Namaz Kitabı Ö.N. Bilmen (büyük islam ilmihali)

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • İMAMLIK VE CEMAAT
145- Aklı olan, bûluğ çağına eren, hür olan ve zorluk çekmeksizin topluca namaz kılmaya gücü yeten müslüman erkeklerin toplanıp cemaatle cuma namazını kılmaları farz, bayram namazlarını kılmaları vacibdir. Diğer farz namazları cemaatle kılmaları ise, müekked sünnettir.
(Cuma namazından başka farz namazların cemaatle kılınması, Malikîlere ve bir kısım Şafiîlere göre de bir müekked sünnettir, İmam Ahmet ibni Hanbel ile Ebu Sevre ve Davudi Zahirî ile diğer bazı müctehidlere göre vacibdir. Bu halde bir şahsın tek başına namaz kılması haramdır. İbni Rüşd, İbri Bişr ve bir kısım şafiîlere göre ise, beldelerde bir farzı kifayedir, her mescidde cemaatle namaz kılınması sünnettir. Bir kimsenin özel olarak yalnız başına cemaatle namaz kılması da mendubdur. Hanbeli fıkıh alimlerinin açıklamalarına göre, esasen cemaatle namaz, ikamet ve sefer halinde vacib, hem de sünnet yerine getirilmiş olur. Cemaatın farzı ayn olduğunu söyleyenler de vardır.)

146- İslamda cemaatle namaz kılmaya büyük önem verilmiştir. Büyük sevaba ermek için ve ihtilaftan kurtulmak için cemaatle namaz kılmaya devam etmelidir. Cemaat ne kadar çok olursa, fazilet de o derece çoğalmış olur. Cemaatle namaz kılmanın sevabı, yalnız başına namaz kılmanın sevabından yirmi yedi kat fazladır.
Cemaate devam, İslam nişanlarından ve iman alametlerindendir. Cemaatle kılınan namaz ile müslümanların birliği ve birbirine bağlılığı gösterilmiş olur. Müslümanlar arasında bir sevgi ve dayanışma duygusu uyanır, bilmeyenler bilenlerden faydalanır, iyi kimselerin arkadaşlığı ile yapılan ibadetlerin ve duaların Allah yanında kabule yakın olacağı daha ziyade umulur.

147- Cemaatle kılınan namazda, kendisine uyulan zata "İmam" denir. Bu zatın bu görevine de "İmamet" denir. İmama uymayan, bir kimsenin kendi namazını imamın namazına bağlamasına "İktida, ittiba" adı verilir. Bu uyan kimseye de "Muktedi, müttabi, memum" gibi adlar verilmiştir. Kendi başına namaz kılana da "Münferid" denir.

148- İmametin başlıca şartları: İslâm, buluğ, akıl, erkek olmak, Kur'an okuyabilmek ve özürden beri olmaktır. Bu şartlara sahib olmayanlar imam olamazlar. Bu konu aşağıdaki meselelerden anlaşılacaktır.

149- Cemaat arasında imamete en yararlı olan, sünneti en iyi bilen (fıkıh bilgisi olan) kimsedir. Bunda eşit olsalar, okuyuşu daha güzel olandır. Bunda da eşit olsalar takvası daha çok olandır (haramdan daha çok kaçınandır). Bu üç vasıfta eşit olsalar, yaşta büyük olandır. Bunda da eşit olsalar, ahlakı daha güzel olandır (yumuşak huylu ve daha çok haya sahibi olandır). Bu hususta da eşit olsalar, yüzce, sonra soyca, sonra sesçe, sonra elbise bakımından temizlikçe güzel olandır. Bunların hepsinde eşitlik kabul edilecek olursa, aralarında kur'a çekilir. Bütün bunlar imamlık görevine verilen önemin büyüklüğünü gösterir. Bunun içindir ki bu görevi eskiden bulundukları yerlerde idareciler üzerlerine alırdı.
Bununla beraber cemaat arasında ev sahibi veya o yerin görevli imamı bulunursa, bunlar tercih olunurlar, aranan vasıfları toplamış olmasalar bile yine tercih edilirler.
Başkasının evinde imam olacak kimse, ev sahibinin izni ile imamlık yapar. Başkasının evinde tek başına namaz kılacak olan kimse de, ev sahibinden izin istemelidir, faziletli olan budur.

150- Fasıkın (aşikare haram işleyenin) ve bid'at sahibi olanın (din işlerine dinde olmayan şeyleri karıştıranın) imameti tahrimen mekruhtur. Çünkü fasık din işlerinde saygılı bulunmaz, İmam Muhammed ile İmam Malike göre, bunlara uymak esasen caiz değildir.
Bid'at sahibine "Mübtedi" denir ki, inancı sünnet ve cemaat ehlinin inancına aykırı olan kimse demektir. Bid'at sahibine uymanın kerahetle caiz olması, inancı küfre varmadığı takdirdedir. Eğer inancı küfrü gerektiriyorsa ona uymak bütün Hanefilerce de caiz olmaz. Şefaati, kabir azabını ve hafaza meleklerini inkar etmek gibi...

151- Kölelerin ve babası belli olmayanların imamlığı mekruhtur. Çünkü bunlarda cehalet daha fazla olur. Bilgili oldukları takdirde imamlık yapabilirler. İki gözü kör olan da imam olabilir. Fakat görür kimselerin imamlığı daha faziletlidir. Bununla beraber iki gözü görmeyenin imamlığında kerahet olduğunu söyleyenler de vardır. Çünkü bu kimse özürlüdür, elbisesinin temizliğine fazla dikkat etmeyebilir.

152- Erkeklerin kadınlara ve henüz bûluğ çağına ermemiş çocuklara uyup namaz kılması caiz olmadığı gibi, aklı yerinde olanın bunağa, Kur'an okuyucusunun okuyamayan (ümmî) kimseye, kıraati olmayanın dilsize, elbisesi temiz olanın elbisesi pis olana, avret yerleri kapalı olanın açık bulunana, özrü olmayanın özürlüye, bir özürlünün özrü değişik başka bir özürlüye uyması da caiz değildir. Ancak özürleri bir olanların birbirlerine uymaları caizdir.

153- Kadının kadına imamlığı kerahetle caizdir. Eğer kadınlar kendi aralarında cemaatle namaz kılacak olurlarsa, İmam olacak kadın aralarında durur, onların önüne geçmez. Bu öne geçme de mekruhtur.

154- Abdestte ayaklarını yıkamış olan kimsenin ayaklarına mesih yapmış olan kimseye, abdest alanın teyemmüm etmiş olana, ayakta namaz kılanın oturarak namaz kılana, boyu dik ve doğru olanın rukü derecesinde kanbur olana uyması (iktidası) caizdir. Son üç şekildeki uymanın cevazına İmam Muhammed muhaliftir.

155- Farz namaz kılanın nafile namaz kılana veya başka bir farz kılana uyması caiz değildir. Fakat nafile namaz kılanın farz namaz kılana uyması caizdir. Örnek: Öğlenin farzını kılmış olan bir kimse, öğle namazını kıldırmakta olan imama uyacak olsa, bu ikinci defa kılacağı namaz bir nafile olarak caizdir.

156- Bir kimsenin, haklı olarak kendisinden hoşlanmayan bir cemaate namaz kıldırması mekruhtur. Fakat hoşlanmayacak bir durum veya imamlığa daha ehliyetli bir kimse yoksa, cemaatın hoşlanmasına bakılmaz. Çünkü bu halde cemaatın hoşlanmaması yersizdir.

157- Mezheb değişikliği iktidaya (uymaya) engel değildir. Yeter ki imam olan zat, namazın şartlarına ve rükünlerine riayet etsin. Şöyle ki: Müslümanların fıkıh bakımından mezhebleri değişik olsa da, esasta bir olduklarından birbirlerine uyabilirler. Bu hususta en faziletli olan, her müslümanın kendi mezhebinde bulunan bir imama uymasıdır. Bu olmayınca, diğer bir mezhebde bulunup da namazın farzlanna riayet eden herhangi bir imama uyulması, yalnız başına namaz kılmaktan daha faziletlidir. Şu kadar var ki, bir müslim kendi mezhebine göre namazı bozacak bir şeyin böyle bir imamda bulunduğunu görüp bilirse, ona uyması sahih olmaz; bir Hanefinin, burnundan kan aktığı halde abdestini yenilemeden imamlığa geçen bir Şafiîye uyması gibi...
(Malikî ve Hanbelî olanlara göre, namazın sıhhati için şart olan şeylerde yalnız imamın mezhebine itibar olunur, uyanın (muktedinin) mezhebine bakılmaz. Onun için, bir Malikî veya bir Hanbelî, başının tamamını meshetmemiş olan Şafiî veya Hanefî bir imama uysa namazı sahih ulur. Çünkü böyle bir mesih, her ne kadar Malikî ve Hanbelî mezheblerinde sahih değilse de, Hanefî ve Şafiî mezheblerinde sahihtir.)

158- İmam olan zat, cemaata nefret verecek şeylerden sakınmalıdır. Bir imamın kıraati veya tesbihleri cemaatı usandıracak derecede uzatması uygun değildir. Burada sünnetin en az olan derecesi ile yetinmelidir. Çünkü bu uzatma cemaata usanç verir, bu ise mekruhtur. Cemaatla kılınacak bir namazın sevabı ziyadedir. Bu sevabtan başkalarını mahrum bırakmaya sebebiyet vermek uygun olmaz. Cemaatın uzatmaya razı olmaları halinde kerahet olmaz.
Bununla beraber cemaatın rüku ve secde tesbihlerini ve teşehhüdü sünnet üzere tamamlamalarına meydan vermeyecek bir şekilde imamın acele etmesi de mekruhtur. Cemaatın yetişmesi için, imamın rüküu uzatması da mekruhtur.

159- İmamın kendisine kolay gelen ayet ve süreleri okuması vacibdir. Henüz kuvvetlice ezberlememiş olduğu ayetleri okumamalı, cemaatın yardımcı olmasına meydan bırakmamalıdır. Şöyle ki: imam bir ayette yanılır ve hatırlayamazsa bakılır: Eğer sünnet mikdarı veya namazın caiz olacağı kadar okumuş ise, hemen rüküa gitmelidir, yanıldığı yeri düzeltmeyi cemaatten beklememelidir. Bu mikdar okumamış ise, başka bir ayete geçmelidir.

160- İmamın cemaatten en az bir arşın yüksekte veya alçak bir yerde durup namaz kıldırması mekruhtur. Kendisi ile beraber cemaattan bazı kimseler bulunursa mekruh olmaz.

161- İmam ile muktedinin (imama uyanın) yerleri hükmen bir olmalıdır. Aralarında yüksek boylu bir duvar olup imamın görülmesini veya sesinin iştilmesini engellese, o imama uymak sahih olmaz.
Yine, imam ile muktedi arasında veya bir muktedi ile öndeki saf arasında uzaklık bulunsa bakılır: Eğer namaz mescid dışında kılınıyorsa ve aradaki mesafe bir saf bağlanacak mikdardan az ise, imama uymak sahih olur. Fakat mesafe bundan daha çok ise uymak sahih olmaz. Amma namaz mescid içinde kılınmakta ise, aradaki uzaklık ne olursa olsun imama uymaya engel olmaz. Bununla beraber bazı alimlere göre, Beytül-makdis gibi pek geniş olan mescidlerde, saflar arasında bağlantı olmaksızın mescidin en uzak bir yerinde durup imama uyulması caiz değildir.

162- İmam hayvan üzerinde, imama uyan yaya bulunsa veya başka başka hayvanlara veya gemilere binmiş olsalar, yer değişikliği olduğundan imama uymak sahih olmaz.
Yine, camide veya başka bir yerde imam ile muktedi arasında kayık geçecek büyüklükle bir ırmak veya araba yürüyecek genişlikle saflardan boş bir yol bulunsa, imama uymaya engel olur.

163- Cemaata kavuşmak için koşa koşa yürümek mekruhtur, saygıya aykırıdır. Bu gibi davranışlardan daima sakınmalıdır.

164- Cemaatın birçok kişiden ibaret olması şart değildir. Bir kişi ile de cemaatin fazileti elde edilir. İmama uyan kişinin bir kadın veya mümeyyiz bir çocuk olması yeterlidir. Bunun için evde ailece cemaatla kılınan namaz da, yalnız başına kılınan namazdan kat kat faziletlidir. Fakat bir özre dayanmaksızın evde cemaakla namaz kılıp camiye gitmemek bid'at ve mekruh sayılmaktadır. Mescidlerde ve camilerde cemaatla kılınan namazların fazileti daha çoktur. (146. maddeye bakılsın.)

165- Namazda imama uyan bir kişi ise, imamın sağında durur, iki ve daha çok kimseler olunca, imamın arkasında dururlar. Keraheti olmayan duruş bu şekildedir. Cemaatın imamdan ilerde durması ise caiz değildir. Bu hususta secde yeri değil, ayakların yeri esas alınır. Cemaatın topuklarının imamın ayak topuklarından ilerde olmaması yeterlidir.
(İmam Malik'e göre, cemaatin imamdan önde durması mekruh ise de, namazın cevazını engellemez.)

166- Muktedi (imama uyan kimse), imama uymayı niyet etmeli ve kıldıkları farz namaz aynı olmalıdır. Bunun için bir kimse imama uymayı niyet etmeksizin ona uysa veya kendisi öğle namazını kılmak istediği halde imam ikindi namazını kıldırmakta bulunsa, bu iktidası (imama uyması) caiz olmaz.

167- İmamın sesi kafi gelmezse, cemaatten biri tarafından iftitah ve intikal tekbirleri yüksek sesle alınır ve rüküdan kalkarken de "Rabbena ve lekel-hamd" denilir, yüksek sesle yine selam verilir. Bu bir tebliğ, bir bildirimdir. Ancak tekbirler alınırken iftitah ve intikal tekbirleri olarak alınmalıdır, yalnız bildirme için alınmamalıdır. Eğer ilk tekbir ile namaza başlamaya niyet edilmez ise, bunu alan namaza başlamış olmaz. Diğerleri de tesbih, tahmid ve intikal tekbirleri olarak alınmazsa, sevabdan mahrum olmayı gerektirir, imamın sesi yettiği takdirde bu tebliğe gerek kalmayacağından, bu tebliğ işi mekruh olur. Buna müezzin olanlar dikkat etmelidirler.

168- İmam birinci selamı ikinci selamdan daha yüksek sesle alır ki, bu onun için bir sünnettir. Çünkü yüksek sesle alınması cemaata bir bildiridir. Bu bildiriye ihtiyaç ise, daha çok birinci selamda görülür.

169- İmam selam verince, muktedi de teşehhüdü bitirmiş ise selam verir. Salat-Selam ve duayı bitirmek için selam vermeyi geciktirmez. Teşehhüdü bitirmeden selam vermesi de caizdir.

170- İmam namazdan sonra iki tarafa selam verirken "Aleyküm" sözü ile Hafaza meleklerini ve bütün cemaatı kasdeder. Cemaattan her biri de sağ tarafa selam verirken o taraftaki meleklerle cemaatı ve imam eğer o tarafta veya kendi hizasında ise imamı da kasdeder. Sol tarafa selam verirken de o taraftaki meleklerle cemaatı ve imam o tarafta ise imamı kasdederek onlara selam vermiş olur. Yalnız başına namaz kılanlar da bu selam ile yalnız Hafaza meleklerini kasdederler.

171- Cemaat selamdan sonra: "Allahümme entesselâmü ve minkesselâm, tebarekte ya zelcelâli vel-ikram" (*) cümlesi okununcaya kadar yerlerinde dururlar. Sonra yerlerinden kalkıp sünneti veya duayı başka uygun bir yerde tamamlarlar. Bundan ziyade yerlerinde durmaları kerahete girer. Farzdan sonra saffı bozmaları müstahabtır. Bunu yapmakla sonradan gelenler namazın tamamlanmış olduğunu anlarlar.

172- İmam selam verince bakılır: Eğer namaz tamamlanmışsa, imam serbesttir. Dilerse sağ tarafına, dilerse sol tarafına döner. Böylece kıbleyi sağ veya sol tarafına alır ve öylece oturur. Dilerse çıkıp işine gidebilir. Eğer karşısında namaz kılan yoksa, dilediği takdirde cemaate doğru döner. Namaz kılanın yüzüne karşı dönüp durmaz; çünkü namaz kılanın yüzüne karşı oturmak mekruhtur. Fakat namaz bitmiş olmayıp, kılınacak sünnet bulunursa, imam "Allahümme entesselâmü ve minkesselâm" denilinceye kadar yerinde durur, sonra kalkar ve sağa, sola, ileriye veya geriye çekilerek o sünnet namazı kılar. Eğer kendisi başka bir şeyle uğraşmayacaksa, bu sünneti gidip evinde kılabilir. Çünkü sünnetlerin evde kılınması daha faziletlidir. Ancak cemaat imam hakkında kötü bir zan besleyecekleri düşüncesi varsa, sünnetleri eve gitmeden kılmalıdır.

173- Yalnız başına namaz kılanlara gelince, bunlar farz namazları kıldıkları yerde durabilirler ve sünnetleri de orada kılabilirler. Bununla beraber nafile namazları başka bir tarafa çekilip kılmaları daha güzeldir.

174- Cemaat, kıyam rükü, secde gibi yapılması gerekli rükünlerde, Sübhaneke ile Tesbihat ve Tahiyyat gibi dua ve zikirlerde imama uyarak bunları yaparlar. Fakat sözle yerine getirilmesi gereken kıraat rüknünde imama uymaz, imamın aşikare okuduğu Kur'anı dinler ve susar.
Bu İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf'a göredir. Bu iki zata göre, aşikare okunan namazlarda cemaatın okuması tahrimen (harama yakın) mekruh olduğu gibi, gizli okunan namazlarda da cemaatın okuması böylece mekruhtur. İmam cemaate öncülük etmektedir. Bunun için imamın okuması, cemaatın da okuması demektir. Nitekim bir hadis-i şerifte buyurulmuştur:

"Kimin imamı varsa, imamın okuyuşu o kimse için de okuyuştur" Fakat İmam Muhammed, gizlice kıraat yapılan namazlarda cemaatın da kıraat yapmasını caiz görmüştür.
(İmam Malik'e göre, gizlice Kur'an okunan namazlarda muktedi (imama uyan) da gizlice okur; bu müstahsendir. İmam Ahmed'e göre, gizlice okunan namazlarda muktedi de gizlice okur. Bundan başka imamın namazlarda aşikare okuyuşunu cemaatten herhangi biri işitmezse, o da kıraatta bulunur, bu vacibdir. Fakat işitirse, okuması caiz olmaz, imamı dinlemesi gerekir. İmam Şafîî'ye göre de, gizlice Kur'an okunan namazlarda muktedi, Fatiha'dan başka ayetler de okur. Aşikare kıraat yapılan namazlarda ise, eğer rek'atı kaçırmayacaksa, yalnız Fatihayı gizlice okur.)

175- İmam namaza başlamak için tekbir alırken ellerini yukarı kaldırmasa, Sübhaneke'yi okumasa, rükü ve secde tekbirlerini almasa ve bunlardaki tesbihleri söylemese, "Semiallahu limen hamideh" demeyi, tahiyyatı ve selamı terk etse veya teşrik tekbirini getirmese, cemaat bunları yapar. Bu dokuz şeyde cemaat imama uymaz.
İmam Muhammed'e göre imam, "Sübhaneke'yi terk edip Fatiha'yı okuduktan sonra sûreye başlamış olsa, artık cemaat da "Sübhaneke"yi okumaz.

176- İmam kunut duasını, bayram tekbirlerini, birinci oturuşu, tilavet secdesini, sehiv secdesini terk etmiş olursa, cemaat da terkeder. İmam bir secde fazla yapsa veya bayram tekbirlerini ashabı kiramdan rivayet edilen mikdardan ziyade alsa veya cenaze namazında dörtten fazla tekbir getirse veya yanılarak beşinci rekata kalksa, cemaat bu işlerde imama uymaz. İmam beşinci rekata kalktığı zaman bakılır: Eğer imam dördüncü rekattan sonra oturuş (ka'de) yapmışsa, cemaat oturarak bekler, imam hemen dönüp teşehhüdü iade etmeksizin selam verirse, cemaat da onunla beraber selam verir. Fakat imam kalktığı beşinci rekat için secdeye varırsa, cemaat kendi başına selam verip namazdan çıkar. Eğer imam dördüncü rekatın arkasından oturuş (ka'de) yapmamış ise, cemaat yine bekler. Eğer imam hemen kıyamdan ka'deye dönüp ondan sonra selam verirse, cemaat da onunla beraber selam verir. Fakat imam beşinci rekatı secde ile bağlarsa, hepsinin namazı bozulmuş olur. Bu durumda cemaatın yalnız başına teşehhüdü yapıp selam vermesi fayda vermez.

177- Vitir namazında, cemaat daha Kunut duasını bitirmeden imam rüküa varsa, cemaat da varır. Ancak Kunut duasından henüz hiç bir şey okumamış olsalar, imam ile rüküda bulunmayı kaçırmayacak şekilde bir mikdar okurlar.

178- İmam (vitirde) kunut duasını unutup rüküa gittiği halde, cemaat ona uymamakla imam başını kaldırıp kunut duasını okuduktan sonra tekrar rüküa gitmekle cemaat da ona uymuş olsalar cemaatın namazı bozulur.

179- Cemaatla kılınan namazlarda safların düzgün olmasına, aralarında açıklık bulunmamasına dikkat edilir. İmam olan zat da buna dikkat edip cemaatı uyarır. Safların en faziletlisi birinci saftır. Sonra sırası ile arkaya doğru fazilet azalarak gider. İmama yakın bulunmanın fazileti pek çoktur.

180- Cemaatten birinin saf arkasında yalnız başına durup imama uyması mekruhtur. Ancak saflar arasında duracak bir yer bulamazsa, o zaman kerahet olmaz.

181- İmamı rüku halinde bulan kimse, imama uymak için ilk saflara gittiği takdirde rekatı kaçıracağından korkarsa, son safa geçerek imama uyar, saflardan birine katılmaksızın tek başına yalnızca bir yerde durup imama uymaz; rekat kaçırılacak olsa bile...

182- Namaz kılanın önünden geçmek mekruhtur. Ancak önünde bir perde, ağaç, direk benzeri bir engel bulunursa mekruh olmaz. Bu kerahiyet, kırlarda, büyük mescidlerde namaz kılanın secde edeceği yerden geçmek halindedir. Çünkü böyle büyük ve açık yerlerde namaz kılanın önünden hiç geçilmemesinde güçlük vardır. Evlerde ve küçük mescidlerde ise, namaz kılanın mutlak surette önünden geçmekle kerahet meydana gelir.
İmamın karşısında bulunan sütre (duvar gibi bir engel), cemaat için de yeterlidir. Daha önce bu açıklanmıştı.

183- Yüksek veya aşağı bir yerde namaz kılanın önünden geçildiği takdirde bakılır: Eğer geçen kimse ile namaz kılanın bazı azaları arasında bir hizaya gelme ve karşılaşma olursa, geçen kimse günah işlemiş olur; değilse olmaz. Bununla beraber hiç bir zaman namaz bozulmaz.
Bir görüşe göre, geçenin aşağı yarısı, namaz kılanın yukarı yarısına gelecek şekilde karşılaşma olsa yine kerahet olur; yerde namaz kılanın önünden ata binmiş bir kimsenin geçmiş olması gibi...

184- İmam abdestsiz olarak namaz kıldırdığını, cemaat dağıldıktan sonra anlamış olursa, mümkün olduğu kadar bunu cemaate duyurması gerekir. Bir diğer görüşe göre de, cemaata bildirmek gerekmez.

185- Bir imamın taşradaki akrabasını görmek için, bir zaruret veya dinlenmek için yılda bir hafta kadar imamlık hizmetini bırakması adete ve şeriata göre hakkıdır.

186- Bir özür bulunmadıkça cemaata devam etmelidir. Devam edilmemesini mubah kılacak özürler, teyemmümü mubah kılacak derecede olan hastalıklardır. Felce uğramak, yürüyemeyecek kadar yaşlı olmak, kör olmak, haksız yere saldırıya uğramaktan korkmak, şiddetli yağmur ve çamur bulunmak, soğuk ve karanlık hali olmak, hizmet etmeye mecbur olduğu ve ayrıldığı zaman zarar göreceği bir hasta bulunmak, yolculuğa çıkma hazırlığı ile uğraşmak gibi sebeblerdir. Din ilimleri ile uğraşıp kitab yazmak, fıkıh öğrenip öğretmek de, bu özürlerden sayılır. Bununla beraber devamlı olarak, bu meşguliyet yüzünden, cemaatı terk etmek doğru değildir.

Yalnız gevşeklik ve tenbellik yüzünden cemaatı terk edip duran kimse, cezaya hak kazanır, şahidliği kabul edilmez. İmam bid'at ehlinden olduğu için cemaatı terk eden kimse ise, cezaya hak kazanmaz. Cemaata devam etmek istediği halde, haklı bir özürden dolayı muntazam bir şekilde devamdan mahrum kalan kimse de, niyetine göre cemaat sevabına kavuşur.


(*) "Allah'ım! Sen selamsın ve selam sendendir. (Bütün noksanlıklardan berisin. Dünya ve ahiret selameti de ancak senin yardımınla olur. Sen mukaddessin), ey celal ve ikram sahibi olan (Rabbim! )..."
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • KADINLARIN AYNI HİZADA DURMALARI
187- Cemaat değişik insanlardan ibaret olunca, imamın arkasında önce erkekler, sonra erkek çocuklar, sonra kadınlar saf bağlarlar. Bu sırayı erkeklerle erkek çocukların gözetmesi sünnettir. Erkeklerle kadınların bu sırayı gözetmesi ise farzdır.
Bunun için bir kadın veya buluğ çağına yakın bir kız, bir erkeğin önünde veya tam hizasında aynı namazı cemaatle kılacak olsa, erkeğin namazı bozulur. Buna: "Muhazatü'n-Nisa = Kadınların erkeklerle bir hizada bulunması" denir. Böyle aynı hizada bulunmakla namazın bozulması için on şart vardır:

1) İmam olan zat, kadınlar için imamete niyet etmelidir; çünkü böyle bir niyet bulunmazsa, kadınların imama uymaları sahih olmaz, imama uymamış sayıldıkları için de, erkeklerle aynı hizada bulunmak söz konusu olmadığından erkeklerin namazını bozmuş olmazlar. Yalnız cenaze namazında kadınlara imameti niyet etmek gerekli değildir. Bir de bazı alimlere göre, cuma ve bayram namazlarında da, kadınlara imameti niyet etmek şart değildir.

2) Erkekten ilerde veya tam bitişiğinde namaz kılan kadın, ister mahrem olsun, ister olmasın buluğ çağına ermiş veya buna yakın olmalıdır. Dokuz yaşındaki bir kız, ergenlik çağına yakın olacağı için engel sayılır. Sekiz veya yedi yaşında bulunup semiz ve gösterişli kız da aynı sayılır.

3) Kadın veya kız namazın ne olduğunu bilmelidir. Namazın ne olduğunu bilmeyip rasgele cemaata uyan bir deli kadının aynı hizada bulunması erkeğin namazını bozmaz.

4) Bir hizada bulunma, kıyam veya rükü gibi bir rükün mikdarı devam etmelidir. Bu, İmam Muhammed'e göredir, İmam Ebû Yusuf'a göre, böyle bir rükün tamamen yerine getirilmelidir. Onun için hemen aynı hizada bulunmakla namaz bozulmaz.

5) Bir hizada bulunuş, rükü ve secde ile kılınır bir namazda bulunmalıdır. Bu bakımdan cenaze namazında ve tilavet secdesinde olacak muhazat bir engel teşkil etmez.

6) Muhazat (aynı hizada bulunuş) olabilmesi için erkeğin yanında bulunan kadınla başlangıç tekbirleri bakımından ortaklık olmalıdır. Kadın, ya hizasında bulunduğu erkeğin iftitah tekbirine kendi iftitah tekbirini bağlayarak ona uymalı veya bu erkek ile beraber tahrimelerini üçüncü bir şahsın tahrimesine bağlamış bulunmalıdırlar. Bu bakımdan aynı namazı erkek ile kadın yan yana durarak tek başlarına kılsalar yahut yalnız biri imama uyup diğeri tek başına kılacak olsa, namazları bozulmaz.

7) Namaz, erkek ile kadın arasında, yerine getirilme bakımından müşterek olmalıdır. Şöyle ki: Kadın, ya kendisi ile aynı hizada bulunduğu erkeğe veya her ikisi diğer bir erkeğe uymuş olmalı ve aynı namazı beraber kılmış olmalıdırlar.
Buna göre erkek ile kadın, bir veya birkaç rekat kılındıktan sonra imama uyup da imamın selamından sonra kalkarak kaçırılan rekatları kılarlarken aralarında muhazat meydana gelse, bununla namaz bozulmaz; bu ikisine "Mesbuk" denir. Mesbuk ise kendi başına kıldığı rekatlarda yalnız başına namaz kılan kimse sayılır.

8) Erkek ile kadının yerleri bir olmalıdır. Buna göre, erkek veya kadından biri mescidin zemininde, diğeri de en az bir adam boyu yükseklikte olan bir yerde durarak aynı hizada bulunarak cemaatle namaz kılsalar, bu hal onların namazlarının sıhhatini bozmaz.

9) Erkek ile kadının yönleri bir olmalıdır. Buna göre, Kabe'nin içerisinde her biri başka bir yöne dönerek cemaatle namaz kılarlarken, aynı hizada bulunsalar, bu namazı bozmaz.

10) Erkek ile kadın arasında,bir engel bulunmamalıdır. Aralarında direk gibi bir şey veya bir insan sığacak kadar bir açıklık bulunursa, bu şekilde aynı hizada bulunmak namazı bozmaz.

Sonuç: Bu on şan toplanınca muhazat (aynı hizada bulunmak), erkeklerin namazını bozar. Şöyle ki: Aynı imama uyan kadınlar erkeklerin önünde bir saf tutsalar, bütün erkeklerin namazı bozulur. Erkeklerin arasında üç kadın bulunsa, bunların hem sağ ve hem sol yanlarındaki birer erkeğin ve arka taraflarındaki her safdan üç erkeğin namazı bozulmuş olur. Erkekler arasındaki kadınlar iki kişi olursa, yanlarındaki birer erkek ile yalnız bunların arkasında bulunan saftaki iki erkeğin namazı bozulur. Daha geride olanların namazına bir şey olmaz. Aradaki kadın bir tane olunca, sağ ve sol yanındaki birer erkek ile arka tarafındaki saftan bir erkeğin namazı bozulur, diğerlerinin namazı bozulmaz. Namazları bozulan erkekler, diğer erkek ve kadınlar arasında birer engel durumuna geçeceklerinden artık bu namaz bozuluşu diğerlerinin namazına geçmez.

Erkeklerin namazlarını böylece bozmaya sebeb olan ve onların huzurlarını kaçıran kadınlar ise, şübhe yok ki bundan dolayı günah işlemiş ve Yüce Allah'ın azabına layık bulunmuş olurlar. Onun için buna sebebiyet vermekten kaçınmalı, İslam terbiyesine riayet etmelidir. Yalnız yaşlı kadınlar cemaatle devam edecek olurlarsa, mescidlerde kendilerine ayrılan yerlerden ileri geçmemelidirler. Değilse bekledikleri sevab kazanacakları günahı karşılayamaz. Zaten kadınların cemaata devam etmeleri aslında kerahetten sayılmaktadır. Kadınların mescidleri, evlerinin içidir. Bir hadis-i şerifte:

"Kadınların namazlarının en faziletlisi, evlerinin içinde kıldıkları namazlardır." buyurulmuştur.

Kadınların, namazları ile evlerini nurlandırmaları kendileri için çok büyük bir şereftir. Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulmuştur:
"Oturduğunuz yerleri namazla ve Kur'an okumakla nurlandırınız."
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • NAMAZLAR NASIL KILIINIR
188- Bilindiği gibi namazlar farz, vacib, sünnet ve müstahab kısımlarına ayrılmakta ve ikişer, üçer, dörder rekatlı bulunmaktadır. Bu namazlar daha önce yazdığımız üzere farzlarına, vaciblerine, sünnetlerine ve adabına riayet edilerek şöyle kılınır:

1) Sabah Namazları

Sabah namazının iki rekat sünnetini kılmak için: "Niyet ettim bugünkü sabah namazının sünnetini kılmaya", diye niyet edilir. Hemen eller yukarıya kaldırılıp "Allahu Ekber" diye tekbir alınır. Ondan sonra eller bağlanır ve "Sübhaneke allahümme ve bihamdike ve tebarekesmüke ve tealâ ceddüke ve la ilahe gayrük" okunur. Arkasından "Eûzübillahimineşşeytani'r-racim Bismillahirrahmanirrahim" diyerek eûzü besmele çekilip Fatiha suresi okunur sonra "Amîn" denir ve bir mikdar daha Kur'an okunur (1). Arkasından "Allahu Ekber" deyip rükûa varılır. Bu halde en az üç defa "Sübhane Rabbiye'l-Azîm" denir. Sonra "Semiallahülimen hamideh" denilerek ayağa kalkılır. Ayakta "Allahümme rabbena ve lekelhamd" denilir (2).

Ondan sonra "Allahu Ekber" diyerek secdeye varılır. Secde halinde de üç defa "Sübhane Rabbiyel'alâ" denir. Sonra "Allahu Ekber" denilerek kalkılır ve dizler üzerine oturulur ve bir tesbih miktarı durulur. Yine "Allahu Ekber" denilerek ikinci secdeye varılır. Bunda da üç defa "Sübhane Rabbiyel'alâ" denilir. Bununla bir rekat bitmiş olur.

Bu ikinci secde arkasından "Allahu Ekber" denilerek ikinci rekata kalkılır. Tam ayakta iken yalnız besmele çekilir. Fatiha suresi ve bir mikdar daha Kur'an okunur. Birinci rekatta olduğu gibi, rükû ve secde yapılır. İkinci secdeden sonra oturulur ki, buna "Ka'de = oturuş" denir. Burada "Ettehiyyatü lillâhî ve Allahümme Salli ve Barik, Rabbena atina" diyerek dualar sonuna kadar okunur. Sonra "Esselâmü Aleyküm ve Rahmetullah" diyerek sağ tarafa ve yine "Esselâmü Aleyküm ve Rahmetullah" diyerek sol tarafa selam verilir. Böylece iki rekatlı namaz bitmiş olur (3).

Bütün bu tekbirler, tesbihler ve kıraatlar, yalnız namaz kılanın işitebileceği bir sesle gizlice yapılır.
Namazda erkeklerle kadınların ellerini nasıl kaldıracakları, nasıl bağlayacakları, rükû ile secdede ve ka'delerde nasıl vaziyet alacakları "Namazın sünnetleri ve edebleri" bölümünde bildirilmiştir.

Sabah Namazının iki rekât Farzına gelince: Önce yalnız erkeklere mahsus olmak üzere ikamet getirilir. Sonra "Bugünkü sabah namazının farzını kılmaya" diye niyet edilir. Eller kaldırılarak "Allahu Ekber" diye namaza başlanıp eller bağlanır. Sabah namazının sünnetinde bildirildiği gibi iki rekat kılınır ve tamamlanmış olur. Yalnız sabah namazlarının farzlarında Fatiha'dan sonra biraz fazla Kur'an okunması sünnettir. Bu sünnetin en az derecesi kırk ayettir. Bununla beraber üç kısa ayet de okunması caizdir. Vaktin çıkmasından korkulduğu zaman az ayet okunur. Öyle ki, yalnız Fatiha ile veya birkaç ayet ile yetinilir.
Yalnız başına bu sabah namazının farzını kılan kimse, tekbirleri ve "Semiallahu limen hamideh" cümlesini, Fatiha'yı ve ekleyeceği ayetleri aşikare olarak okuyabilir.

2) Öğle Namazları

Öğle namazının ilk dört rekat sünnetinin evvelki iki rekatı, tam sabah namazının iki rekat sünneti gibi kılınır. Yalnız bunda niyet "Bugünkü öğle namazının ilk sünnetine" diye yapılır. Bir de bunda ikinci rekattan sonraki oturuş, son oturuş değil, birinci oturuş (ka'de) olduğundan bu oturuşta yalnız "Tahiyyat" okunur. Sonra "Allahu Ekber" deyip ayağa kalkılır. Yalnız Besmele, Fatiha ve bir mikdar da Kur'an okunarak yukarda bildirildiği şekilde, rükû ve secde yapılır. Ondan sonra dördüncü rekat için "Allahu Ekber" denilerek ayağa kalkılır. Bunda da yalnız besmele ile Fatiha ve bir mikdar da Kur'an okunarak yine bildirildiği gibi, rükû ve secdelere varılır. Sonra oturulur; bu oturuş son ka'dedir. Bunda da Tahiyyat okunduktan sonra, Salli ve Barik, Rabbena atina duaları tamamen okunup, yazdığımız şekilde, iki tarafa selam verilir. Böylece bu dört rekat sünnet kılınmış olur.

Öğle Namazının Dört Rekat Farzına Gelince: Sünnetten sonra namaza aykırı bir iş yapmadan ayağa kalkılır. İkamet getirilir. O günkü öğle namazının farzını kılmaya niyet edilir. Eller yukarıya kaldırılarak "Allahu Ekber" diye tekbir alınır. İlk iki rekatı sabah namazının iki rekat farzı gibi kılınır. Ancak bu iki rekattan sonraki oturuş, birinci ka'de olduğundan bunda yalnız "Tahiyyat" okunur. Ondan sonra "Allahu Ekber" denilerek üçüncü rekata kalkılır. Yalnız Besmele ile Fatiha okunur. Anlatıldığı gibi rükû ve secdelere varılır. Sonra "Allahu Ekber" diyerek dördüncü rekata kalkılır. Besmele ile yalnız Fatiha suresi okunarak rükû ve secdelere gidilir. Sonra oturulur. Bu oturuş son ka'dedir. Bunda "Tahiyyat" okunduktan sonra "Salli ve Barik, Rabbenâ âtinâ" duaları okunur ve iki tarafa selam verilir. Böylece öğlenin farzı bitmiş olur.
Öğlenin farzında okunacak ayetler, sabah namazında okunacak mikdardan daha az olur.

Öğlenin Son İki Rekat Sünnetine Gelince: Bu da, "Bugünkü öğle namazının son sünnetini kılmaya" diye niyet edilip tamamen sabah namazının sünneti gibi kılınır. Bu son sünneti dört rekat kılmak müstahabdır. O zaman ya her iki rekatta bir selam verilir veya dört rekatın sonunda selam verilir. Dört rekat sorumda selam verilince, ilk oturuşta yalnız "Rabbena atina" duası okunmaz. Üçüncü rekat için tekbir alınarak ayağa kalkınca yine "Sübhaneke" okunur. Sonra bu son iki rekat evvelki iki rekat gibi kılınır.
Yalnız başına namaz kılan kimse, öğle namazlarının hem sünnetlerinde, hem de farzında kıraati, tekbirleri, tesbih ve tahmidleri gizlice yapar.

3) İkindi Namazları

İkindi namazının dört rekat sünnetinin her iki rekatı, müstakil (iki rekatlı) namaz gibidir. Onun için bu dört rekatın her iki rekatı (şef'î) tamamen sabah namazının iki rekat sünneti gibi kılınır.

Şöyle ki: Önce o günkü ikindi namazının sünnetini kılmaya niyet edilir. Bu namazın ilk iki rekatı bildirildiği gibi kılınınca oturulur. Bu oturuş, son oturuş demektir. Bunda "Tahiyyat ve salavatlar" okunur. Yalnız "Rabbena atina" duası okunmaz. Sonra "Allahu Ekber" diyerek üçüncü rekata kalkılır. Sübhaneke ve Eûzü Besmele'den sonra Fatiha ile bir mikdar ayet okunarak rükûa ve secdelere varılır. Ondan sonra tekbir ile dördüncü rekata kalkılarak yalnız Besmele ile Fatiha ve bir mikdar da Kur'an okunur. Sonra yine rükû ve secdelere varılır. Ondan sonra oturulur. Bu son oturuş olduğu için bunda "Tahiyyat ile Salavatlar" ve "Rabbenâ âtinâ" okunur ve iki tarafa selam verilir.

İkindi Namazının Farzına Gelince: Bu da tamamen öğle namazının farzı gibi kılınır. Yalnız niyet değişir. O günkü ikindinin farz namazını kılmaya niyet edilir.
Tek başına namaz kılan kimse, ikinci namazının sünnetini de, farzını da öğle namazı gibi gizli okuyarak kılar.

4) Akşam Namazları

Akşam namazının üç rekat farzı, öğle ile ikindi namazlarının ilk üç rekat farzları gibi kılınır. Şöyle ki: O günün akşam namazının farzını kılmaya niyet edilip namaza tekbir ile başlanır. Yukarda açıklandığı üzere ilk iki rekatı kılınarak oturulur. Bu, birinci oturuştur. Bunda yalnız "Tahiyyat" okunur. Ondan sonra üçüncü rekata kalkılarak yalnız besmele ile Fatiha suresi okunur. Sonra "Allahu Ekber" denilerek rükû ve secdelere varılır. Ondan sonra oturulur ki, bu da son oturuştur. Bunda "Tahiyyat ile Salavatlar" ve "Rabbenâ âtinâ" okunur, iki tarafa selam verilir.
Akşam namazının farzında vaktin darlığından dolayı kısa sureler okunur.

Akşam Namazının Sünnetine Gelince: Bu da "Bu akşam namazının sünnetini kılmaya" diye niyet edilip tam sabah namazının sünneti gibi kılınır. Bu sünneti altı rekat olarak kılmak ise müstahabdır. Bu halde her iki rekatta bir selam vermeli ve aynı şekilde her iki rekatı kılmalıdır. Bununla beraber dört rekatında bir selam verilip ikindi namazının sünneti gibi de kılınabilir. Bu ziyade olan dört rekat namaza "Salât-ı Evvabîn" denir. Bunun çok sevabı vardır.
Tek başına akşam namazının farzını kılan kimse, onu sabah namazının farzı gibi aşikare de kılabilir.

5) Yatsı Namazları

Yatsı namazının ilk dört rekat sünneti, tamamen ikindi namazının dört rekat sünneti gibi kılınır. Dört rekat farzı da, tamamen öğle ve ikindi namazlarının farzları gibi kılınır. İki rekat son sünnetine gelince, bu da tamamen sabah ve akşam namazlarının iki rekat sünnetleri gibi kılınır. Yalnız niyetler değişir, yatsı namazının farzına ve sünnetine niyet edilir. Yatsı namazının son sünneti de, dört rekat olarak kılınabilir. Bu halde tamamen ilk dört rekat gibi kılınır. Bununla beraber iki rekatta bir selam vermek sureti ile de kılınabilir. Bu takdirde her iki rekatın ka'desinde "Tahiyyat ile Salavatlar" ve "Rabbena atina" duası okunur. Geceleyin kılınan nafile namazlarda daha faziletli olan, böyle iki rekatta bir selam vermektir.

Tek başına namaz kılan kimse, yatsı namazının farzını sabah namazının farzı gibi namaz surelerini sesli okuyarak da kılabilir.

6) Vitir Namazı

Üç rekattan ibaret olan vitir namazı da şöyle kılınır: Önce o günün vitir namazını kılmaya niyet edilir. "Allahu Ekber" denilerek namaza başlanır. Sübhaneke okunduktan sonra "Eûzü Besmele" çekilerek Fatiha okunur. Arkasından bir mikdar daha Kur'an-ı Kerîm okunur. Açıklandığı şekilde rükû ve secdelere gidilir. Sonra ikinci rekata kalkılır ve yalnız besmele ile Fatiha suresi ve bir mikdar daha Kur'an-ı Kerîm okunarak yine rükû ve secdelere varılır. Ondan sonra oturulur. Bu oturuş birinci ka'dedir. Bunda yalnız "Tahiyyat" okunur. Ondan sonra "Allahu Ekber" denilerek üçüncü rekata kalkılır. Bunda da yalnız Besmele ile Fatiha ve bir mikdar daha Kur'an-ı Kerîm okunarak daha ayakta iken eller kaldırılıp "Allahu Ekber" diye tekbir alınır. Tekrar eller bağlanıp ayakta "Kunut" duası okunur. Sonra "Allahu Ekber" diye rükû ve secdelere gidilir. Ondan sonra oturulur. Bu da son oturuşdur. Bunda da bildiğimiz gibi "Tahiyyat ile Salavatlar" ve "Rabbenâ âtinâ" duası okunarak iki tarafa selam verilir.

İmam Şafiî'ye göre, vitirde Kunut duasını okumak, ramazanın son yarısına mahsustur ve rükûdan kalkınca, okunur. Şafiî'lere göre vitir namazının en azı bir rekat, en çoğu da on bir rekâttır.

(1) Bir mikdardan maksad, en az bir sure veya en az üç kısa ayet veya kısa ayete denk bir ayettir.
(2) Rükû ile secde arasındaki doğruluşa (kıyama) kavme denir ki, bu halde eller yanlara salıverilir.
(3) Bu kelimeler için 169., 179. ve 171. maddelere bakılsın.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • VİTİR NAMAZINA DAİR BAZI MESELELER
189- Vitir namazının bazı özellikleri vardır ki, bunları kısaca şöyle sıralayabiliriz:
1) Vitir namazı, yalnız Ramazan ayında cemaatla kılınır. İmam olan zat da üç rekatın hepsinde tekbirleri, tesmi'leri ve kıraatı aşikare yapar. Kunut duası imam ve cemaat tarafından gizlice okunur. Ramazan ayından başka günlerde ise, vitir namazını cemaatla kılmak mekruhtur.
2) Mesbuk olan kimse, imamla beraber Kunut duasını okur. Yetişememiş olduğu rekatları kaza edince, artık Kunut duasını okumaz. Mesbuk için ileride bilgi verilecektir.
3) Bir kimse vitir namazında şübhelenip üçüncü rekatta mı, yoksa ikinci rekatta mı olduğunu kestiremezse, bulunduğu rekatta Kunut'u okur. Rükûdan ve secdelerden sonra kalkar bir rekat daha kılar, tekrar Kunut'u okur. Rükû ve secdelerden sonra "Teşehhüd"de bulunur. Selam ile namazını tamamlar. Eğer birinci rekatta iken böyle şübheye düşse, üçüncü rekat olmak ihtimali olan her rekatta Kunut duasını okur.
4) Vitirden başka namazlarda Kunut duası okunmaz. Yalnız bir musibet ve bela gibi hallerde sabah namazının farzında Kunut okunabilir.
(İmam Malik ve İmam Şafii'ye göre, daima sabah namazlarının farzında rükûdan sonra kavme halinde Kunut duası okunur. Bu Kunut, Malikî'lere göre müstahab, Şafiî'lere göre sünnettir.)
5) Sabah namazlarında Kunut duasını okuyan bir Malikî veya bir Şafiî'ye uyan bir Hanefî sükut eder, Kunut'u okumaz. Eğer okumak isterse gizlice okur.
6) Kunut duasını bilmeyen, yalnız "Rabbenâ âtinâ" ayet-i kerîmesini okuyabilir. Üç defa "Allahümme'ğfîrli" de diyebilir.
Üç defa: "Ya Rabbî" demesi de caizdir. (*)
(*) Sünnet olan Kunut duası şudur:
"Allahümme inna neste'înüke ve nestağfirüke ve nestehdîke ve nü'minü bike ve netübû ileyke ve netevekkelü aleyke ve nüsni aleykelhayre küllehü neşkürüke ve la nekfürüke ve nahleu ve netrükü men yefcürük. Allahümme iyyake na'budü ve leke nusalli ve nescüdü ve ileyke nes'a nahfidü, nercû rahmeteke ve nahşa azabeke inne azabeke bilküffari mülhık."
Anlamı: "Allah'ım! Biz senden bize yardım etmeni, bizi bağışlamanı, bize hidayet vermeni istiyoruz. Sana iman ediyoruz, sana tevbe ediyoruz, sana güveniyoruz, seni bütün hayırla övüyoruz, sana tevbe ediyoruz, sana şükrediyoruz, seni inkar etmiyoruz. Sana isyan edip duranları hal'ederiz ve terk ederiz (onlardan ilişiğimizi keseriz).
Allah'ım! Biz ancak sana ibadet ederiz, senin rızan için namaz kılar ve secde ederiz. Senin rahmetine kavuşmak için koşarız ve çalışırız. Senin rahmetini umarız ve azabından korkarız. Muhakkak ki senin azabın kafirlere erişecektir."
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • NAMAZLARIN CEMAATLE KILINMA ŞEKLİ
190- Yukarda verdiğimiz bilgi, tek başına namaz kılanlar hakkındadır. Cemaatle namaz kılanlar şu şekilde hareket ederler:

1) Cemaatten her biri imama uymayı niyet eder. Kılacak olduğu namaz hangi vaktin ise onu kasdederek: "Niyet ettim bugünkü falan vaktin farz namazını kılmaya, uydum şu imama" şeklinde niyet eder. Sonra imam ellerini kaldırır, aşikare "Allahu Ekber" diyerek namaza başlar. Ona uyanlar da ellerini kaldırarak gizlice "Allahu Ekber" deyip imamla namaz kılmaya başlarlar. Beraberce namaz kılanların hepsi "Sübhaneke"yi okur, sonra cemaat susar. İmam gizlece "Eûzü Besmele" okur. Sonra kıraata başlayarak namazı kıldırır.

Şöyle ki: İmam sabah, akşam, yatsı namazlarının ilk ikişer rekatlarında ve vitir namazının her üç rekatında Fatiha suresi ile buna ilave edeceği ayetleri aşikare olarak okur, cemaate işittirir. Bütün tekbirleri, tesmi'leri ve selamları aşikare yapar. Akşam namazının üçüncü ve yatsı namazının üçüncü ve dördüncü rekatlarında, öğle ve ikindi namazının bütün rekatlarında kıraati gizli, tekbirleri, tesmi'leri ve selamları aşikare yapar.

2) İmam sabah namazının ilk rekatında okuyacağı ayetleri, ikinci rekatta okuyacağı, ayetlerden iki kat fazla yapmalıdır. Bu hem bir sünnettir, hem de cemaatın birinci rekata yetişmesine bir sebebdir.

3) İmama uyanlar tekbirleri gizlice alırlar. İmam rükûdan kalkarken aşikare olarak "Semiallahu limen hamideh" ve gizlice "Rabbena ve lekelhamd" (*) deyince, cemaat da gizlice yalnız: "Allahümme Rabbena ve lekelhamd" yahut sadece "Rabbena lekelhamd" der. Sonra rükûda imamla beraber gizlice üç kere "Sübhane Rabbiye'l-Azim" ve secdede de yine üç kere "Sübhane Rabbiye'l-alâ" derler.

4) İmam ile cemaat birinci oturuşlarda Tahiyyatı, ikinci oturuşlarda ise, Tahiyyatı, salavatları ve Rabbena âtinâ'yı gizlice okurlar. İmam önce sağ tarafa, sonra sol tarafa aşikare olarak selam verince, cemaat da ona uyarak birlikte gizlice selam verir.
İmam aşikare okuduğu Fatiha'nın sonunda gizlice "Amin" diyeceği gibi, cemaat da gizlice yine "Amin" der.

5) İmam selam verdikten sonra, müezzin aşikare olarak: "Allahümme entesselâmu ve minkesselâm. Tebarekte ya zelcelâli vel-ikram" der. Sünnet varsa onu kılar. Sonra Peygamber efendimize salat-selam okunur. Ya müezzin sesli olarak veya imam ile cemaattan her biri gizlice "Ayetü'l-Kürsî"yi okur. Otuz üçer kere "Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber" derler. Bu tesbihlerin sayısı parmaklarla hesablanabileceği gibi, tesbih taneleri ile de hesablanabilir. Önemli olan sayıları tam yapmaktır.

6) Yukarıdaki şekilde otuzüçer kere tesbih, tahmid ve tekbirden sonra, müezzin yüksek sesle: "Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh. Lehulmülkü ve lehulhamdü ve hüve ala külli şey'in kadîr. Sübhane Rabbiyel aliyyil'alel-vehhab" der. (**) Bütün cemaat dua edip ellerini yüzlerine sürerler.
Yalnız başlarına namaz kılanlar da bunları okurlar. Bütün bunlar namazların adab ve müstahablarındandır. Bunlara riayet edenler büyük sevab kazanırlar.

7) Yukardan beri saydığımız namazların vakitlerinde rükün ve rekatları ile kılınması, Peygamber Efendimizden şübhe götürmeyen bir rivayetle sabit olmuş ve zamanımıza kadar geçen yıllarda bütün ümmetin ittifakı ile kararlaşmıştır. Peygamber Efendimiz:
"Beni nasıl namaz kılar gördünüz ise, öylece namaz kılın" diye emretmiştir.
Onun için Peygamber Efendimizin kılmış olduğu namazlara aykırı bir namaz, İslam dininde asla geçerli sayılmaz.

(*) İmamı Azam'dan diğer bir rivayete göre, imam "Rabbena ve lekelhamd" demez.
(**) Anlamı: "Allah'tan başka hak mabud yoktur. O, birdir. O'nun ortağı yoktur. Mülkü O'nundur, hamd O'na mahsustur. O her şeye kadirdir. Çok yüce ve çok bağışlayıcı olan Rabbim, bütün noksanlardan münezzehtir.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • CUMA NAMAZI
191- Cuma, müslümanlarca bir bayram günüdür. Bu mübarek günde müslümanlar mabedlerde toplanırlar. Okunacak hutbeleri dinleyerek faydalanırlar. Hep birlikte cuma namazını kılarlar. Sonra ya başka ibadetlerle uğraşır veya ziyaretlerde bulunur yahut günlük işleri ile uğraşmaya koyulurlar.
Bir hadis-i şerifde buyuruluyor:
"Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün, cuma günüdür. Adem aleyhisselam O gün Cennet'e konulmuş, O gün Cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet de o gün kopacaktır."
Bütün bu olaylar, nice hayırları ve; hikmetleri toplamaktadır.

192- Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) hicretleri zamanında Medine'ye yakın bulunan "Salim İbni Avf" yurdunda "Ranuna" denilen vadi içerisinde "Beni Salim Mescidinde" ilk cuma hutbesini okumuş ve ilk cuma namazını kıldırmıştır.

193- Cuma namazının vakti tam öğle namazının vaktidir. Cuma namazı için minarelerde ezan okunur. Camilere gidince önce aynen öğle namazının sünneti gibi, dört rekat cumanın ilk sünneti kılınır. Ondan sonra cami içinde bir ezan daha okunur. Minberde cemaata karşı bir hutbe okunur. Bu hutbeden sonra ikamet alınarak cumanın iki rekat farzı cemaatle aşikare okuyuşla kılınır. Bir farzdan sonra yine öğlenin ilk dört rekat sünneti gibi, cumanın son dört rekat sünneti kılınır. Bundan sonra da "Zuhrü ahir" diye dört rekat namaz kılınır ki, buna dair ileride bilgi verilecektir. Arkasından da "Vaktin sünneti" niyeti ile aynen sabah namazının sünneti gibi iki rekat namaz daha kılınır.

194- Cuma şartlarını kendilerinde toplayan kimseler için iki rekat cuma namazı "Farz-ı ayın"dır. Cuma namazının diğer namazlardan başka olarak kendisine özgü on iki şartı daha vardır. Bunların altısı vücubunun (farz olmasının), diğer altısı da edasının şartlarıdır.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • CUMANIN VÜCUBUNUN ŞARTLARI
195- Cumanın bir kimseye farz olabilmesi için, onda şu altı şartın bulunması şarttır:

1) Erkek olmak: Bunun için cuma namazı erkeklere farzdır, kadınlara farz değildir.

2) Hürriyet: Bu bakımdan cuma namazı kölelere farz değildir. Bir sözleşmeye bağlı olarak kısmen hür olan (mükateb gibi) kölelere farzdır.

3) İkamet: Dinî hüküm bakımından misafir (yolcu) sayılan kimselere cuma namazı farz değildir. Sefer ve misafirlik bahsine bakılsın.

4) Sıhhat: Hasta olduğundan cuma namazına çıktığı takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından korkan kimseye cuma namazı farz değildir. Yürümeye takati olmayan çok yaşlı kimseler de bu hükümdedirler. Hasta bakıcısı da böyledir, eğer camiye gidince hastanın zarar göreceğinden korkuyorsa, ona da cuma farz olmaz.

5) Gözlerin sağlıklı olması: Onun için gözleri kör olanlara cuma namazı farz değildir. Böyle körleri camiye götürüp getirecek kimseleri olsa da, İmamı Azam'a göre yine ona cuma farz olmaz. Fakat iki imama göre, her iki gözü görmeyen kimseyi camiye götürüp getirecek bir adam varsa, o zaman böyle körlere de cuma farz olur.

6) Ayakların sağlıklı olması:
Kötürüm veya ayakları kesilmiş olan kimselere cuma namazı farz değildir. Kendilerini yüklenecek kimseleri bulunsa da hüküm aynıdır.
Düşman korkusu, şiddetli yağmur, fazla çamur ve benzeri engeller de, cuma namazına gidilmemesini mubah kılan özürlerdendir.
Bununla beraber bu altı şartı taşımayan kimseye her ne kadar cuma namazı farz değilse de, gidip cuma namazını kılacak olsa, vaktin farzını yerine getirmiş olur. Kadınların veya âmâ ve benzeri özrü olan kimselerin cuma namazını kılmaları gibi. Artık bunlar o günün öğle namazını ayrıca kılmakla yükümlü değillerdir.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • CUMANIN EDASININ ŞARTLARI
196- Cumanın edası için şu altı şart vardır:

1) Cuma namazını bulunulan yerdeki idarecinin veya onun göstereceği kimsenin kıldırmasıdır. Şöyle ki: Cuma namazını en büyük idareci veya onun izni ile diğer bir şahıs kıldırmalıdır. İdareci veya onun görevlendirdiği bir şahıs bulunmayan bir yerde, müslüman cemaatın tayini ile içlerinden biri cuma namazını kıldırabilir. İslam hükümlerinin uygulanmadığı (daru'l-harb gibi) yerlerde cuma namazı böyle kılınır.

2) Hutbe okumaya izin, namaz kıldırmaya da izindir. Aksi de böyledir. Bu her iki görevi yapmaya yetkili olan zat, bir özür olsun, olmasın, yerine başkasını tayin edebilir. Başkasını tayin için kendisine yetki verilmemiş olsa da yine yapabilir. Fakat hatibin huzurunda izin almaksızın başkasının hatiblik görevini yapması caiz değildir.

3) Genel izindir. Belli bir yerde müslümanların toplanıp cuma namazını kılmaları için idareci tarafından müsaade edilmiş olmalıdır. Bazı şahıslara özel bir şekilde tayin edilen ve kapısı başkalarına kapatılan yerlerde cuma namazını kılmak caiz olmaz. Fakat mabedin kapısı açık bırakılarak insanların girmesine izin verildiği takdirde, başkaları gelmemiş olsa da, cuma namazları sahih olur.

4) Vaktin devamıdır. Şöyle ki: Cuma namazını kılabilmek için öğle vakti devam etmek üzere olmalıdır. Bu vakit çıktı mı, artık cuma namazını kılmak veya kaza etmek caiz olmaz. O günün öğle namazı da kılınmamış ise, yalnız onu kaza etmek gerekir.
Daha cuma namazı kılınmakta iken vakit çıkacak olsa, yeniden öğle namazını kaza olarak kılmak gerekir.
(İmam Malik'e göre, cuma namazı öğle vakti çıktıktan sonra da kılınabilir. İmam Ahmed'den bir rivayete göre de, cuma namazı zeval vaktinden önce de kılınabilir.)

5) Cemaat bulunmasıdır. Şöyle ki: Cuma namazı için cemaatın en az mikdarı, imamdan başka üç kişidir. İmam Ebû Yusuf'a göre, imamdan başka iki kişidir.
(İmam Malik'den bir rivayete göre otuz, İmam Şafiî ile İmam Ahmed'in mezheblerine göre de kırk kişidir.)

Cemaatın aklı yerinde ve erkek olması ve en az bu üç kişinin birinci secdeye kadar hazır bulunması da İmam-ı Azam'a göre şarttır. Buna göre yalnız kadınların veya çocukların cemaatiyle veya birinci secdeden önce dağılıp da azınlıkta kalan cemaatle cuma namazı kılınamaz.

Cemaatın huzuru, iki İmama göre tahrimeye kadar şarttır. İmam Züfer'e göre, hiç olmazsa ka'dede teşehhüd mikdarı duruncaya kadar cemaatın hazır bulunması şarttır. Cemaat bundan önce dağılacak olsa, geriye kalan bir veya iki kişinin öğle namazını kılması gerekir. Cemaatın mukim veya hür olmaları şart değildir. Öyle ki, misafir veya köle olan bir müslüman cuma namazını kıldırabilir.

6) Cumanın farz olan namazından önce hutbe okumaktır. Şöyle ki: Vaktin girmesinden sonra mevcut cemaatın huzurunda bir hutbe okunması gerekir. Bunun içindir ki, hutbe okunurken cemaat bulunmayıp da sonradan namazda bulunacak olsalar, namazları caiz olmaz.

* Cemaatin hutbeyi işitmesi şart değildir. Sadece hazır bulunmaları yeterlidir. Hutbe esnasında bir mükellef erkeğin, misafir olsa dahi, bulunması yeterli görülmektedir.
Cuma hutbesinin rüknü, İmamı Azam'a göre, Allah'ı zikirden ibarettir. Onun için hutbe niyeti ile yalnız: "Elhamdü lillah" yahut "Sübhanallah" yahut "La ilahe illalah" denilecek olsa, yeterli olur. İki İmama (İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e) göre, hutbe denilecek derecede uzunca bir zikirden ibarettir. Bunun en az olan derecesi, Tahiyyat mikdarı hamd ve Salavat ile müslümanlara duadır.

* Hutbenin vacibleri, hatibin taharet üzere bulunması, avret sayılan yerlerin örtülü olması ve hutbeyi ayakta okumasıdır.
Hutbenin sünnetleri de, hutbeyi iki kısma ayırmak ve bunlar arasında bir tesbih veya üç ayet okunacak kadar bir zaman oturmaktır. Bu bakımdan buna iki hutbe denir. Bu iki hutbeden her biri hamdi, kelime-i şehadeti, salât ve selâmı kapsamalı. Birinci hutbe, bir ayetin okunması ile insanlara öğüt vermeyi, ikinci hutbe de müslümanlara duayı kapsamalıdır. Ayrıca imamın sesi, ikinci hutbede olan birinci hutbedekinden daha hafif olmalıdır. İşte bunlar hutbenin sünnetlerindendir.

* Her iki hutbeyi uzatmamak da sünnettir. Hatta hutbeyi "Hücurat" süresi ile "Büruc" süresine kadar olan sürelerin herhangi birinden uzunca okumak, özellikle kış mevsiminde, mekruhtur. Cemaatı bıktırmak uygun değildir. Cemaatın acele görülecek işleri olabilir. Onları camide fazla tutmak, cuma namazlarına devamlarına engel olacağından yersiz bir iş olur. Hatib olan şahıs bunları düşünmelidir. Sözlerinin sonu, önceki sözleri unutturacak ve kıymetten düşürecek şekilde hutbesi uzun olmamalıdır. Hutbenin kısa ve cemaata faydalı bir tarzda hazırlanması, hatibin ehliyet ve faziletine delildir. Bu konudaki bir hadisi şerifin anlamı şöyledir:

"Namazının uzun, hutbesinin kısa olması bir kimsenin anlayışlı bir din alimi olduğunun alametidir. Artık namazı (cemaata ağır gelmeyecek şekilde) uzatınız, hutbeyi de kısa okuyunuz. Gerçekten bazı sözler, sihir gibi kalbleri etkiler"
İşte böylece hutbeler, belâgat ve mana bakımından ruhları kazanacak bir halde bulunmalıdır.
Ashabı kiramdan (Câbir bin Semüre'den) rivayet edildiğine göre, Peygamber efendimizin namazı da, hutbesi de orta bir halde idi. Çok kısa ve çok uzun olmaktan beri idi.

* Hatib, ezan okunup tamamlanıncaya kadar minberde oturur. Sonra ayağa kalkar. Sonra gizlice "Euzü" çekerek aşikâra hamd ve sena'da bulunur. Hutbesini cemaata karşı söyler. Savaşla alınmış bir beldede hatib sol elinde tutacağı bir kılıca dayanarak hutbesini okur. Bu durum İslamın gücünü, İslam mücahidlerinin dayandıkları kuvveti hatırlatır. Milletin kahramanlığını arttırır. Hutbe bitince ikamet yapılır. Bunlar da hutbenin sünnetlerindendir. Hatibin hutbe sünnetlerini gözetmemesi veya dünyalık konuşmalarda bulunması mekruhtur.

7) Cuma namazının bir beldede veya belde hükmünde bulunan bir yerde kılınmasıdır. Beldeden maksad, valisi, hakimi, yolları ve mahalleleri bulunan herhangi bir şehirdir. Bu beldeye bitişik olup asker toplamak, at bağlamak, silah atmak, cenaze namazı kılmak, ölüleri gömmek gibi beldenin ihtiyaçlan için hazırlanmış olan yerler de, belde hükmündedir. Bu yerlere "Fina-i belde" denilir. Onun için bir belde camilerinde cuma namazı kılınabileceği gibi, böyle yerlerde de kılınabilir. Önceleri şehirlerin dışında böyle namaz kılma yerleri (Musallâ) vardı. Halk cuma ve bayram günlerinde orada toplanarak namazlarını kılarlardı. Böylece beraberliklerini, güçlerini ve hakka olan bağlılıklarını göstermeye çalışırlardı. Öyle ki, İmamı Azam'a göre, bir beldede yalnız bir camide veya bir Musallâ'da cuma namazı kılınır, birkaç camide kılınmaz.

Fakat İmam Muhammed ve İmamı Azam'dan diğer bir rivayete göre cuma namazı, bir beldede bulunan birçok camilerde kılınabilir. Doğru olan da budur. Uygulama da böyle yapılmaktadır.
İmam Ebû Yusuf'dan bir rivayete göre, şehirde ancak iki yerde cuma namazı kılınabilir. Diğer bir rivayete göre de, aralarında bir ırmak bulunmadıkça iki yerde de cuma namazı kılınmaz.

Cuma namazının birçok camide kılınmasını caiz görmeyenlere göre, bir beldede kılınan birçok cuma namazlarından hangisine daha önce tekbir alınarak başlanmışsa o namaz sahih olur, diğerleri olmaz.

İşte böyle bir ihtilaftan kurtulabilmek içindir ki, cumanın dört rekat son sünnetinden sonra "Zühri ahîr" adı ile dört rekat namaz daha kılınmaktadır. Şöyle ki: "Vaktine yetişip henüz üzerimden düşmeyen son öğle namazına" diye niyet edilir ve tam öğle namazının dört rekat farzı veya dört rekat sünneti gibi, dört rekat namaz kılınır. Daha iyisi sünnet namazı şeklinde kılmaktır. Çünkü cuma namazı sahih olmamışsa, bu dört rekat ile o günün öğle namazı kılınmış olur. Bu namazın son iki rekatına ilave edilen sure ve ayetler, farzın sıhhatine zarar vermez. Eğer cuma namazı sahih olmuşsa, bu dört rekat kazaya kalmış bir öğle namazı yerine geçer. Kazaya kalmış böyle bir namaz bulunmayınca da nafile bir namaz olur.

Sonuç: Bu şekilde namaz kılınması ihtiyata uygun olduğundan, alimlerin çoğu tarafından güzel görülmüştür. Şafiî alimlerinden bir çokları da bunu uygun görmektedirler. Çünkü İmam Şafiî'ye göre de, bir beldede ilk kılınmaya başlanan cuma namazı geçerlidir, diğer cuma namazları sahih olmaz. O halde cuma namazına daha sonra başlamış olanların öğle namazını kılmaları gerekir.
Bununla beraber bu uygulama bir içtihad meselesi olduğundan İmam Şafiî Hazretleri, Bağdad'da birçok camide cuma namazının kılındığını gördüğü halde buna itiraz etmemiştir.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • CUMA NAMAZI İLE İLGİLİ BAZI MESELELER
197- Birçok köylerde cuma namazı kılınmasına öteden beri izin verilmiş olduğundan, beldelerde olduğu gibi, köylerde de cuma namazı kılınagelmiştir. Mescidlere ait hükümler bölümüne bakılsın!..

198- Bir köylü, cuma günü bir şehire gidip cuma vaktine kadar orada durmak niyetinde bulunsa, kendisine cuma namazı farz olur. Fakat cuma vaktinden, önce şehirden çıkmaya niyet ederse, ona cuma farz olmaz. Sahih kabul edilen bir görüşe göre, cuma vaktinin girmesinden sonra şehirden çıkmaya niyet ederse, yine cuma farz olmaz.

199- Cuma günü zeval vaktinden sonra, cuma namazını kılmadan sefere (yolculuğa) çıkmak mekruhtur. Zeval vaktinden önce çıkmak ise mekruh değildir.

200- Özürlü ve tutuklu olanların cuma günü şehirde öğle namazını cuma namazından önce kılmaları mekruh olduğu gibi, cuma kılındıktan sonra da cemaatla kılmaları mekruhtur. Bunların öğle namazlarını cuma namazı kılındıktan sonra kılmaları müstehabdır; çünkü o vakte kadar özürlerinin kalkabileceği umulur.

201- Bir kimse, cuma günü özrü bulunmadığı halde cuma namazını kılmadan öğle namazını kılacak olsa, bu namazı sahih olursa da, cuma namazını terk ettiğinden günaha girmiş olur. Fakat böyle bir kimse, daha sonra cuma namazını kılmak için -daha cuma namazı kılınmadan- camiye yönelse, kıldığı öğle namazı nafile yerine geçer. Cuma namazına ister yetişsin, ister yetişmesin ve ister niyetinden vazgeçsin, ister geçmesin. Bu itibarla cuma namazına yetişemezse, öğle namazını yeniden kılması gerekir.
İki İmama göre, gidip cuma namazına başlamadıkça, kılmış olduğu öğle namazı batıl olmaz.

202- Cuma için tekbir almak, yıkanmak, misvak kullanmak, güzel ve temiz elbiseler giyinmek, hoş koku sürünmek müstahabdır. Minarede ezan okununca da başka işlerle uğraşmayıp hemen camiye gidilmesi vacibdir.

203- Cuma günü camiye erkence gitmek, iki rekat "Tahhiyyetü'l-mescid" namazı kılmak, Kehf sûresini okumak veya dinlemek mendubdur.

204- Camiye giden kimse, eğer hutbeye başlanmamışsa, başkalarını rahatsız etmemek şartı ile hatibe yakın yere kadar gidebilir, değilse bulabildiği yerde oturur. Fakat yer bulamaz ve ilerdeki saflarda boşluk bulunursa, zaruret gereği bu boş yerlerden birine gidebilir.

205- Hatib minbere çıkınca, cemaatın dinleyip susması, selamlaşmaması, nafile namaz kılmaması gereklidir. Öyle ki, hutbede Peygamber Efendimizin mübarek isimleri anılınca, cemaatın "Salat ve Selam"da bulunmaları ve dinlemekle yetinmeleri daha faziletlidir. İmam Ebû Yusuf'dan bir rivayete göre, bu durumda gizlice Salat ve Selam getirilir.

206- Cumanın başlanılmış ilk sünneti, hatibin minbere çıkması halinde, namazın vaciblerine riayet edilerek hemen tamamlanmalıdır.

207- Cuma namazını, hutbe okuyan şahsın kıldırması daha faziletlidir.

208- Cuma namazı henüz bitmeden imama uyan kimse, bu namazı tamamlar. İmamı teşehhüdde veya sehiv secdesinde bulsa da hüküm aynıdır.
İmam Muhammed'e göre, ikinci rekatın rüküundan sonra gelip imama uyan kimse, cuma namazını değil, öğle namazını tamamlar.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
  • BAYRAM VE BAYRAM NAMAZLARI
209- Bayram, bir neş'e ve sevinç günü demektir. Arabçası "Îyd"dir. Çoğulu "A'yad" gelir. Bayram tebriklerine "Ta'yîd", bayramlaşmaya da "Muayede" denir.
Peygamber Efendimiz Medine-i münevvereyi şereflendirince, ora halkının senede iki defa bayram yaparak eğlendiklerini öğrenince, onlara şöyle buyurmuş: "Yüce Allah o iki bayram günlerine karşılık onlardan daha hayırlı iki bayram günlerini size ihsan etmiştir."O günlerin Ramazan ve Kurban Bayramı günleri olduğunu müjdelemiştir. Bunlara Arabçada "Îyd-i Fıtır ve Îyd-i Adha" denir.

Bu günlere "İyd" denilmesi, bunların birer neş'e ve sevinç günü olmaları, hayra yorumlanmaları veya Allah'ın bu günlerde pek çok ihsanlarda bulunması bakımındandır. Ramazan Bayramı üç gün, Kurban Bayramı da dört gündür.

210- Kendilerine cuma namazı farz olanlara, cuma namazının vücub ve eda şartları içinde, Ramazan ve Kurban Bayramı namazları vacibdir. Yalnız Bayram namazlarında hutbeler vacib değildir. Bu namazlardan sonra hutbe okunması sünnettir.

211- Bayram namazlarının ilk vakti, işrak zamanıdır. Güneşin görünüşüne nazaran ufuktan bir veya iki mızrak boyu (*) kadar yükselip kerahet vaktinin çıktığı andır. Bu andan itibaren istiva veya zeval vaktine kadar kılınması caizdir. (Mekruh vakitler bahsine bakılsın!.)

212- Bayram namazları ikişer rekattır. Cemaatle aşikare olarak kılınırlar. Ezan ve ikamet yapılmaksızın imam, iki rekat Ramazan veya Kurban bayramı namazına niyet eder. Cemaat da böyle iki rekat bayram namazı kılmak için imama uymaya niyet eder." Allahü Ekber" diye iftitah tekbiri alınır, eller bağlanır. Hep birlikte gizlice "Sübhaneke" okunur. Sonra imam yüksek sesle, cemaat da gizlice "Allahü Ekber" diye üç tekbir alırlar. Tekbirlerde eller yukarıya kaldırılıp ondan sonra yanlara salıverilir, her tekbir arasında üç teşbih mikdarı durulur. Üçüncü tekbirden sonra eller bağlanır, imam gizlice "Euzü-Besmele" çektikten sonra, aşikare olarak Fatiha suresi ile bir mikdar daha Kur'an-ı Kerimden okur. Aşikare "Allahü ekber" diyerek bilindiği gibi rüku ve secdelere gider. Cemaat da gizlice tekbir alarak imama uyar. Sonra yine tekbir alınarak ikinci rekata kalkılır. İmam gizlice "Besmele"den sonra yine aşikare olarak Fatiha suresi ile bir mikdar daha Kur'an okur. Tekrar üç defa eller kaldırılarak birinci rekatta olduğu gibi üç tekbir alınır. Ondan sonra imam yine aşikare, cemaat ise gizlice "Allahü Ekber" diye rükua ve secdelere varırlar. Sonra oturulup gizlice "Tahiyyat, Salli-Barik ve Rabbena atina" duaları hep birlikte okunur ve iki tarafa selam verilerek namaz tamamlanır.
Bu halde bayram namazlarının her rekatında üç fazla tekbir bulunmuş olur ki bunlar da vacibdir.

(Hanbelî mezhebine göre birinci rekatta altı, ikinci rekatta beş tekbir alınır ve her iki rekatta da tekbirler kıraattan önce yapılır, İmam Malik ile İmam Şafiî'ye göre, birinci rekatta yedi, ikinci rekatta beş tekbir alınır ve tekbirler her iki rekatta da kıraattan önce alınır.

213- İmam bayram namazını kıldırdıktan sonra hutbe okumak için minbere çıkar. Cuma'da olduğu gibi iki hutbe okur. Ancak bu bayram hutbelerine tekbir ile başlanır. Cemaat da bu tekbirlere hafifçe katılır. Hatib, Ramazan Bayramı hutbesinde cemaata Fıtır Sadakası üzerinde, Kurban Bayramı Hutbesinde Kurban ve Teşrîk tekbirleri konusunda bilgi verir.
Cuma hutbelerinde sünnet olan şeyler, bayram hutbelerinde de sünnettir. Mekruh olanlar da aynen mekruhtur. Bayram hutbelerinin namazdan önce okunmaları caiz olmakla beraber mekruh sayılmıştır.

214- İmam birinci rekatta bayram tekbirlerini unutup da Fatihanın bir kısmını veya tamamını okuduktan sonra hatırlarsa tekbirleri alır. Fatiha'yı yeniden okur. Fakat Fatiha'dan sonra bir mikdar Kur'an okuduktan sonra, tekbirleri alır, kıraati iade etmez.

215- Bayram namazlarında, birinci rekatın rüküuna varmış olan bir imama yetişen kimse, bu rükua kavuşacağını tahmin ediyorsa, hem iftitah tekbirini, hem de Bayram tekbirlerini ayakta alarak ondan sonra rüküa varır. Rüküu kaçıracağından korkuyorsa, îftitah tekbirinden sonra hemen rükua varır ve Bayram tekbirlerini rüküda alır. Bu tekbirleri alırken ellerini kaldırmaz. Tekbirleri tamamlayamasa dahi, imam kıyama kalkınca o da imamla kalkar, imamın alacağı tekbirlerde imama uyar. İmam sünnete uygun olan tekbirlerin dışına çıkmadıkça, imama tekbirlerde uyulur, sünnet dışında az veya çok almış olduğu tekbirlerde ona uyulmaz.

216- Bayram namazının ikinci rekatına yetişen kimse, imam selam verdikten sonra birinci rekatı kaza etmeye kalkınca, önce Besmele ile Fatiha süresini ve ilave edeceği bir sureyi okur. Sonra gizlice tekbirleri alarak namazı tamamlar. Bu şekilde mesbuk olanlar, kendi mezheblerinde alacakları tekbirleri getirirler, imamın almış olduğu tekbirlerin sayısını gözetmezler.
Bayram namazına yetişemeyen kimse, kendi başına Bayram namazı kılamaz. İsterse dört rekat nafile namazı kılar. Bu, bir kuşluk namazı yerine geçer, sevabı büyük olur.
(Şafiî'lere göre Bayram namazları Müekked Sünnet'lerdir. Bir rivayete göre de, Farz-ı kifaye'dir. İslam alametlerinden sayılır. Cemaatla kılınması daha faziletlidir. Yalnız başına da hutbesiz kılınabilir. Bunu misafirlerde, kadınlarda yalnız başlarına kılabilirler. Güneşin doğuşundan zeval vaktine kadar kılınabilir.
Malikîlere göre Bayram namazı müekked sünnettir. Bir görüşe göre de, Farz-ı kifaye'dir. Hanbelî mezhebinde de Farz-ı kifayedir. İmam ile kılmayı başaramayanın bunu kaza etmesi sünnettir.)

217- Kurban Bayramı namazını ilk vaktinde kılmak, Ramazan Bayramı namazını da biraz geciktirmek müstahabdır. Bayram namazı cenaze namazına ve cenaze namazı da Bayram hutbesine takdim edilir (önce kılınır).

218- Bayram namazları bir şehirde herkesin toplanacağı bir yerde (Namazgâhda) kılınabileceği gibi, birçok camilerde de kılınabilir.

219- Bayram günlerinde erken kalkmak, yıkanmak, misvak kullanmak, gülyağı ve benzeri hoş koku sürünmek, giyilmesi mubah olan elbiselerden en güzel ve temizini giymek, Yüce Allah'ın nimetlerine şükür için neş'e ve sevinç göstermek, karşılaşılan mümin kardeşlere karşı güler yüz göstermek, elden geldiği kadar fazla sadaka vermek, Bayram gecelerini ibadetle geçirmek müstahab ve güzel bulunmuştur.

220- Ramazan Bayramında, Bayram namazından önce hurma gibi tatlı bir şey yenilmesi, Kurban bayramında ise namaz kılınmadıkça bir şey yenilmemesi müstahabdır. Sahih olan görüşe göre, bu hususta kurban kesecek kimse ile kesmeyecek kimse eşittir. Kurban kesecek kimsenin, keseceği kurban eti ile yemeğe başlaması daha uygundur. Bununla beraber namazdan önce bir şey yenilmesinde de kerahet yoktur.

221- Kurban kesecek kimse, tırnaklarını ve saçlarını kesmeyi geciktirir. Bunu yapmak mendubdur. Fakat bu geciktirme hoşa gitmeyecek bir durumu ortaya koyacak bir zaman olmamalıdır. Bunun en uzun müddeti kırk gündür.
Faziletli olan, haftada bir defa tırnakları ve bıyıkların fazla kısmını kesmek, ziyade tüyleri gidermek, yıkanmak suretiyle bedenin temizliğine bakmaktır. Bunlar hiç olmazsa on beş günde bir yapılmalıdır. Kırk günden fazla bırakılmasında özür kabul edilmez.

222- Bayram günü camiye bir vakar ve sükun ile gidilir. Ramazan Bayramında namaza giderken gizlice, Kurban Bayramında ise açıkça tekbir alınması ve namazdan sonra da mümkün ise başka bir yoldan eve dönülmesi mendubdur.

223- Kurban Bayramının birinci gününe "Yevm-i Nahir", diğer üç gününe de "Eyyam-ı Teşrik" denir. Bu bayramdan önceki gün ise, "Yevm-i Arefe"dir ki, Zilhiccenin dokuzuncu günüdür. Ramazan Bayramında Arefe yoktur. Arefe gününün sabah namazından itibaren Bayramın dördüncü gününün ikindi namazına kadar yirmi üç vakit farz namazın arkasından bir defa şöyle tekbir alınır ki, bunlara Teşrîk Tekbirleri denir:
"Allahü ekber, Allahü ekber. Lâ ilahe illallahu vallahu ekber. Allahü ekber ve lillâhilhamd."Memleketimizde bunun tercümesi bir zaman şöyle okunmuştu: "Tanrı uludur, Tanrı uludur. Tanrıdan başka Tanrı Yoktur. Tanrı uludur. Tanrı uludur. Hamd O'na mahsusdur."
Tekbirlerin bu mikdar okunması iki imamın görüşüdür, işlem de böyle yapılmaktadır. İmamı Azam'a göre bu tekbirler Arefe gününün sabahından ertesi günün ikindisine kadar olan sekiz vakit farz namazın arkasından alınır.

224- Teşrîk Tekbirleri, fıkıh alimlerinin çoğuna göre vacibdir. Sünnet diyenler de vardır, iki İmama göre farz namazları kılmakla yükümlü olan herkes için bu tekbirler vacibdir. Bu hususta tek başına namaz kılan, imama uyan, misafir (yolcu) ile mukim, köylü ile şehirli, erkek ile kadın eşittir. İmamı Azam'a göre ise, bu tekbirlerin vacib olması için mukim olmak, hür olmak, erkek olmak ve namaz, müstahab şekilde cemaatle kılınan bir farz olmak şarttır. Buna göre, misafirlere, kölelere, kadınlara ve tek başına namaz kılan kimselere bu tekbirler vacib değildir. Fakat bunlar, kendilerine tekbir vacib olan cemaatle namaz kılanlara uymaları halinde tekbir almaları gerekir. Cuma ve Bayram namazları kılınmayan köylerde bulunanlara da vacib olmaz. Cuma günü öğle namazını kendi aralarında cemaatle kılan özürlü kimselere de vacib olmaz. Kadınların da kendi aralarında cemaatle namaz kılmaları, müstahab şekilde olan cemaattan sayılmaz.

225- Bir senenin Teşrîk günlerinde terk edilen bir namaz, yine o senenin teşrîk günlerinden birinde kaza edilse, sonunda Teşrîk Tekbiri alınır. Fakat başka günlerde veya başka bir senenin teşrîk günlerinde kaza edilecek olsa teşrik tekbiri alınmaz.

226- Bir namazda sehiv secdeleri ile teşrîk tekbiri ve telbiye toplanacak olsa önce sehiv secdeleri yapılır, sonra tekbir alınır. Ondan sonra da telbiyede bulunulur. Eğer telbiye önce yapılırsa, sehiv secdeleri ve teşrik tekbiri düşer. (Telbiye için hac bahsine bakılsın!)

227- Arefe günü, insanların bir yerde toplanarak Arafat'da bulunan hacıları taklid eder bir durum almaları, hiç bir esasa bağlı değildir. Bunu mekruh görenler de vardır.

228-
Bayram günlerinde müslümanların birbirlerini tebrik etmesi, görüşüp musafaha yapması ve birbirlerine: "Gaferellahu lena ve leküm = Allah bizi ve sizi bağışlasın", yahut: "Takabbelellahu Tealâ minna ve minküm = Yüce Allah bizden ve sizden kabul buyursun." şeklinde duada bulunması da mendubdur.


(*) Orta boylu bir mızrak, on iki karış uzunluğundadır.
 
Üst Alt