Namaz Kitabı Ö.N. Bilmen (büyük islam ilmihali)

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • NAMAZLARDA KIYAM (AYAKTA DURMAK)
82- Kıyam, farz ve vacib namazlarda bir rükûndür ve bir esastır. Bundan dolayı kıyama gücü yeten kimsenin oturarak kılacağı farz veya vacib namaz caiz olmaz. rükûnler farz olduğundan onlara riayet etmek gerekir.

83- Bir hasta gerçek olarak veya hükmen ayakta durmaktan aciz kalsa, namazını oturarak kılar. Bu şöyle olabilir: Ya hastalık gibi bir özürden dolayı gerçekten ayakta duramıyor veya sıhhatli olduğu halde şiddetli ağrılar duyacağından veya bulunduğu halden daha kötü bir hale düşeceğinden korktuğu için ayakta durmuyor. Her iki halde de oturarak kılabilir. Gücü yetiyorsa rükû ve secdeleri yapar; çünkü zorluklar kolaylığı kazandırır. Zaruretler de, kendi mikdarlarınca bir ölçüye bağlanır.

84- Bir hasta, bir yere dayanmak suretiyle ayakta namaz kılmaya gücü yettiği sürece oturarak farz namazları kılamaz. Yine bir süre ayakta dunnaya gücü yetiyorsa, o sürece ayakta durur ve sonra oturarak namazı bitirir. Öyle ki, yalnız iftitah tekbirini ayakta almaya gücü yeten kimse, bu tekbiri ayakta alır, sonra oturup namazını kılar; başka türlü yapamaz.

85- Bir hasta, ayakta durmaya gücü yettiği halde rükû ve secdeye veya yalnız secde etmeye gücü yetmezse, namazını ayakta kılması gerekmez. Oturup imâ (İşaret) ile namaz kılar, faziletli olan budur. Fakat İmam Züfer ile üç İmama göre, namazını ayakta imâ ile kılması gerekir. İmâ'dan maksad, namazda başı aşağıya doğru eğerek rükû ve secde için yapılan işarettir. Ancak secde için yapılan eğilme hareketi, rükû için yapılandan daha aşağı olması gerekir.

86- Ayakta namaz kıldığı takdirde Kur'an okumaktan aciz kalacak olan bir kimse, namazını oturup kıraetle kılar. Ayakta bir mikdar okumaya gücü yeten kimse, gücü yettiği kadar ayakta okur, geri kalan kısmı oturarak okur.

87- Rükû ve secde ile namaz kıldığı takdirde yarasından kan akacak kimse namazını ayakta veya oturarak imâ ile kılar. Ayakta namaz kıldığı takdirde idrarını tutamayacak olan kimse de, namazını oturarak rükû ve secde ile kılar.

88-
Tek başına namaz kılınca kıyama gücü yettiği halde, cemaatla kıldığı zaman buna gücü yetmeyen kimse, ayakta namaza başlar, sonra oturur. Gücü varsa rükû için yine ayağa kalkar ve rükû eder; fakat namazı tekrar kılması gerekmez.

89-
Oturduğu halde de, rükû ve secde etmeye gücü yetmeyen kimse, başı ile ima ederek rükû ve secdesini yapar. Secde için, rükûdan ziyade başını eğer. Üzerine secde etmek için yastık gibi bir şey temin etmesi uygun değildir. Bununla beraber böyle bir şey üzerine başını koyarak secde etmesi de caizdir. Bu durumda secde yerinin sertliğini duyarsa, namazını rükû ve secde ile kılmış sayılır, duymazsa ima ile kılmış olur.

90- Oturarak da namazını kılamayan kimse, arkası üzerine yatar ve ayaklarını kıble yönüne doğru uzatır. Sonra rükû ve secde için ima ederek namazını kılar. Başı ile ima edebilmesi için, omuzlarının altına uygun bir şey konur. Böyle bir hasta, yüzü kıbleye yönelmiş olarak sağ yanı üzerine yatıp ima ile rükû ve secde yapsa, namazı yine caiz olur. Fakat gücü varsa, arkası üzerine yatması daha faziletlidir.

91- Oturarak namaz kılabilecek bir hasta, gücü varsa teşehhüdde oturulduğu gibi oturur ve böylece namazını tamamlar. Buna gücü yoksa, kolayına geldiği şekilde oturur.

92- Bir hasta başı ile ima etmeye gücü yetmese, namazını sonraya bırakır; kalbi ile, kaş ve gözleri ile ima etmez. Bu hüküm İmam Azam'a göredir. İmam Ebû Yusuf'a göre, bu durumda kalbi ile imada bulunmazsa da, göz ve kaşları ile ima eder. İmam Züfer ile İmam Şafiî'ye göre, kalbi ile de imada bulunur.
Diğer bir rivayete göre, böyle bir hastanın acziyet hali bir gün ve bir geceden fazla devam ederse, bu zamanla ilgili namazları büsbütün kendisinden düşer. Aklı başında olsa da hüküm budur.

93- Bir kimsenin baygınlığı bir gün ile bir geceden az devam ederse, bu arada geçen namazlarını kaza eder. Fakat bundan çok devam ederse, namazları üzerinden düşer. Bu azlık ve çokluk İmam Azam'a göre saat itibariyledir. İmam Muhammed'e göre ise, geçen namazların vakitleri itibariyledir. Bunun için İmam Muhammed'e göre, geçmiş olan namazlar beşten fazla ise düşerler; değilse düşmezler. Bu görüş daha sahih görülmektedir.

Sonuç: Namaz, tam bir özür bulunmadıkça asla terk edilemez ve geciktirilemez. Aksi halde Yüce Allah'ın azabı çok şiddetlidir, pek korkunçtur. O'nun büyük varlığına sığınırız.

94- Bir özre dayanmaksızın farz namazlar hayvan üzerinde kılınmaz. Bu hükümde vitir namazı ile cenaze namazı ve yerde okunmuş olan secde ayetinden dolayı yapılacak tilavet secdesi ve kazası gereken herhangi bir namaz da aynıdır.
İmam Azam'dan bir rivayete göre, sabah namazının sünneti de bir özür bulunmadıkça hayvan üzerinde kılınamaz.

95- Yürümekte olan bir araba, yürür halde olan hayvan hükmündedir. Onun için bir zaruret bulunmadıkça yürür halde olan araba üzerinde farz ve vacib namazlar kılınamaz. Yerde duran araba ise, yer üzerindeki bir sedir ve bir taht gibidir, üzerinde herhangi bir namaz kılınabilir.

96- Yüzüp gitmekte olan bir gemi içinde, bir özür olmaksızın bütün namazlar oturularak kılınabilir. Fakat ayakta kılmak daha faziletlidir. Bu, İmam Azam'a göredir. İki imama göre, baş dönmesi gibi bir özür bulunmadıkça, yürüyen gemi içinde farz namazlar oturularak kılınamaz. Çünkü kıyam (ayakta durmak), bir rükûndür, bir özür bulunmadıkça terk edilemez. İmam Azam'a göre ise, gemide baş dönmesi galiptir; galip ise muhakkak hükmündedir.

97- Deniz kenarında veya ortasında bağlı bulunan bir gemi, eğer çalkalanmamakta ise yer hükmündedir; içinde ayakta olarak namaz kılınabilir. Fakat çalkalanıp durmakta ise, hayvan hükmünde olur; mümkünse içinden çıkıp dışarda namaz kılmak gerekir.
Hareket halinde bulunan bir uçak da yürümekte olan bir gemi gibidir; bunun da yürümesi ve durması yolcunun elinde değildir.

98- Yürümekte olan deve gibi bir hayvanın üzerindeki Mahmil'in iki gözü, hayvanın sırtı hükmündedir. Fakat durmakta olan bir hayvanın üzerindeki Mahmil'in (içinde insan oturan eğerin) iki gözü altına yere dayanmak için bir ağaç dikildiği takdirde, yer üzerindeki sedir, tahta ve minderlik hükmünde olur.

99- Hayvan üzerinde namaz kılan kimse, rükû ve secdeyi ima ile yapar; secde için rükûdan biraz daha fazla eğilir. Hayvan üzerindeki eğer gibi herhangi bir eşya üzerine başını koyarak secde edilmesi mekruhtur.

100- Sünnet ve müstahab namazlar, bir özür bulunmaksızın oturularak da kılınabilir. Fakat fazilet ayakta kılınmalarındadır. Bunda alimlerin ittifakı vardır. İmam Azam'a göre, yalnız sabah namazının sünneti bundan müstesnadır; özürsüz oturularak kılınmaz. Yukarda buna işaret edilmişti. Teravih namazını da özürsüz oturarak kılmak caiz ise de, keraheti vardır.

101- Bir kimsenin ayakta olarak başladığı nafile bir namazı, yorulacak olsa bir yere dayanarak veya oturarak kılması caizdir. Böyle bir özür bulunmadıkça, bir yere dayanılmasında veya oturulmasmda kerahet vardır.

102- Bir kimse oturarak kılmaya başladığı nafile bir namazı, kalkıp ayakta tamamlayabilir. Bunda ittifak vardır.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • NAMAZLARDA RÜKU
108- Namazlarda rükû da bir rükün olduğundan farzdır. Kıraetten sonra eğilerek rükûa varılır. Baş ile sırt düz bir doğrultuda bulunur. Eller dizlere kadar uzatılıp dizler kavranır. Ayakta namaz kılan kimsenin rükû için yalnız başını eğmesi kafi gelmez. Arkasını da eğerek doğru bir çizgi gibi düz bir durum almış bulunur. Bu, tam bir rükûdur. Rükûa giden kimse böyle bir vaziyet almaz da kıyama daha yakın bir şekilde eğilirse, onun rükûu sahih olmaz. Fakat rükû vaziyetine daha yakın eğilmiş ise, rükûu sahih olur.

109-
Otururken namaz kılan kimse, rükûa vardığı zaman alnı dizlerine paralel olacak derecede arkasını eğmelidir.
Rükûda bulunuyor gibi kanbur olan kimsenin rükûu başını biraz eğmekle olur. Kanburluğu rükû sayılmaz.

110-
İmama rükû halinde yetişen kimse, ayakta tekbir alıp ondan sonra rükûa gider. Bu tekbiri rükûa yakın vaziyette alırsa namazı bozulur, imama uymuş olmaz.

111- İmam henüz rükûda iken yetişip de onu uyarak rükûa varan kimse, o rekatı imamla kılmış sayılır. Fakat bir insan, imam rükûda iken tekbir alıp da, imam rükûdan kalktıktan sonra rükûa gitse, o rekata yetişmiş sayılmaz, bir rekatı kaçırmış olur. Kaçırdığı rekatı namaz sonunda imam selam verdikten sonra tek başına kılar.

112- İmama uyan kimse, imamdan önce rükûa varıp daha imam rükûa gitmeden başını kaldırırsa, bu rükû yeterli olmaz. Bunu imamın rükûu ile iade etmezse namazı bozulmuş olur.
İmamdan önce rükû veya secdeden başını kaldıran kimse, imama aykırı davranışımxnı gidermek için hemen rükû veya secdeye döner.

113- İmama rükûda yetişen kimse iki tekbire muhtaç değildir. Ayakta "Allahü Ekber" deyip hemen rükûa gider. Bu bir tekbir ile hem iftitah, hem de rükû tekbirini almış olur. (İmamet bahsine bakılsın).
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • NAMAZLARDA SECDE
114- Secde de namazın bir rüknü olduğundan farzdır. Namaz kılan kimse, rükûdan sonra secdeye varır. Rükûdan doğrulduktan sonra yere kapanarak iki dizi üzerinde ellerine dayanarak alnını ve bumunu (yüzünü) iki eli arasında yere veya yere bitişik bir şey üzerine koyar. Yüce Allah'a tazimde bulunur. Bu şekilde secde, her rekatta ikişer defa arka arkaya yapılır.

115- Namazda secde için alın yere koyulduğu halde burun yere konmasa, secde yine caiz olur; fakat böyle bir secde özür bulunmayınca mekruhtur. Aksine olarak burun yere konur da alın konmazsa, özür olmadığı takdirde imam Azam'a göre kerahetle caiz olur. İki imama göre özürsüz böyle bir secde caiz olmaz.

116- Bir özre dayanarak da olsa, yanak ve çene ile secde yapılmaz. Alın ve burunda secde etmeye engel bir özür bulunursa, ima ile secde yapılır.

117- Secdede elleri ve dizleri yere koymak her halde farz değildir, sünnettir. Fakat İmam Züfer, İmam Şafiî ve İmam Ahmed'e göre farzdır.

118- İki ayağın veya bir ayağın parmakları yere konmadıkça secde caiz değildir. Tercih edilen görüş budur. Bir ayağın yalnız bir parmağını veya ayağın yalnız üstünü yere koymak kafi gelmez.

119-
Secde edilecek yer, ayakların konduğu yerden eğer yarım arşın (on iki parmak) mikdarı yükseklikte olursa, secde caiz olur, daha fazla yüksek olursa caiz olmaz.

120- Kalabalıktan veya başka bir özürden dolayı dizler üzerine secde caizdir. Yine kalabalıktan dolayı aynı namazı kılanların birbiri arkasına secde etmeleri de caizdir.

121- Bir kimse, başındaki sarığın büklümü üzerine veya elbisenin fazla kısmı üzerine secde ettiği takdirde, eğer bunlar temiz bir şey üzerine konulmuş olur ve sarığın büklümü de alna bitişik bulunursa secde caiz olur, değilse olmaz. Her halde yerin sertliğini duymak da gerekir. Bu sertliğin duyulmasına engel olacak pamuk ve benzeri bir şey üzerine secde edilemez.

122- Atılmış yün ve pamuk, saman ve kar gibi bir şey üzerine secde edildiği takdirde, eğer bunların boşlukları kaybolur da sertleşirlerse, üzerlerine secde caiz olur. Fakat bunların içinde yüz kaybolup sertlikleri duyulmazsa ve yüz yere inip kararlaşmazsa secde caiz olmaz.

123- Çuval içinde bulunan buğday, arpa, pirinç ve darı gibi ürünler üzerine secde yapılabilir. Fakat çuval içinde bulunmayan buğday ve arpa üzerine secde yapılabilirse de, darı gibi kaypak şeyler üzerine secde yapılamaz.

124- Ufak bir taş üzerine secde edilemez. Fakat alnın çoğu bu taş ile beraber yere değecek olursa caiz olur.

125- Bir özür olmasa dahi, yere serilmiş olan herhangi temiz bir şey üzerine secde edilebilir. Yerin pis olması zarar vermez, o yerin pis kokusu veya pisliğin rengi gibi bir eseri bulunmamak şartı ile... O kadar var ki, böyle bir şeyin yere serilmesi, ya sıcaktan, ya soğuktan korunmak veya elbiseyi toz-topraktan korumak için olmalıdır. Yoksa yalnız alnı topraktan korumak için olursa, kerahet işlenmiş olur.
(İmam Malik'e göre, kilim, keçe, posteki gibi, yer cinsinden olmayan bir şey üzerine secde edilmesi mekruhtur.)

126- Sıcaktan veya soğuktan korunmak gibi bir özürden dolayı, temiz yer üzerine konulacak iki el üzerine secde edilebilir.

127-
Üzerinde namaz kılınacak bir sergi, eğer temiz bir elbise ise, yukarı tarafını aşağıya getirip etekleri üzerine secde etmelidir. Çünkü böyle yapmak, tevazua daha yakındır.

128-
Farz olan rükû ve secde rükünlerinin yerine getirilmiş olması için, rükû ve secde denilebilecek kadar o vaziyetlerde durmak yeterlidir; muhakkak üçer kez tesbih okunacak mikdar beklemek farz değildir. Fakat rükû ve secdede sünnet mikdarı en az üçer kere tesbih okumaktır. Orta derecesi beş tesbih ve yüksek derecesi de yedişer tesbih okumaktır. Yalnız başına namaz kılan daha çok tesbih yapabilir. Fakat imam olan kimse, cemaatin rızası bulunmadıkça üçten fazla tesbihte bulunmamalıdır; çünkü cemaatı usandırmak ve kaçırmak uygun değildir.
Rükû'da tesbih: "Sübhane Rabbiye'l-Azîm"dir. (1)
Secdedeki tesbih de: "Sübhane Rabbiye'l-Alâ"dır. (2)

129- Her rekatta iki secde yapılır. Bunlardan biri kasden terk edilse namaz bozulur. Yanılarak terk edilirse, namazdan sonra hatıra gelse bile, namaza aykırı bir iş yapılmamışsa hatırlandığı anda secdeye varılır ve ondan sonra son oturuş iade edilir ve sehiv secdesi yapılır. Sehiv secdesi bahsine bakılsın!

130- Secde, namazın en büyük bir rüknüdür. Secde, Yüce Allah'a gösterilen tevazu ve tazimatın en mükemmel alametidir. Bir hadîs-i şerîfde: "Kulun, Rabbına en yakın olduğu hal, secdeye varmış olduğu haldir. Artık secdede duayı çokça yapınız" buyurulmuştur. Çünkü secde hali, en ziyade küçülme ve teslimiyet hali olduğundan orada duanın kabulü umulur. Secdesiz bir namaz, namaz değildir. Mabudumuzun manevî huzurunda yerlere kapanarak saygısını arzetmek istemeyen bir insan, kulluk görevini terk etmiş, Yüce Allah'ın rahmetine kavuşma şerefinden yoksun kalmış olur.
(1) "Pek büyük olan Rabbim, her türlü noksanlıklardan beridir, münezzehtir."
(2) "Yüce kudret ve azamet sahibi olan rabbimi bütün noksanlıklardan tenzih ederim."
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • NAMAZLARDA SON OTURUŞ
131- Namazların sonunda teşehhüd mikdarı oturmak da, namazın bir farzı ve bir rüknüdür. Buna Ka'de-i Ahire (son oturuş) denir. İki rekatlı namazlarda olan tek oturuşa da Ka'de-i Ahire denir. Sabah namazında olduğu gibi. Teşehhüd mikdarından maksad, "Tahiyyat'ı" okuyacak kadar zamandır.(*)

132- Bir kimse sabah namazının iki rekatını kıldıktan sonra ikinci rekat sonunda oturmaksızın ayağa kalkıp üçüncü rekatın secdesini yapmış olsa, bu namaz farziyetini yitirir ve nafîleye döner. Bu durumda bir rekat daha kılar ve sonunda oturarak selam verir.

Yine, dört rekatlı bir farz namazın dördüncü rekatında ve akşam namazının üçüncü rekatında oturmayıp da bir rekat daha kılınarak secdeye varılsa, bu namaz da nafileye dönmüş olur. Bu halde kılınan namaz sabah namazı ise, dört rekattan sonra hemen selam verilir. İkindi gibi dört rekatlı namaz ise, beşinci rekata bir rekat daha ilave edip ondan sonra selam verilir. Sahih olan görüşe göre, bu durumda sehiv secdesi gerekmez.
Bu mesele, İmam Azam ile İmam Ebû Yusuf'a göredir. İmam Muhammed'e göre ise, bu namaz esasen namaz olmaktan çıktığı için nafile de olmaz.

133- Bir kimse namazın sonunda teşehhüd mikdarı oturduktan sonra namazdaki tilavet secdesini hatırlayarak secdeye varsa, namazı bozulur. Çünkü bu halde son oturuş bulunmamış sayılır. Fakat tilavet secdesinden sonra tekrar teşehhüd mikdarı oturursa, o zaman son oturuş yapılmış demektir.

134- Son oturuşun tamamını uyku içinde geçiren kimse, uyandıktan sonra tekrar bir teşehhüd mikdarı oturmazsa namazı bozulur. Çünkü uyku içinde yapılan bir iş, iradeye bağlı olmadığı için geçerli değildir. Bu işin bulunması ile bulunmaması eşittir. Namazda uyku içinde yapılan kıyam, kıraat ve rükû gibi işler de böyledir, geçerli değildir.

(*) Anlamı: "Bütün dualar ve övgüler (veya bütün mülkler), bedenî ve malî ibadetler Yüce Allah'a mahsustur. Bunlara başkaları hak kazanamaz. Selam da, Yüce Allah'ın rahmet ve bereketleri de, ey şanlı peygamber, sana aittir. Selam hem bizlere, hem de Yüce Allah'ın salih kullarına olsun. Şehadet ederim ki, (kesinlikle bilirim ki) Yüce Allah'dan başka gerçek mabud yoktur. Yine şehadet ederim ki, Hazret-i Muhammed, Yüce Allah'ın kuludur ve peygamberidir."
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • TADİL-İ ERKANA RİAYET (RÜKÜNLERİN HAKKINI VERMEK)
135- Namazlarda tadil-i erkana riayet, İmam Ebû Yusuf'a göre, bir rükün olduğundan farzdır. Bundan maksad, namazın kıyam, rükû ve secde gibi her rüknünü sükunetle yerine getirmek ve bu rükünleri yaparken her uzuv yatışıp hareket halinden beri bulunmaktır. Örnek: Rükûdan kıyama kalkarken vücud dimdik bir hale gelmeli ve sükunet bulmalı, en az bir kere: "Sübhanellahi'l-Azîm" diyecek kadar ayakta durup ondan sonra secdeye varmalıdır. Her iki secde arasında da böylece bir tesbih mikdarı durmalıdır.

136- Tadil-i Erkan, İmam Azam ile İmam Muhammed'e göre, vacibdir. Bu iki ayrı görüşten birincisine göre, tadil-i erkan yapılmaksızın kılınan bir namazı yeniden kılmak gerekir, ikinci görüşe göre ise, tadil-i erkanı terkden dolayı yalnız sehiv secdesi gerekir. Fakat böyle bir namazı yeniden kılmak daha iyidir. Böylece insan ihtilaftan kurtulmuş olur. Ayrıca kerahetle kılınan namazları da yeniden kılmak vacib görülmüştür.

137- Namazdan manevî haz duyanlar, namazda tadil-i erkana riayet ederler, acele etmekten sakınırlar. Acele etmeyi saygıya ve edebe aykırı görürler.
Hayatın en yararlı ve en kıymetli saatleri ibadetle geçen zamanlardır. Boş yere veya kısa bir yarar uğrunda zamanlarını harcayan insanların namaz gibi yüksek bir ibadetten, devamlı bir mutluluk yolundan ve İlahî huzurun zevkinden mahrum olmamak için çalışmamaları pek garip ve acınacak bir hal değil midir?
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • NAMAZDAN KENDİ İHTİYARI İLE ÇIKMAK
138- Namaz kılanın, kendi ihtiyarına bağlı olan bir işle namazdan çıkması da, İmam Azam'a göre bir rükün olduğundan farzdır. Buna Huruç bisun'ihi (kendi ihtiyarı ile çıkmak) denir. Fakat iki İmama (İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e) göre bu farz değildir. Bu ayrılıktan aşağıdaki iki mesele doğmaktadır:

139- Bir kimse namazın sonunda teşehhüd mikdarı oturduktan sonra kasden namaza aykırı bir iş yapsa, gülse, konuşsa, yiyip içse ittifakla namazı tamam olur. Fakat namaz kılanın ihtiyarına bağlı olmayarak bir abdestsizlik işi meydana gelse, bu durumda iki İmama göre yine namaz tamam olmuş olur. İmam Azam'a göre ise, namaz tamam olmuş sayılmaz; hemen abdest alıp kendi ihtiyarı ile namazdan çıkması gerekir; değilse namazı batıl olur.

140- Bir kimse son oturuşta teşehhüd mikdarı oturduktan sonra, henüz ihtiyarı ile namazdan çıkmadan önce namaz vakti çıksa veya başka bir namaz vakti girse, iki İmama göre onun namazı tamamdır. İmam Azam'a göre bozulmuş olur; çünkü bu namaza kendi iradesi ile son vermiş değildir.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • NAMAZIN VACİPLERİ
141- Namazların farzları olduğu gibi, bir kısım vacibleri de vardır. Bu vacibleri yerine getirmekle namazın farzları tamamlanıp noksanları giderilmiş olur. Şöyle ki:

1) Namaza başlarken yalnız "Allah" ismi ile yetinmeyip büyüklüğü ifade eden "Ekber" sözünü de ilave ederek "Allahü Ekber" demek vacibdir.

2) Namazlarda "Fatiha" süresini okumak vacibdir. Üç İmama göre ise, bunu okumak farzdır.

3) Namazlarda farz olan Kur'an okuyuşunun ilk iki rekata bağlı kılınması vacibdir.

4) İlk iki rekatın her birinde bir defa Fatiha suresi okunup tekrarlanmaması vacibdir.

5) Fatiha suresini diğer okunacak sure ve ayetlerden önce okumak vacibdir.

6) Fatiha suresine başka bir sure veya bir sure yerini tutacak kadar ayet ilavesi vacibdir. Şöyle ki: Farz namazların önceki ilk iki rekatlarında Fatiha'dan sonra diğer bir sure veya bir sureye denk bir mikdar ayet okunması vacib olduğu gibi, vitir namazı ile nafile namazların her rekatında Fatiha ve Fatiha'dan sonra bir sure veya ona denk bir ayet okunması da vacibdir.
(Fatihaya başka bir sure veya ayetin eklenmesi üç İmama göre sünnettir.)

7) Yalnız başına namaz kılan kimse, sabah, akşam ve yatsı namazlarını dilerse aşikare bir okuyuşla ve dilerse gizli bir okuyuşla kılar. Geceleyin kılacağı nafile namazlarda da hüküm böyledir. Fakat öğle ile ikindi namazlarında ve gündüz kılacağı nafile namazlarda gizli olarak okuması vacibdir.

8) Cemaatla kılınan namazlardan sabah, cuma, bayram, teravih, vitir namazlarının her rekatında; akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rekatlarında aşikare Kur'an okumak, öğle ile ikindi namazlarının bütün rekatlarında, akşam namazının üçüncü ve yatsının son iki rekatlarında gizli olarak kıraat yapmak vacibdir.

9) Vitir namazında kunut (dua) okumak ve kunut tekbiri almak vacibdir. Bu İmam Azam'a göredir. İki imama (İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e) göre ise, bunlar sünnettir.

10) Kazaya kalan bir namaz, gündüzün cemaatla kılındığı takdirde, eğer sabah namazı gibi aşikare kıraat yapılması gereken bir namaz ise, yine aşikare kıraet yapılır. Gizli kıraat yapılması gereken bir namaz ise, gizli kıraet yapılır. Tek başına namaz kılan ise, aşikare kıraet yapılması gereken bir namazı kaza ederken dilerse hem aşikare, hem de gizli okuyabilir. Bir rivayete göre de, gündüz kaza edeceği herhangi bir namazda gizli okuması vacibdir; gizli veya aşikare okuma serbestisi yoktur.

11) Secde yaparken yalnız alınla yetinmeyip alınla beraber burnu da yere koymak vacibdir.

12) Üç ve dört rekatlı namazlarda birinci oturuş vacibdir.

13) Namazların her oturuşunda teşehhüdde bulunmak (Tahiyyatı okumak) vacibdir.

14) Namaz içinde okunan secde ayetinden dolayı tilavet secdesinde bulunmak vacibdir.

15) İki bayram namazının üçer ziyade tekbirleri vacibdir. Bu namazların birinci rekatlarındaki rükû ve secde tekbirleri sünnettir. İkinci rekatlarının rükû tekbirleri ise, vacib olan ziyade tekbirlere yakın olduğu için o da vacibdir.

16) Namazların farzlarında sıraya riayet edilmesi, iki farz arasına, farz olmayan bir şeyin girmesine meydan verilmemesi vacibdir. Farz olan kıyamdan (ayakta duruşdan) sonra rükûa gidilmesi, rükûdan sonra da secdeye varılması gibi...

17) Vaciblerin her birini de yerinde yapmak ve sonraya bırakmamak vacibdir. Kur'an okuduktan sonra bir zaman bekleyip sehven düşünceye dalmak ve sonra rükûa varmak gibi.

18) Namazların sonunda selam vermek. Önce sağ tarafa, sonra sol tarafa yüz çevirerek "Esselâm" demek vacibdir. "Esselâmu aleyküm ve Rahmetullah" (*) denilmesinin vacib olduğu açık olarak belirtilmemiştir.
Bir görüşe göre, sol tarafa selam verilmesi sünnettir. Namazdan çıkılması ise, bütün imamlara göre yalnız bir selam ile olur, bununla namaz biter. Bu selamı vermiş olana, artık uyulmaz. Meşhur olan görüş budur.

(*) Selamet ve Allah'ın rahmeti üzerinize olsun.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • NAMAZIN SÜNNETLERİ
142- Namazların sünnetleri de vardır. Bu sünnetler, namazların vaciblerini tamamlar. Onlardaki noksanlıkları giderir ve fazla sevab kazanmaya sebeb olur. Sünnetlere riayet edip devam etmek Allah'ın peygamberine sevgi alametidir. Bununla beraber bu sünnetleri terk etmek, namazın bozulmasını ve tekrar kılınmasını gerektirmez. Fakat küçümsemeksizin kasden terk edilmesi bir hata ve bir mahrumiyettir. Fakat sünnetin hak görülmemesi, boş ve hikmetten uzak sayılarak küçümsenmesi, -Allah korusun- küfürdür. Çünkü Sünnet de şer'î hükümlerden ve esaslardan biridir.

Namazlardan önce veya namazların içinde başlıca sünnetler şunlardır:

1) Beş vakit namaz için ve cuma namazı için ezan okumak ve ikamet etmek sünnettir. Şöyle ki: Vaktinde cemaatle yerine getirilen her farz namaz için ezan ve ikamet sünnet olduğu gibi, kazaya kalıp da cemaatle kılınacak farz namazlar için de sünnettir. Birçok namaz cemaatle kaza edileceği zaman, bunlardan yalnız ilk kılınacak namaz için ezan okunur. Sonra gerek bu namaz için ve gerek bunun arkasından kılınacak diğer kaza namazları için birer ikametle yetinilir.
Kendi evlerinde yalnız başına namaz kılacak erkekler için ezan ve ikamet müstahabdır. Gerek yolcular için, gerek cemaatle namaz kılacaklar için ezan ve ikameti terk etmek mekruhtur.
Cuma günü şehirde bulundukları halde, özürlerinden dolayı cuma namazını kılamayanlara, öğle namazını kılarlarken ezan ve ikamet gerekmez. Kadınlar için de ezan ve ikamet sünnet değildir. Ezan ve ikamet bahsine bakılsın!..

2) İftitah (başlangıç) tekbirini alırken elleri yukarıya kaldırmak sünnettir. Şöyle ki: Erkekler ellerini, baş parmaklar kulak yumuşaklarına değecek kadar, kadınlar da parmaklarının ucları omuzlarına kavuşacak kadar ellerini göğüslerinin hizasına kaldırıp o vaziyette: "Allahü Ekber" derler. Ellerin içleri kıbleye yönelik bulunmalıdır. Birbirine karşı da bulunabilir.
(Üç İmama göre, erkekler de ellerini ancak omuzlarının hizasına kadar kaldırırlar.)

3) Tekbir için eller kaldırılırken parmakların aralarının zorlamaksızın biraz açık bulundurulması sünnettir.

4) İmam olan kimsenin, tekbirleri ve rükûdan kıyama kalkarken "Semiallahu limen hamideh" sözünü ve namazın sonunda her iki tarafa vereceği selamı ihtiyaç mikdarı aşikâre yapması sünnet olduğu gibi, cemaatın da rükûdan kalkarken: "Allahumme Rabbena ve lekelhamd" sözü ile tekbirleri ve selamı gizlice yapmaları sünnettir.
Yalnız başına namaz kılan rükûdan kalkarken bunların ikisini de söyler (*).

5) İlk tekbirden sonra namazın başında gizlice "Sübhanekâllahümme" okunması, bundan sonra Fatiha'dan önce yine gizlice "Eûzü Besmele" okunması ve diğer rekatlarda da Fatiha'dan önce besmele çekilip Fatiha'ların sonunda amîn denilmesi sünnettir. Burada imam ile cemaat ve yalnız başına kılanlar arasında bir fark yoktur. Yalnız cemaat Fatiha'yı okumayacakları için "Eûzü Besmele" okumaları gerekmez.
"Amîn" sözünün manası, dualarımızı kabul et, demektir.
Her rekatta Fatiha'dan önce Besmele'yi okumak, sahih sayılan bir görüşe göre vacibdir. Fatiha'dan sonra okunacak surelerin başlarında Besmele okunmaz. Yalnız İmam Muhammed'e göre, sessizce kılınacak namazlarda bu surelerin başlarında da besmele okunur. (**)

6) Namazda erkeklerin, göbeklerinin altında tutmak üzere sağ ellerini sol elleri üzerine koyup sağ ellerinin baş parmak ve serçe parmağı ile sol bileği kavramaları ve sağ elin diğer üç parmağını sol kol üzerine uzatmaları sünnettir. Kadınların da sağ ellerini sol elleri üzerine koyarak halka yapmaksızın göğüsleri üzerinde bulundurmaları sünnettir.

7) Namaz aralarında kıyamdan rükûa ve secdelere giderken "Allahü Ekber" denilmesi, rükûdan kıyama kalkarken "Semiallahü limen hamideh" denmesi, secdeden kalkıp yine secdeye giderken "Allahü Ekber" denilmesi sünnettir.

8) Rükû ve secde tesbihleri, rükû halinde en az üç kere: "Sübhane Rabbiye'l-azîm" denilmesi, secde halinde de en az üç kere: "Sübhane Rabbiye'l-alâ" denilmesi sünnettir.

9) Rükû halinde, erkeklerin ellerinin parmakları açık olacak şekilde elleriyle dizlerini tutmaları sünnettir. Kadınlar bu halde parmaklarını açık tutmazlar ve dizlerini kavramazlar, ellerini dizleri üzerine koyarlar.

10) Bir özür yoksa, kıyamda iki ayağın arasını dört parmak kadar açık bulundurmak sünnettir.

11) Ka'de (Tahiyyata oturuş) ve celse (secdeden doğrulup bekleme) hallerinde erkeklerin sol ayaklarını döşeyerek üzerlerine oturmaları ve sağ ayaklarını güçleri yettiğince kıbleye doğru dikmeleri, kadınların da sol ayaklarını sağ taraflarına yatık bulundurarak yere oturmaları sünnettir. Bu oturuşa "Teverrük" denir.

12) Rükûda erkeklerin inciklerini dik tutmaları, kadınların da dizlerini bükük bulundurmaları sünnettir. Bu halde erkeklerin sırtları düz bulunur. Kadınların sırtları ise yukarıya doğru meyilli olur.

13) Secdeye varılırken önce dizleri, sonra elleri, sonra yüzü yere koymak ve secdeden kalkarken de önce yüzü, sonra elleri dizlerin üzerine koyduktan sonra dizleri yerden kaldırmak sünnettir. Buna güç yetmezse, el ile yere dayanarak kalkılabilir.

14) Ka'delerde (Tahiyyatlara oturuşlarda) ve celselerde (secdeler arasındaki bekleyişlerde) ellerin kıbleye yönelik olarak oyluklar üzerine konulup dizlerin tutulması sünnettir.

15) Ka'delerdeki Teşehhüdlerde "La İlâhe" denirken, sağ elin şehadet parmağı kaldınhp "İllallah" denirken indirilmesi sünnettir. Bunu yaparken baş parmak ile orta parmak halka edilip diğer iki parmak bükülmelidir. Birçok kimseler bu sünneti gereği üzere yapamayacaklarından dolayı bunun terk edilmesini uygun görenler vardır.

16) Farz namazların, vitir namazının ve müekked sünnetlerin son oturuşlarında, gayr-i müekked sünnetlerle diğer nafilelerin her oturuşunda Tahiyyattan sonra Peygamber Efendimize Salat ve Selam okumak sünnettir. (***)

17) Bütün namazların son oturuşlarında Salat ve Selamdan sonra iki tarafa selam vermeden önce dua edilmesi sünnettir. Bu dua, Kur'an-ı Kerîm'in mübarek dua ayetlerinden biri ile yapılması veya bunlara benzer bulunmalıdır. Kullardan istenebilecek şeyler hakkında olan: "Ya Rabbi! Bana şu kadar para ver", şeklinde namazda dua edilmesi caiz görülmemektedir. Namazların sonunda adet edinilen dua: "Rabbenâ âtina fi'd dünya haseneten ve fi'lahireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nar" (****)

18) Namazların sonunda selam verirken yüzün önce sağ tarafa, sonra sola çevrilmesi sünnettir.

19) Sütre edinilmesi sünnettir. Şöyle ki: Sahra ve benzeri açık yerlerde namaz kılan kimse, önünden başkasının geçmesini umuyorsa sağ veya sol kaşının hizasına en az bir arşın boyunda secde yerinin önüne kaim veya ince bir ağaç diker. Dikilemiyorsa, ağacı boyunca uzatır veya önüne uzunlamasına böyle bir çizgi çizer. Enine yarım daire şeklinde bir çizgi çizilmesi de caizdir. Direk ve sandalye gibi şeyler de sütre işini görürler.
Cemaatle kılınan namazlarda yalnız imamın önünde sütre bulunması kafidir. Namaz kılanın önünden geçilmesi edebe aykırıdır. Günahı gerektirdiğinden bundan kaçınılması lazımdır. Namaz kılan kimse, önünden geçmek isteyeni engellemek için "Sübhanellah" diyebilir. Eli ile, gözü ile yahut başı ile hafifçe işaret edebilir. Sütrenin bulunması, namaz kılanın dağınık düşüncelerini kaldırıp ibadet için bir araya toplamaya ve gönlünü bir çerçeve içinde tutmaya yardımcı olur.

(*) Birinci sözün anlamı: "Yüce Allah kendisine hamd edenin hamdini işitti." İkincinin anlamı: "Ey Rabbimiz! Hamd da sana mahsustur."
(**) Sübhaneke'den maksad:
"Sübhanekallahümme ve bihamdike ve tebarekesmüke ve Tealâ ceddüke ve la ilahe gayrük", cümlesidir.
Anlamı: "Ey Allah'ım! Seni tesbih ve tenzih ederim, sana hamd ve övgüde bulunurum. Senin kutsal ismin mübarektir. Senin azamet ve celalin pek yüksektir. Senden başka hak mabud yoktur."
"Eûzü" den maksad da: "Eûzü Billâhi mineşşeytanirracîm" demektir. Anlamı şudur: "Allah tarafından kovulmuş olan Şeytan'ın kötülüğünden Yüce Allah'a sığınırım." Bu sığınmaya "Teavvüz" denir.
(***) Bu Salat ve Selâm şu şekilde okunur:
"Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ ali seyyidina Muhammed. Kema salleyte alâ seyyidina İbrahime ve alâ ali seyyidina İbrahime. İnneke hamîdün mecid. Ve barik alâ seyyidina Muhammedin ve alâ ali Muhammed. Kema barekte alâ seyyidina İbrahime ve alâ ali seyyidina İbrahim. İnneke hamîdün mecîd."
Anlamı: "Ey Allah'ım! Efendimiz Muhammed' e ve efendimiz Muhammed'in ailesine rahmet et (onların şerefini yücelt). Efendimiz İbrahime ve onun ailesine rahmet ettiği gibi. Şübhesiz bütün hamd ve övgü sanadır, büyüklük ve yücelik sana mahsustur. Efendimiz Muhammed'e ve onun ailesine bereket ver. Efendimiz İbrahime ve onun ailesine bereket verdiğin gibi. Şübhesiz bütün hamd ve övgü sanadır, büyüklük ve yücelik sana mahsustur."
(****) "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik, ahirette de bir güzellilk (iyilik ve mutluluk) ver ve bizi ateş azabından koru", demektir.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • NAMAZIN EDEBLERİ
143- Namazların bir kısım adabı vardır. Bunlar birer mendub demektir. Bunları terk etmek yerilmeyi gerektirmez, bir günah sayılmaz. Fakat bunları yapmak daha faziletlidir, daha çok sevab kazanmaya sebebdir. Şuurlu bir müslüman namazın ne kadar büyük bir ibadet olduğunu bilir, namaz sayesinde merhameti geniş olan ezelî mabudunun manevî huzurunda bulunduğunu anlar. O mukaddes mabudunun kendisini görüp bildiğini düşünerek son derece edebe riayet eder. Görünüş haliyle tevazu belirten bir durum alır. Mümkün olduğu kadar kalbinin iç duygularını dünyadan ve bayağı düşüncelerden korumaya çalışır. Bunun içindir ki:
"Namaz ancak kalb huzuru iledir." denilmiştir.

Namazların Başlıca Edebleri Şunlardır:

1) Namazda dışı ve içi ile bir sükunet, bir huzur ve Allah'a ibadet duygusu içinde bulunmak.

2) Üst elbiseyi açık bulundurmayıp düğmelemek ve erkekler için, yenleri varsa, ellerini yenlerinden dışarıya çıkarmak.

3) Kıyam halinde secde yerine, rükuda ayakların üzerine, secdede burnun iki yanına, oturuşla kucağa, selamda sağ ve sol omuz başlarına bakmak.

4) Yalnız başına namaz kılan, rüku ve secde tesbihlerini üçten ziyade yapmak.

5) İkamet alınırken "Hayye alel-felâh = Haydin Kurtuluşa" denildiği zaman, imam ve cemaat için ayağa kalkmak. İmam mihraba yakın bulunmazsa, her saf, aralarından imam geçince ayağa kalkar.

6) İmam için "Kad kameti's-salat = Namaz başladı" denildiği anda namaza başlamak, imam, bu harekeli ile müezzinin sözünü doğrulamış olur. Bununla beraber ikamet bitlikten sonra, namaza başlanmasında da bir sakınca yoktur. Hatta İmam Ebu Yusuf ile üç İmama göre, uygun olan da budur. İkamet alınırken camiye giren kimse oturur. Sonra cemaatle beraber ayağa kalkar. İkametin bitmesini ayakta beklemez.

7) Namazda esneme halinde ağzı tutmak ve dudakları dişlerle olsun kapamak. Mümkün olmazsa sağ el ile kapamak. Öksürüğü ve geğirmeyi mümkün olduğu kadar gidermek.
Bütün bunlar güzel sayılan işlerdir. İbadet arasında yapılması gereken saygı belirtilerindendir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • EZAN VE İKAMET
144- Ezan, lûgatta bildirmek demektir. Şeriat deyiminde, farz namazlar için belli vakitlerde bilindiği şekilde okunan mübarek sözlerden ibarettir. Ezan okuyana "Müezzin" denir.

Farz namazlar için ezan okumak, bu namazların kılınacağını ilan edip bildirmek, kitab ve sünnetle sabittir. Fakat müslümanlığın başlangıcında bildiğimiz şekilde ezan okunmazdı. Bir müddet, namaz vakti gelince: "Essalâte, Essalâte = Namaza, namaza" veya: "Essalâtü camiatün = Namaz toplayıcıdır," deniliyordu. Yani, namaz müslümanların güzel bir toplum halinde yaşamalarına vasıtadır. Birtakım güzellikleri ve şükür nevilerini kapsar diye çağırma yapılmıştı. Peygamber Efendimizin birinci hicret yılında, Medine-i münevvere'de Hazret-i Peygamberin Mescidi inşa edilip tamamlanmıştı. Ashab-ı kiram muntazam bir halde toplanarak cemaatla namaz kılmaya başlamışlardı. İşte bu sırada Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) namaz vakitlerinin insanlara duyurulması konusunda arkadaşları ile bu işi görüşmeye başladı. Sonunda ashabdan bazı zatların aynı şekilde görmüş oldukları sadık rüyaya ve o rüyayı doğrulayan bir vahye dayanarak bildiğimiz gibi ezan okunmaya başlanmıştır. Bu ezan erkekler için vacib kuvvetinde bir müekked sünnettir. Müslümanlığın en büyük alametlerinden biridir. Peygamberimizin Hicreti bahsine bakılsın!...

Ezan aracılığı ile halka hem namaz vakitleri, hem de namazların kılınacağı bildirilmiş oluyor. Ayrıca namazın kurtuluşa ve mutluluğa sebeb olacağı da söylenmiş oluyor. Bununla beraber, bütün cihana karşı İslam dininin en kutsal esasları ilan edilmiş bulunuyor.

Doğrusu yeryüzünde namaz vakitleri değişik saatlere rastlamaktadır. Bu bakımdan hiç bir saat yoktur ki, İslam mabedlerinin yüksek minarelerinden bütün insanlığa Yüce Allah'ın varlığı, birliği, büyüklüğü, Peygamberimizin Risaleti, namazın kurtuluşa ve mutluluğa sebeb olduğu, yüksek bir sesle ilan edilmiş olmasın. Ne şerefli bir hakka davet görevi!..

Ezan ve ikametle ilgili bazı hükümler vardır. Şöyle ki:
1) Ezan şu mübarek kelimelerden ibarettir.
"Allahü Ekber, Allahü Ekber, Allahü Ekber, Allahü Ekber...
Eşhedü en lâ ilâhe illallah, Eşhedü en lâ ilâhe illallah.
Eşhedü enne Muhammeden resûlullah, Eşhedü enne Muhammeden resûlullah.
Hayye ale's salâh, hayye ale's-salâh.
Hayye alel-felâh, hayye alel-felâh.
Allahü Ekber, Allahü Ekber.
Lâ ilâhe illallah" ...

Memleketimizde bir müddet ezan yerinde ezanın şu tercümesi okunmuştur:
"Tanrı uludur, Tanrı Uludur, Tanrı Uludur, Tanrı Uludur
Şübhesiz bilirim bildiririm Tanrıdan başka yoktur tapacak, Şübhesiz bilirim bildiririm Tanrıdan başka yoktur tapacak.
Şübhesiz bilirim bildiririm Tanrının elçisidir Muhammed, Şübhesiz bilirim bildiririm Tanrının elçisidir Muhammed.
Haydin namaza, haydin namaza.
Haydin felâha, haydin felâha.
Tanrı uludur, Tanrı uludur.
Tanrıdan başka yoktur tapacak."
Sabah ezanlarında: "Hayye alel-felâh"lardan sonra iki defa "Essalâtü hayrün mine'n-nevm= Namaz uykudan hayırlıdır, diye okunur.

2) Erkekler yalnız başına yahut cemaatle namaza durdukları zaman ikamet yapılır. Ezan sözleri aynen okunur. Yalnız "Hayye alel-felâh"lardan sonra yine iki kere: "Kad kametissalâh" denilir ki, namaz başladı demektir.
Bir de ezanda, her cümle arasında bir bekleme (sekte) yapılır, ikinci cümlelerde ses biraz daha yükseltilir. Buna "Teressül, irtisal" denilir. İkamette ise duraklama yapılmaz. Sürekli okunur ki, buna "Hedir" denir.

3) Her farz namaz için bir ezan ve bir ikamet meşrudur; yalnız cuma namazında iki ezan vardır. Bunun için bir camide ezan ve ikametle vakit namazı usule göre kılındıktan sonra, tekrar cemaatle veya yalnız başına namaz kılacak olanların o vakit namazı için ezan ve ikamet getirmelerine gerek yoktur. Vitir, bayram, teravih ve diğer nafile namazlarda ikamet yoktur.

4) Evde veya kırda kılınacak farz namazlar için hem ezan, hem de ikamet getirmek daha faziletlidir. Yalnız ikametle de yetinilebilir. Fakat ezanla yetinmek mekruhtur.

5) Bir namaz için daha vakti gelmeden ezan okumak caiz değildir. Böyle okunan bir ezanı iade etmek gerekir. Çünkü bununla namaz vaktinin girmiş olduğu haber verilmiş olmuyor. Ancak İmam Ebû Yusuf ile üç imama göre yalnız sabah namazı için vaktinden önce ezan okumak caizdir.

6) Ezan ile ikamet arasını biraz ayırmak uygundur. Şöyle ki: Akşam ezanından sonra üç kısa ayet okunacak kadar bir ara verilmeli, sonra ikamet yapılmalıdır. Diğer vakitlerde ise, farz namazların iki rekatinde on iki ayet okumak şartı ile namazın tamamlanması kadar bir zaman bekleme yapılmalıdır.

7) Ezan ve ikamet, vakit namazları için sünnet olduğu gibi, kaza namazları için de sünnettir. Çünkü ezan ile ikamet, vakitlerin değil, namazların sünnetidirler.

8) Bir kısım kaza namazları başka başka yerlerde kaza olarak kılınacakları zaman, her biri için ezan ve ikamet gerekir. Fakat bir yerde kaza edilecekleri zaman her bir namaz için ezan ve ikamet daha faziletli ise de, ilk kaza edilecek namaz için ezan ve ikamet getirdikten sonra, diğer namazlar için yalnız ikamet yeterlidir.

9) İkamet ile namaz arasında yemek-içmek veya yıkanmak gibi bir iş yapılsa, ikameti tekrarlamak gerekir. Fakat ikamet getiren kimse, ikametten sonra sünnet kılsa veya imam ikametten sonra hazır bulunsa, ikamet iade edilmez.

10) Müezzin olan şahsın sünneti bilen ve takvası olan kimse olması müstahabdır. Cahillerin ve fasıkların ezan okumaları mekruhtur.

11) Sarhoşun, delinin, bûluğ çağına ermemiş çocuğun okuyacağı ezanı iade etmek mendub veya vacibdir. Aklı yerinde olan bir çocuğun ezan okuması da, bir rivayete göre mekruhtur.

12) Ezanı oturarak okumak mekruhtur. Ancak kendisi için okuyacaksa keraheti olmaz. Yolcudan başkası için, hayvan üzerinde ezan okumak da mekruhtur.

13) Ezanda telhin (ezan kelimelerinin harflerini bozacak şekilde okumak) mekruhtur.

14) Kadınların, bunakların, cünüb olanların ezan okumaları veya ikamet getirmeleri mekruhtur. Bunların ikametleri değilse de, ezanları iade edilmelidir. Çünkü ezanın tekrarlanması, cuma gününde olduğu gibi, meşrudur. Abdestsiz kimselerin de ikamette bulunmaları mekruhtur.

15) Müezzin cemaatin haline bakmalıdır. Cemaat bir namazın vaklinde kılınmasını islediği takdirde, hemen ikamette bulunmalı, mahalle büyüğünün veya dengi kimselerin gelmesini beklememelidir. Çünkü bunda riya, boyun eğme ve cemaata eziyet verme vardır.

16) Müezzin ezan ve ikamet getirirken ayakta olarak kıbleye yönelir. "Hayye ales-salâh = Haydin namaza" derken sağ tarafa, "Hayya alel-felâh= Haydin felaha" derken de sol tarafa döner. Minarede ise, duruma göre sağ taraftan sol tarafa doğru dolaşarak ezanı bitirir. Ezanda sesin yükselmesine yardımcı olsun diye iki parmağının uçlarını iki kulağına tıkar.

17) Sesi yükseltmek ve güzelleştirmek gibi meşru bir özür olmaksızın ikamet esnasında boğazı temizlemek (tenehnuh) mekruhtur. Ezan ve ikamet arasında müezzinin konuşması da mekruhtur, öyle ki, bu arada kendisine verilecek olan bir selamı da karşılamaz.

18) Ezan okunurken, ezanı duyanların dinlemeleri ve konuşmayı kesmeleri gerekir. Kur'an okuyan kimsenin de durup ezanı dinlemesi daha faziletlidir. Diğer bir görüşe göre, camide veya kendi evinde Kur'an okumakta bulunan kimse okuyuşuna devam eder. Fakat kendi mahalle mescidinde ezan okununca onu dinler. Bununla beraber ezan okunurken onu duyanların konuşmalarında bir kerahet olduğu da söylenmektedir.

19) Ezan ve ikameti işiten kimsenin, müezzinin söylediklerini aynen tekrarlaması müstahabdır. Yalnız müezzin: "Hayye ales-salâh, Hayyealelfelâh" dediği zaman işiten bunların yerine: "Lâ havle ve lâ kuvvete illa billah" (*) der. Sabah ezanında da müezzin: "Essalatü hayrün minennevm" deyince, işiten kimse: "Sadakte ve berirte = Doğrusun, gerçeği söylemiş bulunuyorsun" der.

Ezanı işiten kimse cünüb dahi olsa, bu şekilde müezzine karşılıkta bulunur, çünkü bu bir övgüdür. Fakat hayız ve nifas hallerinde olan kadınlar bu ezan çağrısına karşılık vermezler; çünkü onlardan namaz sorumluluğu düştüğünden sözle karşılıkta bulunmak sorumluluğu da düşmüştür.

20) Ezanı işiten kimse, birinci defa "Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah" denilince: "Sallallahu aleyke ya Resûlallah = Allah sana salât etsin, ey Allah'ın Peygamberi!" der. İkinci defa müezzin tarafından: "Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah" denilirken: "Karret aynî bike, ya Resûlallah = Gözüm seninle aydın olsun, ey Allah'ın peygamberi!" der. Bunları söylerken de, baş parmaklarının uçlarını öperek gözlerine sürer ki, bu müstahabdır. İkamette bu yapılmaz.

21) Ezanı dinleyen bir müslüman, ezanın sonunda şu duayı yapar.(**) Çünkü bu duayı yapan kimse şefaata hak kazanır ve Peygamber Efendimiz ona şefaat eder.

22) Beş vakit namazlar için ezan okunduktan sonra, ayrıca cemaati namaza çağırma maksadıyla "Vakti salâ" gibi bir ifade kullanılmasına "Tesvîb", tekrar bildirme denir. Görülen ibadet gevşeklikleri için böyle bir uyarma yapılabilir. Böyle yapılmasını sonraki alimler iyi görmüşlerdir.

Sonuç: Ezan-ı Muhammedi, müslümanlığın en büyük güzelliklerinden biridir. Müezzin olan zat, bütün aleme karşı Yüce Allah'ın varlığını, birliğini, Hazret-i Muhammed Efendimizin hak peygamber olduğunu ilan eder. Bütün insanları kurtuluşa ve mutluluğa çağırır. Bu bakımdan pek hayırlı bir insan demektir. Bunun için Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Müezzin sesinin yetiştiği yerlere kadar insan, cin ve diğer hiç bir şey yoktur ki, onu işitmiş olsun da, kıyamet gününde müezzin için güzel şehadette bulunmasın."

Diğer bir hadis-i şerifin anlamı şöyle: "İnsanların kıyamette en uzun boylusu müezzinlerdir."
Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh) şöyle demiştir: "Eğer üzerimde halifelik görevi olmasaydı, müezzinlik yapardım." Bütün bunlar, müslümanlıkla hakka hizmetin, Allah sözünü yüceltmenin, hayrı sevmenin ne kadar kıymetli ve şerefli olduğunu göstermektedir.

(*) "Günahlardan sakınıp dönmek ve itaata güçlü bulunmak, ancak Yüce Allah'ın koruması ve yardımı ile olur."
(**) "Allahümme Rabbe hazihi'd-daveti't-tammeti vessalati'l-kaimeti âti Muhammedenil-vesilete ve'l-fazilete ve'd-derecete'r-refiate veb'ashü makamen Mahmudenillezi veadtehu. İnneke lâ tuhliful, mîad."
Anlamı: "Allah'ım! Ey bu tam davetin (mübarek ezanın) ve kılınmak üzere bulunan namazın mukaddes Rabbi! Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'e vesileyi, fazileti ve yüksek dereceyi ihsan et. Onu, kendisine söz verdiğin "Makam-ı Mahmud'a" eriştir. Şübhesiz sen, sözünden caymazsın."
Vesile'nin cennette yüksek bir makam olduğu, faziletin de yine yüksek bir makam olduğu, Makam-ı Mahmud'un ise, en büyük şefaat makamı olduğu ifade edilmektedir. Böyle bir duada bulunmak Resûl-ü Ekreme muhabbetin ve ona sağlam bağlılığın bir nişanıdır.
 
Üst Alt