BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
anadolu parsi

Anadolu  Parsı
Anadolu Parsı
6- ANADOLU PARSI

Fiziksel özellikleri :

Parslar aslan, kaplan ve jaguar gibi büyük kedilerin içinde en küçük cüsseli olanıdır. Parsın boyu yaşadığı bölgeye göre değişmekle birlikte ortalama 90 santim olan kuyruk dahil 2,40 metreye kadar olabilir. Diğer büyük kedilere göre uzun gövdesine göre daha kısa bacaklara sahiptir.Büyük kedilerin içinde en iyi ağaca tırmanabilen türdür. Geniş pençelerinde sivri ve keskin tırnakları, kısa ve toparlak kulakları, göz alıcı parlaklıkta kısa tüylü postu vardır. Post rengi ve tüy uzunluğu yaşam alanına göre değişmekle beraber, parlak sarımsı kahverengiden koyu sarımsı pas rengine kadar farklılık gösterebilir.

Üstünde siyah benekler bulunur. Bir çok kişi pars ile jaguarı karıştırırlar. Jaguardan farlı olarak beneklerinin içlerinde siyahlık bulunmaz. Çene ve kafa yapılarıda jaguara göre daha küçüktür. Boğazlarının altında siyah noktalardan oluşan kolye benzeri çizgi vardır. Alt kısımları beyazdır. Gövdesisin üçte ikisi kadarda kuyrukları vardır. Postlarının üstündeki siyah benekleri, yapraklar arasında daha kolay kamufle olarak sezdirmeden avına yak laşmasını sağlar. Postunun üstündeki benekler, insanların parmak izi gibi her bireyde farklılık gösterir.

Parslarda melanistik siyah renkli olanlara da rastlanır. Siyah renkli olanlarına panter dendiğide olur. Bilim adamlarıda önceleri farklı bir tür olarak zannedilmelerine rağmen sonradan farklı bir tür olmadığı anlaşılmıştır. Siyah renkli olan bireylerin postlarına bakıldığında belirsiz de olsa benekler görülebilir.

anadolu parsi
anadolu parsi
Kardeş yavrulardan biri normal renkte olurken diğeri siyah olabilir. Siyah bireylere Afrika’da rastlanmazken Hindistan ve uzak doğunun orman alanlarında yaşayan popülasyonlarda rastlanabilir.

Çekingen ve ihtiyatlıdır. Duyuları çok kuvvetlidir. Gizlenmekteki mahareti yüzünden parsı bulmak aslan veya çitayı bulmaktan daha zordur. Parslar bulundukları yere çok iyi uyum sağlarlar. Bu nedenle Afrikanın sıcak bozkırlarından Hindistan ve Malezya yarım adasının yağmur ormanları ve Çinin karla kaplı soğuk dağlıklarına kadar olan ormanlarda, çalılıklarda, fundalıklarda, yarı çöl ortamda yada kayalık dağ yamaçlarında yaşayabilirler.

Gündüz tehlike sezdiğinde gece avlanmayı tercih eder. Gündüz öğle sıcağında sık otların veya bir ağacın dalında uyumayı tercih ederler. Bu nedenle sabahın erken veya akşam saatlerinde aktif olurlar. İnsanlara görünmemeyi tercih eder. Ağaca çıkmada çok ustadırlar. Cüssesine göre çok güçlü olduğu için yakaldığı geyik, domuz gibi avları bile ağaca çıkarabilir. Sesi güçlü bir homurtuya, gıcırtılı bir kükremeye benzer.

Pars ve jaguarların ayırt adici özelliklerinden biri postlarıdır. Pars postu üzerindeki lekelerin ortasında leke bulunmazken Jaguarların beneklerinin ortasında siyah lekeler bulunur. Ayrıca jaguarların kafa yapıları daha iri yapılıdır.

anadolu parsi
anadolu parsi
Avlanma ve yiyecekleri :

Parslar fırsatçı avcılardır. Avını gördüğünde her pençesini itinayla atar ve yere sinerek ilerler. Avı şüphelendinde tekrar hareketsiz kalır. Uygun anı bulduğunda süratle sıçrayarak avının boğazından yakalar ve boğar. Bazan ağaçta bekleyerek avının üzerine atladığıda olur.

Çok güçlü ayak kasları vardır. Büyük kedilerin içinde ağaca en iyi tırmanan Parstır. Avını yakaladığında aslan ve benekli sırtlan gibi diğer yırtıcılardan korumak için ağaca çıkartarak ağaçta yer. Afrika’da yaşayan parslarda gözlemlenen olay şöyle gelişmiştir; Pars, yakaladığı avını yiyen çitayı korkutarak avını ondan çalar ancak tam o sırada bir aslan, leşi almak için parsı kovalamaya başlar. Pars leşi kaptığı gibi derhal ağaca çıkartır. Aslanda peşinden ağaca çıkar. Fakat pars hafifliğinin de avantajını kullanarak leşi ağacın daha uç kısmına taşır. Aslan ise çaresiz leşi parsa bırakarak ağaçtan iner.

Zengin av menülerinin arasına gübre böceğinden tutunda yaşam bölgesinde bulabileceği yaban domuzları, yaban keçileri, ceylanlar, antiloplar, geyikler, yaban koyunları, kemirgenler, çakallar, sürüngenler, ikiyaşamlılar, kuşlar, hatta balıklar bile girer.

Bazı Parsların tek bir avdan hoşlandığı farkedilmiştir. Bunlardan biri ceylanla besleniyor, bir diğeri domuz avlamak için her gece 3 kilometre öteye gidiyor ve yattığı yerin yakınındaki av hayvanlarına dokunmuyordu. Bazı Uzakdoğu Parsları ise özellikle balıktan hoşlandığı biliniyor. Balıklar su yüzüne çıkıncaya kadar bekliyor, sonrada onları yakalıyordu. Başka bir parsın ise kurbağa yakaladığı söylenmiştir. Bazı parsların çiftlik yakınlarında yaşamalarına rağmen çiftlik hayvanlarına saldırmadığı da bilinmektedir. Ancak bazan çiftlik hayvanlarına saldırdığıda olur. İnsanlara ise nadiren saldırır. Genellikle insandan uzak durmayı tercih eder.

Üreme ve sosyal davranışlar :

Parslar, tek başlarına yaşar ve avlanırlar. Erkekler yaklaşık 6-63 kilometrekarelik bir alanı dişilerde 6-13 kilometrelik bir alanı hakimiyeti altına alabilirler. Parslar hakimiyetindeki toprakları belirtmek için ıdrarları ile çalı ve ağaçlara koku bırakırlar. Bu koku aynı zamanda dişi parsların üreme durumunuda belli eder. Kızışmış olan dişinin kokusunu alan erkek dişiyi takip eder. Erkekler toprak hakimiyeti veya çiftleşme sezonunda rakipleri ile zaman zaman ölümcül kavgalar yapabilirler.
Belirli bir çiftleşme sezonu yoktur. Ancak tropikal iklime sahip bölgelerde yılboyunca, kurak ve karasal iklime sahip bozkır alanlarda mevsimsel olabilir. Gebelik 90-112 gün sürer. Dişi, bir defada 1-6 arası değişmekle birlikte genellikle 2-3 yavru doğurur.

Yavrular doğduklarında 400- 700 gr ağırlığındadır. Yavrular doğduklarında gözleri kapalıdır ve 7-10 günlük iken gözleri açılır. Anne pars, yavrularını yalayarak hem aile bağları güçlendirir hem de yavrunun kan dolaşımını düzenler. Bunun başka bir yararı daha vardır. Annenin tükürüğü güneş ışınları ile birleştiğinde D vitaminine dönüşür ve deri tarafından emilir. Yavrular erginliğine ulaşana kadar yaklaşık 18-24 ay boyunca anneleri ile beraber kalırlar. İki yıl sonra annelerinin yanından ayrılarak kendilerine avlanabilecekleri yeni hakimiyet alanları belirlerler. Dişiler 33 aylıkken erkeklerde 24-36 aylıkken üreme olgunluğuna ulaşır. Esaret altında 23 yıl yaşadıkları bilinmektedir.

Tanımı

Pars (leopar) Türkiye'deki yaşayan en iri kedigildir. Sarımsı bir zemin üzerine siyah desenli postu ve uzun kuyruğuyla diğer yırtıcılardan ayrılır. Son derece güçlü kasları ve çevik bir yapısı vardır. Türkiye'de iki alttürü bilinir: Batı ve güney kesimlerde yaşayan Anadolu Parsı'nın (P. p. tulliana) postunun zemini soluk sarı veya boz renkte, doğuda yaşayan İran (veya Kafkas) Parsı'nın (P. p. saxicolor) ise koyu sarı, hatta kuzeydoğuda griye çalan renktedir. Bu iki form kafataslarının boyut ve şekli açısından da ayırdedilir. Ancak genetik açıdan farkları henüz bilinmemektedir.
anadolu parsi
anadolu parsi
Habitatı

Deniz seviyesinden 2500 metre yüksekliğe kadar, sarp ve saklanacak örtü bulunan alanlarda yaşamını sürdürür. Akdeniz çalılıkları ve seyrek ormanlık alanlar Türkiye'de en sık rastlandığı habitatlardır.

Yayılışı ve Yerel Adlar

Anadolu Parsı'nın Toroslar, Ege ve kuzeybatı Anadolu'da yaşadığı tahmin edilmektedir. Yakın akrabası İran veya Kafkas Parsı ise daha çok kuzeydoğu, doğu ve güneydoğu Anadolu'da yaşamını sürdürme mücadelesi verir.

Beslenme

Büyük memelilerden (maksimum 900 kg bir eland) küçük memelilere, hatta kuşlara ve böceklere kadar uzanan geniş bir yelpazede beslenir. Genellikle 10-40 kg ağırlığındaki toynaklıları tercih eder. Türkiye'de yaban keçisi, yaban domuzu, geyik ve diğer memelilerin özellikle dişi ve yavrularıyla beslendiği sanılmaktadır. Çoğu yerde akşam vakti ve sabahın erken saatlerinde hareketlidir.

Biyolojisi

Pars Ocak-Şubat aylarında çiftleşir, Nisan ayında çoğunlukla 2 yavru doğurur. Yavrular 1-1.5 yaşındayken analarınden bağımsız olurlar. Erişkin erkek ve dişilerin her biri kendi hemcinsleriyle örtüşmeyen alanlarda yaşar ve burayı savunurlar. Yerleşik bir erkek parsın savunduğu alan (territory) genellikle 2-3 dişinin alanını kaplar.

Göçü

Ağır kış koşullarında, kar örtüsünün daha az ve sığ olduğu alçak kesimlere inmek dışında belirgin bir göç davranışı yoktur. Ancak genç bireyler, özellikle genç erkekler, kendilerine yeni alan ararken onlarca km uzağa gidebilirler.

Popülasyonu

Türkiye'de yakın zamana kadar soyu tükendiği düşünülen bu türün her şeye rağmen hala varlığını sürdürebilecek düzeyde bir populasyona sahip olduğu anlaşılmaktadır. Populasyon büyüklüğü ve populasyon içi ilişkiler hakkında bilgimiz yok denecek düzeydedir. Türkiye'ye benzer ülkelerde genellikle 50-400 km2.de bir birey yoğunlukta görülmesine karşın ülkemizde geniş alanlarda hiç bulunmadığı, alt populasyonların yalıtılmış olmaları nedeniyle demografik ve genetik açıdan sıkıntılı oldukları söylenebilir.

anadolu parsi
anadolu parsi
Davranışları

Ağaca kolayca tırmanabilir, 6 m. uzağa ve 3 m yükseğe sıçrayabilir. Kendisinden daha ağır avını başka yırtıcılardan korumak için ağaca çıkarabilir. Avına görünmeden sabırla uygun anı kollar, kısa mesafede hızla saldırırak avını yakalamaya çalışır.

Yerel Adlar

Ege ve Akdeniz bölgesinde "kaplan" olarak bilinir. Kürtçe ismi "pling"dir.

Ses-Ötüşü

Tipik çağrısı testere sesine benzer ve 8-10 kere arka arkaya tekrarlanır.

Anadolu'nun yaşayan en büyük kedisi

Ülkemiz bitki ve hayvan çeşitliliği bakımından Dünya'nın en zengin ülkelerinden biridir. Kıtaların kesişme noktasında yer alması, dağlık bir coğrafyaya sahip olması, Anadolu'da biyolojik çeşitliğin yüksek kalmasını sağlamıştır. Ama bu çeşitlilik her geçen dakika azalarak elimizden kayıp gitmektedir.

Pek çoğumuz ilkokul kitaplarından Hititler'in savaş arabaları üzerinde Orta Anadolu'da aslan avladığına dair görüntüleri hayal meyal hatırlarız. Evet bir dönem Anadolu'da aslan yaşamıştır. Ülkemizde en son aslan 1890 yılında vurulmuştur. Son kaplan ise 1970'li yıllarda öldürülmüştür. En son çitanın ise 19. yüzyılda vurulduğu bilinmektedir.

Halen Anadolu'da sırtlan, vaşak, karakulak, ayı, kurt, tilki, çakal vb. hayvanlar yaşamaktadır ama onların da sayısı hızla azalmaktadır. Pek çok hayvan canavar, alacanavar vb. gibi isimler takılarak (bu tür isimler psikolojik olarak öldürmeyi kolaylaştırmaktadır) veya soylarının öldürülmeyle yok olmayacağı gibi bahaneler öne sürülerek tüketilmektedir. Televizyonlarda belgesellerden hayranlık içinde izlediğimiz canlıların bir kaç saatlik seyahat mesafesinde yaşadığını bilmek ve bu duruma kayıtsız kalmak mümkün değildir.

Ülkemizde büyük kedilerden sadece pars (leopar-panter) kalmıştır. Batı Anadolu'da 1970'lere kadar sık sık görülen Anadolu Parslarının önemli bir bölümü bir avcı tarafından zehirlenerek öldürülmüş ve Anadolu Parsı yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmıştır. Resmi kayıtlara göre en son Anadolu Parsı 1974 yılında Ankara'nın Beypazarı ilçesinde vurulmuştur. Bu tarihten sonra da Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden parsın yaşadığına, görüldüğüne, sesinin duyulduğuna, parsa ait çeşitli izlerin bulunduğuna ve hatta gizlice vurulduğuna dair duyumlar alınmıştır. Diyarbakır'da vurulan son pars ise parsın varlığı ile ilgili bütün görüşleri değiştirmiştir.

Anadolu'da iki tür parsın yaşadığı bilinmektedir. 1950'li yıllardan sonra, özellikle yabancı biyologlar tarafından Anadolu yaban hayatı ile ilgili olarak yapılan araştırmalarda Anadolu'da İran Parsı (Panthera pardus saxicolor) ve Anadolu Parsı (Panthera pardus tulliana) bulunduğu tespit edilmiştir. Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde bulunduğu bilinen İran Parsı, Anadolu Parsı'na göre daha ufak tefektir ve daha yaygın olduğu yolunda kanılar bulunmaktadır. Ülkemizin flora ve faunası ile ilgili çok az sayıda araştırma yapıldığından ve hemen hemen hiçbir kayıt bulunmadığından somut bilgilerden çok kanı ve öngörüden bahsetmek mümkündür.

Anadolu Parsı leopar türleri arasında en iri olanıdır. Afrika'da yaşayan leoparlar en fazla 60-65 kg ağırlığa sahipken Anadolu'da 100 kg'ın üzerinde bireyler öldürülmüştür. Boyları, takriben burundan kuyruk ucuna kadar 2.5 metre kadardır. Oldukça uzun olan kuyruk (80 cm'den daha uzun) dikkat çeker. Yerden omuz yüksekliği 60 cm kadar olan parsın yaşam süresi iyi şartlarda 20-25 yıldır. Bir defada 2-3 yavru doğurabilen pars, kedigillerin en savunmasız yavrularını dünyaya getirir. Av Kanunları'nda‚ zararlı hayvan olarak tanımlanması sebebiyle avlanmaya maruz kalması, doğal yaşam alanlarının düzensiz kentleşme ve tarım alanı açılmasıyla insanlar tarafından işgal edilmesi ve tarımda kullanılan kimyasalların tüketimindeki artış Anadolu'da yaşayan pek çok tür gibi parsın da neslinin azalmasına yol açan en önemli sebeplerdir. Nüfusundaki azalma yüzünden kendisine yakın kan guruplarıyla çiftleşmek zorunda kalan parsta genetik bozuklukların oluşması neslinin tükenmeye yüz tutmasında rol oynamaktadır.

Bir grup TÜBİTAK-SAGE çalışanı çok az sayıda kaldığı düşünülen ve pek çok kişi tarafından neslinin tükendiğine inanılan Anadolu Parsı'na sahip çıkma kararı almıştır. Bu çerçevede önce bir savunma sanayii projesine Anadolu Parsı adını verilmiştir. Bu konuda yerli ve yabancı uzmanlar, konuya ilgi duyan kişiler, avcılar ve parsın görüldüğü yolunda haber alınan bölge köylüleri ile görüşmeler yapılmıştır. Leoparlar, büyük kediler, yaban hayatı, doğada hayatta kalma gibi konular ile ilgili araştırma ve kaynak taraması yapılmıştır. Çeşitli bölgelere geziler düzenlenmiştir. Anadolu Parsının kurtarılması için ne tür faaliyetler gerçekleştirilmesi gerektiği belirlenmiştir ve proje önerisi hazırlama çalışmaları yapılmıştır. Bu konuda yerli ve yabancı uzmanlar ile çalışmalar halen devam etmektedir.

Türkiye'de en fazla 10-15 Anadolu Parsı kaldığı yolunda tahminler bulunmaktadır. Bu da Anadolu Parsını en çok yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan türler arasında birinci sıraya yükseltmektedir. Zararlı hayvan olduğuna dair iddiaların aksine parslar besin zincirinin en tepesinde yer alarak doğal dengenin korunmasında önemli rol oynayan yararlı hayvanlardır. Bugüne kadar ülkemizde pars tarafından saldırıya uğrayarak öldürülmüş insan sayısı ile yine insanlar tarafından saldırıya uğrayarak öldürülmüş olan insan sayısının karşılaştırılması yerinde olacaktır. Pars tarafından öldürülmüş hiç kimseye ait bir kayıt yoktur. Parslar köşeye sıkıştırılmadıkça insana saldırmamaktadır ve insanlardan sürekli kaçmaktadır.

Parslar başta Afrika ve Arap ülkeleri olmak üzere dünyanın pek çok yerinde koruma altındadır. Parsların incelenmesi, yaşam biçimlerinin izlenmesi, tutsak üretim ve parsların yaşadığı bölgelerin milli park alanı olarak ilan edilmesi üçüncü dünya ülkeleri tarafından bile başarılmış çalışmalardır. Pars sahip olduğu üstün özellikler sebebiyle süper kedi olarak da adlandırılmaktadır. Ülkemizin dağlık bir coğrafyada oluşu süper kedinin varlığına dair umutları arttırmaktadır. Kendi ülkemizin doğasına sahip çıkmak için Anadolu Parsı bir semboldür.

Anadolu Leoparı
Anadolu Leoparı
Anadolu Leoparının Soyu Nasıl Tükendi?

Anadolu leoparının soyunun nasıl tükendiği konusunda bir şey söylemek zor. Ancak eldeki bilimsel verilere göre bu hayvan en son 1974’te, Beypazarı civarında avcılar tarafından vurularak öldürülmüş. Bu, büyük olasılıkla son birey değildi. Ancak, o bireyden sonra bilimsel olarak Anadolu leoparına ait herhangi bir kayda rastlanmadı.

Bilim meraklıları, doğa fotoğrafçıları ve bilim insanları 1974’te vurulmasından sonra gündemden düşmeyen Anadolu leoparının hâlâ yaşadığını düşünüyordu. Anadolu leoparını görüntülemek için fotokapanlar kuruluyor, bazı izler keşfediliyor ancak kesin bir sonuç çıkmıyordu. 2010 yılında Siirt Gabar Dağı’nda bir leopar vurulmuş ve postu sergilenmişti. 5 Temmuz 2013’te Anadolu leoparının Karadeniz’de fotokapanla fotoğrafının çekildiği haberi geldi. Son olarak Kasım 2013’te Diyarbakır'ın Çınar ilçesine bağlı Solmaz köyü kırsalında çobanlar tarafından bir leopar vuruldu. Üstelik leopar çok da sağlıklı görünüyordu. Doku analizi sonucunda, vurulan leoparın İran’da yaşayan bir alt tür olduğu TÜBİTAK MAM tarafından açıklandı.

Bu, ülkemizdeki leoparın/leoparların önemini azaltmamalı. Aksine ülkemizde yeniden bir leopara rastlanması ülkemiz yaban hayatı için umut verici bir gelişme. Kafalardaki soru işaretleriyse kaybolmadı: Acaba tek bir birey miydi? Yoksa Anadolu’da bir popülasyon oluşturmuşlar, yaşamlarına devam etmeye mi çalışıyorlardı?

Anadolu Parsı
Anadolu Parsı
Bize düşen Anadolu leoparının soyu tehlike altında olan diğer canlılarla birlikte tanıtılmasına yardımcı olmak ve bu canlılarla karşılaşıldığında ne yapılması gerektiğinin bilinmesini sağlamak.

Anadolu leoparına (Panthera pardus tulliana) Anadolu parsı ya da Anadolu panteri de deniyor. Canlı ve parlak renge sahip postları kırmızımsı sarı ve siyah benekli. Tekdüze siyah olanlarına da rastlanıyor. Beneklerinin ortası ise boş. Ancak ayaklarındaki, kuyruklarının sonundaki ve yüzlerindeki beneklerin içleri dolu. Boyları 1,5 metre, kuyrukları da 1 metre kadar olabiliyor. Omuzlarının yerden yüksekliği 45-62 cm civarında. Leoparın İran’da yaşayan alt türünün (Panthera pardus saxicolor) kışı geçirmek için zaman zaman ülkemize girdiği de tahmin ediliyor.

Anadolu leoparı gece aktif olan bir hayvan ve ülkemizde insanla karşılaşmaması gerektiğini çok iyi biliyor. Bölgede şimdiye kadar, evcil hayvanlara da dâhil, herhangi bir saldırı kaydının olmaması bunun göstergesi. Gündüz leoparla karşılaşmak ya da onu görmek ise çok olağan dışı bir durum.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Smilodon (Kılıç Dişli Kaplan)

Smilodon (Kılıç Dişli Kaplan)
Smilodon (Kılıç Dişli Kaplan)
7- SMİLODON (Kılıç Dişli Kaplan)

Kılıç dişli kaplan (Smilodon) olarak tabir edilen kaplanlar normalde kılıç dişli kedilerdir. Amerika kıtasının açık alanlarında bulunmuştur. Koloni şeklinde yaşarlar (1 erkek 10 dişi). 20 cm boyundaki dişleri oldukça serttir. Bunları avlarının işini bitirmek için sapladığı düşünülür. En büyük kılıç diştir. 3 milyon yıl önce Kuzey ve Güney Amerika'da görülen ve 10.000 yıl önce buzul çağında nesli tükenen dev kedilerdir. Yetişkin bir smilodon 600kg ağırlığında 2.75m uzunluğundadır. Uzun köpek dişleri 17cm'dir. Çenesi 120 derece açılabilir. Koşarak kısa sürede 50km'nin üzerinde bir hıza ulaşabilir. Özellikle arka ayaklari ön ayaklarından kisadır, bu şekilde omurgaları da daha düzgündür. Muhtemelen çizgili veya benekli bir kürke sahipti. Dev kurt gibi yırtıcılarla mücadele halindeydi. Son buzul çağında nesli tükenmiştir. Kendisi büyük bir hayvan olduğu için avları da büyüktü. Kedigiller familyasının en güçlüsü ve en saldırganıdır, bir aslanı bile parçalayabilir. Amerika devesi, kanada geyiği, karaca, bizon, at, dev tembel hayvan ve mamut gibi hayvanlarla beslenirdi.

Smilodon(Kılıç Dişli Kaplan)
Smilodon(Kılıç Dişli Kaplan)
Kılıç dişli kaplan ne zaman yaşamıştır?

Nesli tükenen hayvanlardan ‘kılıç dişli kaplan’ (smilodon) günümüzden kaç yıl önce yaşamış olabilir?..

Bilim insanları, Almanya’daki kazılarda kılıç dişli kaplanın 300 bin yıl öncesine uzanan fosillerine ulaştı. Kalıntılar, ilk insanların yırtıcı hayvanlarla burun buruna geldiğini ve kendilerini korumayı başardığını gösterdi.

Bir zamanlar sığ bir gölün kıyısında yer alan Schöningen madeninde yapılan kazılarda kılıç dişli bir kaplana ait kalıntılar bulan bilim insanları, bölgenin insanlarla yırtıcı kaplanların ilk kez karşı karşıya geldiği yer olduğunu düşünüyor.

Tübingen Üniversitesi’nin başını çektiği araştırmada, insanların Schöningen gölü kıyısında yırtıcı kaplanlarla karşılaştığına kesin gözüyle bakılıyor. Araştırmada, 300 bin yıl önce bölgede yaşamış olan insanların kullandığı 2.3 metre uzunluğundaki mızrakların, sadece avlanmak değil, insanların hayatta kalmasında büyük rol oynayan bir silah olduğunu da anlaşılmış oldu.

Tübingen Üniversitesi’nin başını çektiği araştırmada, insanların Schöningen gölü kıyısında yırtıcı kaplanlarla karşılaştığına kesin gözüyle bakılıyor. Araştırmada, 300 bin yıl önce bölgede yaşamış olan insanların kullandığı 2.3 metre uzunluğundaki mızrakların, sadece avlanmak değil, insanların hayatta kalmasında büyük rol oynayan bir silah olduğunu da anlaşılmış oldu.

Bulgular, kılıç dişli kaplanın Orta Avrupa’da sanılandan daha uzun yaşadığını gösterirken, Schöningen gölü civarında yaşayan antik insanların da tahtanın yanı sıra kemik ve taş eşyalar da yaptıkları ve at gibi büyük hayvanları avlıyor olabileceklerine işaret etti. Mızrakları hayatta kalmalarına büyük katkıda bulunan bu ilk insanların, Homo heidelbergenis olduğu düşünülüyor.

Bilim insanları, Afrika’dan 70 bin yıl önce çıkan ve Avrupa’ya 40 bin yıl önce ulaşan Homo Sapiens’in varışından önce, ilk insanların kendilerini savunmak konusunda önemli yol kat ettiğine dikkat çekti.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Titanoboa

Titanoboa
Titanoboa
8-TİTANOBOA

Net bir şekilde dünyada yaşamış en büyük yılan türlerinden biri. Smithsonian müzesinde Titanoboa'nın birebir maketi bulunmakta. Bu resim bile bu yılanın ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.

Titanoboa, 1135 kilogram ağırlığına kadar ulaşabilmiştir ve boyu 14.6 metreye kadar uzanmıştır. Vücudunun en geniş bölgesi 1 metrelik bir çapa sahiptir. Tür, günümüzden 60-58 milyon yıl önce evrimleşmiştir ve dinozorların yok oluşundan faydalanan türlerden biri olarak görülmektedir.

Günümüzdeki en büyük yılan, "Python reticulatus" olarak bilinen bir pitondur ve 8.7 metre boya ulaşabilmektedir. Yani Titanoboa, bunun 2 katı boya sahiptir. Hele ki bu tür, günümüzde yaşayan en küçük yılan olan 10 santimetrelik boyuyla "Leptotyphlops carlae" ile kıyaslanırsa, aradaki uçurum daha da iyi anlaşılacaktır.

Öte yandan, Titanoboa'nın gücünü anlamanın en kolay yolu şudur: Her ne kadar tür zehirsiz olsa da, Titanoboa sadece ağzını kullanarak 27.45 MPa çene basıncı uygulayabilmektedir. Bunu anlatmanın en kolay yolu şudur: Eğer bu yılan tarafından ısırılacak olursanız, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün 4'te 1'inin üzerinize dik olarak yıkılmasıyla aynı şiddette basınca maruz kalırsınız! Yine de bu inanılmaz basınç, günümüz timsahlarının 35 MPa'a erişebilecek çene basınçlarından biraz daha azdır.

Türe ait fosiller 2009 yılında, Kolombiya'da bulunmuştur. Bu bölge, Titanoboa fosilleri için biçilmiş kaftandır; zira bölgeden, tek bir araştırma dizisi içerisinde 29 farklı bireye ait fosiller çıkarılmıştır.

Titanoboa geri mi dönüyor?

Güney Amerika'da 14 metrelik dev yılan bulundu. Biliminsanları bunun küresel ısınma sonucu olduğunu belirtirken dikkatler 1 tonluk mitolojik Titanoboa yılanına çevrildi.

titanoboa
titanoboa
Yeni keşfedilen tarih öncesi dev bir yılan geçmiş ile ilgili cevaplar sağladığı gibi gelecek ile ilgili yeni soruları da gündeme getirdi. Yaklaşık 58 milyon yıl önce Güney Amerika'nın balta girmemiş ormanlarında yaşayan dev yılan 1 tonu aşkın ağırlıkta ve 14 m uzunluğundaydı. Bu yılan tüm bir timsahı yutabildiği gibi, vucudunun çapı nedeniyle yuttuğu timsah dışarıdan fark bile edilemeyebilirdi.

Birkaç yıl öncesine kadar bilim adamları bu tarih öncesi canavarın varlığından habersizdi. Keşfi gerçekleştiren Smithsonian Tropik Araştırmalar Merkezi bilim adamlarından Dr Carlos Jaramillo ''14 m'lik bir boa yılanı keşfedeceğim ölsem aklıma gelmezdi. Bugün dünyanın en büyük yılanı keşfettiğimiz tarih öncesi yılanın yarı boyunda'' dedi.

Günümüzdeki anakonda ve boa yılanlarının uzak bir akrabası olduğuna inanılan ve bilim adamları tarafından ''titanoboa'' olarak adlandırılan dev yılan zehirli değildi. Yılan avlarını 281 kg/m2'lik bir basınçla sıkarak öldürüyordu. Bu basınç 22 bin tonluk bir ağırlığın örneğin New York'daki çelik Brooklyn Köprüsü'nün altında ezilmeye eş değer.

Yılan fosilleri, Kolombiya'nın kuzeyinde bulunan Cerrejon kömür madeninde yapılan kazılar sırasında bulundu. Bilim adamları 2002 yılında bu bölgede dünyanın en eski tropik yağmur ormanlarından birinin kalıntılarının bulunduğunu keşfetmişti. Kazılarda bitki ve yaprak fosillerinin yanı sıra dev sürüngen fosilleri de gün ışığına çıkartıldı.

Florida Üniversitesi'nde omurgalı canlıların evrimi üzerine uzmanlaşan Dr Jonatan Bloch ''Bulduğumuz şey devasa sürüngenlerin kayıp dünyasıydı- mutfak masası büyüklüğünde kaplumbağa fosilleri ve dünyanın en büyük timsah fosilleri.''

Dr Bloch'a göre ''Dinazorların soyunun tükenmesinin ardından, bu yılan yani titanoboa en az 10 milyon yıl boyunca yeryüzünün en büyük yırtıcısıydı.''

Yeni keşfedilen yılanın nasıl göründüğünü, nasıl beslendiğini ve günümüz sürüngenleri ile olan akrabalık ilişkisini anlamak için bilim adamlarının omurgadan fazlasına ihtiyaçları vardı. Bu nedenle yılanın kafatasının bulunması için aramalar başlatıldı. Geçen yıl kayıp kafatasını bulabilmek için bir araştırma gezisi düzenlendi. Araştırma ekibindeki bilim adamları amaçlarına ulaşabilecekleri konusunda çok da ümitli değillerdi. Yılan kafatasları çok kırılgan olduğu için tarih öncesi yılanların kafatası fosillerine çok nadir rastlanıyor. Ancak araştırma ekibi şaşırtıcı bir şekilde devasa yılan türüne ait tam üç kafatası fosili buldu.

Bu keşif sayesinde tarih öncesi sürüngenin özellikleri detaylı olarak öğrenilmiş oldu. Bilim adamları bu yeni keşif sayesinde iklimlerin tarihi ile ilgili de bir çok yeni bilgi edinecek ve küresel ısınmanın gelecekte canlılar üzerinde nasıl etkileri olabileceği ile ilgili fikir sahibi olacak. Yılanlar kendi vücut ısılarını düzenleyemiyor ve hayatta kalmak için kendilerini tamamen içinde yaşadıkları iklime adapte ediyor.

Dr Bloch '' Titanoboa'nın bu kadar devasa olmasını 60 milyon yıl önce dinozorların soyunun tükenmesinin ardından ekvatorda hava sıcaklığının şu ankinden çok daha yüksek olmasına bağlıyoruz'' diyor. Sürüngenlerin sıcak iklimlerde devasa boyutlara ulaşabiliyor olmaları küresel ısınmanın calılar üzerinde yaratacağı olası etkilerin anlaşılması açısından da önemli.

Titanoboa
Titanoboa
1 tonluk Titanoboa

Titanoboa'nın ortaya çıkmasına neden olan iklim değişimleri milyonlarca yıl içinde gelişmişti. Bilim adamları daha hızlı yaşanacak iklim değişimlerinin ne tür etkileri olabileceği konusunda kesin bilgiye sahip değil. Dr Bloch ''Biyoloji şartlara uyum sağlamakta çok başarılı. Değişen iklimler ve kıtalar evrimin ardındaki itici güç. Ancak çok hızlı gerçekleşen değişimler canlılar üzerinde çok da olumlu yorumlayamayacağımız değişimlere neden olabilir'' diyor.

Devasa sürüngenlerin yaşadığı dönemde fosillerin keşfedildiği Cerrejon kömür madeni çevresinde sadece sıcaklıklar çok yüksek değildi. Aynı zamanda atmosferdeki kardondioksit oranı günümüzden %50 daha fazlaydı. Dr Jaramillo ''Cerrejon'da bulunan fosillerden öğrendiğimiz en önemli şeylerden biri de tropik bitkilerin ve genel olarak bu bölgelerdeki eko-sistemlerin yüksek sıcaklıklar ve yüksek karbondioksit seviyelerine uyum sağlamakta oldukça başarılı oldukları. Bu küresel ısınmanın gelecekte doğurabileceği endişe verici sonuçlardan bir tanesi'' diyor.

Dr Jaramillo bugün tropik iklimde yaşayan bitki ve hayvanların genetik olarak küresel ısınma ve yüksek karbon dioksit seviyeleri ile baş edecek yeteneğe sahip olabileceğine inanıyor.

Peki bu Titanoboa gibi devasa yılanların geri dönebileceği anlamına mı geliyor?

Dr Jaramillo'ya göre bu mümkün ''Sıcaklıklar yükselmeye devam ettikçe dev sürüngenlerin geri dönme olasılığı da artıyor.''

Ancak Dr Jaramillo bu değişimin kısa zamanda gerçekleşmesinin mümkün olmadığının da altını çiziyor:

''Yeni bir türün evrimleşmesi için çok uzun zaman gerekir. Bu bir milyon yıl sürebilir, ancak bir gün belki Titanoboa yeryüzüne dönebilir.''
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Meganeura

Meganeura
Meganeura
9 - MEGANEURA:

Nesli tükenmiş dev böcek türü. karbonifer döneminde, yani günümüzden 300 milyon yıl önce bataklıklarda yaşamışlardır, günümüzdeki yusufçuk türlerine benzerlerdi.

iki kanat arası açıklığı 70 cm'yi bulan bir yapıya sahiptirler. yapılan hesaplamalara göre saatte 69 km hızla uçabilirlerdi.

Sinapsidlerde ise her gözün arkasında birer açıklık vardır. Bu yapılanma kafatasını hafifletmiş, daha büyük ve güçlü çene kaslarının oluşmasını sağlamış, çenenin daha fazla açılmasına olanak sağlamış ve ısırma kuvvetini artırmıştır.
 
Son düzenleme:

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Phorusrhacidae ( Terör Kuşu )

Phorusrhacidae
Phorusrhacidae
10 - PHORUSRHACİDAE ( Terör Kuşu ):

Ortalama 3 metre uzunluğa ulaşabilen bu kuşlar uçamıyordu. Uçamamaları bacak kaslarını geliştirmişti ve bu sebeple karada oldukça güçlüydüler.

Gelişmiş bacak kasları sayesinde oldukça hızlı koşan bu hayvanlar avlarını güçlü gagaları sayesinde öldürmekteydi.

Hatta bilim adamları tarafından '' kafa kıran kuşlar '' olarak bilinmektedir.

Çünkü sahip oldukları güçlü ve sert gagalarını, avlarını etkisiz hale getirmek için kullanırlardı.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Deinosuchus

Deinosuchus
Deinosuchus
11 - DEINOSUCHUS:

Deinosuchus, timsahlarla ilişkilendiriliyor ve 80 ila 73 milyon yıl önce yaşadığı düşünülüyor.

Boyu 10 metreye kadar uzamakla birlikte, büyük dinozorlarla beslendiği biliniyor.

Dişleri çok kuvvetli olan bu canlının, yaklaşık 1.8 tona kadar ağırlığı olan canlılara bile kafa tutabiliyor.

Bu da demek oluyor ki, büyük bir dinozor çeşidi olan Tiranozor'dan bile güçlü.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Andrewsarchus

Andrewsarchus
Andrewsarchus
12 - ANDREWSARCHUS :

Yaklaşık 36 milyon yıl önce nesli tükenen bu yırtıcı hayvan, o tarihlerde yaşayan en büyük memeliydi.

Bu hayvan o kadar büyüktü ki ortalama ağırlığı 1700 kiloya kadar çıkabilmekteydi.

Genelde beslenirken tutucu değillerdi.

Besin değeri yüksek, ot ve ya et ne bulurlarsa yemekteydiler.

Günümüzde bize büyük gelen aslanlar, bu hayvanın yanında süt dökmüş kedi gibilerdi.





 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
Megalania

Megalania
Megalania
13 - MEGALANIA :

Komodo ejderinin atası konumundaki Megalania 600 kiloya kadar ulaşabilmekte ve 8 metre uzunluğa sahipti.

Çok kalın deriye, ölümcül zehre ve güçlü çeneye sahip olan bu canlının bir diğer silahı ise düşmanlarının ve avlarının kemiklerini tek hamlede kırabilen güçlü kuyruğu sahip olmasıydı.

Megalania'lar komodo ejderlerinin atalarıdır. 30 bin yıl önce soyları tükenmiştir.

Yani bu da demek oluyor ki, belki de ilk yerleşen aborjinlerle karşılaşmışlardır.

Megalaniaların, 7 metre uzunlukları ve yaklaşık 450 kilogram ağırlıkları vardı.

Bu da onları bilinen en büyük kertenkele yapıyor.
 
Üst Alt