konulunca, birine Münker, diğerine Nekir adı verilen siyah mavi iki melek gelir; ölüye derler ki: "Şu Muhammed (sas) denilen zat hakkında ne dersin?" O da şöyle cevap verir "O, Allah'ın kulu ve Resuludur Ben şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur, Muhammed de O'nun kulu ve elçisidir Bunun üzerine melekler; Biz senin böyle diyeceğini zaten bilmekte idik", derler Sonra onun mezarını yetmiş arşın genişletirler Daha sonra bu ölünün mezarı ışıklandırılır ve aydınlatılır Daha sonra melekler ölüye: " Yat ve uyu " derler O da; "Aileme gidin de durumu haber verin" der Melekler ona; "Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi mahşer gününe kadar sen uyumana devam et" derler Eğer ölü münâfık olursa, melekler şöyle der: "Şu Muhammed (sas) denilen zat hakkında ne dersin?" Münâfık da şöyle cevap verir: "Halkın Muhammed hakkında bir şeyler söylediklerini işitmiş, ben de onlar gibi konuşmuştum Başka bir şey bilmiyorum Melekler ona; "Böyle diyeceğini zaten biliyorduk" derler Daha sonra yere "Bu adamı alabildiğine sıkıştır" diye seslenilir Yer de sıkıştırmaya başlar Öyle ki o kimse kemiklerini birbirine geçmiş gibi hisseder Mahşer gününe kadar bu sıkıntı devam eder" (Tirmizi Cenâiz 70)
Kur'an'da şehitlerin kabir hayatıyla ilgili olarak şöyle buyurulur: "Allah yolunda öldürenleri, sakın ölüler sanmayın Bilâkis onlar diridirler Rableri katından rızıklandırılmaktadırlar" (Âlu İmrân, 3/169), "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin Bilâkis onlar dirildirler Fakat siz farkında değilsiniz" (el-Bakara, 2/154)
Kabir azabının yalnız ruha mı, yoksa bedene mi, yahut da her ikisine mi yapılacağı konusu bilginler arasında tartışmalıdır Bu azabın hem rûha, hem de bedene yapılacağı görüşü tercihe şayandır ancak azabın niteliği hakkında fazla bilgi yoktur Rûhun gerçeği üzerinde de görüş ayrılıkları vardır Bir görüşe göre ruh lâtif (ince, şeffaf, nüfuz kabıliyeti olan) bir cisimdir Yaş ağaca suyun nüfûzu gibi bedene nüfûz etmiştir Allah, rûh cesette kaldığı sürece hayatı devam ettirmeyi âdet kılmıştır Ruh cesetten çıkınca ölüm hayatı ortadan kaldırır Başka bir görüşe göre de, ruh ceset için güneşin ışıkları gibidir Mutasavvıflar bu görüşü benimsemişlerdir Ehl-i Sünnete mensup bir topluluk, gülsuyunun güle sirâyet ettiği gibi, rûhun da bedene sirâyet eden bir cevher olduğunu söylemişlerdir (Aliyyu'l-Kâri, Fıkh-ı Ekber Şerhi, terc Y Vehbi Yavuz, İstanbul 1979, s 259) Ayette şöyle buyurulur: "De ki ruh, Rabbimin bildiği bir iştir Size bu konuda pek az bilgi verilmiştir" (İsrâ, 17/85)
Ebû Hanife'ye göre, peygamberler, çocuklar ve şehitler kabir sorusu ile karşılaşmazlar Ancak Ebû Hanîfe kâfirlerin çocuklarına kabirde soru sorulması, Cennete girmeleri ve onlarla ilgili benzeri bazı soruları cevapsız bırakmıştır (Alliyü'l-Kâri, age, s 252-253)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KABİR HAYATI

Dünya hayatından sonra, ahiret hayatından da önce fakat ahiret hayatı içinde ele alınması gereken bir başka hayat daha vardır ki o da kabir hayatı veya "Âlem-i Berzah"denilen hayattır Berzah, asıl manasında iki şey arasında bulunan engel, ayırıcı sınır demektir Bu kelime Kur'an'ın "el-Mü'minûn, 23/100; er-Rahmân, 55/20; el-Furkan, 25/53" ayetlerinde "iki şey arasındaki engel" manasında kullanılmıştır
Râgıp, el-Müfredât adlı eserinde şöyle der: "Berzah; ahirette insan ile yüksek menzillere ulaşması arasındaki engeldir Bu kelime, el-Beled, 90/11 ayetindeki "el-Akabe" kelimesine işarettir Ayetin meâli şöyledir: "Fakat o, (hedefe varmak, yapılan iyiliklere teşekkür etmek için) sarp yokuşu geçemedi" Ayette bildirilen engeli ise ancak sâlihler aşabilir Berzah'ın ölüm ile kıyâmet arasındaki engel olduğu da söylenir
İnsan için üç hayat vardır:
Dünya hayatı: Ruhun cesetle birlikte yaşadığı içinde bulunduğumuz hayat
Berzah hayatı: Ruh, dünyada iken içinde bulunduğu cesetten ayrılmış, azab yahutta nimet içinde müstakil hale gelmiştir
Ahiret hayatı: Ruhların dünyada iken içinde oldukları cesetlere dönmeleri ile meydana gelen son hayat Görüldüğü gibi Berzah hayatı, birinci hayat ile ikinci hayat arasındadır Dünya hayatı çalışma, Ahiret hayatı ise çalışmanın karşılığını görme hayatıdır Bu ikisi arasındaki hayat da, beklemekten ibaret olan Berzah hayatıdır (Âli İmrân, 3/185)
Ölüm anında, ruhlar cesetten ayrılırken rahmet veya azab melekleri vasıtasıyla onlara, hallerine uygun durumlar gösterilir:
"Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vura vura: "Tadın Cehennem azabını " diyerek canlarını alırken bir görmeliydin" (el-Enfâl, 8/50, el-En'âm, 6/93-94) Ayetlerde bildirilen azab, ölüm anında kâfir ve günahkârlara yapılan azabtır
Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'inde (IV/288, 397) yer alan rivayetlere göre Hz Peygamber şöyle buyurmuştur: "Mümin kul, dünyadan ayrılmak üzere ve ahirete yöneldiği anda ona semadan beyaz yüzlü melekler iner Yüzleri sanki güneş gibidir Yanlarında Cennet kefenlerinden ve kokularından vardır Onun görebileceği yere otururlar Ölüm meleği gelir, baş tarafına oturur ve şöyle der: "Ey güzel ruh, çık ve Rabbi'nin rızasına ve mağfiretine gel " O da, ağızdan damlayan bir damla gibi çıkar Kâfir kul dünyadan ayrılmak ve ahirete yönelmek üzere olunca, yanında kaba bir elbise olan siyah yüzlü bir melek gelir, onun görebileceği bir yerde oturur, şöyle der:
"Ey çirkin ruh, haydi çık, Rabb'inin öfkesine ve gazabına gel Ruh cesedden korkarak ve güçlükle ayrılır"
Ölümden sonra berzah âleminin ikinci makamı olan kabir hayatı başlar Kabirde ilk zamanlarda ruh cesetle birlikte bulunurlar, beraber azab ve mükâfat görürler Daha sonra ruh cesetten ayrılır ve müstakil olur Peygamberimiz (sas)'in ifadesine göre; "Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut Cehennem çukurlarından bir çukurdur " (Tirmîzî, Kıyâme, 26) Ruhun cesetle birlikte kabirde azap ve mükâfat görmeşinin bir benzeri, hepimizin zaman zaman gördüğümüz acı veya tatlı rüyalardır ki kişi kendisini sonsuz nimetler veya azap içinde görür de bunlar ancak uyanmakla sona erer
Kabir hayatı hakkında Peygamberimiz (sas) şöyle buyuruyor: "Ölüm meleği Mümin kulun ruhunu aldığı zaman melekler onu, göz açıp kapayacak kadar ölüm meleğinin elinde bırakmazlar Onu alır, bu kefene koyarlar Ondan, yeryüzünde bulunan mis kokusu gibi bir koku çıkar Onu melekler arasından geçirirken: "Bu güzel ruh nedir?" derler Dünyada iken söylenen en güzel ismini söyleyerek: "Falan oğlu falandır" derler Dünya semasına ulaşıncaya kadar çıkarırlar Nihâyet Cenâb-ı Allah: "Kulumu 'İlliyyine' yazınız " buyurur Bu, Cennet'in en yüksek derecesidir "Ben onu yeryüzündeki cesedine iade edeceğim" İki melek yanına gelir ve: "Rabbin kimdir?" derler Ruh:
"Rabbim Allah'tır " der Onlar:
"Dinin nedir?" derler Mümin ruh:
"Dinim İslâm 'dır " der Onlar:
"Bunları sana bildiren nedir?" derler O da:
"Allah'ın kitabını okudum, ona inandım ve tasdik ettim" der
Bunun üzerine semadan bir ses gelir:
"Kulum doğru söyledi Cennet'te makamını hazırlayınız Onun için Cennet'ten bir kapı açınız der " (et-Terğîb ve't-Terhîb,III 369)'teki bir hadiste kâfir kulun ruhunun berzah hayatı hakkında Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmaktadır: "Ölüm meleği kâfir kulun ruhunu aldığı zaman, melekler bu ruhu onun elinde göz açıp kapayıncaya kadar bırakmazlar Onu hemen kalın bir elbiseye koyarlar Ondan yer yüzünde bulunan leş kokusu gibi bir koku çıkar Onu semaya yükseltirler Meleklerin yanından geçerken: "Bu kötü ruh kimindir?" derler Melekler, en kötü ismini söyleyerek: "Falan oğlu falandır" derler Onun için semanın kapısını açmasını isterler, fakat açmazlar" Bu esnada Peygamberimiz (sas) şu ayeti okudu: "Onlara gök kapıları açılmaz (ruhları göğe yükselmez) ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar (hiçbir zaman) Cennet'e giremezler" (el-A'raf, 7/40) Allah: "Onun kitabını en aşağı makama yazınız" der Sonra onun ruhu uzaklaştırılır Peygamberimiz (sas) sonra şu ayeti okudu: "Kim Allah'a ortak koşarsa o, sanki gökten düşmüş de kendisini kuş kapıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir " (el-Hacc, 22/31) Ruhu cesede iade olunur da iki melek (Münker ve Nekir*) gelir, yanına oturur ve:
"Rabbin kimdir?" derler O da:
"Şey şey, bilmiyorum,"der Onlar:
"Dinin nedir?" derler, o da:
"Şey şey, bilmiyorum,"der Onlar:
"Size kim peygamber olarak gönderildi? Peygamberiniz kimdir?" derler:
"Şey şey, bilmiyorum,"der Bunun üzerine semadan bir ses
"Yalan söyledi, Cehennem'deki yerini hazırlayınız" der Onun için Cehennem'e bir kapı açarlar Cehennem'in harareti ve kokusu gelir, kabri daralır ve onu sıkıştırır Çirkin yüzlü ve kötü elbiseli bir adam gelir ve ona şöyle der:
"Sana yazıklar olsun, va'd olunduğun gün işte bu gündür " Kâfir ruh ona:
"Sen kimsin? Çirkin yüz kötülük getirdi," der O da:
"Ben senin çirkin amelinim" der Bunun üzerine:
"Rabbim, kıyameti koparma" der Sonra kör, sağır, dilsiz ve elinde balyoz olan birisi gelir Elindeki bu balyozu bir dağa vursa toprak olur, ona bir vurur, toprak oluverir Sonra onu Allah eski haline getirir, tekrar bir daha vurur Öyle bir çığlık atar ki insanlar ve cinlerden başka her şey duyar "
Ruh, kabirde sorulan suallere verdiği cevaplara göre ya İlliyyîne* ya da Siccîn'e* gönderilir Burada, yeniden diriltilecekleri güne kadar emaneten dururlar Yeniden dirilme gününde ise Allah'ın emri ile tekrar cesetlere girerler İyi, kötü, bütün ruhların kendi kabirleriyle alâkaları vardır Bu alâka ile ziyaretçilerini tanırlar Nimetlerin lezzetlerini, yahutta cehennem'in acısını yanlarında hissederler Şehidlerin ruhları ise yeşil kuşlar gibi Cennet'lerde otlar ve Arş'ın altında asılı bulunan kandillere sığınırlar,(en-Nisâ, 4/169) Ayette Allah yolunda öldürülen şehidlerin, gerçekte, ölü olmadıkları, Allah katında Cennet nimetleriyle rızıklandırıldıkları bildirilmektedir Ayrıca şehid ruhlarının, Cennet'te kendilerine yapılan ikramlar nedeniyle, bir daha Allah yolunda öldürülebilmek için ruhlarının cesetlerine iade edilmesini istedikleri bildirilmektedir {Salih-i Müslim, VI, 38; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dili Kur'an Dili, II, 1229)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KABİR MERMER VE YONTULMUŞ TAŞLARLA İNŞA EDİLİP SÜSLENİYOR İSLAM'DA BUNUN YERİ VAR MIDIR? Tanınsın ve basılsın diye kabri bir karış kadar yükseltmekte beis yoktur Fazlasını yapmak caiz değildir Hz Ali (ra)'den rivayet edilmiştir ki, Peygamber (sav) bir cenaze merasiminde iken şöyle buyurdu: Sizden kırmayacağı put, düzeltmeyeceği kabir, bozmayacağı suret bırakmamak üzere Medine'ye kim gider? Adamın biri ben giderim ey Allah'ın Resulü dedi ve gitti Fakat Medine halkından korktuğundan geriye döndü Bunun üzerine Hz Ali (ra): "Ey Allah'ın Resulü ben giderim” dedi Gitti, sonra dönüp dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü kırmadığım put, düzeltmediğim kabir, bozmadığım suret bırakmadım” dedi, sonra Peygamber (sav), "Böyle bir şeyi tekrar yapan kimse Muhammed'e (sav) indirilmiş olana inanmamış olur” buyurdu
İmam Şafii (ra) şöyle buyuruyor: "Kabri bina etmek mekruhtur” İslam aleminde, ba husus Türkiye'de fakr ve zaruret içerisinde kıvranan yüz binlerce insan var iken böyle lüzumsuz şekilde büyük servetleri toprağa verip heder etmek hangi insafa sığar
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KABİR NAMAZI: Bazı tarikat mensupları yatmadan önce "kabir namazı" diye oturarak iki rekât namaz kılıyorlar Türkçe ilmihal kitaplarında sünnet ya da müstehap namazları arasında böyle bir namaz bulamadık Öyleyse bunun aslı yoktur diyebilir miyiz?
Hadis kitaplarımıza ve Rasûlüllah Efendimiz (sav)'in yaşayış tarzını anlatan kitaplara baktığımızda, yer yer değişik kelimeler içermekle birlikte şöyle bir hadis-i şerifin olduğunu görürüz: "Allah Rasûlü vitirden sonra oturarak iki rekat namaz kılardı" Bazı rivayetler bunu "bağdaş kurarak" diye de verir (Müslim) Beyhakî de: "Gece de onüç rekât namaz kılardı Dokuz rekâti ayakta kılar ve onlarda vitir yapardı Iki rekât da oturarak kılar, secde yapmak istediğinde ayağa kalkıp rukû yapar ve secdeye giderdi Bunu vitirden sonra yapardı" Diğer bir rivayette: "O iki rekâtta oturarak kıraat ederdi", bir diğerinde: "Bu iki rekâtta (kul yâ-eyyühelkâfirûn ve izâ zülzilet-il ardu) sûrelerini okurdu" ilaveleri de vardır Hatta bazı haberlerde: "Yatağına yatmak istediği zaman oraya emekleyerek gider ve uyumadan önce yatağının üzerinde iki rekât namaz kılardı, bu rekâtlarda (Izâ zülziletilardu ve Tekâsür) sûrelerini okurdu" denir (Beyhakî, es-Sünenül-kübrâ, NI/32; Gazâli, Ihyâ, I/196) Az farkla bu hadisleri Ahmed bin Hanbel (Müsned, V/260; VI/299), Ibn Mâce (Ibn Mâce, ikâme,125), Tirmizî (Tirmizî, vitir,13), Darimî (Darimî, salat, 215) ve Dârekutnî de (Derekutnî, N/6251) rivayet etmişlerdir Ibnü'l Kayyim ise bunları değerlendirirken şunları söylemiştir: "Rasulüllah gece namazını üç türlü kılardı:1- Ayakta En çok yaptığı da budur 2- Kıraati oturarak, rükü'u da oturarak 3- Kıraati oturarak ve kıraattân az bir miktar kalınca kalkıp rükü'u ayakta iken Bu üç türlü kıldığıda doğrudur" (Ibn Kayyim, Zâd, I/110)
Ancak Imam Mâlik bu iki rekât namazı münker görür (kabul etmez); Imam Ahmed de: "Ben kılmam ama, kılana da mani olmam, der Çünkü Gece son kıldığınız namaz vitir olsun" diye bir hadis-i şerif vardır Onlar bu namazı bu hadise uymuyor sayarlar Bir grup alim de Rasulüllah'ın bu iki rekâti sırf, vitirden sonra da namaz kılmanın caiz olduğunu göstermek için kılmıştır görüşündedir Doğrusu ise (Ibn Kayyim'e göre) şu olmalıdır:
Bu iki rekât, sünnet gibi değerlendirilmeli ve vitrin (son namaz vitir olmakla beraber) tamamlayıcısı görülmelidir Çünkü vitir, -özellikle de vacip sayanlara göre- müstakil bir ibadettir Binaenaleyh, bu iki rekât tıpkı akşamın sünneti gibi olmuş olur Zira o da gündüzün vitri (tekli namazı)'dir Ve sondaki sünneti onun tamamlayıcısıdır (Yani sonunda sünnet kılmış olduğu halde kişi, son kıldığım namaz akşam namazıdır diyebilir) Bu iki rekât da gecenin vitrinin tamamlayıcısı olmuş olur (ve son kılınan namaz yine vitirdir denebilir) Allah'u a'lem
Sonuç olarak böyle bir namaz kılanlara biz, bid'at işliyorlar diyemeyiz Olsa olsa, Ahmed b Hanbel gibi "kılmıyorum ama kılana da bir şey diyemem" deriz Hatta Rasûlüllah'ın böyle bir namaz kıldığı sahih rivayetlerle sabit olmuş olunca, kılanlar kılmayanlardan daha iyi yapıyorlar da diyebiliriz Ancak bu namaza "Kabir Namazı" dendiğine dair bir bilgiye, bakabıldiğimiz kaynaklarda rastlayamadık Yoksa o daha başka bir namaz mıdır, bilgilendirirseniz memnun oluruz
Bu namazın ilmihallerde, -hatta fıkıh kitaplarında- geçmediğine gelince; onların bunu bilmediklerinden değil, sadece en önemli olup, Rasûlüllah'ın hemen hemen devamlı kıldığı ve tavsiye ettiği sünnet ve müstehap namazları kitaplarına almış olmalarındandır Yoksa Rasûlüllah'ın kıldığı daha başka namazlar da vardır Durum bu olunca şöyle diyebiliriz: Farz namazlar İslam'ın asgari şartıdır ve kulluğun ilk barajıdır Farzların sünnetleri (revâtip sünnetler) farzların koruyucusu ve mükemmelleştiricisidir Teheccüd, Duhâ (kuşluk), Işrak, Tahiyyetül mescid gibi müstehap namazlar Allah'a yaklaştırmada etkili nafile namazlardır Sizin sözünü ettiğiniz namaz ve benzerleri de farz, sünnet ve nafilelere tam alışmış, ehli takva insanların fırsat bulabilenlerinin yaptıkları amellerin üzerine bir de kaymak sürme kabilinden bir şeydir Ancak hiç namaz kılmayanlara, ara sıra kılanlara, namaz borcu olanlara böyle namazları tavsiye etme yerine, kulluğun; asgari şartını yerine getirmelerini telkin etme daha isabetli olsa gerektir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KABİR ZİYARETİ

Genel olarak kabirleri ziyaret etmek erkekler için müstehab olup, kadınlar için caizdir Salih kimselerin, anne, baba ve yakın akrabanın kabirlerini ziyaret etmek mendup sayılmıştır Kadınların kabirleri ziyaret etmesi, bağırıp çağırma, saçını başını yolma ve kabirlere aşırı saygı gibi bir fıtne korkusu olmadığı zaman mümkün ve caizdir Çünkü Hz Peygamber, çocuğunun kabri başında ağlamakta olan bir kadına sabır tavsiye etmiş, onu ziyaretten alıkoymamıştır (Buhârî, Cenâiz, 7, Ahkâm, ll; Müslim, Cenâiz, 15) Diğer yandan Hz Âîşe'nin de kardeşi Abdurrahman b Ebi Bekr'in kabrini ziyaret ettiği nakledilir (Tirmizi, Cenâiz, 61)
Hz Peygamber, henüz kader inancının kökleşmediği ve cahiliye alışkanlıklarının devam ettiği dönemde kabir ziyaretini bir ara yasaklamış, ancak bunu daha sonra serbest bırakmıştır Hadiste şöyle buyrulur:
"Size kabir ziyaretini yasaklamıştım Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz" (Müslim, Cenâiz, - 106, Edâhi, 37; Ebû Dâvud, Cenâiz 77, Eşribe, 7; Tirmizi, Cenâiz, 7;Nesaî, Cenâiz, 100; İbn Mâce, Cenâiz, 47; Ahmed b Hanbel, I, 147, 452, III, 38, 63, 237, 250, V, 35, 355, 357) Hz Peygamber'in kabirleri çok ziyaret eden kadınlara lânet ettiğini bildiren hadisler (Tirmizi, Salât, 21; Cenâiz, 61; Nesaî, Cenâiz, 104; İbn Mâce, Cenâiz, 49), ziyaret yasağı olan döneme aittir Tirmizi bunu açıkça ifade etmiştir (Tirmizi, Cenâiz, 60) Hz Âîşe ve İbn Abdilberr bu görüştedir
Hanefilerin sağlam görüşüne göre, saç baş yolma, ağlamayı tazeleme gibi aşırılıklar olmamak şartıyla kadının kabir ziyareti caiz görülmüştür Çünkü Hadislerde yer alan ruhsat, kadınları da kapsamına almaktadır (Tirmizi, Cenâiz 60, 61; İbn Abidin, Reddü'l-Muhtâr, İstanbul 1984, II, 242)
Kabir ziyaretinin, tarihi akış içinde, ölülerden yardım istemek, hatta tapılmak için de yapıldığı görülmektedir
İslâm'ın başlangıcında Hz Peygamberin kabir ziyaretlerini yasaklamasının sebebi bu idi Yahudi ve Hristiyanlar, aziz saydıkları kimselerin kabirlerini ibadet yeri edinmişlerdi Cahiliyye devrinde kabirlere secde ediliyor, putlara tapılıyordu Putperestlik, büyük tanınan kimselerin heykellerine saygı ve ta'zim ile başlamış, neticede bu saygı putlara ibadete dönüşmüştü İslâm Dininin gayesi tevhid akidesini (Allah'ı yegane hâlık ve müessir tanıyıp yalnızca ona ibadet etmeyi) kalblere yerleştirmekti Önceleri Hz Peygamber (sas) bu sebeple tehlikeli gördüğü kabir ziyaretini yasaklamıştı Fakat tevhid inancı gönüllere iyice yerleşip müslümanlar tarafından gayet iyi anlaşıldıktan sonra, kabir ziyaretine izin verilmiştir
Çünkü kabir ziyaretinde, hem hayattakiler, hem de ölüler için faydalar vardır Resulullah (sas) Mekke seferi sırasında annesi Amine'nin kabrini ziyaret ederek ağlamış, etrafındakileri de ağlatmış ve müslümanların kabirleri ziyaretine de izin verilmişti (İbn Mâce, Cenâiz 48; Nesâf, Cenâiz; 101;Müslim, Cenâiz, 36; Ebû Dâvud, Cenâiz, 77) Bu izin hatta ziyareti teşvik konusu meşhur rivayetlerle sabittir (İbn Mâce, Cenâiz, 47; Tirmizî, Cenâiz, 60)
Kabir Ziyaretinin Faydaları
a) İnsana ölümü ve ahireti hatırlatır ve ahireti için ibret almayı sağlar (Müslim, Cenâiz, 108; Tirmizî, Cenâiz, 59; İbn Mâce, Cenâiz, 47-48; Ahmed b Hanbel, Müsned, I, 145)
b) İnsanı zühd ve takvaya yöneltir Aşırı dünya hırsını ve haram işlemeyi engeller Kişiyi iyilik yapmaya yöneltir (İbn Mâce, Cenâiz, 47)
c) Salih kişilerin kabirlerini, özellikle Hz Peygamber'in kabrini ziyaret, ruhlara ferahlık sağlar ve yüce duyguların oluşmasına yardım eder Hz Peygamber'in ve Allah'ın veli kullarının kabirlerini ziyaret için yolculuğa çıkmak menduptur Bir hadis-i şerifte; "Kim, beni öldükten sonra ziyaret ederse, sanki hayatımda iken ziyaret etmiş gibi olur" buyurulmuştur (Mansur Ali Nasif, et- Tâc, el-Câmiu'l-Usûl, II, 190)
d) Ziyaret; insanın geçmişi, dinî kültürü ve tarihi ile bağlarının güçlenmesine yardımcı olur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KABİR ZİYARETİNİN ADABI NEDİR? Kabır ziyaretinin asabı şöyledir:

1- Abdestli olmak,
2- Muvakkaten de olsa dünya meşgalesini içinden atıpı ahireti düşünmek ve dünyanın fani olduğunu, kısa bir zaman sonra şu kara toprağın altına gireceğini tasavvur etmek
3- Kabir sahibi hayatta olsaydı ona ne kadar yaklaşması uygun ise o kadar kabrine yaklaşmak,
4- Yanına vardığında Peygamber (sav)'in ta'lim buyurduğu gibi selam vermek: "bu yurtta bulunan mü'min ve müslümanlara selam olsun İnşallah biz de size yetişiriz Bizler ve sizler için Allah'tan afiyet dilerim”
5- Kabrin yanında Kur'an-ı Kerim tilavet edip duada bulunmak
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KABİR ZİYARETİNİN MEKRUHLARI NELERDİR?
Kabir ziyaretinin mekruhları şunlardır:

1- Yukarda zikredilen sünnetleri terk etmek,
2- Yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak,
3- Peygamber (sav)'in kabri şerifi de olsa onun taş ve demirlerini öpmek, onlara yapışıp asılmak ve elleri oraya koymaktır Bunları yapmak çirkin bir bid'attır
4- Erkek ve kadın cemaatı, karışık olarak ziyaret etmek,
5- Kabrin yanında mum yakmak, çaput bağlamak, bütün bunların İslam'da yeri yoktur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KABİR ZİYARETİNİN FAYDALARI a) Insana ölümü ve ahireti hatırlatır ve ahireti için ibret almayı sağlar (Müslim, Cenâiz, 108; Tirmizî, Cenâiz, 59; Ibn Mâce, Cenâiz, 47-48; Ahmed b Hanbel, Müsned, I, 145)
b) Insanı zühd ve takvaya yöneltir Aşırı dünya hırsını ve haram işlemeyi engeller Kişiyi iyilik yapmaya yöneltir (Ibn Mâce, Cenâiz, 47)
c) Salih kişilerin kabirlerini, özellikle Hz Peygamber'in kabrini ziyaret, ruhlara ferahlık sağlar ve yüce duyguların oluşmasına yardım eder Hz Peygamber'in ve Allah'ın veli kullarının kabirlerini ziyaret için yolculuğa çıkmak menduptur Bir hadis-i şerifte; "Kim, beni öldükten sonra ziyaret ederse, sanki hayatımda iken ziyaret etmiş gibi olur" buyurulmuştur (Mansur Ali Nasif, et- Tâc, el-Câmiu'l-Usûl, II, 190)
d) Ziyaret; insanın geçmişi, dinî kültürü ve tarihi ile bağlarının güçlenmesine yardımcı olur
Ziyaretin Ölüye Faydası
a) Özellikle anne, baba diğer akraba ve dostların kabirleri, ruhları için Allah'a dua ve istiğfar etmek amacıyla ziyaret edilir Ölüler adına yapılan hayır ve hasenâtın sevabının onlara ulaşacağı sahih hadis ve icmâ delili ile sabittir Ölüler ziyaret edilirken, onların ruhları için Allah'a dua edilir, Kur'an okunur, yapılan iyiliklerin sevabı bağışlanır Kabre ağaç dikmek sevabtır Dikilen ağaç ve bitkinin ölünün ruhundan azabın hafifletilmesine sebep olacağına dair hadisler vardır Hristiyanların yaptığı gibi kabre çelenk götürmek mekruhtur
Dua ve istiğfarın ölülerin ruhları için faydalı olacağına şu ayet-i kerime de delâlet eder: "Ey Rabbimiz, bizi ve iman ile bizden önce geçmiş olanları yarlığa Iman etmiş olanlar için kalbimizde bir kin bırakma" (el-Haşr, 59/10) Bu konuda varid olan pek çok hadis vardır (Ahmed b Hanbel, Müsned, II, 509; VI, 252; Ibn Mâce, Edeb,
b) Ölünün dirileri işitmesi Kabir ziyareti sırasında konuşulanları kabirdeki kişinin duyduğu ve verilen selâmı aldığı hadislerle sabittir
Abdullah b Ömer (ra)'den nakledildiğine göre Hz Peygamber Bedir gazvesinden sonra yerde yatan Kureyş büyüklerinin cesetlerine karşı: "Rabbinizin va'dettiği azabın doğru olduğunu anladınız mı?" diye seslenmişti Hz Ömer'in: "Ey Allah'ın Resulu! Bu duygusuz cesetlere mi hitap ediyorsunuz?" demesi üzerine, Resulullah (sas) şöyle buyurmuştur: "Siz bunlardan daha fazla işitici değilsiniz Fakat bunlar cevap veremezler" buyurmuştur (Ahmed b Hanbel, II, 121) Bu konuda Hz Aişe'den, ölülerin işitmesi yerine, Resulullah'ın; "Gerçeği ölünce şimdi daha iyi anlarlar Nitekim Cenâb-ı Hak'da: "Habibim sen, sözünü ölülere duyuramazsın " hadisi nakledilmiştir Ancak çoğunluk Islâm bilginleri bu konuda Hz Âîşe'ye muhalefet etmişler, başka rivayetlere uygun düştüğü için yukarıda zikrettiğimiz Abdullah b Ömer'in hadisini esas almışlardır (bk ez-Zebîdi, Tecrid-i Sarıh Terc Kâmil Miras, Ankara 1985, IV, 580)
Ziyaretin Âdabı
Ziyaretçi mezarlığa varınca yüzünü mezarlara döndürerek Peygamberimizin dediği gibi şöyle selâm verir: "Ey müminler ve müslümanlar diyarının ahalisi, sizlere selâm olsun Inşaallah, biz de sizlere katılacağız Allah'tan bize ve size âf yet dilerim" (Müslim, Cenâiz, 104; Ibn Mâce, Cenâiz, 36)
Hz Âîşe'nin rivayetinde anlam aynı olduğu halde ifade biraz farklıdır Tirmizi'nin Ibn Abbâs'tan rivayetinde Resulullah bir defasında Medine mezarlığına uğradı ve onlardan tarafa dönerek şöyle dedi:
"Ey kabirler ahâlisi, size selâm olsun! Allah bizi ve sizi mağfiret eylesin Sizler, bizden önce gittiniz, biz de sizin ardınızdan (geleceğiz)" (Tirmizi, Cenâiz, 58, 59) Kişi, tanıdığı bir kimseye kabrinin başından geçerken selâm verirse, ölü selâmını alır ve onu tanır Tanımadığı bir kimsenin kabrinin yanından geçerken selam verirse, ölü, selâmını alır(Gazzâli, Ihyau Ulûmi'd-din, IV, Ziyâretü'l-Kubur bahsi)
Kabir ziyareti sırasında mezarda namaz kılınmaz Kabirler asla mescid edinilmez Kabre karşı da namaz kılmak mekruhtur Kabirlere mum dikmek ve yakmak caiz değildir (Müslim, Cenâiz, 98; Ebû Dâvud, Salât, 24; Tirmizî, Salât, 236)
Boş yere para harcandığı için, ya da kabirlere tazim için buralarda mum yakılmasını Hz Peygamber yasaklamıştır Kabrin üzerine oturmak ve mezarları çiğnemek mekruhtur (Müslim, Cenâiz, 33; Tirmizi, Cenâiz, 56)
Kabirde ziyaretle bağdaşmayan edep dışı ve boş söz söylemekten, kibirlenip çalım satarak yürümekten sakınmak ve mütevâzi bir durumda bulunmak gerekir (Nesâî, Cenaiz, 100; Tirmizî, Cenaiz, 46) Kabirlere, küçük ve büyük abdest bozmaktan sakınmak gerekir (Nesaî, Cenâiz, 100; ibn Mâce, Cenâiz, 46) Kabristanın yaş ot ve ağaçlarını kesmek mekruhtur Kabir yanında kurban kesmek Allah için kesilse bile mekruhtur Hele ölünün rızasını kazanmak ve yardımını elde etmek için kesilmesi kesinlikle haramdır Bunun şirk olduğunu söyleyenler de vardır Çünkü kurban kesmek ibadettir; ibadet ise yalnız Allah'a mahsustur Kabirler Kâbe tavaf edilir gibi dolaşılıp tavaf edilmez Ölülerden yardım istemek ve bunun için mezar taşlarına bez, mendil ve paçavra bağlamak kişiye yarar sağlamaz Bazı kabir ve türbelerin hastalıklara şifalı geldiğine inanmak ve bunların taş, toprak ve ağaçlarını kutsal saymak Islam'ın tevhit inancı ile bağdaşmaz
Diri veya ölü olsun salih kimseleri Allah'tan bir şey istemek için aracı kılmaya "tevessül"* denilir Kabirde kişinin başkasına bizzat bir fayda vermeye veya bir zararı gidermeye gücü yetmez ibn Teymiyye ve taraftarlarına göre Allah'tan bir şey isterken peygamber bile olsa salih kulları aracı kılmak haram, hatta şirktir Çoğunluk Islâm âlimlerine göre ise Allah'tan bir şey isterken salih zatları aracı vesile kılmak ve bunun için onların kabirlerini ziyaret etmek caizdir Meselâ "Hz Muhammed hakkı için, onun hürmetine, ya Rabbi onunla sana dua ediyorum, şu isteğimi yerine getir" demek duaların kabulüne vesile olur Hanefi ve Malikilere göre kabir ziyaretini cuma ve bunun iki yanındaki perşembe ve cumartesi günleri yapmak daha faziletlidir Şafiîler, perşembe gününün ikindi vaktinden başlamak üzere cumartesi sabahına kadar ziyaretin daha uygun olacağını söylemişlerdir Hanbeliler, ziyaret için belli bir gün tahsis etmenin doğru olmadığını belirtmişlerdir Sonuç olarak cuma günü ziyaret daha faziletli ise de diğer günlerde ziyaret de mümkün ve caizdir (Abdurrahman el-Ceziri, el-Fıkh ale'l-Mezâhibi'l-Erbea, I, 540)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
KABİRLERDEN KALKIŞ

Kur'an, kıyametin kopmasından sonra Sûr'a ikinci defa üfürülme ile bütün canlı yaratıkların hesap için tekrar diriltileceklerini ifade eder O kadar ki, öldükten sonra dirilmenin anlatılmadığı çok az sûre bulunabilir Pek çok surede bu konuyu açıklayan örnekler getirilerek, akıllara gelebilecek tereddütleri ortadan kaldırır
Kabirlerden kalkış dediğimiz tekrar dirilme inancı, kişilerin ve toplumun ıslahında çok önemli bir ilke olduğu için Kur'an-ı Kerim bu konuya önemle eğilir Gerçekten de öldükten sonra tekrar dirilmenin gerçekleşeceğini bilen insan, hayır ve iyilik yapmaya, işlediği kötülükleri en aza indirmeye çalışır Fakat yeniden dirilişe inanmayan kimse topluma ve kendisine her zaman zarar verebilir
Öldükten sonra tekrar diriliş hem beden hem de ruh ile olacaktır Bu konuya açıklık getiren bir ayette: "Ayetlerimizi inkar ile kâfir olanlar (var ya) onları muhakkak ki ateşe atacağız Derileri piştikçe azabı tadıp durmaları için, onları başka derilerle yenileyip değiştireceğiz Şüphesiz ki Allah mutlak galiptir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir" (en-Nisâ, 4/56), buyurulur
Kur'an-ı Kerim, öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâr eden kimselere karşı, yeniden dirilişin aklen mümkün olduğunu ve muhakkak meydana geleceğini açıklamak için bir kaç yol izlemiştir
Yeniden dirilmeyi, ilk yaratmaya kıyaslamıştır Bu konuda bize şöyle buyurur: "O, kendi yaratılışını unutarak bize bir misal getirdi "Bu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?" dedi De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek O, her yaratmayı hakkıyla bilendir" (Yâsin, 36/78-79)
Zor bir şeyi yaratmaya gücü yetenin, kolay bir şeyi yaratması elbette mümkündür Göklerin ve yerin yaratılması, insanın yaratılmasından daha zordur Bunu yapabilen, insanı da öldükten sonra diriltebilir Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Bütün varlıkları yoktan var eden ve sonra da tekrar diriltecek olan O'dur Bu, O'na pek kolaydır Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar O'nundur" (er-Rûm, 30/27) "Biz ilk yaratmadan âciz mi kaldık? Hayır, onlar yeniden yaratılmaktan şüphe ediyorlar" (Kâf, 50/15)
Kupkuru ve ölü bir durumda olan yeri, bitkilerle canlandıran, insanı da diriltebilir Ayetlerde şöyle buyurulur:
"Sen yeryüzünü kupkuru ve ölü görürsün Fakat biz onun üstüne suyu indirdiğimiz zaman, o harekete gelir, kabarır; her güzel çiftten nice bitki bitirir Bunun sebebi şudur: Çünkü Allah hakkın ta kendisidir Şüphesiz hakkıyla kâdirdir O şüphesiz her şeye hakkıyla kâdirdir O saat elbette gelecektir Onda hiçbir şüphe yoktur Doğrusu Allah, kabırlerde olan kimseleri de diriltip kaldıracaktır" (el-Hacc, 22/5-7)
Bir şeyi zıddına çevirmeğe gücü yeten, onu benzerine çevirebilir Allah, ağaçlarda bol miktarda bulunan suya rağmen, nasıl ondan ateş çıkartıyorsa, öylece insanları da tekrar yaratabilir Bu konuyla ilgili ayetlerde şöyle buyurulur: "O Allah ki, size yeşil ağaçtan bir ateş yaptı da, simdi siz ondan yakıp duruyorsunuz Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratılmaya gücü yetmez mi? elbette buna gücü yeter O herşeyi yaratandır her şeyi bilendir" (Yâsin, 36/80-81)
Kur'an-ı Kerim'de ikinci defa Sûr'a üfürülme ile meydana gelecek gelişmeler şöyle açıklanır:
Sûr'a ilk defa üfürüldüğünde kıyamet kopacaktır Yani bu ilk üfürülmeyle, dünya hayatı sona erecek, Allah'ın istisnâ ettiği varlıkların dışında bütün canlılar ölecektir Bu konuda ayet-i kerimede şöyle buyurulur: "Sûr'a üfürülünce, Allah'ın dilediğinden başka, göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi çarpılıp cansız yere düşer" (ez-Zümer, 39/68)
İsrâfil (as)'ın Sûr'a ikinci defa üfürmesiyle, insanlar kabırlerinden kalkıp Rablerine doğru akın akın koşacaklardır Bu konuyla ilgili olarak iki ayeti hatırlatmak yeterlidir "Sur'a üfürülmüştür Bir de görürsün ki, onlar kabırlerinden kalkıp Rablerine doğru koşup gidiyorlar" (Yasin, 36/51) "Sonra ona (Sûr'a bir daha üfürülecektir O anda görürsün ki ölüler dirilip, ayakta bakınıp duruyorlar" (ez-Zümer, 39/68)
İsrâfil (as)'ın Sûr'a iki kez üfürmesi arasında geçecek süre kesin olarak bilinmemektedir Çünkü Ebû Hüreyre (ra)'den rivayet edilen bir hadiste Hz Peygamber (sas) "Sûr'a iki defa üfürülme olayı arasında kırk (zaman) vardır" buyurmuşlardır Orada bulunanlar, hadisi nakleden Ebû Hureyre'ye "Ey Ebû Hureyre; kırk gün mü?" diye sormuşlar; "Bilmiyorum" cevabını alınca, "Kırk ay mı?" demişler; yine: "Bilmiyorum" karşılığını alınca, "Kırk yıl mı?" diye sormuşlar Bu soruya da Ebû Hureyre "Bilmiyorum" cevabını vermiştir (Müslim, Fiten, 28; Ebû Dâvud, Sünne, 22)
Kur'an-ı Kerim'de ölülerin diriltilmesi ile ilgili olarak Cenâb-ı Hak'la ile İbrahim arasında geçen konuşma ibretlidir
Rivayete göre Hz İbrahim (as)'ın "Ey Rabbim ölüleri nasıl diriltiyorsun? Bana göster," sorusunu sormasının sebebi şu idi: Bir gün Hz İbrahim (as) deniz kenarında bir insan ölüsü görür Dalga, ölünün üzerini açtığı zaman, hemen denizdeki yaratıklar ölüye saldırır, kopardıkları parçanın bir kısmı denize düşer ve diğer kısmını yerler Dalga çekilince kara ve hava hayvanları saldırır Kara hayvanları kopardıklarının bir kısmını yer, bir kısmını da havada boşluğa bırakırlardı Bunu gören Hz İbrahim (as) merak eder Bu parçaların nasıl ayrı ayrı yerlerden toplanıp bir araya getirileceğini görmek ister İşte bu konuyla ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de şu ayeti buluyoruz:
"Bir vakit de İbrahim: Rabbim, ölüleri nasıl diriltirsin? Bana göster, demişti Allah ona; inanmadın mı? buyurmuştu O da; hayır, inandım Fakat kalbim yatışsın diye (arzuluyorum) demişti (Allah) dedi ki: "Dört kuş tut Onları kendine alıştır, sonra parçalayıp her parçasını bu dağın üzerine bırak Sonra da onları çağır Koşarak sana geleceklerdir Bil ki Allah, her şeye üstün ve yegane hikmet sahibidir" (el-Bakara, 2/260)
Cenâb-ı Hak kabırden kalkış ve mahşer meydanında toplanıp hesap verme işinin gerçekleşeceğini şöyle ifade buyurur: "Ey Rabbimiz; şüphesiz sen, geleceğinde şüphe olmayan bu günde insanları toplayacaksın Şüphesiz ki Allah va'dinden dönmez derler" (el-Bakara, 2/9) Hz Peygamber, ölümünden sonra insanın her şeyinin çürüyüp yok olacağını, ancak acbü'zzeneb denilen "kuyruk sokumu kemiği"nin bundan müstesna olduğunu bildirmiş, kıyamet koptuktan sonra ikinci yaratılışın bu çürümeyen kemikten derlenip toparlanacağını belirtmiştir (Buhârı, Tefsîru Sure, 39/3, 78/1; Müslim, Fiten, 14 t-143; Ebû Dâvud, Sünne, 22; Nesâî, Cenâiz, 117; İbn Mâce, Zühd, 32; Mâlik, Muvatta, Cenâiz, 49; Ahmed b Hanbel, II, 322, 428, 499, III, 28)
Acbü'z-zeneb'le ilgili Hadislerde tasvir edilen ikinci yaratılış, başka bir deyimle kabırlerden kalkış, insanın ana rahmindeki oluşumuna benzemektedir Nitekim tıp ilminin verilerine göre, sperm ana rahmine düştüğü zaman, ilk oluşum sırasında ana rahmi ile insan embriyonu arasında birleştirici bir sap bulunur Başlangıçta cenin bu sap üzerinde büyür İşte bu sap, insan embriyonunun kuyruk sokumuna tekabül eden bölgesi ile bağlantılıdır Sonuç olarak hadis-i şeriflerde acbü'z-zeneb veya acmü'z-zeneb diye ifade edilen unsurun ölümsüzlüğünü ve yeniden dirilişin çekirdeğini teşkil edeceğini düşünmek mümkündür Allah ve Resulunun haber verdiği bazı konuların nasıl gerçekleşeceğini bugün için pozitif, ilimlerin tam olarak açıklayamaması, sonucu değiştirmez Çünkü yaratıcı ve O'nun adına konuşan elçisi bir şeyi söylemişse onun doğruluğuna inanmak gerekir Nitekim, yeni bilimsel araştırmalar İslâm'ın daha önceki asırlarda açıklanamayan tabiatla ilgili pek çok konularını günümüzde gün ışığına çıkarmıştır
 
Üst Alt